• Sonuç bulunamadı

2.3. TÜRKİYE’DE TASARRUFLARIN BELİRLEYİCİLERİ VE TASARRUFUN

2.3.4. Sermaye Hareketlerinin Tasarruflar Üzerindeki Etkileri

2.3.4.5. Sermaye Hareketlerini Belirleyen Faktörler

2.3.4.5.2. Çekici (Pull) Faktörler

Çekici faktörler olarak adlandırılan sermayeyi yurtiçine çeken faktörler ülkenin iç dinamiklerinden oluşmaktadır.

2.3.4.5.2.1. Sermaye Hareketleri Üzerindeki Kontrollerin Kalkması ve Finansal Liberalizasyon

1970’lerin başına kadar küresel anlamda kur sistemi sabit kur sistemine dayanıyordu. Bu dönemde sabit kur sisteminin yıkılışıyla gelişmekte olan ülkeler kur rejimi olarak esnek kur sistemini seçmiş ve sermaye hareketlerini liberalleştirmişlerdir. Gelişmekte olan ülkeler diğer yandan McKinnon ve Shaw’ın (1973) öne sürdüğü finansal liberalizasyon tezi IMF nezdinde bir politika olarak kabul edilmesiyle birlikte ülkeler sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaları kaldırmaya başlamıştır. Bunun sonucunda gelişmiş ülkelerde yoğunlaşmış olan sermaye rasyonel bir şekilde yüksek getiri sağlayan gelişmekte olan ülkelere doğru hareket etmeye başlamıştır (Kar ve Tatlısöz, 2008: 10).

2.3.4.5.2.2. Ulaşım ve Haberleşme Teknolojisi Alanındaki Gelişmeler

Ulaşım ve haberleşme teknolojisindeki ilerlemenin iki etkisi olmuştur. Bunlardan birincisi gelişmekte olan ülkelerin mali piyasalarında işlemleri kolaylaştırmış bir diğer etkisi de haberleşme maliyetlerini düşürerek sermayenin

dolaşımını kolaylaştırmıştır. Haberleşme maliyetlerindeki düşüşü örnekleyecek olursak; New York ve Londra arasında üç dakikalık telefon konuşmasının maliyeti 1950’de 54,86 dolar, 1970’te 31,58 dolar, 1990 yılında ise 3,32 dolar olmuştur (Ghai, 1995: 53).

2.3.4.5.2.3. Keşfedilmemiş Bir Pazar Olarak Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Hammadde ve İşgücü Maliyeti

Düşüklüğü

İki ülke arasındaki ticaret hacmini belirleyen bir diğer faktör ise taşıma maliyetleridir. Taşıma maliyetlerinin düşmesi ise yabancı yatırımı cezbedici bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Ekonometrik analizlerde Avrupa Birliğiyle geçiş ekonomilerinin (geçiş ekonomisi; örneğin Sovyet Rusya’nın planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş süreci) arasındaki mesafe ticaret hacmi açısından

belirleyici bir faktör olmuştur (Merlevede ve Schoors,

2004). İşgücü maliyeti olarak ücretlerin düşük olması da yatırımları teşvik eden başka bir unsurdur. Özellikle ihracat amaçlı yatırımları özendirmektedir (Özağ, 1994: 65).

2.3.4.5.2.4. Vergi Oranları

Kurumlar vergisi de sermayenin yatırım yapılacağı ülke seçiminde belirleyici olmaktadır. Doğrudan yabancı yatırımlar genellikle vergi oranlarının düşük olduğu ülkelerde yapılmakla beraber bazen de kazançların şubeye yani başka bir ülkeye aktarılarak vergi avantajından yararlanılabilmektedir. Ana şirketin yabancı ülkedeki şubesinde ihraç malların fiyatlarını yüksek, ithal edilen malların fiyatlarını da düşük göstererek (transfer fiyatlaması) kazancın vergi oranlarının düşük olduğu ülkede beyan edilmesini sağlamaktadırlar. Her ne kadar bu durum cezalandırılsa da bu sürecin gizlenebilmektedir. Sonuç olarak ülkeler doğrudan yabancı yatırımı çekmek amacıyla vergi oranlarını düşürmektedirler (Yazar, 2001: 14).

2.3.4.5.2.5. Döviz Kuru Politikaları

Yabancı yatırımcılar açısından ülkenin döviz kuru politikaları da önem arz etmektedir. Çünkü bu şirketler genelde büyük ölçekli çok uluslu şirketler olarak küresel anlamda faaliyet göstermektedirler. Bu nedenle birçok ülke para birimiyle

işlem yapılmaktadır. Sonuç olarak döviz kurundan kaynaklanan risk ve belirsizlikler yatırımcılar açısından önemli etken haline gelmektedir (Gövdere, 2003: 5; Kar ve Kara: 2004: 71).

Döviz kurunun etkisinden bahsedecek olursak bir ülke parası diğer ülke parası karşısında değer kazanıyorsa bu durum parası değer kazanan ülke açısından bir maliyet ve fiyat artışı getirecektir. Bu süreçte sermaye akımı parası değer kaybeden ülkeye doğru gerçekleşecektir. Diğer bir huşu ise döviz kurunun yatırımlar üzerindeki etkisi analiz edilmek istendiğinde şirketin ticaret hacminin kompozisyonu da önem arz etmektedir. Şirket iç piyasaya yönelik mal ve hizmet üretiyorsa döviz kuru yatırım ve kar transferi noktasında önemli hale gelmektedir. Diğer yandan dış piyasalara yani ihraç malları üretiyorsa satış noktasında döviz kurlarını dikkate almaktadırlar (Özağ, 1994: 66).

2.3.4.5.2.6. Mali Teşvikler

Küresel piyasalarda ülkeler doğrudan yabancı yatırım çekmek amacıyla birtakım teşvikler uygulamaktadırlar. Bu durum yabancı şirketlerin piyasada yerli şirketlere göre rekabet gücünü artırmaktadır. Dolayısıyla diğer değişkenler veri iken mali teşviklerin yabancı yatırımları artıracağı beklentisi oluşmaktadır (Lim, 2001). Kamu kesimi de teşvikleri yabancı yatırım çekmek amacıyla bir politika olarak seçtiğinde yabancı yatırımcıları artırıcı etkisinin yanında teşvik politikalarının güvenirliliği ve sürekliliği anlamında iç piyasaların cazibesini artıracaktır (Dutz, Melek ve Yilmaz, 2003: 22). Yapılan ampirik çalışmalarda yatırım teşviklerinin yabancı yatırımlar arasındaki ilişkisi analiz edilmiş ve sonuç olarak teşviklerle sermaye akımları arasında pozitif bir ilişki olduğu elde edilmiştir.

2.3.4.5.2.7. Özelleştirme Uygulamaları

Özellikle 1980’li yıllardan sonra kendini küresel anlamda gündemde olan ve uygulanmaya başlayan özelleştirme politikaları ülkeye yabancı yatırımların işini kolaylaştırarak yatırımları teşvik etmiştir (Masca, 1999: 115). Bu süreç yabancı yatırımcıların bir şirketi tamamen satın alma şeklinde olduğu gibi o şirkete ait menkul kıymetlere yatırım yaparak plasman şeklindeki yatırımlar olarak da karşımıza çıkmaktadır. Böylece kurumların kazancından pay elde etmektedirler.

2.3.4.5.2.8. Makroekonomik İstikrar

Makroekonomik istikrarın ekonomi açısından önemi ilk olarak yurtiçinde tasarrufların yatırımlara dönüşmesini sağlarken bir diğer etkisi ise dış tasarrufların ülkeye yatırım amaçlı olarak gelmesini sağlamaktadır. Makroekonomik istikrar ise enflasyonun düşük olması, yüksek ve sürdürülebilir ekonomik büyüme, işsizliğin düşük olması, düşük reel faizler, kontrol edilebilir seviyede makul bir bütçe açığı gibi değişkenlerin varlığıyla ifade edilebilmektedir. Makroekonomik istikrar ülkenin risk belirsizliğinin bir ölçüsü olarak kabul edilmektedir. Ekonomide enflasyonun düşük olması ve ihtiyatlı bir şekilde yürütülen maliye politikası ülkenin kredibilitesini artırmakta ve yabancı yatırımcılar açısından ülkeye yatırım yapılabilir imajı kazandırmaktadır. Diğer yandan sabit kur rejiminin farklı bir uygulaması olarak karşımıza çıkan bir sepete bağlı şekilde yürütülen döviz kuru sistemi de riskleri azaltarak yabancı yatırımın cazibesini artırmaktadır (Kar ve Tatlısöz, 2008: 9-13).

Genel olarak ülkelerin kalkınmasını engelleyen faktörlerin başında sermaye yetersizliği gelmektedir. Küreselleşmeyle birlikte ekonomiler dışa açılmış ve bunun sonucunda doğrudan yabancı yatırımları çekici politikalar geliştirerek teknoloji transferiyle kalkınma hızlarını artırmayı amaçlamışlardır. Türkiye ise yabancı yatırım çekme konusunda genel olarak başarısız bir görünüm sergilemiştir. Türkiye’nin bu noktada başarısız olmasının genel nedeni ise siyasi istikrarsızlık olmuştur. Türkiye’de siyasi istikrarın sağlanmasıyla ve bunun sonucunda ise makroekonomik istikrar sağlanarak doğrudan yabancı yatırımlar konusunda başarılı olacağı beklenmektedir (Koyuncu, 2010: 61).

2.3.4.5.2.9. Siyasi İstikrar ve Bürokrasi Kalitesi

Ülkeye yatırım olarak gelen sermaye girişini etkileyen bir diğer faktör olarak siyasi istikrar ve bürokrasi kalitesi ön plana çıkmaktadır. Ülkede artan bürokrasi kesiminin ülkeye yabancı sermaye akımını engelleyici bir etkisi bulunmaktadır. Diğer yandan yatırım anlamında beklentilerin iyi olması ise iş anlamında ek maliyetleri düşürerek doğrudan yabancı sermayeyi çekici bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır (Lim, 2001: 27).

Sonuç olarak itici ve çekici faktörleri ele aldığımızda doğrudan yabancı yatırımları etkileyen unsur olarak çekici faktörler ön plana çıkmaktadır. Ülkenin makro bazlı yapısal reformlar ve ekonomik göstergelerindeki iyileşmeler yabancı yatırım seviyesini yükseltmiştir. İtici faktörler ise kısa vadeli portföy hareketlerini etkilemektedir. Bir diğer unsur ise gelişmiş ekonomilerde yaşanan durgunluk ve faiz oranındaki düşüşle beraber gelişmekte olan ülke piyasalarında getiri oranının yüksek olması portföy yatırımlarını çekici faktör olarak ülkeye girişini sağlamaktadır (Kaya, 1998: 122; Kar ve Kara, 2004: 72).

Genel itibariyle sermaye hareketlerinin itici ve çekici faktörleri değerlendirilecek olursa, itici faktörler Türkiye ekonomisinin dışa açık bir ekonomi modeli olması sebebiyle önem arz etmektedir. Çekici faktörler ise Türkiye ekonomisine tarihsel olarak bakıldığında yapısal olarak zayıf ve rekabet gücüne sahip olmaması sebebiyle önemli bir değişken haline gelmektedir. İtici faktörlerden bölgesel ticaret anlaşmaları küresel anlamda ekonomileri birbirine entegre ederek ölçek ekonomisi etkisi yaratarak kaynakların daha etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasını sağlamaktadır. Bir diğer itici faktör ise faiz oranıdır. Faiz oranlarının yüksek olması her ne kadar sermayeyi çekici bir faktör olsa da Türkiye ekonomisi açısından farklı bir durum söz konusudur. Türkiye ekonomisinde faiz oranlarını yüksek seyretmesi yurtiçinde para ve mal piyasasında dengede olsa bile dünya faiz oranından yüksek olması durumunda sermaye girişi olacak ve yerli para değerlenecektir. Buradan hareketle yüksek faizler neticesinde ekonomiye dahil olmuş olan sermaye bir faiz düşüklüğü olması durumunda ülkeden çıkacak ve finansal krizlere yol açabilecektir. Sermaye hareketlerinin kompozisyonuna bakıldığında genellikle yüksek faiz oranları nedeniyle ülke ekonomisine dahil olan sermayelerin arbitraj amaçlı sermeyeler olduğu görülmektedir. Bu nedenle faiz oranlarındaki volatilitenin azaltılması ve uzun dönemde yurtiçi faiz oranlarının dünya faiz oranlarına intibak etmesi gerekmektedir. Ayrıca yüksek faiz oranları bir ekonomi için her zaman bir maliyettir. Bu bilgilerden hareketle Türkiye ekonomisinin tasarruflarının yetersiz olması sebebiyle içsel faktörler olan çekici faktörler önemli bir hale gelmektedir. Türkiye iç talebi canlı bir ekonomi olması sebebiyle çekici faktörlerin koordineli bir şekilde kullanılması durumunda ekonomi kısa zamanda

dinamizm kazanarak büyüme potansiyelini artırabilecektir. Tarihsel olarak bakıldığında Türkiye ekonomisinin istikrar kazanmasının önündeki engellerden en büyüğü siyasi istikrarsızlık olmuştur. 2000’li yıllardan bu yana bakıldığında Türkiye’nin siyasi istikrara kavuşmuş olması sebebiyle ekonomi önemli bir dönüşüm yaşamaktadır. Sonuç olarak ülke ekonomisi açısından çekici faktörlerden olan siyasi istikrar katalizör görevi görerek sürdürülebilir bir büyüme potansiyelini yakalama anlamında önemli bir değişken halini almıştır.

2.3.4.6. Sermaye Hareketlerinin Kompozisyonunun Tasarruflar ve