• Sonuç bulunamadı

10 Ocak 2001 ( )

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "10 Ocak 2001 ( )"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

10 Ocak 2001

(1921-2001)

10 Ocak 2001 tarihinde yakalandığı karaciğer

kanserinden kurtulamayarak İstanbul’da hayata veda eden Necati Cumalı, Garip Akımı şairleri

ve 1940 kuşağının diğer şairlerinden farklı olarak yalın, aydınlık anlatımlı, lirik şiirler yazdı.

Sevgi, sevinç, özlem gibi bireyin güncel kaygılarıyla birlikte çağın toplumsal sorunlarını da ele aldı.

1955′ten sonra şiirin yanı sıra hikâye, roman ve tiyatro türlerine de yöneldi. Roman ve öykülerinde çoğunlukla Ege Bölgesi’ ndeki kasaba ve kırsal kesim insanlarının sorunlarını işledi. Tütün Zamanı” , “ Yağmurlar ve Topraklar” , “ Acı Tütün” romanları bu ürünlerin en başarılıları arasındadır. Öykü, roman ve oyunlarından bazıları sinemaya da uyarlandı.

“İyi bir roman bir kez okunduktan sonra, elimizin altından ayırmak istemeyeceğimiz, yer yer, sayfa sayfa, bir daha bir daha okuyabileceğimiz kitaptır.” Necati Cumalı, Acı Tütün.

“Gece, yağan yağmurla uyursun.

Sabah bir de bakarsın, odan güneşli.”

(2)

BİLİYOR MUYDUNUZ?

Kızılderililerin Her Aya Farklı Bir İsim Verdiğini Biliyor muydunuz?

Tarih boyunca, ayın evreleri mevsim değişikliklerinin ve önemli kültürel ritüellerin sinyallerini verir. Dahası ekin veya hasat zamanı ve avlanma dönemleri bile ayın gökyüzünde ne zaman yükseldiğine göre değişebilir. Amerikan yerlilerinin her ay için isimler türetmelerini, ayın insan hayatında ve doğada kapladığı öneme bağlayabiliriz. Aya verdikleri isimler mevsimsel oluyor ve o mevsimin getirdiği bir özelliğe gönderme yapıyor.

1. Ocak: Kurt Ayı (Eski Ay)

Ocak Ayı'nın buz tutmuş ışıltısı yeryüzüne yansıdığı zaman, aç kurtlar av arayışı içinde

dolanmaya başlar. Yalnızlık içindeki ulumaları, aya verilen bu ismin ilham kaynağıdır.

1.700 Yıllık Müzik Enstrümanı Bulundu ve Hala Çalışıyor

Ağız arpı geçtiğimiz günlerde Rusya’nın Altay Dağları bölgesinde keşfedildi ve bin yıldan çok daha uzun bir süre sonra bile hala müzik çalabiliyor!

F: Andrey Borodovsky, The Siberian Times

Arkeologlar Rusya’da keşfedilen eski bir ağız arpının hala ses çıkardığını doğruladıklarında çok mutlu oldular. Bu enstrüman, güney-orta Rusya’nın dağlık Altay Cumhuriyeti bölgesindeki Chultukov Log 9 ve Cheremshanka adlı iki bölgede, arkeologlar tarafından keşfedilen beş ağız arpından birisi.

(3)

5 OCAK ADANA’NIN KURTULUŞU

Birinci Dünya Savaşı ortalarında, Fransız’lar ile İngiliz’ler arasında bir anlaşmaya varılmıştır. İngiliz’ler, Fransız’lara, Kilikya’yı; ve Adana; ve çevresindeki pamuk tarlalarını bırakmaya söz vermiştirler… Bu anlaşma sonrasında İngilizler, tarihler 20 Kasım 1919′u gösterirken, Çukurova’yı Fransız’lara teslim etmişlerdir. Ve Fransız’lar, Adana halkına çok ağır işkenceler; ve eziyetlerde bulunmuşlardır. Adana’nın Fransız’ların elinde iken yaşadığı zor günlere kısaca bakmak istersek: Ermeni’ler Adana’ya gelmiş; ve, Fransız sömürgesine göre, gerçekleştirilen bir yönetim sistemi ile, buldukları iki yalancı şahit ile, Adanalı halkın sahip olduğu ev, arsa; ya da arazileri ele geçirme hakkına sahip oluyorlardı. Bu durumda, Adana halkı, kendilerinden istenen şeyi yapmak zorundaydı; aksi halde, Fransız yönetimi tarafından kurşuna dizilerek öldürülüyorlardı. Sadece öldürülmekle de kalmayan Adanalılar, kazanların içerisinde; ve fırınlarda yakılıyorlardı… Adanalılar, sadece bununla kalmayan farklı işkencelere de kurban oluyorlardı: gece karanlıklarında yakalanan Adanalılar öldürülüyor; ve cesetleri orta yerde bırakılıyordu. Dükkan sahiplerinin dükkanları basılıyor;

ev sahipleri, evlerinde süngülenerek öldürülüyorlardı…

Mustafa Kemal Atatürk, Adana halkına yapılan bu işkenceye göz yummamış;

Fransız sömürgesini protesto etmiş; bununla da kalmayarak Sivas’ta Milli mücadele teşkilatlanmasını oluşturmuştur. Fuat Cebesoy’un geliştirdiği savaş stratejisinin uygulanmasına da yine Sivas’ta karar verilmiştir…

Tüm bu yaşanan olumsuzluklar; ve mücadelelerin sonrasında, Ankara Anlaşması

imzalanarak, Fransızların Adana; ve Kilikya’yı terk etmeleri karara bağlanmıştır. 20 Aralık'ta

Adana şehri teslim alınsa da şehrin Fransızlarca tamamen terkini baz alarak 5 Ocak Adana'nın

kurtuluş tarihi olarak kabul edilmiştir. Bundan dolayı, 5 Ocak 1922 tarihi, Adana’nın

kurtuluşu olarak 1922 senesinden bu yana, Adana halkı tarafından büyük bir coşku ile

kutlanmaktadır…

(4)

G Ü Z E L Y A Z I Y A Z M A N I N Ö N E M İ

Söz yazıdan eskidir; ancak sözün bir duyguyu, bir düşünceyi yaymadaki gücü sınırlıdır. Duygu ve düşüncelerimizin kalıcılığını da sağlayan yazı; duygu, düşünce ve isteklerimizin yayılmasına, iletilmesine de yardımcı olur.

Çok eski çağlarda insanlar yasalarını, inançlarını, efsanelerini, anılarını, kitaplarda değil, belleklerinde saklamak zorundaydı. Anlaşmak için her toplum, birbirinden farklı sistemler geliştirmek durumunda kalıyordu. Kültürel değerler ağızdan ağza, kulaktan kulağa geçerken eklemeler yapılıyor, unutulanlar oluyordu. İşte yazının bulunuşu her şeyden önce insanoğlunun unutma zayıflığına karşı en kesin çare oldu. Yazının en büyük görevi; düşünceyi kalıcı kılması, taşıması ve yaymasıdır.

Uygarlığın simgesi olan yazının bulunuşu ile:

- Bilgi, duygu, düşünce ve isteklerin tam olarak saklanması ve aktarılması mümkün olmuştur.

- İnsanın düşüncesi gelişmiş, yeni boyutlar kazanmıştır.

- İletişim kolaylaşmış, duygu ve düşünce alışverişi hızlanmıştır.

- Düşünce ve sanat ürünlerinin hazırlanması ve yayılması hızlanmıştır.

- Kitabın doğuşuna temel hazırlanmıştır.

- Kalem, kâğıt, mürekkep gibi yazı malzemeleri, matbaanın bulunması gibi gelişmeler yazıyla koşut bir gelişme izlemiştir.

2. Doğru ve Güzel Yazmanın Önemi

İnsanlar yazının önemini her dönemde kabul etmişler ve ondan, doğru ve güzel yazarak yararlanmaya çalışmışlardır. Hepimizin bir tablo olabilecek kadar güzel yazı yazması elbette beklenemez. Ama yazı yazmanın da bir sanat olduğunu, tablo olabilecek nitelikte güzel yazılar yazıldığını da unutmayalım.

"Çok yazı yaza yaza yazım bozuldu." şeklindeki savunmalar artık inandırıcı değildir. Yazı uzmanları insanın yazısından karakterinin okunabileceğine inanıyorlar, yazının insanın iç dünyasını ele verdiğini ileri sürüyorlar.

Günümüzde insanlar arasında doğru ve okunaklı yazı yazan pek az kimse vardır. Yapılan incelemeler yalnızca sıradan insanların değil aydınların da yazılarının giderek bozulduğunu göstermektedir.

Güzel bir yazı yazma alışkanlığı kazanan kişiler, düzeni ve disiplini alışkanlık hâline getirir, eğitim yaşamı boyunca ve yaşamın her döneminde başarılı olur.

Öyleyse kişinin doğru ve güzel yazmayı öğrenebilmesi için kendisinin de;

- Yazı çalışmalarının ilgi çekici ve bilinçli bir çalışma olduğunu bilmesi,

- Eleştiriye, kontrole ve teşvike olanak sağladığı için kişilerin ihmalini önlediğine, kötü alışkanlıklarının önüne geçtiğine inanması,

(5)

- Yazının, insanın iradesini kuvvetlendirdiğini, kendi kendisini yetiştirmesine katkıda bulunduğunu kavraması,

- Yazının bireyler ve kümeler arasında faydalı bir yarışma doğurduğunu, eleştiri ve eleştiriyi iyi karşılama alışkanlığı kazandırdığını kabul etmesi,

- İnsanlara sanat zevki ve el becerisi kazandırdığının bilincine varması gerekir.

3. Güzel Yazı Yazmanın Altın Kuralları

Her insan değişik yazsa da herkes kendi çapında güzel yazı yazmak ister.Bunun için bazı kurallara dikkat etmeliyiz. Güzel yazı yazarken dikkat etmemiz gereken başlıca kuralları şöyle sıralayabiliriz.

a. Yazmaya başlamadan önce neyi, ne için, kime ve ne kadar uzunlukta yazacağımızı düşünmeliyiz.

Bazı kimseler çok konuşur, hiçbir şey söylemez. Bazıları da çok yazar, hepsi amaçsız ve faydasızdır.

b. Yazdığımız konuyu sevmeliyiz! Konuyu çok iyi tanımalı ve ona sadık kalmalıyız: İlk önce "sorunu"

yazmalı, sonra diğer ayrıntıya girmeliyiz.

c. Yazmaya başlarken kendimize bir yol haritası çizmeli, konuyu adım adım ele almalıyız. En önemlisi konunun ana hatlarını belirlemeliyiz.

ç. Kendimiz için yazmamalı, okuyucuyu düşünerek yani basit ve sade yazmalıyız. Her insan kendi dilini konuşur. Kimi zaman insanlar bilimsel yazar ve kimse bir şey anlayamaz kimi zaman da basit yazar, çok şey anlaşılır. Hepimizin çok sevdiği bir dil vardır. Kullandığımız dil basit, anlaşılır, sade, açık ve yanlış anlaşılmayan bir dil olmalıdır. Bu oldukça zor bir iştir. Schoppenhauer bu zorluğu şöyle tanımlamaktadır: "Hiçbir şey anlamlı düşünceleri herkesin anlayabileceği şekle getirmek kadar zor değildir."

d. Sadece parmaklarımızla yazmamalı, beş duyu organımızın beşini de kullanmalıyız. Yazarken okuyucunun beş duyusunu canlandırmalıyız.

e. Yabancı sözcük kullanmamalı, Türkçe yazıyorsak Türkçe yazmalı, Almanca yazıyorsak Almanca yazmalıyız. Kimseye yabancı sözcük bilgimizi kanıtlamak zorunda değiliz.

f. Yüklem nesnenin yerine geçmemeli, isim cümleleri yerine fiil cümleleri kullanılmalı, gereksiz açıklamalardan sakınmalıyız. Fiiller her zaman cümlelerin can damarıdır. Basit, sade, keyifle okunabilecek Türkçe ile yazmayı öğrenmeliyiz.

g. Yazdığımız metin akıcı olmalı, yazdığımız okuyucuya keyif vermelidir. Voltaire'in söylediği gibi:

"Yazı her çeşit yazılabilir, bir tek sıkıcı yazılamaz!" Yazı okunmak için yazılıyorsa, kendi kendine konuşur gibi yazılmamalıdır. Okuyucunun anlayabileceği biçimde yazılmalıdır.

h. Cümlelerimiz metin içinde yerli yerine oturmalı ve aynı zamanda birden çok düşünceyi vermemelidir. Okuyucudan iki veya daha fazla düşünceyi anlaması beklenmemelidir.

ı. Paragrafların uzun olmamasına özen göstermeli, okuyucuya düşünme zamanı tanımalıyız.

i. Yazılarımızda ne düşünürsek düşünelim, yazdıklarımızı herkes anlayabilmelidir. Açık ve basit bir dille konuşulan veya yazılan hiçbir şey kötü olamaz. Ne zaman ki güzel yazmayı öğrenirsek, o zaman açıkça düşünmeyi ve konuşmayı da öğrenmiş oluruz.

(6)

BİRAZ DA GÜLELİM

(7)

ÖRNEK ALIYORUM

Aziz Sancar (8 Eylül 1946-….)

Aziz Sancar 8 Eylül 1946 tarihinde Mardin’in Savur ilçesinde dünyaya gelmiş. Babası Abdülgani, annesi Meryem Sancar’dır. Çiftçilikle geçinen sekiz çocuklu orta gelirli bir ailenin yedinci çocuğudur. İki tane de üvey kardeşi vardır. Aile çok kalabalık olmasına rağmen çocuklarının okutmak için elinden geleni yapmıştır. Hatta 7 yaşına kadar sadece tek ayakkabı ile okula giderek yaşamıştır. Abisi Kenan (TSK da generalliğe kadar çıkmıştır.) Aziz Sancar’a 5 yaşında okuma yazma öğretmiş ve yaşıtlarında önce okula başlamıştır.

Çocukluğunun büyük bir kısmını meyve bahçelerinde ve keçilere çobanlık yaparak geçirmiştir. İlk, orta ve lise öğrenimini Savur ve Mardin’de tamamlamıştır.

Üniversiteye Gitmeye Karar Verir

Aziz Sancar bu yıllarda futbol oynamaya da başlamış lise takımının kaleciliğini yapmıştır. Hatta Genç Milli Takım seçmelerine çağrılmıştır. Ama lise son sınıfta iken futbolcu olma isteğinden vazgeçip üniversite okumaya karar veren Sancar, 1963 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine başlamıştır. 1969 yılında birincilikle doktor olmuştur. İki yıl memleketi Savur’da bir sağlık ocağında çalışmıştır.

Amerika’ya Gidiyor

Aziz Sancar, NATO-TÜBİTAK bursu ile öğrenim için Amerika’ya gitmiştir. John Hopkins Üniversitesi ve ardından ise Dallas Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji alanında doktorasını 1977 yılında tamamlamıştır. 1977 ve 1982 yılları arasında Yale Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalışmıştır. Burada DNA onarımı üzerine çalışmalar yaparak Doçentlik tezini tamamlamıştır.Hala North Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

(8)

Bir Çok Ödül Almıştır

DNA onarımı, kanser tedavisi ve hücre dizilimi konularında çalışan Sancar’ın 33 kitabı ve 415 makalesi vardır. Çalıştığı konulardan kanser tedavisi ile ilgili birçok ödül almıştır. 2001 yılında Amerika Kimya Cemiyeti tarafından verilen North Carolina Distinguished Chemist Award ( Kuzey Carolina Seçkin Kimyager Ödülü) ne layık görülmüştür. 2005 yılında ise bilim dünyasının en önemli üyelikleri arasında bulunan “ABD Ulusal Bilim Akademisi” ne seçilen ilk ABD’li Türk olmuştur. Amerika’da Aziz ve Gwen Sancar Vakfını kurarak orada öğrenim gören Türk öğrencilerinin kullanımına Carolina Turkish House ( Karolina Türk Evi) adlı misafirhaneyi sunmuştur. 2006 yılında ise Türkiye Bilimler Akademisi’ne asil üye olarak seçilmiştir. Nobel Ödülü Alan İkinci Türk Aziz Sancar, 2006 yılında Edebiyat dalında Nobel Ödülü alan Orhan PAMUK’tan sonra 2015 yılında Kimya dalında Nobel Ödülü alan ikinci Türk isimdir. Aziz Sancar bu ödülü DNA’nın onarılması alanında bilime yaptığı katkılardan dolayı ABD’li Paul Modrich ve İsveçli bilim adamı Tomas Lindahl ile paylaşmıştır.

Beni Ödüle Götüren Atatürk

Okuma yazma bilmeyen annesinin tam bir Atatürk hayranı olduğunu dile getiren Aziz Sancar, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından Alfred Nobel’in ölüm yıldönümü olan 10 Aralık 2015 tarihinde verilen ödülü İsveç Kralı 16.Carl Gustaf’ın elinden aldı. Konuşmasında

“ Beni ödüle götüren Atatürk’ün ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptığı eğitim devrimidir. Dolayısı ile bu ödülün sahibi Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden Anıtkabir Müzesi’dir” diyerek Nobel Ödülü ile madalya ve sertifikasını 19 Mayıs 2016 tarihinde Anıtkabir’e teslim etmiştir. Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesinde oluşturulan özel bölümde sergilenmektedir.

(9)

OKUMANI ÖNERİYORUM

MATİLDA

Matilda, kitap okumaya karşı doyulmaz bir iştahı olan çok zeki, olağanüstü bir kızdır. Üç yaşına geldiğinde evdeki gazete ve dergileri inceleyerek kendi kendine okumayı öğrenmiştir. Dört yaşına geldiğinde köy kütüphanesindeki tüm kitapları bir çırpıda bitirmiştir. Anne-babası Bay ve Bayan Wormwood ise onun işe yaramaz bir baş belası olduğunu düşünmektedir. Onların yalnızca televizyon izlemekle ve insanları aldatarak para kazanmakla ilgili olduklarını gören Matilda, anne-babasını cezalandırmaya karar verir. Kendisine her kötü davrandıklarında şu ya da bu şekilde buna bir karşılık verecektir. Bu zeki, sevimli küçük kız çok geçmeden doğaüstü güçleri olduğunu da keşfedecektir. Bu güçler yalnızca evde değil, Matilda ve sınıf arkadaşlarının gelmiş geçmiş en korkunç başöğretmen olan Bayan Trunchbull'la başa çıkarken de çok işine yarayacaktır.

MOMO

Zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.Momo, büyük bir kentin tiyatro harabelerinde yaşayan küçük bir kızdır. Buldukları ya da kendisine hediye edilenler dışında hiçbir şeyi yoktur. Ancak olağanüstü bir yeteneği vardır: Momo, muhteşem bir dinleyicidir ve bunun için oldukça bol zamanı vardır.Bir gün hayaletimsi topluluk “duman adamlar” ortaya çıkar. İnce hesaplı planlar kurup insanların zamanını çalarlar.

Onları durduracak tek kişiyse Momo’dur.Momo elinde bir çiçek, koltuğunun altında bir kaplumbağa ve gizemli Hora Usta’nın da yardımıyla koskoca duman adamlar ordusunun karşısında tek başına durur. Acaba Momo, zamanı çalan adamları tek başına alt edebilecek midir?

Toplumumuz ve günümüz insanının zaman algısı ve zamanı okuması üzerine bir masal olan Momo’yla Michael Ende, Alman Gençlik Edebiyatı Ödülü’ne layık görülmüştür. Pek çok kez sinemaya uyarlanan Momo, kırktan fazla dile çevrilmiş, tüm dünyada 7 milyonun üzerinde satılmıştır.

(10)

ÇOCUK MASALLARI

Yoksul Kunduracı

Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar ülkenin birinde yoksul bir kunduracı ile karısı yaşarmış. Kunduracı çok yaşlıymış ve artık eskisi gibi iş yapamıyormuş. Bu yüzden az kazanıyor, kazandıkları da karısıyla karınlarını doyurmaya ancak yetiyormuş. Gel zaman git zaman kunduracı iyice fakirleşmiş, elinde sadece bir çift ayakkabı yapacak deri parçası kalmış. Elinde kalan son deriyi ertesi gün ayakkabı yapmak için tezgâhın üzerine koymuş, üzgün bir şekilde yatmaya gitmiş. Sabah olunca ayakkabı yapmak için erkenden kalkmış. Atölyesine gelip tezgâhın üzerine bakınca çok şaşırmış. Gece bıraktığı deri parçasının olduğu yerde yepyeni bir çift ayakkabı duruyormuş. Gece yorgunken yaptığını ve hatırlamadığını düşünüp ayakkabıyı satmaya gitmiş. Ayakkabı o kadar güzelmiş ki müşterisi ona yüklüce para vermiş. Kunduracı kazandığı paralarla yeni iki çift ayakkabı yapacak kadar deri satın almış. Eve gelince karısına durumu anlatmış ve o da çok mutlu olmuş. O akşam, derileri yine ertesi gün ayakkabı yapmak üzere tezgâhın üzerine koymuş ve yatmaya gitmiş.

Ertesi sabah uyandığında bu sefer tezgâhın üzerinde iki çift ayakkabı görmüş. Şaşkınlıkla birlikte çok da mutlu olmuş. Hemen götürüp ayakkabıları satmış ve bu sefer ilkinden çok daha fazla para kazanmış.

Gene kazandığı paralarla deriler satın almış. Hepsini tezgâhın üzerine

(11)

koymuş. Bu sefer ertesi gün orada yeni ayakkabılar göreceğini biliyormuş.

Uyanınca haklı olduğunu anlamış çünkü tezgâhın üzerinde bir sürü ayakkabı varmış. Gel zaman git zaman böyle devam etmiş. Kunduracı ile karısı nereden geldiklerini bilmedikleri bu ayakkabıları satarak bolca para kazanmışlar, artık fakir değillermiş. Fakat kunduracı derilerin ayakkabılara nasıl dönüştüğünü merak eder olmuş. Bir gün karısına,

-Bize yardım edenlerin kim olduğunu öğrenmeliyiz, o yüzden bu gece derileri tezgâhın üzerine koyduktan sonra dolaba saklanıp gizlice olanları izleyelim, demiş.

Akşam dolaba saklanmışlar, gece yarısına doğru tezgâhın oradan sesler gelmeye başlamış. Kunduracı ile karısı gördüklerine inanamamışlar.

İki cücenin tezgâha çıkıp derilerle ayakkabı yapmaya başladıklarını görmüşler. Kunduracı ile karısı çok şaşırmış. Sabaha doğru cüceler gidince de kara kara düşünmeye başlamışlar.

-Bizi fakirlikten kurtaran bu iyi cücelere teşekkür etmemiz lazım, diye diye bir karar vermişler. Sonunda onlara minik kıyafetler ve ayakkabılar hazırlamaya karar vermişler ve hemen işe koyulmuşlar.

Kıyafetleri ve ayakkabıları hazırlayıp akşam tezgâhın üzerine koymuş ve gene dolaba saklanmışlar. Cüceler ayakkabı yapmak için tezgâha yaklaştıklarında hediyeleri fark etmiş ve çok mutlu olmuşlar. Hemen giyinmişler. Onların mutlu olduğunu gören kunduracı ve karısı da çok mutlu

(12)

olmuş. Bu cüceleri son görüşleri olmuş, o günden sonra kunduracı ve karısının yardıma ihtiyaçlarının kalmadığını anlayan cüceler kendi yollarına gitmişler.

Ama kunduracı ile karısı, minik adamlar sayesinde kazandıkları parayla ömür boyu rahat yaşamışlar. Onları da hiç unutmamışlar.

(13)

REHBERLİK KÖŞESİ

ETKİLİ DERS ÇALIŞMA YOLLARI NELERDİR?

1- AMAÇLARINIZI BELİRLEYİNİZ

Her çalışma bir amaca yönelik olmalıdır. Bu amaçlar, bir problemin çözümünü öğrenmek, bir yazıdaki ana düşünceyi bulabilmek vs. olabilir. Bunları iyi belirleyerek çalışmaya başlayan kişiler, bu yakın amaçlara ulaşa ulaşa sınıfını geçmek, okulunu bitirmek ve sınavı kazanmak biçiminde özetlenen uzaktaki amaçlarına da ulaşmaktadırlar.

2- PLANLI ÇALIŞINIZ

Birden çok iş ya da ders üzerinde aynı günde çalışmanız gerektiğinde hangisinden işe

başlayacağınızı bilemediğiniz ya da çalışmaya başlamak için karar veremediğiniz anlar oluyor mu? Bu soruya yanıtınız “evet” ise, sizin planlı çalışmayı bilmediğinizi kolayca söyleyebiliriz. Bu tür bir durumla, yani aynı zamanda birden çok dersi çalışmayla yüz yüze geldiğinizde, derslerden her birinin üzerinizde yarattığı ruhsal baskı, bunlardan herhangi birine kendinizi tümüyle vermenizi engelleyerek ve verimsiz biçimde işlerden birini bırakıp ötekine atılmanıza neden olacaktır.

Bu tür kararsızlık ve karışıklık ancak hangi dersi ne zaman yapacağınızı belirli bir sıraya koymakla yani “Karar Vermekle” ortadan kalkar. İşte çalışmada plan; “nasıl”, “ne zaman” ve “nerede”

çalışacağınıza karar vermek demektir.

Günlük çalışma çizelgelerinde; okulda geçen saatler, ders çalışma, eğlenme, dinlenme, ev işlerine yardım ve uyku saatleri gösterilmiş olmalıdır.

Çalışmaya başlayacağı zaman kendini yorgun ve isteksiz hisseden öğrenci çalışma saatlerini yanlış seçmiş demektir. Beklemeden günlük çalışma çizelgesinde gerekli değişikliği yapmalıdır.

3- ZAMANI VERİMLİ KULLANINIZ

Öğrenciler bedensel, zihinsel, duygusal yapıları, ilgileri ve yetenekleri bakımından birbirlerinden farklıdırlar. Bir öğrencinin isteyerek çalıştığı ve hemen öğrendiği bir dersi bir başka öğrenci zor öğrenebilir. Bir başka öğrenciyse çabuk yorulabilir ya da çalışmak istemeyebilir. Bu nedenle bir ders ya da konu içinde ayrılacak süre öğrenciden öğrenciye değişir. Her öğrenci zamanı kendine göre ayarlamalıdır.

Bir saat çalıştıktan sonra araya 5-10 dakikalık dinlenme koymak yararlı olur. Bu sayede bir saatlik çalışma sonunda dağılan dikkat ve azalan verim tekrar kazanılır.

Ders çalışmak için gerekli gücün toplanabilmesi bakımından eğlenmeye ve spora da zaman ayrılmalıdır. Ancak bu süre gereğinden fazla olmamalıdır.

4- VERİMİ AZALTICI ETKENLERİ ORTADAN KALDIRINIZ

Çalışmaya başlamadan önce, yorgunluk, uykusuzluk, ağrı, sızı, elem duygusu, korku, öf-ke, aşırı kaygı, fazla heyecan, endişe, açlık, aşırı tokluk, aile dertleri, normalin altında ve üs-tündeki fiziki şartlar (çok sıcak, çok soğuk gibi) acelecilik, telaş, araç ve gereç noksanlığı gibi etkenlerin elden geldiğince giderilmesi gerekir.

(14)

5- UYGUN BİR ÇALIŞMA ORTAMI SEÇİNİZ

Çalışma yerinin seçimi çok önemlidir. Çalışma yeri derli toplu, yalın elden geldiğince sabit ve sakin olmalı, ayrıca ışık, ısı gibi fiziksel sorunları da çözümlenmiş olmalıdır. Ayrı bir yerin sağlanamaması çalışmadan kaçmanın bir nedeni olmamalı, elverişsiz koşullarda da ders çalışmaya alışmalıdır.

Yatakta, koltukta ve divanda uzanarak çalışmak, dikkatin toplanmasını güçleştirecek, çalışmak için daha çok zaman kaybetmemize neden olacaktır.

6- DİKKATİNİZİ UYANIK TUTUNUZ

İnsanda dikkat her an vardır, önemli olan bunun çalışılan konu üzerinde toplanabilmesidir. Sevilen ve ilgi duyulan bir konu, dikkatin uyanık tutulmasına yardım eder. Daima belirli yerlerde çalışmak, gürültünün bulunmadığı ortamlarda çalışmak, sandalyede oturarak çalışmak, masada gerekli araçlar dışında başka şeyler bulundurmamak, çalışma yerini 18-20 derece sıcaklıkta tutmak, işleri sıraya koymak, işleri bitirmede kendinizle yarış kararı almak, her seferinde bir çeşit işle çalışmak dikkatin dağılmasını önleyici yöntemlerdir.

7- DERSE HAZIRLIKLI GELİNİZ

Başarılı olmanın yollarından biri de derslerin işlenmesine etkin olarak katılmaktır. Derslerde sürekli pasif durumda kalan öğrencilerin işlenen konuları anlamaları zordur.Okula gelmeden önce, o gün işlenecek konular gözden geçirilmelidir. Bu sayede hem derslerin işlenişine katılmak için gerekli güveni kazanılır, hem de öğretmenin anlattıklarını daha kolay anlaşılır.

Gerek işlenecek konulara hazırlanırken, gerekse işlenen konular gözden geçirilirken, anlamakta zorluk çekilen yerler belirlenmeli, bu konularla ilgili sorular hazırlanıp, derste öğretmene sorulmalıdır.

Öğretmenlerin derse hazırlıklı gelen, soru soran, derse kalkan öğrencileri da-ha çok sevdikleri de unutulmamalıdır.

8- NOT TUTUNUZ

Yazılı hale getirilmeyen bilgiler çok çabuk unutulur. Buna bağlı olarak öğrenci derste dinlediği konuyu çok fazla ayrıntılandırmadan not tutmalıdır. Mümkünse her ders farklı bir deftere not alınmalı, not alırken yazı düzenine dikkat edilmeli ve olabildiğince renkli kalemler kullanılmalıdır.(Not ne kadar güzel görünürse öğrencinin çalışma isteği artar.)

9- ARAÇ – GEREÇ VE KAYNAKLARDAN YARARLANINIZ

Herhangi bir konunun öğrenilmesinde, basılı araçlara ne kadar baş vurulursa, öğrenme ilgisi ve zihinsel yetileri de o kadar çok genişleyecektir.

Basılı öğrenme araçlarından yararlanmada çizelge grafik, harita ve resimlerin özel bir önemi vardır. Bunlar sayfalarca anlatılan bilgileri topluca ve bir arada vererek o konunun kavranmasına yardımcı olmaktadırlar.

10- VERİMLİ OKUYUNUZ

Okuma, öğrenmenin en temel yoludur. Öğrenmede hızlı okuma önemli ve gereklidir. Hızlı okumayla hem okunanlar daha iyi anlaşılır, hem de zamandan kazanılır. Okuma hızı lise öğrencileri için yaklaşık 200 – 250 sözcüktür. Bu hız okunulan yazının niteliğine ve okumanın amacına göre ayarlanmalıdır. Vakit geçirmek amacıyla bir hikaye veya roman okurken okuma hızı oldukça yüksek

(15)

olabilir. Ama okuma yorum yapma, eleştirme özet çıkarmak için yapılıyorsa okuma hızı yavaş olmalıdır.

Hızlı okumanın en önemli yolu sesiz okumadır. Sessiz okuma hızı arttırdığı gibi anlamayı da kolaylaştırır. Hızlı ve anlamlı okuma becerisi kazanabilmek için bol bol okuma çalışmaları

yapılmalıdır. Önce gazete, öykü ve roman gibi şeylerle işe başlamalı giderek boş zamanları okuyarak değerlendirme alışkanlığı kazanılmalıdır.

11-ARALIKLI TEKRARLAR YAPARAK UNUTMAYI ÖNLEYİNİZ

Öğrenilenler zamanla unutulabilir. Unutmayı önlemenin iki yolu vardır. Bunlardan biri öğrenilen bilgileri yeri geldikçe kullanmak, diğeri de aralıklı olarak tekrar etmektir.

Öğrenciler öğrendiklerini yeri geldikçe kullanırken hem bunların işe yaradığını görecekler, hem de yeni bilgiler edinmeye motive olacaklardır.

Aralıklı olarak yapacakları tekrarlar sayesinde ise bir taraftan eski öğrendiklerini hatırlarken diğer yandan da sınavlara her an hazır durumda olacaklardır.

(16)

AYIN SÖZÜ

Kaybedenler, başarısızlığa uğradıklarında pes

edenlerdir.

Kazananlar ise, başarıya ulaşana kadar başarısız

olanlardır.

Robert Kiyosaki

Referanslar

Benzer Belgeler

For example, suppose that ELEMENTS is used inside a duty, hence it refers to the sequence of flights of that duty. Suppose that we want to calculate total flytime of that duty which

Bilgi yoğun iş hizmetlerinin yer seçim tercihleri ve inovasyon dinamikleri: Ankara metropol kenti örneği, Ankara Üniversitesi->Sosyal Bilimler Enstitüsü->Coğrafya

- İş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi sözleşme bildirimlerine ilişkin iş ve işlemlerin daha etkin ve hızlı şekilde yürütülmesi amacıyla İş Sağlığı ve

 Biyolojik etmenler: Vücut boyutları, vücut yetenekleri, fizyolojik süreçler.  Psikolojik etmenler: Mental iş yükü, bilgi

Çalışmaya dahiliye servisinde yatarak tedavi gören hastalar arasından 20'şer diabetes mellitus, iskemik kalp hastalığı, kronik renal yetersizlik, kro- nik

düðümü gibidir. Düðüme her yönden anýnda bilgi ulaþabilir. Ancak, buna hazýr olmak ve kendini belli bir yön- temle yetiþtirmek gerekir. Enerji aðýnda hiçbir nokta

Bir in- saný hiç bir zaman Feng Shui uygulamalarýnda, bireysel dünyasýný yara- týrken, onu ruhsal olarak yeterince doyurmayan ya da bilincinde daha önce hiç etkisi olmayan

Söyle arz edeyim efendim: Altı özenle çizilmiş bir mıs- ra, derkenara yazılmış bir not, kitabın ilk sayfasına düşülmüş bir tarih ve şimdilerde modadan kalkmış eski