• Sonuç bulunamadı

0.2. ÇAĞATAY, ÖZBEK VE YENİ UYGUR TÜRKÇELERİNE GENEL BİR

0.2.2. ÖZBEK TÜRKÇESİ

0.2.2.1. Özbek Türklerinin Tarihi

17

18

konusu, Şah İsmail ve Çaldıran muharebesi olan Türkçe yazmış olduğu mektubu takip etmiştir.

İran’da Şah İsmail (1499-1524)’in Şiiliği siyasi bir aksiyon olarak kullanıp kurduğu devlet, Özbek hâkimiyetini tehdit edecek bir şekilde gelişmekteydi. İran’da Akkoyunlu hanedanını yıkarak tahta geçen Safevî hanedanı (1502), Özbeklerin elindeki Horasan’ı alarak İran’ın millî birliğini sağlamayı tasarlıyordu. Koyu Şii olan Safevîler ile Sünni olan Özbekler, mezhep konusunda çatışmaya başladılar. Bir yandan Sünniliğin, öte yandan Cengiz soyunun savunucusu durumunda olan Şeybânî Han, Şah İsmail’in Sünniliğini benimsemesini ve kendisine boyun eğmesini istedi. İsteklerinin yerine getirilmemesi hâlinde de Azerbaycan’a kadar bütün İran topraklarını alacağını bildirdi. Bu iki kuvvet arasında kaçınılmaz bir hâle gelen savaşı, 1510’da Özbekleri yenerek Şah İsmail kazandı. Daha sonra Özbek hâkimiyetinin yayılmasını istemeyen Babür Şah, Orta Asya’yı Şah İsmail’in yardımıyla yeniden ele geçirmiş ise de, çabuk toparlanan Özbeklere 1512’de yenilince Orta Asya’yı terkederek Hindistan sınırlarına çekilmek mecburiyetinde kalmıştır. Diğer taraftan Şah İsmail’in, Doğu Anadolu’da Şii propagandası yaptırdığı için Osmanlılarla arası açılmış ve Yavuz Sultan Selim’e 1514’te Çaldıran’da yenilerek büyük bir darbe yemiştir. Bundan sonra Özbeklerle Osmanlılar arasında bir iş birliği doğmuş ve İran’daki Şii hâkimiyetine karşı birlikte sürdürdükleri mücadelede Özbekler, Osmanlılardan askerî yardım dahi görmüşlerdir.

Özbeklerle ilişkiler, Kanunî Sultan Süleyman zamanında da devam etmiş ve Sultan Süleyman, Özbek hükümdarı I. Pîr Mehmed’e göndermiş olduğu Eylül 1560 tarihli mektupta, İran’a kaçmış olan Şehzade Bayezid’in himayesi dolayısıyla şaha karşı hareket edildiğini bildirmiş ve kendisinin de şaha karşı hareket etmesini tavsiye etmiştir.30 Daha evvelki asırlarda olduğu gibi, 18. asır başlarından 19. asır başlarına kadar da Osmanlılarla Orta Asya’daki Buhara ve Hive hükümdarları arasında Osmanlı padişahlarının İslam halifesi olması sebebiyle çeşitli defalar mektup alışverişinde bulunulmuştur. Orta Asya hükümdarlarından Semerkand, Buhara ve Belh taraflarındaki hanlara Osmanlı vesikalarında Özbek hanı denilmektedir.

Zaman içinde kıtalar arası kervan ticaretinin önemini kaybetmesiyle bölgedeki ekonominin gerilemeye başlaması, Şeybânî hanedanının sonunu getirmiştir. 14.

yüzyıldan 15. yüzyılın sonlarına kadar Timurlular, 16. yüzyılda Şeybânîler idaresinde

30 Mustafa Volkan Coşkun, a.g.e., s. 23-24.

19

kalan Türkistan’da siyasi birlik mevcuttu. 1510’da Şah İsmail’e yenilen ve arkasından da Türkistan’ı Babür’e kaptıran Özbekler, her ne kadar kendilerini toparlayabilmişler ise de daha sonra aralarındaki bölünmeyi önleyememişlerdir. Bunun neticesinde 1597 yılında Hokand, 1598 yılında ise Harezm (Hive) hanlıkları bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.31 Bu bölünme kısa zamanda olumsuz neticelerini göstermiş, Türk hanlıkları hem dış tehlikelerle, hem de birbirleriyle uğraşmak durumunda kalmışlardır.

Çeşitli Türk boylarından oluşan Özbeklerin hüküm sürdüğü dönemlerde bölgede Buhara, Hive ve Hokand Hanlıklarının egemenliği de görülmektedir. Ancak Türk boylarının aralarındaki çatışmalar ve istikrarsızlık 16. yüzyıldan itibaren Rusların harekete geçmesine ve bölgeyi işgal etmesine imkân tanımıştır. 16. yüzyıldan bu yana bir taraftan Türklük tarihinin en güçlü ve uzun ömürlü devleti Osmanlı İmparatorluğu (1299-1920) en parlak devrini yaşarken diğer yandan kuzeydeki diğer Türkler Rusların ağına düşüyordu.32 Hanlıklar döneminde Osmanlı Devleti ile geliştirilen ilişkiler de yine u istikrarsızlık ve aradaki mesafenin uzak olması gibi nedenlerde Rusların işgalini engellememiştir.33 Altın Ordu İmparatorluğunun (1240-1502) yıkılması ile bu bölgede Kazan (1437-1552), Kırım (1460-1783), Astırahan/Ejdarhan (Hacı Tarhan) (1466-1556), Kasım (1445-1661) ve Siber (1220-1596) gibi hanlıklar kurulmuştur. Fakat üç mücadelelerini sonra erdiren Ruslar, batının tekniğinden, Türk hanlıkları arasındaki kavgalardan ve her hanlığın kendi içindeki entrikalarından iyice faydalanmasını bilmişlerdir. Neticede ilk olarak 1552 yılında Kazan Hanlığı çar 4. İvan tarafından ele geçirilmiştir. Böylece Rusya tarihinde yeni devir açılmıştır. Kazan Hanlığı uzun zaman Rusların İdil (Volga) boyunca Hazar Denizine doğru ilerlemelerini ve aşağı Ural sahasında yayılmalarına eb büyük engeli teşkil etmiştir. Kazan’ın düşmesi ile Rusların geniş ölçüde Türk illerini istilası imkân dâhiline girmiştir. Rusya’nın yalnız Rus halkından oluşan bir devlet olmaktan çıkıp çeşitli milletlere hâkim bir imparatorluk haline gelmesi Kazan Hanlığının zaptı ile mümkün olmuştur. Kazan’ın düşmesi Rus devlet sınırlarının pek kısa zaman içinde Hazar Denizi kıyılarına ve Kafkasya’ya kadar dayanmasını sağladığı gibi Ural sahasının da Rusların eline geçmesiyle, Sibir ve Türkistan istikametinde Rus yayılışına geniş imkânlar açılmıştır. 1558-1582 yılları arasında yapılan silahlı mücadelelerin neticesinde ise Sibir Hanlığının bağımsızlığı sona

31 Mustafa Volkan Coşkun, a.g.e., s. 24.

32 Nadir Devlet, Çağdaş Türk Dünyası, Marmara Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1989, s. 85.

33 Ceyhun Vedat Uygur, a.g.e., s. IX.

20

ermiş ve 1598’de tamamen Rusların eline geçmiştir. 16. yüzyıldan beri Sibirya üzerinden Çin’e, Türkistan üzerinden Hindistan’a ve Kafkasya üzerinden İran ve Türkiye’ye ulaşmak isteyen, fakat 17. yüzyılın başına kadar Türkistan’a doğrudan doğruya askerî bir saldırıda bulunmayan Ruslar, uğradıkları çeşitli yenilgilere ve karşılaştıkları direnmelere rağmen nüfuzlarını Türk illeri aleyhine devamlı, süratle genişletmişlerdir. 1593-1604 yılları arasında Sibirya tamamen Rusların eline geçmiştir.

1604’e Astırahan ile Kırım arasında yaşayan Nogay uruğları Rus hâkimiyeti altına alınmıştır. 1628’de Yukarı Yenisey boyundaki Kırgızlar Rus idaresini tanımışlar;

1731’de Türk Kazak topluluğundan küçük cüz (ordu) Rusya’ya bağlanmış; 1783’te Kırım ilhak edilmiştir. 1859’da Kuzey Kafkasya, 1865’te de Taşkent şehri Ruslar tarafından zapt edilmiş, 1868’de Buhara Hanlığı Rus hâkimiyetine girmiş, 1873’te Hive Hanlığı, 1876’da Hokand Hanlığı Rusların eline geçmiştir. 1860-1864’te Türkmenistan’ın Rusların tarafından zapt edilmesi ile başlıca Uygurların yaşadığı Doğu Türkistan hariç, Türk ülkelerinin hepsi Rusların eline geçmiştir.34 Zengin bir ülke ve tarihe kendi milli devletlerine sahip olan Özbeklerin vatanı, 19. yüzyılın ikinci yarısında Rusya tarafından işgal edilmiştir. Özbekler, altmış yıldan fazla Rusya’nın sömürgesi olarak, yetmiş yıldan fazla Sovyetler Birliği rejimi altında kalmışlardır.35 Batı Türkistan toprakları Sovyet rejimi tarafından 1925’te 5 ayrı cumhuriyete bölünmüştür. Bunlardan biri de Özbekistan’dır. Özbekistan, bağımsızlık ve direniş hareketlerine 1935’e kadar devam etmiştir. Tarihi, kültürü, etnik bileşimi, coğrafyası ve siyası geleneği açısından Müslüman ve Türk kökenli eski Sovyet cumhuriyetleri arasında Özbekistan oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu ülke, İslam medeniyetinin en parlak ürünlerinin beşiğinde kurulmuş ve Timur döneminin görkemini tarihî miras olarak devralmış olmanın yarattığı kültürel bir öz güvene sahip olmuştur. Buna karşılık, etnik yapısındaki Fars kökenli yerleşik halkla aslen çeşitli Türk boylarına mensup göçer nüfus arasındaki gerilimin yarattığı rahatsızlık hâlâ etkisini sürdürmektedir. Özbek kimliği de, yörede siyasi etkinlik sağlamış ve hanlık kurmuş Türk boylarından birine ait iken, Orta Asya’da Sovyet cumhuriyetlerinin sınırlarının belirlenmesi sırasında daha önce siyasi coğrafyada hiç yer almamış bir ülkeye ad olarak verilecek yeniden yorumlanmış bir kimliktir.36 Bu

34 Nadir Devlet, a.g.e., s. 85-86.

35 Aynur Öz, “Özbekçe ve Yeni Uygurca Arasındaki Fonetik Ayraçlar”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1994, s. 2.

36 Mustafa Volkan Coşkun, a.g.e., s. 25.

21

açıdan, Özbekistan coğrafî olarak tamamen Sovyet döneminde meydana getirilmiş,

“Özbek” ismi de Özbekistan sınırları içine dâhil edilen tüm nüfusa ortak bir kimlik olarak benimsetilmiştir.

Her milletin kendi kültürüne sahip çıkabileceği konusunda vaatlerde bulunan Bolşevik yönetimi sözünde durmamış, önce Türklerin eğitim-öğretim hayatını ve kültürünü söndürmüş, daha sonra da Sovyet tipi insan yetiştireceğiz diye Türkleri bir nevi kültürel çözülmeye sürüklemiştir. Yeni usulde eğitim-öğretim yapan mektep ve medreseler kapatılarak yerine Sovyet halk mektepleri kurulmuş, Özbek Türkleri ile diğer Türk boylarına ayrı ayrı millet muamelesi yapılmaya başlanmıştır.37 Türkiye Türkçesiyle ortak ve dinî kültürden konuşma ve yazı diline girmiş ne kadar kelime varsa hepsi yasaklanmış ve Özbek Türkçesi, eğitim ve bilim dallarında oldukça yetersiz bir duruma getirilmiştir. Sovyetler, yasaklanan kelimeler ve terimler yerine Rusça kelime ve terimlerin kullanılmasını istemiş, eğitim-öğretim dili olarak birçok okulda Rusça kabul edilmiş ve Özbek Türkçesi, mahalli bir dil durumuna düşürülmek istenmiştir.

Sovyet sistemi bununla da yetinmemiş, Özbek Türklerinin kendi millî kültürü ve tarihi ile ilgili ne varsa uzun süre yasaklamıştır. İslami kültür ise, tamamen yasaklanan bir başka kültür unsuru olmuştur.38 Sovyetlerin, Özbeklerin millî kültürü ve dini hakkında takındıkları bu acımasız tavırları çok geçmeden halkın tepkisini çekmiş ve halk, dinî ve millî duygularını dile getiren edip ve şairleri millî birer kahraman gibi görmeye başlamıştır. Ne var ki, halkın dinî ve millî duygularını yansıtmak şair ve ediplere pahalıya mal olmuş; kendilerini sürgün ve toplama kamplarında bulmuşlardır.

1924’ten 1991’e kadar Özbek Türkleri Rus hâkimiyeti altında yaşamışlardır.

1924 yılına kadar aynı coğrafyada yaşayan, aynı kültürü paylaşan, aynı dili konuşan Türkler, bu tarihten itibaren milli sınırları çizilmiş ve her topluluk ayrı bir cumhuriyet haline getirilmiştir. 1924 yılında Özbekistan Sovyet Cumhuriyeti kurulmuştur. 1 Eylül 1992 tarih- inde bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Altmış yıldan fazla Rusya’nın sömürgesi olarak, yetmiş yıldan fazla ise Sovyetler Birliği rejimi altında kalan Özbekler, Ruslaştırma yolunda yapılan yoğun çalışmalara rağmen kültürlerini, dillerini ve geleneklerini kaybetmemişlerdir.

37 Mustafa Volkan Coşkun, a.g.e., s. 25.

38 Mustafa Volkan Coşkun, a.g.e., s. 26.

22