• Sonuç bulunamadı

POLİTİKALAR

1.4. EKONOMİK KRİZLERİN MAKRO EKONOMİK ETKİLERİ 1. YATIRIMLAR VE İŞSİZLİK ÜZERİNE ETKİSİ

1.4.7. REKABET ÜZERİNE ETKİSİ

Ekonomik kriz, hem rekabeti, hem de rekabetin korunmasını zora sokan olağanüstü bir durumdur. Ekonomik kriz ile ilgili çalışmalar daha çok ekonomik krizlerin nedenleri ve nasıl önlenebileceği sorusuna yönelmiştir. Ekonomik krizlerin rekabeti nasıl etkilediği ve kriz sürecinde rekabetin nasıl korunacağı konusunda bilgi birikimi yeterli olmadığı gibi, bu alanda kabul gören yol gösterici düzenlemeler de çok sınırlı düzeyde kalmıştır.

Rekabet analizi açısından ekonomik krizi, önlenemeyen arz ve talep şokları nedeniyle fiyat sisteminin kıtlıkları yansıtamaz hale geldiği, belirsizliklerin ve bunların yarattığı risklerin ölçüsüz biçimde arttığı, teşebbüslere yönelik tehditlerin fırsatları aştığı ve sonuç itibariyle iktisadi ajanların motivasyonlarında köklü değişikliklerin meydana geldiği bir durum olarak tanımlamak mümkündür. Ekonomik kriz genel, yani ekonominin tümünü etkileyen bir kriz olabileceği gibi belli bir piyasayı etkileyen kısmi bir kriz de olabilir. Yukarıdaki tanımlamada belirtildiği gibi ekonomik krizler iktisadi aktörlerin motivasyonunda köklü değişiklikler yaratır. Krizlerin rekabet sürecine etkisi açısından bu nokta çok önemlidir.

• İlk olarak kriz dönemlerinde teşebbüslerin temel amacı, kar maksimizasyonu değil, zarar minimizasyonu, gelişme değil, ayakta kalma, rakiplerle rekabeti değil, rakiplerle dayanışmayı amaçlama olacaktır. Çünkü kriz döneminde rakipleri tehdit eden faktörlerin bertaraf edilmesi bireysel aksiyonu değil ortak aksiyonu gerekli kılabilir.

• İkinci olarak kriz dönemlerinde teşebbüslerin karşı karşıya olduğu tehditler rakiplerinden değil, arz veya talep şokunu yaratan faktörlerden kaynaklanır. Örneğin kuş gribi salgını gibi bir olay, talepte ciddi bir gerileme yaratarak beyaz et piyasasında çok sert bir fiyat düşüşüne yol açabilir. Burada iki nokta önem kazanmaktadır: Bunlardan birincisi kriz dönemlerinde tüm teşebbüslerin kayba uğraması, yani hiç kimsenin kazançlı çıkamamasıdır. Bu nedenle, krizdeki piyasa oyunu, rekabet oyunundan farklıdır. Rekabet oyununda kısa dönemde daima kazanan ve kaybeden veya daha çok kazanan ve daha az kazanan vardır. İkincisi kriz döneminde teşebbüslerin uğradıkları kayıpların sebebi rakiplerin eylemlerinin yarattığı rekabet baskısı değildir.

• Üçüncü olarak, kriz dönemlerinde artan belirsizliğin yarattığı riskler nedeniyle karar alma zorlaşabilir. Artan riskler nedeniyle, rakipler arasında uyumlu eylem eğilimi, rekabet eğiliminin önüne geçebilir. Ancak burada uyumlu eylemin birincil amacı krize karşı mücadele olabilir. Uyumlu eylem esas itibariyle kar maksimizasyonuna değil, zarar minimizyonuna ve kaynak israfı minimizasyonuna yönelik olabilir. Burada uyumlu eylem, fiyat sisteminin kıtlıkları daha iyi yansıtması sağlamaya yönelik de olabilir. Sonuç itibariyle normal dönemlerden farklı olarak kriz döneminde uyumlu eylem kaynak tahsisinde etkinliği arttırıcı boyutlara sahip olabilir.

Kriz dönemlerinde krizin maliyetini başkalarına yansıtma eğilimi büyük bir ivme kazanır. Bu durumda hakim durumda olan firmaların, hakim durumdan kaynaklanan güçlerini krizin maliyetlerini başka kişilere veya tüketicilere yansıtma amacıyla kullanmaları ön plana çıkar. Aynı şekilde uyumlu eylemlerde de bu maliyetin başkalarına yansıtılması çabaları önem kazanır.

• Son olarak kriz dönemlerinde sadece rekabetin gereklerine ayak uyduramayan, başarısız ve etkin çalışamayan teşebbüsler değil, çok başarılı ve çok etkin çalışan teşebbüsler de zarar görebilir, hatta yok olabilir. Krizin yaptığı eleme, rekabetin yaptığı elemden farklı olur.

Yukarıdaki tespitler daha çok belli bir piyasa düzeyinde görülen krizler için ifade edilmiştir. Genel krizlerde bu sonuçlar esas itibariyle geçerli olmakla birlikte sorunların rakipler arası dayanışma ile aşılması şansı daha sınırlı olur. Bu nedenle, genel krizde, şokun yarattığı maliyetleri başkaların yansıtma veya kamuya telafi ettirme amacıyla ortak eylem yapma eğilimi daha fazla olacaktır.

Yukarıdaki tespitler kriz dönemlerinde rekabetin nasıl korunacağı konusunda da bazı ipuçları vermektedir. Ancak burada yapılması gereken ilk tespit, kriz dönemlerinde rekabetin korunmasının zorlaşmasıdır. Çünkü yukarıda ifade edildiği gibi kriz dönemlerinde tüm piyasalarda rekabet motivasyonunun kaybolması veya ciddi bir biçimde mahiyet değiştirmesi söz konusudur. Burada rekabeti azaltan teşebbüslerin iradesi değil, krizin yarattığı belirsizlik ve baş edilemez tehdit artışıdır.

Kriz dönemlerinde hâkim gücün kötüye kullanımı, rakipleri bertaraf etmekten çok, krizin yarattığı maliyetlerin başkalarına yansıtılması yönünde olabilir.

Kriz dönemlerinde uyumlu eylem, rekabeti yok etmekten veya azaltmaktan çok, krizin yarattığı şokların negatif etkilerini bertaraf etmeye yönelik olabilir.

Kriz dönemlerinde birleşme ve devralmaların da aşırı derecede artması söz konusudur. Burada birleşme ve devralmaların krizin derinleşmesini engelleyen bir mekanizma mahiyetinde olabilir. Dolayısıyla kriz dönemlerinde birleşme ve devralmaların rekabeti

Avrupa Komisyonu’nun geliştirdiği “kurtarma birleşmesi” (rescue merger) kavramı krizle ilgili nadir düzenlemelerden birisidir.

Bu çerçevede birleşme ve devralmalar yoluyla kurtarılamayan teşebbüslerin olağandışı kamu yardımları veya bizatihi kamunun el koyması yoluyla kurtarılması da söz konusu olabilir. Kamunun, normal dönemlerde rekabete aykırı olduğu için mahkûm edilebilecek bu tür eylemlerinin, ağır ve önlenemeyen kriz dönemlerinde tek çıkar yol olarak karşımıza çıkması da mümkündür.

Bazı hallerde krizin rekabeti azaltıcı etkilerinin ortadan kaldırılmasının yolu, teşebbüsleri cezalandırmak veya sınırlandırmaktan çok krizin bir an önce her türlü yöntem kullanılarak aşılmaya çalışılması olabilir.

Yukarıdaki açıklamalar kriz dönemlerinde rekabet ihlallerinin tamamen ortadan kalkacağı veya rekabet otoritelerini geçmişte mahkûm ettiği eylemlere koşulsuz göz yumacağı anlamına gelmemektedir. Her şeyden önce yukarıdaki ifadeler ağır veya çok kuvvetli şokların yaşandığı şiddetli krizler için geçerlidir. Hafif krizlerin yaşandığı dönemlerde, rekabet ve rekabetin korunması, geçmişte oluşan yanlış yapılanmaların düzeltilmesi ve ekonominin kabuk değiştirmesi için uygun bir ortam yaratabilir. Diğer taraftan daha ağır kriz ortamlarını rakiplerini bertaraf etme fırsatı olarak değerlendirmek isteyen hâkim teşebbüsler olabileceği gibi, krizleri uzun vadeli uyumlu eylem altyapısını oluşturma fırsatı olarak değerlendirmek isteyen teşebbüsler de olabilir. Aynı şekilde kriz dönemlerini birleşme ve devralmalar yoluyla rakiplerini ortadan kaldırma fırsatı olarak gören teşebbüsler da olabilir. Bu çerçevede krizler rekabet otoritelerinin doğrudan rekabeti azaltmaya yönelik eylemleri görmezlikten geleceği dönemler olarak değerlendirilemez. Bu bağlamda kriz dönemlerinde per se şekli rekabet ihlaline değil, bu ihlalin rekabeti azaltıcı, kaynak tahsisinde etkinliği bozucu ve refahı azaltıcı etkisi olup olmadığına ve kaçınılmaz olup olmadığına bakılması gerekir. Her halde krize karşı alınacak ortak tedbirlerin, rekabet otoritelerinin gözetim ve denetiminde yapılması krizin rekabetçi koşullara zarar vermeden aşılabilmesi açısından büyük önem taşır (Türkan, 2009; 46).

BÖLÜM 2: TÜRKİYE VE DÜNYADA YAŞANAN EKONOMİK KRİZLER VE