Tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de çocuk emeğinden yoğun olarak yararlanılmaktadır. Çocukların çalışma hayatına girmesinde etkili olan birçok sosyo- ekonomik faktör yer almaktadır. Bunların başında yoksulluk, eğitim ve geleneksel baskılar gelmektedir.
Günümüzde endişe uyandıran iki önemli konudan biri artan göç, şehirleşme ve sanayileşmenin bir sonucu olarak ekonomide marjinal sektördeki çocuk işçi sayısının artmasıdır (İlik ve Türkmen, 1994; 621). Özellikle 1950’li yıllardan itibaren hızlı bir şekilde sanayileşme ve buna bağlı olarak kentleşmeye başlayan, bir değişim sürecine giren ülkemizde birçok sosyal sorun ortaya çıkmıştır. Toplumun çekirdeği sayılan ve değişme ayak uyduramayan ailede ise, bu durumdan daha çok etkilenen çocuklar olmuştur.
Günümüzde endişe uyandıran diğer bir konu ise, çocukların yeni ve büyük risklerle karşı karşıya kalmasıdır. Yapıları itibariyle her türlü şiddet ve istismara açık olarak sanayileşme, hızlı kentleşme, işsizlik ve yoksulluk gibi nedenlerle her gün çok sayıda çocuk çalışma hayatına girmektedir.
Çocukları çalışma hayatına iten sebeplerin başında yoksulluk, eğitim, kültürel değerler yer almaktadır.
1.1.4.1. Yoksulluk
Çocuk işgücü kullanımının en temel nedeni yoksulluktur. Çocuklar genellikle aile gelirine katkıda bulunmak amacıyla çalışma yaşamına itilmektedir. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında yapılan Marshall Yardımı’nın etkisiyle tarımda makineleşme artmış, ortaya çıkan işgücü fazlası nedeniyle kente göç başlamış ve tarım işleri dışında hiçbir vasfı olmayan bireyler, kentte ihtisaslaşmayı gerektiren işlerde çalışamadıklarından, kentleşmeyle birlikte yoğun bir şekilde işsizlik olgusu meydana gelmiştir.
Kente göç eden ve güvencelerini sağlayamadan aileler kendilerini yaşam mücadelesine vererek yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Kadınlar eğitim seviyesinin düşüklüğünden dolayı geleneksel değerlere bağlı olarak çalışamaz iken, sadece babanın elde ettiği gelir aileyi ekonomik zorluklara karşı koruyamamakta, dolayısıyla erkeklerle birlikte çocuklarda kendilerini çalışma yaşamında bulmaktadırlar. Bu kesimde çocukların çeşitli işlerde çalışmaya özendirilmesi veya zorlanmasına bağlı olarak ihmal ve istismara maruz kalmaları söz konusu olmaktadır. Nüfus artışı ve ekonomide yaşanan yapısal bozukluklar adeta işsizliği körüklemektedir. Her iki faktör sonucu oluşan ortam çocuk emeğini yaygınlaşmaktadır. Aile gelirindeki yetersizlik, aile bireylerinin küçük yaşlarda çatışma hayatına atılmaları, çocukların en doğal hakları olan çocukluklarını yaşamalarına engel olmaktadır (Atasayar, 1997; 11).
Karabulut’un araştırmasına göre, Türkiye geneline bakıldığında 6-14 yaş grubunda ekonomik işlerde istihdam edilen çocukların % 68’i hane halkının ihtiyaçlarına katkıda bulunmak için, % 21’i aile istediği için, % 6’sı iş öğrenmek, meslek sahibi olmak için çalışmaktadır. Kentsel alanlara bakıldığında ise çocukların % 56’sı hane halkı ihtiyaçlarına katkıda bulunmak, % 18’i iş öğrenmek, meslek sahibi olmak için çalışmaktadır (Karabulut, 1996; 12-13).
Ülkemiz gelişmekte olan diğer ülkeler gibi bir çok sosyo-ekonomik sorunlar yaşamakta ve çalışan çocuk sayısı her geçen gün artmaktadır. Sorunların en başta geleni ekonomik yoksunluk ve gelir dağılımının bozukluğu gelmektedir. Gelir dağılımının bozukluğu kırdan kente göç olgusunu beslemekte, göç olgusu da “çalışan çocuk” kavramını ortaya çıkartmaktadır. Özellikle kentsel alanlarda hızlı kentleşmenin getirdiği işsizlik, düşük gelir ve gider artışları aileyi yoksullaştırmakta, ucuz ve kolay işgücü olarak çocuğu kazanç kapısı haline getirmektedir.
Çocuğun en büyük çalışma nedeni yoksulluk olduğuna göre, o halde yoksulluğa son verilmelidir. Yoksulluk ortadan kaldırılması kısa dönemde gerçekleştirilebilecek bir olgu değildir. Ancak çocuğun iş gücü olarak sömürülmesi de yoksulluğun ortadan kaldırılmasını beklemek durumunda değildir. Yoksul kesim
desteklenerek adaletsiz gelir dağılımı ortadan kaldırılmalı, ekonomik politikaların etkinliği sağlanarak yoksulluk önlenmelidir.
1.1.4.2. Eğitim
Çocuğun iş gücü olarak çalışmasının diğer bir temel nedeni de ülkenin eğitim olanaklarının sınırlı olmasıdır. Eğitim sistemine giremeyene ya da herhangi bir kademesinden kopan çocuklar, ya çalışma yaşamına katılmakta ya da işsiz kalmaktadır (Karataş, 1993; 93). Ülkemizin yaşadığı sanayileşme, hızlı kentleşme, işsizlik gibi sorunların ortaya çıkardığı göç olgusu çocuğun okula devamını etkilemekte, sürekli okul değiştirmesine neden olabilmektedir. Bunun sonucunda çocuklar okula alışamamakta, okuldan soğumakta ve dolayısıyla okul başarısı, istenilen düzeyde olmamaktadır. Okul eğitiminin arzu edilen düzeyde olmaması da çocukları çalışmaya iten nedenlerdir.
Ülkenin eğitim olanaklarının sınırlı olması nedeniyle çocuklar eğitim sisteminin dışında kalmaktadır. Temel belirleyici olarak bunun da gerisinde yoksulluk yatmaktadır. Yoksul aileler bir çok harcamalarında kısıtlama yapmak zorunda oldukları gibi eğitim harcamalarında da kısıtlama yapmak durumundadırlar. Temel ihtiyaçların önde gelmesi nedeniyle kişiler öncelikle beslenme, barınma, sağlık gibi ihtiyaçlarını karşılamakta, eğitim gibi kültürel ihtiyaçları ikinci planda yer almaktadır. Çocukların eğitim sistemine dahil olmasıyla birlikte ailede bir gider artışı meydana gelmekte, aynı zamanda da çocuğun çalışmasından elde edecekleri ücret gelirinden yoksun kalmaktadırlar. Çalışma ve eğitimi birlikte götürmeye çalışan çocuklar bu yoğun tempoya dayanamaz hale geldiklerinde, okul ve işi birlikte yürütemedikleri için büyük bir bölümü eğitim sürecini yarıda kesmek durumunda kalmaktadırlar.
Zorunlu eğitimin 8 yıla çıkartılmış olması, Türkiye’de çocuk iş gücünün azaltılmasına büyük etkisi olmuştur. Eğitimin içerik olarak tatmin edici olmaması, maliyeti ve ulaşılabilirliğinin zorluğu, ailelerin bilinçsizliği gibi unsurlar eğitime devamı azaltan etkenlerdir.
1.1.4.3. Kültürel Değerler
Çocukların çalıştırılmasında diğer bir neden de geleneksel baskılardır. Sosyal değerler (ailenin beklentileri, adet ve değerler) okula gitmeyi sınırlandırırken, çalışmayı teşvik etmektedir (Bulutay, 1995; 4-8, Boidin, 1995;4-5). Ayrıca köye tarlada çalıştırılan çocuğun, kentte bir atölyede ya da bakkalda çalışması da doğal bir olgudur (Atasayar, 1997; 11).
Ailenin eğitim sistemine bakış açısı, eğitimden beklenti düzeyinin düşük olması çocuğun eğitim yaşamını olumsuz etkilemektedir. Bazı aileler güvenilir bir meslek veremeyeceği inancı ve geleceği güvence altına alamayacağı düşüncesiyle, aynı zamanda okul masraflarının ailenin gücünü zorlaması nedeniyle de çocuğun bir işte çalışmasını tercih etmektedir. Böylece bir gider artışı olmamakla birlikte aynı zamanda gelir elde etmiş olmaktadırlar.
Geleneksel toplum anlayışı içerisinde yoksulluğa tahammül duygusu yerine hızla gelişen “tüketmek için çalışmak” çocuğu çalışma yaşamına itmektedir (Balcı ve diğerleri, 1997; 30-36). Çocukların çalışması kültürel bir değer olarak benimsenmiştir. Çocuğun eve parasal katkı sağlaması onun evdeki konumunu değiştirmiştir (TİSK, 1997; 54-58).
Yoksulluğun verdiği sıkıntı sonucu aileler çocuklarının ve kendilerinin bu durumundan daha az etkilenmesi, dolayısıyla çocuklarını kısa yoldan hayata atılmaya yönlendirmektedirler. Bu düşünceyle çocuklar erken yaşta çalışma yaşamına girmekte ve çocuklarını yaşamaktan, yetişkin rolünü üstlenmek durumunda kalmaktadırlar.
Sanayileşmenin başlangıç yıllarında çalışmanın çocuklara yaşamı ve dünyayı öğretmekte en etkili yol olduğu düşünülmekteydi. Bu düşüncenin kimi kalıntıları b günde görülebilmektedir. Örneğin, günümüzün yaygın beklentilerinden biri, erişkin çocukların okullarının yanı sıra kimi geçici işlerde çalışmalarıdır. Böylece çocuklar dünya işlerinin nasıl yürüdüğünü kavrayacaklar, hem de kendi cep harçlıklarını çıkaracaklardır (UNİCEF, 1997; 29).
Çocuğun ev işlerinde, tarlada, bahçede, ailesine yardımcı olması kaçınılmaz bir olgudur. Çocuğun kendini faydalı, değerli hissetmesi, kendine güvenmesi, kendi ayakları üzerinde durabilmesi açısından bu önemlidir. İkinci olarak, herhangi bir nedenden dolayı eğitim sisteminin dışında kalmış bir çocuğun bir meslek öğrenmesi, geleceğini garanti altına alması ve kafasında canlandırdığı dünyayı kurabilmesi açısından çalışması doğaldır ve gereklidir. Bunlar bir istismar şekli değil, çocuğun psikolojik, sosyal ve ekonomik gelişimi açısından gereklidir. Ancak çocuğun ucuz ve kolay işgücü olarak sömürülmesi, gelişimini herhangi bir yönde etkileyecek şekilde çalışması çocuğun istismarına neden olmaktadır.
Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de çocuklar kazanç kapısı olarak görülmektedir. Birçoğu ağır koşullarda çalıştırılmakta ve yetersiz beslenmektedir. Ekonomik istismarın yanı sıra çocuklar cinsel, duygusal tacize maruz kalıp, ihmal edilmektedirler (UNİCEF, 1997; 29). Çalışma yaşı ortalaması 15 olmasına karşılık ucuz işgücü olarak görülen 15 yaş altı binlerce çocuk çalıştırılmaktadır. Çalışan çocuklarda görülen en büyük problemlerin başında, çalıştıkları ortamdaki usta, kalfa, iş arkadaşlarından gördükleri baskı ve şiddet gelmektedir. Çocuğun topluma karşı duyduğu tedirginlik ve kin, ileriki yaşlarda kendini göstermektedir. Oyun çağını çalışarak geçiren çocuklar içine kapanık, kavgacı davranış içine girmektedirler. Bu durum sosyal bozukluğu da beraberinde getirmektedir.
Sanayileşmiş ülkelerde bugün herkes bir noktayı kabul etmektedir. Eğer çocukların normal ve sağlıklı bir biçimde gelişmeleri isteniyorsa, o zaman çocukların ağır ve zararlı işler yapmaları gerekmektedir. Çocukların yaşamlarında eğitimin, oyunun, boş zamanın, arkadaşlıkların, sağlığın ve dinlenmenin önemli yerler olduğu, en azından teorik olarak kabul edilmektedir (UNICEF, 1997; 29).
Çocukların çalışma hayatına girmelerinin en temel nedenlerinden yoksulluk, eğitimsizlik ve kültürel değerler olduğu literatür üzerinde hemfikir olunan bir konudur. Buna katılınmakla birlikte yoksulluğun çocuk işgücünü doğuran temel belirleyici olduğunu vurgulamakta yarar görülmektedir. Çünkü yoksulluk eğitimsizliği körüklemekte, ayrıca kültürel değerleri de etkilemektedir. Sanayileşme sürecinde teknolojinin getirdiği yeniliklere paralel olarak milyonlarca insanın işini
kaybetmesi, niteliksiz işgücü haline gelmesi yoksulluğu artırmıştır. Bu aşamada yoksul olan insan yaşamını sürdürebilmek için öncelikle karnını doyurmayı düşüneceğinden, eğitimi ve kültürel değerleri ikinci planda tutacaktır. Çocuk işgücüyle mücadelede öncelikle yoksulluğun ortadan kaldırılması üzerinde durulmalı, daha sonra da eğitimsizlik ve geleneksel baskılarla mücadele edilmelidir.