3.5 Batı Anadolu’daki Tarihi Kaplıcalar
3.5.2 Kütahya-Yoncalı Kaplıcası
Hamamların yasaklandığı, yıkanmanın günah kabul edildiği ve temizlik anlayışının bedenden giysiye doğru yer değiştirdiği Ortaçağ Avrupası’nın aksine, bu yüzyıllarda Anadolu ve komşu coğrafyalarında hamam geleneği devam etmiştir. 7. yüzyılda Emevilerin Suriye’yi fethetmesinden sonra, burada bulunan antik dönemlere ait binalardan örnek alarak, yeni bir anlayışla camiler, saraylar ve hamamlar inşa ettirdikleri bilinmektedir (Önge, 1995).
Kusayr-ı Amra ve Sarak Hamamları’nda da görüldüğü gibi, bu ilk Müslüman hamamlarının, antik geleneği devam ettiren Bizans Hamamları’nın hemen hemen tam bir benzeri olduğu, hatta bu benzerliğin sadece mimari ve tesisatta kalmayıp, tezyinatta da inhisar ettiği bilinmektedir. Ancak onlardan farklı olarak, Müslümanlığın şartlarına uygun bir şekilde temizlenebilmesi için, antik devir hamamlarında görülen soğuk ve sıcak havuzların kaldırıldığı, bunun yerine kurnalardan akan su ile yıkanma usulünün konulduğu dikkati çekmektedir (Önge, 1995, s. 9)
11. yüzyılın sonlarından itibaren Türklerin Anadolu’ya yerleşmeye başlamasıyla, antik döneme ait hamam ve kaplıcalar onarılarak kullanılmaya devam etmiştir. Önge’ye göre antik dönem kaplıcaları aynen kullanılırken, aynı durum ısıtılmış su kullanılan hamamlar için geçerli değildir (Önge, 1995). Kaplıcaların korunarak ya da tamir edilerek kullanılmaya devam etmesindeki öncelikli sebep, sıcak su kaynağının yerinin değiştirilemiyor olması olmalıdır. Ayrıca kaplıcanın işlevinin tarihi süreç içinde değişmemesi, bir soyunma bir de havuzlu salondan ibaret olan kaplıcaların mimari kompozisyonunda da değişiklik ihtiyacı doğurmamış olmalıdır.
Önge’ye göre 12.-13. yüzyıllarda Anadolu’da inşa edilen hamamlar, doğal su kullanılan kaplıcalar ve ısıtılmış su kullanılan hamamlar olarak iki gruba ayrılmaktadır. Her türlü hava koşullarında, biri soyunup giyinmek, diğeri de havuzda yıkanmak amacı ile yapılan ve iki hacimden oluşan kaplıcalar ise, mimari
kompozisyonları ile ısıtılmış su ile çalışan hamamlara ilham kaynağı olmuşlardır (Önge, 1995).
12. ve 13. yüzyıllarda Anadolu’daki antik dönem kaplıcaları tamir edilerek kullanılmaya devam etmiştir. Kütahya-Yoncalı, Konya-Ilgın, Kırşehir-Karakurt Kaplıcaları ve Ankara’nın Sey Köyü’ndeki kaplıca bu bağlamda örnek verilebilecek, kökeni antik döneme dayanan kaplıcalardandır.
Dulkadiroğulları tarafından 15. yüzyılda yaptırıldığı tahmin edilen, Kırşehir’deki Karakurt Kaplıcası da enteresan bir örnektir. Etrafı yan yana hücrelerle çevrilmiş bir iç avlunun kuzey-batı köşesinde müstakilen yer alan, kubbeli iki hacimden ibaret bu kaplıcanın, mimari detayları ve malzemesinden, bir Roma veya Bizans yahut da, tıpkı Bursa Eski Kaplıca’da görüldüğü gibi, antik mimariyi taklit eden bir Türk eseri olduğu anlaşılmaktadır. Ankara civarındaki Sey Köyü’nün kaplıcası da, tabii sıcak su kaynağının üzerine inşa edilmiş bir antik devir kaplıcasının, yine muhtemelen 15. yüzyılda Türkler tarafından kısmen ihya suretiyle kullanılmış diğer bir örneği olmaktadır… Kuruluşları genellikle efsanelere dayanan Anadolu ılıca ve kaplıcalarının, çok eski devirlerden beri bir Tanrının, bir azizin veya Müslüman Türklerin yerleşmelerinden sonra bir velinin himayesi altına verilmesi; bu maksatla yanlarına bir mabed, bir türbe veya tekke ve cami yapılması; hatta eski yol güzergahları üzerinde birer dinlenme yeri olarak kullanılan bu tesislerin civarında han veya kervansarayların inşa edilmesi de dikkati çeken bir hususiyettir (Önge, 1995. s. 10-11)
Bölüm 3.4’de incelenen Batı Anadolu’daki kırsal kaplıcaların bir çekirdek kaplıca biriminden ve bunun çevresinde oluşan sıra odalardan oluşan mimari kompozisyonu, Önge’nin örneklediği Karakurt Kaplıcası’ndan çok farklı değildir. Tarihi Karakurt Kaplıcası, bir avlunun etrafında bulunan sıra odalardan (yan yana hücreler) ve bağımsız bir birim olan kubbeli kaplıca çekirdek biriminden (müstakilen yer alan kubbeli iki hacim) oluşmaktadır. Bu haliyle, günümüzde kullanılan birçok kırsal kaplıcanın yüzyıllardır devam eden bir geleneğin ürünü olduğu iddia edilebilir.
112
Şekil 3.52 Kırşehir-Karakurt Kaplıcası (Önge, 1995, s. 13)
Yoncalı Kaplıcası, Kütahya iline 17 km. uzaklıktaki Yoncalı Köyü’nde yer alır. Günümüzde köyün tümü termal turizm bölgesi ilan edilmiştir ve bölgede çok sayıda termal tesis, banyo ve kaplıca bulunmaktadır. Yoncalı Kaplıcası, güneyinde bulunan mescid ile birlikte köyün doğusunda yer almakta ve çevresinde konaklama birimleri bulunmamaktadır. Halen Özel İdare’nin mülkiyetinde bulunan kaplıca, şahıs tarafından işletilmektedir ve günümüzde ağırlıklı olarak yıkanmak için kullanılmaktadır.
Kaplıca küçük bir çifte kaplıca olarak Sultan I. Alaeddin Keykubat zamanında, 1233 yılında yaptırılmıştır (Önge, 1995, s.274). Güneydoğuya açılan erkekler kısmı kuzeydeki kadınlar kısmına göre daha büyüktür. Her iki kısım da, bir soyunma (“Dn” no’lu mekân) bir de havuzlu hacim (“Hv” no’lu mekân) olmak üzere ikişer adet kubbeli mekândan oluşmaktadır. Erkekler kısmının soyunma hacmi, 9,40m x 9,50 m. boyutlarındadır ve ortasında bir aydınlık feneri bulunan ahşap bir tavanla örtülüdür. Fakat bu bölümün duvar köşelerinden çıkıntı yapan kemer başlangıçları ve plastr bakiyeleri mekânın daha önceden kubbe ile örtülü olabileceğini düşündürmektedir. Soyunma bölümünün ortasında küçük bir şadırvan vardır ve doğu tarafı hariç mekânı ahşap bir galeri çevrelemektedir (Şekil 3.53).
Şekil 3.53 Kütahya- Yoncalı Kaplıcası, şematik plan (Önge’den geliştirilerek)
Havuzlu bölüm 4,85 m. x 10,78 m. ölçülerindedir, basık bir kemer mekânı ikiye bölmektedir ve ortasında 3,50 m. x 6,05 m. boyutlarında bir havuz bulunmaktadır. Yaklaşık 1,30 m. derinliğindeki bu havuzun tabanında 45 cm. yüksekliğinde bir seki vardır. Girişin sağında basamakla inilen bir yıkanma bölümü yapılmıştır. Termal su havuza doğu ve kuzey yönlerdeki mermer çörtenlerden gelmekte ve fazlası kuzey batı köşedeki oluktan dışarı atılmaktadır. Bu bölüm üçgen bingilerle duvara oturtulmuş iki adet kubbe ile örtülüdür.
Kadınlar bölümünün kapısı batıya bakmaktadır. Soyunma bölümü (“Dn 1” no’lu mekân) 4,55 m. x 5,15 m. boyutlarındadır ve merkezinde yuvarlak bir ışıklığı olan ve üçgen bingilerle duvara oturan bir kubbe ile örtülüdür. Havuzlu mekân (“Hv 1” no’lu mekân) ise 4,85 m. x 5,05 m. boyutlarındadır ve ortasında 2,35 m. x 2,40 m. ölçülerinde bir havuz bulunmaktadır. Bu mekânın üstü de üçgen bingilerle duvarlara oturan bir kubbe ile örtülüdür. Günümüzde erkekler bölümünün giriş cephesine, doğu duvarına ve kadınlar bölümü tarafına servis amaçlı eklentiler yapılmıştır.
114
Şekil 3.54 Kütahya- Yoncalı Kaplıcası, kuzeydoğu cephesinden görünüm (Önge, 1995, s. 275)
Şekil 3.55 Kütahya- Yoncalı Kaplıcası, güney cephesinden görünüm
Önge’ye göre yapıda yapılan en önemli onarım, erkekler bölümünün özgün soyunma bölümü yerine yenisinin inşa edilmesidir. Kaplıcanın güneyindeki mescid ile mimari benzerliğinden dolayı, erkekler soyunma bölümünün 15. yüzyılda yapıldığı, 8,50 m. çapında bir kubbe ile örtüldüğü ve kubbenin 19. yüzyılın sonlarında yıkılıp yerine ahşap direkli tavan yapıldığı düşünülmektedir. Yapının çevresindeki eklentiler ise daha yakın dönem onarımlardır. Yoncalı Kaplıcası’nın
Selçuklular zamanında sadece üst örtü sistemi yenilenen antik bir kaplıca olması fikri ağırlık kazanmaktadır (Önge, 1995, s. 274).
Yoncalı Kaplıcası ile benzerlik gösteren ve I. Alaeddin Keykubad zamanında yapılan diğer bir kaplıca Konya’daki Ilgın Kaplıcası’dır. Bu kaplıca da erkek ve kadın olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır ve bölümler soyunma ve havuzlu mekân olmak üzere ana iki hacimden oluşmaktadır.
…Selçuklu Sultanı I.Alaeddin Keykubad, burada, soyunma ve havuzlu sıcaklık kısımlarını ihtiva eden küçük bir kaplıca yaptırmıştır… Bu kaplıcanın bakımsızlık veya muhtemelen bir deprem neticesinde yıkılmasından sonra, bugün kadınlara tahsisi edilmiş bulunan eski kaplıcayı da Sahib Ata inşa ettirmiştir. … iki büyük kubbeli hacim ile bir su deposundan ibaret bu binanın, sonraki tadilata rağmen, Selçuklu devrine aidiyeti belli olmaktadır. Ayrıca, bu kısımdaki sıcaklığın kuzey- doğu köşesinde tespit edilen duvar uzantısından, kaplıcanın bugün mevcut olmayan bazı müştemilatı ile ilgili bulunduğu düşünülebilir. Nitekim, Sahib Ata’nın kaplıca civarındaki Kıdani zaviyesi ve bir han ile ilgili vakıf kayıtları mevcuttur…Sahib Ata’nın burada bir zaviye, bir han ve bir kaplıcadan müteşekkil küçük bir manzume inşa ettirdiği anlaşılmaktadır (Önge, 1995, s. 282).
116
Şekil 3.57 Konya- Ilgın Kaplıcası, güneybatı cephesi (Önge, 1995, s. 284)
Yoncalı ve Ilgın Kaplıcaları’nda antik dönem örneklerinde izlenen, birden fazla banyo mekânının yan yana gelmesi durumu görülmemektedir. Yapılar yalın ve süslemeden arındırılmıştır. Bu durum, kaplıcalara olan ilgiye bağlı olarak alanın imar görmemesiyle ilişkili olabileceği gibi, şifalı suyun kullanımının antik dönemdeki çeşitliliğini yitirmesiyle de ilişkili olabilir. Bu durum, Anadolu insanının şifalı suyu bir tedavi unsuru olarak antik dönemdeki gibi bilimsel olarak önemsemediği ya da bu konuda arayışa girmediğini düşündürmektedir. İki hacimli kaplıca banyo yapısının kullanımı Osmanlı Dönemi’nde de devam etmektedir. Bu bağlamda aşağıda Bursa- Çekirge Kaplıcaları incelenmiştir.