• Sonuç bulunamadı

Örgütsel sosyal sermayenin ne olduğunun anlaşılabilmesi ve böylelikle örgütler tarafından etkin bir şekilde yönetilebilinmesi için, ne anlama geldiğinin, öneminin ne olduğunun, hangi unsurlardan meydana geldiğinin yanında, türlerinin de bilinmesi gerekir. Zira böylelikle örgütsel sosyal sermayenin oluşturulması, sürdürülmesi ve geliştirilmesine ilişkin faaliyetler bilinçli bir şekilde yürütülebilinecek ve örgütsel etkinlik sağlanacaktır.

Konu ile ilgili yazında [hem dışsal kaynaklara ulaşmasını sağlayarak, hem de içsel kaynakların eşgüdümlemelerini kolaylaştırarak fayda sağladığı (Arregle ve diğ., 2007:77) ifade edilen] örgütsel sosyal sermayenin, içsel ve dışsal olmak üzere iki türünden bahsedilmektedir (Westlund, 2003; Mayson, 2007; Ming ve diğ., 2007; Yechun ve diğ., 2007).

Yechun ve diğ. (2007:544) tarafından insan davranışlarına dayandığı belirtilen söz

konusu türler, bağlarına göre sosyal sermaye ayrımı açısından örgütsel ilişkilerin değerlendirilmesinin bir sonucu olarak görülebilir. Nitekim Ming ve diğ. (2007:6047), içsel örgütsel sosyal sermayeyi konu alan çalışmalarında, içsel örgütsel sosyal sermayenin aynı

zamanda bağlayan [örgütsel] sosyal sermaye olarak da adlandırılabildiğini ifade etmektedirler. (Ki bu bağlamda, dışsal örgütsel sosyal sermaye için de köprülendiren tanımlamasının yapılabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır.)

Bunlarla birlikte şimdi ele alacağımız örgütsel sosyal sermayenin türleri, sosyal sermayenin entelektüel sermaye ile olan ilişkisini görünür kılmaktadır. Türlerin anlamsal özetini yansıtan aşağıdaki tablo, aynı zamanda, bahsettiğimiz görünürlüğü de ortaya koyar.

Tablo – 2. Örgütsel Sosyal Sermaye Türleri

İçsel Sosyal Sermaye Dışsal Sosyal Sermaye

Üretim-bağlantılı Çevre-bağlantılı Pazar-bağlantılı Bağlantıların/ilişkilerin,

şu şekilde açıklanan tutumlar, normlar, gelenekler, vb ile doldurulması: • Örgüt ruhu. • İşbirliği iklimi. • Bilgi kodlamaya, ürün geliştirmeye, çatışmaların çözümlenmesine yönelik yöntemler. Tedarikçilerle, ürün kullanıcılarla, işbirliği ve gelişim içerisinde olunan ortaklarla olan bağlantı/ilişkiler. Yerel/bölgesel çevre, siyasi karar vericiler vb ile olan bağlantılar/ilişkiler (lobi kapasitesi vb).

Ticari markalar ve diğer genel müşteri ilişkileri.

Kaynak: Westlund (2003:4)

2.5.1. İçsel Sosyal Sermaye

Örgüt içerisindeki tüm aktörlerin (yönetim kademesi ve çalışanların) biçimlendirdiği (Westlund, 2003:5), birbirleriyle olan ilişkilerin ağına (Mayson, 2007:150) dayandığı belirtilen içsel sosyal sermaye, örgütlerin içsel ilişkilerden sağladığı faydalara işaret etmektedir (Reimer, 2007:132).

İçsel sosyal sermaye bağlamında üzerinde önemle durulan konu, -örgütsel sosyal sermayenin bu türünün- [örgüt içerisindeki bilginin esas kaynağı (Karadal ve Özçınar, 2003:501) olduğu ifade edilen] örgüt üyesi olan bireylerin sahip oldukları bilgi, beceri ve deneyimlerini diğerleri ile paylaşarak, -örgütsel amaçlar yönünde- faaliyetlere etkinlik

kazandıracak yeni bilgilerin oluşturulması, önceden elde edilmiş faydalı bilgiler ile yeni üretilen bilgilerin korunması ve bu bağlamda, bahsedilen sürecin aksamadan işletilebilmesi için sağlanan uygun örgütsel ortamın varlığını içeriyor olmasıdır.

Bu bakımdan içsel sosyal sermayenin ne olduğu ile ilgili (yukarıdaki tablodan da gözlenebilecek) iki temel durumdan bahsedilebilinir: Birincisi, bireysel bilgilerin, fayda sağlanabilecek şekilde örgütsel bilgilere dönüştürülmesi ve söz konusu bilgilerin korunması; ikincisi ise [Ming ve diğ.’nin (2007:6047) de içsel sosyal sermayenin, güveni ve genel bir bakışı içeriyor olduğunu ortaya koyarak vurguladığı ve] bireysel katılımı teşvik edecek örgütsel ortamın sağlanmış olmasıdır.

Yechun ve diğ.’nin (2007:5447), bilgi iletişiminin (knowledge communication)

niteliği üzerinde doğrudan etkisi olan bilgi tasarımı ile yakından ilişkili olduğunu belirttiği örgütsel sosyal sermayenin bu türünün bireysel bilgilerin örgütsel bilgiye dönüştürülmesi kapsamında, (bireyler tarafından sahip olunan, bireylerin zihinlerinde yer alan ve açıkça ifade edemedikleri, deneyimlerine dayalı) örtük bilgilerin kodlanarak, (örgütsel faaliyetlerde kullanılmak üzere, söz konusu bilgilere ihtiyaç duyan örgüt üyelerinin ulaşabileceği şekilde) açık bilgiye dönüştürülmesi konusu ön plana çıkmaktadır.

Westlund (2003:6) da bu sürecin -bir kısım örtük bilginin tam anlamıyla kişisel

olduğunu ve bu bakımdan her örtük bilginin sosyal sermaye olarak nitelenmemesi gerektiğini belirterek- örtük bilgiyi kodlanmış bilgiye dönüştürme çabalarının, özünde, sosyal ve kurumsallaşmamış olan sermayeyi kurumsallaştırma girişimi olduğunu ve çoğu örtük bilginin onu sosyal sermayenin bir parçası yapan sosyal etkileşimlerde oluştuğunun kabul edilmesi gerektiğini ifade ederek, örtük bilgi – kodlanmış bilgi ile sosyal sermaye ilişkini ortaya koyarak, içsel sosyal sermayenin oluşturulmasına ışık tutmaktadır.

Tabii tüm bunların, örgütsel sosyal sermayenin sağlanması, geliştirilmesi ve sürdürülmesi için örtük bilgi ile donanmış bireylerin (yalnızca) bir çatı altında toplanmış olması yeterli olmayacağı görülür. Sahip oldukları söz konusu bilgileri aktarmaları için (örgütsel sosyal sermayenin unsurları olan bağlantılılığı ve örgütsel güven ortamını sağlayacak, tabloda da ifade edilen) örgüt ruhunun, işbirliği ikliminin yaratılması gerekmektedir. [Ki, Hitt ve diğ., (2002:354) de, içsel sosyal sermayeye ilişkin bu gerekliliği vurgulayarak, çokuluslu örgütlerin, birbirinden uzak yerleşimlerde ve kültürlerle

faaliyet gösteren birimlerinin bütünleştirilmesinde içsel sosyal sermayeyi kullandıklarını ifade eder.]

Örgütsel faaliyetlerin etkinliği açısından sağlanacak birliktelikler için bireylerin, örgütsel sosyal sermayenin oluşturulmasına ilişkin sunacakları bilgi sonucunda kendilerinin de bu süreçten faydalanabileceklerine ve bununla birlikte aktaracakları bilginin, yöneticileri ve çalışma arkadaşları tarafından iyi niyetle kullanacaklarına inanmalı ve güvenebilmeleri gerektiğini belirtmekte fayda vardır. Bu güven ise, zamanla, bireylerin örgüt içerisindeki deneyimleri sonuncunda edindikleri olumlu izlenimlerle sağlanacaktır. Ancak bireylerin ne için bu sürecin işletildiğini, örgütün amacının ne olduğunu bilmesi, var olması beklenen/gereken örgütsel güvenin oluşturulmasında önemlidir. Ki Drucker (2003:240) da bilgi işçilerinin bilmek istediği ilk şeyin örgütün ne yapmaya çalıştığını, nereye gitmekte olduğunu bilmek, olduğunu belirtmektedir. Ceylan ve diğ. (2005:40) de ayrı paralellikte, Bandura’nın [öğrenmenin, bireylerin içerisinde edilgen olarak yer aldığı mekanik bir süreç olmadığını, aksine, faydalı sonuçlara ulaşabilmek için çevrelerinde etkin bir şekilde enformasyonu aradığını ve süreçlediği (Weiten ve Lloyd, 2006:49), çevresi ile etkileşim içerisinde olduğu düşüncesine dayanan] Sosyal Biliş Teorisi’ne (Social Congnitive Theory) atıfta bulunarak, bireylerin kendilerini güçlendirilmiş hissedebilmeleri için örgüt amaçlarını ve örgütte yaptıkları işin bu amaçlara nasıl katkıda bulunacağını anlamaları gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu bakımdan Krogh ve diğ. (2002:124-126) tüm bunları içerisinde barındıran bir bilgi vizyonunun tasarlanmasının gerekliliğini ifade eder.

İçsel sosyal sermayenin üretilmesi adına yerine getirilenlerin, aynı zamanda dışsal sosyal sermayenin üretilmesi açısından da önem arz ettiğini gözden kaçırmamak gerekir. Örneğin Senge (2008:154), örgüt içerisindeki ilişkilerin kalitesi ile örgütün ötesine uzanan ilişkilerin kalitesi arasında gerçek bir bağlantı olabildiğini; [bu açıdan, Özen ve Aslan’ın (2006:136) içsel sosyal sermayenin öne çıkardığını ifade ettiği] güvenin temelini oluşturmanın, örgütün dışarında yer alan ve örgüt ile etkileşim içerisinde olan aktörlerle gerçekten anlamlı ilişkiler inşa edebilmek için bireylere ne verildiği belirleyici olduğunu belirterek, içsel sosyal sermaye – dışsal sosyal sermaye etkileşiminin varlığını imler.

2.5.2. Dışsal Sosyal Sermaye

İçsel sosyal sermayede olduğu gibi, dışsal sosyal sermaye de -özünde-, örgütün etkileşim içerisinde olduğu aktörlerden, kendilerine fayda sağlayacak olan değerlerin sağlanması için, söz konusu aktörlerle kurulan ilişkileri ve ilişkilerin ne derecede işlevsel olduğunu yansıtır. [Ki Özen ve Aslan (2006:137) da, sosyal sermayeye ilişkin dışsal yaklaşımın, örgütün içerisinde bulunduğu ağların yapısından ve niteliğinden kaynaklandığını ifade eder.]

Dışsal sosyal sermaye bağlamında kendileri ile kurulan ilişkilerin değerlendirileceği aktörlerin, örgütün dış çevresinde yer alan -ve aldıkları kararlar, uygulamaları, yaklaşımları ve değerlendirmeleri ile örgütü doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilen/etkileyebilecek olan- aktörler olduğunu ifade etmek gerekir.

Sahipliğin olmadığı bir yerde, [değer üretebilmek için] diğerlerinin sahip oldukları sermayeye ulaşmaya gereksinim duyan örgütler (Mayson, 2007:148); umdukları biçimde

var olabilmek için gereksinim duydukları tüm kaynaklara erişemeyeceklerinden, dışsal

kaynaklara ulaşmayı isterler (Arregle ve diğ., 2007:77-78).

Nitekim, var olabilmelerinin bir yolu olarak -amaca yönelikle faaliyetlerle- sosyal sermayeye sahip olmayı ve sosyal sermayeyi bilinen ekonomik kazançlara dönüştürebilmeyi seçseler de, Kakabadse ve Kakabadse’nin (2005:74) belirttiği üzere bunları yapabilme becerisi sosyal yükümlülüklerin doğasına, bağlantıların kuvvetine ve ağın yakınlığına (amiability) dayanır. Bu bakımdan örgütler açısından, örgüt dışındaki aktörle bağlantı kurabilmenin ve kurulan bağlantıların sürdürülmesinin değeri büyüktür.

Bu bakımdan örgütler, içsel sosyal sermayeleri ile birlikte, dışsal sosyal sermayelerini de geliştirmek ve bu sermayelerini koruyabilmek için konuya sistemli bir şekilde yaklaşabilmelidir. Fakat bunun için de, dış çevresinde yer alan aktörlerin, farklı türlerdeki dışsal sosyal sermayenin varlığına etki ettiğinin farkında olmalı, faaliyetlerini bu farkındalıkla yerine getirmelidir. İşte bu noktada, (tabloda da ortaya koyulan) dışsal sosyal sermayenin kendi içerisindeki ayrımını ele almak yerinde olacaktır.

• Üretim-bağlantılı dışsal sosyal sermaye: Westlund (2003:6), dışsal sosyal sermayenin bu türünün, -basit olarak- “Fordist” ya da “endüstriyel ilişkiler” olarak görüldüğünü belirttiği (ve/fakat kendisinin itiraz ettiği), örgütün girdi sağladığı tedarikçileri ve çıktı (ürün/hizmet) sunduğu müşterileri ile kurduğu bağlantılara dayandığını ifade eder.

Burada, tedarikçilerden sağladığı -özellikle pazarın gelişimine ilişkin- enformasyonların ve ürünlerinin kullanıcılarından ve/veya hizmetlerinden yararlananlardan sağladığı ürünlerine/hizmetlerine ilişkin geri dönütlerin ve beklentilerine ilişkin enformasyonların elde edilmesi, örgütsel faaliyetlerde kullanılması için (örgüte) aktarılması söz konusudur.

Aynı zamanda, örgütlerin, ürünlerinin/hizmetlerinin dağıtımını yapan örgütlerle ve/veya bireylerle olan ilişkileri de bu kapsamda değerlendirilebilir.

• Çevre-bağlantılı dışsal sosyal sermaye: Westlund (2003:7) örgütlerin dış çevresinde yer alan ve örgütün -bir şekilde- kendileri ile etkileşim içerisinde olduğu aktörlerden hangilerinin bu bağlamda değerlendirileceğinin açık olmadığı görüşünü ortaya koyar. Ancak, çevre-bağlantılı sosyal sermayenin, -genel olarak- örgütün dış çevresinde yer alan, örgüt ile bire bir örgütsel amaçlar doğrultunda işbirliği içerisinde olmayan ve örgütün sunduğu ürün ve hizmetlerin kullanıcısı (yani, örgütün müşterisi olarak) tanımlanamayacak birey ve/veya örgütlerle kurulan ilişkilerin sonucu olduğu söylenebilir.

Bu kapsamda, özellikle, örgütlerin faaliyetleri üzerinde önemli etkileri olan resmi kurumlarla ve siyasi karar vericilerle olan ilişkilerin değerlendirilmesi gerekir. Aynı şekilde, örgütün dış çevresinde yer alan, müşterilerini doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilecek güçleri bulunan sivil toplum kuruluşları ile kurulacak bağlantılar, çevre-bağlantılı sosyal sermayenin kapsamındadır.

Örgütlerin, “yönetişim (governance)” felsefesi ile yürütecekleri faaliyetlerin, dış çevresinde yer alan söz konusu aktörlerle olan ilişkilerinin geliştirilmesine yardımcı olacaktır. Yine, kurumsal sosyal sorumluluk bilincine sahip örgütlerin, söz konusu sosyal sermayelerini geliştirmeleri olasıdır. Zira Perrini ve Minoja (2008:49), -Muthuri ve diğ.’nin (2007) de çalışmalarında, sosyal sermaye ile aralarında güçlü bir bağın olduğunu ortaya koyduğu- kurumsal sosyal sorumluluk sahibi örgütlerin, değer yaratımlarına katkı sağlayacak olan güvenilirliklerinin arttığını belirtir ve kurumsal sosyal sorumluluk – sosyal sermaye – finansal performans arasındaki olumlu ilişkiye işaret eder.

• Pazar-bağlantılı sosyal sermaye: Westlund (2003:9), dışsal sosyal sermayenin bu türünün, örgütün, anonim bir müşteri kitlesiyle kurduğu ilişkiye ilişkin olduğuna işaret eder. Üretim-bağlantılı dışsal sosyal sermayede değinilen müşteri ilişkisinden farkı, orada üzerinde durulan ilişkiler, -doğrudan- üründen/hizmetten yararlanan müşteri ile kurulan ilişkiler olmasıdır. Oysa burada kurulan ilişkilerin niteliği kitleseldir.

Örgütlerin, özellikle [Odabaşı’nın (2004:99), sembolik tüketiminin olduğunu, kişilerin benliklerini yapılandırmada sembolik bir kaynak oluşturduğunu ifade ettiği] markalar üzerinden müşterileri ile kurdukları ilişkiler burada değerlendirilebilir. Zira, -belirtildiği üzere- sembolik algısının oldukça yüksek olması, müşterilerin, markalar üzerinden hem marka sahibi örgüt ile, hem de sosyal çevresi ile iletişim kurması söz konusudur.

Griffith ve Harvey (2004:249), bu bağlamda, pazar odaklılık gibi, çeşitli

pazarlama yönetimi stratejilerinin geliştirilip uygulanması ile, müşterilere ilişkin sosyal sermayenin geliştirilebilineceğini ifade eder.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ÖRGÜTSEL SOSYAL SERMAYENİN YÖNETİLMESİ: BİR MODEL ÖNERİSİ

Örgütsel sosyal sermaye, sosyal sermaye kavramıyla ilişkili olarak ortaya koyulan tüm zorlukları ve kolaylıkları içerisinde barındıran yönetsel bir konudur.

Aktörler arasındaki ilişkilerden doğan, bu ilişkiler ile geliştirilen ve sürdürülen, bu bakımdan davranışsal yaklaşımlar üzerine kurulu olan ve özellikle (bilgi, deneyim, itibar gibi) soyut varlıkların aktarılmasını olanaklı kılan; tüm bunlardan dolayı “sosyallik” ile nitelenen ve taraflar açısından taşıdığı değerin vurgulanması için de “sermaye” kavramı (adeta) bir “metafor (McGonial ve diğ., 2007:81; Burnett, 2006:283; Field, 2006:16; Robinson ve diğ., 2002:7; Schmid, 2000)” olarak kullanılarak önemine vurgu yapılan örgütsel sosyal sermayenin etkin bir şekilde yönetilmesi için çok-boyutlu bir yaklaşımı gerekmektedir.

Yine, (örgütler açısından) sosyal sermayenin yönetilmesi için mikro düzeyde varlık bulan olguların makro, makro düzeyde varlık bulan olguların ise mikro yansımalarının ortaya koyulması; bireysel davranışlarının doğrudan ve dolaylı sonuçlarının öngörülerinin yapılması; (örgütün dış çevresinde yer alan) diğer aktörlerin girişimlerinin, yaklaşımlarının, beklentilerinin iyi analiz edilmesi kaçınılmazdır. Bu bakımdan sosyal yaşamın çok-katmanlı okunması, algılanması, yorumlanması ve içselleştirilmesi, yönetsel sürecin etkinliği açısından önem taşır.

Sosyal sermayenin yönetimi açısından, sosyal sermayenin belirli bir zaman aralığında (şimdi) üretilebilen bir değer olmadığını, birikimli (geçmişten bugüne harmanlanarak gelen) ve geleceğe ilişkin (beklentileri, öngörüleri ve bu bağlamda belirlenen stratejileri, yaklaşımları içeren) bir kavram olduğunun da farkına varılması gerekir. Geçmiş – şimdi – gelecek hattında işletilecek zihinsel sürecin etkinliği ve süreç sonunda üretilen fikirlerin uygulanması sağlanmalıdır.

Tüm bunlardan sonra örgütsel sosyal sermaye yönetiminin, yönetsel bir konu olsa da, örgüt içerisinde oluşturulacak bir “birim” üzerinde yönetilmesinin mümkün olmadığının görülmüş olması gerekir. Zira sosyal sermayenin boyutlarından da anımsanacağı üzere, yalnızca, yapısallığından (yani, aktörler arasındaki iletişimi sağlayan

ağlardan, ağ yapıları ve düzenlenişlerinden) değil, aktörler arasındaki ilişkilerin niteliğini, etkinliğini ifade eden ilişkiselliğinden ve söz konusu ilişkilerin ve bu ilişkilerin sonuçlarının aktörler tarafın ne şekilde algılandığını ifade eden bilişselliğinden bahsedilmektedir ve bu nedenle yönetsel tekniklerle, bir birim üzerinden yönetilebilinmesi olası değildir.

Sosyal sermayenin yönetimi, bu bakımdan, örgütsel amaçlar üzerinde kurulmuş bir felsefeye dayanan stratejik yaklaşımı zorunlu kılar. Örgüt, içerisinde yer alan bireylerin bu felsefeyi benimseyebilmiş olması ve örgütün etkileşim içerisinde olduğu aktörlerle olan ilişkileri söz konusu strateji ile (tüm boyutlarıyla) yapılandırmış olmalıdır.

Elbette felsefeden ve stratejiden söz ediliyorsa, bunların örgüt içersindekiler tarafından içselleştirilmesini ve dışsal ilişkilere yansıtılmasını sağlayacak altyapının ve ortamın hazırlanması, çevresel değişimlere tepki verebilecek ya da amaçlara göre evirilebilecek şekilde düzenlenmesi ve korunması gerekecektir.

İşte, örgütsel sosyal sermayenin yönetilmesine ilişkin ortaya koyulacak olan modelin, tüm bu yukarıda bahsedilenlere hizmet etmesi amaçlanmıştır.

Model şeklen ortaya koyulurken (aşağıda da görüldüğü üzere) sosyal sermayenin -az önce de değinilen- ilişkisel ve bilişsel boyutlarının yansıtılabilmek için üç boyutluluk tercih edilmiştir. Bu bakımdan, örgüt içerisindeki bireyler tarafından paylaşılan ortak değerler, yaklaşımlar, inançlar ve bunların bireyler tarafından algılanışı hacmi doldurmaktadır.

Modelin hacmini çevreleyen yüzeyleri ise örgütün dış çevresi ile iç çevresini dengeleyici niteliktedir. Yüzeyde, çevresel koşullar değerlendirilerek ortaya koyulan örgütsel amaçlar doğrultusunda ulaşılmak istenenler belirlenmekte, faaliyetlerin etkinliliğinin sağlanması ve çevresel değişimlere hızlı tepkiler verilmesi için gerekli olan altyapı ve süreçler tasarımlanmakta, içeriden dışarıya, dışarıdan içeriye değerlerin akışı sağlanmakta ve tüm bunların etkinlikle işleyebilmesi için örgütü oluşturan bireylerin ve içersinde bulundukları ortamın (hacmin) amaca ve çevreye uyumu için düzenlemeler getirilerek düzenlemelerin uygulamaya geçirilmesi mümkün kılınmaktadır.

Şekil – 4. Örgütsel Sosyal Sermaye Yönetim Modeli

Bu bağlamda, modelin yüzeyinde, iç içe geçmiş üç temel yönetsel işlevden söz edilmektedir: Stratejik yönetim, bilgi yönetimi ve örgütsel davranış yönetimi.

Bu işlevler, örgütsel sosyal sermayenin sağlanması ve sürdürülmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Öyle ki, Leana ve Van Buren III (2000:222-225) -örgütsel sosyal sermayenin yönetilmesine ilişkin- gerçekleştirdikleri araştırma ile ortaya koydukları sonuçlarla, örgütsel sosyal sermayenin, örgütlerin stratejik yönetimlerine ve örgütsel davranışların yönlendirilmesine ilişkin eksikliklerden dolayı arttırılamadığını vurgulamaktadırlar. Söz konusu çalışmada araştırmacılar, düşük sosyal sermayeli örgütlerin, çalışanlara ilişkin işlemsel uygulamalara yön veren kısa dönem kârlılığın devam ettirilmesi için baskı yaptıkları, bireylerin yöneticileri ile gerçekleştirdiği psikolojik

Stratejik Yönetim Bilgi Yönetimi

Örgütsel Davranış Yönetimi

Dış Çevre Ağlar Ağlar Ağlar Yüzey Yüzey Yüzey Hacim

sözleşmenin doğasının değiştiğinin farkına varamadıkları ve pazar odaklı yaklaşımları sonucunda sosyal sermayenin özünün gözden kaçırıldıkları sonuçlarına varmaktadırlar.

Tüm bunların yanında, araştırmacılar, insan sermayesini sosyal sermayeden daha değerli kılınmasının da örgütsel sosyal sermayenin azalmasına neden olduğunu belirterek (Leana ve Van Buren III, 2000:222-225) örgütlerin, örgüt içerisindeki bireylerin ve sahip oldukları değerli bilgi, beceri, deneyimlerinin (yani insan sermayesinin) yönetilmesine ilişkin yaklaşımlarının da örgütsel sosyal sermaye ile doğrudan ilişkili olduğunu ifade etmektedirler.

İşte modelde, hacim içerisinde yer alan, yüzeylerle ilişkili biçimde yürütülmesi gerektiği belirtilen yönetsel işlevler -yetenek yönetimi ve entelektüel sermaye yönetimi- de, örgüt içerisindeki bireylerin sahip olduklarının, örgütsel sosyal sermayeye sistemli bir biçimde dönüştürülmesinin gerekliliğini yansıtmaktadır.

Modele ilişkin üzerinde durulması gereken bir diğer konu da, hacim içerisinde yer alan (yüzeylerle de bütünleşik) ve yüzeydeki işlevlerin hem kendi içerisinde, hem de hacim içerisindeki işlevlerle ilişki kurmasını sağlayan, üzerinden bireylere ve örgüte ait bilgi, beceri ve deneyimlerin ihtiyaç duyanlara doğru akışının sağlandığı, yapısal ve yapısal

olmayan ağların varlığıdır.

Yapısal ağlardan kast edilen, örgüt içerisindeki hiyerarşik konumdan kaynaklanan ve bilişim teknolojileri ile konumlar arası bağlılık sağlanarak yapılandırılmış (yani, görünürlüğü olan) ağlardır. Yapısal olmayan ağlar ise, bireyler-arası biçimsel (formal) olmayan ilişkilerin sonucunda ortaya çıkmış, daha çok güvene dayalı olarak meydana gelmiş olan ağladır. Her ikisinin de etkinlikle ve bütünleşik olarak yönetilmesi gerekir. Bu bakımdan yüzeylerde yer alan bilgi yönetimi işlevleri ile örgütsel davranış yönetimi işlevlerinin eşgüdümü önem taşır. Elbette bunların uyumlu ve ortak amaçlar etrafında çalışıyor olabilmesi için de stratejik bir bakış açısı gerekmektedir. Bu bakımdan stratejik yönetim kapsamında uyumun sağlanması beklenir.

3.1. Stratejik Yönetim

Diğer tüm örgütsel faaliyetlerde olduğu gibi, [(şimdiye dek değinilmiş olan) sahip olduğu özellikler nedeniyle stratejiler için önem arz ettiği (Moran, 2005:1129) ifade edilen] sosyal sermayeye yönelimli yönetsel faaliyetlerin de başlangıcı ve bu faaliyetlerin sürdürülmesi etkin bir stratejik yönetimi gerektirmektedir. Zira açık sistemlerde, örüntülenmiş (siyasal, ekonomik, kültürel nitelikteki) sosyal ağlar içerisinde konumlanan örgütlerin; ilerleyen iletişim teknolojileri sayesinde enformasyona her zamankinden daha hızlı ulaşabildiği, sınırların şeffaflaştığı bu günde hedefleri doğrultularında, çok-etkileşimli ve devingen çevrede kendilerini konumlandırabilmeleri ve hayatta kalabilmeleri açısından [niteliksel ve niceliksel bilginin düzenlenip, belirsizlik altında etkili karar verebilme yaklaşımı sunan (Akgemci, 2007:9)] stratejik yönetimin önemi büyüktür.

Örgütlerin [rekabette üstünlük sağlamayı, -stratejik düşüncenin kesintisizliği gerektirdiğinin farkında olarak- rekabeti süreklileştirmeyi hedefleyerek; gelecek referanslı davranacak şekilde ve örgüte bütüncül yaklaşarak (Barca, 2007:16-21)] stratejik bilincin -aşağıdan yukarıya- tüm konumlarda yer alan bireyler tarafından içselleştirmesini ve de amaçlar doğrultusunda çabalayanların bu bilinçle hareket etmesini sağlaması şarttır. (Dolayısıyla, stratejik yönetim ile bireylerin ilişkisel ve bilişsel yaklaşımlarına etki edilmesi amacıyla işletilen örgütsel davranış yönetimi sürecinin etkileşimli olarak ele alınması yerindedir.)

Bu bilincin -örgütsel sosyal sermaye açısından-, örgütlerin kendileri ile ilgili enformasyonu toplayıp değer yaratacak faydalı bilgiye dönüştürmesine ve bu bilgilerin korunması ve geliştirilmesine odaklı bir süreç olduğundan bahsedilebilir. Kaldı ki stratejik yönetimin, bugün, özünde yer alan düşünce de budur.