• Sonuç bulunamadı

2.4 Günümüzde Kaplıca ve Şifalı Sular

2.4.2 Çağdaş Kaplıca Tedavisi ve Yöntemleri

“Kaplıca tedavisi, termal ve mineralli suların, başta banyolar şeklinde, doğal olarak yeryüzüne çıktıkları yerler olan kaplıcalarda, değişik hastalıkların tedavisinde sezgisel kullanılmasıyla gelişen ve gelenekselleşerek günümüze kadar ulaşan bir tedavi yöntemidir” (Karagülle ve Doğan, 2002, s.13). Kaplıca tedavisi günümüzde balneoterapi ve klimaterapi kavramları ile birlikte anılmaktadır. Çağdaş kaplıca kürü, balneoterapi yanında, diğer bazı tedavi yöntemlerinin (medikal ve fizik tedavi) de uygulanabildiği kompleks bir tedavi olanağı olarak nitelendirilmektedir.

Balneoloji’nin sözcük anlamı banyo bilimidir. Bilimsel bir disiplin olarak balneoloji; yeraltı, toprak, su ve iklim kaynaklı doğal iyileştirici faktörlerin bilimi olarak tanımlanır. Balneoterapi ise, bu doğal faktörlerle yapılan banyo, içme ve inhalasyon kürleri şeklinde uygulanan bir uyarı-adaptasyon tedavisi yöntemidir (Karagülle ve Doğan, 2002, s.2).

Klimaterapi iklim tedavisi anlamına gelmektedir. Deniz iklimi, orta-dağ orman iklimi ve yüksek dağ iklimi gibi farklı iklim faktörlerinin kaplıca kürü boyunca organizma üzerine etkileri sürekli ve tekrarlayan tarzda gerçekleşir ve sonuçta bir dizi adaptif reaksiyon gelişir (Karagülle ve Doğan, 2002).

2.4.2.1 Balneoterapi Yöntemleri

Kaplıcalarda uygulanan balneoterapi yöntemlerinde doğal iyileştirici unsurlar olarak termal su, peloid ve gazları kullanılmaktadır. Tedavilerin etkinlik derecesinde iyileştirici unsurun kimyasal içerikleri kadar, kürlerin sürekliliği de önem kazanmaktadır. Kaplıca kürü uygulamaların belirli bir zaman aralığında, düzenli olarak ve seri halde tekrarlanması tedavilerin sonuç vermesinde çok önemlidir (Karagülle ve Doğan, 2002). Kaplıca kürü için genel olarak 21 günlük bir tedavi süresi öngörülür.

Başlıca balneoterapi yöntemleri şunlardır;

Banyolar: Termomineral su, peloid ve gaz banyoları ile bunların lokal uygulamalarıdır. Banyo süresi genellikle 20 dakikadır, 2 ile 4 hafta süreyle, ya her gün, ya da gün aşırı olmak üzere bir kez yapılır. Banyo alma sıklığı kaplıca hekimince belirlenir. Tüm banyolarda hastanın rahatça hareket edebilir durumda olması önemlidir. Hasta banyodan sonra iyice kurulanır ve termal konfor koşullarına uygun ısıtılmış bir odada, yarım ile bir saat arasında dinlenir. Bu dinlenmeden sonra hasta masaj veya egzersize alınabilir (Karagülle ve Doğan, 2002).

Kaplıcalarda banyo uygulaması, havuz banyosu, sıra banyo, ağır hasta banyosu, kol ve ayak banyosu, oturma banyosu ve tedavi duşları olarak çeşitlendirilmektedir. Havuz banyosu, kapalı ya da açık termal havuzlarda gerçekleşir. Çağdaş kaplıca standartlarına göre, termal havuzlarda bir kişi için en az 3-4 m² alan öngörülür ve 0,9-1,2 metreden başlayarak 1,5 metre derinliğe ulaşan taban derinlikleri uygun kabul edilir (Ülker, 1994). Havuz uygulamalarında bekleme, soyunma ve dinlenme yerlerinin ayrı, fakat ilişkili mekânlarda düzenlenmesi gerekmektedir. Kaplıcalar Yönetmeliği’ne göre havuz içinde dolgu basamaklı merdiven bulunması ve havuz iç duvarına tutunma kolları yapılması zorunludur. Çalışma boyunca incelenen tarihi ve kırsal kaplıcalarda termal havuzlar çeşitli konum ve biçimleri ile esas banyo birimi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Toplu kullanılan termal havuzlar dışında, ağır hastaların banyo uygulamaları için rehabilitasyon havuzları kullanılmaktadır. Kaplıcalar Yönetmeliği’ne göre hidroterapi birimi olan rehabilitasyon havuzları, en az 2,5 x 2,5 m² alana sahip olmalı ve en derin yeri 1,5 metre olmalıdır. Yönetmelikte yapılan son değişikliğe göre, karbondioksitli ve kükürtlü sular rehabilitasyon havuzlarında kullanılamamaktadır.

Sıra banyo uygulamaları, kişiye özel yapılan uygulamalardır. Yönetmeliğe göre banyo odasının alanı en az net 5 m² olmalı ve odada tedavi amacına uygun bir banyo küveti ve donanımı bulunmalıdır. Çalışma boyunca görülmüştür ki, sıra banyo uygulaması Yönetmelik’te tanımlandığı mekânlarda olmasa da, farklı biçimlerde hemen tüm kaplıcalarda tarihsel varlığını sürdürmüştür.

30

Kol-ayak ve oturma banyosu, Yönetmelik’te lokal ekstremite aygıtları olarak tanımlanmaktadır. Bu aygıtlar, insanın bütün vücudundan öte, hasta olan uzuvlara dönük tasarlanmış küvetlerdir.

İçme kürleri: Mineralli sular ile kaplıcalarda ya da yaşanılan yerde yapılan içme kürleridir. Şifalı mineralli suyun, belirli bir sürede, gün boyu bölünmüş dozlarda ve belirli miktarlarda içilmesi gerekmektedir. Su içildikten sonra belirli bir süre dinlenilmelidir (Karagülle ve Doğan, 2002). Yönetmeliğe göre, içme kürü için ayrılan mekânların büyüklüğü, kürden yararlanan hastaların sayısına göre belirlenir. Su, içme yerine hijyenik koşullara dikkat edilerek doğrudan ve bekletilmeden ulaştırılır.

İnhalasyon uygulamaları: İnhalasyon, mineralli su aerosellerinin solunması yoluyla yapılan balneolojik bir tedavi biçimidir. Bu uygulamalardaki amaç, inhale edilen mineralli su partiküllerinin solunum sisteminin istenilen bölgesine ulaşması, burada deposizyona uğrayarak doğrudan etkili olmasıdır (Karagülle ve Doğan, 2002). Uygulama bireysel inhalatörler ve oda inhalasyonu olarak iki şekilde yapılmaktadır. Çalışmada tespit edilen, içinde termal su kaynağı bulunan ve tarih boyunca sezgisel olarak insanlar tarafından kullanılan bazı mağaralar, ilk oda inhalasyonuna örnek teşkil etmektedir. Benzer bir şekilde, yoğun su buharının biriktiği ve çalışmada terleme odası / buhar odası olarak adlandırılan birimler de bir çeşit inhalasyon odasıdır.

Peloidoterapi: Peloidlerin (çamur), tam, yarım veya ekstremite banyoları ve daha çok paketler şeklinde uygulanmasına pelidoterapi adı verilmektedir. Peloidler, bitimünoz veya mineralli bataklar, deniz ve delta balçıkları ve termomineralli suyla karışmış şifalı topraklardan elde edilir. Çamur banyosu olarak da adlandırılan peloidoterapinin uygulama süresi genellikle 30-40 dakika kadardır ve uygulama sıklığı iki veya üç günde birdir.

Hidroterapi uygulamaları: Termomineralli sular ile lavaj ve irrigasyonlar, duşlar ve dökmeler hidroterapi uygulamaları içinde yer almaktadır.

2.4.2.2 Klimaterapi Yöntemleri

Klimaterapi yöntemleri balneoterapi yöntemleri ile kombine edilerek kullanılmaktadır ve açık hava kürleri, helioterapi ve talassoterapi, hava banyosu ve klimatik arazi kürleri olarak dört sınıfa ayrılmaktadır.

Açık hava kürleri: Bu kür özellikle hastanın sürekli yatağa bağlı olduğu durumlarda kullanılır. Hastanın uygun iklim koşulları altında, açık havada, bir koltukta yan yatar ya da dik durur pozisyonda dinlenmesi olarak tanımlanmaktadır (Karagülle ve Doğan, 2002).

Helioterapi ve Talassoterapi: Helioterapi güneş banyosu olarak da adlandırılmakta ve hastanın çıplak veya hafif giyinmiş olarak güneş ışınlarına belirli bir süre maruz kalması anlamına gelmektedir. Talassoterapi ise, bu uygulamanın deniz banyoları ile kombine edilerek uygulanmasıdır (Karagülle ve Doğan, 2002).

Hava Banyosu: Özellikle cilt ve dolaşım hastalıkları için kullanılan bu yöntemde hasta güneş ışınlarının direkt etkisinden korunmuş olarak gölgede tutulur (Karagülle ve Doğan, 2002).

Klimatik arazi kürleri: Açık havada yapılan yürüyüşler, fiziksel egzersizler ve hareket tedavisi klimatik arazi kürleri içinde değerlendirilmektedir. Bazı alerjik hastalıklar için orman iklimi, romatizmal hastalıklar için dağ iklimi ve nörovejetatif sinir sistemi bozuklukları için deniz iklimi önerilmektedir (Karagülle ve Doğan, 2002).

2.4.2.3 Destek Tedavi Yöntemleri

Çağdaş kaplıca kürü, balneoterapi yanında diğer bazı tedavi yöntemlerinin de uygulandığı kompleks bir tedavi olanağıdır. Bu tedaviler medikal tedavi ve fizik tedavi olarak ikiye ayrılmaktadır. Kaplıcalar Yönetmeliği’nde belirtildiğine göre, fizik tedavi ve rehabilitasyon birimlerinin arasında masaj, egzersiz, fizik tedavi ve

32

hidroterapi birimleri yer almaktadır. Bununla birlikte, akupunktur, aromaterapi ve fitoterapi (herbal tedavi) gibi yöntemler de balneoterapi uygulamaları ile kombine edilebilmektedir. Diyet ve günlük yaşamın düzenlenmesi ve hastaya yapılacak psikolojik destekler kaplıca kürünün etkinliğini arttırmaktadır (Karagülle ve Doğan, 2002).

2.4.2.4 Kaplıca Tedavisinin Etki Mekanizmaları

Kaplıcaların ve uygulanan tedavi yöntemlerinin aşağıdaki hastalıkların tedavisinde yararlı olduğu bilinmektedir.

Solunum sistemi hastalıkları (iklim kürleri ağırlıklıklı); astma bronşiyal, kronik bronşit, alerjik üst solunum yolları hastalıkları, pnömokonyoz.

Cilt hastalıkları (klimaterapi ağırlıklı balneoterapi yöntemleri ağırlıklı); Ekzema, akne, psöriasis, nörodermit, kronik rezidüel ürtiker.

Lokomotor sistem hastalıkları (balneoterapi ağırlıklı ); dejeneratif eklem hastalıkları, yumuşak doku romatizmaları, bazı inflamatuar romatizmal hastalıklar, ortopedik girişimler sonrası ve travmalar sonrası hastalıklar.

Kalp-dolaşım sistemi hastalıkları (banyo ve iklim kürleri ağırlıklı); kompanse kalp yetmezliği, fonksiyonel dolaşım bozukluğu, esansiyel hipertansiyon, varisler, periferik arter hastalıkları, esansiyel hipontansiyon.

Mide-bağırsak-metabolizma hastalıkları (içme kürleri ve peloidoterapi ağırlıklı); hiperasidite ve hipoasidite, diabetes mellitus, obesite, gut, karaciğer safra kesesi fonksiyonel yetmezlikleri, hepatit sekelleri.

Böbrek ve idrar yolu hastalıkları (içme kürü, peloidoterapi ve banyo kürü ağırlıklı); kronik piyelonefrit, kronik sistit, kronik prostatit, ürolitiasiz, fonksiyonel yetmezlik. Jinekolojik hastalıklar (banyo kürü ve peloidoterapi); genital organları kronik inflamasyonları, vejetatif over yetmezliği, fonksiyonel sterilite, ameliyatlar sonrası adhezyon profilaksisi, dismenore, fluor.

Nörolojik hastalıklar (banyo kürü ağırlıklı); merkezi ve periferik kronik inflamatuar hastalıklar, omurga hastalıkları, travmatik lezyonlar, spastik paraliziler, nöro ve myopatiler, vasküler nörolojik hastalıklar, inme rehabilitasyonu, nöro-vejetatif distoni (Karagülle ve Doğan, 2002, s.17-19).

Kaplıca tedavisinin etkinliği sadece uygulanan balneolojik, klimatik ve fizik tedavi yöntemlerine bağlı olarak değerlendirilmemektedir. Bununla birlikte, ortam değişimi, psikolojik etkenler, plasebo etki, günlük yaşamın düzenli olması, olumsuz çevre etkenlerinin bulunmaması kaplıca tedavisinin etkinliğine katkıda bulunmaktadır (Karagülle ve Doğan, 2002). Bir başka deyişle, şifalı suların mekanik etkilerinin dışında, kaplıcaların yeri, kurulduğu alanın iklimsel özellikleri, doğayla olan bütünlüğü, gürültü ve görüntü kirliliğinden uzak olması, küristlerin tedaviye olan inançları ve kaplıcalardaki gündelik hayatın rehabilitasyon açısından yönetilmesi ve düzenlenmesi kaplıca tedavisinin gücünü arttıran etkenlerdir. Çalışma boyunca da izlendiği gibi, bu gibi etkenler tarih boyunca kaplıcaların yer seçiminde ve geliştirilmesinde etkili olmuşlardır.

Tüm balneoterapi ve klimaterapi uygulamalarının gerçekleşme şekli ve birbiriyle olan ilişkisi mimari mekânları belirleyen faktörlerdir. Kaplıca tedavilerinde yukarıda belirtilen yöntemler genellikle hekim tarafından belirlenen aralarla, ardışık ya da ilişkili olarak uygulanmaktadır. Mimari mekânların düzenlenmesinde bu ilişkiler işlevsel şemayı belirleyen en önemli tasarım değişkenidir. Her uygulamadan sonra önerilen dinlenme kürü, hem tıbben bir gerekliliktir, hem de işlevler arasındaki bağlayıcı öğedir. Kaplıca tedavisinin etki mekanizmaları içinde yer alan psikolojik etmenler ve plasebo etki, mekânlardaki ışık, boyut, doğayla uyum, açık-kapalı alanlar arasındaki geçiş vb. gibi mimari öğelerin tematik kurgusunda dikkat edilmesi gereken değişkenlerdir.