• Sonuç bulunamadı

Çalışma grubunun sosyodemografik ve perioperatif özellikleri

Belgede BURAYA (sayfa 30-34)

[SS-019]

Fetal konotrunkal kalp hastalıklarına bağlı perinatal mortalite oranlarının azaltılmasında prenatal tanının önemi

Bahar Konuralp Atakul

T.C. Sağlık Bilimleri Üniversitesi İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Perinatoloji Bölümü,İzmir

Amaç: Konjenital kalp hastalıkları(KKH) fetusda en sık görülen konjenital anomali olup çocuklukta konjenital anomalilere bağlı ölümlerin yarıdan fazlasının nedenidir. KKH’nın çoğu fetal ekokardiyografi ile tespit edilebilir. Konotrunkal anomaliler KKH içerisinde önemli bir grubu oluşturur. Fetal ekonun tanısal doğruluğu tanı merkezlerine göre farklılık gösterir. Bu çalışmanın amacı konotrunkal anomalili fetusların gebelik sonuçları ve prenatal ekokardiyografinin doğruluğunu değerlendirmektir.

Yöntemler/Bulgular: 2016-2018 yılları arasında prenatal konotrunkal anomali tanısı alan 55 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Fallot tetralojisi, Büyük arter transpozisyonu, Çift çıkışlı sağ ventrikül, Trunkus arteriosus, Ventriküler septal defektli pulmoner atrezi ve Aortik ark obstrüksiyonu tanıları çalışmaya dahil edildi. 32 hasta (%59) rutin obstetrik değerlendirme sonrası başka merkezlerden kalp defekti şüphesi ile refere edilmişti. 23 hasta(%41) rutin tarama için kliniğimize başvuran hastalardı. Vakaların %41’i 22 hafta öncesinde tanı aldı.10 (%18)hastanın gebeliği sonlandırıldı,8 (%14) hastada intrauterin eksitus izlendi. 7 (%12) hastanın gebelik takibi ise devam etmektedir. 19 (%34) hastaya karyotipleme yapıldı. Karyotipleme yapılan tüm hastalarda 22q11 delesyonu da çalışıldı.10 hastada kromozom anomalisi izlendi. 22q11 delesyonu karyotipleme yapılan hastaların birinde izlendi. NT ölçülen 21 (%38) hastanın 2’sinde NT 95.percentilin üzerindeydi. Bu hastalardan biri karyotipin Turner gelmesi üzerine sonlandırıldı, diğeri intrauterin eksitus oldu. Doğum yapan 25 gebeden 9’unun bebeği (%36) postnatal eksitus oldu. Postnatal 20 (%80) hastada konotrunkal anomali tanısı doğrulandı. Sonuç: Perinatal morbidite ve mortalitede iyileşme görebilmek için prenatal dönemde KKH teşhisinde artış olmalıdır. Fetal kalp değerlendirmesinde obstetrisyenlerin eğitim ve deneyimlerinin artması ile KKH teşhis oranları artırılabilir. Pulmoner arter ve aortun çıkış yolu değerlendirmesi, fetal kalbin genişletilmiş temel değerlendirme muayenesinin parçası olmalıdır. Konotrunkal anomalinin önemi ve tedavi seçenekleri konusunda perinatoloji, pediatrik kardiyoloji ve pediatrik kalp damar cerrahisi bölümleri tarafından ailelere detaylı danışmanlık verilmeli ve hastaların takipleri ve doğumları tersiyer merkezlerde yapılmalıdır.

[SS-020]

Amniyoinfüzyonun perinatal sonuçlara etkisi

Zahide Küçük, Aydan Biri, Aslıhan Yazıcıoğlu

Yüksek İhtisas Üniversitesi Koru Ankara Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, Ankara

Amaç: Oligo/anhidramniyos tanısı alan olgularda tanı/tedavi amaçlı uygulanan amniyoinfüzyonun perinatal sonuçlara etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır.

Yöntem: Nisan 2005 ve Ocak 2018 tarihleri arasında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Yüksek İhtisas Üniversitesi Koru Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum kliniğinde amniyoinfüzyon yapılan hasta kayıtları retrospektif olarak incelendi. Çalışmaya 19-27 hafta arası gebeliği olan, ultrasonda tek cep 20 mm altında olan ciddi oligo/anhidramniyos tanısı konulan 78 gebe dahil edildi. Olguların demografik özellikleri ve maternal/perinatal sonuçları kaydedildi.

Tüm olgularda amniyon sıvısından fetal karyotip ve enfeksiyon araştırılması yapıldı.

Bulgular: Çalışmamızda ortalama gebelik haftası 22.6, gavide 1.9, parite 0.9, yaş 27.1 olarak bulundu. Olguların ortalama amniyotik sıvı indeksi 1.3, ortalama doğum haftaları 27.5 idi. Amniyoinfüzyon işlemi sonrası 31 olguya membran rüptürü, 2 olguya trizmi 21 ve bir olguya trizomi 18 tanısı konuldu. 8 olguda renal agenezi başta olmak olmak üzere farklı yapısal anomaliler olduğu görüldü. Membran rüptürü olan 26 olgu ve fetal anomali tanısı konulan 8 olgu olmak üzere toplam 34 olguya terminasyon kararı alındı, 4 olguda takip sürecinde intauterin exitus gerçekteşti. Kalan olgulara fetal muayene ve amniotik sıvı düzeyine göre tek yada seri amnioinfüzyon yapılmak üzere takip kararı alındı, bunlardan 5'i membran rüptürü tanısı almış olgulardı. Tek sefer amniyoinfüzyon uygulanan 7 olgudan birinde doğum term dönemde, 3 olguda 34-36 hafta, 3 olguda 32-34 hafta arasında gerçekleşti. Term doğum hariç diğer bebekler yenidoğan yoğun bakım ünitesinde takip sonrası sağlıklı olarak taburcu edildiler. Seri amnioinfüzyon (ortalama 2-5 işlem) uygulanan 33 olgudan 17'sinde doğum 28-34 hafta arasında gerçekleşti, 15 bebek yenidoğan yoğun bakımı sonrası sağlıklı olarak taburcu edildi. 26-28 hafta aralığında doğan 7 bebek, 24-26 hafta arasında doğan 3 bebek uzun süreli yenidoğan yoğun bakımı sonrası taburcu edildi.

Sonuç: Amniyoinfüzyon işlemi tanı amacıyla uygulanacağı gibi; fetal anomalisi olmayan, normal karyotipe sahip, maternal-fetal enfeksiyon bulgularının olmadığı, seçilmiş olgularda perinatal sonuçları iyileştirmek için tedavi yöntemi olarak tercih edilebilir.

[SS-021]

Kayseri Bölgesi'nde 1985-2015 Yılları Arasında Eklampsi İnsidansının Değerlendirilmesi

Semih Zeki Uludağ1, Ayşe Filiz Gökmen Karasu2, Mehmet Serdar Kütük2 1Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi.Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı

2Bezmialem Üniversitesi Tıp Fakültesi. Kadın Hastalıları ve Doğum Ana Bilim Dalı

Amaç: Eklampsi; maternal ve yenidoğan morbidite ve mortalitesine sebep olabilen ciddi bir hastalıktır. Ülkemizde bölgesel farklılıklara göre eklampsi insidansı %1.9-7.7 olarak verilmiştir. Bu çalışmadaki amacımız Kayseri bölgesinde 1985-2015 yılları arasındaki eklampsi insidansını ve eklampsi ile ilişkili maternal ve perinatal sonuçları değerlendirmekti.

Yöntem: 1985-2015 yılları arasında Kayseri Erciyes Üniversitesi’ne başvuran ve eklampsi tanısı alan hastaların dosyaları incelendi. Eklampsi insidansı, doğum şekli, maternal, fetal ve perinatal mortalite hesaplandı.

Bulgular: 1985-2015 yılı arasında doğum yapan 46928 hastanın 289’unda (%0.61) eklampsi saptandı. Eklempsi insidansı 1990-1994 yılları arasında en yüksek olarak %1.3 olarak izlendi. En düşük olarak ise 2010-2015 yıllarında % 0.3 olarak izlendi. Geçmiş yıllar ile kıyaslandığında tanı anındaki gebelik haftasının ve doğum tartısının giderek azaldığı görüldü (p <0.05). 1985-1989 yılları, 1990-1994 yılları, 1995-1999 yılları ve 2000-2004 yılları, 2005-2009 yılları ve 2010-2015 yılları arasında eklampsi tanısı alan hastalardaki sezaryen oranı sırası ile %8.6, %27.3, %31.7, %91.9, %86.9, %80 idi. Maternal mortalite 1985-1989 arasında %8.6 iken 2010-2015 yılları arasında %0 olarak saptandı (p =0.246). Perinatal mortalite 1985-1989 arasında %28.6 iken 2010-2015 arasında %12.9 olarak saptandı (p =0.238). Ölü doğum 1985-1989 arasında %22.9 iken 2010-2015 yılları arasında %12.9 olarak saptandı (p =0.006).

Sonuç: Eklampsi insidansı ve eklampsiye bağlı maternal mortalite azalmıştır. Eklampsiye bağlı prematür doğumların fazlalığı sebebiyle perinatal mortalite halen daha istenilen düzeyde değildir.

Erciyes Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı’nda Eklampsi

Belgede BURAYA (sayfa 30-34)