• Sonuç bulunamadı

DiYANET isleri BASKANLIGI. DERGiSi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "DiYANET isleri BASKANLIGI. DERGiSi"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DiYANET iSLERi BASKANLIGI

1 1

DERGiSi

DİNİ İLMİ EDEBi MESLEKi AYLlK DERGi Cilt : XI

Sayı

: 4

TEMMUZ- AGUSTOS 1972

«DE Ki: aALLAH'I BIRAKIB DA TAPTIGINIZ

ŞEYLERE

TAPMAM BANA YASAK EDiL-

Di». DE Ki: aBEN SiZiN HEVA (ve heves)

LERiNiZE ASLA UYMAM. BU TAKDiRDE

MUHAKKAK

SAPMIŞ

VE BEN, DOGRU

YOLA ERENLERDEN

OLMAMIŞ

BULUNU-

RUMn. (ei-EN'AM SÜRESi/56)

(2)

HICRIIl v e lll. ASlRLARDA TEFSI R FAALiYETLERI

ı

Doç. Dr. İsmail CERRAHOGLU 1 A.Ü. ilahiyat Fakültesi Ö~etim Üyesi

B

aşlangıçta tefsir ilmi de, diğer bütün isHlınl ilimler gibi, Hadis i.l.mUıin

bir cüz'ü telakki edilirdi. Fakat bu ilim sadece rivayete bağlı kalsaydı,

bu söze hak verebilirdik. Halbuki tefsir ilminde rivayetin yanında, di- rayette rol oyuarnağa başlamıştı. Bu bakımdan tefsir ilmi, hadis ilminin bir

şubesi olmaktan kurtulmuş, müstakil bir ilim halinde tedvin edilmiye baş-

lanmıştı. .

II. ci asırdan itibaren İslam Devletinin hudurllan çok genişlemiş, bu ge-

niş sınırlar içerisinde bkhi, itikadi ve siy.asi fırkalar teşekkül etmeye başlamış

müfessirler, mütekellimlerden ve mutezileden fikir hürriyetini iktihas ederek

onların mücadele yollarını benimsemişlerdi. Bu hareketler Kur'an-ı Kerim tefsirinde yeni ufuklar açmış ve müstakil tedvin hareketleri zuhOx etmeye

başlamıştı. Burada şu hususu da göz önünde bulundurmamız münasib ola-

caktır. Tefsir, aynaya benzer. Nasıl ayna karşısındakini aynen aksettirirse, tefsir de, müfessirinin durum ve tutumunu aksettirdiği gibi, müfessirin ye-

tiştiği cemiyetin örf ve adetlerini, akliyat ve medeniyetini, cemiyetin sosyal yapısını da aksettirir. ·Bu bakımdan, İslam cemiyetinin birlayetinden zamanı- . mıza ·kadar olan .sosyal değişmelerini bize en iyi aksettirecek kaynaklardan

biri de· hiç şüphesiz tefsirler.. olacaktır. Bir devir, bir müfessir veya tefsiri

hakkında hüküm vermenin en iyi yolu bizzat eseri tetkik etmekle mümkün olur. Yoksa çeşitli eecyanların bir birini itharn eden .görüşleri tek çıkar yol

olmamalıdır.

Artık tefsir ilmi, hadism bir bölümü olmaktan kurtulmuş, fıkhi, itikad1 ve siyasi: fırkalar kendi. görüşleri?i teyid edeb~ek ·iÇin işleriii e yariyan ha- berleri toplamaya başlamışlar ve o haberler üzerinde işlemler yapıp ~üsta­

kil eserler meydana getirmişlerdir. Hz. Peygamber ve Sahabenin çeşitli ha- disleri arasından, tefsire · taalluk edenler, müstakil eserlerde toplanmaya baş­

landı. Dikkat edilirse, bunları toplayanların ekserisinin, hadisci ve faki:h ol- duklarını görürüz. Mesela, Süfyan es-Sevri (Ö. 161/777), Şu'b cb. el-Haccac (Ö. 160/776), Malik b. Enes (Ö. 179/795), Veki b. el-Cerrab (Ö. 196/811), Süf- yan b; Uyeyne (Ö. 198/813), Muhammed b. İdris eş-Şafii: (Ö. 204/819), İsb§.k b. Rabüye (Ö. 238/852) gibi muhaddis ve fakililer bu işin alemdan olmuşlar­

dır. II. ci asrın nihayetlerine doğru, müellifler aynı mevzua taalluk eden, ben- zer hadisleri toplamağa, tafsil etmeğe, kitabiara ve bablara ayırınağa başladı·

lar. Mesela, Malik b. Enes, alıkama dair olan haberleri bablara ayırırken, Kur'linın alıkarn ayetlerinden ve onların sahabe tarafından yapılmış tefsir- lerinden istifade ederek el-Muvatta» adlı eserinde, onların topluyordu. (1)

(1) es-Suyüti, Tenviru'l-HavMik Şerhu ald Muvatta Miilik, Mısır 1353, I. 29, 44, 52.

203

(3)

Doç. Dr. İSMAİL CERRAHOGLU

Bu bakımdan MaJ.ik b. Enes ayetlerle ilgili çeşitli tefsirleri

4k

toplayan kim·

seler arasında addedilir (1) Hadiscilerin ve faki.hıerin tefsirlerinde, müslü- maniann ibadet ve muamelatlarını tayin edecek şekilde, Kur'fu:iı Kerimdeki ahkam ayetlerinden istinbatlar yapıldığını mi.işahede etmekteyiz. Bir taraftan hadis mecmualan içinde tefsire ait müstakil kitablar ve bablar meydana ge- tirilirken, diğer taraftan ahkam ayetlerinin tefsiri mahiyetinde aabkamu'l-

Kur'an.ı> adı altında müstakil eserler de ortaya çıkmıştı. Bu işe ilk teşebbüs

eden şahsın, Muhammed b. İdris eş-Şafü olduğu söylenir (2). Eş-Şafii'nin

bu eserinde, muhtelif abkam ayetlerini nasıl anladığı mi.işahede edilir. Mese ıa (3) .•

r- G

ft_,l_,l.;.\; ö 1 'IJ,\...:.;'1.)11

5

.,.jJ 1\

IL

~

..

' . r v-

v=-

ayetinde, her nezaman namazı ifa etmeye kalktığımızda, abdest alınması la- zım geldiği anlayışını hertaraf etmek için, eş-Şafll, bazı ilmine itimad olunan kimselerden işittim ki, bu ayet uykudan kalkanlar için nazil olmuştur, de- mekte ve sünnetin de, uykudan kalkınca abdest almayı emrettiği noktasın­

dan hareket ederek, bu ıiyette, Allahın abdest alın demekten kastı, uykudan kalkısca, abdest alınması lazım geldiğidir, şeklinde ·fikrini yürütmektedir (4).

Eş-Şafll'nin bu mühim eseri 1317/1951 senesinde Mısırda iki cild halinde ba-

sılmıştır.

Hadis ilminden aynlınış, müstakil tefsir eserleri arasında Süfyan es-Sev- ri'nin, Ebıi Zekeriyya Yahya b. Sallam (Ö. 200/815) m ve Ebıi Bekr Abdur-

razzıik b. Hemınan (Ö. 211/827) m tefsirlerini zikredebiliriz. Süfyan es-Sevri- nin uTefsiru'l-Kur'ıini'l-Kerim» adlı tefsiri, Kur'anm bazı ayetlerini ele alıp

tamamen nakli rivayetleri ihtiva etmektedir. Bu eser 1965/1385 de H.fudistan'·

m Rampıir şelırinde bir cild halinde tab edilmiştir. (5) Yahya b. Sallam'ın

tefsiri ise, tam olmıyan bir kaç nüshası Tunusda bulunmaktadır. Tefsir ge- nellikle, kendinden evvel gelen nakli tefsirlere benzerse de, tefsirde tercih metodunun ilk örneklerini vermiş olması bakımından ayn bir özelliğe sahib- dir. (6) Yemenin yetiştirdiği meşhıir muhaddis ve müfessirlerden olan Abdur-

razzıik b. Hemınam'ın tefsiri, ilk devirdeki ·Kur'an anlayışını saf bir şekilde

nakletmesi bakımından ehemmiyetlidir. Lisan inceliklerinden ziyade, mana-

nın hıikim olduğu bu tefsirde müfessirin şahsi görüşlerine rastlanmaz, tama- men nakle yer verilmiştir. (7)

Yukarıda İslam Devletinin hudutlarının genişlediğini ve çeşidli dil ve dinden insanlarm islıimiyete girdiğini söylemiştik. Arab olmıyan müslüman- larm Kur'ıinı Kerimi ve hadisleri anlıyabilmeleri için, arab dilini talim ve tedrisle öğrenmeye ihtiyaçlan vardı. Halbuki araplar yaratılıştan sıihib ol·

duklan meleke sayesinde, kıiideler öğrenmek ve kelimeler ezberlemek ihtiya- cmda değildiler. İslam, çeşitli ırka muhtelif dil ve medeniyetlere sahip cemi- yetler arasmda geniş bir devlet şeklini alınca, ~b dili yavaş yavaş bozulma-

(1) Emin e!-HCılt, et-Tefsir, MeMimu hayatibi minh&cihi'1-Yevm, Mısır 1944, s. 7.

(2) Yao:ut er·Rı1mi, Mu'cemu'l·Udeba (Margoliouth neşrl) Mısır, 1925·1935, VI. 396; Kfl.

tılı Çelebi, Keşfu'z·Zunıin, İstanbul 1941-1943, I. 20.

(3) el-W-ide 6.

(4) eş.Şafi, AJıkamu'l-Kurin, Mısır 1371/1951, I. 45.

(S) Süfyan es-Sevrinin tefsiri ve deleri hakkında bir yazımı.z, l:Wıiyat Fakültesi Dergi- sinin 1970..1971 sayısında çıkmak üzeredir.

(6) Bu eser hakkında fazla bilgi lçln bkz. Doç. Dr. İsmail Cerrahog!u cYahya b, SallAm ve Tefsirdeki Metodu» Ankara 1970.

(7) Bu tefsir hakkında fazla bilgi için 1967 yılı, İlahiyılı Fal.iiltesi Dergisindeki cAbdur·

raz:zıi.k b. Heınm.am ve Tefsirl.adlı makalemize bkz.

(4)

HİCRİ II. VE III. CO ASIRlARDA TEFS1R FAALİYETLERİ

ya başlamış, dil kılidelerinin kayıd ve zabtına, kelimelerin toplanmasına lü- ziim görülmüştü. Müslümanların her türlü ihtiyaçları karşısında muhatab olarak gördükleri Kur'am Kerimi, kolay okuyub anlayabilmek için, on~ ya-

zısı, nokta ve harekeleri .bahis konusu edilmiş ve onu iyi anlayabilmek için arab dili ve edebiyatma müracaat edilmeye başlanmıştı. Bir taraftan da Ba&:

ra ve K(ıfe şehirlerinde arab dilinin kural . ve kanunları ortaya konuluyordu.

Bu arada Kur'anı Kerim, filolojik tetkik.lere konu oluyor, Garibu'l-Kur'an, Maani'l-Kur'an ve Mecazu'l-Kur'an gibi eserler ortaya çıktığı görülüyordu.

Lugatçılar ve nahivciler, Kur'an tefsirinde müşkülata uğranılan kelimelerin

iştikakı, irabı ve manası bakımından güçlü~, imkanları nisbetinde giderme- ye çalışıyorlar lafzın arab dili ve şürindeki kullanılışını araştırıyor, netice itibariyle ayetin izahını kolaylaştırıyorlardı. Ebu'I-Hasen Nadr b. Şumeyl el- Mazini en-Nahvi (Ö. 203/818) nin «Garibu'l-Kur'an'ı (1). Ebıi Zekeriyya Yair ya b. Ziyad el-Ferra (Ö. 207/822)nın «Maani'l-Kur'anı>I (2), Ebu Ubeyde Ma'- mer b. el-Müsenna (Ö. 210/825)nın «Mecazu'l-Kur'an»ı (3) Ebu'I-Hasen Said b. Mes'ade el-Ahfeş (Ö. 221/835) in uGaribu'l-Kur'an»ı (4) keza Ebu Ubeyd el-Kasım b. Sallam (Ö. 223/837) in «Garibu'l-Kur'an»ı (S) gibi daha pek çok eserler bu konuya tahsis edilmişlerdir. Genel olarak bu gibi eserlerde hakiki manada kullanılınıyan kelimenin ne gibi anlamlarda kullanıldığı araştırıl­

mış, mecaz anlamı bir kaide altında toplanmaya başlamıştır. Bu tefsirlerde

Kur.:anın her ayeti ve her kelimesi üzerinde durulmamış, mecaz, irab gibi hususlarla, manası garib olan lafızlar üzerinde işlemişlerdir. Bazen kelim!:nin tasrif edilip edilemiyeceğini, iştikakını, hatta bir kelimenin çeşit­

li anlamlarda kullanılabileceğini söylemişlerdir. Bazen de kelimenin arab di- ünde bilinip bilinmediği gösterilmektedir. Bu hususları eser sahiplerinin eser leriiii telif sebeblerinden anlamaktayız. Mesela, el-Ferranın eserinin telif se- bebi şöyle anlatılmaktadır. Dostlarından Omer b. Bukeyr, el-Hasen b. Sehl (Ö. 235/849) in kendisine Kur'an'dan muhtelif şeyler sorduğunu ve onlan ce-

vaplandıramadığını el-Ferra'ya yazar. Ondan bu hususlan aydınlatan bir kitab

yazıb ona müracaat etmeyi rica etmektedir. Bunun üzerine el-Ferra dost ve talebelerini toplayıp, size Kur'an hususunda bir. kitab imla ettireceğim diye- rek bir gün tayin ~der. Fatiha stiresinden başlayıp Kur'anm sonuna kadar tefsir etti denilmektedir. Bunun gibi bir kitab hiç kimse tarafından yazılma­

dığı, bu kitabı istinsah edenlerin sayılamıyacak kadar çok oldu~ ve 80 kadar karlidenin bu kitabda bulunduğu zikredilir. (6) Ebu'I-Abbas Sa'leb (Ö. 291/

(1) Keşfu'z.zıiıınıı, II. 1204; Bağdaılı İsmMI Paşa, Esmau'l-Müellifin, İstanbul 1951-1955, II. 494; Brockelmann, Cari, Gescbichte der Arabischen Utteratur, Leiden 1944-1949,

Supplementbande, Leiden 1937-1942, G. I. 101, Suppl. I. 161.

(2) el-Ferranın eseri 1345 de Mısırda Zümer suresinin sonuna kadar iki clld halinde tnb edilmiştir. Üçüncü cildinin de tabedilmls olduğu zannolunur.

(3) Bu eser 1955-1962 yıllannda Prof. Dr. Fuad Sezgin tarafından iki clld halinde Mı·

sırda neşredllmiştir.

(4) İbn HallikAn, Vefeyatu'l·A'yAn, Kahire 1367/1948-1949, II. 123; Brock. G. I. 105, Suppl. I. 165.

(S) İbnu'n-Nedim, Fihrist, Kahire (Matbaatu'r-R.ahmaniyye), s. 106-107; Mu'cemu'l-UdebA, VI. 166; Keşfu'z·Zunun, II. 1104; BsıııAu'l·Müellifin I. 825; Brock. G.I. 105, SuppL I. 166.

(6) El-Hatib el-Bai!dadi, Tarihu Bai!dad, Mısır 1349/1931 XIV. 1.50 el-Fihrist, s. 99·100;

VefeyAt, V. 226; Mu'cemu'l-UdebA, VU. 278.

(5)

Doç. Dr. İSMAİL CERRAHOCLU

904) onun hakkında «eğer Ferra olmasaydı, arab dili olmazdı. O arapçayı

hillasa ve zaptettiıı demektedir (1).

Ebu Ubeydenin, Mecazu'l-Kur'amm telife başlaması sebebi de şöyle anla- tılır. El-Fadl b. er-Rebi (Ö. 208/823) nin katibierinden İbrahim b. İsmail Öna bir ayetin manasını sorar. Ebu Ubeyde de cevap vermeye başlar ve eserini telif eder. (2) Ebu Ubeyde, mecazdan neyi kasteddiğini misallerle uzun boylu

anlatmaktadır. Ona göre, Kur'an tefsiri için kullanılan tabirlerin hemen hep- si mecaz üadesinin içerisine girmektedir. Bu mana, belagat ulemasınıu hu-

dutlandırdığı mecaz anlamından çok geniştir. Lugatçılann bu· şekildeki hare- ketlerinin gayesi, ayetin anlaşılınasını temin edecek sebebi nUzuıler müstes-

iı_a, _Kur'an kıssalarını lüzumsuz olarak araştırma meşguliyetinden uzaklaş­

tırmak:, doğrudan doğruya ayetin aniaşılmasını temio etmek içindir.

HuducUarı geniş islam devleti içerisindeki insanların ayrı ayrı kültür ve dinlerden oluşları, islamda gerek fikir ve gerekse siyasi bazı hareketlerin ba.ş­

lamasına sebeb olmuştu. Arab dilinin, bu yabancılar tarafından öğrenilmesi

ta.lim ve tallüme ihtiyaç gösterirken komşu kültürlerin felsefi ve ilmi eserleri islam aleminde yayılmaya başlamıştı. Bütün bu hareketler Kur'an tefsirinde makes bulmuş, Kur'arun kendisini tefsir etrİı.ek esas olmaktan çıkarak, bu ha~

reketleri tasvib eden bir hale gelmiştir. Zuhfır' etmeye başlıyan tırkalaşma hareketleri, tefsir hareketine lıız veren aroillerden biri olmuştur. Herşeyden ev'vel müslüman olduklarını unutmayan bu fırkalar, yaptıkları işin, gittikleri yolun doğrulu~u göstermek için, Kurana başvurmak mecburiyerinde kalı­

yorlardı. Kendi mezheplerine uygun geleni alıyor. uygun olmıyanı da te'vil;

hatta tahif edip uydurmağa çalışıyorlardı. Fırka müfessirleri a.ıtayışta ıam

bir istiklale sahip olmadıklarından, onların yaptıkları· açıklamalar da . qlgun biı: izah şekli olmuyordu. Kuran-ı Kerim bu gibilerin elinde, ·kendi mezhep gi;).ri,işlerini teyid eden bir delil oluyordu.

paha

do~su o hakim olması lazım ğeiirkeiı, mahki1m derecesin~. in4.irili:v.ordu. Bidayette .akide· meseleleri üie- ri.Ô,de pek fa.zla durınıyan müslümanlar, bu as.ırlarda meydan~ gelen siyasi ve

~~rici :sepebler yüzünden, bu mesele ü.Ze~inde dı.irmak mecburiyetindc kaldı~

lar. Şuhıi da unutmamak gere.J,ç.ir ki, islam memleketlerinde yaşıyan fakat müslüman olm~ yan .{ınsurlar, . o gijn için münev~er k;imseler şayılıyordu, Bun- iai-ın, k~ndilerini idare edenlere karşı medeni üstünlüklerini anlamaları, is' lam aleminde baiı milli· hareketlerin do~asıi:ıa sebeb olmuştı.İr. Hz. Pey~am­

betin (S.A.S.) vefatıİldan sonra zuhı1r eden hilafet meselesi, Hz. Osman za-

manındaki fltne, Hz. Ali zamanındaki iç h<!rpler, isl5.mda sonu gelmiyen mü- cadelelere yol açmış, herkes kendi yolunun doğrulu~u··isbat için Kurana

s~ş;·ayetleri kendilerini savunacak şekilde izaha ·yönelmişlerdi. Bunun netiCesinde, Allahın insanla, İnsanın Allahla olan ilgisinin sınırlarını çizmek,

insanın mes'uliyeti nedir? hakiki müslüman kimdir? gibi ihtilaflar ortaya ÇikmiŞtı: Bu problenilerin bu· güne kadar toplu bir çözüniü bulunamadı. Dü- ğümleri çözmek için o~taya atılan fikirler, m~seleleri daııa çıkınaza sürükle-

miş, bunlar da tırkalann teşekkillünde ön ayak olmuştu.

Mutezile, Şia ve Harici tırkalan artık teşekliil etmiş ve. onlar Kur'aru kendi fırkalarının dar görüşleri içine sokmağa uğraş~şlar, hatta aslı .islami

206

(1) İbnu'l-Eoban, Nuzhetu'l·Elibba Tabakati'l-Udebil, l\llısır 1294, s. 127; Vefeyllt, V.

225; Tarihu BaJldad XIV. 149; el-Fihrist, s. 99-100.

(2) Tanhu Bağdad, XIII. 254-255; Vefeyat, IV. 324; Mu'cemu'l-Udeba, Vll. 167.

(6)

HİCRİ II. VE III. CÜ ASlRLARDA TEFSİR FAALlYETLER1

olmayan fırkalar bile bekalarını sağlayabilmek için, Kur'ana dayanmak mec- buriyetinde kalmışlardı. İslamdaki fırkaların bazısı içt;maiyata taalluk eder, bunlardan hukuku şahsiyyeye ait meseleler doğar. Bazısı imana taalluk eder, bundan da ilmi kelamdaki mezhepler doğar. Bazısı da siyasete taalluk eder, halifenin kim olacağı münakaşa edilir. Bir kısmı da alllaka taalluk ederki, buradan da mutasavvıfların yollan elde edilir. Fethed;!~"' yerJe:-deJ·' l"'~mııt­

lar islama davet edilince, kendilerinde mevcı1d olan felsefe ve mantık mct9d-

larından istifade ederek, müslümanlan müşkül durumda bırakıyorlardı. Bu- nun üzerine müslümanlar, onların bu müdafaa metodlarını benimsemişlerdi.

İbn Teymiyye'nin dediği gibi, (1) mutezile cidal ve kelam yönünden in-

sanların en muazzamıdır. Akıl onlar için ön planda gelir. Onunla, Allahı, di- nin lüzı1munu, helal ve bararnı bilrneğe mecburdurlar. Bunlara göre nakil an- cak akılla mutabakat ettiği zaman delil olabilir. Eğer nakille akıl arasında

mutabakat olmazsa nakil te'vil edilir. Onların tersirdeki gayesi, mütcşabibat

üzerinde durmak olmuş, muhkem ayetler üzerinde durmamışlardır. Bu yol üzere tefsirler meydana getirmişler, usUlü hamse dedikleri, tevhid, adlı men- zile beynel Menzileteyn, va'd ve vaid, emri bi'l-Ma'ruf ye'n-Nehyi ani'l-Münker gibi esaslar üzerinde durmuşlardır. Ebu Bakr el-Asam (Ö. 236/850) (2), EbU Ali cl-Cubbai (Ö. 303/915) (3), ve Ebti Müslim Muhammed b. Bahr el-Isfahani (Ö. 3221934) (4) nin tefsirleri ile el-Cahiz'in Kur'an hakkındaki telifatı bu alanda mühim yer işgal etmektedir.

İlk devirde siyasi bir fırka olarak ortaya çıkan Şia'ya göre, Hz. Ali Iilia- fete daha layık olup, diğer halifelerin durumu ve Hz. Aliden sonra gelen oğul­

lan ve torunlannın hangisi imamete daha uygun olduğu meseleleri münaka-

şa edilir. Bunlar da kendi akidelerini savunmuş, sadece kendi imamlarının

sözlerine itimad etmişler, hep kendilerini haklı görmüşler ve sadece şiayı

hakiki müslüman addetmişlerdir. Bu yönden, Kur'an sadece kendHeri için nazil oldu zannına kapılmışlardır. Hatta bazılarında, Kur'anın tahrif edildiği

fikri zuhı1r etmiştir. (5) Onlar Kur'andak' ..,..,;inhemleri muavv,...., ""\hıslara

hamietme hususunda cesaretle hareket etmişler ve tefsirde, kelimelerin ha- kiKi manalanndan ziyade, kendi fikirlerini teyid edebilmek için, mecaz ve işa­

ret yolunu tercih etmişler, gelişi güzel te'vil, hatta tahrife kadar gitmişlerdir.

Mesela (

.t.l )

kelimesinin ( iJ

l )

olduğun~ ileri sürerler (6). Bu aşırı te'vil ve tahrif hareketleri şiawn müfrid, azgın gurubund·a görülür. Mu- tedil şia bu şekilde hareket etmemekte, ancak hilafet ve imarnet meseleleri üzerinde durmaktadırlar. Şiamn da kendi mezhepleri zaviyesinden yapmış

olduklan tefsirleri vardır. İbnu'n-Ned.im, Şia için, Muhammed el-Bakır (Ö.

133/731) a nisbet edilen bir tefsir olduğunu söylerken, {7) Brockelmann, Şia imamlarından olan Zeyd b. Ali (Ö. 121/738) (8), Ca'fer es-Sadık (Ö. 148/763)

( 1) lbn Teymiyye, Mukaddime fi Usuli't-Tefsir, Dımaşk 1355/1936, s. 21.

(2) t. Goldziher, l\,leziilıibu't-Tefsiri'l-1slam1 (Arapçaya çe\'iren: Abdu'l-H:ılim cn-Ncccar) KAhire 1374/1955, s. 135.

(3) Brock. Suppl. I. 342.

(4) Mu'cemu'l-Udebii, VI. 420 (Bu eserin 14 cüz oldu~ söylenir).

(5) Genel olarak mutedil şiii, Hz. Osman zamanında istinsah edilen Kur'ünı kabul et- mekte, bazı ufak tefek kendi aldde noktalan hariç, ona muhalefet etmeaıektedir­

ler. Bu fikirler ekseriyetle Guloltı Şi:i arasında mevcudtur.

(6) Meühibu't-Tefsiri'l-İsJiiı:nj, s. 307.

(i) ei-Fibrist s. 50.

(l!j Brock. Suppl. I . .m-314.

207

(7)

Doç. Dr. İSMAİL CERRAHOGLU

(1), Ali b. Muhammed el-Askeri (Ö. 260/874) (2) nin tefsirlerinin kütüphane- lerde mevcudiyetinden bahsetmektedir.

t.

Goldziher ise, ilk müdevven şia tefsiri olarak Cabir el-Cu'fi (Ö. 128/745) (3) nınkini göstermektedir. Bu gün bu tefsirin mevcfıd olmadığını, ancak ondan müteferrik naklllerin bilindiğini

söylemektedir. ( 4)

Şifının bir aksülameli olarak meydana gelen Hariciler fırkası da, siyasi sebeblerle meydana gelmiştir. Ebu Bekr ve Örnerin hüafetini Alinin de ha- keman badisesine kadar olan balifeli~ kabul ederler. Hariciler ekseriyetle bedevi bir yaşayışa sahip kimseler olduklarından, ibadet ve taatte fevkalade

şiddet ve taassub göstermişler, müsamahaya yer vermeksizin, daima kılıçla

mukabele etmişlerdir. Cahil, ilmi anlayışları dar, nasihat kabul etmez bir top- 1uluk olduklarından, Kur'am daima reisierinin anladıkları şekilde kabul et-

mişler, bu sebebten de ilk asırdan itibaren islam devletinde huzursuzluk un- suru olmuşlardır. Bunların ilk devirlerde tefsire dair pek eserleri yoktur. An- cak fırkalar hakkında bilgi veren eserler, onların bir çok grublara ayı:ıldığı­

nı, hayatlarının daimi bir mücadele içinde geçtiğini, mesela, onların bii kolu olan Ezarika'nın, zinada recmi ibtal ~ttiğini, hırsızın elini omuzundan kesti~­

ni, kadın adet bilinde iken, onlara oruç tutturuh namaz kıldırdığını, kayde- derler. (S) Bu· gün elimizde mevciid olmıyan ve III. cü asır ricaıinden olduğu

söylenen Abdurrahman b. Rüstem el-Faris~'nin bir tefsiri olduğu zikredilir. (6) İslam memleketlepnde yaşayıp, aslı islamı o~yan bir takım fırkalann var old~ğunu söylemiştik. Bunlar· da,. Kur'an-ı Kern:pı kendilerine perde ya-

paXak

yaşam?lannı S!=lğlamak istemişlerse de, mezhepleri Kur'ana aykırı 9l·

.aiı~dan druma gizli kalmay~ çaliŞmış ve asli fikirlerini gizlemişlerdir. B~­

.lardan islam tarihinde en çok yaşıyan Batmilerdir. Batınilerin dayandığı es~.

)amların delalet ettiği ve herkes tarafından· anlaşılan bir zahiri mana,· bir de

.Yüksek tabakanın anlayabileceği batini manayı Kur'an ve hadisin ihtiva et·

mesidir. Onlar şeriatı hertaraf etmek için za.bi.P manayı liizO.ınsuz görmüşl~r­

dir. Her devirde, muhtelif yerlerde v~. çeşitli isimler altında ortava çıkmış­

lardır. Kur'an ayetlerini keyifle$e göre te'vil hatta ekseriyetle tahrif etmiş·

lerdir.

Daha ilk devirlerden itibaren başlıyan tefsir hareketi şahsın ve cemiyetin durumuna göre değişmiş ve daha ilk günlerden itibaren içinden çıkılmaz bir

dlliUlİI. arzetmeye başlamıştı. Her fırka kendi devamını sağlamak için Kur'ana dayanmağa çalışıyor ve kendilerinin doğıJ.ıluğunu sa,vunabilmek için, uydurul

muş haberlere istinad etınek mecburiye~de kalıyorlardı. Tefsirin böyl~ bir durumda oluşu, bazı ciddi ilim adamlarını endişeye sevketmiş, tefsire ait haberlerde, sahih olanlara nisöetle, sahih olmıyanların çok olduğuna işaret etmişİerdir. Bir taraftan mutezilenin akli ve felsefi sultası devam ederken, bir taraftan c:ı ôrkalaşmaların meydana getirdiği durum, hatta !slamı kö.

künden yıkmaya çalışan teşebbüsler, mülhid,ler, Allahın kitabının müteşabib

ayetlerine tabi olarak, itirazlarda bulunmuşlar, anlayışsızlık göstermişler, sa-

208

(1) Brock. Suppl. I. 104.

(2) Brock. G. I. 203, Suppl. I. 33.

(3) Esmau'l·Müellifin, I. 249.

(4) Mezaibu't-Tefsri'l-İslam.!, s. 303.

(S) İbo Hazm, el·Fasl fi'l-Milel, Mısır 1347, IV. 144.

(6) Muhammed Huseyn ez-Zehebl, et-Tefsir ve'I-Müfessirfuı, KAbire 1381/1961, n. 315-316.

(8)

HİCRİ II. VE lii. CO ASIRLARDA TEFSlR FAALlYETLERİ

kat görüşler ileri sürerek, Allahın kelamım yerinden oynatmak istemişlerdir.

Bu gibi hareketlere karşı İslfun ve Kur'fuu müdafaa etmek sadedinde eserler

yazılmış, bunlardan en meşhuru Ebu Mııhammed Abdullah b. Müslim b. Ku- teybe ed-Dineveri (Ö. 276/889) nin cıTe'vilu Muşkili'l-Kur'an» ıdır. (1) Bu ut.

Basra ve Kıife ekollerini birleştirmede rol oynayan Bağdat nahiv ekolünün ilk mümessilidir. Eserine, Kur'fuıa ta'n edenlerin hikayeleriyle başlamakta ve onlann ta'nlarının nevilerini ortaya koymaktadır. Sonra da bablar halinde onlann iddialarını reddetmektedir. Bu eserde mecaz lafzının hududunun da- raldığını ve onun nevilere ayrıldığını görmekteyiz. (2) İbn Kuteybe tevilcile- rin hatalannın .ekseriyetle mecazda olduğunu göstermiş ·(3), kıra~t ihtilafla-

rına temas etmiş (4), Kur'fuu Kerimde katib hatası olduğu söylenen bazı Ayet

!erin, hata olmayıp, bazı lehçelerde bu şekilde kulanıldığını göstermek sure- tiyle boşluğu doldurmuş (5), ayetler arasında ten.3.kuz ve ihtilaf gibi görülen yerlerde, denildiği gibi bir tenakuzun olmadığını izah etmiştir. '(6) Kur'anda- ki müteşabih ayetlerden maksat nedir? gibi sualeleri, selefden deliller ve

arab dilinden örnekler vermek suretiyle izah etmiştir. (7) Medh, zem, istih- za, hazf, ihtisar, kinaye ve ta'riz, hurufu mukattaalar hakkında söylenen söz.

ler, Kur'andaki müşkiller gibi .. o giinlerde Kur'ana karşı vaki olan iiliaziarı göstermesi ve onlara cevap vermesi bakımından, eser tarihi biİ kıymet taşı-

maktadır. ·

II. ci ve III. cü asırlarda tefsir hareketi çok çeşitli yönlerden gelen tesir- ler, Kur'andaki müşkiller gibi .. o günlerde Kur'Ana karşı vaki olan itirazlan grubun tefsirleri ortaya çıkmıştır. Dini yönden fazla bir kıymet ifade etmi- yen bir çok tefsirler, başlangıçta zikrettiğimiz gibi, cemiyet ve müfessirinin fikri durumunu ve kültürünü aksettiren bir ayna mesabesinde olduğundan

her tefsirin kendine göre bir ehemmiyeti olduğu asla unutulmamalıdır.

(1) lbn Kuteybenin bu eseri 1954 senesinde KAbirede, es.Seyyid Ahmed Sagar tarafın·

dan bir clld halinde neşredilmiştir.

(2) Te'vilu Muşkili'l-Kur'an, s. 15-16.

(3) Ayru eser s. 76.

(4) Ayru eser s. 28-29 vd.

(S) Ayru eser s. 36 vd.

(6) Ayru eser s. 46.

(7) Te'vilu Muşkili'l-Kur'An, s. 62 vd.

209.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu noktadan hareketle Azer- baycan için Çin ve Rusya gibi Asya’nın en önemli ekonomik ve askeri güçleri ile oluş- turacağı bir Yeni İpek Yolu Projesine katılımı

Yapılan çalışma ile; Tekirdağ ilindeki nüfusa bağlı kentsel atıksuların arıtılmasına yönelik olarak alt yapı çalışmaları içerisinde yer alan evsel nitelikli

Basınç dayanımında ve ultrasonik ses geçiş hızı değerlerinde olduğu gibi bütün numunelerin birbirleriyle olan ilişkilerini görebilmek amacıyla yüksek

FDM kullanılarak oluşturulan gizli ısı depolamalı katalitik konvertör aynı şartlarda katalitiksiz ve katalitik konvertörlü egzoz emisyon sistemine sahip aracın

Gelinteli bitki örneklerinde incelenen bazı elementlerin yaprak ve toprak arasındaki dağılımı.. Ag, Au ppb; Al %; diğer elementler ppm

Ruffini’den yüz yıl kadar sonra Niels Henrik Abel (1802-1829) be- şinci dereceden polinomların kök- lerinin cebirsel olarak her zaman bulunamayacağı üzerine bir ma-

Su, enerji ve gıda üzerinde şirketlerin dünya üzerinde tam bir egemenlik kurarak daha fazla kâr elde etmelerine yönelik politikalar, sermayenin dünya çap ında kapsamlı

It is necessary to have knowledge about the harms of raw materials, the ways of defence and applying them to be able to defend from the harms in question (Okumuş, 2006: 148).