• Sonuç bulunamadı

1.10. Öğrenci Boykotunun Basına Ġntikâl

1.10.1. Ġstanbul Basını ve Dârü’l-Fünûn Öğrenci Boykotu

Öğrenci hareketi bir anda basma mal olmuĢtu. Hatta, bir öğrenci hareketi olmaktan çıkmıĢ, ilginç bir Ģekilde siyasallaĢmıĢtı. Olay kısa bir zaman sonra Ġttihatçı- Ġtilâfçı çatıĢmasına dönüĢmüĢtü.71

Olay, baĢta Ġstanbul basını olmak üzere Ankara basını ve yerel basında da yer almıĢ, lehte ve aleyhte birçok yazı yazılmaya baĢlamıĢtı.

Millî Mücâdele karĢıtı olduğu bilinen Ali Kemal, Cenab Sahabettin ve arkadaĢları konuya çok farklı bir açıdan bakmıĢlardı. Zira; onlar, olayda taraf idiler. Yazı yazdıkları Peyâm-ı Sabah’ta hem öğrencilerin baĢlattığı eylemle ilgili hem de öğrencileri destekleyen hocalar hakkında olumsuz yazılar yazmaya baĢlamıĢlardı. Hatta, onları kıĢkırtanlar olduğunu ve iĢin içinde Ġttihatçıların bulunduğu ileri

70Yakub Kadri, Ġkdâm Gazetesinde Müşâhede ve Mülâhaza adlı köĢesinde konuyu tahlil eden bir makale yazmıĢ ve bazı değerlendirmeler yapmıĢtı. Bkz. Ġkdâm Gazetesi, 11 Nisan 1922

71Tank Mümtaz Göztepe, baĢtan sona izlediği olayları, ayrıntılarıyla anlatmıĢtır. Bkz., age., s. 414 vd.

sürülmüĢtü. ĠĢi, öğrencilere hakarete vardıracak kadar ileri götürmüĢlerdi. Nitekim; Peyâm-ı Sabah, 1 Nisan 1922 Cumartesi günkü nüshasında “Ma’hûd

KararKimlerin Tertib-gerdesi?” baĢlığıyla duyurduğu haberde olayla ilgili Ģu

iddialarda bulunmuĢtu:

uDün mahud gazetelerde “Dârü‟l-Fünûn Edebiyat Fakültesi Talebesi Kongresi” nâmında muhayyel bir heyetin “istiklâl, kutsiyet ve milliyet hislerine yabancı ve muhâsımü” addettiği dört mümtaz müderrisi isti‟fâya davet edeceğine dâir garib ve garib olduğu derecede izânsızca bir kararına şâhid olduk,

Dârü‟l-Fünûn‟u ma‟hud İttihat ve Terakki ocağına çevirmek isteyenler, lehü‟l-hamd tahkikatımıza göre Edebiyat Fakültesi talebesinin ekseriyetini değil fakat, pek kalîl bir kısmını temsil ediyorlar. Zira, Dârü‟l-Fünûnumuzda böyle manasız bir hareketin südûru hem pek çirkin olur ve hem de yâr ü ağyar nazarında pek ziyâde düşürür idi. Edebiyat Fakültesi kongresi unvanını tahlîs ederek bu acîb teşebbüste bulunanlar yirmi kişiyi bile tecâvüz etmez.

Bunlar da bilerek değil fakat, iki üç kişinin telkinâtına alet olarak böyle gülünç bir teşebbüste bulunmuşlardır. Herhalde bu harekete ictisâr edenler seviyeli Um ve irfanlarının ne kadar kıt olduklarını isbât etmişlerdir.”

Peyâm-ı Sabah, baĢlatılan eyleme; “bazı beyinsizlerin kopardıkları

mürettep gürültüler”, öğrencilere ise “lahana yaprakları”, “ocak yardakçıları”, “hiçbir zilleti irtikap etmeden çekinmeyen hezele” gibi hiç de hoĢ olmayan

yakıĢtırmalarla saldırıya geçmiĢti.

Öğrencilerin kararı ve Edebiyat Fakültesi profesörler Kuruluna müracaatı, Millî Mücâdele karĢıtı ve aynı zamanda saray ve hükümete yakınlığı ile tanınan basında; “hezeyan” vb. baĢlıklı yazılarla duyurulmuĢtu.72

Peyâm-ı Sabah ve Alemdar gibi gazeteler, öğrenci hareketini tenkid etmiĢ, öğrencilerin Edebiyat Fakültesi öğretim üyeleri ile Necmeddin Sadak, Kazım ġinasi, Aka Gündüz, Celal Nuri, Yakub Kadri, Ġsmail MüĢtak, Falih Rıfkı, Ebu’z-Ziya, Ahmet Emin gibi Kuvâ-yı Millîyeyi savunan kimi gazeteciler tarafından kullanıldığını yazmıĢlardı.

Rıza Tevfik, 2 Nisan 1922 günü azınlıklar tarafından Ġstanbul’da çıkarılan Reveil Gazetesine Bir Bardak Suda Fırtına baĢlığıyla verdiği mülakatta olayı yine saptırmıĢ ve Ģunları ifade etmiĢti 73

:

72“Dârü‟1-fünûn‟daki Konferans Hadisesi, Birkaç Gürültücünün Çıkardığı Musanna Patırdılar Suya

Düştü”, Peyâm-ı Sabah Gazetesi, 1 Nisan 1922

“Henüz düne kadar hararetli bir İran taraftarı olan Süleyman Nazif Bey, bütün kabahati Türklerin iyi bir asker olduklarını ve İranlıların da büyük muharrir ve şâir yetiştirmiş bulunduklarını söyleyen Hüseyin Dâniş Bey‟e Türk Milliyetperverliği namına hücum etti. Bütün bu münakaşa bir bardak suda fırtınadan başka bir şey değildir. Fakat mesele, milliyet-perverlik adına fikrî bağımsızlığını koruyan birkaç müderristen, Dârü‟l-Fünûnu kurtarmak için bahane bulmaktan ibarettir. İşte bu esnada ben de münakaşa konusu olan Fuzûlî hakkında konferans vermeğe karar verdim. Fuzûlî‟nin şâir olarak Sadî‟den, Hafız‟dan üstün olduğu iddia olunuyor. Bu iddianın ne kadar gülünç olduğunu isbat etmek istedim.

İşin başında Fuzûlî‟nin en meşhur eseri olan Leylâ ve Mecnununu kelime kelime, satır satır, meşhur Şeyh Nizamî‟nin Leylâ ve Mecnunundan kopya etmiş olduğunu isbât ettim... İşte bunun üzerinedir ki; bir küfür tufanıdır başladı. “

Görünen o ki; Feylesof Rıza Tevfik, Peyâm-ı Sabah ve azınlıklara ait bir gazete olan Reveil’den baĢka derdini anlatacak bir gazete bulamamıĢtı. Peyâm-ı Sabahta imzasız yaptığı açıklamalarda “Fuzûlî İranlıdır, Türk değildir” demediğini sadece “İranlı ruha mâliktir” Ģeklinde açıklamalarda bulunduğunu söyleyen Rıza Tevfik, ikinci yazısında isim vermiĢ fakat daha önceki iddialarını tekzip edecek açıklamalarla mülakatını bitirmiĢti. Peyâm-ı Sabahta yayınlanan imzasız yazısında

“konferansın alkışlarla bittiği” Ģeklinde geliĢmelerle ilgili yalan ve abartılı bir bilgi

verirken Reveil Gazetesinde yaptığı mülakatta “küfür ve hakaretle kürsüden

kovulduğunu” adeta itiraf etmiĢtir.

Olay ve sonrasındaki geliĢmeler dolayısıyla Ali Kemal de Rıza Tevfik Bey’den yana tavır koymuĢtu. Ali Kemal, olup bitenleri “Dârü’l-Fünûnda” baĢlığıyla kaleme aldığı köĢe yazısında uzun uzadıya anlatmıĢ ve Rıza Tevfik Bey’i savunmuĢtu.74

Ali Kemal, yazılarında bunlara “lahana yapraklan” ve “finolar” diyordu.75

Dersleri boykot eden öğrencileri de “ocak yardakçıları” diye itham etmiĢ ve öğrencilerin arkasında Türk Ocaklı ve Ġttihatçıların bulunduğu öne sürmüĢtü.76

Ġthâm-nâme yayınlandıktan sonra suçlanan hoçalarlar, Edebiyat Fakültesi Profesörler Kurulunun haklarındaki beraet kararından da cesaret alarak gün geçtikçe öğrencilere yönelik hücumlarını arttırmıĢlardı. Dahası, öğrenciler tarafından verilmek

74Peyâm-ı Sabah Gazetesi, 6 Nisan 1922 75Peyâm-ı Sabah Gazetesi, 1-13 Nisan 1922

istenen onur ve haysiyet mücâdelesinin bir yeniçeri hareketi olduğunu ağır kelimelerle ifade etmekten çekinmemiĢlerdi. Bu arada “berâet” kararının alınmasında en çok Fuat (Köprülü) Bey’in etkili olduğu söylentileri dolaĢıyordu. Köprülü’nün Damat Ferit PaĢa’dan niĢan almıĢ olması da bu söylentilerin artmasına sebep oluyordu.

Ali Kemal, 6 Nisan 1922 tarihli yazısında kendisinin de içinde bulunduğu Dârü’l-Fünûndan kovulmak istenen beĢ hocayı; tanrının sâf, günahsız ümmeti ve kulları olarak değerlendiriyor, öğrencilere de küçük çaplı bir mel’un topluluk yakıĢtırmasında bulunarak Ģöyle diyordu: “Bilinmez nasıl bir kudret-i gâibenin bu

ümmet-i masumeye musallat ettiği bir şirzeme-i mel „une “

Ayrıca, öğrencilere oldukça içerlemiĢ olmalı ki, “gürûh-ı mekruh” vb. benzetmelerde bulunuyor ve yine de büyüklük(!) göstererek; “Bu gençleri en çok

yalan, iftira ve ahlâkî çöküntülerden korumak lâzım değil midir? “ diyordu.

Anadolu’daki Yunan ilerlemesini ıstırap duyurarak seyrettiğini(î) söyleyen Ali Kemal; “Eskişehir‟e kadar böyle bir düşmanı biz mi getirdik?” diyerek Anadolu’daki Millî Mücadelecilerin iĢleri bozduğunu, düĢmanı kızdırarak onların Anadolu içlerine kadar ilerlemelerine neden olduklarını ifade edecek kadar senaryolar üretiyordu.

“Biz mi bu devleti dünya harbi(harb-i umûmî)ne iştirak ettirdik ve bu belâlara soktuk? Biz mi, mütarekeden beri siyaseten ve idareten türlü türlü hatalarla Anadolu „yu bu perişan hâle uğrattık? “ diyerek baĢlatılan mücadelenin nasıl

baĢarıya ulaĢabileceği hususuyla ilgili kafa yormayıp, iĢi Ġttihâtçı-Ġtilâfçı çekiĢmesine vardırarak bilinç altındaki ittihatçı düĢmanlığım ortaya çıkartıyordu. Benzer yazılarında da Millî Mücâdele hareketinin baĢarılı olamayacağı ve millete fenalık getireceğinde ısrar ediyordu.

Ali Kemal, 6 Nisan tarihli yazısında, hakkında görüĢme yapılırken Profesörler kurulunda bulunmak gibi yapılan bir usulsüzlüğü de açıklıyordu. Yazının sonunda iĢi iyice ileri götürerek, öğrencileri fenalıklar yapan bir azınlık konumuna sokuyor ve Ģöyle diyordu77

: “Şerîr ve ekalliyet, Dârü‟l-Fünûnda ve başka yerlerde

hükmünü böyle istediği gibi icraya kalkışabilecek midir? Filhakika onların teşkilatı var, gizli cemiyetleri var, Ankaraları var, belki de Avrupalıları var... Bu yalanı o sayede mükemmel bir şekilde hazırladılar”

77Peyâm-ı Sabah Gazetesi, 6 Nisan 1922

Öğrencilerin suçladığı hocaları aklamak için düĢünülen tertiplerden biri de sözde Dârü’l-Fünûnlu gençlerin Ali Kemal Bey’i ziyaretleriyle ilgiliydi. 6 Nisan 1922 tarihli Peyâm-ı Sabah Gazetesi; kalabalık bir Dârü’l-Fünûn öğrenci gurubunun Ali Kemal Bey’in lehinde tezahüratta bulunduğundan ve Profesörler Kurulunun aldığı kararın ne kadar haklı ve doğru olduğundan, Ali Kemal Bey’in derse davet edildiğinden fakat onun, çıkabilecek tatsızlıklardan çekindiği için derse girmediğinden dem vuran bir yazı yayınlamıĢtı. Yazı, hayalî kahramanlar oluĢturuyor ve bir yerde “grevci” Dârü’l-Fünûn öğrencilerine karĢı ciddî bir muhalefetin varlığından söz ediliyordu.

Ali Kemal Bey, 8 Nisan 1922 tarihli ve “Hadise etrafında” baĢlıklı bir yazısında da “Şu bir iki tatlı su kahramanının millî kültürümüzün kudret ve ilim

âbideleri olan üstâdlarımızın en sefil ve en menfur entrikaları ile kurban edilerek kabiliyet ve istidatlarımızı koruyucusuz, medeniyet ufkumuzu güneşsiz bırakmak istiyorlar. Hayır!” diyerek kovulması istenen müderrislerin birer kültür ve ilim

âbidesi insanlar olduğunu takdim ediyor ve Ģöyle devem ediyordu: “Bu âvâre

çocukların birkaç soysuzun ihânetkâr ellerinde oyuncak olduğunu kamuoyunda çok açık bir şekilde ilân etmiş oluyorlar” diyor ve Celal Nuri, Ġsmail MüĢtak ile Aka

Gündüz için aynı günkü nüshada “Kargalar” yakıĢtırmasını kullanarak sataĢmalarına devam ediyor ve Dârü’l-Fünûn grevini övmelerinden dolayı bu isimleri kınıyordu.78

Dârü’l-Fünûnda “nefs-i müdâfaa” hareketini baĢlatan gençlere karĢı oluĢturulan cephenin baĢ aktörlerinden birisi de Rıza Tevfik idi. Rıza Tevfik, 10 Nisan 1922 tarihli Peyâm-ı Sabahta çok ağır bir ifadeyle öğrenciye hücum ederek;

“Ben istifa ediyorum, fakat bu hareketten sizi sorumlu tutmak için sizi kendi iradesiyle hareket eden insanlar olarak addedebilmek şarttır. Gerçi, o protestoyu özel bir hiddet ve kabalık belgesi şekline sokan o iki yüzlü ifâde biçimi... sizin zekâ ürününüz değildir.” diyerek öğrenci hareketinin arkasında bir kısım çevrelerin

bulunduğu imâ ediliyordu. Öğrencilere de böyle bir oyuna geldikleri için hakarete varan bir ifade biçimiyle sataĢılıyor ve Ģöyle deniliyordu: “Mamafih bu aşağılık

harekete iştirak etmiş olabileceğinize dair suçlamayı ve kuşkuyu üzerinizden uzaklaştırmak maksadıyla zerre kadar fedâkârlık gösteremediğiniz için bütün namuslu ve terbiyeli adamlar nazarında hor ve hakir görüldünüz. (...)

Bu olayı, bir şeref addettim. (...)Vatan bir derebeyi tarafından size bahş olunmuş bir çiftlik midir zannediyorsunuz? Küstahlık etmeyiniz, haddinizi bilinizi

78Peyâm-ı Sabah Gazetesi, 8 Nisan 1922

Ben Felsefe dersi vermekle görevliyim. Bu sebeple size Sokrat‟tan, Eflatun‟dan Kant‟tan bahsederken İnönü galibiyetinden dem vuramazdım ya.. “ Rıza Tevfik Bey, “İnönü galibiyetinden bahsetmediğim için Dârü‟l-Fünûn idaresi tarafından istenmiyorsam bunu kendim için bir şeref addederim “ diyordu. Sevr AndlaĢması’nın

da kendisiyle yapılan çekiĢmede kullanıldığından Ģikâyet edip Sevr’i tezvir gerekçesi yapanlara itibar edilmemesini, esas bu antlaĢmadan sonra yaĢananlara ibretle bakılması(!) gerektiğine iĢaret ederek Ģöyle devam ediyordu:79

“Bu terbiyeniz, bu lisânınız, hararetle savunduğunuz medeniyet da „vâsında, sizin aleyhinize ne müthiş bir delil teşkil edecektir. Tasavvur edebiliyor musunuz? Siz mi Türk Milletini temsil ediyorsunuz? Siz mi bu memlekette ümid-i İstikbâli teşkil ediyorsunuz? Yazık size!.. Yuh size!..”

BaĢta Ġleri Gazetesi olmak üzere milliyetçi basm “Mahutlar” baĢlığıyla beĢ hocayı manĢet konusu yapmıĢlardı. Millî Mücâdeleyi destekleyen Ġkdâm, Yeni ġark, Tevhîd-i Efkâr80, Ġleri, AkĢam ve Vakit gibi Ġstanbul basınının en güçlü gazeteleri ve

yazarları, öğrencileri alkıĢlamıĢlar, Rıza Tevfik Bey’in verdiği konferans ve akabinde baĢlatılan öğrenci eylemi ile ilgili olarak verdikleri haber ve yaptıkları yorumlarla okuyucuya, Peyâm-ı Sabah’tan çok daha farklı mesajlar vermiĢlerdi. Ġleri Gazetesi;

“Müderrisler talebe kadar olmadılar.”, “Talebe seciyesiz ve millet düşmanı adamlardan ders alamayacaklardır.”, “Meclis-i Müderrisin mahutlardan, menfur muallimlerden ayrılamıyor.”, “Müderris Beyler emin olsunlar, millet bu beraet kararından dolayı kendileriyle hemfikir ve hem-his değildir.”, “Dârü‟l-Fünûn Öğrencisinin Musîb Bir Kararı” gibi baĢlıklı yazılarla Edebiyat Fakültesi Profesörler

Kuruluna yüklenmiĢlerdi.81

Ġkdâm Gazetesi; hem yaptığı haberler hem de baĢ-yazarları Yakub Kadri (KARAOSMANOĞLU)’nun yazdığı köĢe yazılarıyla öğrenci eylemini desteklediğini ortaya koymuĢtu.

AkĢam, Vakit ve Tevhîd-i Efkâr gibi gazetelerle bunların yazıhaneleri, Millî Mücâdeleyi destekleyen insanların uğrak yerleri idi.82

79Peyâm-ı Sabah Gazetesi, 10 Nisan 1922

80Tevhîd-i Efkâr, olayla ilgili haberinin baĢlıklarını “Siyâset Değil, Milliyet Dâvası, Ma‟hut Müderrisler ve Dârü‟l-

Fünûnumuzun Celâdeti” Ģeklinde ayrıntılı bilgi vermiĢti. Bkz., Tevhîd-i Efkâr Gazetesi, 4 Nisan 1922

81Ġleri Gazetesi, 6 Nisan 1922

82Ahmet Hamdi Tanpınar, Mücevherlerin Sırrı, Ġstanbul 2002, s. 131vd.; Mustafa Çakır, Hasan Âli Yücel ve Türk Kültür Reformu, Ankara 1997, s. 37 vd.