• Sonuç bulunamadı

2.2. ÖRGÜTSEL ÖĞRENME

2.2.2. Örgütsel Öğrenmenin Tarihsel Gelişimi

Öğrenmenin, canlıların varlıklarını devam ettirmelerini sağlayacak bir araç olarak kabul edilmesi uzun yıllar öncesine dayanmaktadır. Ancak, örgütlerin canlı birer varlık olarak kabul edilmesi, birinci bölümde organizasyon teorisindeki gelişmeler ince- lenirken belirtildiği gibi, o kadar da eski değildir.

Bir şirketi farklı yapan ve o şirkete özgü olan kaynak; bilimsel ve teknik bilgiden, sosyal, ekonomik ve yönetim bilgisine kadar her türlü bilgiyi kullanabilme yeteneğidir. Dolayısıyla, bir şirketi farklı yapan, pazaryerinde bir değere sahip bir şey üretmesini sağlayan; sadece bilgidir106. Bilgi işin oksijenidir. Oksijenin olmadığı yerde yaşam yoktur. Bilgi yoksa, işletme yok olmuştur yada yok olmak üzeredir107.

Örgüt yapılarının açık sistem yapısında olması, yani çevresinden etkilenen ve çevresini etkileyen özelliklere sahip olması, sürekli bir bilgi ve enerji alışverişinin gerçekleştirilmesini ortaya çıkarmıştır. Bu bilgi ve enerji alışverişi, örgütlerin davranış kalıplarını etkilemeye ve örgüt fonksiyonlarının, alt sistemlerinin veya örgütsel rollerin farklılaşmasına yol açmaya başlamıştır. Örgütsel roller, görev, yetki, sorumluluk ve otoriteyi belirlemektedir. Roller, zaman içinde, örgüt üyeleri tarafından öğrenilir ve role

103 John Thompson, W., “The Renaissance of Learning In Business”, Derleyenler: Sarita Chawla ve

John Renesch, Learning Organizations, Productivity Press, 1995, s. 85-86.

104Chris Argyrıs , On Organizational Learning, Blackwell Publishers Inc., 1993, s.59

105 Bertrand Moıngeon, Amy EDMONDSON, Organizationall Learning and Competitive Advantage,

Sage Publications, London, 1996, s.1

106 Drucker, Sonuç İçin Yönetim, s.15

bağlı davranış kalıpları ortaya çıkmaya başlar. Ancak bu davranış kalıplarının aşırı katı ve değiştirilemez hale gelmeye başlamasıyla birlikte problemler de ortaya çıkmıştır. Özellikle 1960'larda sosyal bilimciler, Taylor'un Bilimsel Yönetim prensiplerinin etkisinde kalan üretim sistemlerinin katı davranış kalıplarına sahip olduğunu belirlemişlerdir108.

Özellikle 1960’lı yıllarda yapılan çalışmalar, bilginin (enformasyon) davranışları nasıl etkilediği ve yönlendirdiği üzerinde, yani sibernetik üzerinde yoğunlaşmıştır. Norbert Wiener'in önderliğinde başlatılan ve Sibernetik konusunda yapılan çalışmalar, örgütlerin birer "bilgi işleme sistemi" olarak görülmesi fikrini ortaya atmıştır. March ve Simon ise, aynı dönemde yaptıkları çalışmalarda, insanları harekete geçiren temel güdünün, mevcut ve arzulanan sonuçlar arasında meydana gelen performans farklılığı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu fark, insanları yeni bilgi arayışına sürükleyecek ve farkı kapatmak için gerekli düzeltici hareketleri gerçekleştirmesini sağlayacaktır. Ancak bilgiyi aramak, analiz etmek ve çözüm geliştirmek çeşitli maliyetleri de beraberinde getirecektir. Bu nedenle, örgütlerin kendilerini, verileri işleyen ve bunlardan anlamlı sonuçlar çıkararak kullanan bir sistem olarak organize etmeleri daha rasyonel olacaktır. Daha sonra yapılan çalışmalarda ise örgütler, "bilgi yaratan sistemler" olarak in- celenmeye başlanmıştır.

Bunlarla birlikte, örgüt kültürü üzerinde yapılan çalışmalar, örgütün değişim sürecinde kültürün önemini de ortaya koymuştur. Peters ve Waterman'm "mükemmel şirketler" hakkında yaptıkları ve 1982 yılında yayınladıkları araştırma, örgütlerin ba- şarılı olmalarında, bilişsel kapasitelerinin yanı sıra, kültürün ve sembolik değerlerin de önemini ortaya koymuştur. Bu dönemde yapılan çalışmalar, öğrenen organizasyonların bir diğer temel özelliğini oluşturan "paylaşılan vizyon"u yaratmaya yöneliktir 109.

Organizasyonlar, 19701i yılların sonlarından itibaren büyük bir değişim ve belirsizlik ortamında yaşamaya başlamışlardır. Organizasyonlar, böyle bir ortamda varlıklarını sürdürebilmek için "çevrelerini sürekli araştıran sistemler" haline gelmeye başlamışlardır. Böylece çevrelerindeki belirsizlikleri azaltıp, başarıya ulaşabilmek için yeni yollar açabileceklerdir. Bir beyin gibi düşünebilen, öğrenebilen ve araştıran birer

108 Yazıcı, s.94

109 Thomas J. Peters, Robert H. Waterman Jr., Yönetme ve Yükselme Sanatı: Mükemmeli Arayış, 1.

sistem olan örgütler, çevrelerindeki değişimlere çok daha kolay uyum sağlayabileceklerdir. Örgütlerin araştıran bir sistem olmalarına en iyi örneği, Royal Dutch/Shell şirketi oluşturmuştur. Bu şirket, "Senaryo planlama" tekniğini kullanarak, pazarda gelecekte oluşabilecek dalgalanmalara karşı kendini geliştirmeyi başarmıştır.

Bu dönemden sonra yapılan çalışmalar, artık örgütlerin "öğrenebilen sistemler" olduğu fikri üzerinde yoğunlaşmıştır. Özellikle uzun dönemli planlama çalışmalarında, işletmelerim geçmiş başarı ve başarısızlıklarından öğrenebilmeleri ve bunları değer- lendirerek ortamdaki belirsizliği azaltabilmeleri dönemin temel odak noktasını oluşturmuştur.

Argyris ve Schön, yaptıkları geniş kapsamlı çalışmalarda, örgütsel öğrenmenin gerçekleşmesi için, daha çok insan sistemlerini incelemiş, bireysel öğrenmeden yola çıkarak, bunun örgütsel öğrenmeyle ilişkisini belirlemeye çalışmışlardır. Bu çalışmaların sonucu olarak, insanların öğrenmelerini engelleyen bazı sendromları bulunduğunu ve bunların örgütsel öğrenmeye olan etkilerini ortaya koymuşlardır. Bateson'dan esinlenerek, "Model olarak geliştirdikleri öğrenme sürecinde, örgütün yeni stratejiler geliştirirken veya çalışanların yeni davranışlar geliştirirken, geçmişten ders almadıklarını ve gelecekten de öğrenmeye hazırlıklı olmadıklarını ortaya koymuşlardır.

Gregory Bateson ise, insan zihninin kendi kendini düzeltme yeteneğine sahip olduğunu ve bunu kullanarak "öğrenmeyi öğrenebileceğini" ortaya koymuştur. Argyris ve Schön ise, bu fikirden yola çıkarak, "çift etaplı öğrenme" fikrini geliştirmişlerdir. Çift etaplı öğrenmede, gruplar, davranışlarını yönlendiren varsayımlarını test ederek, sistemin davranışlarını değiştirmeye çalışmaktadırlar. Böylece sistem kendi kendini değerlendirerek, nasıl öğrendiğini (öğrenmeyi öğrenmek) öğrenmeye başlayacaktır110.

Örgütsel öğrenme literatüründeki gelişmeler de, örgütsel öğrenmenin geçirdiği evrimi yansıtması bakımından önem taşımaktadır. Örgütsel öğrenme konusundaki literatür çalışmaları genel olarak iki grupta toplanabilir: Birincisi, daha çok uygulamaya yönelik bakış açısını temel alan ve danışmanlar veya uygulamacılar tarafından gerçekleştirilen "Öğrenen Organizasyon" konusundaki çalışmalar; ikincisi ise daha çok akademisyenler tarafından yürütülen "Örgütsel Öğrenme" konusundaki çalışmalardır.