• Etnofarmasi son yıllarda tıbbi bitki araştırmalarının sadece botanik ve farmakognozik çalışmalarla kalmayıp aynı zamanda fitokimya, farmasötik teknoloji, ilaç tasarımı, toksikoloji, klinik, eczacılık uygulamaları, tarihsel ve diğer yerel ya da geleneksel tıp sistemlerinin araştırılmasını da içermektedir. Yani etnofarmasi, etnobotaniğin bir kolu olup kendi bünyesinde çok farklı çalışma alanlarının birlikte oluşturduğu, tıbbi bitkileri konu alan özel bir bilim dalı olarak değerlendirilmektedir. Etnofarmasi çalışan bilim adamları, biyokimyacı, farmakolog, moleküler biyolog ve bitki kimyası çalışanları ile işbirliği içindedirler.
• Camptotheca acuminate Geleneksel Çin Tıbbında çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Bitki 1958 de NCI (Ulusal Kanser Enstitüsü) tarafından tarama programına alınmıştır ve pozitif cevap vermiştir. Kamptotekanın 1966’da yapısı, 1985’te ise etki mekanizması açıklanmıştır. İlerleyen çalışmalarda irinotekan ve topotekan isimli iki türevi daha izole edilmiştir. 1994’te irinotekanın kamptotekandan daha az toksik olduğu tespit edilmiştir. Metastatik kolorektal kanseri, akciğer kanseri ve lösemiyi tedavi etmek için kullanılmıştır. Bu bileşik kamptotekandan daha fazla suda çözünürlüğe sahiptir. Topotekan ovaryum kanserine karşı etkilidir ve 1996’da Amerika’da kullanılmaya başlanmıştır.
Bu örnek etnobotanik orjinin izini sürerek yeni bir antikanser bileşiğe ulaşmak için uzun ve çok titiz çalışmaların yapıldığını göstermektedir.
Bitki-İnsan İlişkilerinin Tarihçesi
• Erken Avrupa örnekleri M.Ö. 3300’de Ötztal Alplerinin Avusturya- İtalya buzadamıyla bulunan tıbbi mantarlardır. Ceviz büyüklüğünde iki nesne Piptoporus betulinus olarak tanımlanmıştır. Bu mantar, Alplerde ve diğer soğuk bölgelerde yaygın olan bir mantar türüdür.
Bu tür, çok kuvvetli ve etkili bir pürgatif olan agarik asit gibi zehirli doğal bileşikler içerir. Capasso’nun 1998’de yaptığı çalışmada bu bileşiğin mikobakterilere karşı antibiyotik etkisi ve farklı organizmalar üzerine zehirli etkisi olduğu belirlenmiştir. Buz adam kuş yumurtalarıyla beslendiği için muhtemelen barsaklarında Trichuris trichiuria (insan parazitidir. Kalın bağırsakta yerleşir. 4 cm uzunluktadır. İnsanlardan insanlara bulaşır) gelişmesi sonucunda karın ağrıları ve anemi şikayetlerine sahipti. Piptoporus betulinus’un buz adamla birlikte bulunması muhtemelen bu mantarı kullanarak mide-barsak sistemi hastalıklarını tedavi ettiğini göstermektedir.
Daha sonraki dönemlere ait bilgiler M.Ö. 3000 yıllarında yazıldığı tahmin edilen, Sümer ve Asur tabletlerinde bulunmaktadır. Ninova kitaplığında saklanmış olan 300 000 kadar tabletten bir bölümü tedavi, ilaçlar ve droglar ile ilgilidir. Bu kayıtlara göre, ilaçların önemli bir bölümü bitkisel droglar ile hazırlanmaktadır. İlaç şekli olarak dekoksiyon, maserasyon, lapa, merhem, süppozituvar ve şurup gibi şekillere rastlanmaktadır. Sıvağ olarak bira, şarap ve tereyağı gibi maddelerin kullanıldığı kayıtlıdır.
Bugünkü bilgilerimize göre, Mezopotamya uygarlığı döneminde bilinen bitkisel drogların miktarı 250 civarındaydı.
• Sümerlere göre insan bir vücut ve bir ruhtan oluşmaktaydı. Zekanın merkezi kalpti. Bu yüzden bütün akıl hastalıkları veya akıl hastalığına yol açan nedenler ya kalp hastalığından ya da kalpteki kötülüklerden ortaya çıkardı. Kan, en gerekli en önemli unsurdu.
İnsan iradesinin merkezi ise kulaktaydı. Çünkü insanın emirlere uyması için önce onları duyması ve anlaması gerekirdi. Kan dolaşımının merkezi ise karaciğerdi. Bu organ aynı zamanda hayatın ve en önemli gelişmelerin merkeziydi.
• 1873 yılında Alman Mısır bilimci George Ebers tarafından Teb’de El Assassaif’in mezarında bir mumyanın bacakları arasında bulunmuş olan Ebers papirusu tahminen M. Ö. 1600 yıllarında yazılmıştır. Bu belge 110 sayfa ve 700 kadar bitkisel, hayvansal ve madensel drog ile 800’den fazla reçete taşımaktadır.