• Sonuç bulunamadı

-Ýmam deðil. Hatiptir bu efendi. Sarýðýnýn üzerindeki sýrma da payesini, yani rütbesini gösterir. Kýlýnca gelince, gaza ile fethedilen þe-hirlerde ilk cuma namazý kýlýndýðý zaman hati-bin minbere gazayý temsilen böyle kýlýnçla çýk-masý, Resûlullah Efendimiz’e imtisaldir. Ýstan-bul alýndýktan sonra ilk cuma namazý Ayasof-ya’da kýlýndýðý için, ilk hutbe de burada okun-muþ ve Akþemseddin Hazretleri kýlýnç ile min-bere çýkmýþtýr. Bu hatýra devam ettiriliyor. Bur-sa’da da Ulu Camii’de hatip, minbere kýlýçla çý-kar. Geçen yýl gittiðimiz zaman görmedin mi?

Evet hatýrladý. Fakat Bursa hatýrasýyla meþgul olmaya vakit yok. Hatip efendi davûdî sesine ver-diði tok ve gürbüz bir ahenkle hutbeyi okuyordu.

Kulaklar hep onda. Kulaklar mý yalnýz. Bütün ce-maatin ruhu minberdeki hatibin ruhu ile kaynaþ-mýþ. Ey güzel Ýslam dini ve ey güzel Ýslam ibade-ti! Allah’a varýþta hiçbirþey senden üstün deðil, sana denk gelebilecek baþka yol bulunabilir mi?

Namaz bitti. Artýk caminin her köþesinde bir

hafýz Kur’an okumaya baþladý. Her kürsüde bir þeyh vaaz ediyor. Bunlarý dinleye dinleye camiden çýktýlar. Fatih ve Beyazýt camilerine de gidecekler.

Fatih Camii’ndeki kalabalýk daha ziyade sarýk-lýlardan mürekkep. Talebe-i Ulum denen medre-seliler. Aman þu kapýdan girince sola tesadüf eden beyazlý kalabalýk da ne? Kürsüde bir adam ayaða kalka kalka bir þeyler haykýrýyor, etrafýnda kendisi gibi beyazlar giymiþ, baþlarýna beyaz tak-ke, üstüne koskoca sarýklar sararak arkadan tay-lasan biçiminde sarkýtmýþ, hepsi bir örnek bir sü-rü adam. Saçlarý usturayla týraþ edilmiþ, sakallar þakaklarýnda bir hat ile nihayetlenmiþ, býyýklarý üst dudaklarýnýn biraz yukarý hizasýnda kýrkýlmýþ, iki dizlerinin üstünde yükselerek baðýrýyorlar:

-Âmin.

Bu kalabalýðýn toplandýðý tarafýn karþý-sýnda, mihraba doðru yürürken solda müte-vazý ve bodur bir rahlenin arkasýnda deve tüyü sikkeli, tek gözlü bir Mevlevî þeyhi, et-rafýnda üç beþ zâbitle beþ on efendi kýlýklý zat.

Peygamberimiz’in müjdesine nail olan Ýstanbul’un süsü Ayasofya, önemli dinî günlerde bir bayram yerine dönüyordu.

Ý S TA N B U L 2 2

AÝLEM 6 EKÝM 2006 CUMA

Ve bu ufak grubu çevreleyen ayakta otuz-kýrk kiþilik bir topluluk…

Kelimeleri tane tane telaffuz ederek, hafif ve aðýr bir sesle þeyh efendi etrafýna hitab ediyor.

Ýkindi namazýný Beyazýt Camii’nde kýla-caklarý için acele ile buradan ayrýldýlar ve ön saflarda yer bulmak için hýzlý adýmlarla Beya-zýt’a doðru ilerlediler. Þehzadebaþý ile Vez-neciler gündüz pek tenha… Kahvelerde, ký-raathanelerde kimseler yok. Tiyatrolarýn önünde tahtalara yapýþtýrýlmýþ kocaman ya-zýlý, ibiþ resimli ilânlara bakan birkaç çocuk...

RAMAZAN’INIZ MÜBAREK OLSUN

Beyazýt Camii’nin, Veliyüddin Efendi Kü-tüphanesi kýsmýna mücavir, meydana ba-kan kapýsýndan girdiler. Sarý býyýklý kay-yum, efendinin elini öpmeðe seðirtti:

-Ramazan-ý Þerifiniz mübarek olsun.

Beyazýt Camii’nin içi Hereke’de hususi suret-te bu cami için yeni dokunmuþ uzun tüylü, kaba kýrmýzý halýlarla bir kat daha güzelleþmiþ. Þehrin ortasýndaki bu mabet en güzide halkla dolu.

Zaten Ramazan’ýn diðer günlerinde de en

faz-la cemaat topfaz-layan selâtin camii budur. Karþýsýn-daki Daire-i Umur-ý Askeriyenin (Harbiye Neza-reti) mensuplarý öðle tatilinde. cümleten bura-ya geldikleri gibi, tatilden sonra iftara bura-yakýn za-manlarýný da bu camide geçirirler. Türbedeki Maarif Nezareti, Þehremaneti, Caðaloðlu’ndan aþaðý inerken saða tesadüf eden Nafia, Ticaret ve Ziraat Nezaretleri memurlarýyla Babýâli, Dâhiliye ve Hâriciyenin, Beyazýt’tan Topkapý, Edirnekapý ve Yedikule’ye doðru uzanan semt-lerde oturanlar da ikindide burada toplanýrlar.

Þeyhülislam kapýsý mensuplarý Süleymani-ye’nin cemaatidir amma Beyazýt Camii’ne de sýk sýk uðrarlar. Ýkindiden sonra mihrabýn saðýna te-sadüf eden maksure önünde Kayserili Remzi Efendi, Mesnevi okutur. Karþýsýna tesadüf eden maksurede de Abdülhakim Efendinin kürsüsü var. Ahmedcik, Remzi Efendi’yi dinlemekten çok hoþlanýyor. Dersi arasýna kýssadan hisse alýnan tatlý tatlý hikâyeler, fýkralar karýþtýran -acý nasihat ilacýný tatlý tatlý fesahat balýyla- dinleyenlerine sunan bu zatýn dersine doyum olmuyor. Müez-zin mahfilinin altýnda Hafýz Ali, hünkâr mahfili-nin altýnda Kemal, Sahaflar cihetindeki çýkýntýda

Ýstanbul, her sene Ramazanlaþýyor. Ramazan, Ýstanbul’da bir heyecan ve neþ’eyle bir baþka güzel yaþanýyor.

Enderun’u mukabele okuyorlar.

Efendi bunlarýn hepsini sýrayla dinlemek istediðinden, her birinin yakýnýnda on beþ, yirmi dakika oturarak gözlerini yumuyorlar.

Kur’an-ý Kerim’in ilahî elfazýnýn, kýraat-i aþere sahibi, bu bahtiyar hafýzlarýn güzel seslerindeki in’ikasýný (yansýmasýný) huþu ile gaþyolarak dinliyorlar. Açlýk, efendiyi de Küçük Ahmed’i de bütün diðer Müslümanlar gibi yarý mest etmiþ, âdeta meleklik sýfatýna yaklaþtýrmýþ. Mânâsýz bir açlýk deðil bu. Vücûdu beþerî kaygýlardan, ihtiraslardan ve üzüntülerden uzaklaþtýran, kalbi Yaradan’a baðlayan, rûhu uhre-viyetin yüksekliklerinde seye-ran ettiren en güzel ibadet bu…

Bu riyazetle bir tüy kadar

ha-fifleyen Küçük Ahmed, kulaklarýna akseden her Kur’an ayetinde dini bir hazzýn en latif ürperti-lerini duyuyor. Caným Müslümanlýk… Ýftara bir saat kaldý. Yola çýkmalý. Ayakkabýlarýný giyiyor-lar. Avluda sergi. Sýra sýra tesbihçiler, baharatçý-lar, iftariye satanbaharatçý-lar, rejinin hususi Ramazan si-garalarýný teþhir ettiði dükkan, ýtýrcýlar, kitapçý-lar… Bir âlem bu sergi. Avlunun önünde tab-lalarla simitçiler, pideciler, Karaköy, Caðaloð-lu, Þehzadebaþý fýrýnlarýnýn tablakârlarý… Fa-kat efendi titizdir. Gerçi bunlarýn simitleri, pi-deleri de nefistir ama o Hasanpaþa fýrýnýnda taze taze yumurtalý pide yaptýracak, yaðlý-su-samlý simitleri dumaný burnunda sýcak sýcak ipe dizdirecektir. Koska’ya doðru yavaþ yavaþ indiler. Hasanpaþa fýrýnýnda, Halit Dede taze yumurtalarý hamurkâra uzattý. Tezgâhýn önü öyle kalabalýk ki iðne atsan yere düþmeyecek.

Pideleri yapýldý. Simitlerini aldýlar, Laleli’den yavaþ yavaþ aþaðýya doðru, Aksaray’a geldiler.

Aksaray’da Masraf Nazýrý Ahmed Bey’in konaðý önünde ufak bir mola verdikten sonra eve kavuþtular. Efendi abdest tazeliyor. Ah-med durur mu? O da büyüðünden gördüðü din gereðini yapacak. Abdest üstüne abdest almak (nurun alâ nur) olmak demek. Akþam

namazýný nurun alâ nur olarak ký-lacaklar, böylece de iftar edecekler.

Sofra her zamanki gibi bahçe üstündeki odaya hazýrlanmýþ. Nasýl her zamanki gibi? Bu akþam hiç de baþka aylardaki akþam sofralarýna benzemiyor. Bu Ramazanýn ilk iftar sofrasý bu… Neler yok üstünde.

Belki yirmi çeþit reçel, incir, hün-nap, üzüm, ceviz, aðaçkavunu, þef-tali, çilek, aðaç çileði, viþne, porta-kal, mandalina, gül, dut, mürdüm eriði, armut, limon reçelleri… Pas-týrma, sucuk, kaþar, beyaz, Fele-menk, gravyer peynirleri Kütahya çinisi ufak iftar tabaklarý içinde.

Bunlarýn en ortasýndaki üç tabakta zeytin ve hurma var. Yedi fincancý-ðýn içinde de zemzem ve cevher.

Efendi ile gelin haným cigara tirya-kisi olduklarý için aðýzlýklarý ucunda cigaralarý hazýrlanmýþ, önlerine de peþkirleri ko-nulmuþ. Pideler müselles þekilde kesilmiþ. Ýftariye tepsisinin kenarýnda ve simit bölümlerinin yanýn-da sýralanmýþ. Herkes sofrayanýn-da yerini aldý. Ýstiðfar okuyarak, salât-ü selâm getirerek iftar topunu bekliyorlar: “Akþamlar yakýn olsun efendim!”

HEY GÝDÝ GÜNLER HEY!

Bahçe üstündeki oda, yandaki caminin de bah-çesine bakar. Müezzin Rýfat Efendicik minarede, kulaðý topta, gözü Beyazýt minarelerinde. Küçük Ahmed’in dudaklarý hürmet lerzeleriyle kýmýldý-yor: Allahümme salli alâ seyyidina Muhammed.

Ve alâ âli seyyidina Muhammed. Ve alâ sahbihi vesellim… Top atýldý. Rýfat Efendi minarenin kandillerini uyararak ezana baþladý. Sofra ba-þýndakiler zemzemle, cevherle, hurma ve zeytin-le iftar duasýný tekrar ederek oruçlarýný bozdular.

Akþamýn farzý cemaatle kýlýndýktan sonra ye-mek baþlayacak. Üzerine bol bahar ekilerek ve yaðlý simit doðranarak yenen tavuk suyuna þehri-ye çorbasý, yumurtalý pastýrma, düðün eti, kýymalý taze fasulye, puf böreði, kaymaklý güllaç, taze üzümlü, bademli pilav, kavun ve karpuz hazýrdýr.

Selamlýkta da ayrý bir sofra var.

Hey gidi günler hey.

Küçük

Benzer Belgeler