• Sonuç bulunamadı

3. ESERLERĠ

1.5. ġiirde Gelenek

Her milletin bir edebiyat geleneği vardır ve Ģairlerin geleneğe bağlanmasının mı yoksa bağlanmamasının mı doğru olduğu tartıĢılan bir konudur. Hemen her Ģair kendinden önceki nesillerle kıyaslanır ve onlara ne kadar benzediği veya onlardan ne kadar ayrıldığı tespit edilmeye çalıĢılır. ġair onlardan ne kadar ayrılıyorsa o kadar

özgün kabul edilir; oysa Ģairin gelenekten beslenerek özgünleĢmesi onu ölümsüz yapacaktır. Ancak bu benzerlik bir taklit olmamalıdır. “Yeni eserin, eski eserlere

hiçbir yenilik getirmeksizin benzemesi bu gelenek anlayışının dışında kalır, bu ölçüde bir benzeyiş, onu sanat eseri olmaktan uzaklaştırır.” (Eliot, 1983: 22) diyen Eliot,

gelenekçiliği ise Ģöyle tarif eder: “ „Geçmiş‟ in „hal‟ içinde varlığını hissetmek kadar

ebediyeti, sınırsızı, sınırlı olanda, yani bugünde bulmak, bu beraberliği hissedebilmek bir yazarı gelenekçi yapar.” (Eliot, 1983: 21)

Ġlhan Berk, baĢlarda farklı düĢünse de edindiği birikimler onu geliĢtirip olgunlaĢtırmıĢ ve ona gelenekten beslenmenin önemini göstermiĢtir. Eliot (1983: 23)‟a göre de bir sanatçının geliĢmesi demek, onun kendi Ģuurunun sınırlar dıĢına taĢabilmesi, sanatçının kendisini geleneğin bir parçası haline getirmesi demektir. Berk, 13 Ağustos 1964‟te Memet Fuat‟a yazdığı bir mektupta Türk tarihini, Türk edebiyatının Ģiir geleneğini, yerli kültürü önemsediğini ve Ģiirimizin gelenekten beslenmesi gerektiğini belirtmiĢtir. Hatta bu mektupta onu değiĢtiren Ģeyin ne olduğunu da görebilmekteyiz. “Sekiz aylık bir yolculuktan işte döndüm. Çok önceleri

yapmam gerekiyormuş bu yolculuğu. Yahya Kemal, Nazım Hikmet bir yana, biz Türk şiirini pek düşünmemişiz. Biz yokuz bugünkü şiirde. Tarih okuyacağım: Türk tarihi. Bir Türk şiiri düşünüyorum. Bizim olan bir şiir.” (Berk, 2012: 37) demektedir.

Günlüklerine bakıldığında görülür ki sanatçı, 1964‟ün Ocak ayında bir Avrupa seyahatine çıkmıĢtır. Sekiz ay süren bu seyahatinde Avrupa‟nın Paris, Münih, Strasbourg, Venedik, Belgrad… gibi önemli Ģehirlerini görme ve tanıma fırsatı bulmuĢtur. Zaten Batı Ģiirini, özellikle Fransız Ģiirini, çok iyi bilen sanatçı burada geçirdiği süreyi iyi değerlendirmiĢ, Avrupa kültürünü ve edebiyatını yerinde daha iyi tanıma fırsatı bulmuĢtur. Bu yolculuk, onu öyle etkilemiĢtir ki gelenek ve tarihle ilgili fikirleri olgunlaĢmıĢ ve Türk tarihi okumaya karar vermiĢtir. Eliot (1983: 20) da geleneğe sahip olmak için öncelikle bir tarih bilincine sahip olmak gerektiğini düĢünmektedir. “Gelenek (…) hiçbir gayret sarfetmeksizin edinilecek bir miras

değildir. Eğer geleneğe sahip olmak istiyorsanız, çok gayret sarfetmeniz gerekir. Geleneğe sahip olmak için önce „tarih şuuru‟ geliştirmeye ihtiyaç vardır. Tarih şuuru ise, yirmi beşinden sonra da şiir yazmaya devam etmek kararında olan herkes

için kaçınılmaz bir şeydir. Tarih şuuru, sadece „geçmişin‟ geçmiş‟liğini bilmek değil, fakat onun „hal‟de de var olduğunu anlamak demektir.”

Bu bağlamda Berk‟te oluĢan tarih bilinci ve gelenek anlayıĢı, sanatçılara bakıĢını da etkilemiĢtir. Hatta günlüğünde Ģiir tekniğiyle eleĢtirdiği Yahya Kemal‟e bu konudaki duyarlılığından dolayı saygı duyduğunu da ifade etmiĢtir: “Benim Yahya

Kemal‟e büyük bir saygım vardır. Bu önce Batı‟ya karşı koyduğu hesaplaşıcı, özümleyici tarih anlayışından gelir. Bir Türk olarak yerini bilmek ister. Bir şair olarak da sorduğu hep budur. Saygımın büyük bir yönü önce bundandır. Sonra da şiirinin temellerini atarken harcını ulusal özle de yoğurmasını bilmiştir.” (Berk,

2014a: 143) Berk, Yahya Kemal‟i geleneğin önemli bir basamağı olan tarih bilinciyle de takdir etmektedir.

Ġlhan Berk, edindiği bu gelenek bilinciyle kimi zaman editörüyle ters düĢmüĢtür. Enis Batur‟a 8 Nisan 1979‟da yazdığı bir mektupta Ģöyle demektedir: “Dergi çıkınca derginin çok dışına düştüğümü gördüm. İthalata ben de karışmış gibi

oldum. Yabancılığım bundan. Ben dergiyi gâvurluktan kurtarırım sanıyordum, olmayacağını gördüm.” (Berk, 2014b: 35) Burada söz konusu olan dergi “Yazı”14

dergisidir. ġair, aslında baĢta dergiyi kendi dergisi gibi benimsemiĢtir; ama daha sonra dergideki tutumdan ve yayımlananlardan dolayı kendini dergiye çok yabancı bulmuĢtur. Ġthalat çağını geçtiğimizi, yerli ve özgün eserler vermemiz gerektiğini düĢünmektedir. Oysa dergide çıkan eserler bundan uzaktır. “Biz artık ithalat çağını

aştık diyorum, gelenek üzerinde de çok duruyorum (…) Ya bir gün ben eskisi gibi (bir on yıl önceki gibi) gâvurlaşır ya da siz ihracata geçerseniz o zaman yazmak isterim. Bunun dışında kendimi çok yabancı düşmüş buluyorum dergiye.” (Berk, 2014b: 36)

Berk‟e göre Batı‟daki örneklere benzeyen Ģeyler yazarak değil de kendi geleneğimizden beslenen Ģiirler yazarak büyüyebiliriz.

Dolayısıyla Berk, Türk tarihinden ve geleneğinden beslenerek özgün Ģiirler yaratmamız gerektiğini ve dünya Ģiirinde ancak böyle yer bulabileceğimizi düĢünmektedir. Bu yüzden olsa gerek zaman zaman ölçülü ve uyaklı Ģiire bağlanmak istediğini hem mektuplarında hem de günlüklerinde dile getirmiĢtir. “Bir sözcüğün

önemi, çoğu, ölçülü şiir olunca değişiyor. Özgür şiirde sözcüklerin renkleri, kokusu, yapısı, ölçülü şiirde göründüğü gibi görünmüyor. Ağırlıkları o denli ölçülemiyor. Ölçülü şiire enikonu bağlanmak istiyorum.” (Berk, 2012: 42) Ölçülü Ģiire serbest

Ģiirden geliyor olmak da onun sevincidir; çünkü bazen ölçü kaygısı, Ģiirin ikinci plana atılmasına neden olmaktadır; oysa Berk için ilk planda her zaman Ģiir gelmektedir. Ne var ki ölçülü Ģiir de onun sürekli değiĢen Ģiir yolculuğunun duraklarından biri olmuĢtur sadece.

Batı kültürü ile edebiyatını iyi tanımak, Ġlhan Berk‟e, kendi kültürümüzden ve geleneğimizden beslenerek hem özgün hem de evrensel olunabileceğini göstermiĢtir. Sanatçı, geleneği yadsıyarak Batı‟yı örnek almanın bizim Ģiirimizi büyütmeyeceğini düĢünmektedir.