• Sonuç bulunamadı

“2 K” Kitap ve Kadýn

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "“2 K” Kitap ve Kadýn"

Copied!
51
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

NÝSAN 2009 Sayý: 484 Fiyat: 3.5 YTL

Allah Senden Razý, Sen Allah’tan

Aydýnlanma Yolunda Ýnsan

“2 K” Kitap ve Kadýn

(2)

ÝÇÝNDEKÝLER

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna

Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Özenç Kayserilioðlu Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu ve

Okur/Abone Ýliþkileri:

Kazým Erdemoðlu 0212 252 85 85 0542 676 83 47 Faks: 0212 249 18 28 P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul

Yönetim Yeri:

Oba Sok. Silla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul

Baský:

Inkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.

Çobançeþme Mah. Sanayi Cad.

Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL

Yurt Dýþý: 50 YTL

Allah’ýn Varlýðý Hakkýnda

Bir Tartýþma - II ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Allah Senden Razý,

Sen Allah’tan ... 6

Ahmet Kayserilioðlu

“2 K” Kitap ve Kadýn ... 15

Güngör Özyiðit

Hayvanlarla Konuþmak - 4 ... 21

Zuhal Voigt

Öðretimin Birleþtirilmesi ... 28

Yalçýn Kaya

Felsefe Penceresinden Bakýþ (devam)

Prof. Dr. Kenan Gürsoy ile Sohbet

... 32

Nihal Gürsoy

Diðer Ýþaretler

(Çocuklarýn Geçmiþ Yaþamlarý)

... 39

Carol Bowman/Nelda Bayraktar

Aydýnlanma Yolunda Ýnsan ... 42

Doç. Dr. Halûk Berkmen

Ponzi Düzeni

(Eski Günýþýðýnýn Son Saatleri)

... 46

Thom Hartman/Arýn Ýnan Cilt: 41 Sayý:484 Nisan 2009

(3)

1

Sevgili Dostlar

Ruhsallýðý takip edenler, iyi, dürüst ve sevgi dolu insanlar, hiç korkmadan, çekinmeden gelecek zor günleri beklemekteler. Sonucun hayýrlý olacaðýna emin olduklarýndan, yani o günlerin ardýndan esenlik dolu, aydýnlýk bir dünyaya varýlacaðýndan þüphe etmediklerinden, zor günleri “hoþ günler”

olarak karþýlamaya hazýrlanmaktalar. Öte yandan bu ayný zamanda kendi yakýn ve dar çýkarlarýndan baþka bir þeyle ilgilenmeyenler için, daha çok para, daha çok güç, daha iyi yaþam diye ömrünü tüketmeye ve baþkalarýnýn önünü her an kesmeye hazýr olanlar için, korkutucu bir dönemin

baþlangýcýdýr da. Çünkü içinden geçilecek karanlýk süreç, kendinden önce baþkalarýnýn hayrýný ve gönlünü düþünen insanlarý diðerlerinden ayrýþtýran bir yol koyacaktýr önümüze ve hiç þüphe yok ki, geleceði onlar planlayýp onlar þekillendireceklerdir.

Ruhsallýðýn kýþýnda kar demeden, çamur demeden taze yaz meyveleri yetiþtirmek için kollarý sývayanlar, kendinden baþka bir þeyle ilgilenmeyen- lerin anlayamayacaklarý bir heyecan içindeler. Yakýnmayý, anlaþýlamamak- tan þikâyeti bir yana çoktan býrakmýþ, birbirlerini aramaya, tanýmaya çalýþýyorlar. Onlar sisin ve belirsizliðin üstüne çýkabilen bilinçleriyle birbir- lerini görüp anlama aþamasýndalar. Þimdi her biri tek tek kendi gibi

olmayanlarý kýnamamayý, hor görmemeyi, asýl onlar için ýþýklarýný dolaþtýr- malarý gerektiðini benimsetiyorlar kendilerine. Çünkü gün gemisini kurtaran kaptan günü deðil, topyekûn tüm insanlarla daha üst bir bilince erme, daha üst bir titreþimle titreþmeye davet etme günü, onlarý buna özendirme günü.

Dünyada söylenebilecek her þey söylenmiþ, insanlarýn çok doðru ve güzel olsa da kelimelere ve sözlere itibarlarý artýk yok. Onlar temiz gönüllerden çýkacak sevgi ýþýðýný, her þeye raðmen deðiþmeyen anlayýþ ve toleransýn, þefkatin sýcaklýðýný duyumsamak istiyorlar. Þimdi en çok ihtiyaç duyulan þey, sevginin, þefkatin, baðýþlamanýn pýnarýnda gerçeðe kanmak. Kim bilir belki o zaman “kaybolan o nur”u da bulabiliriz hep birlikte.

SEVGÝ DÜNYASI

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Dr. Refet Kayserilioðlu

Allah’ýn Varlýðý Hakkýnda

BirTartýþma-II

ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR

Tahayyülümüzü daha ileri götürerek, asýrlara ve

sonsuzluða doðru deðiþmeden uzanan bu mükemmel

kanunlarýn, her ihtimali

düþünüp hesap edebilen ve

ona göre ayarlama sistemleri

kuran insanüstü bir zekânýn

varlýðýný tahayyül edip,

mantýðýmýzla kabul etmek

zorunda kalýrýz. Çünkü insan

zekâsý, bugün hâlâ kendi

beyninin ve bünyesinin

iþleyiþini bile doðru dürüst

anlayabilmiþ durumda

deðildir.

(5)

Erdem - Geçen konuþ- mamýzda size, "Ýzah edemediðimiz olaylar karþýsýnda, Tanrý yaptý, Tanrý yarattý deyip iþin içinden sýyrýlmak kolay- dýr. Fakat bu, bir þeyi halletmez. Her þeyi Allah yapmýþ ve yaratmýþsa, Allah'ý kim yaratmýþ?"

diye sormuþtum. Siz de

"Bunu siz idrak ede- mezsiniz!" tarzýnda bir cevap vermiþtiniz. Tabii, bu bir cevap olmadý.

Özden - Cevabýmý ya iyice dinlemediniz veya kasten baþka manâlara çekmek istiyorsunuz.

Ben, bu büyük bilgi'nin iyice alýnýp kavrana- bilmesi için, idraklerin geniþlemesi ve geliþmesi lâzýmdýr, dedim. Ýdrak- leri geliþtiren de, yine bilgilerdir. Yani, þahýs- larýn genel bilgileri, kültürleri, madde, insan ve canlý münasebetleri hakkýndaki bilgileri art- týkça, idrakleri geniþler ve daha yüksek bilgileri almak imkânýna

kavuþurlar. Allah hakkýn- da bilgileri alýp anlaya- bilmek de, herkesin kolayca baþaracaðý bir iþ deðildir. Bu "Allah'ý kim yarattý?" tarzýndaki görünüþte, altýndan

kalkýlamaz sanýlan soru- larla halledilip bitirilecek bir problem de deðildir.

Erdem - Peki öyleyse, lütfen cevap veriniz Allah'ý kim yarattý?

Özden - Allah'ý kimse yaratmamýþtýr dostum.

Allah kendi

kendine var olandýr.

Bütün varlýklarý da, bizim idrak

edemeyeceðimiz yokluktan

yaratandýr.

Bizim gerçekten ne yokluðu, ne de yoktan var edilmeyi idrak etmemiz mümkündür. Ayrýca, Allah'ýn varlýðý da, bizim anladýðýmýz mânâda bir varlýk deðildir.

Yani biz, ne onun var- lýðýnýn ne olduðunu, ne de onun varlýðýnýn diðer varlýklarla münasebetinin nasýl olduðunu bilebili- riz.

Erdem - Siz þu ceva- býnýzla, hiçbir þey

söylemiþ olmadýnýz. Biz onun ne varlýðýný, ne de yaratýcýlýðýný idrak ede- mezsek, onun var

olduðunu nasýl iddia ede- biliriz?!.. O halde, her þey kendi kendine var olmuþtur.

Özden - Allah'ýn var- lýðýný idrak etmek baþka, var olduðunu kabul etmek baþkadýr. Bir karýnca, benim var olduðumu bilir ve kabul eder; üzerine doðru gidersem, ezilmemek için kaçar. Ama karýnca, benim varlýðýmýn ne olduðunu, ne gibi kudret- lerimin, tesir sahamýn ve bilgilerimin bulunduðunu bilebilir mi? Bunlarý bilememesi, benim var olduðumu inkâr etmesini temin eder mi?

Erdem - Ama karýnca, bizim ne olduðumuzu bilmemesine raðmen, bizi görerek, var olduðu- muzun delilini elde etmektedir. Bizim Allah hakkýnda ne gibi bir delilimiz var?

Özden - Karýnca seviyesindeki bir varlýk, etraftan delilleri ancak görerek, temasla, belki koklayarak, tadarak, iþiterek toplayabilir.

SEVGÝ DÜNYASI

3

(6)

Halbuki insan seviye- sine gelmiþ, insan seviyesinde de üst kademelere týrmanmaya baþlamýþ bir varlýðýn beþ duyu organýndan baþka, etraftan bilgi ve delil toplama vasýtalarý da vardýr; þayet yoksa, mut- laka olmalýdýr. Bu vasýta- lar, insanlarýn keþfettiði âletlerdir, en baþta. Biz, çeþitli âletlerimizle, beþ duyu organýmýzla var- lýðýný hissedemediðimiz þeylerin varlýklarýný bili- riz, hattâ onlardan fay- dalanýrýz. Radyo bunun en basit misalidir.

Etrafýmýzda dolu olan radyo dalgalarýnýn biz farkýnda deðiliz. Fakat radyo cihazýmýz, bütün bu sesleri ve dalgalarý kolaylýkla alýp, bize, var olduklarýný bildirebilir.

Erdem - Allah'ýn var- lýðý hakkýnda en ileri âletlerimiz de, bize bir bilgi ve delil vermiyorlar.

Özden - Ýnsan

seviyesinin üst basamak- larýna merdiven dayamýþ bir varlýðýn, keþfedilmiþ maddi âletlerden baþka vasýtalar da vardýr. Bu vasýtalarla, Allah'ýn var olduðu hakkýnda deliller toplayabilir ve bir kanaate sahip olabiliriz.

Bu vasýtalarýmýzýn baþýn- da tahayyül melekemiz (yeteneðimiz) gelir.

Sonra mantýðýmýzdan, idrakimizden ve daha önceden edindiðimiz bil- gilerden faydalanacaðýz.

Erdem - Bunlardan faydalanarak, Allah'ýn var olduðunun delillerini verebilir misiniz bana?

Özden - Yanýmýzdaki odadan bir daktilo sesi gelse, biz, tahayyülümüz ve idrakimizle, orada, daktilo yazan bir kim- senin mevcut olduðunu, seslerin süratinden, o þahsýn daktilo yazmakta- ki maharetini anlayabili- riz. Hattâ daha ileri giderek, tuþlara vuruluþ tarzýndan, þahsýn asabi bir halde mi, sakin mi olduðunu da söyleyebili- riz. Bunlar gibi,

etrafýmýzdaki eþyanýn, yýldýzlarýn ve dünyanýn, nihayet insanýn yapý tarzýndan, iþleyiþinden, canlýlardaki geliþme kabiliyetinden, bunlarýn bir nizam dahilinde olduklarýný, deðiþmeyen kanunlara göre iþledik- lerini düþünüp, tahayyül edebiliriz.

Tahayyülümüzü (hayal gücümüzü) daha ileri götürerek, asýrlara ve

sonsuzluða doðru deðiþmeden uzanan bu mükemmel kanunlarýn, her ihtimali düþünüp hesap edebilen ve ona göre ayarlama sistemleri kuran insanüstü bir zekânýn varlýðýný tahayyül edip, man- týðýmýzla kabul etmek zorunda kalýrýz. Çünkü insan zekâsý, bugün hâlâ kendi beyninin ve bünyesinin iþleyiþini bile doðru dürüst anlaya- bilmiþ durumda deðildir.

O halde, henüz iþleyiþini bile anlayýp idrak edemediðimiz þuuru- muzu ve bedenimizi biz, kendimiz mi meydana getirdik ve var ettik?

Böyle bir iddia mantýða uymaz deðil mi?

Erdem - Ýnsanlarýn meydana geliþleri, bir- birinden üremek suretiyledir. Çeþitli üremeler boyunca, Darwin'in de söylediði gibi, seleksiyon natural (doðal seçilme) ile insan nesli bugünkü mükem- mel þekle gelmiþtir.

Yoksa, ilk insan,

bugünkü kadar mükem- mel ve geliþmiþ deðil, iptidai idi.

Özden - Darwin'in o nazariyesi bugün iflâs

(7)

SEVGÝ DÜNYASI 5

etti ama, ben yine size cevap vereyim. Ýlkel insanla bugünkü insan arasýndaki yegâne fark, zekâ bakýmýndandýr.

Yoksa, ilkel insanýn barsaðý neyse ve ne iþler görüyorsa, bugünkü insanýnki de aynýdýr.

Karaciðerler, akciðerler, mideler, böbrekler hepsi ayný idi. Biraz iri, biraz küçük oluþu, esasta bir fark göstermez. Ve hiçbir zaman insan, maymun- dan çýkmýþ deðildir;

maymun da, köpekten, kediden olmuþ deðildir.

Eðer bu mümkün olsay- dý, asýrlar boyunca bir maymunun insan olduðunu görürdük.

Hattâ eþekle atta olduðu gibi kromozomlarý(*) uymuyorsa, onlarý bir- biriyle çiftleþtirmekten ara mahlûklar da çýkmaz.

Yani, insanla maymunun birleþmesinden kâh may- mun, kâh insan doðmaz.

Maymundan maymun, insandan insan doðar. O halde, ilk andan beri dünyada maymunlar da vardý, insanlar da. Gene mantýk ve tahayyülleri- mizi iþletirsek diyeceðiz ki, bütün canlýlar

dünyaya baþlangýçta ayrý ayrý, müstakil olarak

gelmiþlerdir. Bunlarý baþlangýçta dünyaya getiren veya gönderen ve onlarýn dünya hayatlarýný muayyen bir düzene baðlayan üstün bir zekâ vardýr.

Erdem - Yani, onlarý Allah yaratmýþ ve gön- dermiþtir diyorsunuz. Ýlk sualimi mecburen yine soracaðým. Peki, Allah'ý kim yaratmýþtýr?

Özden - Allah, kendi kendine var olandýr.

Baþkasý tarafýndan yaratýldýðý anda o varlýðýn, yoktan varedicilik vasfý kay- bolur. O, Allah olmaz; esas Hâlikin (Yaratýcýnýn) bir mahlûku olur. Allah bizatihi (kendiliðin- den) var olandýr;

varlýðýný kimseye borçlu olmayandýr ve bütün var olanla- rý yaratan, vareden- dir. Ve nihayet var- lýðý, varettiklerince hiçbir zaman idrak edilemeyecek olandýr. Çünkü,

varettiklerinin, onun varlýðýný idrak ede- bilmeleri, onun seviyesine ulaþ- malarý, varetmenin sýrrýna onlarýn da vakýf olmalarý demektir ki, bir robotun kendi kendi- ni imâl etmesi

demektir bu.

Erdem - Madem ki Allah kendi kendine var olmuþtur, bunu kabul ediyorsunuz; niye insan- larýn ve bütün canlýlarýn da kendi kendine var olduklarýný kabul etmi- yorsunuz? Vaktimiz de doldu. Fakat düþününüz, bu sorumun cevabýný bir daha seferki konuþ- mamýzda istiyorum.

(Gelecek ay: Konuya devam edilecektir)

(*) Kromozom: Her canlýnýn hücrelerinin çekirdeklerinin içinde bulunan ve sayýsý her canlýya göre deðiþen özellik taþýyýcýlardýr.

(8)

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

Allah Senden Razý,

Sen Allah’tan...

(9)

SEVGÝ DÜNYASI 7

"ROBOTUZ VE

SORUMLU DA DEÐÝLÝZ"

Ýlerlemiþ yaþýmda, eðitim ve geliþim konularýnda bilgimi artýrmak için ikinci bir meslek olarak psikoloji öðrenimine baþladýðým ilk aydaki bir derste, genç asistanýmýz büyük bir özgüvenle kanaati- ni açýkça ortaya koymuþtu:

"Düþüncelerimizde, yaptýklarýmýzda ve ettiklerimizde hiçbirimiz özgür deðiliz. ' Ýrade serbestisi' diye anýlan þey yalnýzca görünüþtedir." diye sözlerine baþlamýþ ve filozoflardan, bilginlerden aktarmalar yaparak atalarýmýzdan aldýðýmýz gen- lerin, gördüðümüz terbiyenin ve dýþ etkenlerin yoðurduðu kiþilikler olduðu- muzu, davranýþlarýmýzýn da bunlarýn doðal bir uzantýsýndan baþka bir þekilde yorumlanamayacaðýný söyleyerek son noktayý koymuþtu...

Tam tamýna karþý görüþteydim. Ancak kendi mantýk sistemimi ortaya dökmeye ne zaman ne de zemin müsait deðildi.

Yaþam pratiði içinden akýlda kalýcý bir cevapla sýnýftaki genç arkadaþlarý düþün- ceye davet etmek en doðrusu olacaktý.

Asistanýmýzdan izin alarak konuþtum:

"Hocam, eðer gerçek buysa þu anda sadece yurdumuzda deðil, dünyanýn her tarafýndaki mahkemelerde ne kadar hak- sýz kararlar veriliyor; nice insanlar pisi pisine hapislere hattâ ölümlere gönderi- liyor diye düþünmemiz doðal olmaz mý?

Madem ki koþullar neyi gerektiriyorsa öyle davranmak zorundayýz, öyleyse hakimlerimiz niçin onlarý suçlu ilan edip cezalandýrýyor ve belki de idama

götürülüyorlar. Haksýzlýk deðil mi bu?!.."

Kuþkusuz sýnýftaki bu tartýþmamýz ilk defa olan bir þey deðildi. Ýnsanlýðýn

baþlangýcýndan beri üzerinde konuþulan ve sonuna kadar da ateþini sürdürecek bir konu idi bu. Tarih boyunca deðiþik isim- lerle Cebriyeciler, Fatalistler, þimdi de Deterministler diye anýlan düþünce sis- temlerinin savunageldikleri görüþlerin aktarýlmasýndan baþka bir þey deðildi, genç asistanýmýzýn sözleri...

NAZÝ CEHENNEMLERÝNDE BÝLE SEÇENEK SAHÝBÝYÝZ

Nazi ölüm kamplarýnda sýrf yahudi olduðu için 37- 40 yaþlarý arasýnda bin bir eziyet ve yoksunluk içinde inþaat iþlerinde üç yýl kahýr sürmüþ nöroloji ve psikiyatri profesörü Dr.Viktor Frankl korkunç anýlarýný ve yaþam görüþünü dile getirdiði "Ýnsanýn Anlam Arayýþý"

kitabýnda bu determinist ve nihilist dok- trinleri yeri geldikçe kýyasýya eleþtirir.

Nazi kamplarý gibi özgürlüklerin ala- bildiðine kýsýtlandýðý o cehennemlerde bile insan iradesinin seçeneklere sahip olduðunu bir aziz de bir domuz da olu- nabileceðini þöyle savunur:

"Ve kampta yapýlacak bir tercih her zaman vardý. Her gün, her saat, insaný kendi özünden içsel özgürlüðünden yok- sun býrakmakla tehdit eden güçlere boyun eðip eðmeyeceðimizi, özgürlük ve onurdan vazgeçerek tipik bir kamp sakini kalýbýna dökülmenizi saðlayacak þekilde koþullarýn bir oyuncaðý olup olmaya- caðýnýzý belirleyen kararlarý verme fýrsatý saðlýyordu. Bu açýdan bakýldýðýnda, toplama kampý sakinlerinin ruhsal tepki- lerinin, belli fiziksel ve toplumsal koþullarýn yalýn bir dýþavurumunun ötesinde bir þey olduðu anlaþýlmalýdýr.

Uykusuzluk, yetersiz beslenme ve çeþitli

(10)

ruhsal stresler gibi koþullar, kamp sakin- lerinin belli tepkiler vereceðini düþün- dürse de; son çözümlemede bir tutuklu- nun nasýl bir insan olacaðýnýn, tek baþýna kampýn etkilerinin bir sonucu olmadýðý, içsel bir kararýn sonucu olduðu açýklýk kazanýr. Dolayýsýyla bu tür koþullar altýn- da bile temelde ne olacaðýna kendi karar verebilmektedir. Ýnsan, onurunu bir toplama kampýnda bile koruyabilir."

(S.69 ) Sadece tutuklular deðil Alman kamp görevlileri arasýnda bile çok farklý davranýþlar sergileyenler olduðunu söyleyen Viktor Frankl bir kamp komu- taný ile ilgili anýlarýný þöyle aktarýr:

"Gardiyanlar arasýnda bile bize acýyan- larýn bulunduðunu belirtmek gerek.

Burada sadece özgürlüðüme kavuþtuðum kampýn komutanýna deðineceðim. Özgür- lükten sonra bu komutanýn, tutuklular için en yakýn pazar kasabasýndan ilâç almak amacýyla kendi cebinden önemli miktarlarda para verdiði ortaya çýktý."

(S.86) Frankl, en zor koþullarda bile umutsuz olmamayý öðütler ve Freud psikanalizindeki determinist görüþleri þöyle eleþtirir:

"Umutsuz bir durumla karþýlaþtýðýmýz, deðiþtirilemeyecek bir kaderle yüz yüze geldiðimiz zaman bile, yaþamda bir an- lam bulabileceðimizi asla unutmayalým.

Çünkü o zaman önemli olan þey, kiþisel bir trajediyi bir zafere dönüþtürmek ken- di zor durumunuzu bir insan baþarýsýna dönüþtürmek için sadece insana özgü eþsiz insan potansiyelini harekete geçirmektir."

"Psikanaliz sýk sýk seksüalist (topyekûn cinselci) olmakla suçlanýyordu. Bu suçla- manýn yerinde olduðundan kuþkuluyum.

Ne var ki, bana daha hatalý ve tehlikeli

gibi gelen 'Pan-Determinizm' (topyekûn belirlemecilik) dediðim bir varsayýmýn varlýðýdýr. Bu terimle insanýn þu ya da bu koþullara karþý bir tavýr alabilme

yeteneðini gözardý eden bir görüþü kaste- diyorum.

Ýnsan tamamen koþullandýrýlmýþ ve belirlenmiþ deðildir. Daha çok ister koþullara boyun eðsin ister karþý gelsin, kendi kendini belirlemektedir. Ýnsan varolmakla yetinmez, bunu yerine her zaman için varoluþunun ne olacaðýna, bir sonraki anda kendisinin ne olacaðýna karar verir." (S.123-124)

"Sigmund Freud bir keresinde: 'Bir- birinden son derece farklý bir grup insaný ayný þekilde açlýða terk edin. Kaçýnýlmaz açlýk dürtüsünün artýþýyla birlikte, bütün bireysel farklýlýklar bulanýklaþacak ve bunun yerine doyurulmamýþ bir güdünün tek biçimli bir davranýþý görülecektir.' demiþti. Þükürler olsun ki Freud toplama kamplarýnda bulunmadý. Onun hastalarý Auschwitz'deki kuru tahtalarýn üzerine deðil, Viktorya kültürünün pelüþ divan- larýna uzanýyordu. Toplama kamplarýnda bireysel farklýlýklar bulanýklaþmýyordu.

Tam tersine daha bir farklýlaþýyordu.

Orada insanlarýn, hem domuzlarýn, hem de azizlerin maskeleri iniyordu." (S.141)

"SUÇLULARI ORTAM YARATIR YANÝ YAÞANTINIZ"

Özgür iradenin varlýðý, aklýmýzý serbestçe kullanmada seçeneklere sahip olduðumuz bu þekilde kabul edilirse;

yaptýklarýmýzdan, ettiklerimizden sorum- lu olduðumuz da kendiliðinden ortaya çýkar. Öyle trafik canavarý gibi isimler takarak, yaptýðýmýz kazalardan,

(11)

SEVGÝ DÜNYASI 9

aldýðýmýz canlardan vicdanýmýzý kolayýn- dan temizleyiveremeyiz. Bir defasýnda Rehber Varlýk bizlere toplumlarda suçlarýn nasýl oluþtuðunu sorduðunda moda bir tabirle suçu ortam'a baðlayýver- miþtik. Rehberin cevabý da ilk bakýþta bizleri onaylar gibi görünmüþtü. Ama

"yani" diyerek eklediði bir kelime, top- yekûn hepimizin yaþantýsýndan oluþan bir ortamý vurguladýðýndan, suçlarýn artýþýn- daki kiþisel sorumluluklarýmýzý gün gibi ortaya koyuvermiþti. Çünkü cevap aynen þöyle idi: " Suçlularý ortam yaratýr; yani YAÞANTINIZ!.."

Kiþisel davranýþlarýmýzýn bizleri üzün- tüye boðan acýklý ama doðal sonuçlarýyla karþýlaþýnca, sorumluluðu üstlenip meta- netle ve onurla sýkýntýlara katlanmak ve zorluklarý göðüslemek kolay olmasa da imkansýz da deðil. Ancak yaþam sýrf bun- lardan ibaret deðil ki. Dr.Viktor Frankl'ýn hangi hatasý Nazi cehennemlerinde pes- periþan sürünmesine; babasý, annesi, kar- deþi ve karýsýnýn gaz odalarýnda, toplama kamplarýnda ölmesine sebep olmuþtu ki?

Hepimiz yaþamda bu türlü kendi davra- nýþlarýmýzýn doðrudan sonucu olmayan belâlarla karþýlaþmýyor muyuz? Bunlara katlanmak iþte o kadar kolay deðil.

Hele bugünlerde ve önümüzdeki aylar- da, yýllarda para canavarlarýnýn dünyanýn baþýna sardýðý ekonomik felaketlerle boðuþurken, yine de metanetle ve gele- cekten ümidimizi kaybetmeden dayana- bilmenin sýrlarýný þimdiden öðrenmekte sayýlamayacak kadar yarar var.

Nasýl ki Dr. Frankl, hiçbir suç

iþlemediði halde týkýldýðý Nazi cehenne- minde, kaderine lânet okuyarak dövün- mek yerine iç dünyasýný dengede tutarak, ayakta dik durmayý baþarabildi; kitabýnda

bunu hayranlýkla adým adým yaþadýk.

Bunun gibi az seçilen yol da olsa yine de ders ve kuvvet alabileceðimiz nice yaþam öyküleri çok þükür ki epeyce var. Burada en güzel örnekleri yine gülyüzlü

peygamberlerin yaþamýnda görüyoruz.

Çevrelerine sadece iyilik ve hayýr getirdikleri halde, etraflarýndakilerden neler çektikleri Bizim Celselerimizde þöyle dile getirilir:

"Neler gelmedi ki vaktinde gülyüzlülerin baþýna, sevgi götürdüklerinin elinden, dilin- den... Neler görmediler ki, o gülyüzlüler vaktinde, hayrý görmek için, götürdüklerinin gözlerinin önünde yaptýklarý yanlýþtan.. Neler çekmediler ki, o gülyüzlüler arkalarýnda iyi diye býraktýklarý insanlardan...

Siz þimdi, hangisi için diye- bilirsiniz ki, o gitmeden önce, artýk düþünecek ve üzülecek birþeyi kalmadý diye? Hepsi hüzünlü, hepsi yorgun, hepsi bitkin oldular. Ama yýlmadýlar, getirdiler, doðruyu gösterdiler ve verdiler. Ne aldýlar?.. Sadece Sizi Sevgisinden Varetmiþ

Olan'ýn onlara vereceði en güzel yeri þüphesiz. Yine de onlar, býraktýklarý için kayguda

olmadan, düþünmeden ve rahat

gidemediler."

(12)

"Her zaman halka halka olmuþtur, gülyüzlülerin gözlerinin altý, deðiþmeyen kaderlerinden. Çünkü hizmet için geldik- leri hizmetin deðerini bilemezler ondan."

Ve bu þartlar içinde bile onlarý Sevgisinden Vareden'in öðütleri þöyle oluyordu:

"Geçmiþte birgün bir gülyüzlüye bir söz geldi O'ndan: Kimsenin bilmediði halde ey sen nurdan varedilen, kimsenin göstermediðini gösteren. Onlara de ki:

Bir gün sizin içinizden bile bana sizin içinizden olduðum halde, taþ atacaklar olacak þüphesiz. Ama benim görevim, taþ atanlara daha çok koþmaktýr, onlara üzülmek deðil."

O gülyüzlüler insanlardan çektik- lerinden daha da büyük sýnavlarý, o en güvendikleri Yüce Makam'ýn, onlarý peygamberlikle görevlendiren ilâhi âlemin emirlerini uygularken yaþa- mamýþlar mýydý? Allah en ufak bir iyiliðe dönüþümüzde bizleri baðýþlayýp kolayca razý olabilir. Ama bizlerin dýþýmýzdaki olaylardan, hele de O'ndan gelen musi- betlerden çektiklerimizle, yine O'ndan razý olmamýz ne kadar da zor.

Geçmiþin süzgeci geleceðin tanelerini vereceðinden, yaþayacaðýmýz zorluklarda O'ndan razý kalabilmemiz için en iyisi biz o gülyüzlülerin teslimiyet sýnavlarýný tekrar hatýrlayalým.

Ancak önce Kuran'da Maide suresinin 119. âyetinde insanýn o büyük kurtu- luþunu anlatan Tanrý sözünü:

"Allah onlardan razý oldu, onlar da O'ndan razý oldular. Ýþte o büyük kurtuluþ budur." Ýlâhi hükmünü çok güzel

betimleyen Hýzýr'la ilgili kurgulanmýþ

meseli okuyalým. Sonra da Hz.

Muhammed'in Yaradan'ýn emriyle yap- týðý, neredeyse hayatýna mâl olacak o baþarýsýz Taif ziyaretini tekrar hatýrla- yalým. En sonunda da kurbanlýk oðluyla birlikte patika yollardan hedef mahalline doðru adým adým týrmanan Hz.

Ýbrahim'in üç gün boyunca Yaradan'ýna kanlý gözyaþlarýyla yalvarýþ ve inleyiþ- lerini Kryon Rehber Varlýðýn aðzýndan özetleyelim.

HIZIR VE UYKUCU ADAM

Hani din kitaplarýnda aramýzda zaman zaman insan kýlýðýna girerek dolaþan ve Allah'ýn bizim hayrýmýza emrettiklerini yerine getiren bir melekten "Hýzýr" adýyla bahsedilir ya. Ýþte Hýzýr'ýn gerçekmiþce- sine güzel bir öyküsü:

Hýzýr'ýn yolu camiye düþmüþ bir gün.

Bakmýþ içerisi hýnca hýnç dolu. Herkes büyük bir dikkatle hocanýn çok güzel vaazýný dinlemekte. Güç belâ kendine bir yer bulup dinleyiciler kervanýna katýlmýþ.

Çok geçmeden farketmiþ ki, hemen yanýbaþýnda oturan adamýn vaazý falan dinlediði yok, derin bir uykuya dalýp git- miþ. Caný sýkýlmýþ Hýzýr'ýn, adamý dürtüp uyandýrarak kendine getirmiþ. Adam yarý uykulu bir süre vaazý dinlemiþse de, çabucak eski derin uykusuna dönmekte gecikmemiþ. Hýzýr adamý yine uyandýr- mýþ ve yine ayný hýzla býraktýðý yerden uykusuna devam ettiðini görmüþ. Bu böylece sürüp gitmiþ. Nihayet son dürtülüp uyandýrýldýðýnda adamýn sabrý taþmýþ ve Hýzýr'ýn kulaðýna eðilerek "beni rahat býraksana arkadaþ" demiþ. "Eðer bir daha uyandýrýrsan günâh benden gitti, senin Hýzýr olduðunu bütün camiye ilân ederim."

(13)

SEVGÝ DÜNYASI 11

Gaflette zannettiði, uyandýrmak için çabaladýðý adamýn gerçek kiþiliðini bilmesine son derece þaþýrmýþ Hýzýr ve iþin aslýný öðrenmek için doðruca koþ- muþ Yaradan'ýn huzuruna: "Yarabbi"

demiþ "Bu adam benim Hýzýr olduðumu nereden bildi? Halbuki bana verdiðin listede bu adamýn ismine hiç rastla- madým." Rabbi, ona: "Elindeki listenin baþlýðýný bir daha okusana ya Hýzýr!.."

diye emretmiþ ve okumuþ Hýzýr:

"Allah'ýn razý olduðu kullarýn listesidir."

"Evet" demiþ Yaradan "Bu listede o kulu- mun ismi gerçekten yok. Ama benim yanýmda, senin bilmediðin bir baþka liste daha var. Ýþte o adam orada kayýtlý.

Çünkü o liste Allah'tan razý olan kullarýn listesidir."

"YARABBÝ GÜCÜMÜN SONUNA GELDÝM, ÇARESÝZÝM"

Ýnanmayanlarýn þerrinden yandaþlarý ile yýllarca belâdan belâya uðrayan Hz.

Muhammed peygamberliðinin 9. yýlýnda yaþadýðý iki kayýptan dolayý son derece çaresiz kalmýþtý. Her zor anýnda ona kol ve kanat geren amcasý Ebu Talib'in ve kadýnlýðýn timsali sevgili karýsý Hatice'nin, peþpeþe ölmeleri...

Bu iki gerçek dostun kaybýndan sonra Mekkeli'lerin eziyetleri daha da artmýþtý.

Sonralarý Ýslâm tarihçileri bu yýlý haklý olarak "hüzün yýlý" diye isim-

lendirmiþlerdi. Hiçbir peygamber emir almadan þehrini terkedemezdi. Kendine kalsa bir günlük bile takati kalmamýþtý.

Nihayet Yüce Kat'tan emir geldi tek baþýna Taif'e gidecekti. Taif'e mi? Ýþte bu insan mantýðýna çok aykýrý idi. Baþka her yer olurdu ama Taif olamazdý. Havasýnýn

güzelliði ve meyvelerinin lezzeti ile Mekkelilerin bir sayfiye þehri ve Lât putunun merkezi olan Taif'de onu kim dinlerdi?!.. Mekkeli'lerden ve

kazançlarýnýn elden gitmesinden kork- mazlar mýydý? Ama emir emirdi. Ýnanýp, teslim olup yola çýkan; önündeki hayrý göremese bile, sonundaki hayra güven- meliydi. Ve bir an tereddüt etmeden yola koyuldu. Daha Taif'in dýþ mahal-

lelerinden taþlanarak kovuldu, þehre giremedi bile, gerisin geri kan revan içinde Mekke'ye kaçarken Rebia oðullarýna ait bir bostana sýðýndý da canýný zor kurtardý. Mekke'nin kudretli kiþilerinden olan bu kimseler peygam- berin korunmasýna dair söz verdiler de, gelecek günlerde bir süre daha rahat nefes alabildi yüce haberci.

Bir asra varmadan Ýspanya'dan Çin'e kadar yayýlacak Ýslâm dininin kader say- falarýndan biri belliydi ki o bostanda yazýlýyordu.

Taif'ten bu cefalý dönüþte sýðýndýðý bostanda, bir asmanýn altýna yorgun uzanmýþ o yüce peygamber gökyüzüne bakýp þöyle dua ediyordu:

"Yarabbi, kuvvetimin sonuna geldiði- mi, çaresiz kaldýðýmý, halk nazarýnda hor görüldüðümü ancak Sana arzederim, ancak Sana þikâyet ederim. Ey mer- hametlilerin en merhametlisi, herkesin hor görüp de dalýna bindiði çaresizlerin Rabbi sensin. Yarabbi eðer sana karþý bir suç iþlemediysem, çektiðim belâlara, sýkýntýlara aldýrmam. Senin rahmetinden uzaklaþmaktan, Senin emirlerinin dýþýna çýkmaktan yine sana sýðýnýrým Rabbim.

Sen razý oluncaya kadar iþte affýmý dili- yorum. Her kuvvet ve her kudret ancak sendendir Allahým!.."

(14)

"YARABBÝ OÐLUMUN YERÝNE BENÝM CANIMI AL!"

Tek Tanrýya inanmayý öðütleyen üç büyük semavi dinin atasý Hz. Ýbrahim O'nun kudretlerine defalarca þahit olmuþ- tu. Putlara dil uzattýðý için onu yangýn ateþinde öldürmeye çalýþanlarýn elinden;

hiç zarar görmeden kurtaran sevgili Allah'ýna teslimiyette en önde yer almak

onun için artýk ne kadar kolaylaþmýþtý.

O'nun ölüleri dirilttiðine de doðrudan yaþadýðý bir olayla tamtamýna kani ol- muþtu. Tanrý buyruðu ile öldürdüðü dört kuþun canlanarak yaþama döndüðünü gözleriyle görmüþtü. Ne var ki, Tevrat'ta veya Kuran'da Hz. Ýbrahim'in oðlunu Tanrýya kurban etmesi buyruðunu her okuduðumuzda; onun neler çektiðini hissederek içimiz paramparça olmaktadýr.

Olayýn 4000 yýl önce insanýn kurban edilmesine epeyce rastlandýðý bir dönem- de geçtiðini; Hz. Ýbrahim'in Tanrý kudret- leri ve ölüleri dirilttiðine bizzat yaþa-

yarak tanýk olduðunu ve zaten sonunda oðlunun deðil, gönderilen bir koçun kur- ban edildiðini bilmemize raðmen, üç gün boyunca Ýbrahim'in duygularýný paylaþ- mak bizlere ne kadar zor geliyor.

Belki Akaþa kayýtlarýndan da yararla- narak Kryon Rehber Varlýk bizlere ilk defa o üç günü Hz. Ýbrahim'le birlikte adým adým yaþatýyor. Ancak Kryon'ýn esas amacý sadece o yüce peygambere

duygudaþlýk etmemizi saðla- mak deðil, onun üçüncü günde eriþtiði olaðanüstü realite deðiþi- mini, bugünün gönülerlerinin de anlayýp yaþamlarýnda uygulamalarýný saðlamak;

Kryon'ýn esas amacý bu...

Yaradan'a tes- limiyette, körü körüne pasif bir itaat içinde donup kalmamýz deðil;

içimizdeki içte, O'ndan bir parçaya öz ruhumuza, yüksek benliðimize ulaþarak Yaradan'ýn dileklerine, buyruklarýna biz- lerin de katkýda bulunup olaylarýn seyrini etkileyerek deðiþtirmemiz istenmektedir bugün bizlerden. Ýþte bu olaðanüstü realite deðiþikliðinin ýþýðýnda hayal gücümüzle, düþüncelerimizle ve hepsin- den önemlisi EYLEMLERÝMÝZLE Yaradan'la iþbirliði yapýp, O'nunla birlik- te O'nun insanlar için vaat ettiði o iyi- lerin dünyasýnýn oluþmasý için eylem- lerde bulunmak!.. Gönülerlerinden bugün

(15)

bu bekleniyor.

Þimdi o trajik üç günü Kryon'ýn dilin- den Hz. Ýbrahim'le birlikte yaþayalým:

"Tanrý Ýbrahim'e haber verdiðinde sýcak bir gündü. Ona biricik oðlu Ýshak'ý daðýn tepesindeki sunakta kurban etmesi gerektiðini bildirdiðinde, Ýbrahim duy- gusal olarak yýkýlmýþtý. Buna inana- mamýþtý. Aslýnda ise bu Ýbrahim için güzel bir dersin, Tanrý'ya itaatin çok ötesindeki bir dersin baþlangýcý idi...

Ýbrahim bu meydan okumanýn önemini hissetmiþ ve hemen bu dersin ondan alýn- masý için dua etmeye baþlamýþtý. Daðýn tepesine yapacaðý yolculuk için yük hamallarýný hazýrlarken ve oðlunu bu yolculuktan haberdar ederken bile, bu dersin ondan alýnmasý için dua ediyordu.

Kafiledeki kimseye bu yolculuðun gerçek amacýný söylememiþti. Sadece o bu amacý biliyordu. Kurbanýn yapýlacaðý yere yolculuk üç gün sürecekti. Varacak- larý yer o günün dini adeti gereðince Tanrý'yý onurlandýrmak için koyun kur- ban edildiði kutsal bir yerdi. Bu kez fark- lý olacaktý. Ýbrahim ona dehþet veren bir realiteye, Tanrý'nýn mucizesi dediði deðerli oðlunu öldürmesine yol açacak bir realiteye doðru gidiyordu. Bu mucize çocuk ona, kendisi ileri bir yaþta iken çocuk doðuramayacak kadar yaþlý karýsý tarafýndan verilmiþti.

"Ýbrahim önceki gece uyumamýþtý ve þimdi kafilenin arkasýndan yürüyordu.

Baþka zaman olsa arkadan yürümezdi ama aðladýðýný kimsenin görmesini istemiyordu. Oðlu bir sürü soru sormuþ- tu. Ýbrahim ona sadece daðýn tepesinde

bir kurban vereceklerini söylemiþti...

Ýbrahim yaþamý boyunca bundan daha kötü bir durum yaþamamýþtý. Yine de yol- culuðun birinci gününde o engebeli patikayý týrmanýrken kendine hakim olmaya çalýþmýþtý. Ýlk gece kamp kurduk- larýnda kendini kampýn uzaðýndaki bir toprak yýðýnýnýn üzerine attý ve sevgili adil Tanrýsýna dua etti: 'Sevgili Tanrým lütfen bu dersi benden al, artýk bu iþi benim gerçekten yapacaðýmý bildiðine göre bu yükü benden al ve tüm bunlarý anlamam için yardým et lütfen' diye yal- vardý. Gecenin sessizliðinde bitkin düþmüþ ve yarý uykulu bir halde iken Ýbrahim Tanrý'nýn sesini berrak bir biçimde duydu: 'Ýbrahim sakin ol, BEN'ÝM Tanrý olduðumu bil.' Ýbrahim bu yanýtý nasýl yorumlayacaðýný bilemedi.

'Sevgili Ruh nasýl sakin olabilirim?

Kalbim paramparça ve ruhum harap halde. Bu bir kabus, böyle bir þey karþýsýnda nasýl sakin olabilirim? Nasýl huzur duyabilirim? Benden sakin olmamý istiyorsun, nasýl olacaðým?' Ýbrahim çaresiz bir yorgunluk ve yenilgi ile oraya yýðýldý, sonra yine ayný yanýtý duydu:

'Ýbrahim sakin ol, BEN'ÝM Tanrý olduðu- mu bil.' Ýbrahim o gece uyku ile uyanýk- lýk arasýnda sürüklenip durdu. Uyandýðý her seferinde dudaklarýnda ayný dua vardý. Topraðýn üzerinde Tanrý'nýn önünde yüz üstü uzanmýþ kendisine daha iyi bir yanýt verilmesi için yalvarýp yakarýyordu... Ertesi gün kafile tepeye doðru yine týrmanmaya baþladý ve yine Ýbrahim en arkadan yürüyordu. Canlý bir cenaze gibiydi. Tüm gün boyunca güneþ üzerlerinde parýldadý. Ýbrahim gözlerini

SEVGÝ DÜNYASI 13

(16)

oðlundan, biricik oðlundan ayýramýyor- du. Mola verdikleri her seferinde Ýshak'ý yanýna çaðýrýp onu hayranlýk ve sevgi ile seyrediyordu.

"Yine gece oldu, bu son gece idi. Ertesi gün daðýn tepesine kurbanýn gerçekleþti- rileceði yere varacaklardý. Ýbrahim yine kamp yerinden uzaklaþýp yalnýz kalabile- ceði bir yer buldu. Orada bir sunak yaptý ve Tanrý'ya o anda orada bizzat ken- disinin kurban olmasýna izin vermesi için yalvardý. Tanrý ile konuþmaya çalýþtý, hiçbir yanýt alamadý. Bir süre sonra yanýt geldi. Bu kez biraz farklý idi:

'Ýbrahim dinle!' dedi ses. 'Dinle sakin ol Ýbrahim, BEN'ÝM Tanrý olduðumu bil.' Sanki bu sözlerde bir mesaj, bir tür umut vardý. Tanrý bunu neden yapsýndý ki?

Ona Tanrý'nýn herhangi bir insanýn ýstýrap çekmesinden zevk almadýðý söylenmiþti. Ona Tanrý'nýn tüm derslerin sadece itaat deðil, çözümlerle ilgili olduðunu söylemiþ olduðunu hatýrladý.

Havada farklý bir þeyin bulunduðunu his- setti ve tüm tabloyu kavramaya baþladý.

"Ýbrahim huzur ve sükûnet yarata- bilmek için daðýn tepesinde vuku bulacak þeyle ilgili vizyonunu ya da realitesini deðiþtirmesi gerektiðini anladý. Oðluyla birlikte daðýn tepesinde bir piknik yaptýk- larýný gözünde canlandýrmaya baþladý.

Hep birlikte bir ziyafet yapacak, Tanrý'nýn sevgisini kutlayacaklardý. Ve oðlu onur konuðu olacaktý. Ýbrahim bu vizyonu tuttu ona tüm

kalbiyle inandý. Öðütlenen sükûneti yaratmasýnýn tek yolu buydu. Kalben sakinleþmeye ve esenlik duygusu hisset- meye baþladýðýnda, mesajýn geriye kalan

kýsmý da ona verildi. Ýbrahim bir vahiy aldý. BEN'ÝM oydu, kendisi idi. O onun Tanrýsallýk dairesiydi. Mesaj aslýnda þuydu:

'Ýbrahim bizim Tanrý olduðumuzu bile- rek sükûnet içinde ol.' Þimdi mesajý idrak etmiþti. O Tanrý'nýn bir parçasý idi.

Ýbrahim sahip olduðu içindeki mutlak güçle realitesini deðiþtirmek üzere idi.

Oðlunu sýrtýna alýp kafilenin baþýnda daðýn tepesine doðru yol alýrken kutlama yapmaya baþlamýþtý bile. Tanrý'nýn yap- masýný istediði þeyi yapacaktý. Mesaj açýktý ve Ýbrahim deðiþimi bizzat gerçek- leþtirmek üzere güçlendirilmiþti.

"Bu öykünün nasýl bittiðini biliyor- sunuz. Ýbrahim oðluyla birlikte daðýn tepesinde bir piknik yaptý... Bu, realiteyi deðiþtirmekle ilgili bir öyküdür. Bu, insanýn en korkutucu dersler için bile sonucu gözünde canlandýrarak çözümler yaratma gücü ile ilgili bir öyküdür. Bu, korku karþýsýnda zafer kazanmakla huzu- ra kavuþmakla ilgili bir öyküdür.

"Senin realiten nedir sevgili varlýk?

Sen felâket ve umutsuzluk içeren bir realite ile korkuya mý kapýlýyorsun?

Neden yenisini yaratmýyorsun? Sen kesinlikle bunu yapabilecek þekilde güçlendirildin. Bugün verilen mesajýn tüm anlamý þudur. Siz realitenizi deðiþtirebilirsiniz, öyleyse bunu yapýn.

Ýþe umudu hayal ederek gözünüzde can- landýrarak baþlayýn. Her türlü sorun karþýsýnda huzur yaratmaya çalýþýn. Onu genel görüþle büyük plân içinde görüp anlayýn. Sonra Ýbrahim gibi, saf niyetle çevrenizdeki realitenin dokusunu

deðiþtirmeye baþlayýn!.. (6.kitap S.82-86)

(17)

Güngör Özyiðit, Psikolog

“2 K” Kitap ve Kadýn

Resim: Jean-Honore Fragonard

(18)

anrý'nýn kullarýna ilk buyruðu:

OKU! Bu buyruðu can kulaðý ile dinlemiþ ve uygulamýþ insanlar- dan biri de hiç kuþkusuz Mustafa Kemal Atatürk

Mustafa Balbay, tutuklanmadan önce

"Cumhuriyet" teki köþesinde, Atatürk'ün okumasý ile ilgili olarak þunlarý yazýyor:

"Atatürk en çok okudu! Anýtkabir Derneði, onun okuduðu kitaplarýn sap- tanabilenleri üzerinde güzel bir çalýþma yaptý. Atatürk'ün okurken altýný çizdiði, yanýna notlar düþtüðü bölümleri biraraya getirdi. Bu bölümler 12 bin 500 sayfa tuttu ve 24 ciltte toplandý. Atatürk'ün okuduðu saptanmýþ kitap sayýsý 3997. Bu kitaplarýn 1741'i Çankaya Köþkü'nde, 2151'i Anýtkabir'de, 102'si Ýstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde, 3'ü Samsun Gazi Halk Kütüphanesi'nde. Atatürk'ün Sofya'da ve Þam'da görev yaptýðý sýrada da pek çok kitap okuduðu biliniyor ama, ne yazýk ki onlar kayýtlarda yok.

"Atatürk'ün okuduðu kitap yelpazesi tarihten dilbilimine, coðrafyadan sanata kadar çok geniþ bir alan içeriyor. Bu 24 cildi inceleyince insan, Atatürk'ün entelektüel yanýyla karþý karþýya geli- yor..."

Demek ki, Mustafa Kemal Atatürk, sadece düþmanýn canýna okumakla, o dönemin egemen güçlerine meydan oku- makla kalmýyor. En çok da kitap okuyor.

Ýþte onun okumaya ve öðretime verdiði önemi gösteren bir baþka örnek: Kurtuluþ Savaþý'nda asker bulmakta zorluk çekil- diði günlerde, kendisine, erkek öðretmen ve öðrencilerin askere alýnmasý öneril- diðinde, verdiði tüyler ürpertici yanýt:

"Onlar benim kurtuluþtan sonraki ordu- larým."

Ve gerçekten kurtuluþtan sonra, yeni kuþaðý yetiþtirmek üzere öðretmenlere emanet ediyor.

...VE ALLAH KADINI YARATTI Atatürk'ün kitap gibi kutsal bildiði, deðer verdiði bir varlýk da KADIN! Evlât edindiklerinin hemen hepsinin kýz olmasý bunun bir göstergesi. Tevfik Fikret'in

"Elbet sefil olur beþer, alçalýrsa kadýn"

sözünden yola çýkarak, kadýnýn erkekten bile daha iyi eðitim almasý gerektiðini vurgulayan yine o. Çünkü insanlýðýn ilk öðretmeni, maddi-manevi yetiþtiricisi kadýn, yani anne!.. Onun uygar Avrupa ülkelerinden önce kadýna seçme-seçilme hakký vermesi, bunun somut bir örneði.

O, ta 1934'de bir toplumun yarýsýný oluþ- turan kadýnlar eðitilmeden, o toplumun nasýl uygarlaþabileceðini sorgulayarak þunu söylüyor: "... Kadýnlarýný geri býrakan milletler, medeniyetten nasibini alamazlar."

Çarþaf açýlýmýndan medet umanlara, CHP'nin kurucusu Mustafa Kemal sesleniyor:

"Bazý yerlerde kadýnlar görüyorum ki, baþýnda bir bez, peþtemal veya buna ben- zer bir þeyler sararak yüzünü, gözünü gizler ve yanýndan geçen erkeklere karþý arkasýný çevirir veya yere oturarak çömelir. Bu davranýþlar neyi gösterir?

Medeni bir millet anasý, medeni bir mil- let kýzý için bu garip þekiller, bu vahþi vaziyet nedir? Bu hal milleti gülünç gös- terir ve derhal düzeltilmesi lâzýmdýr."

8 Mart 2009 Kadýnlar Günü. Buna iliþkin olarak "Hürriyet"in KONDA Þirketine yaptýrdýðý araþtýrmanýn

sonuçlarýna göre, kadýnýn durumu þöyle:

Kadýnlarýn yüzde 10'u hiç okuma yazma bilmiyor, yüzde 50'si ilkokul mezunu. Yüzde 55'i "Neden okuldan ayrýldýn?" sorusuna "Büyüklerim istedi"

diyor. Yüzde 7,5'i evlendirilmek üzere okuldan alýndýðýný söylüyor.

Kadýnlarýn yüzde 60'ý sokaða çýkmak

T

(19)

SEVGÝ DÜNYASI 17

için izin almak zorunda. Üç kadýndan ikisi istemediði biriyle evlendiriliyor.

Zorla evlendirilenler yüzde yedi dolayýn- da.

Yine Türkiye'de her üç kadýndan biri þiddete uðruyor. Þiddet "Kadýnlara fizik- sel, cinsel veya psikolojik acý veya ýstýrap veren bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama ve dayak" olarak tanýmlanýyor.

Eðitimsiz ve mesleksiz kadýnýn

ekonomik özgürlüðü de olmuyor. O yüz- den yoksulluk ve geleneklerin aðýr baskýsý altýnda þiddet gördükleri halde katlanmak zorunda kalýyorlar.

Son yýllarda kadýnlara þiddetin azalmak þöyle dursun, arttýðý gözleniyor. Namus ve töre adýna iþkence, öldürme, intihara zorlama oraný yüzde 25 artmýþ durumda.

Bu kötü gidiþe dur demenin yolu okul ve eðitim. Ne var ki, Türkiye'de bugün hâlâ kýz çocuklarýný okula göndermeyen on binlerce aile var.

Kadýnlarýn temsil edilmediði bir meclis ne denli demokratik olabilir? 2009 Yerel Seçimleri için Ýstanbul'da 39 Ýlçede, Ankara'da 35 Ýlçede, Ýzmir'de 49 Ýlçede sadece birer kadýn aday gösterildi.

Birçok ünlü düþünür 21. yüzyýlý Kadýn Yüzyýlý olarak görüp gösteriyor.

Dünyanýn diþi enerjiye, kadýn sevgisine ve þefkatine ihtiyacý olduðu belirtiliyor.

Ayrýca yapýlan araþtýrmalarda, eðitimde olsun, iþ yaþamýnda olsun kadýnýn daha ileride olduðu görülüyor. Ne yazýk ki, erkek egemen toplumda bu bir türlü ha- yata yansýmýyor.

KADIN VE CÝNSELLÝK

Bugün bile erkeklerin çoðu kadýný cin- sel obje olarak görme eðiliminde. Ve kadýnlar da medya marifetiyle buna özendirilmekte. "Aptal sarýþýn" erkekler

için her zaman revaçta. Medya'da arka sayfa güzeli olarak çýplak kadýn bedeni meta gibi kullanýlmakta. Kadýn olarak sevginin, anne olarak kutsalýn simgesi olan o güzelim ÝNSAN, erkeðin keyif nesnesine dönüþtürülmektedir. O nedenle neredeyse genlerine iþlemiþ bir biçimde kadýnlar da aþký dünyalarýnýn merkezi kýlmak üzere yetiþtiriliyor. Mutluluðu sadece karþý cinsle iliþkileri olarak algýlýyorlar. Önce kendilerini sevmeyi öðrenecek yerde, bütün sevgisini bir erkeðe boca edip, sonra ondan sevgi dileniyorlar.

AÞK VE SEVGÝ

Âþýk olma, cinselliði yaþama, baþka bir

(20)

insanla bütün bütüne bir kaynaþma ve bir olma açlýðýdýr. Bir süre için insan yal- nýzlýktan kurtulduðunu, kendini ve karþýsýndakini tanýdýðýný sanýr. Yalnýzca cinselliði paylaþma ve onun verdiði hazda buluþma, yapýsý gereði geçici ve aldatýcýdýr.

Çoðu âþýklar kendilerinde baþkasýný görmezler. Yürekleri baþkalarýna karþý kapalýdýr sanki. Böylelerinin sevgisi iki kiþilik bencilliktir ancak. Ýki kiþilik bir kucaklaþmayla yalnýzlýk sorunlarýný aþtýklarýný sanýrlar. Oysa diðer insanlar- dan koptuklarý için, birbirlerinden de ayrýdýrlar aslýnda. Cinsellik anlamýnda aþk elbet ki iki kiþilik çok özel bir iliþkidir. Ama genel sevgi anlamýnda aþk insaný diðer varlýklara daha da çok açar.

Sevmeden edemeyen, birbirini sevmeyi de tam anlamýyla beceremeyen, hani

þairlere "seninle de, sensiz de olmuyor"

dedirten sorun, kiþilerin kendilerini sevmeyi es geçmeleri, bunu bencillik sanmalarýdýr.

Oysa Erich Fromm'ýn da belirttiði gibi kendini sevmenin bencillikle hiç mi hiç ilgisi yoktur. Bencil insan yalnýz kendisi ile ilgilidir; vermeyi deðil, almayý sever.

Her þeye çýkar gözü ile bakar. Bencil insan gerçekte kendini sevmez. Bu sevgi- sizliði kendisiyle çok ilgiliymiþ gibi göstererek örtmeye çalýþýr.

KENDÝNÝ SEVMEK

Kendini gerçekten seven kendi deðer- lerini görür. Kendini geliþtirmek için bir çaba içinde olur. Ve ayný olumlu çabayý baþkalarý için de gösterir; yani

baþkalarýný da sever.

Resim: Jean-Honore Fragonard

(21)

SEVGÝ DÜNYASI 19

Birini sevmek, sevme gücünü sevdiði kimse üzerine odaklamak, onun geliþme- sine katkýda bulunmaktýr.

Sevgisini bir insan olarak kendinden esirgeyen biri, bir baþka insaný nasýl sevebilir? Kendi iç dünyasýnda huzur bulamayan biri, bunu baþkasýna nasýl verebilir? Ýnsanýn bir baþkasýný sevmesi, ancak kendini sevmesi ile gerçekleþebilir.

Meister Eckhart, gerçek sevgiye iliþkin bu düþünceleri þöylece özetler:

"Kendinizi seviyorsanýz, baþkalarýný da kendinizi sevdiðiniz ölçüde seversiniz.

Karþýnýzdaki kimseyi kendinizden daha az sevdiðiniz sürece kendinizi sevmeyi baþaramazsýnýz; ama kendinizi de, baþkalarýný da ayný ölçüde severseniz; bu bir tek kiþi de hem Tanrý'dýr hem de insan. Bu yüzden kendisini ve baþka herkesi ayný ölçüde seven insan, büyük, sevgisinde samimi, dürüst bir insandýr."

"Bizim Celselerimiz"in diliyle söylersek: "Sevgi, hiçbir þeyi ayýrdet- meksizin sevenlerin; sabrederek sevmek, sevmek için çalýþmak, çalýþtýkça sevmek, severken saygý duymak, saygý duyarak sevmek için yaptýklarý iþtir."

KADIN AYNASINDA KENDÝNÝ SEYRETMEK

Ünlü bilim adamý Einstein, kadýnlarý anlamanýn zorluðunu kendince þöyle dile getirir:

"Bazý erkekler kadýnlarý anlamaya çalýþýr; diðerleri kendilerini daha basit konulara adarlar, örneðin görecelik kavramýna."

Einstein haklý. Sadece akýl ve mantýkla kadýný anlamaya çalýþmak, iþi yokuþa sürmek olur.

Ama sevgiyle, gönül diliyle kadýna yönelirseniz, o size bir çiçek gibi kendini açar.

Ýþte size, sevginin inceliðini, kadýnlara ulaþmanýn yolunu yordamýný gösteren, haným eliyle yazýlmýþ mis kokan bir bildiri:

“Sevgili Erkekler,

“Biz, bir erkeðe soru dolu gözlerle baktýðýmýzda ömür boyu kalýp kalmayacaðýný merak ederiz.

“Ýyi olup, olmadýðýmýz sorulduðun- da biraz durgun bir ses tonuyla 'iyi- yim' diyorsak, aslýnda pek iyi olmadýðýmýzý söylemek isteriz.

“Günün ortasýnda sizi arýyorsak eðer, biraz ilgiye ihtiyaç duymuþuz demektir.

“Ailemiz hakkýnda biz kendimiz olumsuz konuþabiliriz belki ama sizin eleþtirmenizi istemeyiz.

“Kilo aldýðýmýzý biz kendimiz söyleyebiliriz ama sizin bunu onayla- manýzdan hiç hoþlanmayýz, kýrýlýrýz.

“'Bu aralar kilo aldým galiba' di- yorsak, iltifat edilmesini bekleriz.

“Ýsteklerimizi dolaylý yoldan ifade ederiz. Meselâ 'üþüdüm' diyorsak, bize sarýlmanýzý istediðimizi söylemiþizdir.

“Bir þeye 'tamam' demiþsek ve fakat isteksiz söylemiþsek, kesinlikle tamam deðildir.

“'Seni seviyorum' cümlesini bir kez duymak bize asla yetmez.

“Çok küçük þeylerden mutlu oluruz.

Bir de, beklenmedik anlarda gelen bir demet çiçek, gün içinde kýsa bir tele- fon mesajý ya da küçük bir sürpriz...

Bugün Dünya Kadýnlar Günü.

Sadece bugün deðil, her gün sevgi ve ilgi bekleriz. Ýnanýn ki bunu hak ede- riz.

“Dünya Kadýnlar Gününüz Kutlu

olsun.”

(22)

KADINA ÇAÐRI

Otuz yýl kadar önce "Þefkat ve Zarafet, senin Adýn Kadýn" baþlýklý yazýmýn finali bugün için ve her zaman için geçerli:

"Yüzyýllar boyu ezilip sömürülen, yuvayý diþi kuþ yapar diye övülen, saçý uzun aklý kýsa diye yerilen, seninle de sensiz de olmuyor denilen, yani kadýn, yani sen. Erkeðe lâyýk deðil ama lâzým belletilen, her iþe koþulan, para ile satýlan, haklarý kýsýlan, ikinci sýnýf insan sayýlan, yani anamýz, bacýmýz, yani eþimiz, yârimiz. Biz erkekler, yani senin dikbaþlý, dediðim dedik çaldýðým düdük diyen çocuklarýn, meydaný epeyce boþ bulduk ve bildiðimizi okuduk bugüne dek. Sen hep sustun geride annece sevginle ve kadýnca sezginle. Evinde, iþinde gücünde oyalandýn biteviye.

Yýkadýn-pakladýn, sildin-süpürdün, yedirip-içirdin, çocuklarý büyüttün. Sonra koþullar deðiþti. Dýþarýda da çalýþmak zorunda kaldýn. O yönde de erkeðe yardýmcý olmaya çalýþtýn.

Biz erkekler ne mi yaptýk bu arada?

Biz bir tarih yaptýk anam. Biz bir uygar- lýk yarattýk bacým, ki sorma gitsin. Ýyilik- te yarýþacak yerde, savaþtýk habire kýzkardeþim. Öldük, öldürdük. Ýþkence ettik, iþkence gördük. Yerine göre cellat, yerine göre kurban olduk. Sefalet saçtýk dört bir yana. Kanla suladýk tarihi. Ve biliyor musun, ne yazýk ki biz þiddetin, hoyratlýðýn kültürünü yaptýk sevgili eþim.

Ve galiba en önemlisi, durmadan çukura düþmemizin nedeni, biz sevgiyi unuttuk, biz senden uzak düþtük sevgilim!..

Ve anneciðim, biz bir kabahat daha iþledik. Ýnsanlar yetmemiþ gibi, doðaya da bulaþtýk, onu da bir iyice kirlettik.

Hava, su, toprak, ne varsa zehirledik.

Kana kana bir su içmeyi ve tertemiz bir

nefes almayý bile haram ettik birbirimize.

Ve þimdi, çaresizliðin eþiðindeki bir çocuk gibi "Anne!" diye baðýrýp seni çaðýrýyoruz. Senin yardýmýný diliyoruz.

Gel anneciðim, dualarýnla bizi baðýþlat, þefkatinle kuþat, özverinle, karþýlýksýz vericiliðinle bizi bize kazandýr...

Gel eþim, yarým, seninle bir bütünü oluþturalým, ÝNSAN'ý yaratalým...

Gel sevgilim, sevgiyi öðret bize...

Gel bacým, kardeþliðin kültürünü yapalým seninle...

Gel kadýným, inceliðinle yol ol erkeðe...

Bu çýkmazdan bizi ancak senin annece sevgin ve kadýnca sezgin kurtarabilir.

Yani doðacak insanýn yüzünde iki bahar çizgisi olacak senden armaðan: Þefkat ve Zarafet. Sana özgü iki nimet. Öyleyse baþladýðýmýz gibi bitirelim ve þöyle diye- lim: Þefkat ve Zarafet; senin adýn

KADIN!.."

Resim: Fernand Toussaint

(23)

Hayvanlarla Konuþmak - 4

Çeviren ve Derleyen: Zuhal Voigt

Psiþik konularda son senelerde varýlan noktalar, düþünce dünya- mýzýn sýnýrlarýný zorlayan, insan zihni olarak kurduðumuz tasavvur binalarýnýn temellerini sallayan niteliklere eriþti. Elbette ki hangi açýklamanýn ne kadarýný alýp kabul edeceði, neyi benimseyeceði, her varlýðýn kendisine býrakýlmýþ bir þeydir. Hiçbir þey katý kural- lar halinde deðildir. Ýnsan varlýðý ve insan düþüncesi bu açýdan tamamen özgürdür ve sýnýrlarýný her zaman kendisi tayin eder.

Bilginin sýnýrlarý da katý olmadýðýndan, her varlýk kendi bilgi sýnýr- larýný kendi istediði ölçüde geniþletir ve bu aslýnda, her varlýðýn tamamen kendisine özgü olan ve ancak kendisinin gidebileceði ruhsal yolunda, ona tanýnmýþ olan sonsuz özgürlük kavramýnýn ta kendisidir. Bu açýdan, Smith'in ve daha baþka bazýlarýnýn da öne sürdüðü bu yeni reenkarnasyon görüþü de, hiç þüphesiz ki, ayný sonsuz özgürlük sistemi içinde deðerlendirilmelidir.

SEVGÝ DÜNYASI 21

(24)

HAYVANLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI

Psiþik konularda son senelerde varýlan noktalar, düþünce dünyamýzýn sýnýrlarýný zorlayan, insan zihni olarak kurduðumuz tasavvur binalarýnýn temellerini sallayan niteliklere eriþti. Elbette ki hangi açýkla- manýn ne kadarýný alýp kabul edeceði, neyi benimseyeceði, her varlýðýn kendi- sine býrakýlmýþ birþeydir. Hiçbir þey katý kurallar halinde deðildir. Ýnsan varlýðý ve insan düþüncesi bu açýdan tamamen özgürdür ve sýnýrlarýný her zaman kendisi tayin eder. Bilginin sýnýrlarý da katý olmadýðýndan, her varlýk kendi bilgi sýnýrlarýný kendi istediði ölçüde geniþletir ve bu aslýnda, her varlýðýn tamamen ken- disine özgü olan ve ancak kendisinin gidebileceði ruhsal yolunda, ona tanýn- mýþ olan sonsuz özgürlük kavramýnýn ta kendisidir. Bu açýdan, Smith'in ve daha baþka bazýlarýnýn da öne sürdüðü bu yeni reenkarnasyon görüþü de, hiç þüphesiz ki, ayný sonsuz özgürlük sistemi içinde deðerlendirilmelidir.

Geçen sayýlarýmýzda, dünyayý bizimle paylaþan çeþitli hayvanlarýn yaþamlarý ve kiþilikleri konusuna bambaþka bir görüþ açýsý getiren hayvan iletiþimcilerinin, yani hayvanlarla telepatik ve ruhsal yoldan iliþki kurarak onlarla konuþa- bilenlerin görüþlerinden ve deneyim- lerinden bahsetmiþtik.

Amerikalý hayvan terapisti ve iletiþim- cisi Penelope Smith, hayvanlarýn da týpký insanlar gibi, yaþamlarý boyunca olgun- laþtýklarýný, görüþlerini deðiþtirdiklerini, yaþadýklarý deneyimlerden tecrübe

kazandýklarýný, kiþiliklerinin geliþtiðini ve sürdürdükleri ömürleri içinde, yaþam- larýnýn hakkýný vermeyi öðrendiklerini söylüyor.

Belli bir hayvan bedeni içinde tek bir ömür tüketmek, öðrenilecek her þeyi öðrenmeye yetiþemeyeceðinden, onlar da týpký biz insanlar gibi tekrar tekrar bu dünyaya geliyorlar.

“Eðer hayvanlar, bu hayatlarýndan hemen önceki hayatlarýnda, baþka bir cins olarak yaþamýþlarsa, yeni bedenleri- ni anlamakta ve bu bedene uyum saðla- makta önce zorlanabilirler. Yeni beden- leri içinde, önceki bedenlerinde alýþmýþ olduklarý biçimde davranmaya devam ederler ve yeni bedenleri içinde kendi- lerini huzursuz ve beceriksiz hissederler.

Örneðin önceki hayatýný vahþi bir hayvan olarak geçirmiþ ve bu defa ehli bir hay- van olarak dünyaya gelmiþ bir varlýk, insanlara alýþmakta ve ev hayvaný olarak yaþama koþullarýna uymakta güçlük çeker. Daha önceki yaþamlarýnda kötü bir biçimde ölmüþ olan hayvanlar da, yeni hayatlarýna uymakta zorluk yaþayabilir- ler. Böyle durumlarda, onlarla terapi görüþmeleri yapýlarak, eski hayatlarýnda- ki travmalarý aþmalarýna ve yeni hayata uyum saðlamalarýna yardým edilebilir.

“Bir keresinde beni, önüne gelene saldýrmakta olan Rottweiler cinsi bir köpek için çaðýrmýþlardý. Oraya git- tiðimde, yavru iken ve daha sonra kendi- sine gayet iyi muamele edilmiþ olduðu halde, kötü huylu, huzursuz ve mutsuz bir köpek buldum karþýmda. Önceki ha- yatlarýný araþtýrdýðýmda, o zamana kadar

(25)

SEVGÝ DÜNYASI

23 baþkalarýyla birlikte yaþam konusuna çok

yabancý kalmýþ bir varlýk olduðunu gördüm. Bir önceki yaþamýnda,

sürüsünün kurallarýna uymak istemediði için devamlý yalnýz yaþayan bir kurttu.

Yapayalnýz da ölmüþtü. Ölmeden önce, bir kulübede köpekleriyle mutlu yaþayan bir adamý görmüþ ve tekrar yalnýz olma- mayý çok istediðinden, bu defa bir köpek yavrusu olarak gelmiþti. Ama eski alýþkanlýklarýndan kurtulamýyor, asiliðin- den ve saldýrganlýðýndan vazgeçemiyor- du. Bu yüzden birlikte yaþadýðý aile ne- ticede onu vermek zorunda kaldý. Ona, yaþamlarýnýn kendisi için bir iþkence haline gelmemesi için, düþmanca tavýr- larýndan vazgeçmesi gerektiðini tavsiye ettim.

“Bu köpek gibi, birçok hayvanlar, yaþamlarýnda geçmiþ hayatlarýnýn izlerini taþýrlar. Tavþanlarýmdan biri, öldükten sonra yine bizim ailemize gelmek isti- yordu ve bu defa bir kobay olarak gelmeyi seçmiþti. Ýlk zamanlarda onun evin içinde týpký bir tavþan gibi hopla- yarak yürümesini seyrettik, çünkü yeni bedenini nasýl kullanacaðýný henüz anlayamamýþtý. Bir keresinde de, insan- larla birlikte olmaya alýþamayan, çok korkak bir köpekle karþýlaþmýþtým. Bu köpek bir önceki hayatýnda ormanda vahþi bir geyik olarak yaþamýþtý ve hâlâ bir geyik gibi düþünüp hareket ediyordu, bu yüzden insanlardan hala korkuyordu."

Hayvanlarýn türlerine göre kendilerini birbirlerinden çok baþka biçimlerde ifade edebileceklerini öðrenmiþtik Smith'den.

Yine ayný tür içindeki hayvanlarýn da, davranýþ ve algýlamalarýnda kiþisel fark- lýlýklar gösterebileceklerini de. Yani bir

papaðanýn, bir kargadan tamamen farklý, bir kedinin bir köpekten baþka olacaðý gibi; bir köpeðin de kendi türü içindeki bütün diðerlerinden farklý bir kiþiliðe ve ifade biçimine sahip olacaðýný. Bütün bunlara, hayvanlarýn, týpký biz insanlar gibi, geçmiþ hayatlarýndan izler de taþýyabileceðini eklersek, "hayvan deyip geçmemek" için bir sürü sebep olduðunu farkedebiliriz.

Her hayvan, hangi türden olursa olsun, cisim olarak ne kadar yer kaplarsa kaplasýn, özerk bir mahlûk, özel bir kiþi- lik ve çok karmaþýk bir yaratýktýr. Bu düþünce ne kadar yeni olursa olsun, her hayvanýn, týpký bizlerin her biri kadar saygýn olmasý, öyle karþýlaþýlmasý gereken bir varlýk olduðu fikrine alýþ- mamýz zorunludur artýk.

Penelope Smith, hayvanlarýn geçmiþ hayatlarý hatýrlama konusunda, bazen insanlardan daha yetenekli olduðunu söylüyor:

“Birçok hayvan, geçmiþteki yaþam- larýnýn, bugünkü hayatlarýný etkilediðinin bilincinde deðildir. Ama yapýlan terapi görüþmelerinde, geçmiþteki olaylarý ve deneyimlerini, insanlardan çok daha çabuk hatýrlarlar. Çünkü onlar, toplumun koyduðu tabulara tabi deðildirler."

Smith, geçmiþteki yaþamýnýn etki- lerinin farkýnda olmayan "Nick" isimli bir köpekle olan deneyimini þöyle anlatýyor:

“Bir haným, Nick isimli köpeðinin, itaat etmeyi öðrenmesi için oynanan çomak oyununu, kendisiyle oynamayý

(26)

reddettiði gerekçesiyle beni aramýþtý. Eve girdiðimde "Of! yine þu insanlardan biri daha." düþüncesiyle karþýladý beni Nick.

Sahibesiyle konuþtuktan sonra gözlerimi ona diktiðimde, düþüncelerini okuduðu- mu farketti birden ve geri geri giderek odanýn bir köþesine sýðýndý. Gözlerini benden ayýramýyordu ve çok þaþkýndý.

Nick düþündüklerinin anlaþýlmasýný istemiyordu ve þimdiye kadar böyle biriyle karþýlaþacaðýný hiç aklýna getirmemiþti. Ýlk þaþkýnlýðýný atlattýktan sonra bana, insanlarla köpeklerin

oynadýðý þu çomak atýp getirme oyununu, nasýl da aþaðýladýðýný söyledi. Bu oyunu kendi haysiyetine yediremiyordu.

Konuþmamýz sýrasýnda Nick, ödüller kazanmýþ bir yarýþ atý olarak geçirdiði son hayatýný hatýrladý. O hayatýnda ken- disini hep üstün ve deðerli hissetmiþti.

Sahibesine bunu anlattýðýmda, o da Nick'in baþýný, kendi cinsi olan Sheltie cinsinden baþka türlü tuttuðunu ve ön ayaðýyla bir at gibi topraðý eþelediðini söyledi. Konuþmamýzýn devamýnda ben Nick'e ruhsal bir varlýk olarak kendisine olan saygýmý ve onun kendi hakkýndaki

deðer ölçüsünü tanýdýðýmý dile getirerek, þu andaki hayatýna dikkatini çektim.

Nick o ana kadar, bir önceki yaþamýnýn, bu hayatýný nasýl etkilediðini farket- memiþti. Davranýþýnýn sebebinin geçmiþ hayatý olduðunu farkedince gitgide daha rahatladý ve küstah tutumu da yok oldu.

Aslýnda sahibesiyle oynamaktan hoþ- landýðýný ama sýrf emir almaktan

hazzetmediðini keþfetti. Davranýþýnýn asýl sebebini anladýktan sonra, köpek olarak geçirdiði bu hayatýna karþý olan tutumu da deðiþti ve oyunlara severek katýlmaya baþladý."

Reenkarnasyon Sýrlarý

Penelope Smith'in hayvan iletiþimcisi olarak uzun seneleri kapsayan deneyim- leri içinde, þaþýrtýcý ve ilginç daha birçok hikâyeler var. Bunlarý incelerken, klasik reenkarnasyon düþüncelerine de yeni kapýlar açýldýðýný görmekteyiz. Arista isimli kedinin öyküsü bunlardan biri:

"Arista, çok gururlu ve hükmetmeyi seven bir kediydi. Çevresindeki diðer

(27)

SEVGÝ DÜNYASI

25 kedilerle sürekli bir savaþ içerisindeydi.

Onunla yaptýðým konuþmalarda ken- disinin, önceki hayatlarýndaki davranýþ biçimlerinin etkisinde olduðunu gördüm.

Bir yaþamýný bir kraliçe olarak geçir- miþti. Bu yaþamýnda, idaresi altýnda olanlardan mutlak itaat görmüþtü. Bir diðer yaþamýnda da sahiplerine isyan eden bir köle olmuþtu. Kedi olarak geçirdiði bu yaþamýnda, onun isteðine uymayan bütün diðer hemcinsleriyle kavgaya giriþiyordu. Yaptýðýmýz konuþ- malarda, kendi davranýþlarýnýn nereden kaynaklandýðýný gördü ve alýþkanlýðýný tam býrakamasa da, diðer kedileri daha iyi anlamaya baþladý."

Psiþik konularda son senelerde varýlan noktalar, düþünce dünyamýzýn sýnýrlarýný zorlayan, insan zihni olarak kurduðumuz tasavvur binalarýnýn temellerini sallayan niteliklere eriþti. Elbette ki hangi açýkla- manýn ne kadarýný alýp kabul edeceði, neyi benimseyeceði, her varlýðýn kendi- sine býrakýlmýþ birþeydir. Hiçbir þey katý kurallar halinde deðildir. Ýnsan varlýðý ve insan düþüncesi bu açýdan tamamen özgürdür ve sýnýrlarýný her zaman kendisi tayin eder. Bilginin sýnýrlarý da katý olmadýðýndan, her varlýk kendi bilgi sýnýrlarýný kendi istediði ölçüde geniþletir ve bu aslýnda, her varlýðýn tamamen ken- disine özgü olan ve ancak kendisinin gidebileceði ruhsal yolunda, ona tanýn- mýþ olan sonsuz özgürlük kavramýnýn ta kendisidir. Bu açýdan, Smith'in ve daha baþka bazýlarýnýn da öne sürdüðü bu yeni reenkarnasyon görüþü de, hiç þüphesiz ki, ayný sonsuz özgürlük sistemi içinde deðerlendirilmelidir.

Smith, her hayvanýn o andaki hayatýn-

da, birbirinden çok farklý þeyleri hedef- leyebileceðini ve birbirinden farklý niyetlerle gelmiþ olacaðýný söylüyor.

Örneðin Bir kedi olan Chico San insan- larýn karmaþýkdüþünce tarzý ile ilgilen- miyor, sadece insanlara sevgi verebilmek ve onlar tarafýndan sevilmek istiyor. Bir baþka kedi olan Yoda ise, insanlarý sadece gözlemliyor, onlarla daha yakýn bir iliþki istemiyor, kaldýðý evi sýk sýk deðiþtiriyor ve baþka insanlarý gözlemle- mek istiyor.

Bütün bunlarý okumak ve üzerinde düþünmek, "hayvan deyip geçmemek"

sözünün derinliklerini bir parça bile olsa biz insanlara hissettirebiliyor.

Av ve Avcý

Dünya üzerinde doðanýn dengesi o þe- kilde ki, hemen her hayvan, bir baþka hayvanýn yemi olmak durumunda. Özel- likle vahþi doðada gördüklerimiz, hay- vansever yaradýlýþta olan ve tüm hayvan- lara zarar gelmemesini isteyen insanlarýn zor kabullenebileceði bir doða kanununu ortaya koyuyor. Bir aslanýn bir karacayý parçalamasýný, bir ayýnýn bir fok balýðýna saldýrmasýný ve bunun gibi av sahnelerini içimiz burkularak seyrediyoruz.

Canlýlarýn birbirini öldürüp yemesini, yaratýlýþýn kuralý olarak kabul ediyor ama bir yandan da keþke öyle olmasaydý diye düþünmekten kendimizi alamýyoruz.

Penelope Smith kendi deneylerine dayanarak, doðanýn bu düzenini þöyle açýklýyor:

"Bizim doðamýzda, kendi yaþamýný devam ettirebilmek için öldürmek gerek-

(28)

tiðine dair, tüm yaratýklar arasýnda karþýlýklý sessiz bir anlaþma vardýr ki, bu anlaþma gereði, yaþayabilmek için avlan- mak zorunluluðu, insanlarýn dýþýndaki hayvanlar arasýnda, çabuk ve mümkün olduðunca acýsýz gerçekleþir. Herkesçe kabul edilen, avcý ve avlanan esasýna dayalý bir doða anlaþmasý dahilinde bir arada yaþayan vahþi hayvanlar ortamýn- da, düþmanýnýn pençeleri arasýna düþen hayvanýn ruhu, bedenini derhal terkeder.

Bu durumda düþmaný tarafýndan avlanan hayvanlar genel olarak, ne þiddetli bir acý ne de ruhsal bir travma yaþarlar.

Avlandýktan sonra, ruhlarý çoðunlukla ayný cinsten baþka bir bedende yeniden doðar ve yeni bir yaþama baþlarlar.

Elbette ki hiç kimse bir baþka hayvanýn avý olarak yaþamayý kolay bir þey olarak tasavvur etmez. Ama böyle bir yaþam, bir hayvan kitlesel üretim kurbaný olduðu veya hayvan kesim evlerine düþtüðü veya laboratuarlarda kobay olduðu zaman yaþayacaðý iþkenceler, ölüm korkularý ve azaplar ile sonuçlan- mamaktadýr.

Bir keresinde köpeðim Pasha ile bir gezintide iken, Pasha bir sincabýn yolunu kesmiþti. Ardýndan yere oturdu ve ona seslendi: "Koþ, haydi koþsana!" Ama sin- cabýn bedeni korkudan taþ kesilmiþti ve ruhu, ölümü çok yakýnda hissettiðinden bedenini terketmiþti bile. Ancak sincap bedeninin parçalanmamýþ ve hâlâ sapasaðlam olduðunu ve yaþadýðýný anladýðýnda, þoktan kurtuldu ve ruhu gövdesine geri döndü. Sonra da en yakýndaki aðaca fýrlayarak Pasha'yý sevindirdi."

Demek ki, bizim doðada þahidi olduðu- muz av ve avcý düzeni, yaþamýn den- gesini korumak için düþünülmüþ bir gereklilik ve aslýnda bir vahþetin ya da adaletsizliðin ifadesi deðil. Bu sözlerden anladýðýmýza göre, hayvanlar bu düzenin farkýndalar ve doðanýn bu kanununa, yine kendilerine doða tarafýndan verilmiþ bir yetenek yoluyla uyabiliyorlar. Kendi bedenlerini yiyerek beslenen hayvanlarýn eline düþtüklerini anladýklarýnda, bu bedeni anýnda terk edebiliyorlar ve bize kanlý bir parçalanma þeklinde akseden bir olayý aslýnda yaþamýyorlar. Onlarýn düzeninde suç veya suçlu yok. Tanrý'nýn çizdiði doðalarýnýn gereðini ifa ediyorlar.

Ama biz insanlar, kendi menfaatlerimiz gereði, etlerinden, sütlerinden, deri- lerinden mümkün olduðu kadar çok fay- dalanmak için,hayvanlarý kendi doðal koþullarý dýþýnda, kitle halinde besliyor, toplu halde kesiyor, üzerlerinde acý verici deneyler yapýyor, dolayýsýyla suçu da bizler iþliyoruz.

Düþmanla Yaþamak

Smith, ehlileþtirilmiþ hayvanlarýn bir- birleriyle iliþkisinin de, evlerde yaþayan hayvanlarýn artýk avlanmak zorunda olmamasýndan dolayý deðiþiklik

geçirdiðini söylüyor. Bu deðiþiklik hay- vanlarýn genetik özelliklerine bile tesir ediyor. Yeni hayatýný evcil bir hayvan olarak geçirmeyi planlayan bir varlýðýn belli bazý hedefleri oluyor. Bu þekilde, evcil hayvanlar, vahþi hayvanlardan fark- lý olarak, aslýnda avlarý olmasý gereken hayvanlarla dostluklar kurabiliyorlar.

Bazý hayvanlar av içgüdülerini, eðer çok þiddetli deðilse ve insanlar tarafýndan

(29)

SEVGÝ DÜNYASI

27 avcý olmaya özellikle teþvik edilmez-

lerse, kontrol altýnda tutabiliyorlar.

Hayvanlarý, insanlar tarafýndan bu içgüdülerini kontrol altýnda tutmaya teþvik etmek de mümkün.

Bu þekilde, evdeki kediyle kucak kucaða yatan köpekler, ya da sýrtýna kon- muþ kanarya ile veya patileri arasýndaki fareyle objektiflere poz veren kediler hepimizi hayretlere düþürebiliyorlar.

"Ben birlikte yaþadýðým hayvan dost- larýmý, birbirleriyle müþterek yaþamlarýn- da av dürtülerini kontrol edebilmeleri konusunda teþvik ederim. Bazý hayvanlar buna isteklidir, baþka hayvanlarý av olarak deðil arkadaþ olarak görmek konusunda terbiye edilebilirler. Bazýlarý ise, içgüdülerine uyarak

zevkine vardýklarý heyecan ve tatmin duygularýndan vazgeçmek istemezler.

Köpeðim Pasha av dürtü- lerini, av peþinde koþmanýn kendisine, avýný öldürmek- ten daha fazla zevk vere- ceði biçimde kontrol ede- biliyordu. Kedilerim Pasha'nýn kendilerine diþ- leriyle masaj yapmasýna bile izin veriyorlardý. Diðer Afgan köpeðim Miel ise, þayet ben yanýnda deðilsem av dürtüsüne söz geçiremi- yordu. Kedilerim de onun yoluna çýkmamayý tercih ediyorlardý."

Burada da her hayvanýn ayný olmadýðý açýkça

görülmekte. Her hayvan ayrý bir kiþilik, ayrý bir yetenek, ayrý bir dünya. Her hay- van özgün bir varlýk. Bir genelleme yapýlamaz. Týpký biz insanlarda olduðu gibi.

Yine yukarýdaki açýklamalardan anladýðýmýza göre, örneðin bir köpeði, zaten doðasýnda olan avcýlýk dürtüsünü bileyerek, her þeye saldýran bir mahlûk haline getirmek mümkün olduðu gibi, tersine teþvik ve terbiye ederek, sosyal bir varlýk olmasýný saðlamak da imkân dahilinde. Ve buna muktedir olan var- lýðýn kim olduðu da belli: Ýnsan!

Gelecek sayýda "Hayvanlarýn ölümü ve ölümden sonraki hayatlarý"

Referanslar

Benzer Belgeler

Burada aslında bir iktidar uzantısı olarak korkulan polisin de normal bir insan olduğunu anlatmaya çalıştığını görüyoruz yönetmenin.. Psikolojide de en büyük iktidar

insan Santralı'ııı da bir siite sonra sıüğrun daha önemli olduğu- deırnryesokacaitaıü.. Bizleride nıısınırıyoruz Çüniü

İnsana Bakış: İnsan temel sistem öğesidir. İşe Bakış: Verimlilik için çalışanla uyum

Preference time, usage time, standing and lying time of hard rubber mats (HRM), tartan rubber mats (TRM), soft curly mats (SCM) and soft foam mats (SFM) used in stall bases

Şerh kavramı ve Buhârî’nin el-Câmiü’s-Sahih adlı hadis kitabı üzerine yazılan şerhler hakkında bazı bilgiler verdikten sonra, Gürânî’nin hayatı, ilmi kişiliği,

kriterleri açıklar Bölge kavramını bilir Bölgeler ve Ülkeler Sorgulama, harita okuma, zamanı algılama, değişim ve sürekliliği algılama. Ders kitabı ve

Hilmi Ziya Ülken, sırf kitap okumak için sabahlara kadar ayaklarını su dolu bir kapta bekletir miydi yüreğindeki kitap sevgisi olmasa?. Abdülbaki Gölpınarlı, bir kitaba

[r]