• Sonuç bulunamadı

Her sayý yeni bir baþlangýç EDÝTÖR. Feza Gazetecilik A.Þ. Adýna Ýmtiyaz Sahibi Ali Akbulut, Genel Yayýn Müdürü Ekrem Dumanlý

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Her sayý yeni bir baþlangýç EDÝTÖR. Feza Gazetecilik A.Þ. Adýna Ýmtiyaz Sahibi Ali Akbulut, Genel Yayýn Müdürü Ekrem Dumanlý"

Copied!
33
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ailem.zaman.com.tr

(2)
(3)

Feza Gazetecilik A.Þ. Adýna Ýmtiyaz SahibiAli Akbulut,Genel Yayýn MüdürüEkrem Dumanlý Yayýn DanýþmanýHamdullah ÖztürkYayýn EditörleriSerhat Þeftali, Mustafa Aydýn, Þemsinur Özdemir Görsel Yönetmen Fevzi Yazýcý Katkýda BulunanlarAli Demirel, Süleyman Sargýn TasarýmBedia Azak KapakOrhan Nalýn Sorumlu Müdür ve Yayýn Sahibinin Temsilcisi Ali OdabaþýReklam Satýþ Yöneticisi M.Süleyman Baþaran s.basaran@zaman.com.tr 0212 454 82 25, Yayýn Türü Yerel Süreli, Adres: Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/ÝSTANBUL Tel: 0 212 454 1 454 (pbx) www.ailem.zaman.com.tr Öneri ve teklifleriniz için: ailem@zaman.com.tr Baský: Feza Gazetecilik AÞ Tesisleri

EDÝTÖR

Ailem’in her sayýsý bizim için yeni bir baþlan- gýcý ifade ediyor. Ardý sýra gelen sayýlarda farklý konularý kapaða taþýyarak okurumuzun

“Bu hafta þu kapak olur” yönündeki beklen- tisini kýrmak ve þaþýrtmak istiyoruz. Her sayý yeni bir sunum ve heyecan içeriyor. Daracýk bir alanda hiçbir yere çarpmadan, hiçbir þeyi kýrmadan atlarý dörtnala koþturmak çabasýn- dayýz. ‘Ümit ve heyecan dergide hep zirvede olmalý’ düþüncesin- deyiz. “Söylenmedik ne kaldý ki!” diyerek hayatýn bir tekrardan ibaret olduðunu göz ardý etmiyor; ancak yüce olaný tekrar tekrar hatýrlatmayý bir vazife biliyoruz. Bu hafta Ailem’in kapaðýnýn ve sayfalarýnýn yenilendiðini göreceksiniz. Bu yenilenme uzun bir sürecin sonunda gerçekleþiyor. Ayrýca Ailem dört yýlýn so- nunda ilk defa mizanpajýnda bir deðiþikliðe gidiyor. 200. sayý, uzun soluklu olabilmek adýna bizim için çok önemli. Çünkü geride binlerce sayfalýk yazý, haber ve etkinlik býrakýyoruz.

Ailem’i ciltleten okurlarýn elinde tam 15 ciltlik bir birikim var þu anda. Hangi sayýyý, hangi sayfayý açsanýz bugün yine okunacak, yarýn, belki yýllar sonra yine okunacak bir bilgi birikimi söz konu- su. Bu noktada okurlarýn maddi-manevi verdiði desteðin altýný çiz- mek gerekiyor. Çünkü 500 bin insana ulaþan ve sevgisini her sefe- rinde duyuran bir okur kitlesine sahip olmak kadar güzel bir du- rum yoktur. Çehresi deðiþen Ailem’de yenilikler de olacak. Bu sa- yýmýzdan itibaren Semine Demirci Haným, ayetlerin çocuklara an- latýlmasý konusunda ilginç metot ve yöntemler önerecek. Hasan Ahmet Gökçe, Hasan Candan, Ersin Osman Söðütlü’nün hazýrla- yacaðý Haftanýn Tarihî Hikâyesi bölümümüzde ise haftanýn tarihi- ne mercek tutacaðýz. Ailecek okunabilecek ortak bir paydayý oluþ- turacaðýna inanýyoruz. Psikolog Yasemin Yalçýn Aktosun, ergen- likle ilgili bir dizi çalýþma yaptý. Bu haftadan itibaren okurlarýyla buluþacak. Ailem ekibi olarak yeni yeni projelerimiz var. Ama on- larý da vakti zamaný gelince duyurmaya býrakalým. Öneri, eleþti- ri ya da þikâyetlerinizi ailem@zaman.com.tr ya da 0 212 454 84 54 numaralý okur hattý telefonuna bildirin. Hayýrlý Ramazanlar...

Her sayý yeni bir baþlangýç

Serhat Þeftali

s.seftali@zaman.com.tr

(4)

Editör: Her sayý yeni bir baþlangýç

Okurlarýyla duygusal baðý olan dergi: Ailem

“Üçlü filtre” testi

Haftanýn Tarihî Hikâyesi:

Yavuz Sultan Selim

Ýman ve insan: Siz

Cennet’in neresindensiniz?

Kitap: Kur’ân-ý Kerim’de Besinler ve Þifa

Ergen-ebeveyn okulu Neden ergen-aile konusu?

Ýslam hakikatlerini önce kalplerine yazdýlar

Eski Ýstanbul’da dinî hayat

Sosyal dayanýþmanýn en önemli ýþýðý: ZEKÂT

Çocuðumla Kur’an okuyo- rum: Biz Allah (cc) içiniz

Dr. Can, vefatýndan önceki yazýylarýyla sizlerle..

30

24 14

12 08 02

04

06

08

10

11

12

14

20

24

28

30

(5)

bir aile dergisi. Sýcak ve duygusal.

Okudukça sýkýntýlarý azaltacak formül- ler sunan bir yayýn. Erkek, kadýn, ço- cuk, genç, yaþlý; yani ailemizin tüm üyeleri onun bir parçasý. Þefkat, samimiyet, baðlýlýk ve aileyi kucaklayan düþünceler onun satýrlarý ara- sýnda. Ailemizin mutluluðu Türkiye’yle de sý- nýrlý deðil. Avrupa ve Amerika’da bu mutluluða uzanan Ailem’i okurlarýna ulaþtýrýyor. O, alýþ- kanlýk yapacak kadar etkili. Okurlarý onu her daim okumak için özenle saklýyor. Çünkü her sayfasý bugüne baktýðý gibi yarýna da ýþýk tutu- yor. O, hayata rehber olan þeyleri seslendiriyor.

ÝLK SAYI 14 ARALIK 2002

Ýlk göz aðrýsý dergimiz 14 Aralýk 2002 tarihinde ya- yýnlandý. Ailem ekibi, her haftayý durmaksýzýn bir koþu gibi gördü ve her sayýya bir þeyler ekleyebil- mek için çalýþtý. Sayfalarýmýz arttý, röportajlarýmýz arttý, konu çeþitliliðimiz arttý ve tabii ki okurumuz ve okunurluk oranýmýz arttý. Ailem, “Biz yazalým, siz okuyun!” demedi. Dergi mutfaðý, her satýrýn okunabilmesi için çabaladý. Kýsa ve öz olabilme- nin güçlüðünü bile bile bu zor göreve talip oldu.

DÝNÎ BÝLGÝLER ÇARPITILMADAN VERÝLDÝ Ülkemizde dinî bilgilerin doðru ve anlaþýlýr kaynak- lardan öðrenilmesinde yaþanýlan zorluklar bilinen bir gerçek. Ayrýca öðretilen bazý þeylerin yüzeysel- likten öteye geçmediði biliniyor. Halkýmýzýn dinî bilgileri doðru ve anlaþýlýr bir þekilde öðrenebilece- ði içerikte bir dergi hazýrlamak, sansasyon yapma- dan, sadece doðru olaný makul bir þekilde anlat- mak hedefimiz oldu. Bu nedenle de Ailem, med- yanýn tartýþtýðý birçok dinî konuyu kaale almadan, kendi gündemini oluþturma gayreti içinde oldu.

Mutsuzluðun, nikâhsýz beraberliklerin, ýþýðýmýz bitti bahaneleriyle her gün yüz yüze gelen evli çift- lerin aile saadetlerinin temini için çalýþtýk. Hayatta mutlu olan çiftlerin de olduðunu, yýllar geçse de birbirlerini ilk günkü gibi seven âþýklarýn bulundu- ðunu, evliliðin sorunlarýnýn nasýl aþýlmasý gerekti- ðini fýsýldadýk sizlere. Kimi zaman evlilik danýþ- maný, kimi zaman bir terapist olduk sayfalarda.

AÝLEM PORTALI SEVÝLÝYOR

ailem.zaman.com.tr web sitemiz deðiþen içeriði ile geride býraktýðýmýz süre içinde her gün binlerce oku- rumuzun ilgisi ve beðenisiyle karþýlaþýyor. Buradan eski sayýlarýmýza, görsel olarak da ulaþmak mümkün.

O

Okurlarıyla duygusal bağı olan dergi: Ailem

(6)

ÇOCUKLAR ÖNCELÝKLÝ HEDEF KÝTLEMÝZ

Çocuklar evlerimizin süsle- ri. Her çocuðun iyi bir anne- baba eðitimi alarak büyü- mesi gerekir. Belki de bu anlamda altý yaþ çok geçtir.

Çocuklarýn yetiþtirilmesi anlamýnda gebelikten, do- ðuma, doðumdan ergenli- ðe kadar birçok alanda an- ne-babalara öneriler sun- duk, bilgiler verdik. Sýrf iyi bir nesil yetiþtirmek adýna.

Çünkü yarýn çok geç ola- bilir. çocuklarýn saðlýðýn- dan bakýmýna, beslenme- sinden terbiyesine kadar sayfalarca yazý okurla buluþtu.

ÖRNEK HAYAT ÖYKÜLERÝ ÖNEMLÝ BÝR PROJEYDÝ

Çocuklar ve gençler bir çýr- pýda þarkýcý, manken ve fut- bolcu ismi sayabilirler. Bu

insanlarýn neredeyse günde üç posta bize sunulmasýndan kaynaklanýyor. Hayatta ger- çekten yaþam tarzlarýný benimsemediðimiz, þöhreti hedef yapmýþ insanlarýn dýþýnda ör- nek insanlar yok mu? Tabii ki var. Ýþte Ai- lem’in çýktýðý günden bu yana mütevazi in- sanlarýn bütün dünyaya örnek olabilecek hayat hikâyelerini okuyorsunuz. Doðru ve güzelliklerin çevremizde nasýl uygulandýðýný görmek binlerce insana yön verebilmekte.

Ýþte Ailem, bu sessiz projesiyle okuruna mo- ral ve yön gösterebilmenin gayreti içinde.

Ailem’in hedeflerinin baþýnda “Farkýndalýk

meydana getirip dikkat top- lamak”, “Ýyi bir örnek teþkil etmek”, “Sabýrla eðitmek ve deðer katmak” vardý.

Hayatta uygulanabilir ol- masý Ailem’in en temel ga- yelerinden biriydi. Her bir satýrdan yaþama dair bir sonuç çýkarabilmenin gayreti vardý.

ÖZEL GÜNLERE, ÖZEL ÇALIÞMALAR 200 sayýlýk serüvenimizde önemli sayýda özel çalýþma ya- yýnladýk. Kimi zaman sayfalarý- mýzý 48’e, 64’e çýkardýk ve o gü- nün ehemmiyetine yakýþýr çalýþ- malar için aylarca hazýrlandýk.

BUGÜN NEREDEYÝZ?

Ailem bugün 500 bin adet basýlan bir ek. Almanya ve Amerika’da da yayýnlanan Euro Zaman ve USA Za- man’ýn okurlarýna özenle sunduðu bir dergi. Ayrýca Azerbaycan’da müstakil çýkan bir yayýn orga- ný. Önceki yýl bir sayýsý 2,5 milyon adetle rekor kýran bir dergi. Okur memnuniyeti en yüksek çýkan, okurun aklýnda ismi en çok kalan, markalaþma yolunda en iyi trendi yakalamýþ hacmi küçük, ilgisi büyük bir çalýþma Ailem...

YARIN NEREDE OLMALIYIZ?

Durmanýn düþmenin bir öncesi olduðunu bi- len Ailem, hedeflerini bugünle sýnýrlamýyor.

Yarýn nerede olmamýz gerektiðini en iyi, okur desteðinin çapý belirleyecek. Bu noktada hedef- ler ne kadar büyükse yük o kadar aðýr olacaktýr.

Ailem, bir maraton koþusuna çaðýrýyor sizi. Koþunun süresini hayatýmýz belirliyor ve yolda bir çok ihtiyacýmýz olacak. Biz elim- izden geldiðince size yardýmcý olmaya çalýþacaðýz. Baþarýlar...

(7)

“ÜÇLÜ

FİLTRE”

TESTİ

okrates, saygýdeðer bir düþünür olarak Eski Yunan’da hatýrý sayýlýr bir ün yapmýþtý. Bir gün bir tanýdýk büyük filozofa rastladý ve dedi ki: “Arkada- þýnla ilgili ne duyduðumu biliyor musun?”

“Bir dakika bekle.” diye cevap verdi Sokrates: “Bana bir þey söylemeden ev- vel senin küçük bir testten geçmeni isti- yorum. Buna 3’lü Filtre Testi deniyor.”

“Üçlü Filtre mi?”

“Doðru” diye devam etti Sokrates;

“Benimle arkadaþým hakkýnda konuþ- maya baþlamadan önce, bir süre durup;

söyleyeceðini gözden geçirmek iyi bir fikir olabilir. Bu, ona üç filtre testi dememin sebebi. Birinci filtre Gerçek Filtresi. Bana birazdan söyleyeceðin þeyin tam anla- mýyla gerçek olduðundan emin misin?”

“Hayýr” dedi adam, “Aslýnda bunu sadece duydum ve...”

“Tamam” dedi Sokrates;

“Öyleyse, sen bunun gerçekten doðru olup olmadýðýný bilmiyorsun.

Þimdi 2. filtreyi deneyelim, Ýyilik Filtre- si’ni. Arkadaþým hakkýnda bana söyle- mek üzere olduðun þey iyi bir þey mi?”

“Hayýr, tam tersi” dedi adam.

“Öyleyse” diye devam etti Sokrates;

“Onun hakkýnda bana kötü bir þey söyle- mek istiyorsun ve bunun doðru olduðun- dan emin deðilsin. Fakat yine de testi geçe- bilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldý:

Yararlýlýk Filtresi. Bana arkadaþým hakkýnda söyleyeceðin þey benim iþime yarar mý?”

“Hayýr gerçekten yaramaz.” dedi adam.

“Ýyi” diye tamamladý Sokrates.

“Eðer, bana söyleyeceðin þey doðru deðilse, iyi deðilse ve iþe yarar bir þey deðilse bana niye söylüyorsun ki?”

Hiç kimse hakkýnda baþý boþ konuþup boþuna günaha girmememiz, gýybet edilen ortamlarda da bulunmamamýz gerekiyor.

S

(8)
(9)

Yavuz Sultan Selim

İhtişamdan uzak yaşadı

avuz Sultan Selim, her biri birbirin- den deðerli Osmanlý padiþahlarý arasýnda sade yaþayýþý, övülmek- ten, iltifattan, debdebeden hoþlanmayan tavýrlarýyla ilk bakýþta ayýrt edilenler arasýn- dadýr. Ýnsanlardan bir insan olma ve yara- dýlýþ gayesine uygun hareket etme konu- sunda o denli duyarlýdýr ki etrafýnda hâlelenen insanlar, yaptýklarý ha- talar dolayýsýyla, sýk sýk bu has- sasiyetten paylarýna düþen nasibi almaktan geri kal- mamýþlardýr. Öyle ki bu husustaki tavizsizliðinden gözünün nuru, þehzâdesi Süleyman dahi zaman zaman nasiplenmiþtir.

Hatta bir defasýnda süslü bir elbiseyle Yavuz’un kar- þýsýna çýkýnca, Yavuz, “An- nene de giyecek bir þeyler býraksaydýn ya Süleyman!”

diyerek þehzadesini ikaz etmiþtir.

ÝLME HÜRMET...

Ýhtiþamdan uzak; insanî vasýflarýyla önderli- ðini yaptýðý hareketin örnekliðini de üstle- nen Yavuz Sultan Selim, gerek dinî gerekse dünyevî ilimlere olan vukûfiyetiyle de hu- susî bir insandýr. Kendi hocalarýnýn, velile- rin hatta -hayatta olsun olmasýn- bütün din büyüklerinin kýymetini hakkýyla bil- mekte ve onlarýn huzurunda edebinden iki büklüm durmak- tadýr. Bu hassasiyet bazen zir- veleri zorlamaktadýr. Öyle ki hocasý Ýbn-i Kemâl’in atý- nýn ayaðýndan, kendi kaf- tanýna sýçrayan çamurla- rý bir þeref niþaný bilmiþ ve o kaftanýn kabrinin örtüsü olmasýný vasiyet ederek, büyüklerde bü- yüklük alametinin kü- çüklük olduðunu tarihe bir kere daha not düþmüþtür.

Y

H A F TA N I N TA R Ý H Î H Ý K Â Y E S Ý 0 8

AÝLEM 6 EKÝM 2006 CUMA

H. AHMET GÖKÇE, HASAN CANDAN, E. OSMAN SÖÐÜTLÜ

Bu haftadan itibaren yeni bir bölümle karþýnýzdayýz. Haftanýn Ta- rihî Hikâyesi bölümünde o haftada yaþanmýþ tarihî olaylara ve ki- þilere yer verilecek. Ýlginç notlarýn ve bilgilerin anne-babalarýn, öð- rencilerin ve birçok okuyucumuzun dikkatini çekeceðine eminiz. Bu bölümü hazýrlayan üç arkadaþýmýza dergimize ‘hoþ geldiniz’ diyor,

yeni bölümümüzü beðeneceðinizi umuyoruz. Ailem

(10)

‘Hâkim’ deðil

‘Hâdim’ oldu…

Büyük insan, Allah’ýn izni, Efen- diler Efendisi’nin rehberliðiyle Si- na Çölü’nü geçip Mýsýr’ý fethedin- ce, Mýsýrlý âlimlerin önerisiyle Os- manlýlarýn ilk halifesi olma þerefi- ne ermiþtir. Halifeyken yaptýðý belki de ilk ciddi icraat ise yine örnek hayatýna altýn harflerle yaz- dýðý þanlý bir destandýr. Yavuz, Þam’da Emeviye Camii’nde oku- nan ilk cuma hutbesinde “Hâki- mü’l-Haremeyn” olarak adý ge- çince ayaða kalkmýþ ve, “Hayýr, biz kutsal beldelerin hâkimi deðil ancak hâdimi, hizmetkârý olabili- riz. Lütfen hutbeyi bu þekilde okuyunuz.” diyerek daha önceki halifelerin, hutbelerde kendi isim- lerini “Hâkimu’l-Haremeyn”

(Mekke ve Medine’nin hâkimi) olarak okutmalarýna mukabil, kendi ismini “Hâdimü’l-Hare- meyn” (Mekke ve Medine’nin hizmetçisi) olarak okutmuþtur.

Kýrkýncý hafýz…

Sýlaya dönme vakti geldiðinde, kutlu beldelerden Kâbe’yi süpürt- tüðü tavus kuþu tüylerinden biri- ni tacýna takarak ve Kutsal Ema- netler’i yanýna alarak ayrýlan Ya- vuz Sultan Selim, Topkapý Sara- yý’ndaki dairesini Mukaddes Emanetler’e tahsis eder ve kendi- sine yer arar. Akabinde çoðu Peygamber Efendimiz’in yadigârý olan Kutsal Emanetler’in baþýnda, kesintisiz yirmi dört saat Kur’ân-ý Kerîm okunmasý için otuz dokuz hafýz görevlendirilmesini emre- der. “Neden kýrk deðil de otuz dokuz?” diye soranlara cevabý ise sünnete uygun bir hayat tablosu- nun kenar süsleri hüviyetindedir.

Zira kýrkýncý hafýz olarak listeye yazýlan isim, iki kelimeden iba- rettir: E’l-fakir, Selim…

Yavuz Sultan Selim: Karakterinin sertliðinden dolayý “Yavuz” ve þehzadeliðinden beri “Selim Þah”

olarak tanýnan Sultan Selim, 7 Safer 918/Nisan 1512 tarihinde Osmanlý padiþahý olmuþ ve 8 se- ne, 9 ay Osmanlý’yý en iyi þekilde temsil ettikten sonra 8 Þevval 926/21 Eylül 1520’de vefat etmiþ- tir. Cenazesi ancak 1 Ekim 1520 tarihinde defnedilebilmiþtir.

(11)

Ý M A N V E Ý N S A N 1 0

AÝLEM 6 EKÝM 2006 CUMA

nadolu’nun çeþitli bölgelerinde devlet memuriyetinde geçmiþti hayatlarý. Ora- dan oraya tayinlerle sürükleniyorlardý za- man ýrmaðýnda. Tek hayalleri bir gün emekli olup bunun tadýný çýkarmaktý. Kolay deðildi, 25-30 yýl oradan oraya koþuþturmak. Planlarý vardý; çocuk- lar, düðünler ve torunlarla ilgili. Birlikte hacca, o çýkmazsa hiç olmazsa umreye gitmek, o mübarek zaman ve mekan iklimlerinden doyasýya istifade etmekti dualarý. Çocuklar da büyümüþtü artýk.

Emeklilik döneminin ilk yaz tatilinde 15-16 yýldýr gidemedikleri memleketlerine, ata topraklarýna gitmeyi planladýlar . “Yaz” ge-

çerken, “yazgý” onlarý orada hem de oraya varýþlarýnýn ertesi gününde karþýlýyordu. Beyin ka- namasý, yoðun bakýmlar ve...

“Ýnna lillahi ve inna iley- hi râciûn.”

Zaten yüksek tansiyon ra-

hatsýz ediyordu. Beyin damarlarýnda da anevrizma denen “baloncuk” oluþumu vardý. Çocuklarý, “Bu kadar sýcak bir mevsimde ‘memlekete’ gitmeyin”

demiþlerdi. Hiç gidilmeden olabilir miydi? Hoþ, asýl “memleket”imiz de neresiydi ki? Oradan

“çaðrý” geldiðinde kim durabilirdi ki? Hele yetim garip büyümüþ bir insan ötelerden el sallayan an- nesini-babasýný nasýl geride býrakabilirdi?

Mübarek zaman dilimleri (Ramazan, üç aylar, kandiller), bize asýl “memleketimizi”, aslen “ne- reli” olduðumuzu hatýrlatan, düþündüren sýradýþý bir zaman dilimi. Þöyle bir diyaloða ne dersiniz?

- Nerelisiniz?”

- Cennetliyiz.

- Hani Þu Küçükçekmece tarafýndaki mi?

- Yok yok, gerçek Cennet!

- ???

- Büyüklerimiz oradan gelmiþ. Zannedersem Adn Cenneti olsa gerek. Ýnþallah, biz de bu dünyadaki imtihanýmýzý en az fireyle atlatýp, yine sað salim oraya dönmeyi planlýyoruz. Siz Cennet’in ne- resindendiniz?

- ???

Cennetimizi, oradaki konumumuzu, sunulacak her türlü nimeti aslýnda biz kendi ellerimizle buradan tedarik ediyoruz. Cehennemin odun- larýný da sýrtýmýzda günahlarýmýzla kendimiz götürüyoruz. Yaptýðýmýz iþ- lerdeki niyetimiz, dünyaya hangi “pencereden” ve ki- min hesabýna baktýðýmýz

“öte” dünya deyip ötelediði- miz “asýl” yurdumuzdaki konumumuzu belirliyor.

Seçtiðimiz “arkadaþ grubu”

asýl dünyamýzdaki arkadaþ grubumuzu oluþ- turacak. Peki onlar Cennet’e layýk, Cennet’e âþýk insanlar mý? Biz düþtüðümüzde elimizden kaldýrýp tutuyorlar mý, yoksa düþmemiz için yardým mý ediyorlar? Ramazan bizim için ka- çýrýlmaz bir fýrsat, hem de çok büyük... Bu mü- barek zaman dilimleri bizi yeni vahâlara ulaþ- týrabilir. Hayat iksirleriyle buluþturabilir. Gö- nül iklimimize yeni ve güzel dostlar girebilir.

Kapýnýzý ne olur içten kilitlemeyin. Kýsacýk bir mesafeye giderken bile hazýrlýk yapýyoruz, pe- ki asýl memleketimize dönüþ için yeterince ha- zýrlýklý mýyýz?

Erenler kardaþýmýz, Hýzýr (as) yoldaþýmýz olsun.

A

SÝZ

CENNET’ÝN

NERESÝNDENSÝNÝZ?

MUSTAFA AYDIN

(12)

Kur’ân-ý Kerim’de Besinler ve Þifa

K Ý TA P L I K 1 1

AÝLEM 6 EKÝM 2006 CUMA

Bazý besin maddelerinin kýyamete kadar gelecek insanlara rehber olan Kur’an-ý Kerim’de zikredilmesinin hikmetleri anlatýlýyor. Adý geçen meyvelerin/gýdalarýn Kur’an’da mak- satsýz olarak zikredilmedikleri, in- sanlar için henüz keþfedilmemiþ çok faydalarý olduðu ifade ediliyor. Dün- ya üzerinde bulunan birçok gýda maddelerinden sadece bunlarýn öne çýkarýlýp zikredilmesinin hikmetleri inceleniyor. Kitabýn ilerleyen bö- lümlerinde zararlý yiyecek ve içe- cekler de ele alýnýyor. Kur’an’ýn, ye- nilmesini ve içilmesini yasakladýðý maddelerin bugünkü týp tarafýn- dan da zararlý ilan edildiðini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Kitapta daha birçok merak edilen sorulara cevap veriliyor. “Bu yiyecekle- rin insan saðlýðýna ne derece faydasý vardýr? Ýslam’ýn yenmesini men ettiði yiyecek, içecekler nelerdir? Bu yiyecek- leri yemenin ve içecekleri içmenin sað- lýðýmýz açýsýndan ne gibi zararlarý var- dýr? Modern týp bu konuda bizlere ne- ler söylemektedir? Kur’an günümüz insanýnýn en büyük problemlerinden olan “ruh saðlýðý” konusuna nasýl yaklaþmak-

tadýr? Bütün bu sorularýn cevaplarý Prof.

Dr. Aydüz’ün “Kur’ân-ý Kerim’de Be- sinler ve Þifa” adlý kitabýnda yer alýyor.

ÝLAHÝ MUCÝZE BAL

“Rabb”in bal arýsýna (þöyle) vahyetti:

“Daðlardan, aðaçlardan ve (insanla- rýn)” kurduklarý çardaklardan evler edin!” Sonra her meyvelerden ye de Rabb’inin yollarýnda boyun eðerek yü- rü!” Onun karýnlarýndan, renkleri çe- þit çeþit bir içecek çýkar ki onda insan- lara þifa vardýr. Þüphesiz bunda düþü- nen bir millet için (Allah’ýn büyüklü- ðüne) iþaret vardýr.” (Nahl,16/68-69)

BAL ÝLE ÝLGÝLÝ HADÝS-Ý ÞERÝFLER

“Bal þerbetinden daha üstün bir ilaç bulunmaz.”

Enes Ýbn Malik (ra): “Peygamber (sas) hasta olduðu zaman, aðzýna bir avuç çörekotu atar, üzerine de su veya bal þerbeti içerdi.” demiþtir.

“Her kim, her ay üç gün aç karnýna bal þerbeti içerse; felç, cüzzam ve abraþ- lýk gibi hastalýklardan korunmuþ olur.”

“Doðum yapan (lohusa) kadýnlar için yaþ hurma, hasta kimseler için bal gibi þifa yoktur.

Kur’ân-ý Kerim’de Besinler ve Þifa Prof. Dr.

Davut Aydüz

Altýn Burç Yayýnlarý Tel: 0(216) 318 42 88

(13)

ERGEN-AİLE

NEDEN

KONUSU?

E R G E N & E B E V E Y N O K U L U 1 2

AÝLEM 6 EKÝM 2006 CUMA

ERGEN-AİLE

NEDEN

KONUSU?

(14)

ir seminerimde bir ebeveyn “Yasemin Haným, çocuklarýmýza yaklaþýrken sizce gerçekten bu ka- dar hassas olmaya gerek var mý? Biz böyle eðitim alan ve çok hassas düþünen ebeveynlerin çocuklarý deði- liz; ama çok þükür þu an kötü bir yaþantýmýz yok ve kötü insanlar da deðiliz.” demiþti. Beyefendinin ne demek is- tediðini anlamýþtým, sanki bu anlattýklarýnýzý uygulamak çok gerekli deðil mesajýný vermek istiyordu. O gün beye- fendiye ebeveynin hassasiyetinin mutlak surette gerekti- ðini ifade eden bir dizi örnek vermiþ, çocuk eðitiminin önemini izah etmeye çalýþmýþtým. Ancak þimdi konumu- zu ilgilendiren izahýmdan bahsetmek istiyorum.

Demiþtim ki; “Sizin içinde yaþadýðýnýz zaman dilimi ve þu an içinde bulunduðumuz zaman dilimi birbirinden o kadar faklý ki? Bir kere o zaman internet, televizyon, tele- fon vs.. bu kadar yaygýn deðildi; hatta neredeyse kimi ci- hazlar hiç yoktu. Yani çocuðun dikkatini daðýtan, birtakým arzular peþinde koþmasýna neden olan bu unsurlar yoktu.

Ayrýca bir zamanlar çocuk ailesiyle tartýþacak veya bir problem yaþayacak olursa en fazla kýsa bir süre dýþarýya çýkýyor ve bir süre sonra evine geri dönmek zorunda ka- lýyordu. Ama ya þimdi, ailesiyle problem yaþayan çocuðu dýþarýda bekleyen öylesine tehlikeli ortamlar var ki.

Uyuþturucu tacirleri, insan tacirleri, kötü arkadaþ grupla- rý ergenleri tuzaða düþürmek için av bekler pozisyondalar.

Bütün bu sebeplerle evet siz þu an iyi durumda olabilirsi- niz; ama yanlýþ davranýþlarla kendinizden uzaklaþtýrdýðýnýz çocuðunuzun ileride nasýl bir ortamda olacaðýný bilemezsiniz.

Bu nedenlerden dolayý sizin riske girme gibi bir lüksünüz olmamalý. Þayet bir ergenin ailesi ile baðlarý ne kadar saðlam ise ergen yaþadýklarýný o denli ailesiyle paylaþma ihtiyacý his- seder, doðru-yanlýþ ayrýmýný o denli iyi bir þekilde yapabilir.

Özellikle son zamanlarda gerek seminerlerimde, gerek gelen e- maillerde ve gerekse çeþitli da- nýþanlarýmýn yaþadýklarý sorun- larda, ergen-aile problemlerinin çok yoðun olduðunu ve birbirleri tarafýndan yeterince anlaþýla- madýklarý için ciddi çatýþmalar yaþadýklarýna þahit oldum. Bu- nun dýþýnda ergenin dýþ dünya ile yoðun irtibat halinde olma ar- zusu bulunmasý ve yanlýþ çevre- lere girme ihtimalinden dolayý ergenlerin yanlýþ yönlendirile- bildiklerine ve hoþ olmayan bir- çok sonuçla karþýlaþabilecekle- rine þahit oldum. Neticede hem ergen, hem de aile üzülüyor, mutlu aile ortamlarý gergin ve karýþýk ortamlara dönüþebiliyor.

Bu nedenle bu sayfanýn ailele- rin, ergen çocuklarýný ve onlarýn iç- lerinde bulunduklarý psikolojiyi da- ha iyi bilmelerine ve dolayýsýyla ken- di çocuklarýný daha iyi anlamalarýna vesile olmasýný temenni ediyorum.

Ergenliði

anlatmamýzýn amacý

Sayfamýzda neler anlatýlacak?

Merhabalar; bugüne kadar gerek çocuk eðitimi, gerek aile huzuru ve gerekse evliliðe dair mese- leleri izah etmek üzere sizlerle bu sayfada bu- luþtuk. Bundan böyle ergenlere özel, onlarýn içinde bulunduðu psikolojiyi anlamaya dönük özel konularla birlikte olacaðýz inþallah. y.y.a.

B

FOTOÐRAF:TURGUT ENGÝN

Ergenliðin anlamý nedir, ne ka- dar sürer, neler hissedilir?

Ergenin sosyal, duygusal, be- densel anlamda yaþadýðý deði- þim süreçleri nelerdir?

Aile nasýl yaklaþmalýdýr? Okul problemleri nasýl aþýlabilir?

YASEMÝN YALÇIN AKTOSUN

(15)

A K T Ü A L Ý T E 1 4

AÝLEM 6 EKÝM 2006 CUMA

Fatma Nine 70 yaþýn- da... Isparta’nýn Barla nahiyesinde tanýdýðý Üstad’ýn eserlerini ha- la yazarak onu kalbi- ne de nakþetmeye ça- lýþýyor. Hatice Nine ise (76) fotoðraf çek- tirmek istemedi.

(16)

srýmýzýn büyük alimi Bediüzzaman Said Nursi 1925’te Van’dan alýnýp önce Burdur’a ardýn- dan Isparta’nýn kuþ uçmaz kervan geçmez, yolu bile ol- mayan Barla nahiyesine getiril- miþti. Burada bütün zorluklara raðmen Risale-i Nur eserlerini telif etmeye baþlayan Bediüzza- man’ýn ilk talebeleri de civar il- çe ve köylerde yaþayan halktan kiþilerdi. Risale-i Nurlar, devrin baskýlarý sebebiyle elle, gizli gizli yazýlarak çoðaltýlýyor ve daðýtýlýyordu. Risale-i Nur’la- rý çoðaltma hizmetinin nere- deyse tüm halk tarafýndan benimsendiði Sav kasaba- sýnda “bin kalem”, gece- gündüz demeden çalýþýyor- du. Ýlk zamanlar sadece Os- manlýca okuma yazmayý bi- len erkeklerin baþlattýðý yazma faaliyetine daha son- ra erkeklerin yapmasý gere- ken bað-bahçe iþlerini üzer-

lerine alan kadýnlar da katýldý. Zamanla ka- dýnlar ve yeni yetiþen gençler de divit kalemi ellerine alarak yazý masasýnýn baþýna geçtiler.

Bediüzzaman’ýn Barla’dan ayrýlmasýndan sonra da yazma iþi yýllarca artarak devam etti.

AYNADAN YANSIYAN IÞIK

Ýlk baþlarda bakarak yazýlýrken, sonralarý ayna ile ýþýk yansýtýlýp kâðýt üzerinden kopyalandý Ri- saleler. Latin alfabesi ile matbaa baskýlarý ya- pýlmasýna raðmen bugün hâlâ eski türkçeyle Risale yazan, kâðýtla birlikte kalbine de yazma-

ya niyet eden hanýmlar var.

O zor zamanlarda hizmet eden kadýnlardan çok az kiþi hayatta kaldý Sav’da. 13 yaþýnda Asâ-yý Musa adlý eseri yazýp Bediüzza- man’a gönderen ve ondan teb- rik alan Hatice Soylu (76) ve ai- lesinin erkekleri sürekli Risale yazdýðý için evin tüm iþlerini üzerine alan Fatma Avþar (70) ile görüþtük. Yaþayan tarih ol- duklarý için anlattýklarýnýn kay- da geçmesi bugün ve gelecek nesiller için çok önemliydi. On- larý dinledikçe Bediüzzaman’ýn,

“Bu eserleri bir yýl kabul ederek ve anlayarak okuyan bu zama- nýn mühim ve hakikatli bir âlimi olabilir.” sözünün gerçek oldu- ðuna bizzat þahit olduk. Basit bir köy evinde kýt kanaat im- kanlarla hayat mücadelesi veren sýradan görünümlü bu insanla- rýn günlük konuþmalarýnda bile telaffuz ettikleri kelimeler ve di- le getirdikleri hakikatler hayret verici idi. Yaklaþýk 5 bin sayfa olan Risale-i Nur külliyatýný bir- kaç kez yazmýþ, ömrünü yazmaya, öðrendiðini ya- þamaya ve anlatmaya adamýþ Hatice Soylu,

“Okumada iþ yok, iþ amel etmede.” diyor.

Annesi o daha 7 aylýkken vefat eden Hatice Nine’yi anneannesi büyütmüþ. Babasý Ahmet Al- tuð, kendini hem hizmete hem de kýzýný en iyi þe- kilde yetiþtirmeye adamýþ. Risale-i Nurlarý ilk yazmaya baþlayanlardan biri olan Ahmet Altuð, 9 yaþýnda iken kýzýna da Osmanlýca okuyup yaz- mayý öðretmiþ. Latin alfabesiyle okuyup yazmayý hâlâ bilmeyen Hatice Nine okula da gitmemiþ.

Babasýnýn vefatýndan sonra 14 yaþýnda iken yine

Sav köyü Risale-i Nurlarda, “Nur Fabrikasý” olarak tanýmlanýyor. 80 yýl önce baþlayan destansý hikâye- de kadýn-erkek bütün köylüler, büyük fedakârlýklarla elle yazýp çoðalttýlar iman hakikatlerini. O

Ýman hakikatlerini kalplerine yazdılar

ÞEMSÝNUR ÖZDEMÝR

A

FOTOÐRAFLAR: ÞEMSÝNUR ÖZDEMÝR

(17)

Risale-i Nur hizmeti yapan Hacý Hafýz ailesine gelin gelmiþ. Bediüzzaman Hazretleri, babasýnýn vefatýndan sonra, ‘Onu kendim evlendirmek isti- yordum ne oldu?’ diye sorar talebelerine. Hacý Hafýz’ýn torunu ile evlendiðini öðrenince ‘Ben unuturum; ama Allah unutmaz! Hayýrlý müba- rek olsun.’ diye dua eder. Hatice Nine, Ispar- ta’da kaldýðý zamanlarda Sav’ý ziyaret eden Be- diüzzaman ile bizzat görüþme imkaný da bulur.

Eþi ile birlikte Risaleleri yazmaya devam eden Ha- tice Nine, o dönemde yaþanan sýkýntýlarý þöyle anlatýyor: “21 yaþýmda idim.

‘Jandarmalar baskýna gelmiþ’, di- ye haber geldi. Evlerimiz tey- zemlerle bitiþikti. Yazdýðý- mýz nüshalarý bavula koymuþtuk. Jandar- m a l a r ý n g ö z l e r i n i n önünde bavulu aldým, içeri- den öteki haneye götürdüm. Ge- çerken gördüler; ama sormadýlar ne bu diye. Askerin biri ‘Ýçeride paran pu- lun varsa gir de al.’ dedi. Ýçeriyi arýyor- lardý, ben yan taraftan girdim. Kalemle-

ri, hokkalarý pencereden öte yandaki boþluða at- tým. Oradaki bir Cevþen nüshasýný aldým da geri koydum deliðe, bir þey demezler diye. Girdiler o Cevþen’i oradan aldýlar. Üzerinde ‘Said’ ismi yazý- yor diye kaynatam iki sene mahkemeye gitti gel- di. O risaleleri daha sonra yabanlardan gelenlere birer birer hediye ettik. Defterlere aslýndan baka- rak yazýyorduk o zamanlar. Cilt yoktu. Baskýlar sonradan çýktý. Üstad’ýmýz baskýyý tavsiye edince ona geçtik. Jandarmanýn geldiðini haber verince saklardýk yazdýklarýmýzý. Ortalarda nerede bulu- yorsun risaleyi! Evin gizli yerlerine saklardýk. Du- varlarýn içine oyulan gizli yerlere, tavana, hayata, avluya, evin altýndaki ambara, mýsýrlarýn arasýna bile saklýyorduk. Ömrümüz böyle geçti; ama hiç sýkýlmadýk. Ölünceye kadar gidecek bu mücadele.

Gözünü açana, evinin içi cennet. Gözünü açma- yan yandý. Gözünü açana, güneþin altýndayýz...

Gözünü kapatana karanlýk. Çok þükür gençleri- miz iyi yetiþti, geriden gelenleri de yetiþtiriyorlar.”

HER ÂNIMIZIN HESABINI VERECEÐÝZ Hatice Nine gençliðinde, bir günde 16 satýrdan 25-30 sayfa yazarmýþ. Þimdilerde en fazla 3-4 sayfa yazabildiðini söylüyor. Risalelerin tüm dünyaya yayýldýðý bu devirde sadece yazýnýn ma- neviyatýndan etkilenmek için yazdýðýný be- lirtiyor. Eskiden çoðu kiþinin hiz- metle meþgul olduðu Sav’ýn bi- le her eve televizyonun gir- mesi sebebiyle çok deðiþ- tiðini ifade eden Hati- ce Nine, “Gençler pek laf dinlemiyor artýk.

Zevk-ü sefa çoðalýnca ihlas da azaldý. ‘Ne yiyelim, nerede gezelim, nasýl yaþayalým?’ diye düþünüyor herkes. ‘Ýbadet edelim, Allah’ýn huzuruna nasýl varaca- ðým?’ diyen binde bir çýkar ancak.

Sanki sadece yaþamak için gelmiþler dünyaya, oysa burada hepimiz misafiriz. Bugün varýz, yarýn yokuz. Allah geçirdiðimiz saatlerden, dakikalardan sual soracak.” diye konuþuyor.

‘BEN BARLA’DAYIM NÝYE GELMÝYORSUN?

Sav’da Risaleleri ilk tanýyan kiþi olan Fatma Av- þar’ýn dedesi Hacý Hafýz Mehmet Efendi, Ispar- ta’da Hacý Rýza’nýn evinde bir nüsha görür ve okumak için ödünç alýp evine gelir. Sabah ezaný vaktinde kitabýn birkaç yapraðý kalmýþken gözleri dalar ve Üstad’ý görür. ‘Ben Barla’dayým, bu kadar özlemiþken yanýma niye gelmiyorsun?’ diyen Üs- tad’ý ertesi gün ziyaret eder. Yolda karþýsýna çýkan Üstad, doðrudan ismiyle çaðýrarak onu evine gö- türür. Akþama kadar sohbet ettiði Üstad, Hafýz Risaleler,

1950’li yýllara kadar hep elle ya da teksir makinesiyle çoðaltýlmýþtý.

A K T Ü A L Ý T E 1 6

AÝLEM 6 EKÝM 2006 CUMA

(18)

Mehmet’e Risaleleri yazmasýný ve yazdýrmasýný öðütler. Köye gelip arkadaþlarýný toplayan Hafýz Mehmet, onlara Üstad’ýn isteðini iletir. Yazma bilen herkes kabul eder. Ýçlerinden biri ‘Nefislerimiz iyice canavarlaþtý, istediðimizi yiyip içiyoruz. Önce nefsi- mizi terbiye edelim.’ diye teklif edince 40 gün yaðsýz tuzsuz bulamaç yerler. Babasý Ahmet Altuð’un da 10-15 kiþilik bu grubun içinde olduðunu hatýrlatan Hatice Soylu, “Bir gün merak ettik, kýz arkadaþla- rýmla babamýn tavasýnda yaðsýz tuzsuz bulamaç yaptýk. Yiyemedik. Kendi halimize gülerken ba- bam geldi. ‘Keçeliler siz onu yiyemezsiniz!’ dedi.

O yerken sadeyað katýlmýþ gibi olurdu. Sürekli bu- lamaç yemesine raðmen hiç zayýflamazdý.” diyor.

SAV KÖYÜ: NUR FABRÝKASI

Erkekler gece gündüz bütün vakitlerini Risale yazarak geçirirken bað, bahçe iþleri yazma bil- meyen kadýnlara kalýr. Ailelerine haksýzlýk ettik- lerini düþünerek Bediüzzaman’a danýþýrlar bu durumu. Üstad, “Sizin yazdýðýnýz yazý onlarla, onlarýn çalýþtýðý da sizinle beraberdir.” deyince yazanlarýn da, çalýþanlarýn da kalbi rahatlar. Ký- sa zamanda kadýnlarýn da katýlýmýyla Sav’da bin kalem Risale yazar duruma gelir. Bediüzzaman,

‘Nur Fabrikasý’ diye anar Sav’ý. 70 yaþýndaki Fatma Avþar, o günleri þöyle anlatýyor: “Biz ka- dýnlar ayaðýmýzda bir çarýk, çocuksak önümüze mal kattýlar çobanlýk yaptýk. Erkekler hizmet etti, yazý yazdý. Kadýnlar, çocuklar da tarla iþini yaptý. Evimizden hiç talebe misafir eksik ol- mazdý. Elhamdülillah evimiz dolar boþalýrdý.

Yine ayný þekilde devam ediyor çok þükür.

Sonradan eskimez yazýyý okumayý-yazmayý öðrendim. Keþke onlar kadar okuyabilseydik.”

ÖNCE KALBÝME YAZDIM

Fatma Nine, Risaleleri yazarken ayný zamanda oku- muþ olduðunu, kâðýtla birlikte kalbine de yazdýðýný söylüyor. El yazýsýnýn yerini hiçbir þeyin tutamaya- caðýný belirten Fatma Nine, “Buzun üstüne bir þey yazsan, buz eriyince yazdýðýn da erir gider. Ama mermere yazsan o hiç silinmez. Risaleleri yazarken kalbimize de mermere yazýlmýþ gibi oluyor. Yazýyý yazarken býrakýverdiðin an þefkat tokadýný da yi- yiverirsin. Eskiden yazmak da zor; ama o kadar da tatlýydý ki, tadýný bilseydin o sýrada?..” diyor.

BİR KÖYÜN YEDİDEN YETMİŞE DİNE SARILDIĞININ HİKÂYESİYLE DOLU SAV KÖYÜNDE, FATMA NİNE (ÜSTTE)

VE EVLATLARI RİSALE YAZMAYA DEVAM EDİYOR.

(19)

YAPILAN HÝZMETLER

MAHÞERDE KARÞINA ÇIKACAK

Fatma Avþar, Risale-i Nur okuyup yazmanýn suç sayýldýðý dönemlerde yaþadýklarý sýkýntý- larý þöyle anlatýyor: “Her gün, her an baskýn korkusuyla yaþýyorduk. Sav köyünün namý

‘Nurcu’ diye çýkmýþtý bir kere. Ekseri buraya geliyorlardý. Toplayýp götürdüler çoðu za- man. Hiç müteessir olan olmadý. Hapiste de yazdýlar, okudular; çýkýnca da ayný þekilde devam ettiler. Baskýn yapýlacaðý zaman ki- taplarý saklýyorduk; ama bize de saklamak zor gelmiyordu. Onlar gitti mi çýkarýr, ertesi gün saklayacak baþka yer düþünürdük. Bak- madýklarý yer kalmazdý. Perihan isimli bir ebemiz vardý, baskýn olacaðý zaman askerle- re çay ikram eder oyalar, haber gönderirdi evlere. Araba ile Senirkent’ten gelirken ara- balarý yolda kalmýþ. Üstad arabayla gelmiþ arkalarýndan. Perihan ebeyi arabasýna alýp Isparta’ya götürmüþ. ‘Senin yaptýðýn görev- ler yarýn mahþer gününde, güneþ bir adam boyu tepene indiði zaman, nasýl aðustosta bulut çýkýyor da çalýþanlarýn üzerine þemsiye gibi gölge oluyorsa o yaptýðýn hizmetler sa- na mahþer gününde gergi olacak.’ demiþ.”

RÝSALE POSTACISI ÞÜKRÜ ALTUÐ Sav’da 15-20 sene el matbaasýyla Risale ço- ðaltýlýr. Tahir Mutlu, Ýbrahim Gül’ün evinde kol gücüyle baský yapar. Þükrü Altuð, seyyar postacýdýr. Okuma yazma bilmez. Baþýnda takke, ayaðýnda çarýk, sýrtýnda eski bir çoban torbasý ile dolaþtýðý için ondan kimse þüphe- lenmez. Torbasýnda Risale nüshalarý vardýr.

Sav’dan alýr, Büyük Hacýlar’a götürür. Oradan aldýðýný Kuleönü’ne iletir. Böyle köyler ara- sýnda Risale taþýr son nefesine kadar. Hatice Nine ‘ilk’lerden bahsederken, “Onlar kuyruk- luyýldýz gibi geldiler geçtiler bu dünyadan. Al- lah katarlarýna nail eylesin bizi de.” diye dua ediyor. Bize de, ‘amin’ demek düþüyor ancak.

A K T Ü A L Ý T E 1 8

AÝLEM 6 EKÝM 2006 CUMA

“Bana gönderdiðiniz Asâ-yý Musa’dan bir nüsha -cildsiz yalnýz sarý kâðýt cild olmuþ-, Hüsrev’in yazýsýna bir parça benzer, fakat üs- tünde ‘Mustafa’ ismi var. O kimdir? Hangi Mustafa’dýr? Hem nüshanýn üstünde “on üç yaþýnda Hatice, Ahmed’in kýzý” yazýlmýþ. Bu Ahmed, hangi Ahmed’dir? Hem ona, hem ký- zýna bin barekallah! Bu yaþta bu koca kitabý hem dikkatli, tevafuklu, hem güzel sýhhatli yazmak, masumlarýn taifesinin bir kahra- manlýðýdýr. Kim görüyor, ‘maþaallah!’ der.

Buradaki mektep görmüþ hanýmlarda bir þevk uyandýracak (Emirdað Lahikasý, sayfa 137).”

“Refet ameliyat oldu mu? Ne haldedir? Me- rak ediyorum. Ona çok dua edildi. Savalý kahra- man Ahmed’in kerimesi Hatice’nin yazdýðý Asâ- yý Musa Mecmuasý’ný kahraman Tahiri, Ýstan- bul’da birisine emaneten býrakmýþ. O nüsha ha- nýmlarý Nurculuða teþvik ettiði için zayi olma- sýn. Muattal kalmýþsa, lüzum kalmamýþsa ba- na gönderilsin (Emirdað Lahikasý, sayfa 154).”

Fatma Nine ise torunu Hacý Bekir ile... Hatice ni- ne ise fotoðraf çektirmeme prensibini bozmadý.

Bediüzzaman, Hatice

Soylu’dan bahsediyor

(20)
(21)

Ý S TA N B U L 2 0

AÝLEM 6 EKÝM 2006 CUMA

24 Mart 1965 tarihli Yeni Ýstiklal’de, Ahmet Esad imzasýyla yayýmlanan ve “Eski Ýstanbul’da Dinî Ha- yat” baþlýðýný taþýyan yazý, Osmanlý dönemi Ýstanbul

Ramazanlarýndan canlý tablolar yansýtýyor.

fendi, cuma namazlarýný Ayasofya’da ký- lar. Bu cuma, Ramazan’ýn ilk cumasýdýr.

Küçük Ahmed’i de beraber götürecek.

Ayasofya, mahþer gibi kalabalýk. Redingotlu, is- tanbulinli, siyah ceketli, çizgili pantolonlu neza- retler, ileri gelenleriyle, âbâni sarýklý, saltalý, cep- kenli esnaf, koyu renk cübbeli, fes üzerine tülbend sarýklý molla beyler, hoca efendilerle; yeþil krem, siyah, kýrmýzý sarýklý, arakiyeli, sikkeli, þeyhler, derviþler omuz omuza... Arkada her rütbeden za- bitler ve yüzlerce mehmetçik. Abdestlerini almýþ- lar, temiz çorabý olmayan fýkaralar güzelce yýka- dýklarý ayaklarýyla deðerli halýlara basmaktan utanýyormuþ gibi muhteriz (çekingen) ve ür- kek, neferden müþire (Mareþale) ve âmâ dilen- ciden nâzýra kadar her sýnýftan bir halk toplu- luðu, sadece ayný mayadan yaratýldýklarýný ve ayný topraða gireceklerini düþünerek, her vâhi- menin üstünde olan din kardeþliðinin hakika- tine ererek, birbirlerine omuz vererek ve mun- tazam saflar halinde Mescid-i Haram’a yönele- rek huþû ile Allah’ýn huzurunda el baðlýyorlar.

-Allahu Ekber…

Ýmamýn rüku iþareti demek olan tekbiri müezzin mahfilindeki yirmi, belki yirmiden de fazla güzel sesli tarafýndan lahn ile cumhur halinde tekrar ediliyor. Mümin saflarýnýn rükûa varýþýnýn ihti- þamlý uðultusu, gönlü hazdan huzura sürükle- yen, ruhu haþyetten huþuya ulaþtýran, geniþ kub- bede lâhûtî âkisler uyandýrýyor: “Allahu Ekber…

Secde… Yüzler, Huzur-u Kibriya’da yere sürülüyor. Sür yüzünü yere Âdemoðlu, ululuk ve azamet ancak Allah’a mahsustur. Benlik davasýna kalkma. Sen yüzünü Allah katýnda yere sürmezsen, O senin burnunu sürttürme- yi bilir. Ne Firavunlar, ne Nemrutlar gördü þu dünya… Onlarýn, topraðýn bile kabul etmedi- ði vücutlarýnýn bugüne kalan hatýrasý, adlarý- nýn yanýna nesillerin eklediði lânet sýfatlarýdýr.

Küçük Ahmed, çok hassas. Zaten hutbeyi dinlerken kendinden geçmiþ… Hatibin, kýv- rýk murassa kýlýcýna tutuna tutuna minber merdivenlerine týrmandýðýný görünce yavaþça aða babasýnýn kulaðýna eðilerek sormuþtu…

-Ýmamýn elinde kýlýnç var. Niye?

AHMET ESAD

E

Eski İstanbul’da

dînî hayat

(22)

-Ýmam deðil. Hatiptir bu efendi. Sarýðýnýn üzerindeki sýrma da payesini, yani rütbesini gösterir. Kýlýnca gelince, gaza ile fethedilen þe- hirlerde ilk cuma namazý kýlýndýðý zaman hati- bin minbere gazayý temsilen böyle kýlýnçla çýk- masý, Resûlullah Efendimiz’e imtisaldir. Ýstan- bul alýndýktan sonra ilk cuma namazý Ayasof- ya’da kýlýndýðý için, ilk hutbe de burada okun- muþ ve Akþemseddin Hazretleri kýlýnç ile min- bere çýkmýþtýr. Bu hatýra devam ettiriliyor. Bur- sa’da da Ulu Camii’de hatip, minbere kýlýçla çý- kar. Geçen yýl gittiðimiz zaman görmedin mi?

Evet hatýrladý. Fakat Bursa hatýrasýyla meþgul olmaya vakit yok. Hatip efendi davûdî sesine ver- diði tok ve gürbüz bir ahenkle hutbeyi okuyordu.

Kulaklar hep onda. Kulaklar mý yalnýz. Bütün ce- maatin ruhu minberdeki hatibin ruhu ile kaynaþ- mýþ. Ey güzel Ýslam dini ve ey güzel Ýslam ibade- ti! Allah’a varýþta hiçbirþey senden üstün deðil, sana denk gelebilecek baþka yol bulunabilir mi?

Namaz bitti. Artýk caminin her köþesinde bir

hafýz Kur’an okumaya baþladý. Her kürsüde bir þeyh vaaz ediyor. Bunlarý dinleye dinleye camiden çýktýlar. Fatih ve Beyazýt camilerine de gidecekler.

Fatih Camii’ndeki kalabalýk daha ziyade sarýk- lýlardan mürekkep. Talebe-i Ulum denen medre- seliler. Aman þu kapýdan girince sola tesadüf eden beyazlý kalabalýk da ne? Kürsüde bir adam ayaða kalka kalka bir þeyler haykýrýyor, etrafýnda kendisi gibi beyazlar giymiþ, baþlarýna beyaz tak- ke, üstüne koskoca sarýklar sararak arkadan tay- lasan biçiminde sarkýtmýþ, hepsi bir örnek bir sü- rü adam. Saçlarý usturayla týraþ edilmiþ, sakallar þakaklarýnda bir hat ile nihayetlenmiþ, býyýklarý üst dudaklarýnýn biraz yukarý hizasýnda kýrkýlmýþ, iki dizlerinin üstünde yükselerek baðýrýyorlar:

-Âmin.

Bu kalabalýðýn toplandýðý tarafýn karþý- sýnda, mihraba doðru yürürken solda müte- vazý ve bodur bir rahlenin arkasýnda deve tüyü sikkeli, tek gözlü bir Mevlevî þeyhi, et- rafýnda üç beþ zâbitle beþ on efendi kýlýklý zat.

Peygamberimiz’in müjdesine nail olan Ýstanbul’un süsü Ayasofya, önemli dinî günlerde bir bayram yerine dönüyordu.

(23)

Ý S TA N B U L 2 2

AÝLEM 6 EKÝM 2006 CUMA

Ve bu ufak grubu çevreleyen ayakta otuz- kýrk kiþilik bir topluluk…

Kelimeleri tane tane telaffuz ederek, hafif ve aðýr bir sesle þeyh efendi etrafýna hitab ediyor.

Ýkindi namazýný Beyazýt Camii’nde kýla- caklarý için acele ile buradan ayrýldýlar ve ön saflarda yer bulmak için hýzlý adýmlarla Beya- zýt’a doðru ilerlediler. Þehzadebaþý ile Vez- neciler gündüz pek tenha… Kahvelerde, ký- raathanelerde kimseler yok. Tiyatrolarýn önünde tahtalara yapýþtýrýlmýþ kocaman ya- zýlý, ibiþ resimli ilânlara bakan birkaç çocuk...

RAMAZAN’INIZ MÜBAREK OLSUN

Beyazýt Camii’nin, Veliyüddin Efendi Kü- tüphanesi kýsmýna mücavir, meydana ba- kan kapýsýndan girdiler. Sarý býyýklý kay- yum, efendinin elini öpmeðe seðirtti:

-Ramazan-ý Þerifiniz mübarek olsun.

Beyazýt Camii’nin içi Hereke’de hususi suret- te bu cami için yeni dokunmuþ uzun tüylü, kaba kýrmýzý halýlarla bir kat daha güzelleþmiþ. Þehrin ortasýndaki bu mabet en güzide halkla dolu.

Zaten Ramazan’ýn diðer günlerinde de en faz-

la cemaat toplayan selâtin camii budur. Karþýsýn- daki Daire-i Umur-ý Askeriyenin (Harbiye Neza- reti) mensuplarý öðle tatilinde. cümleten bura- ya geldikleri gibi, tatilden sonra iftara yakýn za- manlarýný da bu camide geçirirler. Türbedeki Maarif Nezareti, Þehremaneti, Caðaloðlu’ndan aþaðý inerken saða tesadüf eden Nafia, Ticaret ve Ziraat Nezaretleri memurlarýyla Babýâli, Dâhiliye ve Hâriciyenin, Beyazýt’tan Topkapý, Edirnekapý ve Yedikule’ye doðru uzanan semt- lerde oturanlar da ikindide burada toplanýrlar.

Þeyhülislam kapýsý mensuplarý Süleymani- ye’nin cemaatidir amma Beyazýt Camii’ne de sýk sýk uðrarlar. Ýkindiden sonra mihrabýn saðýna te- sadüf eden maksure önünde Kayserili Remzi Efendi, Mesnevi okutur. Karþýsýna tesadüf eden maksurede de Abdülhakim Efendinin kürsüsü var. Ahmedcik, Remzi Efendi’yi dinlemekten çok hoþlanýyor. Dersi arasýna kýssadan hisse alýnan tatlý tatlý hikâyeler, fýkralar karýþtýran -acý nasihat ilacýný tatlý tatlý fesahat balýyla- dinleyenlerine sunan bu zatýn dersine doyum olmuyor. Müez- zin mahfilinin altýnda Hafýz Ali, hünkâr mahfili- nin altýnda Kemal, Sahaflar cihetindeki çýkýntýda

Ýstanbul, her sene Ramazanlaþýyor. Ramazan, Ýstanbul’da bir heyecan ve neþ’eyle bir baþka güzel yaþanýyor.

(24)

Enderun’u mukabele okuyorlar.

Efendi bunlarýn hepsini sýrayla dinlemek istediðinden, her birinin yakýnýnda on beþ, yirmi dakika oturarak gözlerini yumuyorlar.

Kur’an-ý Kerim’in ilahî elfazýnýn, kýraat-i aþere sahibi, bu bahtiyar hafýzlarýn güzel seslerindeki in’ikasýný (yansýmasýný) huþu ile gaþyolarak dinliyorlar. Açlýk, efendiyi de Küçük Ahmed’i de bütün diðer Müslümanlar gibi yarý mest etmiþ, âdeta meleklik sýfatýna yaklaþtýrmýþ. Mânâsýz bir açlýk deðil bu. Vücûdu beþerî kaygýlardan, ihtiraslardan ve üzüntülerden uzaklaþtýran, kalbi Yaradan’a baðlayan, rûhu uhre- viyetin yüksekliklerinde seye- ran ettiren en güzel ibadet bu…

Bu riyazetle bir tüy kadar ha-

fifleyen Küçük Ahmed, kulaklarýna akseden her Kur’an ayetinde dini bir hazzýn en latif ürperti- lerini duyuyor. Caným Müslümanlýk… Ýftara bir saat kaldý. Yola çýkmalý. Ayakkabýlarýný giyiyor- lar. Avluda sergi. Sýra sýra tesbihçiler, baharatçý- lar, iftariye satanlar, rejinin hususi Ramazan si- garalarýný teþhir ettiði dükkan, ýtýrcýlar, kitapçý- lar… Bir âlem bu sergi. Avlunun önünde tab- lalarla simitçiler, pideciler, Karaköy, Caðaloð- lu, Þehzadebaþý fýrýnlarýnýn tablakârlarý… Fa- kat efendi titizdir. Gerçi bunlarýn simitleri, pi- deleri de nefistir ama o Hasanpaþa fýrýnýnda taze taze yumurtalý pide yaptýracak, yaðlý-su- samlý simitleri dumaný burnunda sýcak sýcak ipe dizdirecektir. Koska’ya doðru yavaþ yavaþ indiler. Hasanpaþa fýrýnýnda, Halit Dede taze yumurtalarý hamurkâra uzattý. Tezgâhýn önü öyle kalabalýk ki iðne atsan yere düþmeyecek.

Pideleri yapýldý. Simitlerini aldýlar, Laleli’den yavaþ yavaþ aþaðýya doðru, Aksaray’a geldiler.

Aksaray’da Masraf Nazýrý Ahmed Bey’in konaðý önünde ufak bir mola verdikten sonra eve kavuþtular. Efendi abdest tazeliyor. Ah- med durur mu? O da büyüðünden gördüðü din gereðini yapacak. Abdest üstüne abdest almak (nurun alâ nur) olmak demek. Akþam

namazýný nurun alâ nur olarak ký- lacaklar, böylece de iftar edecekler.

Sofra her zamanki gibi bahçe üstündeki odaya hazýrlanmýþ. Nasýl her zamanki gibi? Bu akþam hiç de baþka aylardaki akþam sofralarýna benzemiyor. Bu Ramazanýn ilk iftar sofrasý bu… Neler yok üstünde.

Belki yirmi çeþit reçel, incir, hün- nap, üzüm, ceviz, aðaçkavunu, þef- tali, çilek, aðaç çileði, viþne, porta- kal, mandalina, gül, dut, mürdüm eriði, armut, limon reçelleri… Pas- týrma, sucuk, kaþar, beyaz, Fele- menk, gravyer peynirleri Kütahya çinisi ufak iftar tabaklarý içinde.

Bunlarýn en ortasýndaki üç tabakta zeytin ve hurma var. Yedi fincancý- ðýn içinde de zemzem ve cevher.

Efendi ile gelin haným cigara tirya- kisi olduklarý için aðýzlýklarý ucunda cigaralarý hazýrlanmýþ, önlerine de peþkirleri ko- nulmuþ. Pideler müselles þekilde kesilmiþ. Ýftariye tepsisinin kenarýnda ve simit bölümlerinin yanýn- da sýralanmýþ. Herkes sofrada yerini aldý. Ýstiðfar okuyarak, salât-ü selâm getirerek iftar topunu bekliyorlar: “Akþamlar yakýn olsun efendim!”

HEY GÝDÝ GÜNLER HEY!

Bahçe üstündeki oda, yandaki caminin de bah- çesine bakar. Müezzin Rýfat Efendicik minarede, kulaðý topta, gözü Beyazýt minarelerinde. Küçük Ahmed’in dudaklarý hürmet lerzeleriyle kýmýldý- yor: Allahümme salli alâ seyyidina Muhammed.

Ve alâ âli seyyidina Muhammed. Ve alâ sahbihi vesellim… Top atýldý. Rýfat Efendi minarenin kandillerini uyararak ezana baþladý. Sofra ba- þýndakiler zemzemle, cevherle, hurma ve zeytin- le iftar duasýný tekrar ederek oruçlarýný bozdular.

Akþamýn farzý cemaatle kýlýndýktan sonra ye- mek baþlayacak. Üzerine bol bahar ekilerek ve yaðlý simit doðranarak yenen tavuk suyuna þehri- ye çorbasý, yumurtalý pastýrma, düðün eti, kýymalý taze fasulye, puf böreði, kaymaklý güllaç, taze üzümlü, bademli pilav, kavun ve karpuz hazýrdýr.

Selamlýkta da ayrý bir sofra var.

Hey gidi günler hey.

Küçük Ahmetçiðin gözünden eski

Ramazanlar, tarihî camilerin

eski ve tadýna doyulmaz ders ve sohbet dolu ortamlarý bir

baþka güzel

yansýyor.

(25)

Z E K AT V E T O P L U M 2 4

AÝLEM 6 EKÝM 2006 CUMA

slâm’da, dinî ve- cibeler içinde na- mazdan sonra en büyük ehemmiyet ve kýy- met, zekâta verilmiþtir.

Gerçekten de namaz, dinî hayatýn direði, Ýslâmî ha- yatýn teminatýdýr. Zekât ise, sosyal hayatýn istinat noktasýdýr. Namaz kýlýn-

mayan bir cem’iyette dinî yaþayýþ zayýflayýp sönmeye yüz tutacaðý gibi, zekât emrinin tat- bik edilmediði bir toplumda da sosyal huzur, birlik ve beraberlik kalmaz. Fakir ve zengin sý- nýflar arasýnda dayanýþma ve yardýmlaþma or- tadan kalkar; sevgi ve saygý duygularý yok olur.

Günümüz toplumlarýnýn hâli buna açýk bir de- lildir. Namaz ve zekât, biri kiþinin iç dünyasý- ný, diðeri de dýþ dünyasýný düzenleyici iki ana direktir. Zekât, zenginlerin fakirlere yaptýklarý basit bir yardým deðildir. Zekât fakirin, zengi- nin malýnda olan bir hakkýdýr. Allah, bu hakký

imtihan için zenginlerin malýnýn içine koymuþ- tur. Zekat, zengine ema- net olarak býrakýlmýþ fa- kire ait bir hediyedir.

Kur’an-ý Kerîm’de bu husus þu þekilde belirtil- miþtir: “Mü’minlerin mallarýnda dilencinin ve dilenmeyen fakirin bir hakký vardýr.” (Zâriyât, 19). Fakiri bulmak ve ona hakkýný vermek gö- revi zengine aittir. Fakir, kapý kapý dolaþýp da zengin arayacak deðildir. Zekâtý ödenmemiþ bir mal, içinde “emanet” bulunduðu ve o an da “hýyanet” üzere bulunulduðu için temiz ve helâl olmaktan çýkar. Aslýnda zahiren “he- lal” yolla kazanýlmýþ olsa bile, emanet yerine ulaþtýrýlmadýðý için bu zenginlik gayri meþrû bir varlýk hâlini alýr. Zekâtý ödendiðinde mal da temizlenmiþ olur. Bu yüzden Efendiler Efendisi, “Malýnýzý zekâtla temizleyin.” bu- yurarak tüm Müslümanlara ilan etmiþlerdir.

Sosyal dayanýþmanýn en önemli ışığı: Zekât

Ý

HÜSEYÝN AVNÝ ATEÞ

Görevimiz, emaneti sahibine güvenli bir þekilde iletmektir. Can emanetini teslim etmeden önce, mal emanetinde (eðer zenginsek) fakir ve fukaranýn hakký

olan zekat miktarýný sahiplerine eksiksiz iletmeliyiz.

FOTOÐRAF: REUTERS

(26)

FAKÝR, MÝNNET ALTINA SOKULAMAZ Bir zenginin, zekât verdiði fakiri minnet al- týnda býrakmaya çalýþmasý hiç yakýþýk alacak bir davranýþ deðildir. Ayný þekilde fakirin de eziklik ve medyuniyet duygusu içine girip, bu nimeti “asýl göndereni” unutacak bir ha- le bürünmesi zekâtýn farziyetinin ana gaye- siyle bütünleþmez. Fakir, gelen nimeti sade- ce ve sadece Allah’tan bilecek, zengine min- net etmeyecektir. Ýslam, müntesiplerinin izze- tini en önemli þey olarak en önde tutmuþtur.

Zekât vermekten kaçmanýn, vermemek için bahaneler uydurmanýn çok aðýr manevi sorum- luluklarý vardýr. Rabbimiz, zekâtýný vermeyenle- rin kýyamette çok büyük bir azapla karþýlaþacaðý- ný haber vermektedir: “Kýyamet gününde stok edilen altýn ile gümüþün üzerleri cehennem ate- þinden kýzdýrýlacak da mal biriktirenlerin alýnlarý bunlarla daðlanacak ve onlara þöyle denilecek:

Ýþte bu, (zekâtýný vermeyip) stok ettiðiniz altýnlar.

Ve stok ettiklerinizin cezasýný çekin.” (Tevbe, 34).

Bir baþka âyet-i kerîmede de þöyle buyruluyor:

“Allah’ýn fazlýndan verdiklerini kullarýndan esir- geyenler için o malýn hayýr olduðunu zannetme.

Belki o mal, onlar için þerdir. Kýyâmet gününde fakirlerden esirgedikleri o mal, onlarýn boyun- larýna halka yapýlacaktýr.” (Âl-i Ýmrân, 180).

ZEKÂT NASIL VERÝLÝR?

Hangi mallara ne kadar zekât düþeceði, zen- ginlik miktarýnýn ne olduðu ilmihal kitaplarýn- da ayrýntýlarýyla anlatýlmýþtýr. Çiftçi, besici, es- naf, tüccar ya da baþka meslek erbabýnýn yap- týðý iþe ya da birikimine göre ne kadar zekât ödeneceði fýkýh kitaplarýnda ayrýntýlarýyla anla- týlmaktadýr. Bir mü’minin kendi alanýyla ilgili dini bilgileri bilmesi farzdýr. Çünkü, yaptýðýmýz iþlerden dolayý mes’ul tutulacaðýz. “Bilmiyor- dum!” gerekçesi mazeret olarak kabul edilme- yecektir. “Bilmen gerekiyordu.” denecektir.

ZEKÂT

VERMEYENİN HALİ

Zekât vermekten kaç- manýn, vermemek için

bahaneler uydurma- nýn çok aðýr manevi sorumluluklarý vardýr.

(27)

Z E K AT V E T O P L U M 2 6

AÝLEM 6 EKÝM 2006 CUMA

Fýtýr sadakasýný unutmayalým

Yaratýlýþýn bir þükür ifadesi ol- mak üzere, sevap kazanmak ga- yesiyle verilen Ramazan sadaka- sýdýr. Hür, Müslüman ve asýl ihti- yacýndan fazla nisap miktarý bir mala sahip olan kiþilerin vermesi gerekir. Sadaka-i fýtýr, zekât gibi malýn deðil, baþýn zekâtýdýr. Bu- nun için asýl ihtiyaçlardan fazla olan malýn üzerinden bir yýlýn geçmesi ve ticaret malý olmasý þart deðildir. Zekât kimlere verilirse, sadaka-i fýtýr da onlara verilir. Ve- rirken niyet etmek gerekir. Fakire sadaka-i fýtr olduðunu söylemeye gerek yoktur. Sadaka-i fýtr önce- likle mümkünse mükellefin bu- lunduðu yerdeki fakirlere verilme- lidir. En son bayram namazýna kadar vermek gerekir.

Zekât,

rahmeti çaðýrýr

Zekâtýn verildiði toplumlarda di- ðer canlýlar bile Ýlâhî rahmetten istifade eder. Zekât verilmeyen toplumlarda þayet diðer canlýlar olmasaydý, insanlar, Ýlâhî rahme- tin tezahürü olan yaðmurdan bi- le mahrum kalýrlardý.

Zekât ne

zaman ödenir?

Üzerine zekât düþen mal ve paralarýn zekâtý, o mal ve para- nýn üzerinden 1 sene geçtikten sonra, sene biter bitmez veril- melidir. Özürsüz olarak tehir et- mek câiz görülmemiþtir. Bir mü’min zekat vazifesini edâ et- meden ölürse günahkâr olur.

Sadaka ve zekâttan kim rahatsýz olur?

Sadaka ve zekât vermek noktasýn- daki tereddütte, þeytan ve nefsin olumsuz baskýsýnýn önemi büyük- tür. Her biri, insana, zekât ve sa- dakanýn malda eksikliðe sebep olacaðýný ve neticede fakirlik gibi bir problemle karþý karþýya kalýna- caðýný telkin ederler. Bu konuda Yüce Rabbimiz, onlarýn telkinle- rine mukabil bizlere þu uyarýda bulunmaktadýr: “Þeytan sizi fa- kirlikle korkutur (fakir düþeceði- nizi söyleyerek sadaka vermek- ten geri kalmanýzý ister) ve size çirkin þeyleri yapmayý emreder.

Allah ise, size kendi katýndan maðfiret ve lütuf va’dediyor.

Þüphesiz Allah’ýn lütfu geniþtir, O bilendir.” (Bakara Suresi, 268)

Zekât, malý artýrýr

Allah Rasulü (sas), sadaka ve zekâtýn malý eksiltmediði bilakis artmasýna sebep olduðu üzerinde ýsrarla durur: “Sadaka (zekât), maldan hiçbir þey noksanlaþtýr- maz.” Rasûlullah (sas)’ýn bu ifa- desinden, Allah’ýn mallara bere- ket vermesi neticesinde, görü- nürdeki noksanlaþmanýn, bu be- reketle ortadan kaldýrýlmasýnýn anlaþýlabileceði gibi; getirdiði sevap cihetiyle, az fedakârlýkla çok sevap kazandýrmasý da anla- þýlabilir. Zekâtýn hem Hakk’a hem de halka karþý bir güvence unsuru olduðunu her sözü doð- ru olan Efendimiz’den (sas) öð- renmekteyiz: “Mallarýnýzý zekât- la koruyun, hastalarýnýzý sadaka ile tedavi edin, belalara karþý dualarla hazýrlýklý olun.”

(28)

ZEKÂT VERENE MELEKLER DUA EDER Allah Rasûlü (sas), zekâtý verilen bir malýn artmasý için meleklerin her gün þöyle dua ettiklerini bildirir:

“Her gün iki melek inerek, onlardan biri: ‘Allah’ým!

Malýný, Allah yolunda harcayýp infak edenin (malý- ný bereketlendirmek suretiyle) arkasýný getir.’ diye dua ederken, diðeri de, ‘Malý tutup cimrilik edenin malýný telef et ya Rabbi!’ diye bedduada bulunur.”

EN HAYIRLI SADAKA

“Sadakanýn en hayýrlýsý vereni fakirleþtirmeye- cek, alan kimseyi tekrar istemekten caydýracak miktarda olanýdýr.” (Buhari, Zekât, 18)

ZEKÂT NEDÝR?

Zekât, sözlükte “temizlemek, çoðalmak ve büyü- mek” anlamlarýna gelir. Ýslamî terminolojide ise, di- nen zengin sayýlan bir Müslümanýn, seneden se- neye malýnýn belli bir miktarýný Müslüman fakirle- re Allah rýzasý için vermesidir. (Temlik: Verilen zekâtý fakirin mülkiyetine geçirmesi demektir.)

ZEKÂTIN HÜKMÜ NEDÝR?

Zekât, Ýslâm’ýn 5 þartýndan birisidir. Namaz, oruç gibi farz-ý ayndýr. Ancak onlar gibi bedenle deðil mal ile yapýlan bir ibâdettir. Hicretin ikinci senesinde farz kýlýnmýþtýr. Zekât, Kur’ân-ý Kerim’de 34 yerde zikredilmiþtir. Farziyyeti, namaz ile birlikte Kur’an’da sürekli tekrar edilen þu âyet-i kerîme ile sâbittir. “Namazý kýlýn, zekâtý verin...” (Bakara, 43, 83, 110; Nûr, 56; Müzzemmil, 20; Nisâ, 77).

FAKÝR TALEBELERE DE ZEKÂT VERÝLEBÝLÝR Özellikle büyük þehirlerde, orta ve yüksekokul seviye- sindeki binlerce talebe büyük maddi sýkýntýlar içinde okumaya çalýþmaktadýr. Sahipsiz ve çaresiz kaldýkla- rýnda kötü yollara sapma ihtimali çok fazla olan, kim- senin yardým etmediði bu gençleri ve ailelerini bulup, onlarý zekâtlarýmýzla desteklemek, vatana millete ha- yýrlý birer evlat olarak yetiþmelerini saðlamak bizim de görevimiz olmalýdýr. Arkadaþlarýnýn imkânlarý yerin- deyken onlarýn gönlü kýrýk ve kýsýtlý imkânlarla oku- maya çalýþmasý, hatta bazýlarýnýn kabiliyetli olmasýna raðmen okumayý býrakýp çalýþma hayatýna atýlmak zo- runda kalmalarý bizleri de üzmelidir. Fakirliði yüzün- den topluma ve ailesine küsen gençlerin ne büyük bir tehlike kaynaðý olduðunu ise ifade etmeye gerek yok.

(29)

Ç O C U Ð U M L A K U R ’ Â N O K U Y O R U M 2 8

AÝLEM 6 EKÝM 2006 CUMA

eynep’in hýçkýrýklarýyla irkildi annesi.

Omuzlarý inip kalkýyor, sesi titriyor- du. Gözleri kýpkýrmýzý olmuþtu. An- nesi üzüldü biricik kýzýnýn aðlamasýna. Teselli etmek istedi. “Kim üzmüþ benim bi’tanemi?”

Kucaðýna aldý. Olanca þefkatiyle sardý. Zeynep hâlâ hýçkýrýyordu. Annesinin göðsüne daya- mýþtý kafasýný. Sabýrla bekledi annesi. Hýçký- rýklarýnýn durmasýný ve anlatmasýný bekledi.

Annesinden aldýðý güvenle anlatmaya baþladý Zeynep; arada içini çekerek, gözünü silerek.

“Anneciðim, bebeðimin kolu kopmuþ, kaybol- muþ. Bulamadým onu. Takmak istedim; ama bula- madým. Ben bebeðimin böyle kolsuz kalmasýný sevmiyorum.” “Hadi, gel, bir de beraber araya- lým.” dedi annesi. “Acaba burda mý? Yoksa, koltu- ðun arkasýna mý sýkýþtý? Kanepenin altýna da bir bakalým. Saksýnýn arkasýna bakmýþ mýydýn? Hay Allah, nerede bu?” Aradýlar. Aradýlar. Sonunda Zeynep’in çamaþýrlarýnýn arasýnda buldular küçük bebeðin minik kolunu. Bebeðin kolunu taktýlar.

Zeynep’in gözlerine bir pýrýltý geldi. Yüzün- de sanki güneþ doðmuþ gibiydi. Derin bir

“Ohh!” çekti. Annesine teþekkür etti. Annesi onu kucaðýna aldý. Saçlarýný okþadý. Öptü. Bir yandan da Zeynep’e bir þey anlatmak istedi.

“Biliyor musun tatlým, Allah bize, o her þeyi içine koyduðu kitabýnda, yani Kur’ân’da þöyle sesleniyor: ‘Ýnananlarýn baþýna olumsuz bir þey gelse, onlar derler ki: Biz Allah içiniz ve Allah’a dönücüleriz.’ (“Ýnna lillahi ve innâ ileyhi râciün.”

Bakara Sûresi 156. ayet) Baþýmýza küçük de olsa bizi inciten, üzen bir þey geldiðinde bu ayeti oku- mamýzý ister. Hatta bizi çok seven Peygamberi- miz de sahabelerine, yani sohbet ettiði arka- daþlarýna ‘Ayakkabýnýzýn baðcýðý koptuðunda bile bu ayeti okuyun.’ demiþ. Arkadaþlarý da ‘O kadar küçük bir þey için de mi?’ diyecek olmuþ- lar. Peygamberimiz tebessüm ederek, ‘Evet, o kadar küçük bir þey için bile!’ demiþ. ‘Kalbinizi inciten her þey sizin için bir musibet sayýlýr. O yüzden bu ayeti kalbiniz ne zaman incinirse, ne zaman sizi üzen bir þey olursa okumalýsýnýz.’

“Gel, seninle biz de bu ayeti okuyalým.

Bebeðin kolu kaybolunca, çok üzüldün ya, onun için. Elhamdülillah, aradýk ve Allah bize onu buldurdu. Bebeðin kolunu yerine taktýk ve üzüntümüz sevince döndü.”

Zeynep’le annesi ayeti okudular ve bu ayetle bizi teselli eden, kaybettiklerimizi bize bulduran, kalbimizin incindiðini bilen Rabb’imize þükrettiler.

s.demirci@zaman.com.tr

“Biz Allah içiniz...”

SEMÝNE DEMÝRCÝ

Rabb’imizin mübarek sözleriyle çocuklarý tanýþtýralým Ama bunu nasýl yapabilir, nereden baþlayabiliriz? Bu haftadan itibaren Semine Demirci Haným pratik hayata

yansýyan manevi iklimi yazýlarýyla aktaracak. Ayet ve hadislerin ýþýðýnda hayata yeniden bakacaðýz. Ailem

Z

(30)
(31)

D R . C A N 3 0

AÝLEM 6 EKÝM 2006 CUMA

ül kokulu Isparta’mýn, kalbi güzel di- kenleri! Þimdiye dek okuduðum mail- lerde karnýmý tutarak olmasa da güldü- ðüm, delicesine aðladýðým ve ellerimin arasýna aldýðým baþýmýn þakaklarýnýn zonklamasýndan nabzýmý saymaya çalýþtýðým olmuþtu. Ama bun- larýn hepsinin birden olduðunu hatýrlamýyorum.

Bu ilk oldu. Zira mailiniz 30 yýllýk meslek haya- týmý film þeridi gibi tekrar hatýrlamamý saðladý.

76-77 yýllarýnda insanlarýn özellikle fo- bik reaksiyonlarýný, zýrt pýrt depresyona gi- riþlerini, atak nöbetler geçirerek, sapan ta- þý gibi acil odasýna dalýþlarýný çok anlamlý

bulmaz, “Bir depresyona girsem de insanlara fareyle oynayan kediyi bir göstersem.” derdim.

Çünkü bu depresyona insan giþeden bilet alýp sinema salonuna girermiþ gibi giremiyor. Al- lah’ýn abdal kuluymuþum ki yatsý namazý sonra- sý yaptýðým bu dua sebebiyle sabah namazýna

“sosyal fobisi” olan bir zavallý olarak kalktým. Üs- tüne, kuþluk namazýnda da nurtopu gibi bir dep- resyonum oldu. Ve öðlen namazýnýn son sünne- tinde teþehhüd miktarý bir zamanda panik atak nöbetiyle tanýþtým. Nefes alamýyordum, tansiyo- num yaþým kadar (24) olmuþtu ve kalbimdeki aritmiye bakýlýrsa acile uðramadan doðrudan Yakup-Bedirhan-Isparta

Can abi sen bu yazýlarý nasýl bir düþünce atmosferi içinde yazýyorsun ya? Biz anlam veremiyoruz. Bedirhan ve ben, mesela; yurtta kalan ve þikayetçi olan kýzlara “Rahat mý battý? Dizinizi kýrýn oturun yurdunuzda!” ya da “Koþ Zuhal

koþ” yazýsý için “Koþþ anca gidersin!” derdik herhalde di- ye düþünüyoruz. Sizinki acayip bir sabýr doðrusu.

Çiçekler sulansýn ki

çöller ‘Gülşen’e dönsün...

G

FOTOÐRAF: REUTERS

(32)

kalp damar cerrahisine gidip by-pass, hatta ellerinde kalma- dýysa bayan pas dahi olmalýydým! Yoksa ikindi namazýný melek- lerin arasýnda kýsýklý Muradiye’de kýlmak zorunda kalabilirdim.

Belki dramda abartmýþ olabilirim; ama þunu öðrendim ki;

1) Hiçbir zaman büyük konuþmamalý ve iddiacý olmamalý.

2) Basit bir minör depresyon dahi bir doktoru sürüm sü- rüm süründürebildiðine göre hiçbir þikayeti hafife almamalý.

3) Hiçbir zaman hastalýk için deðil, afiyet ve uzun ömür için dua etmeli.

4) Ýntiharýn i’sinden mahsusçuktan bahsetse dahi o kiþiyi çok ciddi markaja alýp “zoom” yaparak bilinen tüm terapi yöntemlerini para pul gözetmeksizin uygu- lamalý, alttan girip üstten çýkmalýymýþým.

Belki de nevrotik sýkýntýlarý Hakk-al Yakîn (bizzat) ya- þamam benim eskiden hastalarýma þimdi de caným okur- larýma olan yaklaþýmýmý dahi gerçekçi bir hale getirdi.

Geçen yýl Ýstanbul Üniversitesi’ni kazanan yeðenim (kýz) yurda kayýt süresince (3-5 gün) evimde kaldý. Meðer Dr. Can dayýsýnýn hayranýymýþ. “Nasýl yazýyorsun?” dedi.

“Bu gece uyuma, görürsün.” dedim. Elle yazdýðým için parmaðýmýn 3 yerinde su toplamýþtý. Al dedim kaðýdý ka- lemi eline, ben söyleyeyim sen yaz. 15 mektup yazdýysak 7-8’inde aðlamýþým. Birkaç tanesinde de gerilmiþim.

Korkmuþ, pek de anlam verememiþ. 16’ncý mektubu okudu. Ben, “ayný sen” dedim. O da, “ayný ben” dedi.

Okurumun öyküsü yeðenimin öyküsüne çok benziyor- du. “Haydi, sen cevapla ben düzeltirim.” dedim. Yazma- ya baþlamasýyla hüngürdemesi bir oldu. Cevap bitince:

- “N’oldu bana” dedi. Ürperdim, titredim ve istem dýþý (gayr-i iradi) aðladým. Ben de dedim:

- Okurumun derdini içinde hissettin. Çünkü aynýlarýný yaþamýþtýn. Hem onun için, hem kendin için aðladýn. Re- zonans oldun, transa geçtin. O dakika itibarýyla elin deðil, kalbin yazdý. Sen de doktor olacaksýn. Eðer hastanýn der- dini yüreðinde bir sýzý olarak hissetmezsen o insana yarar- lý olamazsýn. Ýþte sevgili Ispartalý “Zýrdelikanlý”lar.

Haydi þimdi bu mübarek þehirdeki ‘Gül Fidanlarý’ný sulamaya baþlayýn. Baþlayýn ki “anca” sularsýnýz. Baþla- yýn ki Çöller GÜLÞENE dönsün. Sevgilerimle. Dr. Can

DR. CAN’IMIZIN VEFATINDAN ÖNCE KALEME ALDIÐI YAZILARDAN...

Eski binamýzdaki eski odamýzdan bir kesit.

Yine bir sürpriz yapýp elinde dosyalar, bis- küviler, çikolatalarla ve her daim yanýndan eksik etmediði su þiþesiyle çýkýp geliver- miþ. Bizim de bir hafta-on gündür birikmiþ mektuplarýmýz, e-maillerden hazýrladýðý- mýz onlarca sayfalýk çýktýlar hazýr. Espri- ler, takýlmalar. Onca sýkýntýlarýna, ciddi te- davi gerektiren hastalýklarýna raðmen bir de bunlarýn üstüne her açtýðý zarftaki

“kardeþlerinin” dertleri ekleniyor. O sýkýn- týlarý da kendi sýkýntýsý bilip, bir de onun için üzülüyor. Bu ona melankolik bir hü- zün kazandýrýyor; ama acaba neþesini ve canlýlýðýný elinden alabiliyor mu? Asla ha- yýr. Yine ayný enerji ve temposuyla etrafýn- dakileri motive ediyor. Fotoðrafa baktýðý- nýzda duvarda görülen kalp figürü Ailem’in sevgili haným okurlarýndan birinin iþleme- si. (Bir kapaðýmýzda kullanmýþtýk. Unutul- masýn diye çerçevelettik.) Altta da kutsal emanetlerden bir obje. Ýkisi de tam bir kalp ehli insan olan Dr. Can’ýmýzý o kadar güzel ifade ediyor ki. Geçenlerde oðlu Na- fi ziyaretimize geldi. Babasýnýn sýra dýþý hatýralarýný dinledikçe, “Babam iþte!” de- yip gözleri ýþýldýyordu. O, 200. sayýmýzý göremedi; ama insanüstü gayretle hazýr- ladýðý yazýlar bakýn hâlâ sayfalarýmýzda.

Tekrar rahmet diliyoruz. Mustafa Aydýn

Kalp, kutsal emanet ve Dr. Can

FOTOÐRAF: MUSTAFA AYDIN

(33)

Referanslar

Benzer Belgeler

Annelerinin daha kaygýlý olmasý nedeniyle somatoform bozukluðu olan gençlerin kaygý düzeyleri yüksek olabileceði gibi gençlerdeki somatik belirtiler ve kaygý belirtileri

Programlarý Merkezi Baþkanlýðý tarafýndan 1-2 Ekim 2009 tarihleri arasýnda düzenlenen Leonardo da Vinci Programý “Mesleki Eðitimin Avrupa Boyutu: Proje Merkezli

Sadakada, zekâtta olduğu gibi belli bir zen- ginlik şartı aranmadığı için zengin, fakir bütün Müslümanlar sadaka verip iyilik yapmanın mutlu- luğunu yaşayabilir.. Sadaka

A) Sadaka, Allah (c.c.) rızasını kazanmak için yapılan bir fedakârlıktır. B) Sadaka farz olan ibadetlerden biridir. C) Sadaka Müslüman’ın Allah’a (c.c.) duyduğu

仲景豈意後人如此之愚哉。即如產後不宜寒涼,所以舉一白芍之味酸微

“Kişisel Değerler Envanteri” ile kriter geçerliliği için karşılaştırmalı korelasyon analizi yapılan “Schwartz Değerler Ölçeği” arasında benzer faktör

Suyun çok kısa sürede vücut ısısını düşürdüğü -tıpkı sıcak havada bile havuzdan ya da denizden çıktığımız- da titrememiz gibi- ve flamingoların zamanının çoğu-

kemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanuna eklenen 3/C maddesinde yer alan “Benzer olaylarda, bölge idare