• Sonuç bulunamadı

ÂVÂZ-İ PER-İ CİBRÎL (CEBRAİL’İN KANAT SESİ) HİKÂYESİNİN TAHLÎLİ

ÂVÂZ-İ PER-İ CİBRÎL (CEBRAİL’İN KANAT SESİ)

3. ÂVÂZ-İ PER-İ CİBRÎL (CEBRAİL’İN KANAT SESİ) HİKÂYESİNİN TAHLÎLİ

Sınırsız kutsamalar yalnızca Hz. Kayyumiyet’e özgüdür. Sonsuz tespihler sadece cenabı Kibriya’ya layıktır. Şükürler olsun o Kuddus’a ki ona O olarak seslenebilen herkes O’ndandır ve olabilecek her şeyin varlığı O’nun varlığındandır. Selam ve takdir onun pak nurunun ışığı ve dininin parıltılarının doğuya ve batıya yayılano efendiye, arkadaşlarına (ashab) ve yardımcılarına (ensar) olsun.

Bu günlerde taassubun körelttiği bazıları tarikat seyitleri ve imamlarının makamlarını rencide etmek ve selef şeyhlerine uygun düşmeyen bazı sözler sarf etmektedirler. O sırada inkârın yoğunluğundan dolayı son dönem bilginlerinin kullandıkları terimlerle alay etmektedirler. Küstahlıkları öyle bir yere vardı ki Ebu Ali Farmedi (r.a)’den654 nakledilen şu hikâyeyi safsata ve hezeyan olarak iddia ettiler:

Mor giyenler (dervişler) bazı sesleri Cebrail’in kanat sesleri olarak görüyorlar. Bu doğru mudur? diye sordular. Dedi: “Bil ki duyuların duyumsadığı

654

Ebu Ali Fazıl b. Muhammed Farmedi (406-476) H. 5. yy’da Horasan bölgesinde yaşayan büyük şeyhlerdendir. Ebu Hamid Gazali’nin hocası olan Farmedi, Tus şehrinde doğmuştur. O, Nişabur’da imam Kuşeyri’nin özel müritlerinden biriydi. Kendisinde meydana gelen ruhi değişim ve dönüşümlerin ardından Nişabur’dan Tus’a döndü ve orada Ebu’l Kasım Kurkani ile tanışarak müridi ve sonradan damadı oldu. Farmedi, güçlü bir belagate sahip olmakla meşhur olduğundan dolayı “lisanu’l-vakt” olarak tanındı. O, H. 477 yılında Tus şehrinde Hakk’ın rahmetine kavuştu. (El- Kuşeyri, Risale-i

Kuşeyriye, Terc. Ebu Ali Osmani, thk. ve tsh. Bediuzzaman Fruzanfer, 4. Baskı, Neşr-i İlmi ve

Ferhengi, Tahran 1374/1995, Mukaddime, s. 42; Abdurrahman Cami, Nefahâtu’l Uns, thk. ve tsh. Wiliam Nasullis-Mevlevi Gulam İsa-Mevlevi Abdulhamit, Matbua-yı Liz, 1858, ss. 355, 418, 419; Hüseyn b. Ali Kâşifi, Reşehâtu Aynu’l Hayat fi Menâkibi Meşâyihi’t-Tarîkati’n-Nakşibendiyye, Terc. Ali Asgar Muiniyyan, 1. Baskı, Bunyâd-ı Nikukâri-yi Nuryani, Tahran 1356/1977, c.2, s. 40)

çoğu şey esasen Cebrail’in kanat sesidir” ve soru soran kişiye şunu da söyledi: “Cebrail’in kanat seslerinden biri de sensin.”

Onun küstahlığı buraya kadar varınca doğrusu artık ben de ona haddini bildirmeye hazırlandım ve olabildiğince nezaketimi yitirdim, müsamaha ve hoşgörüyü kenara ittim. Zekâ ve bilgeliğime dayanarak ağzıma geleni söyledim ve şöyle dedim. “Şimdi ben doğru bir niyet ve isabetli bir düşünce ile Cebrail’in kanat sesini yorumlayacağım. Eğer sen mert isen ve mertlerin hünerine sahipsen

Mor giyenler mor elbiseler giyerek toplum içine çıkan sûfilerdir. Sûfilerin mor renkli elbiseler giymelerinin sebeplerinden birkaç sebebi vardır: İlki, sürekli seyahat halinde olduklarından elbisenin erken kirlenmesini engellemek, ikincisi, beyaz veya açık renkli elbiselerin devamlı yıkanma ve oturaklı bir hayat gerektiren külfetinden kurtulmak, üçüncüsü gıpta edilecek açık renkli elbiselerin çekim gücü ve albenisinden kaçınmak son olarak mor elbiselerin musibetzedelerin parolası olmasıdır. Müritler dünyaya herhangi bir bağlılıklarının bulunmadığını göstermek için de mor renkli elbiseler giymiş, cadde ve sokaklarda oturmuşlardır.655

Sözün Başlangıcı

Günlerden bir gün ben kadınlar hücresinden dışarı çıktım. Ve çocukların bazı kayıt ve sarmalarından (kundak) kurtuldum. Karanlığın; (Gassak) lacivert gök çukurunda siyah bir siluet gibi olan karanlığın (gassak) yayıldığı ve yokluk kardeşinin kız kardeşi olan karanlığın suflî âlemin dört bir yanında dağıldığı bir gecede bizi uykunun saldırılarından koruyan bir engel meydana geldi.

Kadınlar hücresi ile duyuların, arzuların ve maddi lezzetlerin yeri olan ve daha çok kadınların kendisine rağbet ettiği cismanî âlem ve mahsus dünya kastedilmektedir.656 Böyle bir dünyada bulunan insan ise melek ve hayvan arasında bir yerde duran varlığıyla iki zıt potansiyele ve enerjiye sahiptir. Bunlardan biri her daim

655

Hucviri, a.g.e., Metin, s. 59-60; Ebu Hamid Muhammed Gazali-Mueyyiduddin Harzemi, Tercüme-i

İhyau Ulûmu’d-Din, 6. Baskı, Neşr-i İlmi ve Ferhengi, Tahran 1386/2007, c.3, s. 622; Gazzali, Kimya-yı Saâdet, c. 2, s. 308; Şehâbuddin Ebu Hafs Sühreverdî-Ebu Mansur İsfahani, Avârifu’l Maârif, 2. Baskı, İntişarât-i İlmi ve Ferhengi, Tahran 1375/1996, s. 271

656

Sadika Mihriban, “Berresi-yi Du Risale-i Âvâz-i Per-i Cibrîl ve Lugat-ı Mûrân”, Kitab-ı Mah-ı

marifetin peşine düşen, pak olan âleme yükselme çabasında olan ve ilahî aslıyla birleşmek isteyen ama ne yazık ki cismanî bedenin kalıplarına mahkûm, dünya zindanında esir ve gurbet diyarında bir garip olan göksel ve ilahî asılken, diğeri daima dünyevî lezzetlerin peşinde, toprak âleminin karanlık ve bulanıklığında gark olmuş hayvanî ve topraktan olan asıldır. İnsanın gerçek “ben”ini teşkil eden yüce ve ruhanî ilk asıl ruh, gönül ya da düşünen nefis (nefs-i nâtıka) olarak tabir edilmekte iken insanın maddi boyutundan müteşekkil olan bayağı olan ikinci aslı ise kötülüğü emreden nefis (nefs-i emmare) ya da kısacası nefis olarak ifade edilmektedir. Hak yolunun eri, kendini mahsus âlemin karanlığının esaretinden ve arzu ile şehvetlere olan düşkünlükten kurtarabilen ve böylece nefsine egemen olabilen kimsedir. Ancak nefsin ve bu dünyadaki arzu ve bağımlılıkların kölesi haline gelen ve böylece esarete, kulluğa boyun eğerek lezzet ve şehvetlere gark olan kimse ise kadındır. Bundan dolayı arifler genel olarak insanın ilahî aslı ya da ruhunu erkek ve babayla; nefs ya da bayağı aslı ise anne veya kadın ile sembolize etmişlerdir.657 “Kadın, yolu ve kıblesi renk ve koku olan kimsedir. Kadın gerçekte insan bünyesinde bulunan nefs-i emaredir.”658 Aynı şekilde dünya da çoğu defa kadına benzetilmiştir. Bu bağlamda kıyamet gününde dünyanın çirkin, yeşil gözlü ve dişleri dışarıda olan yaşlı bir kadının suretinde insanlara görüldüğü nakledilmektedir.659 Söylediklerimizden kadınlar hücresiyle kevn ve fesâd âlemi olan dünya ya da mahsus âlemin kastedildiğini ve bu cismanî ve somut âleme ise daha çok kadınların ya da genel olarak bu dünyanın lezzet ve bağımlılıklarına esir düşerek ilahî ve asumani özünü unutan nefislerin meftun olduklarını söyleyebiliriz.

Kadınların hücresi ile ayrıca şu anlamın da kastedilmiş olma ihtimali vardır ve bu anlamın daha sahih olduğu gözükmektedir: Buna göre; bildiğimiz üzere Meşşaî felsefeye göre ay feleği, kevn ve fesâd âlemi ile göksel felekler arasındaki sınırdır. Ay feleğinin altında sırayla ateş, hava, su ve toprak olmak üzere dört element yer alır ve bu dört elementin birleşmesinden ise cansızlar (cemadat), bitkiler (nebatat) ve hayvanlar (hayvanat) meydana gelir. Ayaltı felekte yer alan âlem bizim bizzat bu somut dünyamızdır ve tüm âlem (âlem-i küll) ile mukayese edildiğinde dar ve karanlık bir hücre konumundadır. Dünyamızdaki bütün varlıklar ise kudamanın dört ana (unsur)

657

Uryan- Hemedani- Ensari, a.g.e., ss. c. 1, s. 36, 37, 39, 77 658

Mevlana, Külliyât-ı Şems, s. 607; Ayrıca bkz. Mevlana, Mesnevî-yi Manevî, 1.3.6. Defterler, ss. 161, 251, 255

659