• Sonuç bulunamadı

4.3. Uyanış Dergisi’nde Eğitim Sorunlarına İlişkin Görüş ve Öneriler

4.3.6. Öğretmenin eğitim-öğretim süreci üzerine yorum ve görüşler

4.3.6.1. Veli- öğretmen ilişkileri. Kocaçınar, öğretmenlik mesleğinin çeşitli sebepler

dolayısıyla bir çıkmaza sürüklendiğini belirtiyor. Halkın adım adım öğretmenlerden uzaklaşmakta oluşu, öğrencilerin yanlarında velilerin öğretmenlere ağır sözler sarf etmesini, öğrencilerin çok ileri giden saygısızlık örneklerini, mesleğin geleceği bakımından tehlikeli görmektedir (1963, S.8: 10).

Kocaçınar, Bir Anket ve Eğitim Çıkmazı adlı makalesinde Türk toplumu bir eğitim çıkmazı içinde midir? Türkiye’de eğitim buhranının sebepleri ve çareleri nelerdir? Sorularına cevap aramıştır. İki yüz altmış bir yüksek tahsilli genç üzerinden yapılan ankette okulların aksak yönlerini belirlemeye çalışmıştır. Okulların sadece öğretim yaptığı, eğitimin tamamen ihmal edildiği, ferdi farklar ve özel kabiliyetlerin dikkate alınmadığı, sosyal ve eğitsel faaliyetlere hiç yer verilmediği, notun korkutma amaçlı kullanıldığı, öğrenci velilerine iyi muamele yapılmadığı gibi sonuçlara ulaşmıştır (1964, S.10: 4).

Kolçak, makalesinde okul aile birliğinin yöneticiler tarafından sırf para toplama kurumu haline getirilmesini eleştirmiştir. Okul – Aile birliğinin halka giden bir yol olduğunu işlevine uygun kullanıldığında velilerin okulların problemlerine ilgisiz kalmayacağını

belirtmiştir. Velilere okulların ve sınıfların kapılarının açılmasını, Eğitim Haftası ve Günlerinin velilerle beraberce yaşanması gerektiğini savunmuştur (1964, S.11: 3).

Beşer, günümüzde dünya gençliğinin bunalım içinde olduğunu, her geçen gün bu yönlü sorunların zararlarının çığ gibi büyüdüğünü dile getirmiştir. Alınacak en önemli tedbirin öncelikle eğitim alanında olması gerektiğini, çocuk ve genç için eğitimin en yararlı olanı ise okul-aile işbirliği içinde olan eğitimin olduğunu dile getirmiştir. Okulların

öğrencilerinin ailelerine yaklaşım sağlayabildiği düzeyde eğitimi başarılı bir şekilde sürdürebileceklerini ifade etmiştir (1974, S.112: 3).

Korkut, “Bir Velinin Feryadı’’ adlı yazısında bir velinin eğitimciler hakkındaki eleştirilerine yer vermiştir. Veli öğrencilerin tıbben aptal olmamasına, zekâ geriliği bulunmamasına karşın 45-50 kişilik sınıftan 4-5 kişinin 5 üzerinde not aldığını, gerisinin çoğunlukla zayıf aldığını ifade etmiştir. Bunu sebebini ve sorumlusunu sormuştur. Çocukların kendi dönemlerine göre daha zeki, uyanık, daha kültürlü olmasına rağmen bu ters sonucun sebebinin çocuklar olmadığını dile getirmiştir. Bazı öğretmenlerin ya yeteneksiz olduğuna ya da bilgisi ve öğretim metodlarının öğrencileri bilgili kişiler haline getirmeğe yetmediğini ifade etmiştir. Bir neden olarak da öğretmenlerden kırık not vermekten zevk alan kişilerin

bulunduğunu ifade etmiştir. Zayıf not alan öğrencinin üzgün, kırgın, her şeye sert tepkiler gösteren biri olduğuna; öğrencilerin sokaktaki arkadaşlarıyla kavga edip, okulun camlarını kırdıklarını söylemiştir ( 1973, S.110: 20).

4.3.6.2. Öğretmen ve öğrenci ilişkileri üzerine görüşler. Toprak, Gusdorf Georges’in

“Pourguoi des professeurs” adlı eserinden çevirisinde öğretmeni öğrencinin yarattığını, öğrenciyi de öğretmenin yarattığını söylemiştir. Öğretmenle öğrenciyi birbirine zıt yapmamak gerektiğini, onları bölünmeyen birlikleri içinde anlamak gerektiğini ifade etmiştir. Öğretmen öğrenci diyaloğunda öğretmenin kendi düşüncesini öğrenciye daha iyi kabul ettirebilmesi için, onun düşüncesini gayet iyi anlaması gerektiğini belirtmiştir. Her bir arada var olmanın

varlığını başkasına hatırlatması veya ondan yardım istemesi, başkasına başvurma ve kendi kendisine başvurma şeklini aldığını söylemiştir. Bundan dolayı, öğretmenle öğrencinin diyaloğunun bütün insan ilişkileri arasında imtiyazlı bir ilişki olduğunu belirtmiştir. Önce öğretmenle öğrenci arasında, kelimenin tam anlamıyla bir buluşma olduğunu, her birinin konuştuğu kimsenin gerçek varlığını tasdik ettiğini söylemiştir. Bu itibarla öğretmenin otoritesinin dıştan uygulanan kesin bir disiplinin basit bir sonucu olmadığını, hiyerarşi

bilincinin bizzat gerçeğin ve değerin anlamına bağlı olduğunu vurgulamıştır. Öğretmenin üstünlüğünün insana ait bütün üstünlükler arasında en haklı ve en esaslı olan üstünlük olduğunu belirtmiştir. Fakat hiyerarşinin, aynı değerlere göre düzenlenmiş olan iradelerin ortaklığına dayandığı nispette, dostluğu reddetmeyeceğini söylemiştir (1971, S.86: 5).

Toprak, Gusdorf Georges’in “Pourguoi des Professeurs” adlı eserinden çevirisinde eğitimin zaferinin bir öğretmenin baskı ve kandırma yoluyla öğrencisini kendisine

benzetmeğe çalıştırdığı takdirde, kuvvetli bir kişiliğin zayıf bir kişiliği köle haline getirdiği takdirde, bizzat eğitimin- yani böyle bir eğitimin inkâr edilmesi olduğunu ifade etmiştir. Sahte usullere dayanan eğitimin ancak orta seviyeli öğrenciler üzerinde başarılı olduğunu, en iyi öğrencilerin aşırı derecede kendini beğenen, kendine hayran olan ve söylediği sözlerin birer dogma olarak kabul edilmesini isteyen öğretmenin karşısında, mümkün tek çıkış yolu olan isyana- başkaldırmaya- sığındıklarını dile getirmiştir ( 1972, S.90: 17-18).

Beşer, öğrenci tiplerini haylaz tip, kopyacı tip, taklitçi tip, savruk tip, kurnaz tip, bahaneci tip, ezberci tip, daima çalışan tip, dengeli tip olarak ifade etmiştir. Haylaz tip öğrencinin okul, okuma, derse çalışma, öğrencilik gibi konularla hiç ilgisinin olmadığını ve okula zorla geldiğini söylemiştir. Taklitçi tipi başkasının kıyafetini ve yürüyüşünü

benimseyen, derste konuşan görürse söz isteyen, başkaları çalışırken çalışan görünen kişi olarak tanımlamıştır. Savruk tipi istek ve ihtiyaçları sınırsız olan, çok para harcayan, etrafında onun parasından yararlanmak isteyen arkadaşları olan öğrenci olarak tanımlamıştır. Kurnaz tip öğrenciyi çoğu zaman sınıfın arka ve yan tarafında oturan, sınavlar yaklaşırken çalışmaya başlayan, sınav esnasında düzenli çalışmadığı için bilgileri karıştıran öğrenci olarak

tanımlamıştır. Bahaneci tip öğrenciyi başarısız oluşunun tüm nedenlerini başkalarına yükleyen öğrenci olarak tanımlamıştır. Ezberci tip öğrenciyi gerçek öğrenmenin, okumanın anlamını kazanamamış çalışkan öğrenci olarak tanımlamıştır. Daima çalışan öğrenci tipini yaşına uygun kişiliği gelişmemiş ve başkalarının sözlerini yorumlamadan yerine getirmeye

alışmış, sosyal etkinliklere katılmayan, sınıfta başkalarıyla yarış halinde olan, kıskanç olarak nitelendirmiştir. Dengeli tip öğrenciyi ise çalışması, dinlenmesi, eğlenmesi ve tüm yaşantısı ölçülü olan öğrenci olarak tanımlamıştır ( 1972, S.92: 10).

Kaplan, kalabalık sınıflarda öğretmen ile öğrenci arasında diyalog kurmanın mümkün olmadığını söylemiştir. Diyalogun insanı yalnızlık duygusundan kurtardığını, dostluk ve mutluluğun temeli olduğunu ifade etmiştir. Psikologların diyalog ve dostluğu bir tedavi metodu olarak kullandığını, kalabalık sınıflarda bunun mümkün olmadığını, bu sebeple öğrencinin kendini yalnız hissettiğini belirtmiştir. Sınıfları kalabalıklaştıran nüfus artışının Türkiye’de eğitim ve öğretim düzeyini son derece kötü etkilediğini, öğretmen sayısı ve öğrenci sayısı arasındaki orantısızlık devam ederse, terk edilmişlik duygusunda bunalan gençlik kitlesinin memleketin başına dertler açabileceğini dile getirmiştir ( 1972, S.98: 9-10).

Tanıl, Türkiye’deki köylerin neredeyse yarısının tek öğretmenli olduğunu,

öğretmenlerin beş sınıfı birden okuttuğunu belirtmiştir. Her bir kademenin farklı ihtiyaçları olduğunu bu yüzden öğretmenin öğrencilerle tam anlamıyla ilgilenemediğini bu durumun öğretmen öğrenci ilişkilerini olumsz yönde etkilediğini savunmuştur. Köy okullarından mezun olan öğrencilerin kasaba ve şehir okullarında başarı gösteremediğini vurgulamıştır (1970, S.74: 10-11).