KONU 3/ÜNİTE: 9.
Yoksulluk, Refah ve Toplumsal Dışlanma
Yoksulluk Nedir?
Yoksulluk nedir?
Yoksulluk, neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir olgudur.
Ancak, yoksulluğun “ne”
olduğu hakkındaki
tartışmalar, sonlanmış değildir.
Farklı yaklaşımlar ve disiplinler, yoksulluğu farklı biçimlerde
tanımlamaktadırlar.
Mutlak Yoksulluk/Göreli Yoksulluk
Yaygınlıkla kabul edilen bir ayrım, yoksulluğu iki biçimde tanımlar: Mutlak ve göreli yoksulluk.
Mutlak yoksulluk, fiziksel varlığı sürdürmek için
gereken temel ihtiyaçların karşılanıp karşılanmadığı sorusuyla ilişkilidir: Eğer bu temel ihtiyaçlar
karşılanamıyorsa, mutlak yoksulluktan söz edilir.
Göreli yoksulluk, “temel ihtiyaçlar”ın kültürel olarak
belirlendiği, dolayısıyla da evrensel bir temel ihtiyaç
sepetinin olamayacağı varsayımına bağlıdır. Buna
göre, belirli bir toplumda “temel” sayılan ihtiyaçların
karşılanamaması, yoksulluk demektir.
Günde bir doların altı...
Mutlak yoksulluk, genellikle temel ihtiyaçların fiyatı
üzerinden belirlenir ve günde bir doların
altında gelir, mutlak yoksulluk işareti olarak kabul edilir.
Ancak bu ölçüt, pek çok eleştiriyle
karşılaşmaktadır.
“Temel ihtiyaç” nedir?
Temel ihtiyaçlar, toplumdan topluma
değişebildiği gibi, zaman içinde de değişir.
Evin içinde akar su bulunması günümüzde temel bir ihtiyaç olarak kabul edilmektedir
ama bundan yetmiş yıl önce, evinde akar su
bulunanlar, azınlıktaydılar.
Yoksunluk indeksleri
Her ne kadar
tanımlanmasında güçlük olsa da, yoksulluğu
gördüğümüzde tanırız.
Sosyologlar, yoksulluğu belirlemek amacıyla
yoksunluk indeksleri
üretmişlerdir.
Resmi yoksulluk ölçümleri
Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan 9.
Kalkınma Planında belirtilen yoksulluk verileri, 2002- 2004 yıllarında yapılan araştırmaları temel alır ve
buna göre Türkiye’de kırsal yoksulluk 2002’de %35.5 iken, 2004’de %40’a ulaşmıştır.
2005 yılında Türkiye’de 10 bin kişi günde 1 doların altında kazanmaktaydı.
623 bin kişi açlık sınırının altında yaşıyordu (4 kişilik bir aile için aylık 190YTL)
14 milyon 681 bin kişi, yoksulluk sınırının altında
yaşıyordu (4 kişilik bir aile için 487YTL)
Dört çocuktan biri
Öznel yoksulluk ölçümleri
Pek çok araştırmacı, yoksulluğun yalnızca gelire göre ölçülmesini doğru bulmaz.
Kişilerin kendilerini yoksul hissetmelerine neden olan pek çok yoksunluk, farklı
bileşenlerin işin içine katılması gerektiğini göstermiştir.
Nitekim, Birleşmiş Milletlerin “insani gelişim
endeksi” de aynı yaklaşımı benimser.
İnsani Gelişme Endeksi
Bu endeks, yalnızca geliri değil, beklenen ömür uzunluğu, okur yazarlık, eğitime
ulaşma, bebek ölümü gibi pek çok ölçütü hesaba katarak üretilen bir ölçüttür.
Günümüzde kalkınma (ya da gelişme)
ölçütlerinin başında, HDI gelmektedir.
İnsani Gelişme Endeksi (HDI)
2007 İnsani Gelişme Endeksine göre bir kaç ülke:
İzlanda/Norveç 0.987
Uruguay 0.852
Suudi Arabistan 0.812
Çin 0.777
Türkiye 0.775
Filipinler 0.771
Rakamlar ve gerçekler
Ulusal ekonomi temel alınarak yapılan ölçümler, ortalamayı gösterir.
Oysa kaynakların dağılımındaki eşitsizlikler, gelişmiş ülkeler içinde de yoksulluğun
varolabilmesinin nedenidir.
1980’ler ve 90’lar boyunca bütün dünyada
uygulanan neoliberal politikalar, orta ve üst
sınıflar için fırsatların (ve gelirlerin) artışı
anlamına gelmiş, ancak alt sınıflar için
yoksullaşmayla sonuçlanmıştır.
İşsizlik: Yoksulluğun en önemli nedeni
Yoksulların kimler olduğu sorusu,
yanıtlanması güç bir sorudur.
Ama bazı kesimlerin
yoksulluk içinde yaşama ihtimali fazladır.
Bunların başında,
işsizler gelir...
“Çalışan yoksul”
Yoksulluğun her zaman işsizliğe bağlı
olmadığını bize anlatan bir kavram, “çalışan
yoksul” kavramıdır.
Çok düşük ücretle ve sosyal güvenlik
sisteminin dışında
çalışan geniş kesimler,
çalışan yoksullardır.
Yaşlılık
Yaşlılık da yoksulluk ihtimalini artıran bir etkendir.
Dünyanın her yerinde,
mutlak yoksulların bir
bölümünü yaşlı insanlar
oluşturur.
Kurumsal destek
Yaşlılara yönelik kurumsal desteğin bulunmaması, onları aile ve akrabalarına bağımlı kılmaktadır.
Bu da yaşlı
yoksulluğunun önemli
bir nedenidir.
Çocuklar
Dünyadaki en yoksul kesimin %75’i, kadın ve çocuklardan oluşur.
Çocuk yoksulluğu,
yüksek işsizlik oranları, tek ebeveynlilik gibi
etkenlere bağlıdır.
Yoksulluk ve yaşam beklentisi
Yoksulluk koşulları, doğumdan itibaren yaşam beklentisini düşüren en önemli etkendir.
Doğumda düşük ağırlık, bir yaşına varmadan
ölme, kazaya uğrama, yetersiz beslenme gibi ihtimaller, yoksul
çocuklar için daha
fazladır.
Yoksulluk ve eğitim
Yoksulluk, sağlık ve eğitim haklarından yeterince
yararlanamama
nedeniyle, bir döngüye dönüşmektedir:
Yoksulluk döngüsü...
Etnik azınlıklar
Yoksulluğu nasıl açıklayabiliriz?
Yoksullukla ilgili açıklamalar, iki temel eksende yapılır:
- Yoksulluğun yoksulların kendi
yetersizlikleri/eksikliklerinden doğduğunu söyleyenler (Kurbanı suçla)
- Yoksulluğun yapısal nedenlerini araştıranlar
(sistemi suçla)
Kurbanı Suçla
Yoksulluğun yoksulların kendi özelliklerinden kaynaklandığı düşüncesinin uzun bir tarihi
vardır.
Yoksulların beceri yoksunluğu, ahlaki zayıflık, yeteneksizlik gibi nedenlerden ötürü başarısız oldukları fikri, ondokuzuncu yüzyılın sosyal
politikalarının ana fikriydi.
Bu fikir, 1980’lerin atmosferinde bütün
dünyada yeniden güç kazandı.
Zavallılara yardım!
19. yüzyılın sosyal politika anlayışı,
toplumsal sorunların azaltılması için yoksul insanlara yardım etmek gerektiği fikrine
dayalıydı.
Bu yardım, merhametli, ileri görüşlü ve
sorumluluk duygusuna
sahip kişiler tarafından
yapılacaktı...
“Yoksulluk Kültürü”
Oscar Lewis, yoksulluğu bireysel başarısızlığa değil ama
toplumsallaşma koşullarına bağlar.
Lewis’e göre, yoksulluk içinde toplumsallaşan çocuklar, bunu bir tür kader olarak
benimserler.
Yoksulların kültürü
Yoksulların içinde
toplumsallaştıkları ve ürettikleri kültürün
anlatıldığı etkileyici bir
eser, Latife Tekin’in
Berci Kristin Çöp
Masalları isimli
romanıdır.
Bağımlılık Kültürü
Amerikalı sosyolog Charles Murray, kendi istekleri dışında yoksulluk döngüsüne giren insanlar dışında, devletin sosyal yardımlarına güvenerek çalışmadan yaşamayı alışkanlık haline getiren insanlar da olduğunu söyler.
Ona göre, bu tür insanlar, çalışma şevkinin olmadığı bir alt kültür yaratırlar.
Refah devleti uygulamaları, bu tür insanlar
yarattığı için, olumsuzdur.
Neoliberal politikalar
“Bağımlılık kültürü” fikri, 1980’lerden itibaren güç kazanan neoliberal
politikaların da ideolojik arkaplanını oluşturur.
Devletin sosyal harcamalarının
kısılmasının insanları daha çok çalışmaya
teşvik edeceği, böylece toplumsal refahın
artacağı söylenir.
Yoksulluk gerçekleri
Ancak bu savları doğrulayacak herhangi bir bulgu yoktur.
Devletin sosyal harcamalarını azaltması,
insanları çalışmaya teşvik etmemiştir, tersine,
yoksulluğu ve yoksul sayısını artırmıştır.
Sistemi suçla
Yoksulluğun açıklanmasında ikinci eksen, gelir dağılımı ve kaynakların yeniden
dağıtılmasındaki eşitsizliklerin yoksulluğun nedeni olduğu yolundaki görüşlerdir.
Bunlara göre bireylerin tercihleri ya da
tutumlarından çok, dağıtım mekanizmalarına
odaklanmak ve sosyal politikalar geliştirmek
gerekir.
Yoksullar kurban mıdır?
Yoksulları kendileri dışındaki bazı toplumsal gerçekliklerin kurbanları olarak tanımlamak, bazı sakıncalar barındırır.
Herşeyden önce, yoksulların karar alan,
stratejiler kuran birer özne değil, pasif
kurbanlar olduğu fikrini güçlendirir ki, bu
doğru değildir.
Yoksullukla başa çıkma stratejileri
Yoksullar, içinde
bulundukları koşullarla başa çıkmak için çeşitli stratejiler geliştirirler.
Bunlar, hayatta kalma ya da başa çıkma
stratejileridir.
Yiyecekleri ucuza maletmek için
kadınlararası
dayanışma ağları
kurmak gibi...
Yoksulluk ve toplumsal akışkanlık
Yoksulluğun sürekli bir durum değil, içinden çıkılabilir bir olgu
olduğunu söyleyen çok sayıda araştırmacı
vardır.
Ancak, bu düşünceye dikkatle yaklaşılması gerekir.
Özellikle “en alttakiler”
için, bir yoksulluk
döngüsünden söz
edilebilir.
“Aşağı Sınıf”
Marx’ın ekonomik üretim süreçlerinin dışında kalan kesimler için kullandığı “lümpen
proletarya” kavramından beri, “aşağı sınıf”
kavramı, tartışma konusu olmuştur.
Günümüzde bu kavram, daha çok ırksal ve etnik azınlıklardan oluşan, işsiz, gettoda
yaşayan “tehlikeli sınıf” için kullanılmaktadır.
Toplumsal dışlanma
Pek çok araştırmacı, “aşağı sınıf” yerine, “toplumsal dışlanma” kavramını kullanmaktadır.
Bu kavram, sonuçlar kadar nedenlere ve süreçlere de bakmayı sağlar.
İnsanların tam ve doyurucu bir yaşam
sürdürebilmeleri için yalnızca beslenmek, barınmak ve giyinmek gibi fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması yetmez, temel mal ve hizmetlere ulaşabilmeleri de gerekir.
İşte, toplumsal olarak paylaşılan bu gibi
kurumlara ulaşımın engellenmesi ya da
kısıtlanması, toplumsal dışlanmadır.
Ekonomik dışlanma
Birey ve topluluklar, hem üretim hem de tüketim anlamında ekonomik dışlanmaya maruz kalabilir.
İşgücü piyasasından dışlanma (ya da bilgi eksikliği gibi nedenlerle bu piyasaya
ulaşamama), ekonomik dışlanma biçimlerinden biridir.
Telefon, su şebekesi, barınak gibi tüketim
araçlarından yoksunluk da insanların pek çok
olanaktan uzak kalmasına neden olur ve bu
da bir ekonomik dışlanma biçimidir.
Politik dışlanma
İçinde yaşadıkları toplumun politik süreçlerine katılamamak, bireylerin politik olarak
dışlanması anlamına gelir.
Gerekli kaynaklar, bilgi ve fırsatlardan yoksun olanların seslerini duyurmaları da daha
zordur.
Böylece haklarını savunamazlar ve dışlanma
sarmalına girerler.
Toplumsal dışlanma biçimleri
Sanayileşmiş ülkelerde, nüfusun yoksul
kesimlerinin çeşitli biçimlerde dışlandıklarını görürüz.
Bu dışlanma biçimleri, evsizliğe bağlı olabileceği gibi, yaşanan konutun ve
mahallenin topluca dışlanması biçiminde de karşımıza çıkabilir.
Yoksul gençler, eğitimsizlik ve suçla
bağlantılandırılarak dışlanabilirler.
Konutlar ve mahalleler
Konut ve mahalle düzeyindeki
tabakalaşma, hem bireyler hem de
topluluklar düzeyinde işler.
Yoksul mahallelerde
çeşitli hizmetler de
eksiktir.
Yetersiz barınma imkanları
Kentin kıyısındaki mahalleler
Sosyal konutlar
Gençlik
Pek çok genç insan, toplumla bütünleşmeye çalışmakta, ancak kendini dışlanmış hissetmektedir.
İşgücü piyasasının gençlere daha az fırsat ve güvence sunması, aileye daha fazla ve daha uzun bağımlılık anlamına gelmektedir.
Eğitim sisteminin de genç insanları yeterince
kapsayamadığı, eğitimin anlamsız olduğu
düşüncesinin bu gençler arasında güçlendiği
görülmektedir.
Gençlik ve suç
Toplumun kıyısında kalmak, yoksul
gençlerin suç/dışlanma sarmalından çıkmalarını güçleştiren bir etki
yapmaktadır.
Yoksulların eğitimi
Eğitim, yoksulluk
döngüsünü kırmanın bir
yolu olarak görülse de,
pek çok durumda, bu
döngüyü yeniden üretir.
Ergen hamileliği
Yoksulluğun bir bileşeni, yüksek bekâr anne ve ergenlik çağındaki hamilelik oranıdır.
Ergen yaşta gebelik, toplumsal dışlanma, yoksulluk
ve cinselliğe ilişkin kültürel beklentilere bağlıdır.
Kırsal yoksulluk ve dışlanma
Kırsal yoksulların dışlanmasının en
önemli yolu, ulaşıma erişimin
sağlanmamasıdır.
Kendi ulaşım olanakları olmayan bu insanlar, kamu taşımacılığına bağımlıdırlar. Bu
hizmetlerin yetersizliği durumunda, toplumsal dışlanmaya maruz
kalırlar.
Evsizler
Yoksulların çoğu, uygun koşullara sahip olmasa da, bir evde yaşar.
Ancak giderek artan sayıda insan, evsiz olarak yaşamını sürdürmektedir.
Evsizlik, en aşırı dışlanma
biçimlerinden biridir.
Zirvedeki dışlanma
Üzerinde pek az
durulan bir dışlanma biçimi, zenginlerin güvenlik amacıyla kendilerini her türlü olanağın bulunduğu sitelere kapatmalarıdır.
Bu gönüllü dışlanmanın
toplumsal sonuçları da,
diğer dışlanma biçimleri
gibi yıkıcı olabilir.
Sosyal Güvenlik ve Refah devleti
Devletin ekonomiye müdahalesini savunan
Keynes’in görüşleri, özellikle İkinci Dünya Savaşı
sonrasında bütün dünyada büyük etki yaptı.
Günümüzde sanayileşmiş ya da sanayileşmekte olan
ülkelerin çoğu, refah devletidir.
Yani devlet, eğitim ve sağlık hizmetleri, konut, gelir
desteği, işsizlik gibi konularda yardım sağlamaktadır.
Sosyal güvenlik sistemi
Sosyal güvenlik sistemleri, ülkeden ülkeye farklılık gösterir.
Bazı ülkeler, sosyal güvenlik ve refah harcamalarına büyük pay ayırırlar.
Örneğin İsveç’te, bu harcamalar gayri safi milli hasılanın yarısına yakındır.
Sosyal güvenlik sistemleri arasındaki temel
fark, yardımların evrensel olarak mı yoksa
seçime göre mi yapıldığıdır.
Evrensel Yardım Sistemi
Bu sistemde, sosyal yardımlar, nüfusun tamamı için elde edilebilirdir. Yani,
gereksinme durumunda gelire ya da ekonomik duruma bakılmaksızın, her vatandaş bu yardımlardan yararlanır.
Kuzey Avrupa ülkelerinde yaygın olan sistem,
evrensel yardım sistemidir.
Seçime Göre Yardım Sistemi
Yardımın “hakedilmesi” esasına dayalıdır.
Yani, yardım için başvuran kişinin bu yardım için gerekli koşulları taşıyıp taşımadığı,
araştırılır.
Türkiye’deki sosyal yardım sistemi, seçime
göredir.
Refah Devleti kuramları
Refah devletine ilişkin çok sayıda görüş vardır. Marxistler refah devletinin
kapitalizmin sürdürülmesine katkıda bulunduğunu söylerken işlevselciler toplumsal bütünleşmenin sağlanması açısından bakarlar.
Refah devletine ilişkin açıklamalar ve
yaklaşımlar arasında en etkili olan ikisi, T.H.
Marshall’ınkiyle Esping-Andersen’inkidir.
T.H. Marshall: Vatandaşlık hakları
Marshall’a göre sosyal güvenlik, bir vatandaşlık hakkıdır.
Ona göre vatandaşlık önce sivil, sonra politik hakların elde
edilmesiyle evrim
geçirmiş, son aşamada
ise ekonomik haklarla
tamamlanmıştır.
Esping-Andersen: Refahın 3 Dünyası
Esping-Andersen, üç farklı sosyal güvenlik rejimini ayrıştırır:
-
Sosyal demokrat: Sosyal güvenlik devlet tarafından ve bir vatandaşlık hakkı olarak karşılanır.
-
Tutucu-Korporatist: Sosyal güvenlik, bireylerin toplumdaki konumlarına bağlıdır.Eşitsizlikleri hafifletmez, toplumsal istikrarı güçlendirir.
-