• Sonuç bulunamadı

Şehir ve Çevresinde Kadın ve Müzik İlişkisi

BÖLÜM 2: BİREY, TOPLUM ve MÜZİK

2.3. Türk Müziği Geleneğinde: Mekân, Kimlik, Müzik

2.3.1. Şehir ve Çevresinde Kadın ve Müzik İlişkisi

Ataerkil Osmanlı toplumu içerisinde sosyal hayatın erkek egemen yapısı, Osmanlı sanatı içerisinde de erkeklerin egemen olduğu fikrini kanıtlamaktadır. Bütün sanatsal faaliyetler içindeki egemen erkek konumunu, müzikal alan içinde de geçerli olduğunu söylemek mümkündür (Beşiroğlu, 2017: 143). Şefika Şehvar Beşiroğlu’ nun “Türk Müzik Geleneğinde Kadınlardan Kadınca Müzik” isimli çalışmasında belirtmiş olduğu

54

üzere, Türk müziği kapsamın kadınların varlığını ve konumunu belirlemeyi hedefleyen çalışmalara günümüz literatürüne münferit birkaç çalışmanın dışında rastlanamadığından, kadının müzikal kimliğini belirlemek amacıyla; edebiyat, mimari, sanat tarihi, sosyal yaşam alanlarında değerlendirilen çalışmalardan yararlanılarak araştırmaya ve değerlendirmeye dair bir yöntem oluşturulabilir” (2017: 142). Ne var ki, hem musiki kaynakları, hem de musiki dışındaki genel kaynaklar Osmanlı tarihi boyunca kadınların içinde bulundukları müzik faaliyetlerinin tamamını ve asıl boyutlarını göstermekten uzaktır. Ama erişilebilen kaynaklardaki kayıtlar ve bilgiye dair en ufak kırıntılar dahi kadınların musiki geleneği içindeki yerine dair bizlere göstergeler ve ipuçları sağlayabilmektedir. (Aksoy, 2008: 64). Beşiroğlu ve Aksoy’un da değindiği üzere gerek Osmanlı Dönemi gerekse öncesinde, salt kadının müzikal kimliğini tasvir ve tahlil etmek maksadıyla, literatürde kaleme alınmış çalışma ya da çalışmaların noksanlığı, kadınların müzik hayatı içindeki rollerine dair yalnızca belirli tarihsel dönemlerin sınırları çerçevesinde, kesin yargılara varılabildiğini söylemek mümkündür. Oysa kadim köklere dayanan Osmanlı müzik geleneği, kadın müzisyenlerin de katılmasıyla oluşan ve gelişen bir gelenektir. Dolayısıyla böylesi bir gelenek, kadın müzisyenler dikkate alınmadan gerçek manada incelenmiş sayılamaz (Aksoy, 2008: 64). Türk mûsikisinin esas kaynaklarını incelendiğinde, bu kaynakların genel itibari ile Osmanlı musikisinin şehirlerdeki icrasını anlatmakta olduğu görülmektedir. Kaynaklar vesilesiyle ulaşılan bilgilerin ışığında Osmanlı saray ve şehir hayatı içinde kadının müzikal kimliğinin önemi, yazılı ve görsel belgeler doğrultusunda edilmektedir. Bu kaynaklardan elde edilen veriler özellikle kadınların müzikal kimlikleri üzerine çıkmış olmasa da, kadın mûsikicilerin Türk müziğindeki kimliğini ve rolünü belirleyebilmek noktasında önem taşımaktadır (Beşiroğlu, 2017: 144).

Kadınların müzik icralarına katıldıklarını kanıtlayan en eski belgelerin ve kayıtların çoğu 16.yüzyıla dayanmaktadır. Aynı yüzyıla ait resimler de olmakla birlikte; yerli kaynaklarda daha çok saraydaki, yabancı kaynaklarda ise şehirdeki musiki hayatı ağırlıktadır (Aksoy, 2008: 66).

Harem dairesindeki musiki faaliyetlerini, 17.yüzyılda Osmanlı sarayında bulunan Leh asıllı Ali Ufki’ nin, sultanın düğününde çalgı çalan ve raks eden kadınların varlığını şu sözleri vesilesiyle anlamak mümkündür: “Bir saat kadar bir zaman geçtikten sonra

55

gelinin arkadaşları ile diğer yakınları çeşitli türden müzikler çalmaya başladılar. Bu gelinin erkeklerin de bulunduğu salondan ayrılacağının işareti idi…” (Behar, 1990). Kadınlar sadece hükümdar saraylarında değil, sultanların, vezirlerin, sadrazamların, paşaların ve saray çevresine yaşayan yahut yüksek mevkilere mensup devletin diğer ileri gelenleri saraylarda, konaklarda ve yalılarında da musikiyle uğraşmışlardır (Aksoy, 2008: 72).

19.yüzyılın musiki kaynakları vasıtasıyla Osmanlı- Türk mûsikisinin yakın tarihine ilişkin veriler yeterli sayılabilecek ölçüttedir. Nitekim 19.yüzyılın ortalarından 20.yüzyılın ilk çeyreği arasında musikiyle ilgilenen kadınların çalışmalarına büyük oranda ulaşılabilmektedir. Bahsi geçen zaman aralığında musikiyle ilgilenmiş ve eser bestelemiş kadın mûsikiciler sayı olarak hayli kalabalıktır (Aksoy, 2008: 65). 1

Tüm bunlar akıllara şu soruyu getirmektedir: “Şehir mûsikisi” dışında kalan kadınların müzikal ifadeleri nasıl olmuştur? Taşralı kadınlar, yoksul ailelere mensup kadınlar her hangi bir müzik faaliyetinde bulunmamışlar mıdır? Beşiroğlu’ na göre: Osmanlı dönemi içinde kadın müzisyenlerin müziğe katkılarını hem şehir hem de halk müziği alanlarında düşünmek gerekir. Şehir de yaşayan kadınların müzikal anlayışlarında genellikle şehir ve saray merkezli bir eğlence müziği anlayışı ön plana çıkmaktadır (2017: 170).

Elbette, Anadolu da kadınlar, çeşitli kadın meclislerinde kaşık, fincan ve def gibi vurma sazlar çalmış, şarkılar türküler söylemişlerdir. Düğünlerde, kına gecelerinde, sünnet törenlerinde türküler, ölüm günlerinde ve yas ritüellerinde ağıtlar, ev içinde çocuğunu uyutmak için ise ninniler söylemişlerdir. Ancak Anadolu halk müziğinde kadınları “mûsikici” olarak görebilmek zordur (Aksoy, 2008: 64). Çünkü burada bahsi geçen ürünler folklorik birer özellik barındırmaktadır ve icra edilen her müzik alanının, sosyal hayat içinde bir yeri ve işlevi bulunmaktadır. Anadolu coğrafyasındaki kadınların seslendirdiği müziğin işlevsel oluşu kadın tarafından; çocuğuna ninniler söylemesi, kına gecelerinde ya da düğünlerde türkü söylemesi, def ve kaşık çalması veya ölüm günlerinde ağıtlar yakmalarıdır (Beşiroğlu, 2017: 170).

1 Kadın bestekârların isimlerini, eserlerini, yaşam öykülerini dile getirmek çalışmamızın kapsamında

değildir. Daha öncede belirtmiş olduğumuz üzere bu çalışma, bir veya bir den çok kadının tarihteki varlığını belirtmekten ziyade, genel itibari ile kadın kimliğinin müzikal çerçevesini belirtme amacı taşımaktadır.

56

Şener ve Duygulu ise Türk halk müziği örneklerini musiki icrasının dışında tutmaktan ziyade işlevselliğine dikkat çekmektedirler:

Anadolu kadınının seslendirdiği “mûsiki” çok kere işlevci bir mûsikidir, folklorun bir yönüdür. Hemen hemen her zaman toplumsal bir olayın, bir vesilenin ürünüdür; doğrudan doğruya hoşça vakit geçirme ve eğlendirme amaçlı olmaktan uzaktır. Gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası değildir. Öte yandan, Anadolu’nun bazı yörelerinde halkın mûsiki ihtiyacını karşılayan, “hanende”, “düğüncü” gibi sıfatlarla anılan ve meslekten mûsikici oldukları izlemini uyandıran kimi kadınların seslendirdikleri musikinin de büyük ölçüde şehir mûsikisinin etkisi altında olduğu fikrini veren izlenimler ve değerlendirmeler vardır (Şener ve Duygulu’ dan aktaran, Aksoy, 2008: 64).