• Sonuç bulunamadı

Ayrıca sosyal hareketliliğin farklı anlamları arasında bütünsel bir yaklaşım bulunabilir. Yani yukarı doğru sosyal hareketlilik sağlamak aynı zamanda coğrafi

A. Sosyal hareketlilik kavramının açıklayıcılığı

3. Çekirdek Model

FJH Hipotezine zaman içinde yöneltilen eleştiriler, karşılaştırmalı analizlerde çok sayıda gözden geçirilmiş yöntemlerin kullanılmasına yol açmıştır. Gösterilen eksikliklerin giderilmesine yönelik en önemli girişim Erikson ve Goldthorpe (1992: 26-37) tarafından yapılmıştır. Erikson & Goldthorpe’un çalışmalarının bir başka önemi ise özellikle toplumsal sınıflara ilişkin amprik gözlemleri destekleyebilecek kullanışlı bir sınıf şeması geliştirmiş olmalarıdır (Breen, 2004a:9 – 10). Sosyal hareketliliğin ölçümünde emek piyasası konumlarından yola çıkan kodlama yöntemlerinin kullanılması konusunda bir uzlaşmadan bahsedilebilir. Ancak bu kodların hangi kriterler göz önüne alınarak oluşturulacağı konusu uzun bir süre tartışma konusu yapılmıştır (Evans, 1992: 213). Uygun kodlama yönteminin seçimi aynı zamanda sosyal hareketliliğin ampirik değerlendirmesi için de büyük önem taşımaktadır (Goldthorpe & Mc Knight, 2006: 111 – 113).

Ampirik değerlendirmeler için kol emeği (manual) – kol emeği olmayan (non – manual) (Lipset & Zetterberg, 1953: 26 – 40) veya beyaz yakalı – mavi yakalı - tarım işgücü (Hazelrigg & Garnier, 1976: 501 – 504) gibi ikili ve üçlü sınıflandırmalar kullanılsa bile, günümüzün karmaşık mesleki yapısının geçirdiği dönüşümleri ifade edecek yeni tasniflere olan ihtiyaç artmıştır. Bunlar arasında en kabul görenini de Erikson & Goldthorpe’un geliştirdikleri EGP sınıf şeması (EGP Class Scheme) yada CASMIN (Comparative Analysis of Social Mobility in Industrial Nations)adı verilen kodlama yöntemidir (Erikson &

Goldthorpe & Portocarero,1979: 417 – 420; Hout & Hauser, 1992: 241 – 243; Breen 2004a: 5-6). (Tablo – I).

EGP sınıf şeması daha çok sınıfsal dağılımların ve hareketlilik şanslarının mesleki pozisyonlarla ilgili olduğuna dair ön kabulden hareket edilerek oluşturulmuştur. Ayrıca benzer mesleki pozisyonların benzer hayat biçimleri, ekonomik koşullar ve şansları içerdiği varsayımından hareket edilmiştir. EGP şeması, sınıf kavramlaştırmaları arasındaki farklılıklardan kaynaklanacak sorunları azaltma hedefine sahiptir. Bu nedenle, Marx’ın üretim temeli (production based) ve Weber’in piyasa konumlarını dikkate alan (market based) analizlerin bir kombinasyonuna ulaşılmaya çalışılmıştır. Ancak Kurz & Müller (1987: 421), EGP’nin asıl öneminin bu tür bir sentezden çok, hizmetler sınıfı (service class) / orta sınıflar (middle class) kavramından yola çıkan ve çağdaş gelişmelere duyarlı bir sınıflandırma seçeneğini oluşturmasından kaynaklandığını düşünmektedirler. Buna göre, çağdaş endüstri toplumlarında sınıflar arası ilişkiler, geniş ölçekli organizasyonların yaygınlığı ve buna uygun örgütsel kontrol mekanizmalarının etkinliği tarafından şekillendirilmektedir. Bunun sonucunda çağdaş emek örgütlenmelerinde, bir taraftan doğrudan kontrol edilebilen düşük otonomiye sahip bir çalışanlar grubunun yanında;

otonomi ve karar yetkisi (discretion) yüksek farklı tür bağımlılıklara sahip bir çalışan profilinin sayıca artışı söz konusudur. Dolayısıyla farklı tür kontrol düzeyleri, bu gruplar için farklı niteliklerden bahsedilmesini zorunlu kılacaktır.

Bu nedenle EGP şeması, emek piyasası konumları ve hizmet sözleşmelerinin niteliklerine göre oluşturulan hiyerarşik bir sınıflamayı içerir. Ayrıca bu tür bir sınıflama, gelir düzeyi, istihdam koşulları, sosyal güvenlik avantajları ve ekonomik avantajlarının devam ettirebilme imkanlarının belirleyiciliğine dikkat edilerek oluşturulmuştur (Breen, 2004a:10).

Erikson & Goldthorpe (1992:37), bu şemanın kullanımı ile birlikte emek piyasası konumları arasındaki spesifik farklılaşmaların tespit edilmesini hedeflediklerini belirtmişlerdir ve farklılaşmanın çok boyutlu niteliğine dikkat çekmektedirler. Nitekim Hout

& Hauser (1992: 240 -241) yaptıkları analizde, EGP temelli sosyal hareketlilik verilerinin uygulanmasıyla oluşturulan mesleki hiyerarşilerin, mesleki statüler ve eğitim faktörleriyle çoğunlukla uyum sağladığını göstermişlerdir.

Tablo 1. EGP Sınıf Şeması1

Sınıf Mesleki Konum Hizmet Sözleşmesi

Biçimi2

I. Yüksek düzeyde profesyoneller, bürokratlar, yöneticiler Hizmet ilişkisi (service relationship)

II. Profesyoneller, bürokratlar, yöneticiler, üst düzey teknisyenler

Üst düzey hizmet ilişkisi (modified service relationship)

IIIa. Üst düzey rutin ofis işler Karma (mixed)

IIIb. Orta düzey rutin ofis işleri Üst düzey hizmet sözleşmesi

(modified labour contract)

IVa. Küçük işverenler -

IVb. İşçi çalıştırmayan zanaatkarlar ve küçük esnaf -

IVc. Küçük toprak sahibi çiftçi -

V. Orta ve alt düzey teknisyenler, ustabaşları Karma (mixed)

VI. Vasıflı ve yarı vasıflı işçiler İyi şartlarda hizmet sözleşmesi (modified labor contract)

VIIa. Vasıflı olmayan tarım dışı sektör işçileri Hizmet sözleşmesi (labour contract)

VIIb. Tarım sektörü işçileri Hizmet sözleşmesi

Erikson & Goldthorpe (1992: 36 – 45), endüstri toplumları için FJH hipotezinin varsaydığı “ortak biçimlerin (commonalities)” sosyal hareketlilik çalışmalarına yön verici olduğunu düşünmektedirler. Ayrıca sosyal hareketliliğin yapısal unsurlardan kaynaklanan sonuçları ile (sektörel dönüşüm, demografik yapıda farklılaşmalar vs.) ile net sosyal

1 Türkçede EGP şemasını kullanan çalışmaların sayısı bir hayli azdır. Bu nedenle henüz yerleşen literatürde istihdam konumları ile ilgili farklı kullanımlar olabilir. Şengönül (2008:9) mesleki konumların tanımlanması şu şekilde yapmıştır: I. Büyük mal sahipleri, büyük endüstriyel kuruluşlardaki yöneticiler, daha yüksek dereceli profesyoneller, yöneticiler ve memurlar / II. Daha düşük derecede profesyoneller, yöneticiler ve memurlar, daha yüksek dereceli teknikerler, küçük endüstriyel kuruluşlardaki yöneticiler, işi el emeğine dayanmayan (non-manual) çalışan denetçiler / IIIa. Daha yüksek derecede yönetim ve ticaret alanında çalışan ele emeğine dayanmayan (non – manual) işlerde rutin olarak çalışanlar / IIIb. Daha düşük derecede yönetim ve ticaret alanında çalışan ele emeğine dayanmayan (non – manual) işlerde rutin olarak çalışanlar / IVa. İşyerinde işçi çalıştıran esnaflar – zanatkarlar / IVb. İşyerinde işçi çalıştırmayan esnaf ve zanaatkarlar / IVc. Çiftçiler / V.

Daha düşük derecede teknikerler, el emeği ile çalışan işçilerin denetçileri / VI. Becerili el emeği ile çalışan işçiler / VIIa. Yarı – becerili ve becerisiz işler / VIIb. Tarımda çalışan işçiler. Başka bir Türkçe çeviri için bkz.

Marshall (1999: 274 – 275). Kategorilerin açıklaması için ayrıca bkz. Kalaycıoğlu, vd. (2008:18).

2 Türkçe çalışma ilişkileri literatüründe hizmet sözleşmelerinin biçimleri üzerindeki ayrımlaşma genellikle süre üzerine odaklanmıştır. Ancak özellikle hizmetler sektöründeki hızlı gelişim ile beraber yeni sözleşme türlerinin ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Burada hizmet ilişkisi (service relationship) kavramı ile üst düzey yönetici ve profesyonellerin prim, kardan pay ve sabit gelirlerden oluşan uzun süreli çoğunlukla operasyon temelli ücretlendirilmelerini içeren, şartları bireysel olarak belirlenen hizmet sözleşmesi biçiminden bahsedilmektedir.

Erikson & Goldthorpe (1992:37) bu türün standart hizmet sözleşmesinden farklı olarak özellikle ücret düzenlemelerinin değişen niteliğine vurgu yapmışladır. Ayrıntılar için bkz (Li, 2002: 254 – 256). Hizmet sözleşmesi ise Türkçe literatürdeki anlamıyla işçi ve işveren arasında düzenlenen anlaşmayı ifade etmektedir.

İyi şartlarda hizmet sözleşmesi daha çok yüksek ücret ve nispi çalışma güvencesinden bahsedilmektedir.

Karma sözleşmeler ise o kategoride her iki türden sözleşme yapılabileceğini gösterir

hareketlilik rakamları arasında bir ayrımı öngören mutlak ve göreli hareketlilik kavramlarını kullanmayı3 bir zorunluluk olarak değerlendirmektedirler (Erikson & Goldthorpe, 1987a:

55-57). Bu ayrıma dikkat edilerek oluşturulan analizlerin liberal tezlerin iyimserliğinden daha farklı bir sonuca işaret etmesinin de sosyal hareketlilik çalışmalarının temel dayanak noktası olarak değerlendirilmesi konusunda da hemfikirdirler (Erikson & Goldthorpe &

Portocarero, 1979: 414 – 417).

Buna karşın FJH hipotezinin genelleme düzeyinin fazla katı olduğunu iddia etmektedirler.

Ayrıca modelin sistematik niteliklerinin zayıflığı, uygulamada bazı çelişkilerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Erikson & Goldthorpe, 1987a, 58). Nitekim gelişen karşılaştırmalı analizler, FJH hipotezinin iki temel argümanın gözden geçirilmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. İlk olarak endüstri toplumlarındaki hareketlilik biçimlerinin ayrıntılarının ortak nitelikler gösterdiği yolunda kesin yargılarda bulunulmamalıdır ve sadece temel olarak benzerlikler saptanabileceği kabul edilmelidir. İkinci olarak da yine hareketlilik desenleri toplumlar arasında olduğu gibi zamanlar arasında da farklı biçimler alabileceği göz ardı edilmemelidir ve bu konuda genel bir kurala ulaşmaktan kaçınılmalıdır (Yaish, 2000: 161). Yani hipotez gevşek bir kural olarak değerlendirildiği zaman geçerlilik kazanmaktadır (Erikson & Goldthorpe, 1987b:159).

Erikson & Goldthorpe (1987b: 145) bu nedenlerden dolayı daha çok “sosyal akışkanlık (social fluidity)” değerlerinin önem kazandığı bir analiz biçimi önermektedirler. Aslında sosyal akışkanlık temelli çözümlemelerin 1970’lerin sonundan itibaren sosyal hareketlilik araştırmalarında hakim yorum olduğu söylenebilir. Sosyal hareketlilikte kaynakların önemi ve bu kaynakların dağılımındaki eşitsizliklerin sonuçlarına vurgu yapan bu yaklaşım, hareketlilik biçimlerindeki sınıfsal faktörlere ve hiyerarşik bölümlenmelere önem vermiştir (Breen & Jonsson, 2005:229 – 230). Buna göre sadece hareketliliğe ilişkin niceliksel değerlendirmeler, sınırlı bir analiz imkanı sunmaktadır. Farklı sosyal gruplar, yapısal

3 Breen (2004a:3-4)’e göre mutlak (absolute) hareketlilik bireyin şu anda bulunduğu toplumsal konumun, bir önceki kuşakta ailesinin bulunduğu sosyal konuma göre değerlendirilmesini içerir. Göreli (relative) hareketlilik ise aynı toplumsa konumdaki bireylerin farklı toplumsal sınıf kökeninden gelme olasılıklarını anlatır. Erikson &

Goldthorpe (2002:34) göreli hareketliliğin “olasılık oranı (odds ratio)” ile hesaplanabileceğini göstermişlerdir. Buna göre olasılık oranları; sosyal hareketsizliği; f

12

1 nolu sınıftan 2 nolu sınıfa geçiş sayısını ifade eder. Yasuda (1964: 17 – 20) ise mutlak hareketlilik kavramı yerine “zorunlu (forced) hareketlilik”; göreli harekelilik kavramı yerine ise “saf (pure) hareketlilik” kavramlarını kullanmaktadır.

imkanlardaki değişimleri en azından kendi konumlarını devam ettirme amacıyla dönüştürmeyi hedeflediklerinden, dönüşümlerin yaratacağı göreli şansların önemi artmaktadır (Erikson & Goldthorpe, 1992: 31). Bu nedenle kavramın sağladığı analiz imkanlarından faydalanarak Erikson & Goldthorpe (1987b: 145 – 147), geliştirdikleri modelin iki aşamalı bir araştırma planına sahip olduğunu göstermişlerdir. Buna göre öncelikli amaç, ülkeler arasında benzer biçimlerin ortaya çıkarılmasını sağlayacak genelleyici bir analizin yapılmasıdır. Söz konusu analizden ortaya çıkacak sonuç “çekirdek model (core model)” olarak tanımlanmaktadır. Daha sonra ise bu modelden sapmalar ortaya konmalıdır. Bu aşamada ülkelerin özgünlüklerinin hareketlilik desenlerine yönelik etkileri ortaya konmalıdır ve sınırlandırıcı yeniden üretim mekanizmalarının yarattığı farklılıklara odaklanılmalıdır (Breen & Johnson, 2005: 230).

Bu tür sapmalar genel bir eğilimin olmadığını göstermez. Aksine farklılıklar “çekirdek model etrafında oluşan salınımlar (oscillates)” olarak değerlendirilmelidir. Ülkelerin farklı tarihi ve siyasal koşulları, sosyal hareketlilik rejimlerinin çekirdek modelden sapmalarına neden olmasına rağmen bu sapma sadece ana modelin varyasyonları olarak değerlendirilmelidir ve zamanla ülkeler arası farklılıkların azalması beklenmektedir (Erikson & Goldthorpe & Portocarero, 2010: 207 – 209; Yaish, 2000:162; Breen & Luijkx, 2001: 7-8). Gözlemlenen veriler dikkate alındığında sosyal hareketlilik oranlarında çekirdek modelden sapmaların esas olması dikkat çekicidir. Özellikle tarihsel koşullar, sosyal hareketlilik rejimlerinin niteliğini önemli ölçüde belirlemektedir. Bu nedenle Erikson

&Goldthorpe (1992: 139- 142)’a göre FJH Hipotezinin politik yapıların sosyal hareketlilikteki belirleyiciliğini fazla küçümsemişlerdir. Oysa eğitim sistemi, istihdamın yasal boyutu gibi faktörler sosyal hareketliliğin yönünün belirlenmesinde etkin olabilmektedir. Bu kurumlar ülkeler için fazlasıyla özgün olduğu için genel bir hipotez belirlemek, çok anlamlı bir metodolojik tutum olmamaktadır. Bu nedenle en rasyonel yol, ülkelerin özgün koşullarına odaklanmaktır ve bu yolla benzerlikler üzerinden “ortak hareketlilik biçimlerinin (family resemblance)” tanımlanmasıdır (Erikson & Goldthorpe &

Portocarero, 2010: 185; Kurz & Müller, 1987: 426)4.

4 Ancak bu benzerliklerin ortak kurallar olarak yorumlanmaması önemlidir. Örneğin Erikson & Golthorpe’un analizlerinde sosyal akışkanlığın görece yüksek olduğu ve çekirdek modele en uygun ülke İsveç’tir. Ancak bu sonucun, sosyal demokrat rejimlerin daha akışkan bir toplumsal hareketlilik rejimini desteklemesi olarak yorumlanması konusunda itidalli olunmalıdır. Benzer bir yorum, doğu bloğu ülkeleri için de geçerlidir. Örneğin Polonya’da sosyal akışkanlık oranları yüksek seyrederken, Macaristan oldukça katı bir hareketlilik rejimine sahiptir. Bu nedenle özgün bir “sosyalist hareketlilik rejimi”nden bahsetmek çok mümkün değildir (Kurz &

Müller, 1987: 426).

Çekirdek modelden sapmalar, genel olarak hareketlilik eğilimlerindeki (mobility propensities) farklılaşmalara neden olarak faktörlere göre değerlendirilir. Bu faktörler, sınıfsal yapılar bağlamında göreceli olarak hesaplanan, “hareketlilik istekleri (desirability – herhangi bir üst sınıf konumuna geçiş için istek ve beklentilerin sınıflar arasında farklılaşması)”, avantajları ve geçişe ilişkin engelleri ifade etmektedir (Erikson &

Goldthorpe, 1987a:64). Erikson & Goldthorpe5 bu faktörlerin dört ayrı kaynağının olduğu kanısındadır: bunlardan ilki (i) sınıflar arası geçişi engelleyen hiyerarşik etkiler (hierarchical effects), (ii) sınıf içi sabitliği ifade eden kalıtsal etkiler (inheritance effects), (iii) hizmetler ve sanayiye tarımdan geçişlerdeki engelleri ifade eden sektörel etkiler (sectoral effects) ve (iv) sınıflararası geçişlerdeki benzerlik ve süreksizlikleri anlatan benzerlik etkileri (affinities effects). Benzerlik etkisi bakımından temelde iki tür süreksizlikten bahsedilebilir. Bunlardan ilki EGP şemasında I ve II nolu sınıflara, aynı şemadaki VIIb nolu tarım işçileri sınıftan geçişteki zorluklardır. Bir diğeri ise yine EGP şemasındaki I,II ve III nolu kol emeği olmayan sınıflara V, VI ve VIIa nolu kol emeği sınıflardan geçişin zorluğudur (Torche, 2005: 434). Çekirdek modelden sapmalar bu faktörlerin etkisi ile anlaşılmaya çalışılır ve bu noktada ülkelerin sınıfsal yapısını etkileyen tarihsel faktörlerden hareket edilmektedir (Goldthorpe & Yaish & Kraus, 1997:9).

Çekirdek modelin beklentilerine uygun olarak, karşılaştırmalı çalışmalarda sınıflar arası hareketlilikte bir artıştan çok sabitliğin daha görünür olduğuna ilişkin çok sayıda kanıt ortaya konmuştur (Ganzeboom & Luijkx & Treinman, 1989: 43 – 47; Jones, 1992: 235 – 237). Özellikle mesleki koşullarda ve üretimin yapısındaki değişimler, profesyonel mesleklerde bir istihdam genişlemesi yaratmıştır. Bu genişlemeden alt sınıflardan gelen daha fazla insanın avantaj sağladığı ve halihazırdaki avantajlı sınıfların konumlarında eşitlikçi yönden bir azalış yaşandığı sonucu çıkarılmamalıdır. Ayrıca istihdam fırsatlarındaki söz konusu genişlemenin, endüstri toplumlarındaki meritokratik eğilimlere kanıt olarak değerlendirilmesi güçtür. Bu noktada göreli şansların dağılımı etkileyen istek, avantaj ve engeller kadar, bunlara neden olan kaynakların ne tür dağıldığı önemli bir gösterge olarak yorumlanmalıdır (Devine, 2004: 3-6).