• Sonuç bulunamadı

Tüketim Toplumuna Farklı Bakışlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Tüketim Toplumuna Farklı Bakışlar"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MEDYALAB ARALIK 1

1

►Tüketim Toplumuna Farklı Bakışlar

► Güzellik, post-truth mudur?

►Blade Runner Ne Anlatıyor?

► Romero Zombiler- inin Tüketim Çılgınlığı

PROF. DR. HÜSEYİN ÇELİK - DOÇ. DR. AYBİKE SERTTAŞ - ARAŞTIRMA GÖR. TUGAY SARIKAYA SAİME S. ÖZGÜL YAREN KALKAN - ENES ALUÇ - MELİSSA FEZA KATLAR - DİLARA NUR OKA

İLAYDA MARANGÖZ -ENES DİLLİ - SEVGİ BAŞAR

14.SAYI 14.SAYI

ARALIK 2021

MEDYALAB MEDYALAB

MEDYALAB DERGİSİ İSTİNYE ÜNİVERİS

TESİ MEDYA ÇALIŞMALARI UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (İS

ÜMED)TARAFINDAN ÇIKARILMAKTADIR.

Doç. Dr. Aybike Serttaş / Doç. Dr. Hasan Gürkan / Doç. Dr. Michael Kuyucu Araştırma Görevlisi Tugay Sarıkaya / Stüdyo Sorumlusu Yaren Kalkan

Esmanur Ünğan / Suden Ünal / Melike Şahin / Berfin Sayan

A Y L I K İ L E T İ Ş İ M A R A Ş T I R M A L A R I D E R G İ S İ

OKAY KARACAN OKAY KARACAN

İLE SPOR MEDYASI ÜZERİNE İLE SPOR MEDYASI ÜZERİNE

Türk Dizi İhracatında Rekor Büyüme

Yaşanıyor Yalnızlık, Çözüm ve Temsil

Odağında Kimlik Krizi

VR Kitleri Sayesinde

Bakış Açımız Değişecek!

(2)

MEDYALAB ARALIK 2 MEDYALAB ARALIK 3

3 2

Emeği Geçenler

ADRESLER Editör Tasarım

Grafik Tasarım

Medyalab Dergisi Hak.

ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ TUGAY SARIKAYA

ENES ALUÇ

ENES ALUÇ

MedyaLab dergisi Aylık yayınlanan bir dergidir. Bu dergi basın meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder. MedyaLab dergisinin içeriği, tama- men ya da bölümler halinde dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.

isumed@istinye.edu.tr website/med.istinye.edu.tr youtube/isümed

twitter/isümedya

DOÇ. DR. AYBİKE SERTTAŞ DOÇ. DR. HASAN GÜRKAN DOÇ. DR. MİCHAEL KUYUCU Araş. Gör. TUGAY SARIKAYA

STÜDYO SORUMLUSU YAREN KALKAN ALUÇ ESMANUR ÜNĞAN

SUDEN ÜNAL MELİKE ŞAHİN

İLAYDA SILA TEMUÇİN BERFİN SAYAN

İÇİNDEKİLER

VR Kitleri Sayesinde Bakış Açımız Değişecek!

05

14 11

18

Değerli Okuyucu,

İstinye Üniversitesi Medya Çalışmaları ve Uygulama Merkezi (İSÜMED) olarak hazır- ladığımız e-derginin bu ayki sayısı ile karşınız- dayız.

Derginin bu sayısında TV sektöründen spor medyacılığına kadar geniş yelpazede bir seçki ile okurlarımıza ulaşmayı amaçladık.

Önümüzdeki ay yine benzer şekilde serbest tema üzerinden dergimiz sizlerle buluşacak.

Bu noktada önümüzdeki sayılar için sun- acağınız katkıları bekliyoruz.

Bu ayki sayının çıkmasında emeği olan öğretim görevlilerimize ve öğrencilerimize teşekkür ediyoruz.

Araş. Gör. Tugay Sarıkaya

Medyalab Dergisi Editörü Okay Karacan İle Spor Medyası Üzerine

Türk Dizi İhracatında Rekor Büyüme Yaşanıyor

Yalnızlık, Çözüm ve Temsil Odağında Kimlik Krizi

Araf Filminde Ataerkillik Olgusu:

Yeşim Ustaoğlu

21

İletişimin ABC'si: Ünsal Oskay

24

26

28

Metaverse İle Tanışın

İnternet Bağımlılığı İle Sosyal Fobi Arasındaki İlişki

(3)

MEDYALAB ARALIK 4 MEDYALAB ARALIK 5

5 4

OKAY KARACAN

B Ü Ş R A A S L A N & R A B İ A K U L

OKAY KARACAN İLE SPOR MEDYASI ÜZERİNE

Merhaba, öncelikle Medyalab okuyucularımız ve sizi tanıma- yan kişiler için biraz kendiniz- den ve kariyerinizden bahsede- bilir misiniz?

Merhaba, Ben Okay Kara- can. 1992 yılında TRT’nin açtığı sınavı kazanarak TRT’de spiker oldum. Spor bölümünde çalış- maya başladım. Yalnız spor bölü- münde çalışırken sadece sporla ilişkiniz olmuyor spiker olduğu- nuzda bütün terminolojiyi bil- meniz gerekiyor o yüzden ha- ber merkezinde de çalıştırıldım.

Haftanın 4 günü spor servisinde, 1 günü parlamentoda bazen de reklam ve halkla ilişkiler konulu çalışmalarda eğitimlerin içerisin- de bulundum. TRT o dönemler- de hizmet içi eğitimlerle de her konuda insanları yetiştiriyordu.

Bu durumda sadece spor spike- risiniz diye o alanda kalmıyordu- nuz sizi isterse radyo spikeri, ha- ber spikeri, program spikeri ya da muhabir olarak her şekilde kullanabiliyordu. Dolayısıyla ge- niş, güçlü bir iletişim ve eğitimin içerisinden geldim. Bu da bana hayata daha geniş perspektif- ten bakma şansı sağladı. Mesle- ğe girdiğimde hem futbol maçı anlatıyordum hem olimpiyat an- latıyordum hem de TBMM’de siyasilerin toplantılarını takip ediyordum. Aynı zamanda rek- lam piyasası nasıl reklam yapı- yor bunları öğreniyordum ve olaylara bütün açılardan bakabi- liyordum. 1996’da NTV kuruldu

B Ü Ş R A A S L A N & R A B İ A K U L

O K A Y K A R A C A N

konusunda insanlar üzerinde çok büyük bir repütasyonum olması dolayısıyla 2019 yılında kendi Youtube kanalımı kurdum ve hala büyütmekteyim. Ardın- dan da Woman TV’ye geldim.

Woman TV’nin Genel Yayın Yö- netmeniyim yani bir televizyon yaratıyorum. Demek ki neymiş TRT zamanında bana doğru eği- tim vermiş ki ben bugün burada bu işi yapmaya çalışıyorum.

Sizce Formula 1 programları üzerinde Youtube gibi sosyal medya platformları nasıl bir öneme ve etkiye sahip?

Formula 1’in Türkiye’de çok fazla yayıncısı olmadığı için bende Formula 1’i yıllarca anlat- mış ve bilinen birisi olarak kur- duğum kanaldaki Formula 1 ya- yınları çok izleniyor, çok karşılık buluyor. Sponsorları tarafından da ilgiyle izleniyor dolayısıyla burada tek olmak ya da az yayın yapanlardan biri olmak bana ve kanalıma çok büyük bir avantaj sağladı çünkü Formula1 Niş bir konudur. Herkesin kolay anlayıp algılayabileceği, dilini kullanabi- leceği bir şey değil. Futbolu her- kes konuşur. Kahvede Mehmet abi ile Ahmet abi de konuşuyor ama Formula 1 öyle bir şey de- ğil. Dolayısıyla Formula 1 bizim kanalımıza ‘’Formula 1 Konu- şulan Kanal’’ olarak da prestij kazandırdı. Formula 1’in genel dünyadaki etkisi de budur; For- mula 1’in in yapıldığı ülke “yük- ve NTV’ye geldim. Oluşan bil-

gi birikimimle NTV televizyon kanalı kurulduğunda spor mü- sabakalarının anlatılması, spor haberlerinin yapılması, spor programlarının üretilmesi ko- nusunda çalıştım. 1998 Dünya Kupası’nda, Türkiye’de ilk defa seyyar uyduyla Türkiye’ye yurt- dışından canlı yayın yaptık. Bu NTV’nin de dönüm noktaların- dan birisi oldu ve Türkiye’de bir- çok insan da şaşırdı tabii, Eyfel Kulesi’nin önünden yayına çı- kıyorsunuz. Şu an sizler için il- ginç gelmeyebilir ama o zaman çok acayipti. Türkiye içerisin- de yayın yapmak bile büyük bir parayken seyyar uyduyla yap- tığımız iş; teknolojinin küçülüp cebe girdiği ilk dönemin bir an- lamda öncüsüydü. Daha sonra NTV’den ayrılınca Habertürk televizyonunda yöneticilik yap- tım yani bir spor servisini yö- nettim. Ardından kendi prodük- siyon şirketimi kurdum. Lig TV yani bugün ki BeIN Medyaya o zaman ki Digitürk’e dışarıdan program ürettim, TRT’ye prog- ramlar ürettim. Yurtdışına ele- man gönderdim ve yurtdışından görüntüler transfer ettim. Bun- ların hepsini hem TRT’de hem de NTV’de elde ettiğim “Nono- live” kullanarak geliştirdim yani teknolojiyle birlikte, teknolojiyi kovalayarak bir noktaya kadar geldim. 2016 yılına kadar hem Lig TV’ye hem TRT’ye program- lar yaptım. Maçlar ve Formula 1 anlattım. Özellikle Formula 1

Türk spor medyasında uzun yıllar spor spikerliği ve yorumculuğu yapmış ve kariyerine Woman Tv Genel Yayın Yönetmenliği yaparak devam eden Okay Karacan ile spor medyası

üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. Bu keyifli röportajı dilerseniz birlikte inceleyelim.

(4)

MEDYALAB ARALIK 6 MEDYALAB ARALIK 7

7 6

sek teknoloji ülkesi” olarak algıya girer, öyle algılanır. Formula 1’in yayınlandığı yerlerde burası kali- telidir algısı yaratıyor dolayısıyla bize ve benim hayatıma Formula 1’in katkısı çok büyüktür.

10-15 yıl önceye göre şu an ki spor medyasındaki değişimler nelerdir?

15 yıl önce sosyal medya yoktu. Yavaş yavaş Facebook çık- mıştı o da arkadaşlık sitesi olarak algılanmıştı. O zamanlar bu kadar her önüne gelen medyacı olamı- yordu. En büyük değişim budur.

İsteyen istediği gibi yayıncı da olamıyordu. Şimdi elinde telefo- nu olan yayıncı oluyor ve eğer bir de kulübünün haklarını savunarak ağzı laf yapıp, sert cümleler kuru- yorsanız bir televizyondan fazla izlenebilirsiniz ama hiçbir zaman medya olamazsınız. Sosyal medya her alanda olduğu gibi sporda da skalayı değiştirdi. Kafasına ese- nin her şeyi söyleyebileceği bir dal oldu. Bugün günümüzde de habercilik yapan adamlar da eğer o işlerde başarılı olamazlarsa Fe- nerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş hakkında konuşarak tekrar kendi- lerini hatırlatma gereğinde bulu- nuyorlar. Spor çok güçlü bir mec- radır ve bunu halterden, bokstan bahsederek değil futboldan hatta Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş üzerinden onlara sallayarak elde edebilirler. İşte 15 yılın değişme- yen tarafı da bu; sporun herkes tarafından kendi lehlerine kullanı- lıyor olması.

Sizce şu an spor medyasının en önemli sorunu nedir?

Spor medyasının çok fazla is- tihdamı var. Çok rahat girildrildiği için ve girince insanın kendisine ben artık gazeteciyim diye adlan- dırması diye bir şey söz konusu ol-

O K A Y K A R A C A N

duğu için artı olarak sporu yöne- ten politikanın medya anlamında bir seçici yeteneği olmadığı için, en büyük problem budur. Yani herkes kendine gazeteci diyor maalesef.

Yüz kişiden doksanı gazeteci de- ğil ama öyle algılatılıyorlar bu da Türkçe’nin bozulmasına yol açıyor.

Türkiye’deki en büyük problem budur. Türk medyası metin yaz- mayı, doğru dürüst cümle kurmayı ve yazılı olarak hikaye anlatmayı bir uluslararası alanda okutmayı başaramıyor. Uluslararası alanda makaleleriniz okunmuyorsa, rö- portajlarınız yayınlanmıyorsa siz zaten dünya gerçeklerinin gerisin- desiniz demektir.

Spor medyasının eksikleri neler- dir?

Konvansiyonel medya dedi- ğimiz yani televizyon, radyo ve ga- zetenin önde koştuğu medyadır.

ABD ve Avrupa Türkiye’ye kıyas- la biraz daha hızlı bir şekilde yeri- ni dijital platformlara bıraktı. Yani Türkiye’de insanlar hala televizyon izliyorlar. Spor haberi bir haberdir ama spor medyasının yaptığı ya- yınlar azaldı neden? çünkü reyting getirmiyor. Neden reyting getir- miyor? çünkü Türkiye’de kavga var, Türkiye’de kaybetme duygusu çocuklara öğretilmiyor. Kaybet- mek Türkiye’de feminen bir duygu edilgen bir duygu. Kazanmak ise maskülen, etken bir duygu dolayı- sıyla Türkiye’de kadın-erkek eşit- sizliği üzerinden de anlatılabilir bu.

Bir de adalet yok Türk futbolu içe- risinde. Hep hakemlerin manipüle ettiği bir olguymuş gibi… aslında siyaset dili Türkiye’de futbol dili oldu. Siyaset dili neyin üzerine ku- rulu? Genellikle yalan ve kandırma üzerine algı üzerine kuruludur ve dünyanın kurulduğu günden beri böyledir. O dil futbola da yansıdı futbolu yönetenler ne yapıyorlar?

bir haksızlık olduğu zaman ya ha-

kemleri suçluyorlar ya başka ken- dilerine düşman yaratıyorlar ve işin içinden çıkıyorlar kendilerini suçlu görmüyorlar. Spor medyası da zaman içerisinde halka haber veren, halka program üreten, halkı eğlendiren medya olmaktan çıka- rak taraflı medyaya dönüştü yani Galatasaraylı medya, Fenerbahçe- li, Beşiktaşlı medya olarak değişti ve bu algı sosyal medyayla birlikte halkın zihnine oturdu yani mesela ben 30 yıldır bu işi yapan ve taraf- sız bir medya kuruluşu bir medya mensubu olarak tuttuğum takımı insanlar biliyorlar yani ben ağzımla kuş tutsam inandıramıyorum ken- dimi dürüst ve tarafsız olacağıma çünkü insanlar bu dille boğulmuş durumdalar. TRT döneminde in- sanlar herkese yayıncılıktaki ada- lete bakarak, doğru mesafede, eşit mesafede ve taraf tutmaz gözüyle bakıyorlardı. Artık taraf tutma diye bir şey yok herkes taraflıdır gözüy- le bakıyorlar yani sosyal medyayla birlikte Türkiye’de sporun dili sa- dece Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş’ın kazanma ihtimalleri üzerine keskin, sert, agresif, kaba bir dile dönüştü. Zaman içerisinde alternatif spor dalları olan Formu- la 1, Voleybol gibi futbolun alter- natifi gibi görünse de kendi çapın- da büyük spor dalları Türkiye’de insanların huzur bulmak için gi- decekleri limanlar haline dönecek ama Fenerbahçe, Galatasaray, Be- şiktaş yayıncılığı bu şekilde gider- se kaos daha da büyüyecek çünkü gazeteciler kendilerini yüz küsür yıllık kulüplerinin aklarını koru- makla mükellef avukat gibi görü- yorlar onu avukat gibi korudukları zaman gazeteciler, o zehirlenmiş izleyici kitlesi de onları kahraman olarak görüyor ve o kahramanla- rın izlenme oranı arttıkça reklam piyasasındaki bazı reklamcılığı bilmeyen ama günü kurtaranlar- da burada çok iyi rakam var diye onları fonluyorlar. Reklam piyasa-

sının kendine çeki düzen vererek doğruyu fonlaması lazım yani Türk medyasının spor medyasının için- de bulunduğu durum tamamen vahim bir durumdur. Medya her- kesin çok rahat girip çıkabileceği bir emek piyasasına dönüştü ve emek seyyaliyet oldu. Spor med- yası Türkiye’de uluslararası anlam- da gücünü tamamen yitirmiş du- rumda, bir gücü yok yani aynı Türk futbolu gibi.

Futbol ağırlıklı spor medyası hak- kında neler düşünüyorsunuz?

Ben NTV’den NTV Spor ku- rulurken ayrıldım insanlar şaşırdı- lar hala daha öyleler şaşkınlar. Ben Türkiye’de spor medyası, spor ka- nalına inanmıyorum. Spor kanalı olamaz çünkü insanlar Türkiye’de Fenerbahçe, Galatasaray ve Be- şiktaş’ı tutuyorlar. Tutuyorlar mı?

tutmuyorlar aslında. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş’ın kazanma ihtimalini tutuyorlar. Onu da tut- muyorlar aslında Fenerbahçe, Ga- latasaray ve Beşiktaş’ın şampiyon olma ihtimalini tutuyorlar. Aslında onu da tutmuyorlar. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın, biri- nin diğer ikisini ezme, parampar- ça etme ihtimalini tutuyorlar yani vahşi bir Vandalizm var. Ve bu çok tutulan bir konu olduğu için insan- lar oraya gidiyorlar yani vurdulu, kırdılı, parçalamalı erkek gücünü ortaya koyan bir sinema filmine bayılıyor Türk halkı ama duygu- sal, romantik işin içerisinde sana- tın olduğu bir filme de light mısın birader? diye bakıyorlar. O yüz- den Türk futbolunun gidebilece- ği hiçbir yer yok çünkü seyircisini üretemiyor. Futbol yayıncılığının yapıldığı yerin de aslında futbol yayıncılığı değil futbol şov yayın- cılığının olduğunu düşünüyorum yani futbol magazin yani şu anda da televizyon oraya gidiyor. İnsan- lar çıksınlar, kışkırtsınlar, hakaret

O K A Y K A R A C A N

etsinler bunun adı futbol değil.

Futbol magazin programı bunlar yani futbol yayın kanalı kalmadı işte yayıncı kuruluşu var, TRT ve A spor var bunlar konvansiyonel medyayı tutmaya çalışıyorlar ama sadece futbol ağırlıklı gidiyor her şey diğer spor dalları ikinci, üçün- cü noktadalar. Bütün sporları sev- direbilmemiz lazım bu şeye benzi- yor sürekli et yiyerek çok sağlıklı bir insan olamazsınız.

Peki sizce Türkiye’de en büyük haksızlığa uğrayan spor dalı han- gisidir?

Güzel bir soru. Sanırım vo- leybol çok büyük bir haksızlığa uğradığını ispat ederek herkesin yüzüne çarptı. Özellikle kadınla- rın voleybolu. Kadın voleyboluy- la, erkek basketboluna biraz daha ilgi göstermemiz lazım. Yani erkek basketbolunda çok iyi yerlere ge- lebiliriz, çok iyi oyunlarda oynanı- yor ülkemizde ama futbola para ayrıldığı için oraya pek fazla para gitmiyor ve bir inovasyon olmu- yor. Kadın voleybolcularımızda yıl- lardan beri yani 70’lerin sonundan itibaren çok başarılıdırlar ama on- lara yeterli desteği veremiyorduk şimdi o desteği söke söke aldılar.

Gerekli ilgiyi vermediğimiz, gös- termediğimiz iki dal olarak onları söyleyebilirim. Boks için de kız- larımız başarılarıyla da biz sizlere neler getirebilirizi gösterdiler tabii onların da hakkını vermemiz lazım.

Türkiye’de spor eleştirmenliği hem bir meslek dalı hem de üre- tim olarak arttı bu konu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Spor eleştirmenliği ulusla- rarası standartta bir karşılığı var- sa üretimdir öbür türlü boş laftır.

Herkesin boş boş zaman geçirmek için yaptığı şey. Eskiden kahvede konuşmak için para verilmiyordu

artık sosyal medya üzerinde ko- nuşmaya para veriliyor. Niye? te- levizyona gitme, bakma olayı kal- madı. Eskiden saat sekizde maçı izliyorduk şimdi o saatte bin tane şey var onu izleyebilirsiniz. Youtu- be ve benzeri sosyal medya plat- formları siz bize gelirseniz biz size para veririz diyerek televizyonun reklam bütçesini global anlamda bölmeye başladılar. Ve İş orada değişimi sağladı, değiştirdi ve de- ğiştirmeye de devam edecek.

Kadın futbol oyuncularının maaş- ları ve erkek oyuncularının maaş- ları arasındaki farkın sebebi nedir sizce? Kadın futbolu neden daha az izleniyor ?

Kadın futbolu Avrupa’da, Amerika’da bazı ülkelerde çok iz- leniyor. Bununla alakalı olarak özellikle, Norveç, Finlandiya, İs- veç gibi ülkelerde maaşların eşit- lenmesi konusunda çalışmalar ya- pılıyor, başarıya da ulaşıldı. Tabii erkek futbolu çok geleneksel, yüz küsür seneyi aşmış, iki yüz sene- ye doğru giden bir erkek oyunu olarak algılanmış bir spor ve çok ciddi bir geçmiş var, geçmişe gidi- yor taraftarlar birazda, o tarihteki yaşananları, kahramanları var. Ka- dın futbolunun kahramanları yeni yeni oluşuyor. Biraz kahramanları sevince futbolu seviyorsunuz. Pe- le’yi sevenler, Maradona’yı seven- ler, Ronaldo’yu sevenler, Messi’yi sevenler, kadın futbolu kahraman- lar yarattıkça başka yere gidecek.

Önümüzdeki 10 yıllık dönem içe- risinde uluslararası anlamda rek- lam verenler, finanse etmeye baş- layacaklar ve kadın futbolu çok hızlı bir şekilde büyüyecek. Kadın futbolu endüstriyel olmadan önce futbolun verdiği keyfe benzer bir keyif veriyor izleyenlere aslında her an her şeyin olabileceği, en- düstriyelleşmemiş, parayla farkın yaratılabileceği değil de aslında

(5)

MEDYALAB ARALIK 8 MEDYALAB ARALIK 9

9 8

sportif olmakla farkın yaratılabi- leceği bir mecra olarak gözüküyor o yüzden kadın futbolunu izleme- yi ben seviyorum. Türkiye’de de kulüpler öncülük yapan Beşiktaş’ı takip ettiler ve kulüpler kurma- ya başladılar. Bir lig var lig oluşa- cak kadınlarda gidecekler o fut- bol karşılaşmalarını izleyecekler.

Dünyada yavaş yavaş yükseliyor.

Şimdi futbola akan paranın oraya akmasıyla birlikte ücretlerde eşit- lenecektir bir noktada. Ne kadar görüntülenebiliyorsanız o kadar para alabiliyorsunuz.

Son olarak iletişim fakültesi öğ- rencileri için tavsiyeleriniz neler- dir ?

Fakülteler genellikle teorik eğitim verirler. İletişimciler pratik eğitim almak için mühendisten, avukattan, iktisatçıdan, sosyolog- tan daha avantajlıdır çünkü haya- tın her tarafı artık iletişim. Yani derse girerken elinizdeki cep tele- fonuyla bir haber, o haberin nasıl yazıldığı, nasıl resimlendiğine dair bir bilgi sahibi olabiliyorsunuz.

Yüzlerce televizyon kanalı izleye- biliyorsunuz yapacağınız tek bir şey var; işin yoğunluğu şöyle artı- yor en az 2 tane yabancı dili çok iyi konuşmanız lazım. Bunu öğren- mek sizin elinizde. Günde iki saat İngilizce çalışırsanız ilk iki sene çok iyi ingilizce konuşursunuz. Son iki senede çok iyi İspanyolca çalışır- sanız mezun olduğunuz zaman iki yabancı dili olan uluslararası bir gazeteciye dönüşürsünüz.

Bir iletişim öğrencisi olarak farklı birçok dal hakkında fikir sa- hibi olmanız gerekiyor. Başlangıç- ta da söyledim TRT beni her ko- nuda yetiştirdi, her konuda... Ben halkla ilişkilerciyim dediğiniz za- man haberciliği atamazsınız, hem haberci, hem halkla ilişkilerci hem de reklamcı olacaksınız. Önünüz-

O K A Y K A R A C A N

de binlerce örnek var. Sektörü takip etmelisiniz, girişimci olma- nız lazım, kariyerinizin başında para odaklı olmamanız lazım. Bi- zim NTV‘ye gelen stajyerlerimiz sadece yemek fişi alıyorlardı ama bugün Türkiye’nin önemli medya insanları arasındalar. Hayata öyle başlıyorsunuz. Ben TRT’ye başla- dığımda ortaokul mezunu bir mu- habirin kıymalı pide siparişlerini gidip güvenlikten alıp getirip ona veriyordum para üstüyle birlikte.

İki üniversite bitirmiş birisi olarak yapıyordum onu iyi ki yapmışım çünkü o sizin egolarınızı törpülü- yor, hepimizin her şeyi yapabilece- ğini gösteriyor, iletişimcilikte ma- kam meselesi yoktur. Bunlar çok önemli, her şeyin peşine düşmek lazım.

İlginiz ve keyifli sohbetiniz için teşekkür ederiz.

Dünya her gün yeni bir hayat sunarken bu hayatın bedeli ömürden kesilir. Canlılara düşen zorunlu görev

ise bu döngüden kendisine pay biçmesidir. Biçtiğimiz hayata dönüp baktığımızda göreceğimiz, hissedeceği- miz ruhtur hayat. Sınırlı sayfalarda dolu hayatımızda

bulduğumuz paydır ömür.

Hayatta kendine yer bulmuşken tamda, ansızın alır seni hayat bu hengameden.

B E R F İ N SAYA N

(6)

MEDYALAB ARALIK 10 MEDYALAB ARALIK 11

11 10

OKAY KARACAN

B Ü Ş R A A S L A N & R A B İ A K U L

Türk Dizi İhracatında

REKOR Büyüme Yaşanıyor

T

ürkiye’de dizi sek- törü ilk 1975 yı- lında TRT tarafın- dan çekilen “Aşk-ı Memnu” adlı diziyle başladı. Bu dizi aynı zamanda Türkiye’nin ilk yurt dışına ihraç ettiği dizi oldu.

1975 yılında çekilen “Aşk-ı Mem- nu” dizisi 1981 yılında Fransa’ya ihraç edildi. Bu dizi sektörünün gelişiminde ilk atılan önemli adım oldu.

Özel televizyon kanallarına yapılan yatırımların artması ile birlikte dizi sektörü de canlan- dı. Doksanlarda sayısı artan özel sermayeli televizyon kanalları beraberinde üretilen dizilerin- de artmasına katkıda bulundu.

Doksanlara kadar sadece TRT tarafından çekilen diziler özel kanalların da bu sektöre yatı- rım yapmasıyla birlikte hem ni- tel hem de nicel olarak arttı. Bu diziz sektörünün ikinci önemli kilometre taşı oldu. “Avrupa Ya- kası”, halen yayında olan “Arka Sokaklar, “Aliye”, tekrar çekilen

“Aşk-ı Memnun” ve onlarca dizi bu dönemde hayat buldu.

İki Binli Yıllarda Piyasayı Ele Geçirdi

Diziler İki binli yıllarda Türk televizyonlarını adeta domine etmeye başladı. İzleyicinin gös- terdiği talep ve yüksek reyting- ler dizilerin yapım kalitesinin de artmasına ve yatırımların büyü- mesine neden oldu. Bu dönem

D o ç . D r. M i h a l i s ( M i c h a e l ) K u y u c u

T Ü R K D İ Z İ İ H R A C A T I

lerini promosyon DVD ‘si olarak veren dergiler yok sattı.

ki izleyicinin değil dünyanın da ilgisini çekmeye başladı. Önce Arap ve Balkan ülkeleri Türk dizilerini ihraç etmeye başladı.

Daha sonra bu adım adım geliş- ti ve Çin’den Brezilya’ya kadar tüm dünya Türk dizilerine talep gösterdi. Bu konuda en önem- li rekor “Muhteşem Yüzyıl” adlı tarih temalı dönem dizisine ait.

Dizi Çin’in demir perdesini dahi yıkmayı başararak Çin tarafın- dan ithal edildi ve Çin’de yayın- landı.

İspanya’da yayınlanan “Ka- dın” adlı dizi 1,9 milyonluk bir ortalama izleyici tarafından iz- lendi. Son dönemlerde İspan- ya “Kadın” dizisinin dışında “Kı- zım” –“Bir Zamanlar Çukurova”

– “ Elif” – “Anne” – “Sen Kapımı Çal” gibi dizileri de yayınladı. Şu an İspanya’da yayınlanan “Ma- sumlar Apartmanı” ortalama 1,8 milyon kişi tarafından izleniyor.

Yunanistan’da Türk Dizileri Dergi Satışlarını Arttırdı

Türk dizilerine büyük talep gösteren ülkelerden biri de Yu- nanistan. Yunanistan’da özellik- le 2010 ile 2016 yıllar arasında tüm ana akım televizyon kanal- larında günde en az iki dizi ya- yınlandı. Öylesine bir furya oldu ki, magazin dergileri, televizyon dergileri hafta sonları dergilerle beraber bu dizilerin DVD’lerini de promosyon olarak vermeye başladı. Türk dizilerinin bölüm-

(7)

MEDYALAB ARALIK 12 MEDYALAB ARALIK 13

13 12

T Ü R K D İ Z İ İ H R A C A T I

Dizi İhracatının Ekonomik Etkileri

Türk dizilerinin dünya- ya satılması ve farklı ülkelerin ana akım televizyon kanalların- da yayınlanmasının ekonomik anlamda ciddi bir getirisi oldu.

TÜİK (Türkiye Televizyon İzle- yici Ölçümü) Araştırmasına göre 2020 yılında 25 Türk dizisi 11 farklı ülkede en çok izlenen ilk on TV programı arasına girmeyi başardı. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada toplam- da 152 ülkede yayınlanan Türk dizilerinin dünya genelinde 600 milyon izleyiciye ulaştığını söy- ledi ve “Dünyadaki her 13 kişi- den biri Türkiye’de üretilen en az bir diziyi izliyor” diyerek dizi ihracatının ne kadar büyüdüğü- ne vurgu yaptı. Şu an Türkiye, ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük dizi ihracatı yapan ülkesi konumunda.

Türkiye’nin dizi ihracatı ile yarattığı ekonomi küçük başla- dı ve yaklaşık 20 yılda yıllık 500 milyon dolar seviyesine ulaştı.

2023 yılında hedeflenen rakam ise 1 milyar dolar. Bu çok iyi bir veri, şu an 600-700 milyon do- larlık bir dizi ihracatı yapılıyor.

Bu eğer bu ihracat yıllık 1 milyar doları bulursa Türk yapımı diziler hem Türkiye’nin ekonomisine, hem de cari açığın kapanmasına

önemli bir katkıda bulunacak.

Kültürel Etkiler Hafife Alınmamalı

Türk dizilerinin diğer ülke- lere ihraç edilmesinin ekonomik olduğu kadar kültürel de etkileri var. Buna en somut örnek Türk dilinin ve Türk kültürünün yay- gınlaşmasına olan katkı. Bu di- ziler diğer ülkelerde genelde alt yazı ile yayınlanıyor. Yani diziler orijinal dili olan Türkçe yayınla- nıyor. Dilin yaygınlaşmasına kat- kıda bulunduğu gibi Türk yaşam tarzı ve kültürünün de promos- yonunu sağlıyor.

Aralık ayının başlarında mecliste bilgi veren Google ve Youtube’un Türkiye temsilcileri diziler sayesinde 15 yılda yakla- şık 230 milyon kelimenin Türk- çeye çevrildiğini söyledi. İnsan- lar dizileri izliyor ve duydukları Türkçe kelimeleri kendi Goog- le Translate başta olmak üzere Google arama moturunda me- rak ediyor gençlerin deyimiyle

“google’lıyor”. 230 milyon işlem yapılmış.

Dijital Medyanın da İlgisini Çekiyor

Diziler sadece geleneksel medyanın değil, dijital medyanın da ilgisini çekiyor. “Muhteşem Yüzyıl” dizisi aynı zamanda diji-

tal platformların da ilgisini çek- miş ve Youtube’ta 12 farklı dilde yüklenmiş. “Diriliş Ertuğrul” di- zisinin Urduca versiyonu da ya- pılmış ve dizi 17 milyon takipçisi olan bir kanalda yayınlanıyor.

Türk dizilerini İspanya’ya ihraç eden Atresmes Media Grubu “İspanya’da Amerikan dizileri etkiliyken, İspanyollar çocuklarına Jonathan ismini ko- yuyordu. İspanyol aileler artık

‘Mustafa’ ismini koymaya başla- dı” diyerek işin kültürel bağlam- daki değerini örnekledi. 2018 yılında “Fatmagül’ün Suçu Ne?”

adlı diziyle ilk Türk dizileriyle ta- nışan İspanyolların bu diziler sa- yesinde Türkiye imajına yönelik öngörüleri de yok oldu. Mesela Dolores Valverde adlı bir İspan- yol izleyici Analiz Gazetesine verdiği bir röportajda “Türk dizi- lerinden önce benim gözümdeki Türkiye imajı çok fakir, sokakları pis bir ülkeydi. Ama gördüm ki, bu böyle değil. Çok güzel gö- rüntüler var. Çok güzel bir ülke bu beni şaşırttı” diyerek dizile- rin Türkiye’nin promosyonuna da nasıl etki ettiğinin bir örneği oldu.

Türk dizilerinin “Türkiye İmajına” olan etkisini bende pek çok kez tanıklık ettim. Yuna- nistan’a her gittiğimde taksici- sinden, esnafına kadar aklınıza gelecek herkes bana Türk dizile- rinden bahsediyordu. Herkesin

O K A Y K A R A C A N

sorduğu ortak soru ise şuydu “O saraylar, o yalılar ne kadar güzel.

Orada gerçekten de yaşayan in- sanlar var mı?”

Bu tabii ki başka bir tar- tışma konusu. Biz bu dizilerin sunduğu yalan hayata özellikle gençlerin kendilerini kaptırma- masını dilerken bir bakıyoruz ki bu diziler sadece Türk insanının değil dünya insanının da ilgisini çekiyor.

Son Başarı “Sadakatsiz”

Dizisinden Geldi

Son olarak Kanal D’de ya- yınlanan ve ciddi bir izleyici kit- lesi yakalayan “Sadakatsiz” adlı dizi yurt dışına ihraç edildi. Dizi bir yandan Çarşamba akşamları Türkiye’de yayınlanırken diğer yandan da dünyada 65 ülkede yayınlanıyor. En son Latin Ame- rika’da Şili, Kosta Rika, Ekvator, El Salvador, Honduras ve Para- guay’da yayınlanmaya başladı.

“Sadakatsiz” geçtiğimiz hafta- larda İspanya’da haftalardır ya- yınlandığı gün prime time’da bi- rinci sırada. Dizi “En iyi Yabancı Drama” ödülü de aldı.

Bu başarılar çok güzel ba- şarılar. Milli bir başarı var bu sektörde. Dizilerin topluma olan olumsuz etkilerini çok konuştuk, tartıştık. Hala da konuşuyor ve tartışıyoruz. Ama madalyonun diğer yüzüne baktığımızda bu dizilerin Türkiye’ye ve Türk kül- türüne olan ekonomik ve kültü- rel katma değerleri de var.

(8)

MEDYALAB ARALIK 14 MEDYALAB ARALIK 15

15 14

Yalnızlık, Çözüm ve Temsil Odağında Kimlik Krizi

V

iennale 2019

Film Festiva- li’nde izleme fırsatı buldu- ğum, Bani Khoshnoudi’nin yazıp yönettiği filmi Lucier- nagas1 , ulusötesi ve yeni queer filmlerin yeniden yorumlanmasını anlamlı kı- lıyor. Bu yüzden, bu yazı, ulusötesi, yeni queer filmler ve temsil meselesine odak- lanarak kimlik kavramını derinleştirmeyi amaçlıyor.

Temsil insanlar, yer- ler, nesneler, olaylar, kül- türel kimlikler ve diğer so- yut kavramlar gibi gerçeklik unsurlarının herhangi bir ortamında (özellikle kitle iletişim araçlarında ve bu metinde bu filmde) inşa edilmesini ifade eder. Bu noktada temsilin kaçınıl- maz olarak seçici olduğunu ve bazı şeyleri ön plana alıp, diğer bazı şeyleri geri pla- na attığını; bunu yaparken de yorum gerektirdiğini ve anlamın bireysel yoruma tabi olduğunu unutmamak gerekir. Temsil her zaman belirli bir bakış açısından gerçekliğin inşasını içerir.

Temsil sistemleri, ideolo- jiler üzerinden metinlere bakmanın yollarını oluş-

1 Filmin orijinal adı Luciernagas- dır. Filmin İngilizce adı ‘Fireflies’, Türk- çe ismi ise ‘Ateş Böcekleri’dir. Metinde bütünlüğü sağlamak ve okuyucuda anlam karmaşası oluşturmamak adına, filmin orijinal ismi kullanılacaktır.

turmak için çerçevelen- diği araçlardır ve bu de- ğer sistemleri konularını çerçevelerler. Bu neden- le, medya çalışmaların- da (medya metinlerinde) temsil meselesi cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, etnik kimlik, vb. açılar- dan ele alınır ve tartışılır.

Toplumsal cinsiyet, göç edeni, nereye göç et- tiği ve nedenlerini, göç ettiği ülkedeki mevcut fırsatları, kaynakları ve göç ettiği ülkenin koşul- larını da hesaba katarak bu saydıklarıma etkilerde bulunur. Riskler, güven- lik açıkları ve ihtiyaçlar da büyük ölçüde birinin cinsiyeti tarafından şekil- lendirilir ve çoğu zaman farklı gruplar (kadınlar, erkekler, queer, Müslü- manlar, Hristiyanlar, vb…) için büyük ölçüde değiş- kenlik gösterir. Bunun yanı sıra, bu süreçte asıl önemli olanın cinsel kim- lik olduğunu unutmamak gerekir. Yani göç eden ki- şinin erkek, kadın, queer birey olması, göç süreci- nin tüm yönlerini etkiler.

Bu açıdan, Lucierna- gas filmi, cinsiyetin göçle nasıl etkileşime girdiğini anlatması ve buna göre yanıt vermesi açısından

sel olması sebebi ile yeni queer sinema ile de yakın ilişki kuruyor. Bu noktada, film, queer teorinin ortaya koyduğu politik mücadeleyi sinemaya aktarma görevini gerçekleştiriyor. Böylelikle film, normalleştirmeye karşı çıkarak eşcinselliği ve göç- menliği bir azınlık göster- gesi olarak ele alan norma- tif mantığı yapıbozumuna uğratıyor. Popüler sinema- nın normalleştirdiği eşcin- sel imgesinin yeni queer sinema tarafından sorguya açıldığını düşündüğümüz- de, Luciernagas filmindeki karakterin kimlik sorunları yaşayan bir birey olduğunu görebiliyoruz.

Yalnızlık ve Çözümün Bir Portresi: Luciernagas

Filmin hikâyesi şöyle:

Ramin Türkiye’den ayrılan bir kargo gemisine saklanır ve kendini Meksika’nın Ve- racruz liman kentinde bulur.

İranlı olan Ramin, genç bir eşcinsel erkek olarak zu- lümden kurtulmuştur, an- cak aynı zamanda kendisini bildiği her şeyden uzakta bulur. Geçmişinin ve gele- ceğinin sürekli olarak yeni ilişkilerle karşı karşıya geldi- ği bu liman kentinde sürgün hayatı yaşar.

Yönetmen, bu filmin-

D O Ç . D R . H A S A N G Ü R K A N

K İ M L İ K K R İ Z İ

de somut olmayan ama ge- rekli bir şeyden bahsediyor.

Filmde tam anlamıyla bah- sedilmese de Ramin’in hapse atıldığı ve kırıldığı cinsel ter- cihi nedeniyle ülkesini terk ettiğini ve bir göçmen haline geldiğini anlıyoruz. Ramin’in gerçekliği ile yüzleşirken, an- latıda Leti beliriyor ve Leti, amcasıyla birlikte yaşayan, hayatta insanların birbirleri- ni terk ettiklerine şahit olan ve bunu deneyimleyen, an- cak onu o yere bağlayan bir otelde yaşar. Luciérnagas, yalnızca filmin geçtiği o li- man kentinin yoksulluğunu vurgulamaz, aynı zamanda başka bir ülkede (coğrafyada) yeni fırsat arayanlar için bir umut olur. Ramin’i gündelik işlerde çalışırken görürüz, Le- ti’nin işlettiği otelde kalır ve Leti ile arkadaş olur; bir yan- dan da gündelik işlerde çalı- şırken, aslında oradan kaçıp kurtulmak isteyen Guillermo ile arkadaş olur. Guillermo, durmadan oradan gitmek is- tediğini vurgular ve bunu da

“Herhangi yeni bir yer, geride bıraktığımız yerden daha iyi- dir” şeklinde açıklar. Guiller- mo bu sözleri ile adeta içinde bulunduğu aidiyetsizlik çatış- masını yansıtırken, filmin içe- risindeki diğer karakterlerin de (Ramin, Leti, Leti’nin am- cası gibi) aidiyetsizliklerini ve kimlik bunalımlarının sözcüsü olur.

Filmin görünür amacı- nın, göçün şu anki gidişatını gerçekçi bir şekilde verme- si olduğu iddia edilebilir. Bu noktada, filmin yönetmeninin İran asıllı kadın olması, top- lumsal cinsiyet perspektifinin bütün bir toplumsal manzara- yı ne ölçüde dönüştürebilece- ğini gösteriyor. Yönetmenin Viennella 2019 Film Festiva- li’nde yaptığı konuşmasında, çeşitli ülkelerden gelen göç-

menlerle gerçekleştirdiği görüş- meler, ince bir şekilde, daha iyi bir yaşam elde etme arzusunu vurgularken, kahramanı daha iyi bir gelecek taahhüt etme konu- sunda kararsız bıraktığının da al- tını çiziyor. Hikâye, varoluşu tem- sil eden Veracruz limanı ve bu limanda yaşam mücadelesi veren Ramin’in özgürlüğü algılamak ve umut bulmak için duygusal im- kansızlığını doğrular.

Filmde öncelikli göç, cinsi- yet meselesi, homofobi ve diğer önyargıların hepsi usulüne uygun olarak sıralanır ve oyuna dâhil edilirken, izleyici asla karakter- lerinin yaşamlarına derinden da- hil edilmez. Meksika’da kayıp bir İranlı göçmenin gerçekliği, gece- leri sokaklarda umutsuzca dolaş- mak olabilir. Ramin, Guillermo’ya zamanını ilginç bir İran hapis- hanesinde geçirdiğini söylüyor.

Ancak cinselliğini yeni arkada- şına gösterme korkusu, nede- nini açıklayamayacağı anlamına geliyor ve bu tür değiş tokuşlar, Ramin etrafında sadece Verac- ruz’da değil, filmin anlatısında bir şekilde mahsur kalmasına neden olan bir sessizlik yaratmaya hiz- met ediyor.

Yeni Queer ve Ulusötesi Sinemanın Ötesinde:

Luciernagas Filmi

Luciernagas filmi, kabul edi- len cinsiyet kalıpları ve rollerini, toplumunun kurallarını belirle- yen egemen ideolojinin tavrın- dan etkilendiğini ortaya koyuyor.

Yeni kültürel arenada (Meksi- ka’da), Ramin, “olması gereken”

hatta mecburi, aksi kabul edile- mez bazı olgular için egemen ide- oloji tarafından yönlendiriliyor ve yönetiliyor. Kontrolü ve süreklili- ği sağlamak için iktidarın kendi- ne biçtiği en önemli görev olan, erkek olma sorumluluğunu her daim yerine getirmeye çalışıyor.

Filmde, iktidarın toplum üzerinde kurduğu hâkimiyetin benzerini, toplumsal yapı içerisin- de, (hegemonik) erkeklerin, diğer canlılar üzerinde kurması yine iktidar amaçlarını yerine getir- mek için kullanılır. Burada iktidar kelimesini yalnızca siyasi bir güç elde etmek anlamında değil, baş- kası üzerinde hegemonya kur- mak şeklinde kullanıyorum. Bu nedenle, sistemin onayladığı he- teronormatif ilişkiler bağlamın- da, erkeğin erkekliğini kanıtlama yolları vardır. Bu yollara çıkan ilk basamak erkeğin karşı cinsle olan birlikteliğidir. Kadın üzerinde ikti- darını kanıtlayamayan, yani cinsel ilişkide başarısız olan -eril tanıma göre- erkek için kullanılan terim ise “iktidarsız” terimidir. Film ise bu önermeyi, başkalaştırır: Ana karakter Ramin’nun bir erkek olarak, karşı cins ile kurması ge- rektiği iktidar ilişkisini yok sayar.

Göçmen olarak öteki olan Ramin, bu ötekiliğini eşcinsellik ile taçlandırır. Bu noktada, filmin ana akımdan farklı olarak bir far- kındalık yarattığını ve gerçek ha- yatta olagelen olayların inşasına yer verdiğini söyleyebiliriz. Bir önceki cümle, tüm film çalışma- ları uzmanlarının bildiği ve üze- rinde hemfikir olduğu bir öner- medir. Bunun yanı sıra, filmin, bir kurum olarak sinemanın ölçeğini nasıl yeniden düzenlediğine dik- kat etmemiz için bizi uyarıyor, çünkü filmde günümüz dünya siyasetine dair ciddi bir gözlem ve temsil meselesi ele alınıyor.

Stuart Hall’ın kültürel me- lezlikle ilgili açıklamaları bu nok- tada başvurulması gereken bir yerde duruyor. Hall’un belirttiği diaspora deneyimi öz veya saf- lıkla değil, gerekli bir heterojen- liğin ve çeşitliliğin tanınmasıyla kendisini göstermektedir. Yani farklılıklara rağmen birlikte yaşa- yan bir kimlik anlayışı: melezlik.

K İ M L İ K K R İ Z İ

(9)

MEDYALAB ARALIK 16 MEDYALAB ARALIK 17

17 16

en altında ve dışında bulunan madun, kendisinin ait olma- dığı ve hatta kendisinin kura- madığı bir dille konuşmanın çıkmazında mücadele eder ve hiçbir zaman kendi (özne) olarak konuşamaz.

Spivak’ın bu tanımlama- larının her birini filmde Ramin karakteri üzerinden görür- ken, onu her daim belirleyen/

sınırlayan kurucu (hegemo- nik) bir söyleme başvurur ve kendisini ifade edemez, hem gündelik iletişimde hem de erkeklik ispatında kaybolur ve yine kendi olamaz. Ramin (madun olarak), kendi gibi konuşamaz. Filmde Ramin, göçmen ve eşcinsel olarak madundur ve erkekliği temsil eden Guillermo ile asla kendi gibi konuşamaz.

Helen Hok- Sze Leung’ın belirttiği gibi, içerisinde ya- şadığımız küresel dünyadaki küresel güçler, kitle kültürünü ve kültür endüstrisinin değer- lerini de belirliyor. Bu durum, yeni queer sinemanın da or- taya çıkışına zemin hazırlıyor.

Bu noktada Luciernagas fil- mi, heteronormatiflik dışında kalan cinsiyet ve toplumsal cinsiyet uygulamalarını konu almasının yanı sıra, kolektif bilince göre tuhaf (garip) ola- rak addedilen kimliklere ba- kışlar atar. Film, mevcut tarih ve politika kavramlarını altüst ederek, üçüncü sinemanın savunduğu eşitlik, özgürlük ve haklardan mahrum bırakı- lan kişi/kişilerin seslerine ku- lak verir, bir nevi onların sesi olur.

Filmde Ramin karakteri, kimliğinin bir kısmını talep et- mek isterken, aynı zamanda karmaşık bir güç ağı ile kar- şı karşıyadır. Ulusal kimlikle- rin doğumdan beri kökleşmiş olduğunu söylemek müm-

kündür. Ramin için kimliğin ken- disini görme biçiminin çok güçlü bir parçası olduğu açıktır. Bunun yalıtılmış bir deneyim mi yoksa daha geniş bir hareketin parçası mı olduğu, cevap aramaya değer bir sorudur.

Ulusötesi eşcinsel kimlik (ve film öznelinde yorumlandığında), Ramin’in etnik kimliği ve/veya ulusal diyasporası, din veya siyasi yapıya dayanmayan yeni bir ulu- sötesi kimlik türüdür. Temel bir karakteristik olmasına rağmen, ailesel bir bileşeni olmayan bir özelliktir. Bildiğimiz gibi eşcinsel kimlik, büyük ölçüde, nispeten yeni olan kültürel ve psikolojik bir yapıdır. Bu tür bir kimliğin ulusötesi bir fenomene evrimi, özellikle de diğer kimlik türleri için benzer bir evrimi önceden haber verirse, küreselleşmiş bir dünyada siyasi ve sosyal yapıla- rın gelişiminde potansiyel olarak önemli bir değişim olduğu söyle- nebilir. Bu noktada denebilir ki, yönetmen Khoshnoudi, bu tür konular (LGBT) ile ilgilenen film- lerde, karakterleri tasvir ederken bir tuzaktan kaçınır; Ramin’in cinselliği sosyal adalet lehine sili- nir (görmeden gelinir). Böylesi bir durumun bireylerde etkileyici bir yalnızlık portresi yarattığını söy- leyebiliriz. Ramin’in Leti ile olan dostluğu, filme canlı bir doku ka- zandırmaya yardımcı olur.

Kaynakça

Gürkan, H. & Ege, Ö. (2021). Gendering Turkish Action Films in the Post-2010 Period: “Hey boy, protect me and don’t cry!”. Studies in European Cinema. 1-16: https://

doi.org/10.1080/17411548.2021.1903296

Gürkan, H. & Serttaş, A. (2017). The Representation of Masculinity in Cinema and on Television: An Analy- sis of Fictional Male Characters. European Journal of Multidisciplinary Studies, 5(1), 402-408. http://dx.doi.

org/10.26417/ejms.v5i1.p402-408

Hall, S. (1991). Old and New Identities, Old and New Ethnicities. Ed. Anthony D. King, Culture, Globalization and the World System. Binhamton, Macmillan Press, 41-68.

Hall, S. (1998) Küreselleşme ve Etniklik A.D. King, (ed..)

G. Seçkin ve Ü.H. Yolsal: Kültür, Küreselleşme ve Dünya Sistemi, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları

Helen Hok- Sze Leung, “New Queer Cinema and Third Cinema,” in New Queer Cinema: A Crit- ical Reader, ed. Michele Aaron (New Brun- swick, NJ: Rutgers University Press, 2004), 166.

Kiraz, S. ve Kestel, S. (2017). Kadınların Madun Sorunsalı ve Bir Alternatif Olarak Yeni Medya- da Dijital Aktivizm: Change.org. İstanbul Üniver- sitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 53: 139-163

Spivak, G.C. (1998). Can the Subaltern Speak?: Cary Nelson and Lawrence Grossberg (eds) Marxism and the Interpretation of Culture London: Macmillan.

Yaren, Ö. (2015). Göçmen Sinemasını Yeniden Düşünmek. MOMENT: Hacettepe Üniversitesi İl- etişim Fakültesi Kültürel Çalışmalar Dergisi, 207-223

Bu noktada diaspora kimlik- lerinin, dönüşüm ve farklılık yolu ile sürekli olarak ken- dilerini yeniden üreten ve çoğaltan kimlikler olduğunu düşündüğümüzde, filmin an- latısının başlangıcında, Ra- min’nun yeni kültürel orta- mında, her ne kadar kendi öz kimliğini göstermese de, iler- leyen sahnelerde (filmin ge- lişme/çatışma noktasına doğ- ru), bu melezliği sağladığını görmek mümkündür. Böyle- likle, Khoshnoudi’nin filminin bazı kimlikleri yeniden üretti- ğini söyleyebiliriz. Hall’a göre, herkes kendini başkalarıyla ilişkili olarak konumlandıran bir ajan ise, bu noktada, yıl- larca süren emperyalizm ve etnik, ulusal ve kimlik mese- leleri arasındaki sömürgecilik ile kurulan bağlantıların çö- zülmesi önemli görünmekte- dir. Kimlik bunun yerine farklı pozisyonlar arasında sürekli bir müzakere, beklenmedik durumlardan etkilenen bir yapı değil, aynı zamanda öz- nelerin kurumunun bir ifade- si haline gelir.

Hall, geleneksel olarak onurlandırılmamış olan bu kültürel kompozisyon olan melezliğe farklı bir anlam ifa- de yükler. Melezlik; yeni, di- namik ve karışık bir kültür yaratma fırsatı sunduğu için Hall, bu kavramın içerisin- de güçlü bir yaratıcılık bulur.

Yine Hall’dan referans alarak, üst bir kimlik inşa etmek için diğer kimlik(lerin) iğne deli- ğinden geçirilmesi gerekir. Bu noktada Luciernagas filminin, bir ulusötesi film örneği ola- rak, bileşenlerinin çok karma- şık bir boyut oluşturduğu söy- lenebilir. Tarihteki toplumsal hareketler, türler gibi filmin bağımlı, merkezi ve hiyerar- şik bir yapısı yoktur. Bu filmin anlatı biçiminin bileşenleri- nin belirlenmesindeki temel

kıstas, bu bileşenlerin ulusötesi özellikler gösteren diğer filmler- de de kullanılmasıdır. Bunu daha da açıklamak gerekirse, filmdeki melez yaşam deneyimleri anla- tı biçimini de melezleştirir. Film, ulusal sinemaların, türlerin ve an- latıların sınırları etrafında hareket ediyor ve benzer şekilde iki veya üç dilli filmler ve bu filmlerin film yapımcılarının çifte bilincinin du- rumunu yansıtıyor.

Bununla birlikte, queer ça- lışmaların özellikle heteroseksü- elliğin görünürlüğüne dikkat çek- mek için eleştirel bir uygulama olduğunu düşünürsek, filmin an- latının merkezine Ramin’yu alma- sı ve onun kendi kimlik arayışında bir ses oluyor. Filmin anlatısında, heteroseksüel norm toplandık- ça (ki filmde özellikle Ramin’nun bulunduğu tüm alanlar hetero- normativenin inşasını içerir), so- mutlaşmış olan Ramin’nun eş- cinselliği, onun hem bir göçmen hem de eşcinsel olmasından ötü- rü daha dezavantajlı durumda kalmasına neden olur.

Filmdeki karakterlerin (ve özellikle anlatının temeline otur- tulan Ramin karakteri), diğer ulu- sötesi anlatı karakterleri ve kimlik temsillerinin belirli bir sınıflandır- maya tabi tutulaması gibi, yine de benzer eğilimler gösterdiği söyle- nebilir. İlk dönem ulusötesi anla- tılar içerisinde sıkılıkla karşımıza çıkan karakterler, pasif, edilgen ve sessiz olarak temsil edilirler;

ilk dönem anlatılarında mecbu- ren göç etmek durumunda kalan göçmenler, yeni coğrafyaların- da sürüsünü kaybetmiş birer av gibidir. Bu bağlamda ilk dönem filmlerde karakterlerin stereotip- leştirildikleri söylenebilir. Daha sonraki anlatılarda ise karakter- lerde çeşitlenmeler görülmekte ve stereotipler terk edilmekte- dir. Örneğin bu anlatılarda, kadın karakterlerin ilk dönemlere göre daha baskın olduğu söylenebilir.

Luciernagas filmi ise, bahsi geçen

bu anlatıları bozarak, an- latının temeline eşcin- sel bir karakteri oturtur.

Ulusötesi filmlerde sıklıkla kullanılan bir başka öge de ileti- şim araçlarıdır. İletişim araçlarına film karakterlerinin uzam, zaman ve gerçeklikle ilişkilerini toplum- sal ve metaforik bir biçimde ko- numlandırmaları için yer veril- mektedir. Luciernagas filminde iletişim araçlarının varlığı, yokluk, kaybolma, mesafeler, özlem, geri dönme isteği, Ramin’nun geride bıraktıklarını haberdar edebil- me ve haber alabilme gibi genel olarak göçmenlerin duyguları- nı sembolize edebilmekte ya da onların varlığını canlı tutmak için kullanılmaktadır. Bu durumda, filmde, göçmenlerin yersiz yurt- suz olmaları durumu Ramin üze- rinden de her an izleyiciye ak- tarılmakta ve gösterilmektedir.

Bir Madun Olarak Ramin Konuşabilir mi?

Spivak’ın bilinen Madun Ko- nuşabilir mi? isimli çalışmasını, bu noktada Luciernagas filminde- ki Ramin karakterine uyarlamak mümkündür. Spivak, dilin Batılı, beyaz, sömürgeci, erkek, hetero- seksüel olduğunu ve dolayısıyla dilin toplumlardaki hegemonik erkekliğe hizmet ettiğini ve bunun dışında kalan herkesin madun ol- duğunu belirtir ve madun olan herkesin sessizliğe bağlı olarak bir sarmalın içerisine girdiğini anlatır.

Filmde, ataerkil toplum ya- pısının hegemonik erkeklik dı- şında kalan herkesi, toplumsal cinsiyet eksenini içerisinde sı- kıştırdığını görürüz ve göç süre- ci ile birlikte toplum içerisinde öteki olarak yer alan Ramin, özne olmanın dışındaki söylem alan- larını arar. Dilin Spivak’ın tartış- ması ile batılı, beyaz, sömürgeci, erkek ve heteroseksüel özellik- leri özneye ait kılınır ve tüm he- gemonik ve hiyerarşik ilişkilerin

K İ M L İ K K R İ Z İ K İ M L İ K K R İ Z İ

(10)

MEDYALAB ARALIK 18 MEDYALAB ARALIK 19

19 18

Ya da tam tersi bir durumla kar- şılaşacağız ve insanlar VR kitle- rine birkaç uygulama indirerek yeni çıkan filmleri otomatik sa- tın alabilecekler. Bu yüzden de insanların yeni filmler çıktıktan sonra sinema salonlarına gitmek için harcadıkları heyecan ve tatlı telaşlar ortadan kalkacak. Belki de sinema hiç olmadığı kadar dö- nüşecek ve yok olacak. Siz nasıl bir dönüşüm hayal ediyorsunuz?

Bu devrim sinema sektö- rünü olumsuz etkileyecek!

Teknolojinin insan haya- tındaki yeri ve kolaylıkları müt- hiş. Bir akşam üstü evde otu- rurken canımız sıkılacak ve VR kitleri takarak istediğimiz yerde olacağız ya da istediğimiz filme erişip anında o büyülü dünya- sına katılabileceğiz. Ve bunu yaparken hiç olmadığı kadar az para ve enerji harcayacağız.

Geçen yıl yapılan araştır- maya göre, gazete ve dergile- rin tirajı 2020 yılında, 2019 yı- lına göre %20,9 azaldı. Bunun sebebi; elimizin altında olan akıllı telefonlarımız ve saniye- sinde ulaşabildiğimiz güncel haberler. Aynı durum sinema sektörü için de geçerli. Sanal gerçeklik gözlüklerinin ortaya çıkması ve bazı film-dizi plat- formları nedeniyle 2014’ten bu yana sinema salonlarında film izleme oranlarında %87,3 ora- nında düşüş yaşanmıştır. (Pan- demiyi de unutmamak gerekir)

Birkaç yıl sonra, elimizin altında izleyebileceğimiz mil- yonlarca film ve farklı ruh ha- limize göre seçebileceğimiz milyonlarca içerik olacak. Gö- rünen o ki, on yıl sonra sine- ma salonlarının sayısı oldukça düşecek ve insanların nostalji yapmak için senede bir uğra- yacakları yerler olarak kalacak-

V R K İ T L E R İ S A Y E S İ N D E B A K I Ş A Ç I M I Z D E Ğ İ Ş E C E K !

İ L AY D A S I L A T E M U Ç İ N

Nelerle karşılaşacağız?

Hazır konusu tazeyken, Fa- cebook’un yeni tanımladığı evren Metaverse’e giriş için kullanılan araçlarından biri olan ve sanal ger- çeklik gözlüğü olarak bilinen VR ekipmanlarından bahsetmek is- tiyorum. Facebook, 2014 yılında Oculus VR firmasını 1 milyar 700 milyon Euro'ya satın almıştı. O za- manlar ürün henüz seri üretimde değildi. Dergilerde tanıtılan göz- lük fazlasıyla dikkat çekmişti. Son birkaç yıldır teknolojinin imkanla- rı doğrultusunda Facebook atağa kalktı ve VR üretimine hız verdi.

ABD’de 299 dolardan satılan bu kitleri Türkiye’de 4 bin 500 lira- ya bulabilirsiniz. İlk modeli Oculus olan bu VR kitlerinin Oculus Qu- est 2 versiyonu en gelişmişi ve ye- teneklisi. Ürünü aldığınızda içeri- sinden iki adet kablosuz kumanda çıkıyor. Fakat dilerseniz menüden ilgili ayarları açtığınızda, el hare- ketlerinizle cihazı kullanabilir, dile- diğiniz yere parmaklarınızla tıkla- yarak giriş yapabilirsiniz. En önemli özelliği ise alnınızı tanıttıktan son- ra sizi her türlü riskten koruyor olması. Herhangi bir cisme çarp- ma riskiniz var ise (odanız karanlık dahi olsa) elektromanyetik dalga- lar sayesinde sağa sola çarpma ris- kiniz azalıyor. Peki bu gözlüklerin yetenekleri bu kadarla mı sınırlı?

Oculus Quest 2 ile neler yapılabilir?

Bu sorunun cevabı ‘her şey!’.

Bu gözlüklerle isterseniz oyun oy- nayabilir, internette dolaşabilir, film izleyebilir hatta iş toplantıla- rına bile katılabilirsiniz. Bunun için kişisel avatarlarınızı oluşturmanız

yeterli. 360 derecelik açıyla üç bo- yutlu eşsiz deneyimler sağlayan bu kitlerle dünyanın öbür ucunda, deniz kenarında yürüyebilir veya Paris’in o muhteşem sokakların- da gezebilirsiniz. Her bir gözümüz için 1832x1920 piksel çözünürlük sağlayan bu VR kitleri gerçeğe ya- kın inanılmaz deneyimler sunuyor.

Tabii insanlar üzerinden psikolo- jik ve sosyolojik etkileri uzunca yıllar tartışılmaya devam edecek.

Hangi koltuğu istersiniz?

Tüm insanlığın yaşam tarzını değiştirecek olan Quest 2 VR göz- lükleri sinema sektörünü de büyük oranda değiştirecek. Sinema ve reklam gibi dijital medya ürünle- ri her an her yerde izlenebilecek.

Koltuk seçiminizi ister sahnenin en önünden isterseniz de sahne- nin en arkasından yapabileceksi- niz. Filme girmek için uzun ödeme sıraları beklemeyeceksiniz. Hat- ta neredeyse filmin içindeki ka- rakterler beraber olmak mümkün hale gelecek. Hayatımıza kolaylık getirecek bu teknoloji ilerleyen zamanlarda büyük bir devrim ya- ratacak. Bu noktada, sinema en- düstrisinin sanal gerçeklik tekno- lojisine kendini adapte etmesi çok uzun sürmeyecek gibi gözüküyor.

Bazen bundan on-on beş yıl son- rasını hayal etmeye çalışıyorum.

Bu sektör nasıl bir hal alacak? Ne- lerle karşılaşacağız? diye. Belki de yeni vizyona giren filmler için si- nema bileti sırası değil de VR oda- lar için bilet sıraları bekleyeceğiz.

Herkes mini odalar içinde büyük maceralar yaşayacak. Bu bizim için maliyetli olacak fakat şirketler ve film ekipleri için bol kazançlı bir durum yaratabilir. Ya da tam ter-

lar. Tabii buna bağlı olarak rek- lam sektöründeki değişimler de kaçınılmaz hale gelecektir.

https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Print-Me- dia-and-International-Standard-Book-Number-Statis- tics-2020-37204

Box Office Türkiye (2020). Filmlerin Yıllık Box Office Verileri. Erişim Tarihi: 24.01.2021 Erişim: Yıllık- Box Office Türkiye (boxofficeturkiye.com)

V R K İ T L E R İ V R K İ T L E R İ

(11)

MEDYALAB ARALIK 20 MEDYALAB ARALIK 21

21 20

Araf Filminde Ataerkillik Olgusu:

Yeşim Ustaoğlu

A

raf filmi, üç gencin ha- yatlarını ve şehirlerara- sı yol üzerindeki bir dilenme tesisinde çalışmalarını konu almaktadır. Asıl karakterler Zehra ve Olgun’dur yan ka- rakterler ise Derya, Mahur, Zehra’nın annesidir. Zehra köy hayatında çelişkiler yaşa- yan, kendine bir yer arayan ve arafta kalmış bir şekilde yaşa- mını sürdürmeye çalışmakta- dır. Derya ise genç yaşta evli- lik dışı çocuk sahibi olmuştur.

Ancak toplumun onaylama- dığı bu olay karşısında çocu- ğunu evlatlık vermek zorun- da kalmıştır. Zehra ve Derya çalıştıkları dinlenme tesisin- de yakın arkadaş olmuşlardır.

Diğer çalışma arkadaşları Ol- gun ise, sessiz her şeye boyun eğen annesi ve alkolik babası ile yaşamaya çalışmaktadır.

Zehra’ya duyduğu aşk ile ona yakınlaşmaya çalışmakta an- cak Zehra ona karşılık verme- mektedir. Derya’nın Zehra’yı götürdüğü bir düğünde Ma- hur ile yakınlaşan Zehra o ge- ceyi Derya’nın evinde geçirir.

Aralarında bir şey geçmeme- sine rağmen Mahur ile birbir- lerine bir şeyler hissettikleri görülür. Mahur, Zehra’nın ça- lıştığı dinlenme tesisine gidip gelmeye başlar ve bir gün Zehra onun arabasına biner.

İlişkileri bu noktada başlar ve Zehra Mahur’a onu da yanın-

da götürmesini söyler ama Mahur buna sessiz kalır ve bir daha Zehra’nın yanına gelmez. Birkaç ay sonra ha- mile olduğunu anlayan Zeh- ra sıkıntılı bir dönemden ge- çer ve bir gece hastanenin tuvaletinde bebeğini ölü doğurur. Durum tüm köye duyulur. Zehra’nın hamile kaldığını öğrenen Olgun, Derya’nın evine zarar verir.

Zehra hep Olgun’a mektup- lar yazar ve filmin sonunda Zehra ile Olgun cezaevinde evlenirler.

Geçmişten günümüze ataerkillik kadınların yok sa- yıldığı bir sistem haline gel- miştir ve bu her mesleğin her dalında görülmektedir.

Kadın yönetmenler filmle- rinde ataerkillik olgusunun üstünde yoğun bir şekilde durmuş ve bu yaklaşım ka- dınlar üzerindeki etkilerini topluma yansıtmaya çalış- mıştır.

Yeşim Ustaoğlu’da Araf filminde seyirciye ataerkil yapıyı sunmakta- dır. Kadın yönetmenlerin filmlerde kadın temsillerini daha vurgulayıcı ve gerçek- çi olduğuna inanan Yeşim Ustaoğlu, bu durumu şöyle özetler:

Kadın cinselliğini, duy- gularını, bedenini, arzusunu

arzusunu bir kadın yönetmen daha iyi empati kurarak an- layabilir ve filmlerinde bunu aktarabilir. Bir kadın güvenir- liğini daha rahat bir şekilde ve kolaylıkla ortaya koyabilir.

Erkek yönetmenlerin kadın konulu filmlerinde erkekle- rin kadın temsillerini işlemesi farklılık gösterebiliyor. Ancak kadın yönetmen, kadının tüm duygularını aktarmada daha net ve doğru olabiliyor. Ca- mille Paglia, cinsel hazların birçoğunu erkeklerden aldı- ğımızı vurgulamakta. Türki- ye’de olan bitene karşı ne önerebilirim bilmiyorum.

Kadın yönetmenlerin belli organizasyonlarda bu- lunduğu ve katıldıkları fes- tivaller söz konusu. Ama kendi adıma ne diyeceğimi bilemiyorum. Kadın sine- ması ayrımını yapmak bana göre çok değil. Kadınları belli başlı kalıplara da koya- biliyoruz bazen bu şekilde.

Böylelikle kategorize edilme durumundan çok hoşlanmı- yorum yani (Aktaran Özen, 2017, s. 76).

Araf filminde en belir- gin noktalardan biri kadın- ların bulundukları hayattan kaçmak için bir erkeğe gü- venmeleri, sırtlarını daya- maları gerektiğini düşün- meleridir. Tıpkı Zehra’nın Mahur’a kasaban çıkmak

YA R E N K A L K A N A L U Ç

A R A F F İ L M İ

(12)

MEDYALAB ARALIK 22 MEDYALAB ARALIK 23

23 22

için yaptığı gibi. Zehra sev- diği adama onu götürmesini, buralardan gitmelerini söy- ler. Bu durum o insanın iyi ya da kötü olması, onu sevmesi, saygı göstermesi gibi olguları ikinci üçüncü plana atılması- na sebep olmaktadır. Daha tanıyamadığı Mahur hiç ko- nuşmayan biridir. Uzun yol şoförlüğü yapan Mahur ara sıra Zehra’nın çalıştığı yere gider ve orada birbirlerini gö- rürler. Bir iki kere görüşürler ve Zehra hep Mahur’u bekler.

Mahur onu işten alır evine bı- rakır ancak paylaştıkları baş- ka bir şey yoktur.

Buna rağmen bir gün birlikte olurlar ve Zehra bir- likte olduğu bu adamı bir daha göremez. “Zehra artık Mahur’dan haber alamaz.

Özgürlük ve bulunduğu yer- den gitme hayali, Mahur’a olan aşkı ile elinden gider.

Tek başına karnında bebekle, artık geleneklerin toplumun yasaların, normların karşısın- dadır’’ (İlbuğa, 2018, s. 309).

Zehra’nın kendinden yaşça büyük çalışma arkadaşı Der- ya ile olan sohbetinde iş ara- mak için Zehra için internette açılacak bir profilden bahse- derlerken Derya’nın Zehra’ya

“sen işi bırak bir koca bul böylece kurtul, abla tavsiyesi demektedir”. Burada da tek kurtuluşun, bir koca bularak olabileceğinin inancı göste- rilmektedir. Ataerkil yapıda erkekler kurtaran kişi, güçlü ve dayanaklı olarak geçmiş- ten günümüze kodlanmakta- dır. Kadınlar ise kırılgan, narin ve boyun eğen karakterler olarak kodlanır. Zehra’nın her zaman uzaklara gitme haya- li vardır. Taşrada büyümeye çalışan ve kendini bulma- ya çalışan genç bir kadındır.

Uzaklara gitme hayalinin ise

her zaman bir erkeğin var- lığı ile mümkün olabileceği- ne inandırmaktadır. Olgun, Derya’nın şikayeti ile hap- se girdikten sonra Zehra ona mektuplar yazar ve en sonunda ceza evinde can- lı yayında evlenirler. Aynı şekilde Zehra’nın Mahur’a duyduğu bu aşk belki daha bilinçli olsaydı bu kadar ağır bir ceza ile sonuçlanmazdı ancak ataerkil toplumlarda özellikle taşrada aşk yaşa- mak ağır sonuçlar doğura- bilmektedir. 1995 yılında Mitchel, feminizm için ata- erkil dünyada rollere, cinsi- yetçiliğe ve günlük yaşam haklarına yer vermektedir.

Günümüz kadın yönetmen- lerinde filmlerinde de bu ol- guya yer verildiği görülmek- tedir.

Altyazı dergisine röpor- taj veren Yeşim Ustaoğlu, ge- nelde muhafazakâr sinemada kadının bu yönü, aşkın peşin- den cesurca gitmesi hep bir trajediye yol açar ve burada da aslında aynı şey meydana geliyor, film aynı bakışa sa- hip olmasa da. Cümlelerine karşılık olarak: Eğer aşkını o kadar hissederek yaşamasay- dı ve biz bunu göstermesey- dik, o zaman sonradan başı- na gelenler bir cezalandırma gibi algılanabilirdi. Bu benim istemediğim bir şeydi tabiiki.

Bu çocuğu travmaya sürük- leyen biziz; bu yapı, bu top- lum. O insanın çaresizliğini hissetmemiz lazım. O sahneyi o yüzden hiç kesmedim za- ten. İnsanların bakamadığını da biliyorum, sinir sistemimizi zorlayan bir şey. Ama herke- sin bayılmasını istedim. O ânı bu kadar hissederek yaşa- mazsak olmaz. Çünkü bu bir trajedi. Bakın buraya geldi- niz, bunu hepiniz oturup sey-

A R A F F İ L M İ

redin. Bu kadar ağır bir şey yaşadı çünkü bu kız ( Yücel, 2013).

Filmin, ataerkil yapıya karşı çıktığı bir diğer özelli- ği ise babaların geri planda bırakılmasıdır. Filmde Zeh- ra’nın babasını neredeyse görmeyiz çünkü ailede an- nesinin sözü daha çok geç- mektedir. Anne karakteri burada daha baskın olarak görülmektedir. Kocasını susturabilen, psikolojik ve fiziksel şiddete görmemek- tedir. Öte yandan Olgun’un babası alkolik ve annesine kötü davranan işe yaramaz bir adamdır. Ustaoğlu bu- rada işe yaramayan, kötü davranışlar sergileyen baba figürünü çok geri planda bı- rakıp ataerkil yapıyı bozma- ya çalışmaktadır.

Olgun’un babası film- de ön planda yansıtılma- maktadır. Babasının silüet şeklini genelde görmekte- yiz. Sinemada genelde yan- sıtılan geri planda kalmış baba figürünü bu filmde dı- şarıda bırakmaktadır. Evi ile ilişkisi kötü olan o kadar çok baba figürü vardır ki Usta- oğlu bu filmde baba figürü- ne bir kimlik vermez. Evine ve ailesine katkı sağlama- yan bu karakterleri filmde yok sayarak onları cezalan- dırır. Aynı şekilde filmde kö- pekleri zehirleme sahnesi olması toplum tarafından kabul görülmeyecek işler yaptığını da kanıtlamaktadır (Özen, 2017, s. 115).

Toplum tarafından dışlanmış, kadını kirlenmiş, suçlu gibi düşünülür. Ka- dının kendisini en kuvvetli hissettiği zaman, toplum- dan kötü tepki aldığı ana

dönüşür. Kadının cesaretinin kaybolmasını sağlayarak, ka- rarlarını özgürce değerlen- dirme konusunda onu kıran bir konuma sokar. Feminist kuramcılara göre bu durum, kadının kendi iradesini top- lum yüzünden bastırılması ve elinden alınmasına, özgürleş- mesinin engellenmesine se- bep olmaktadır (Özen, 2017, s. 143).

Kaynakça;

İlbuğa, U., E., (2018). Yeşim Ustaoğlu Sinemasında Kadın Karakterlerin Özgürlük Arayışları, Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi, Selçuk İletişim. Cilt 11, Sayı 2.

Özen, Y. (2017). Yeşim Ustaoğlu Sinemasında Toplumsal Cinsiyet ve Kadın, Maltepe Üniversit- esi, Doktora Tezi. İstanbul: Eylül.

Yücel, F. (2013). https://altyazi.net/soylesiler/ye- sim-ustaoglu-olu-zamanlar-ve-araf/ Altyazı der- gisi.

A R A F F İ L M İ

Referanslar

Benzer Belgeler

Smaç servisi genelde uzun boylu s›çra- mas› iyi olan ve fizik gücü çok yüksek oyuncu- lar kullan›yor.. Ama bu özelliklerin yan›nda, as›l önemli olan smaç servisi atan

Hayri İpar, köşkü ve koruyu kapıdaki Cemil Topuzlu rümuzuna kadar, oldu­ ğu gibi, hatta belki Cemil Paşa’nın son zamanından da büyük özenle korur.. Emektar

İnsan için pratik iş ve kavramlar günlük hayatta daha mühim olduğundan Kur’an-ı Kerim’de bunların yoğun olarak hatırlatıldığı, bu yoğun olarak hatırlatılan

 Yuhannâ b. Mâseveyh başkanlığında kurulan bir heyet tarafından tercüme edildi. Nevbaht da Hârûnürreşîd’in emriyle Farsçadan tercümeler yaptı... 

Bir hücre kendinden daha yoğun bir sıvı içine konursa, bu taktirde hücreden dışarıya yani yoğun sıvıya su moleküllerinin bir geçişi olur. Bunun sonucu olarak

Dilin varlığını ve oluşumunu insanın varlığından ve oluşumundan ayrı dü- şünmemiz için bir neden yoktur, tıpkı düşüncenin varlık ve oluşumunu dilin varlık

Bütün bunların yanında futbolun diğer spor dalları ile kıyasladığımız zaman daha kolay ve anlaşılabilir olması, her an her yerde oynayabilme rahatlığı, zayıf

Obur Dallar: Ağacın yaşlı kısımlarından çıkan kuvvetli büyüyen, boğum araları uzun, gevşek dokulu ve çiçek gözü yapmayan dallardır.. Odun Dalları: Ağacın iskeletini