• Sonuç bulunamadı

3.2. Hikâyelerde Tema

3.2.1. Ölüm

Ölüm, canlılar için kaçınılmaz sondur. İnsan, ölümle sınırlandırılan yaşamın farkındalığı ile kendi varoluşsal amacına kavuşmayı ve hayata tutunmayı hedeflerler. Hedefe ve kendini gerçekleştirme hazzına ulaşan insan, ölümü de hayat kadar doğal karşılar. İnsan,ölümün yeniden bir doğum olduğuna inanarak yaşamdan haz alır.

Hayatın tüm zorluklarıyla mücadele eden insanlar “yaşam güdüsü”ne (Han, 1997: 19) sahip olduğu sürece yaşama tutunur. Hayatını anlamsız, kendisini çaresiz, sorunlarını çözümsüz görenler ya sessizce, içine kapanarak ölümü bekler ya da sorunlarını çözümsüz görenler kurtuluşu ölümde arar. Ayfer Tunç’un öykülerindeki bazı karakterler de ölümü kaçınılmaz son olarak algılar. Yaşamı boyunca mutluluğu yakalayamamış olanlar yalnızlık içinde ölümü bekler. Yaşamını sorgulayan, sorgulamalar sonucunda varoluş amacına ulaşamayan, hayata yalnız başına direnemeyeceğine inanlar kurtuluş olarak intiharı seçerler.

3.2.1.1. Kaçınılmaz Son Olarak Ölüm

Doğum ve ölüm hayatın temel gerçeğidir. İnsanoğlu bir devinim içinde doğum, çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık süreçlerini bir bir geçirerek, yine bunlar kadar doğal bir sona, ölüme varacaktır. İnsan bir toplumun içinde yaşamını sürdürür ve tabiatla uyum içinde ömrünü tamamlar. İnsanın tamlığa ulaşması varoluşun tamamlandığı kaçınılmaz sondur.

Modern hayatın içinde kendi kişisel deneyimleri dışında başka yaşamları tanımayan, tabiattan kopmuş insan için ölüm Nasrettin Hoca’nın dediği gibi “küçük bir kıyamet”tir. Yaşamı tam anlamıyla içselleştiremeyen insanlar bu kıyametten ya da ölümden korkar. Her an ölebileceğinden korkan insan yaşamda yapılması gerekenleri hemen yapmak ister. Kendisiyle, yaşamla yüzleşmek, kendi oluşunu gerçekleştirmek ister. Ümitle biten yüzleşme insanı ölümün de hayat gibi doğal bir süreç olduğu düşüncesine

170

götürür. İnsan hayatının amacına ulaşamadığını gördüğünde, kendini gerçekleştiremediğinde ölüm arzuyla beklenen bir olguya dönüşür.

Ömrün sonuna doğru çevrenin beklentilerine cevap verememe, kendini yararsız hissetme ruhsal çöküntüye neden olur. Birey kendinde olan güvenini yitirir, kendini huzursuz hisseder, korku, uykusuzluk gibi psikolojik sorunlarla karşılaşır. Bu durum kişilerin çevreleriyle ilişkilerini kaybetmelerine, insanlardan uzaklaşmalarına neden olur. Yalnızlığını hisseden, toplumdan kopmuş yaşlı insanlar çevresindeki varlıkları, nesneleri sessizce sorgularlar. Bu sorgulamanın sonucunda olumsuz ve ümit kırıcı cevaplara ulaşırlar. Yaşamın anlamının yitip gittiğine kani getirince de Ayfer Tunç’un öykülerindeki karakterler gibi ya yaşamın kıyısına çekilirler ya da intihar ederler.

Soğuk Geçen Bir Kış öyküsünde başkişi Semavi Bey eşinin intiharından sonra “birdenbire düşlerden, ışıklardan yoksun kal[ır], kendini yabancı bulur” (Camus, 2014: 24) babasından kalan evi ve kendini yıkma arzusu için çabalar. “Ruhunun ölümü karşısında, vücudunun iyi kötü çalışmasına, her bir hücresinin yaşama içgüdüsünün sadık birer temsilcisi olarak hayata devam etmelerine şaşıyordu” (ABH, s.114). Semavi Bey ölümü, yok olmak bağlamında kaçınılmaz son olarak kabul eder.

Ölüm ile yok olmak kavramlarını birleştiren Semavi Bey, İhtilaller Neye Benzer öyküsünün başkişisi A, Evvelotel’deki Göçmen, Tevekkül’deki emekli anlatıcı, Gençlik Sabahı Çiydir öyküsündeki başkişi olan yaşlı erkek ve norm karakter yaşlı kadın varlığını çöken bir yapıya benzeterek kendilerini nesneleştirirler. Yok, olmanın düşüncesi ile karşı karşıya olmanın bunaltısı ile içsel bir çöküş yaşarlar.

Ölümle yüzleşme yaşanan ölüm tecrübeleriyle ilişkilidir.“Bireyin sevdiği insanların ölümünü tecrübe etmesinin, kendi ölümünü tecrübe etmesinin, kendi ölümüyle ilgili tutumlarına yansır” (Karaca, 2000: 274). Evvelotel’deki Göçmen Süslü Yenge’nin ölümüyle daha çok içine kapanır, iletişimsizliği daha da artar. Süslü Yengen’in ölmesiyle “mezarlıkta yatmaya” (S, 167) başlar. Bu durum bir ayrılık anksiyetesidir. Bağımlılık onu yalnızlığı, hiçliğe sürükler.

171

İnsanın varoluşunu ölümle birlikte sürdürmesi insanın hayattaki tutumlarını, davranışlarını belirler. Ölüm kaçınılmaz son olarak beklenen kadere dönüşür. “İnsan olmak ölümcül hasta olmaktır” (Lacan, 2013: 19). Beklentiler zamanla umuda dönüşse de Ayfer Tunç’un öykü karakterleri yalnızlıklarından kurtulamaz. Kendi ölümleriyle birlikte yalnızlıklarından kurtulurlarken, yarattıkları dünyada yok olur.

3.2.1.2. Kaçış /İntihar

İntihar kelimesinin Batı dillerindeki karşılığı olan ‘suicide’ sözcüğü Latin kökenlidir. Kişinin kendi canına son vermesi şeklinde tanımlanır. İntihar Türkçe’ye Arapçadan girmiştir. Kurban anlamına gelen ‘nahr’( Devellioğlu, 2002: 443) kökünden türer.

İntihar sosyoloji, psikoloji, felsefe gibi bilim dallarının ilgi alanına girer. “Nasıl bir sonuç vereceği bilinen, kurbanın kendisi tarafından gerçekleştirilen, olumlu ya da olumsuz bir edimin dolaysız ya da dolaylı sonucu olan her ölüm edimine intihar denir” (Durkheim, 2013: 5). Bu tanımlamadaki ölüm niyeti ve kararı ile ilgili eksiklikleri M. Halbwacks tamamlar.

İntihar eylemi insanoğlu için her dönemde var olan bir olgudur. Antik Yunan’da köleler ve askerlerin intiharı hukuksal bir suç olarak kabul görür. Roma İmparatorluğu döneminde de intihar yasak olmakla beraber, hukuksal bir yaptırıma tabi tutulmaz. Üç semavi dinde de intihar yasaklanır, günah sayılır. İntihar edenlere dini törenler düzenlenmez. Doğu dinlerinde ve Japonya’da intiharın olumlu karşılandığı durumlar vardır.

İnsanların yaşam içinde her türlü zorlukla başa çıkma için mücadele verirken, zaman zaman intiharı çözüm yolu olarak seçmesi düşündürücüdür. Bu durum tarihi süreç içinde tartışılan intihara farklı boyutlarda yaklaşılmasını sağlar. İntiharın nedenleri arasında toplumsal, dini, biyolojik, psikiyatrik nedenler öne çıkar.

Ayfer Tunç’un öykülerinde de intihar yaşamın anlamsızlığına karşı, ümitsizliğe karşı, yalnız kalma korkusuyla, haksızlığa karşı eyleme geçememe nedeniyle intihar çözüm

172

yolu olarak seçilir. İntihar edenlerin eylemleri denemede kalmaz, ölümle sonuçlanır. “İntihar, ıska olmadan başarılı olabilecek tek edimdir” (Lacan, 2013: 106). İntihar edenler bilinçli olarak bu eylemi tercih ederler.

Kaybetme Korkusu, Taş – Kağıt – Makas, Kadın Hikâyeleri Yüzünden, öykülerinde kadınların intiharı ile öyküler son bulur. Bu kadınların ortak noktaları eşleri tarafından terk edilme, yalnız kalma korkularıdır.

Yük öyküsünde başkişi Neyyire Hanım’ın annesi eşinin cinayetlerini duyduktan sonra onu cezalandırmak, arkasından ızdırap çekmesini sağlamak için intihar eder. Buradaki intihar bir amaç doğrultusunda gerçekleşir ve erkeğin cezalandırılması için intihara başvurulur.

Evlilik insan yaşamını düzenler. İnsanların sevme ve sevilme gereksinimini belirli bir amaca, eşe yöneltir. Böylece aile insanı dinsel, toplumsal bütünleşmeye götürür. Ailesinden kopmuş, eşlerini kaybetmiş erkekler yaşlılığın etkisiyle de ölümü beklemeye başlar.