• Sonuç bulunamadı

GERÇEÐÝ ANLAYANLARANE MUTLU

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "GERÇEÐÝ ANLAYANLARANE MUTLU"

Copied!
51
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GERÇEÐÝ ANLAYANLARA NE MUTLU

Özveriyle daðý yerinden oynatmak mümkün müdür?

BiLGi VE DÜÞÜNCENÝN BEDENE TESÝRÝ

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Dr. Refet Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yay›n Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Özenç Kayserilioðlu

Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu ve

Okur/Abone Ýliþkileri:

Kazým Erdemoðlu 0212 252 85 85 Faks: 02122491828

Yönetim Yeri:

Oba Sok. Silla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul Yazýþma Adresi:

Sevgi Dünyasý P.K. 471 Beyo€lu Cihangir/Ýstanbul

Baský:

Ýnkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.

100. Yýl Matbaacýlar Sitesi 4.Cad.

No: 38 Baðcýlar/Ýstanbul Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL

Yurt Dýþý: 50 YTL

Bilgi ve düþüncenin bedene tesiri ... 4

Dr. Refet Kayserilioðlu

Gerçeði anlayanlara ne mutlu (II) ... 9

Ahmet Kayserilioðlu

Son bir kez ... 21

John Edwards

Çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý ... 26

Carol Bowman

Layýk olduðunuz yaþamý seçin ... 32

Funda Ceyhan

Basýn aynasýndan yansýyanlar ... 40

Güngör Özyiðit

Özveriyle daðý yerinden oynatmak ... 45

Özenç Kayserilioðlu

Cilt: 38 Sayý: 455 Kasým 2006

(3)

SEVGÝLÝ DOSTLAR

Doðru ile yanlýþ arasýnda, sýnýrla- rýný kesin bir þekilde ayýracak kalýn çizgiler, bir bakýþta fark edilecek setler yoktur. Birinden diðerine gi- dip gelmek, geçivermek, kayývermek kendiliðindenmiþ gibi kolayca olu- verir. Bu durumu göz önüne alarak her düþünce ve davranýþýmýzý, ata- caðýmýz her adýmý, vereceðimiz ka- rarlarý önceden büyük bir dikkatle tetkik etmeyi, iyice hesaplamayý unutmamalý, hep hatýrlamalýyýz.

Bu esneklik ve belirsizlik ayný za- manda niyeti iyi olmayan, ayartýcý, ayrýlýkçý ve çýkarcý amaçlarla bize yaklaþmak isteyenlerin çok iþine ge- lir ve kolaylýk oluþturur. Çoðu za- man onlarýn dilinin daha kuvvetli, sözlerinin daha inandýrýcý olabilece- ði ihtimalini göz önüne alýrsak, iyi ve doðru insanlarýn dikkatli olmaz- larsa, yanlýþa sürüklenebilecekleri- ni, istismar edileceklerini tahmin edebiliriz.

Bu dikkati gösterirken her þeyden þüphelenmek, herkese düþman gö- züyle bakmaya baþlamak gibi bir baþka yanlýþa düþmemek gerekir.

Dikkatli olmaya çalýþýrken her yol Roma’ya çýkar hesabý, tüm geliþme- lerin, belli bir komplonun parçalarý olduðunu düþünenlerin çalkantýlý

denizine kayývermek de hayýr getir- mez. Korku, kuþku, endiþe ve sürekli olumsuz, tuzaklarla dolu senaryolar üretmek, bizi sevgiden, barýþtan, ge- lecek güzel günler ve zamanlar için ümit dolu olmaktan uzaklaþtýrýr. Öy- le ise, kiþiler, kurumlar, tröstler, dev- letler hangisi olursa olsun, bize ya- kýn veya uzak, içeride ya da dýþarý- da fark etmez, bize bir takým fayda- lar saðlayýp saðlamadýklarýna da fazla kanmadan, bunlarýn yaptýlarý iþlerin ve tuttuklarý yollarýn sonuç- larýna bakacaðýz. Sonuçlar, belli bir zümreyi, belli sýnýflarý ayýrmadan, insanlar arasýnda farklar koyma- dan, tüm insanlar için daha yararlý, daha dostça, birliðe götürücü nokta- larý mý gösteriyor yoksa bir tarafý yükseltirken ötekilerin üzerine ba- sýp, onlarý yok etmeyi gerektiriyor, bunlarý arayacaðýz. Bu güzel ülke, bu güzel dünya bizimdir, hepimizin- dir. Ve insanlýðýn geliþmesi, yüksel- mesi için fikirlerin nerelerde yeþere- ceði, fidanlarýn nerelerde yetiþeceði hiç belli olmaz. Kuþku ve korku has- talýðýna uðramadan, dikkatli ve ted- birli yaþamak en güzelidir. Çünkü bizler hepimiz, tüm insanlýk ailesi- nin fertleriyiz.

En derin sevgilerimizle

(4)

Özden ile Erdem’in diyaloglarýn- dan oluþan dizimizin bu

bölümünde ana tema, bilgi ve düþüncenin bedene olan etkileri.

Özden bilginin doðrudan bir etki olmadýðýnýn, daha çok etkiler arasýndaki iliþki olduðunun altýný çiziyor

Dr. Refet Kayserilioðlu

BÝLGÝ VE DÜÞÜNCENÝN

BEDENE TESÝRÝ

(5)

Erdem-Geçen konuþ- mamýzda bilgiyi duyu organlarýmýza çarpan bir tesir diye tarif etmiþtiniz.

Bu duruma göre tesir ne- dir?

Özden-Bilgi doðrudan tesirdir, diyemeyiz. Te- sirler arasýndaki münase- bettir. Daha doðrusu bi- zim bu münasebetler hakkýnda bir görüþe ve kanaate sahip olmamýz- dýr. Yani tesirlerin bilgi olabilmesi için idrak edilmesi ve eski bilgiler- le karþýlaþtýrýlmasý lâzým- dýr. Tesir ise çeþitli ince- likte (sübtilitede) vibras- yonlar (yani titreþimler) topluluðudur. Tabiatýyla böyle bir tesiri teþkil eden titreþimler arasýnda þuurlu ve maksatlý bir düzen vardýr. Bu düzene göre de tesir belli bir manâ taþýr.

Erdem-Yani tesir, çeþit- li titreþimlerin belli bir

düzende bir araya topla- narak bize etki yapmasý demek oluyor. Bilgi de çeþitli tesirler arasýndaki münasebetlere vakýf ol- mak demektir.

Bilgi tesirlerin iliþkisinden doðar Özden- Evet. Geçen ko- nuþmamýzda söylediði- miz gibi düþünce, bir ta- kým bilgilerin bir araya getirilerek bir neticeye baðlanmasýdýr. Bu duru- ma göre bilgi tesirlerin münasebetinden, düþün- ce de bilgilerin münase- betinden doðmaktadýr.

Yani böylece düþüncenin özünde bir tesir vardýr.

Erdem-Siz burada dü- þünce bir tesir gibi etki yapar mý demek istiyor- sunuz?

Özden- Evet, bir tesir olarak etki yapar. Düþün-

ce ruhun ve beynin faali- yetinin mahsulüdür. Bir ucu dünya maddeleri, ya- ni þuur içinde, diðer ucu dünya maddelerinin öte- sindeki üstün tesir kade- meleri içinde, yani þuur altýnda bulunan geniþ spektrumlu(1) bir faali- yet halidir. Geniþ spekt- rumlu faaliyet hali de- mek, çeþitli karakterdeki tesirlerin birbirine baðlý olarak hareket etmeleri demektir. Bu geniþ spektrumlu faaliyetin, bu çeþitli hareketliliðin el- bette etrafa göndereceði çeþitli titreþimleri ola- caktýr. Dikkat buyrulsun, düþünce içerisinde bir tek cins titreþim deðil, derece derece sübtilleþen ve yükselen çok kademe- li bir tesir kombinezonu vardýr.

Erdem-Bu izahatýnýz enteresan. Yalnýz iyice anlamam için biraz aç- Bilgi doðrudan tesirdir, diyemeyiz. Tesirler arasýndaki münasebettir. Daha doð- rusu bizim bu münasebetler hakkýnda bir görüþe ve kanaate sahip

olmamýzdýr. Yani tesirlerin bilgi olabilmesi için idrak edilmesi ve eski bilgilerle karþýlaþtýrýlmasý lâzýmdýr. Tesir ise çeþitli incelikte vibrasyonlar topluluðudur.

Tabiatýyla böyle bir tesiri teþkil eden titreþimler arasýnda þuurlu ve maksatlý bir düzen vardýr. Bu düzene göre de tesir belli bir manâ taþýr.

(6)

manýzý rica edeceðim.

Düþünce spektrumu Özden-Size þöyle bir misal vererek bu fikirleri canlandýrmaya çalýþaca- ðým: On tane oku ayný anda atabilen büyük bir yay düþününüz. Bu yaya takýlan oklar aþaðýdan yukarý doðru çýktýkça in- celsin, sivrileþsin, fakat daha delici ve daha sü- ratli bir karakter kazan- sýn. Yani aþaðý indikçe oklar daha kalýn, daha küt ve daha az süratli oluyorlar. O takdirde ok- larýn takýldýðý yayýn ipi de aþaðýdan yukarý git- tikçe incelmeli ve yuka- rýda daha büyük bir elâs- tikiyet (esneklik) kazana- cak tarzda olmalýdýr.

Böyle hususi bir yay ile bu oklarýn hepsini birden ayný anda attýðýmýzý ta- savvur ediniz. Ýþte o za- man size anlatmak iste- diðim düþünce spekturu- munu zihninizde canlan- dýrmýþ olursunuz. Yani burada her bir ok bir dü- þünce tesirine tekâbül eder.

Erdem-Sözlerinizi an- ladým. Siz düþünceyi yal-

nýz þuurdaki bir faaliyet olarak deðil, ayný zaman- da þuuraltýnýn çeþitli ka- demelerinde bulunan, kombine bir faaliyet ola- rak tarif ediyorsunuz. Bu faaliyet beynin içinde mi olmaktadýr ve bunun ruhla münasebeti nasýl- dýr?

Özden-Güzel bir husu- su sordunuz. Bedenle ru- hun münasebeti, daha önceki konuþmalarýmýz- da da söylediðimiz gibi perispiri denilen ince maddelerle olur. Perispiri maddeleri dünya madde- si deðildir. Yani beynin içinde deðildir. Ve bizim þuuraltýmýz beyinden pe- rispirinin derinliklerine kadar uzanýr. Ruh ise bü- tün bu kademeleri, yani hem beyni, hem perispi- riyi ayný anda çalýþtýran, sevk ve idare eden bir müessir kudret tarzýnda- dýr.

Erdem-O halde düþün- ceyi siz muhtelif kalýn- lýkta oklar olarak göste- rirken perispiri maddesi- ni de nazarý itibara aldý- nýz. Yani perispiri mad- desi de düþünceye iþtirak etmektedir.

On tane oku ayný anda atabilen büyük bir yay düþününüz. Bu yaya takýlan oklar aþaðýdan yukarý doðru çýktýkça incelsin, sivrileþsin, fakat daha delici ve daha süratli bir karak- ter kazansýn. Yani aþaðý indikçe oklar daha kalýn, daha küt ve daha az süratli oluyorlar. O takdirde oklarýn takýldýðý yayýn ipi de aþaðýdan yukarý gittikçe incelmeli ve yukarýda daha büyük bir elâstikiyet kazanacak tarzda olmalýdýr. Böyle hususi bir yay ile bu oklarýn hepsini birden ayný anda attýðýmýzý tasavvur ediniz. Ýþte o zaman düþünce spektu- rumunu zihninizde

canlandýrmýþ olursunuz. Yani burada

her bir ok bir düþünce tesirine tekâbül eder.

(7)

Düþünce esnasýnda çeþitli tesirler çýkar Özden-Evet düþünce esnasýnda çeþitli kade- melerden çeþitli tesirler çýkar ve her tesir kendi sempatize olduðu (uyuþ- tuðu) ekrana çarpar. Bu- na göre düþünce esnasýn- da çýkan tesirler doðru- dan kendi bedenimize te- sir ederken bir taraftan da hem dünyadaki insan- lara, hem de bedensiz varlýklara doðru tesirler gider. Ve her varlýk ken- disiyle uyuþan tesiri alýr.

Erdem-O halde baþka insanlarýn ve bedensiz varlýklarýn bizim düþün- celerimizi almasý bu tarzda mý oluyor?

Özden-Evet. Bedeni- mize uyan tesirler de empatize olduðu organ tarafýndan ayný tarzda alýnýyor.

Erdem-O halde düþün- celerimizle organlarýmý- zýn iþleyiþi arasýnda sýký münasebet vardýr.

Özden-Elbette dostum.

Ama siz bunu biliyorsu- nuz. Heyecanlandýðýnýz

zaman kalbiniz çarpmaz mý? Üzüldüðünüz zaman mide ifrazatý azalarak iþ- tahýnýz kesilmez mi?

Erdem-Demek düþün- celeri, organlarý çekip çeviren, onlarý ya düzel- ten, ya da bozan maddi tesirler olarak kabul ede- ceðiz. Peki ama organla- rýmýzýn birçok faaliyetin- den bizim haberimiz yok. Bunlarý iþleten baþ- ka tesirler mi?

Özden-Onlar da ruhtan düþünce ve tahayyül (imajinasyon) faaliyetiy- le devamlý olarak gönde- rilen tesirlerle iþler. Fa- kat bu tesirler perispiri- den ve beyin kanalýndan geçerlerken transforme olarak (transformatörde olduðu gibi tesirin karak- terinin deðiþtirilmesi) or- ganlarýmýza giderler.

Erdem-Peki düþünce- nin her türlü vasfýnýn be- den üzerine tesiri olabil mi? Yani üstün düþünce- lerin baþka, aþaðý düþün- celerin baþka tesirleri mi olur?

Özden-Evet, üstün, di- ðerkâmca, fedakâr ve iyi

Düþünce esnasýnda çeþitli kademelerden çeþitli tesirler çýkar ve her tesir kendi

sempatize olduðu (uyuþtuðu) ekrana çarpar. Buna göre düþünce esnasýnda çýkan

tesirler doðrudan kendi bedenimize tesir

ederken bir taraftan da hem dünyadaki

insanlara, hem de bedensiz varlýklara doðru tesirler gider.

Ve her varlýk

kendisiyle uyuþan tesiri alýr. Bedenimize uyan tesirler de empatize olduðu organ

tarafýndan ayný tarzda alýnýyor.

(8)

düþüncelerin organlarý- mýzý düzeltici, ahengini artýrýcý, ömürlerini uzatý- cý tesirleri vardýr. Aksine aþaðý tertipte, nefsani, hodgâmca ve kötü dü- þüncelerimizin de bede- nimizin ve organlarýmý- zýn çalýþmalarýný bozan, ömürlerini kýsaltan tesir- leri vardýr. Bu tesirler hormonlar vasýtasýyla ve- ya doðrudan olmaktadýr.

Diðer taraftan konuþma- mýzýn baþýnda düþünce- nin bilgilerden meydana geldiðini söylemiþtik. O halde düþünceyi meyda- na getiren bilgiler ne ka- dar çok olursa düþünce- nin tesiri de o kadar ge- niþ ve üstün olacak de- mektir.

Erdem-Bilgili olmanýn beden üzerine ne tesiri olabilir? Bunu pek anla- yamadým.

Özden- Dostum, siz bil- gili, okumuþ, bir adamýn yüzüne baksanýz onun okumuþluðunu anlaya- maz mýsýnýz?

Erdem-Evet, bu az çok anlaþýlýr.

Özden- Bunun anlaþýl- masý evvelâ onun yüz hatlarýnda hasýl olan bir incelikten dolayýdýr.

Yüzdeki bu deðiþikliði hasýl eden bilgidir. De- mek ki bilginin çokluðu- nun beden üzerine tesiri olmaktadýr.

Erdem-Bu duruma gö- re bilgili olanlarýn bede- ninin daha sýhhatli olma- sý lâzýmdýr.

Özden- Hayýr, bu þart deðildir. Hattâ dikkat et- mezler ve menfi düþün- celere fazla yer verirlerse

onlarda organ bozukluk- larý daha çabuk olabilir.

Çünkü düþüncelerini teþ- kil eden bilgilerin, yani tesirlerin miktarýnýn daha fazla olmasý dolayýsýyla düþünceleri daha mües- sirdir. Ama müspet dü- þüncelere yer verince on- larýn düzelmesi de çok süratli olur.

Erdem-Bugün bence karanlýk olan birçok hu- susu anlamýþ oldum. Te- þekkür ederim.

Özden-Kimsenin kim- seye teþekkür borcu yok- tur, dostum. Hepimiz bü- yük bilgilerin naklinde sadece bir vasýtayýz.

(1) Spektrum: Tayf; beyaz ýþýðý bir menþurdan geçirince hasýl olan yedi renk ve bu renklerin yayýldýðý saha.

Üstün ve iyi düþüncelerin organlarýmýzý düzeltici, ahengini artýrýcý, ömürlerini uzatýcý tesirleri vardýr. Aksine aþaðý tertipte, nefsani, hodgâmca ve kötü

düþüncelerimizin de bedenimizin ve organlarýmýzýn çalýþmalarýný bozan, ömürlerini kýsaltan tesirleri vardýr. Bu tesirler hormonlar vasýtasýyla veya doðrudan olmaktadýr. Diðer taraftan düþüncenin bilgilerden meydana geldiði- ni söylemiþtik. O halde düþünceyi meydana getiren bilgiler ne kadar çok olursa düþüncenin tesiri de o kadar geniþ ve üstün olacak demektir.

(9)

GERÇEÐÝ

ANLAYANLARA NE MUTLU (II)

Psikolog Ahmet Kayserilioðlu

(10)

“YA ALÝ; VAKTÝN GELDÝ UÇ!..”

araman’da çocukluðumuzda dilden dile anlatýlan, insaný hem güldüren, hem acýndýran, hem de dü- þündüren gerçekten yaþanmýþ bir olay; hâlâ gündemde ki, yakýnlarda yerel gazetede tüm detaylarýyla yeni- den anlatýldý. Kýsaca þöyle:

Daðlýk ve verimsiz topraklarý olan köylerinden geçim kaygýsýyla Kara- man’a göçen ve orada diþleriyle, týr- naklarýyla didine didine saðlam bir yer edinen üç erkek kardeþ; dinlerine çok baðlý olduklarý için, en küçükleri, dördüncü kardeþleri Ali Okur’u Ýstan- bul’a, medrese eðitimine gönderirler.

Gerçekten, dað köyünden Ýstanbul’a, büyük bir azim, irade ve giriþimcilik örneði. Ali Okur, emekleri boþa çýkar- maz. Arapça’yý ve Farsça’yý da öðre- nerek medreseyi baþarýyla bitirir. Ar- týk ismi Ali Okur deðil, Hoca Ali’dir.

Medresede gerçekten Hz. Muham- med’in getirdiði dini mi öðrenmiþtir Hoca Ali, yoksa yüzyýllar boyunca nesilden nesile; eksik, gedik aktarýla aktarýla insan yapýsý bir öðretiyi mi tahsil etmiþtir, bunu birazdan görece- ðiz. Karaman’a dönen hocamýz, öð- rendiklerini, doðru diye bellediklerini köylerde ve þehirde çocuklara, bü- yüklere Kuran dersleri vererek hem- þehrileriyle paylaþýr, camilerde imam- lýk yapar. Bu arada kendisi için de boþ durmaz. Ermiþlerden olabilmek, Yaradan’ýna daha yaklaþabilmek için bir tarikata girerek sabahlara kadar

süren zikir ve ibadetlere koyulur. Gö- nülleri arýtmak, sevgi basamaklarýnda yükseltmek için ortaya konmuþ, Mev- lânalar, Yunuslar yetiþtirmiþ “Tasav- vuf”un; geçen yüzyýllar içinde, bin bir tarikata bölünüp, aslýndan ve esa- sýndan saptýðýný, bir þekil ve merasim kalýbýna büründüðünü Hoca Ali, o de- virde nerden bilecek. Akýl ve mantýk bir yana, þeyhi bir yana. O artýk veri- len talimatlarýn santimi santimine uy- gulandýðý ve sonunda üstün insan ol- mayý; doðrulukta, iyilikte, çalýþmada, bilgide ve sevgide yükselmekten zi- yade; mucize ve keramet sahibi olma- yý hedefleyen bir öðretinin içinde ge- cesini gündüzüne katmaktadýr. Onca tahsiline raðmen onun baþýný belâya sokacak da tam tamýna bu keramet meraký olmuþtur.

‘HAYTA OÐUL’UN ÞAKASI Hoca Ali’nin ormancýlýk mesleðini seçen ortanca oðlu, diðer kardeþleri- nin aksine, hayatý dolu dolu yaþamayý seven, þakacý ve þen mizacýndan dola- yý aile çevresinde “Hayta” diye anýlan deli dolu bir delikanlý. Babasýnýn sa- bahlara kadar süren ibadet ve zikirle- rinden mucize ve keramet dileklerin- den de alabildiðince rahatsýz.

Yine böyle, Hoca Ali’nin ibadet ve zikirlerle geçen gecesinin sabahýna doðru, babasýnýn dua ve abdest alma seslerinden uyanan “Hayta oðul” ba- basýna masum bir þaka yapmayý ora- cýkta planlar. Amacý sadece gülüp eð- lenmektir; sonucunun ne kadar dra-

K

(11)

matik olacaðýný aklýna bile getirmez.

Her neyse, bizim “Hayta” zikirdeki babasýnýn haberi olmadan, gizlice odanýn içindeki yüklük bölümüne sü- zülerek þakasýný uygulamaya baþlar.

Sesine gaipten gelen bir seda olmasý için uhrevî bir hava vererek seslenir:

- Ya Ali, ya kulum Ali, vaktin geldi uç!..

Hoca Ali, sesi duyunca önce irkilir, heyecanlanýr ve beklemeye baþlar.

Tek defalýk hitaplarýn þeytanî diye de- ðerlendirildiðini, Allah’tan gelmesi için bunun, araya fasýlalar koyarak, üç defa tekrarlanmasý gerektiðini hay- ta oðul evvelce babasýndan iþittiðin- den, biraz bekler. Ve sesini daha da kalýnlaþtýrýp, boðuklaþtýrarak bir daha seslenir:

- Ya Ali, Ya Kulum Ali, vaktin geldi uç!..

Ve böylece bu uhrevî çaðrýsýný üçe tamamlar.

Hoca Ali’nin eli ayaðýna dolaþýr; ses üçlenmiþ, rahmanî olduðu kesinleþ- miþtir. Oh nihayet, bunca çabasý boþa gitmemiþ, o da ermiþler katýna yük-

selmiþtir. Hiç vakit kaybetmeden;

besmeleler, dualarla postunu da yaný- na alarak, sabahýn alacakaranlýðýnda dama çýkar. Çok þükür ki burasý, çok katlý olmayan bir evin toprak, düz da- mýdýr. Ucuna kadar gelip postunu se- rer, secdesini zikrini tamamlayýp,

“Allah-u Ekber” deyip kendini boþlu- ða býrakýr.

Tabii ki, duyulan bir kanat sesi de- ðil, yere çakýlan Hoca Ali’nin gümle- yen bedeni; feryat ve figana dönüþen acýklý iniltileridir. Hayta oðul ve saba- hýn sessizliðinde yataklarýndan fýrla- yan aile üyeleri hoca efendinin imda- dýna koþarlar. Tedavisi epeyce bir za- man alýr.

CUMHURÝYET TÜRKÝYE’SÝNDE VE ÝSLÂM ÜLKELERÝNDE ÝLÂ- HÝYAT EÐÝTÝMÝ

Ali Hoca’nýn medrese eðitimi; Os- manlý’nýn yýkýlýþ döneminde, Ýslâm Kültürü’nün ana kaynaklarýna ulaþ- manýn zor olduðu, özgür düþünce ve eleþtiri ortamýnýn bulunmadýðý bir dö- neme rastladýðýndan, gülyüzlü pey- Hoca Ali’nin ibadet ve zikirlerle geçen gecesinin sabahýna doðru, babasýnýn dua ve abdest alma seslerinden uyanan “Hayta oðul” babasýna masum bir þaka yapmayý oracýkta planlar. Amacý sadece gülüp eðlenmektir; sonucu- nun ne kadar dramatik olacaðýný aklýna bile getirmez. Her neyse, bizim

“Hayta” zikirdeki babasýnýn haberi olmadan, gizlice odanýn içindeki yüklük bölümüne süzülerek þakasýný uygulamaya baþlar. Sesine gaipten gelen bir seda olmasý için uhrevî bir hava vererek seslenir: - Ya Ali, ya kulum Ali, vaktin geldi uç! Hoca Ali, sesi duyunca önce irkilir ve beklemeye baþlar.

(12)

gamberlerin temel doðrularýný, dinin özündeki saf güzelliði gözden kaçýr- malarýný anlayýþla karþýlayabiliriz. Ne var ki dinin mucize ve kerametlere indirgenmesinin, tarikat ritüelleri ara- sýnda kaybolup gitmesinin topluma etkisi, Hoca Ali’nin birkaç kýrýk çýký- ðýnýn çok ötesinde, nice duraklama ve gerilemelerle kendini gösterir. Gerçek bir Müslüman olan, Ýstiklâl Marþýmý- zýn þairi Mehmet Akif Ersoy, dinin hurafelere bürünmesinden þöyle fer- yat eder:

Yazýk ki beyni örümcekli bir yýðýn cahil

Nihayet dine oynayarak en rezil oyunu

Getirdiler, ne yapýp ettiler bu hale onu

Hurafeler bürümüþ en temiz mena- ibini (kaynaðýný)

Ya bugün, köprülerin altýndan bun- ca sular akýp gitmiþken, Ýnternet ça- ðýnda her türlü bilgiye ulaþma imkâný elimize geçmiþken, demokratik zihni- yetin özgür düþünme ve eleþtiri orta- mýnda büyüyen Cumhuriyet Türki- ye’si gençlerini, üniversitede Ýlâhiyat Fakültelerinde nasýl yetiþtiriyoruz acaba?!.. Bu hayatî soruyu 10 yýl ka- dar önce bir röportajýmda en yetkili kiþiye sormuþ ve uzun cevabýný aynen yayýnlamýþtým. Dinayet Ýþleri Baþkan- lýðý yapmýþ, tasavvuf ve Kuran yo- rumlarý kitaplarý dahil, sayýsýz dinsel yayýna imza atmýþ, o dönemde Üni-

versitede Ýlâhiyat Fakültesinde bölüm baþkaný olan Profesör Dr. Süleyman Ateþ’e yöneltmiþtim bu soruyu. Ay- nen aktarýyorum:

Ahmet Kayserilioðlu- Hocam, þim- di size tam içinde olduðunuz bir ko- nuda sormak istiyorum: Ülkemizde dinsel eðitim ne durumda? Bunu hem akýl, hem de gönül eðitimi olarak ce- vaplamanýzý diliyorum. Öncelikle Ýmam Hatip Liseleri ve Ýlâhiyat Fa- külteleri gibi meslek okullarýnda doð- ru ve yeterli eðitim yapýlýyor mu?

Halkýmýzýn dinsel eðitimi yararlý bir yönde mi ilerliyor? Diðer Ýslâm ülke- lerindeki eðitim için söyleyecekleri- niz? Dünyada Ýslâm’a doðru bir yö- neliþ ve öðrenme isteði görülüyor mu?

Dr. Süleyman Ateþ- Çok önemli bir soru bu. Ýslâmiyet, temeli Kuran olan bir yüce mesajdýr. Tutucularýn durma- dan tekrarladýklarý gibi Cehennemi doldurma aracý deðildir. Bunun tam aksine olarak Ýslâm’ýn mesajýnda in- sanlarý sevmek ve onlarý kardeþ bil- mek emri yer alýr. Buna raðmen ne yazýk ki, pek çok savaþýn kaynaðý din oldu. Ýnsanlarýn bencillikleri, ýrkçý davranýþlarý, ilâhi mesajýn özündeki birlik ve beraberliði aldý. Kuran, bü- tün peygamberlerin tek bir dinin mensubu yani Müslüman olduðunu söyler. Ve hepimizi Ýbrahim’in “Tek Ýlâh’lý” dininde birleþmeye davet eder. Kitabýmýz bozulmamýþ olarak ortada duruyor. Ama din uzmanlarý tutarsýz yorumlarýyla iþi berbat bir ha-

(13)

le getirdiler. Ve esas acýnacak nokta, bugün ilâhiyatla ilgili meslek okulla- rýnda öðretilen din, iþte bu din uz- manlarýnýn berbat ettikleri dindir.

Yaptýklarý açýklamalarýn çoðunun Ku- ran’ýn ortaya koyduðu dinle bir ilgisi yoktur. Onlarý, yetiþtikleri zaman ve saatler içinde deðerlendirerek, niçin bu þekilde yorumlar yaptýklarýný anla- yabilir, hattâ bunlarý doðal karþýlaya- biliriz. Ama bugün bizlerin, onlarý ta- bulaþtýrarak söylediklerini tartýþmasýz aynen kabul etmemizin hiçbir akýlcý yönü, baðýþlanacak tarafý yok. Nere- deyse onlarý peygamberler düzeyine yükseltiyoruz. Hattâ daha da üstüne.

Çünkü peygamberler bile, vahiy dý- þýnda, kendilerini yanýlmaz diye tak- dim etmediler. Biz ise geçmiþ din yo- rumcularýný yanýlmaz diye tabulaþtý- rarak, onlarý peygamber üstü bir du- ruma yükseltiyor, neredeyse “Ýlâhilik sýfatý” veriyoruz. Bu ise Kuran’ýn ke- sinlikle yasakladýðý Allah’a eþ koþma günahýnýn açýk deðil ama gizli bir iþ- lenmesine götürüyor bizleri. Hz. Mu-

hammed hurma aþýsý konusunda do- ðaya aykýrý bir tavsiyede bulunup ürünün verimi düþünce, “Siz dünyaya ait þeyleri benden daha iyi bilirsiniz”

demiþ ve vahiy dýþýnda, insan olarak yanýlabileceðini dile getirmiþtir. O halde biz Astronomi bilgisi az olan Ýmam-ý Âzam’ýn: “Dünya buz tutmuþ su üzerine döþenmiþtir.” Sözünü onu yanýlmaz sanýp ne hakla doðruymuþ gibi aktarmaya çalýþýyoruz. Buna ben- zer pek çok þeyde yanýldýklarý halde, bizden 500 – 1000 sene önce yaþamýþ atalarýmýzý “onlar bizden daha iyi bi- lir” diye yüceltmemiz büyük hatadýr.

Türkiye’mizde Ýmam Hatip Okulla- rýnda ve Ýlâhiyat Fakültelerimizde öð- retilenler iþte bu din uzmanlarýnýn or- taya koyduklarý kalýplaþtýrýlmýþ din- dir. Kuran’ýn dini deðildir. Bu sebep- ten de birçoðu Kuran’a terstir, aykýrý- dýr. Bu okutulan eserlerin yeni baþtan ele alýnmasý, Kuran ruhuyla aydýnlan- mýþ kiþilerce; akýl, mantýk ve bilimin ýþýðýnda yeniden yazýlmasý gerekir.

Bu yapýlmazsa, bugünkü gibi, çok Bugün, köprülerin altýndan bunca sular akýp gitmiþken, Ýnternet çaðýnda her türlü bilgiye ulaþma imkâný elimize geçmiþken, demokratik zihniyetin özgür düþünme ve eleþtiri ortamýnda büyüyen Cumhuriyet Türkiye’si genç- lerini, üniversitede Ýlâhiyat Fakültelerinde nasýl yetiþtiriyoruz acaba?!.. Bu hayatî soruyu 10 yýl kadar önce bir röportajýmda en yetkili kiþiye sormuþ ve uzun cevabýný aynen yayýnlamýþtým. Dinayet Ýþleri Baþkanlýðý yapmýþ, tasav- vuf ve Kuran yorumlarý kitaplarý dahil, sayýsýz dinsel yayýna imza atmýþ, o dönemde Üniversitede Ýlâhiyat Fakültesinde bölüm baþkaný olan Profesör Dr. Süleyman Ateþ’e yöneltmiþtim bu soruyu.

(14)

hoþgörüsüz, çok tekelci ve geniþ dü- þünmekten çok uzak, þartlanmýþ bir nesil yetiþtirmeye devam eder duru- ruz. Sorduðunuz soruda bir de “gönül eðitimi” hususu var. Eskiden muta- savvýflar (tasavvuf önderleri) bunu çok güzel yapýyorlardý. Cüneyd-i Baðdadi, Abdülkadir Geylâni, Süle- mî, Muhiddin-i Arabî, Konevi ve Mevlânalarýn temsil ettiði tasavvuf;

olgunluða eriþmiþ yol göstericilerin (Mürþid-i Kâmil) eðitiminde insanlarý kin, haset, dedikodu, gýybet, düþman- lýk... gibi pek çok ilkel duygulardan kurtarýyor, onlarý kendi nefisleriyle savaþan erler haline getiriyordu. Þim- di tasavvuf da bozuldu. Çoðu, tutucu, doðru düþünme kurallarýndan uzak, saldýrgan, dedikoducu bir tavra bü- ründü. Bir yerde baþ olmak, buyur- mak ateþiyle yanýyor niceleri. Sözü yine dini okullara getirmek istiyorum.

Geçmiþi tabulaþtýrmak, doktorasýný bile derme-çatma yapmýþ kiþilerle eðitimi sürdürmek yanlýþlarý içindeki bu kurumlarýmýz, gönül eðitimi yö- nünden de çok geri durumda. Ben is-

tiyorum ki, kendini tamamen Allah’ýn emrine vermiþ, manen olgunlaþmýþ hocalarýn yönetiminde öðrenciler ön- ce 2-3 sene gönül eðitiminden geçip saygýyý, sevgiyi iyice kendilerine be- nimsetmeliler. Bundan sonra da Ku- ran ýþýðýyla aydýnlanmýþ din uzmanla- rýnýn eline verilmeliler. Þimdi bunun tam tersi yapýlýyor. Hz. Muhammed

“Âlemlere rahmet” idi, biz “Âlemlere gazap” olduk. Öte yandan, dinden uzak, inançsýz hattâ din ile alay eden, dine düþmanlýk eden kiþilerin tutum- larýný da her gün yaþayýp duruyoruz.

Devleti soyanlar, rüþvetle milyarlarý haksýz olarak cüzdanýna aktaranlar bi- zim okumuþ aydýnlarýmýz deðil mi?..

Kurtuluþumuz ruhanî eðitim görenler- le, pozitif eðitim görenlerin elele ol- masýndan geçiyor. Ýlimsiz din; dinsiz ilim olmamalý!..

Ýslâm’i eðitim Türkiye açýsýndan böyle. Diðer Ýslâm ülkelerinde de ma- alesef farklý deðil, aynýsý. Ben 7 yýl Suudi Arabistan’da Üniversitede tef- sir ve Kuran dersleri, 1 yýl da Ceza- yir’de Ýslâm Tasavvufu ve tefsir ver- Düþünmeden, incelemeden, araþtýrmadan, kendilerine söylenenleri olduðu gibi kabul etmek. Böyle tabulaþtýrýlmýþ, geleneksel hale getirilmiþ din ile ne doðru bir noktaya varýrýz, ne de bunu uzun müddet böyle sürdürebiliriz. Ak- lýmýzý baþýmýza toplamanýn zamaný geldi de geçiyor bile. Aydýn, dine karþý yobaz; öbürü, dininde yobaz!.. Bu gidiþe çare bulmalýyýz. Sadece Ýslâm ül- kelerinde deðil, en ileri Batý Ülkelerinde de din önderleri böyle kalýplaþmýþ öðretilerle yetiþtirildiðinden, düþünen ve gerçekleri arayan akýl sahiplerini ikna etmekten çok uzaklara düþtüler. En üst makamdaki Papa’nýn Hz. Mu- hammed için, bilgi ve anlayýþtan uzak, küçültücü sözleri bunun son örneði.

(15)

dim. Oralardan istifade ederek yurdu- ma döndüm. Dolayýsýyla kulaktan dolma deðil, bizzat kendi tecrübele- rimle konuþuyorum. Onlar da ayný ta- bular içindeler.

Talebelerimden hâlâ mektuplar alý- rým: “Hocam biz eski öðrendiklerimi- zi doðru bilgi sanýyorduk, siz bizi ay- dýnlattýnýz, gerçeði gösterdiniz” diye teþekkürlerini bildirirler. Bizde de, onlarda da hocalarýn zihniyeti ayný olduðundan böyle yanlýþ eðitimler ve- riyor, Kuran ile günümüz arasýnda bir perde oluyoruz. Cezayir’de öðrenciler yýl sonu toplantýsýnda sahneye koy- duklarý bir eserde, Atatürk ve annesi hakkýnda tarihe ve gerçeklere aykýrý öyle þeyler söylediler ki, dayanama- dým yarýsýnda çýkýp gittim. Zavallý gençler gerçeði ne bilsinler, kendileri- ne söylenenlerin hepsini doðru kabul ediyor ve yaþlarýnýn heyecanýyla da kin ve gazapta doluyorlar. O iftira et- tikleri Hanýmefendinin, Atatürk’ün annesi Zübeyde Haným’ýn, baþý örtü- lü, namazýnda niyazýnda biri olduðu- nu, ölümünden evvel tüm taþýnmaz mallarýný Kuran Kurslarýna vasiyet et- tiðini o zavallý gençler nereden bile- cekler?

Din eðitiminde de iþte bu tutum ge- çerli. Düþünmeden, incelemeden, araþtýrmadan, kendilerine söylenenleri olduðu gibi kabul etmek. Böyle tabu- laþtýrýlmýþ, geleneksel hale getirilmiþ din ile ne doðru bir noktaya varýrýz, ne de bunu uzun müddet böyle sürdü- rebiliriz. Aklýmýzý baþýmýza toplama-

nýn zamaný geldi de geçiyor bile. Ay- dýn, dine karþý yobaz; öbürü, dininde yobaz!.. Bu gidiþe çare bulmalýyýz.

HANCI SARHOÞ, YOLCU SARHOÞ BÝZ NASIL AYIK KALABÝLÝRÝZ?

Sadece Ýslâm ülkelerinde deðil, en ileri Batý Ülkelerinde de din önderleri böyle kalýplaþmýþ öðretilerle yetiþti- rildiðinden, düþünen ve gerçekleri arayan akýl sahiplerini ikna etmekten çok uzaklara düþtüler. En üst makam- daki Papa’nýn Hz. Muhammed için, bilgi ve anlayýþtan uzak, küçültücü sözleri bunun son örneði. Ve yüzyýllar boyunca dünyanýn her tarafýndaki sahte dindarlar, düþmanlýk, gaflet;

türlü hüner ve çýkarla ortaya konmuþ fesat ve kin sergileye geldiklerinden aydýn kafalarý, geniþ halk kitlelerini öðretilerden soðuttular. Þimdi moda olan inkârcý, materyalist bir hayat gö- rüþü. Ýyi de, sonuç da ortada: “Buna- lým Çaðý”

Sýkýntýnýn sebebini ve çýkýþ yolunu Bizim Celselerimiz’de Rehber Varlýk ne özlü dile getirmiþti:

* “Ve biliniz ki, insan sýkýntýdadýr.

Ve biliniz ki þimdi gönüllerde yer eden O’nun dileðinden baþkadýr da, ondandýr hep sýkýntý ve ondandýr hep böyle ayrý ayrý, bölük bölük toplan- mak. Ve iþte ondan yalan ortada. Ve iþte ondan kavga her zaman var. Ve iþte ondan düzen böyle bozuk. Böyle gidecekse, böyle duracaksa her þey yerinde, size ve kardeþlerinize ne ya- zýk!..”

(16)

YUKARIDAN UZANAN YENÝ YARDIM ELLERÝ

Geçmiþ bir yazýmda insanlýk mane- vî bilgilerden bu kadar uzaklaþmýþken gerçeði arayan kiþilere yukarýdan uzanan yeni yardým ellerinden uzunca söz etmiþtim. Yeri gelmiþken hatýrlat- mamýz yararlý olacak:

Yaradan’ýn ilk insan Âdem’den beri tüm peygamberlere gönderdiði Ýslâm dini Hz. Muhammed ile dinsel vahiy döneminin kapandýðýný biliyoruz. Öy- leyse insanlara Yüce Âlemden yapýla- cak yeni yardýmlarýn yeni bir Nebi, yeni bir din ve mezhep gönderilerek deðil, bambaþka bir yöntemle olmasý gerektiði apaþikâr ortada.

Bu yeni el uzatma, insanlýðýn ulaþtý- ðý bilgi ve akýl seviyesine uygun ola- rak bilimsel yöntemlerle, sýnamaya, irdelemeye açýk, özgürlüklere saygýlý, katý kurallardan uzak, mantýðýn ve saðduyunun ýþýðýnda yapýlýrsa ancak baþarý kazanabilir. Bu nedenle tek merkezden gönderilen ve sadece belli bir gruba hitap eden öðretilerle yeti- nilmemeli; dünyanýn her tarafýndaki çok deðiþik toplumlara, onlarýn ihti- yacýna ve diline uygun bilgilerle çe- þitlendirilmeli, hepsi bir araya getiril- diðinde ayný sevgi ve ayný birlik özü- nün deðiþik versiyonlarý ortaya çýk- malýdýr. Böylece birbirinden tamamen habersiz ayrý ayrý yerlerde bilgilendi- rilen ve gönül eðitiminden geçirilen gruplar gün gelip bir araya gelince, deðiþik yöntemlerle de olsa ayný doð-

ruluk, iyilik, çalýþma, bilgi ve sevgi basamaklarýndan geçirilerek olgunlaþ- týklarýný ve çabucak eylem birliðine kavuþtuklarýný sevinçle göreceklerdir.

Aslýnda 150 yýldan beri parapsiko- lojik yöntemlerle insanlýk sürekli des- teklenip durmuþtur ve artan bir hýzla dünyanýn her tarafýndaki birbirinden habersiz gruplar derin bir aydýnlanma ve gönül eðitimiyle rehber varlýklarca yetiþtirilip, geliþtirilmektedir. 19’ncu yüzyýlýn ortalarýnda iyice koyulaþan materyalist hayat görüþüne bir alter- natif sunmak için fizik medyumlarý aracýlýyla, ruhun maddeye hakimiyeti, öte âlemin varlýðý ve onlarla haberleþ- menin mümkün olduðu kanýtlanmýþ, Nobel ödüllü Fizik-Kimya bilginleri- ni bile inandýran maddi deliller, ispat- lar ortaya konmuþtur. Ama bununla yetinilmemiþ, deðiþik Rehber Varlýk- lar aracýlýðýyla dünyanýn dört tarafýn- da, kaybolan o nurun yeniden ortaya konmasý için ilâhî bilgiler insanlara yeniden hatýrlatýlmýþtýr. Bugün de pa- rapsikolojik yöntemlerle binlerce yar- dým eli pek çok yerde “pembe atlas kumaþlar” dokuyup duruyor. Dokuma tezgâhlarý bütün hýzýyla çalýþýrken

“pembe atlas kumaþlarýn” yanýsýra

“kara kara çuhalar” da dokunmuyor mu acaba? Hiç kuþkusuz onlar da do- kunuyor. Düalite, ikilik, O’nun deðiþ- mez yasasý. Doðrunun yanýnda yalan;

iyinin yanýnda kötü; uyarýcý, aydýnla- týcý bilginin yanýnda baþý sonuna uy- mayan, akla ve mantýða aykýrý abuk sabuk bilgiler!.. Bundan kaçýnýlmaz.

(17)

Çok þükür ki doðruyu eðriden ayýra- cak, geliþmiþ çok akýl var yeryüzün- de. Tek ki egolara esir olmadan, ben- lik çukurlarýna düþmeden; gerçeði, sadece gerçeði öðrenmek için sürekli iþlemeye azimli olsun. Bu gayretle yola çýkýnca “Pembe Atlas Kumaþ”la,

“Kara Kaba Çuha”yý birbirinden ayýr- mak o kadar güç olmayacak!

RUH-TECRÜBE-AKIL-RUH Bizim Celselerimiz’de, Rehber Var- lýk’la buluþtuðumuz ilk yýlda insanla- rýn olgunlaþmalarý ve gerçeklere ulaþ- malarýnýn mekanizmasý üzerinde uzunca durulmuþtu. Anlamýþtýk ki, Ruh, akýl ve beden üçlüsüyle dünya hayatýný sürdürürken davranýþlarýmýzý yönlendiren, tecrübeleri baþlatan kýsa- casý olaylarý baþlatan irademiz, ruhu- muza ait bir özelliktir. Bedenimizi dolduran ve madde ötesi özünden do- layý aletlerimizle farkýna varamadýðý- mýz ruhumuz, tüm geçmiþ yaþamlarý- mýzýn olgunluðunu ve eriþtiði temel doðrularý içinde barýndýrýr. Eðer o doðrulara aykýrý ise, yerine göre en yakýnlarý dahil, dýþarýdan kimsenin

telkin ve baskýlarý kâr etmez, o yanlý- þý yaptýrmaya hiçbirinin gücü yetmez.

Duygularýmýzýn ve bizim iç sesimizin temel kaynaðý olan ruhumuz, eðer öz- gürce karar alýp uygulama imkânlarý- na sahipse, dünya olaylarýný baþlatan ve bedenini terkettikten sonra da akýl- la birlikte baþka ortamlarda yaþamýný sürdüren bizim en etkin yönümüzdür.

Ruhun iradesini þu veya bu yönde kullanýp, bedeni aracýlýðýyla bir eyle- mi, bir tecrübeyi, gerçekleþtirmesin- den sonra, sýra akýl cevherinin çalýþ- masýna gelir. Evdeki hesap, çarþýya uymuþ mudur, eylemimiz istediðimiz sonucu mu, yoksa tam tersini mi bize getirmiþtir. Kendimize ve çevremize yarar veya zararý ne ölçüde olmuþtur;

iþte bu ölçüp tartmalar, yerine göre derin düþüncelere dalmalar akýl tera- zimizin yapýp ettikleridir. Aklýn, tec- rübenin ve bilginin ýþýðýnda düþüne taþýna ulaþtýðý sonuçlarý kendisinde tutmayýp, gönlüne dönerek, yani iç dünyasýna, duygu dünyasýna yönele- rek ruhuna benimsetmesi, daha doðru dürüst davranýþlar sergilemesi için onu terbiye etmesi en büyük görevi- Bizim Celselerimiz’de, Rehber Varlýk’la buluþtuðumuz ilk yýlda insanlarýn olgunlaþmalarý ve gerçeklere ulaþmalarýnýn üzerinde uzunca durulmuþtu.

Anlamýþtýk ki, ruh, akýl ve beden üçlüsüyle dünya hayatýný sürdürürken davranýþlarýmýzý yönlendiren, tecrübeleri baþlatan kýsacasý olaylarý baþlatan irademiz, ruhumuza ait bir özelliktir. Bedenimizi dolduran ve madde ötesi özünden dolayý aletlerimizle farkýna varamadýðýmýz ruhumuz, tüm geçmiþ yaþamlarýmýzýn olgunluðunu ve eriþtiði temel doðrularý içinde barýndýrýr.

(18)

dir. Bu, her insanýn kendisiyle baþba- þa kaldýðýnda yapmasý gereken öyle bir iç söyleþisi, yerine göre öyle bir amansýz özeleþtirisidir ki; ruhun ter- biyesi, olgunlaþmasý ve daha yüce gerçekleri benimsemesi için vazgeçe- meyeceðimiz çok önemli bir aþama- dýr.

Tecrübelerin ve bilgilerin ýþýðýnda çalýþan aklýmýzýn ruhumuzu terbiye etmesi, onu kurallara ve koþullara da- ha uygun davranýþlara yönlendirme- siyle, yeni kararlara varýp, uygulayýp, olgunlaþma basamaklarýnda yukarýla- ra týrmanabiliyoruz. Kýsacasý Ruh- Tecrübe-Akýl-Ruh zincirinin, dairesel döngüsünün yeterli hýz ve ölçüde ça- lýþmasýdýr bizleri geliþtiren, yeni ger- çeklere ulaþtýran.

Ne var ki kolayca sýralayýverdiði- miz bu zincirin çalýþmasý otomatiðe baðlý deðildir. Kendimizden ve dýþý- mýzdaki toplumdan gelen engeller, yetersizlikler ve kýsýtlamalar sebebiy- le yavaþlayabilir, hattâ zaman zaman tam anlamýyla donup durabilir bile.

Mükemmel bir elektrik motorunu pri- ze takmamýþ veya baþlama düðmesi- ne basmamýþken kim çalýþtýrabilir ki?

ÝÇ VE DIÞ ENGELLER

Ýç ve dýþ engeller, daha ilk basa- makta, tecrübe basamaðýnda karþýmý- za dikilir. Ruhumuz bir eyleme, bir teþebbüse girmemiz gerektiðini, bun- da kendimize ve çevreye büyük ha- yýrlar olduðunu içimizden seslenebi- lir, hattâ baðýrabilir bile. Her eylemin elbet bir emek, çaba gerektirdiðini, yerine göre riskleri, egomuza yönelik sakýncalarý olabileceðini, keyfimizi bozacaðýný biliyoruz. Eðer bu niyeti- miz, ruhumuzun bütün benliðiyle ya- pýlmasýný istediði, bizim önceden yüzde yüz benimsediðimiz, inanç ha- line getirdiðimiz bir konuda ise, te- reddütsüz bu niyet gerçekleþtirilir. Ne doðabilecek riskler, ne rahatýmýzýn bozulmasý, ne de çevrenin tepkisi bizi engelleyemez. Ama eðer böyle deðil- se, yani söz konusu eylemde tam bir inanç halinde deðilsek, çeþitli bahane- ler, aklileþtirmeler eþliðinde tembelli- ðimize ve egomuza yenilip eylemsiz kalabiliriz. Bu geri duruþumuzun, do- nup kalmamýzýn sonradan bize ve çevremize neler kaybettirdiðini, çeþit- li akýl oyunlarýna baþvurmadan, taraf- sýz bir iç hesaplaþmasý ile tekrar ru- Ruh-Tecrübe-Akýl-Ruh zincirinin, dairesel döngüsünün yeterli hýz ve ölçüde çalýþmasýdýr bizleri geliþtiren, yeni gerçeklere ulaþtýran. Ne var ki kolayýn- dan sýralayýverdiðimiz bu zincirin çalýþmasý otomatiðe baðlanmýþ deðildir.

Kendimizden ve dýþýmýzdaki toplumdan gelen engeller, yetersizlikler ve kýsýt- lamalar sebebiyle yavaþlayabilir, hattâ zaman zaman tam anlamýyla donup durabilir bile. Her þeyiyle mükemmel bir elektrik motorunu prize takmamýþ veya baþlama düðmesine basmamýþken kim çalýþtýrabilir ki?

(19)

humuza gönderebilirsek, yani tecrübe ve akýl basamaklarýný kullanabilirsek yine biz kazançlý çýkarýz. Sonraki de- neyimlerimizde, kendimizi zorlayarak da olsa içimizden gelen sesin arzula- dýðý davranýþa geçebiliriz. Belli bir konuda ruh-tecrübe-akýl-ruh zincirini sürekli çalýþtýrýr ve ruhumuzu tam ter- biye edebilirsek, bu bizim için kaybe- dilmeyecek gerçek bir kazanç olur.

Huyumuz haline gelir. Örneðin “hak- sýzlýk yapmama, baþkasýnýn malýna, mülküne göz koymama” konusunda kesin bir kanýya varmýþsak, hiçbir rüþvet teklifi bizi yolumuzdan çevire- mez. Gelecek hayatýmýzda “Hacý Hüsrev”de bile doðsak, ailenin yüz karasý(!) gibi ortalarda dolaþýr, hiçbir hýrsýzlýk olayýnýn faili olamayýz.

Eylem ve tecrübe ancak özgürlük ortamlarýnda gerçekleþebileceðinden, çevremizin ve toplumun kýsýtlamalarý, engellemeleri, yasaklarý hepimiz için güncel bir sorundur. Ýnsanýn olgunlaþ- masýnda toplumun geliþmiþlik düze- yinin büyük etkisi de buradan kay- naklanmaktadýr.

Yapýlan tecrübeler ýþýðýnda aklýn ça- lýþma da otomatik iþleyen bir süreç asla deðildir. Akýl, tecrübe ve bilgi ile çalýþýr. Eðer toplum Yaradan’ýn deðiþ- meyen ahlâk kurallarýný benimsemiþ, yaþamýný ve çocuklarýnýn eðitimini bu esaslara göre düzenlemiþse aklýn bu bilgiler ýþýðýnda tecrübelerini doðru deðerlendirip, ruhuna benimsetmesi çok daha kolay olur. Gerçeði arama ve bulma hýzýmýzýn artmasý için Reh-

ber Varlýk, bir cümlede çok önemli bir anahtar vermiþti:

“Kararlar nizamlara, nizamlar bo- zulmayan esaslara baðlanmalýdýr.”

Benim de baþýndanberi asýl altýný çizmek istediðim bugün Türkiye’miz- de ve dünyamýzda bu deðiþmeyen, bozulmayan ahlâk kurallarýnýn ne öð- retilmesi, ne de benimsetilmesinde ciddi bir çabanýn sergilenmemiþ ol- masýdýr. Her gün medyada eþler ara- sýndaki aldatmalar, ihanetler gündeme gelip duruyor; haklýydý, haksýzdý;

doðruydu, yanlýþtý diye bol lâf ve mü- rekkep harcanýyor ama çok az kimse o deðiþmeyen ahlâk prensibi: “Sana yapýlmasýný istemediðini baþkasýna yapma” prensibinin ýþýðýnda olaya yaklaþmýyor. Toplumumuzdaki ve dünyadaki bu kýsýr döngünün tespit ve teþhisi, nereden kaynaklandýðýnýn anlaþýlmasý bugün yaþamsal bir öne- me sahip. Ali Hoca’nýn acýklý serüve- nini ve Prof. Dr. Süleyman Ateþ’in iç- tenlikle dile getirdiði çarpýcý gerçek- leri bunun için sizlere aktardým. As- lýnda hepimiz neredeyse her gün bu üzücü örneklerle içiçe yaþayýp dur- maktayýz. “Pembe Atlas Kumaþ”lar- dan yararlanmak bunun için çok ge- rekli.

KRYON NE DÝYOR

Bir kaç aydýr Hz.Ýsa’nýn Daðdaki Vaazý’nýn Kryon Rehber Varlýk tara- fýndan yapýlan güncel yorumlarý üze- rinde durmuþ, son sayýmýzda:

“Gerçeði arayanlara ne mutlu, onlar

(20)

bulacaklardýr”

Vaazýn bu dördüncü bildirisinin geçmiþteki ve günümüzdeki örnekle- rini sýralamýþtýk. Gerçeði aramak as- lýnda hepimizin dünyaya geliþ nede- nidir. Her kafadan bir sesin çýktýðý,

“temel doðrularýn” bu karmaþa içinde kaybolup gittiði günümüzde, gerçeði arayýp bulmak da o denli zorlaþmýþtýr.

Rehber Varlýklarýn bildirilerini yete- rince incelemek, kutsal metinlerdeki deðiþmeyen ahlâk kurallarýyla arala- rýnda baðlar kurmak, zorluklarý aþma- mýzda bize önemli destekler saðlaya- caktýr. Kryon, bu dördüncü bildirinin yorumunda “NÝYET ETMENÝN” bü- yük önemi üzerinde durmaktadýr:

“Sevgili varlýklar, biz size tekrar tekrar NÝYET’den söz ettik. Gerçeði arayanlar bu gece buradasýnýz, çünkü siz RUH’u öðrenmeye ve kendinizi öðrenmeye niyet ettiniz. Her nereye giderseniz gidin, birlikte taþýdýðýnýz bu Tanrýsal parça kendisini bireysel olarak size göstermeye hazýrdýr. Siz bu gece Ruhun önünde otururken bile

bunu arayýþýnýzdan dolayý onurlandý- rýlýyorsunuz. Çünkü niyet, her þeydir.

Onu gerçekten kasdetmedikçe bir þe- ye niyet etmeyin. Ve niyet ettiðinizde bu niyetinizi yüksek sesle ifade edin ki insanlýðýnýz bu bildirimin zevkini alabilsin. Gerçeði arayanlara ne mut- lu. (Akaþa III / s:105)

Ünlü Ýngiliz yazarý Bernard Shaw’ýn son günlerde okuduðum ölüm döþeðindeki þu sözleri; gerçeði arayýp, o gerçek ýþýðýnda yaþamanýn, o gerçeði kendimizin ayrýlmaz bir parçasý, huyumuz haline getirip: “o gerçek olmamýzýn” büyük önemini, çok içten, çok etkileyici bir dilek cümlesiyle ortaya koymuþ, yazýmýzýn adeta bir özeti olmuþtur:

“George Bernard Shaw’a ölüm dö- þeðinde: ‘Hayatýnýzý yeni baþtan yaþa- ma fýrsatýnýz olsaydý ne yapardýnýz?’

diye sorulmuþ.Shaw biraz düþünmüþ ve sonra derin bir iç çekiþle:

“Olabileceðim, ama asla olmadýðým kiþi olmak isterdim” demiþ.

“Sevgili varlýklar, biz size tekrar tekrar niyetden söz ettik. Gerçeði arayanlar bu gece buradasýnýz, çünkü siz ruhu öðrenmeye ve kendinizi öðrenmeye ni- yet ettiniz. Her nereye giderseniz gidin, birlikte taþýdýðýnýz bu Tanrýsal parça kendisini bireysel olarak size göstermeye hazýrdýr. Siz bu gece Ruhun önün- de otururken bile bunu arayýþýnýzdan dolayý onurlandýrýlýyorsunuz. Çünkü niyet, her þeydir. Onu gerçekten kasdetmedikçe bir þeye niyet etmeyin. Ve ni- yet ettiðinizde bu niyetinizi yüksek sesle ifade edin ki insanlýðýnýz bu bildiri- min zevkini alabilsin. Gerçeði arayanlara ne mutlu.

(21)

SON BÝR KEZ

Geçen ay, medyumumuz John Edwards, trans okumalarýna katýlan müþterilerinin beklentileri hakkýnda bizleri aydýnlat- maya çalýþmýþtý. Edwards’a göre müþteriler medyumdan çok þey bekliyorlardý. Öte aleme geçmiþ olanlarýn tek kaygýlarý ise kendilerinin orada çok iyi olduklarýný bildirmek ve baþka ayrýntýlarla ilgilenmemekti. Yakýnlarýný kaybetmiþ olanlar her seferinde daha fazla bilgi beklediklerinde Edwards kendisinin yalnýzca yemeði sunan bir garson olduðunu, görevinin aþçýlýk olmadýðýný, bu nedenle öte alemden bildirilenler her ne ise, yalnýzca onlarý iletmekle görevli olduðunu yineliyordu. Bu ay konumuza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz.

John Edwards / Çeviri: Arýn Ýnan

(22)

GELEN MESAJLAR- DAN HOÞNUT OLMAK

að duyusunu kulla- namayan birisini düþündüðüm zaman,ak- lýma, aþýrý titizlik göste- ren birisi olduðu için esas mesajý kaçýran bir kadýn gelir. Bu kadýn bir kaç yýl önce yaptý- ðým grup okumalarýn- dan birini cehenneme çevirmiþti. Bu seans sý- rasýnda yaklaþýk kýrk beþ dakika boyunca ya- þarken erkek olduðunu tahmin ettiðim bir var- lýk beni odanýn bir ke- narýna doðru çekerek yangýn çýkan bir odada bulunduðumu hissettir- meye çalýþmýþtý. Ger- çekten de ýsýyý hisset- miþtim. Odanýn bu tara- fýnda oturan kiþilere hi- tap etmeye çalýþarak, yakýnlarýndan birini bir yangýn sýrasýnda kaybe- dip-kaybetmediklerini sordum. Hiç kimse hiç bir þey söylemedi. Her- kes birbirinin yüzüne bakýyordu. Derken ye- niden ayný hissi almaya baþladým ve sorumu yi- neledim. Yine hiç bir þey olmadý. Öte alem- deki varlýk oldukça ka-

rarlýydý. Beni sürekli odanýn ayný yanýna özellikle öndeki sýraya doðru itiyordu. O sýrada oturanlara bu kez ýsrarla ayný soruyu sordum.

Ama hiç kimse üzerine alýnmadý. Orada oturan bir kadýný hedef aldýðýný hissederek, kadýna her hangi bir yakýnýný bir yangýn sýrasýnda kaybe- dip kaybetmediðini sor- dum. Kadýn böyle bir þey yaþamadýðýný söyle- di. Hal böyle olunca ben de konuyu askýya almaya karar verdim.

Varlýktan, bir süreliðine kenara çekilerek, diðer varlýklara izin vermesini rica ettim.

Yangýn hissi yaþa- tan varlýk yine belir- iyor

Bu seans öðleden son- ra birde baþlamýþtý ve aradan tam beþ saat geçmiþti ki bana yangýn hissi yaþatan bu varlýk yeniden belirdi. Odada bir kaç kiþi kalmýþtý.

Zaten, sayýyý azaltabil- mek için, kendileriyle ilgili varlýklar geldikten sonra kiþilerin yavaþ ya- vaþ odayý terk etmeleri-

ni isterim. Geriye kalan kiþilerin bir araya top- lanmasýný rica ettim.

Yerini terk etmeyen tek bir kiþi kalmýþtý o da se- ansýn baþýnda soru yö- nelttiðim kadýndý. Kadý- na baktýðýmda oldukça yorgun ve üzgün görü- nüyordu. Bu kez gelen varlýk, kesinlikle bu ha- nýma hitap ettiðini söy- ledi. Ona: “Bakýn haný- mefendi, bu varlýk bana sizin kocanýz olduðunu ve bir yangýn sýrasýnda hayatýný kaybettiðini söylüyor” dedim.

Kadýn: “Hayýr! Benim kocam hastanede öldü”

dedi. Bunu söyledikten sonra da hýçkýrýklara boðuldu. Hem þaþýrmýþ hem de yýlmýþ bir þekil- de geriye doðru dönerek karþý istikamete doðru odanýn içinde yürümeye baþladým. Sonra içim- den bir þey beni dürttü- ðü için yeniden kadýna yönelerek bu kez: “Ne- den hastaneye yatmýþ- tý?” diye sordum. Ka- dýn: “Duman zehirlen- mesi” dedi. Adam üçün- cü derece yanýktan has- taneye yatmýþtý. Bulun- duðu yerde yangýn çýk-

S

(23)

mýþ ama o yangýn esna- sýnda deðil de getirildi- ði hastanede can ver- miþti.

Ýnsanlarýn sorgulayýcý olmalarýný isterim

Elbet ki bu, insanlarýn hiç bir þeyi soru sorma- dan kabul etmeleri ge- rektiði ya da durumlarý kendilerininkine uydur- malarý anlamýna gelme- melidir. Bu nedenle in- sanlardan, somut ger- çekler üzerinde ýsrarcý olmalarýný isterim. Asýl olan, onlarýn sinik biri- si olmamalarýdýr. Ger- çekten de sinik bir in- san olmakla, þüpheci bir insan olmak arasýn- da farklar vardýr. Þüp- heci olmak, kanýtlara ulaþýncaya kadar sorgu- layýcý olmak anlamýna gelir. Halbuki sinik bir insan kanýtlar önüne ko- nulsa bile inanmak iste- mez. Ben de seansla- rýmda mutlaka þüpheci olurum. Kanýtlar benim için önem taþýrlar. Ör- neðin bana gelen bir varlýðý baba, dede ya da büyük baba pozisyo- nunda net bir þekilde al-

gýlýyorsam gruba neler hissettiðimi söylerim.

Þayet müþterilerimden birisi: “Ama bu kiþi be- nim oðlum” derse bile hissettiklerimde yanýl- madýðýmý yinelerim.

Benim burada sizinle paylaþmak istediðim konu saðlýklý þüpheci- liktir. Bildiðiniz gibi Amerika Birleþik Dev- letlerinde Yeni Çað aký- mýnýn yaygýnlaþmasýyla birlikte herkes birer medyum kesilmeye baþ- lamýþtýr. Beþ dolar verip de el fallarýna baktýrma- yan, telefonla medyum- lara ulaþmayan nere- deyse kalmamýþtýr. El- bet ki amacým bu iþi ya- pan herkesi karalamak deðildir. Gerçekten de inanýlmaz kabiliyetlere sahip olan bir çok yete- nekli medyumlar da vardýr aramýzda. Ama yine de dikkatli bir tü- ketici olmanýzý rica edi- yorum sizden. Arabaný- zý alýrken ya da her hangi bir operasyon ge- çirmeden önce gösterdi- ðiniz özeni medyumlarý seçerken de göstermeni- zi istiyorum.

Sað duyusunu kul- lanamayan birisini düþündüðüm zaman,aklýma, aþýrý titizlik gösteren birisi olduðu için esas mesajý kaçýran bir kadýn gelir.

Bu kadýn bir kaç yýl önce yaptýðým grup okumalarýndan birini cehenneme çevirmiþti.

Bu seans sýrasýnda yaklaþýk kýrk beþ dakika boyunca yaþarken erkek olduðunu tahmin ettiðim bir varlýk beni odanýn bir kenarýna doðru çekerek yangýn çýkan bir odada bulunduðumu hisset- tirmeye çalýþmýþtý.

Gerçekten de ýsýyý hissetmiþtim. Odanýn bu tarafýnda oturan kiþilere hitap etmeye çalýþarak, yakýnlarýn- dan birini bir yangýn sýrasýnda kaybedip kaybetmediklerini sordum.

(24)

Sahtekarlarý gerçek- lerinden ayýrmak için

Sahtekarlarý gerçekle- rinden ayýrmanýn kolay bir yolu vardýr. Med- yumlar kesin, ayrýntýlý ve birbirini tamamlayan bilgiler verebiliyorlar mý? Bunu denemenin en iyi yolu þüpheci olmak- tan geçer. Karþýnýza çý- kan medyumlarýn yap- týklarý iþin kolay oldu- ðunu zannetmelerine izin vermeyin. Þüpheci- lik karþýsýnda yalnýzca iyi bir medyum iþ yapar çünkü þüphecilik müþte- rinin düþündüðünü gös- terir.. Her gerçek med- yum, anlattýklarý hak- kýnda kafa çalýþtýran müþteri ister. Ýþte bun- dan dolayý düþünen müþterileri sahtekar medyumlar pek sev- mezler.

Bir keresinde ölmüþ oðlundan epeyce sað- lam bilgi aldýðým bir haným müþterim olmuþ- tu. Ancak bu kadýn ne söylersem söyleyeyim pek ilgilenmiþe benze- miyordu. Bir süre sonra, bilmediðim bir þeyin ol- duðu kanýsýna vararak

ona neler olduðunu ve niçin tepki göstermedi- ðini sordum. Meðerse kadýn bir süre önce baþ- ka bir medyuma gitmiþ ve bu medyum kadýna çocuðu hakkýnda çok kötü þeyler söylemiþ.

Öyle ki çocuðu karanlýk ve soðuk bir yerde yal- nýzlýk içindeymiþ ve sü- rekli olarak annesini arýyormuþ. Bu medyu- mun anýnda sahtekar bi- risi olduðunu anladým.

Verdiði zararý mutlaka ortadan kaldýrmalýydým.

Kadýna, öte alemde ba- his edilen bu çocuðun gerçekten kendi çocuðu olup olmadýðýný ve öte- ki medyumun bu konu- da kesin bir kanýt verip vermediðini sordum.

Kadýn: “Hayýr” dedi.

Sonra ona son on beþ dakika içinde gelen bil- gileri yineledim. Oðlu hiç: “Anneciðim ben burada çok ýstýrap çeki- yorum!” demiþ miydi?

Hayýr. Peki “Çok kor- kuyorum!” demiþ miy- di? Hayýr. “Peki o halde çocuðunuzun neden ka- ranlýk ve soðuk bir yer- de yapayalnýz durduðu- Bir keresinde ölmüþ

oðlundan epeyce saðlam bilgi aldýðým bir haným müþterim olmuþtu. Ancak bu kadýn ne söylersem söyleyeyim pek ilgilen- miþe benzemiyordu.

Bir süre sonra, bilmediðim bir þeyin olduðu kanýsýna vararak ona neler olduðunu ve niçin tepki göstermediðini sordum. Meðerse kadýn bir süre önce baþka bir medyuma gitmiþ ve bu

medyum kadýna çocuðu hakkýnda çok kötü þeyler söylemiþ.

Öyle ki çocuðu karan- lýk ve soðuk bir yerde yalnýzlýk içindeymiþ ve sürekli olarak annesini arýyormuþ. Bu medyu- mun anýnda sahtekar birisi olduðunu anladým.

(25)

nu düþünüyorsunuz?”

diye sordum. Sonra da oðlunun iyi ve güzel bir yerde olduðunu, kendi- sini iyi hissettiðini, an- nesini çok sevdiðini söylediðini ve merak et- memesi gerektiðini an- lattým. Bunlarý ona ger- çek olduklarý için anla- týyordum. Beklentilere direnmenin ilk baþlarda ne kadar zor olduðunu bilirim. Ben de bana ge- len müþterilerden farklý biri deðilim. Benim de baþka medyumlara git- miþliðim vardýr. Bir ke- resinde annemden bilgi almak maksadýyla bir medyuma gitmiþtim.

Annem yerine babamýn ölmüþ akrabalarý geldi- ðinde epeyce hayal ký- rýklýðýna uðradýðýmý söyleyebilirim. Ama ben bunun medyumla bir alakasýnýn olmadýðý- ný biliyordum. Annem benim her zaman baba- mýn tarafýna sýkýca tu- tunmamý ve onlarý daha çok sevmemi isterdi.

Kendisi yerine babamýn akrabalarýný göndermesi de iþin içinde olduðu- nun bir iþaretiydi aslýn- da.

Ben de bir beklenti varlýðýyým

Evet, ben de bir bek- lenti varlýðýyým. Bunun en güzel örneði, annem vefat etmeden kýsa bir süre önce aramýzda ge- çen bir konuþmadýr. An- nemin odasýna girerek ona: “Anne, þu öteki ta- raf hikayesini seninle bir konuþmak istiyo- rum” demiþtim. Bu ko- nu hakkýnda o gün an- nemle epeyce konuþ- muþtuk ama öteki aleme geçtikten sonra birbiri- mizle irtibat kurup kur- mayacaðýmýz üzerinde pek durmamýþtýk. Belki de özellikle bunu ko- nuþmaktan kaçýnmýþtýk.

Ona: “Aramýzda bir çe- þit sembol olmalý birbi- rimizle irtibat kurmak için. Böylece gelenin gerçekten sen olduðunu bilebilirim” demiþtim.

(Kitabýn baþýndaki be- yaz kuþ sembolünden farklý bir þeyi kastetmiþ- tim) O gün bu sembol- leri birlikte belirlediði- mizi hatýrlýyorum.

(Gelecek ay: Konumuza kal- dýðýmýz yerden devam edece- ðiz..)

Ben de bir beklenti varlýðýyým. Bunun en güzel örneði, annem vefat etmeden kýsa bir süre önce aramýzda geçen bir konuþmadýr.

Annemin odasýna girerek ona: “Anne, þu öteki taraf hikayesini seninle bir konuþmak istiyorum” demiþtim.

Bu konu hakkýnda o gün annemle epeyce konuþmuþtuk ama öteki aleme geçtikten sonra birbirimizle irtibat kurup kurmayacaðýmýz üzerinde pek

durmamýþtýk. Belki de özellikle bunu konuþ- maktan kaçýnmýþtýk.

(26)

Geçen ay, Carol Bowman’ýn önce Hindu ve Budist metinleri sonra da Batý Edebiyatýndaki mistik eðilimleri incelemesine tanýk olmuþ- tuk. Ölüm ötesi ve reenkarnasyon ile ilgili yýðýnla kitap okuyan ve araþtýrma yapan Bowman henüz tüm sorularýnýn

cevaplarýný alamadýðýna inanýyordu. Eski metinlerde yazýlý olanlarý bir türlü bugünün þartlarýna uyduramýyordu. Yýlgýn bir durumday- dý çünkü bunlarý kullanarak hayatýna nasýl bir yön çizebileceðini hala bilemiyordu. Kendisine ait olan bir parça geçmiþ yaþamlarýnda farklý deneyimler yaþamýþsa eðer, bugünkü hayatýný nasýl etkileye- biliyordu? Þayet düþünce formlarý ve deneyimler yaþamlar deðiþse bile varoluyorsa, bunlar yeni hayatýna taþýndýklarýnda nasýl deðiþtirebiliyordu? Tam bu sýrada bir arkadaþýnýn yardýmýyla hip- noterapist Norman Inge ile tanýþan Bowman’ýn hayatýnda adeta yeni bir sayfa açýlýr. Inge onun çektiði acýlarýn ve bitmek bilmeyen sorularýnýn cevabý olacaktýr adeta. Geçmiþ hayatýna hipnoz yön- temiyle döndüðü taktirde bir çok þeyin aydýnlýða kavuþacaðýna inanan Bowman bu deneyimi yaþamaya karar verir ve hasta yataðýnda ölümünü bekleyen o adamýn

çocukluðuna yani geçmiþ yaþamýndaki çocukluðuna döner.

Bu ay konumuza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz.

Carol Bowman’ýn, “Children’s Past Lives” kitabýndan çeviren: Nelda Bayraktar

ÇOCUKLARIN

GEÇMÝÞ YAÞAMLARI

(27)

ihnimdeki imaj geliþmeye baþladý ve ben kendimi on ya- þýndaki bir erkek çocu- ðu olarak görmeye baþ- ladým. Kemerli bir tava- ný ve uzun pencereleri olan bir odanýn içersin- deydim. Pencereden sü- zülen parlak güneþ ýþýn- larý odanýn tam ortasýn- da duran kuyruklu piya- nonun üzerine vuruyor- du. Yanýmda elini om- zuma koymuþ olan yaþlý bir adam duruyordu. Bu kiþinin çok sevdiðim pi- yano hocam olduðunu biliyordum. Ona baktýk- ça ve ailemi ve müziði düþündükçe içimi bir sý- caklýk kaplýyordu. Ha- yatým sevgi ve müzikten oluþmuþtu adeta. Çok mutluydum.

“Sonra neler oluyor?”

diye sordu Norman.

“Ailem, müzik eðitimi alabilmem için beni evi- mizden uzakta olan bir okula göndermek isti- yor. Ben de gitmek isti- yorum çünkü bu benim için büyük bir onur.

Sonra göðsümün sýkýþtý- ðýný hissediyorum. Göz- lerimden yaþlar boþaný- yor. Aileme ve piyano

hocama allahaýsmarla- dýk demek bana çok do- kunuyor.”

Norman beni cesaretlendiriyor

Norman: “Þimdi daha ileri bir zamana doðru ilerle” diye beni cesaret- lendirdi.

“Kendimi yirmili yaþ- larýmýn sonuna doðru görüyorum. Çok iyi gi- yinmiþ insanlarýn dol- durduðu kare þeklindeki büyük bir salonda bir piyanonun baþýnda du- ruyorum. Oda sýcak ve nemli. Odanýn kokusu- nu bile duyabiliyorum.

Beni hayranlýkla izleyen bir grup hanýmla piya- nonun baþýnda sohbet ediyoruz. Hanýmlar ya- nýma yaklaþtýkça par- füm kokularýný bile ala- biliyorum. Kendi kul- landýðým pudranýn ko- kusu bile burnuma geli- yor.

“Bir baþka sahnede her iki koluma girmiþ olan güzel ve þýk giyim- li iki hanýmla halý kaplý bir merdivenden aþaðýya doðru iniyorum. Haným- larýn giysileri oldukça renkli ve þatafatlý duru-

yor. Merdivenin yukarý- ya doðru kývrýlan kavi- sinin tepesinden aþaðýya doðru ihtiþamlý bir avize sarkýyor. Baktýðým her yerde seçkinlik ve ince- lik görüyorum. Neþeli kalabalýðýn içine doðru göðsümü gere gere iler- lerken, kendisine hay- ranlýkla bakýlan bir pi- yanist olmanýn onurunu taþýyorum.

Kendimi parçalan- mýþ hissediyorum

“Ancak sevincimi alt- tan alta kemiren öylesi- ne büyük bir özlem ve üzüntü duygum var ki artýk dayanýlmaz bir hal almýþ durumda. Kendi- mi parçalara ayrýlmýþ gibi hissediyorum. Ýn- sanlarýn bana hayranlýk- la bakmasý beni mutlu ediyor ama onlar benim gerçekte kim olduðumu bilmiyorlar. Yetenekleri- min ötesindeki beni gö- remiyorlar. Onlar beni göremiyorlar. Geride bý- raktýðým ailemin sevgi- sini özlerken midemin boþluðunu hissedebili- yorum. Bir çok arkada- þým var. Onlar da yaptý- ðým müziði beðeniyor-

Z

(28)

lar. Yine de beni gönül- den sevecek birisine ih- tiyacým var.”

Tam bu sýrada divanýn üzerinde fetus pozisyo- nuna sokuyorum bede- nimi.

Sonra da nefes almak- ta zorlanan, sürekli ola- rak öksüren ve artýk ya- taðýnda ölümü bekleyen o adamýn sahnesine ka- yýyorum. “Yataðýmýn yanýnda duran o kadýnýn benim kýzkardeþim ol- duðunu artýk biliyorum.

Bana sevgiyle bakýyor.

Adamýn ciðerlerindeki aðrýyý ve çektiði tüm sý- kýntýlarý aynen hissedi- yorum. Bu adam, benim týpký geçen kýþ yataðým- da yatarken hissettikle- rimin aynýsýný hissedi- yor.”

Tam bu noktada fýrsatý yakaladýðýný düþünen Norman bana: “Hastalý- ðýnýn duygusal nedenle- ri neler olabilir? Ýhtiya- cýn olan nedir?” diye sordu. Hiç düþünmeden : “Baþkalarýnýn ihtima- mýný ve benimle ilgilen- melerini ancak böyle saðlayabilirim. Hayatým artýk dengesini yitirdi”

diye cevapladým. Bu so-

ruyu, adamýn bakýþ açý- sýndan cevaplamama raðmen, söylediklerimin þimdiki hayatýmla ilgili gerçekleri yansýttýðýný da hissedebiliyordum.

Norman da bunu göre- bilmiþti. Trans halim de- vam ederken, bana þim- diki hayatýmýn eskisin- den tümüyle farklý ol- duðu telkinini yaptý. Bir müzisyen olarak yaratý- cýlýðýný müzik kanalýyla ortaya koyan bu adamýn esas ihtiyacý olan þey tam ve dengeli bir insan olmak ve insanlarla sev- gi dolu iliþkiler kurabil- mekti. Ne yazýk ki in- sanlar onun müzisyen kiþiliðinin ötesine geçip de onunla, onun istediði gibi bir iliþki kurmaktan kaçýnmýþlardý. Hastalýðý, onun sevgiye ve ihtima- ma duyduðu özlemin bir ifadesiydi aslýnda.

Benim þimdiki haya- týmda ise sevgi dolu bir ailem, çocuklarým ve iyi arkadaþlarým vardý. Ýki tane küçük çocuðun an- nesi olduðum için za- manýmýn ve enerjimin çoðunu onlara ve eve harcamak zorunda kalý- yor bu nedenle de ken- Trans halim devam

ederken, bana þimdiki hayatýmýn eskisinden farklý olduðu telkinini yaptý. Bir müzisyen ola- rak yaratýcýlýðýný müzik kanalýyla ortaya koyan bu adamýn esas ihtiyacý olan þey tam ve dengeli bir insan olmak ve in- sanlarla sevgi dolu iliþ- kiler kurabilmekti. Ne yazýk ki insanlar onun müzisyen kiþiliðinin ötesine geçip de onun- la, onun istediði gibi bir iliþki kurmaktan kaçýnmýþlardý. Hastalý- ðý, onun sevgiye ve ihti- mama duyduðu özle- min bir ifadesiydi as- lýnda. Benim þimdiki hayatýmda ise sevgi do- lu bir ailem, çocukla- rým ve iyi arkadaþlarým vardý. Ýki tane küçük çocuðun annesi oldu- ðum için zamanýmýn ve enerjimin çoðunu onla- ra ve eve harcamak zo- runda kalýyor bu ne- denle kendimi boðul- muþ gibi hissediyordum

(29)

dimi boðulmuþ gibi his- sediyordum. Ailemin ötesinde yaratýcýlýðýmý ortaya koyabilecek hiç bir imkaným yoktu.

Ýçimde duran kaþifi, sa- natçýyý ve öðretmeni besleyecek hiç bir orta- ma sahip deðildim.

Önümde açýlan geçmiþ hayatýmýn paradoksu sa- yesinde: dengeli ve bü- tünleþmiþ bir insan ola- bilmem için yaþamýma yaratýcýlýðý sokmam ge- rektiðini anladým.

Norman sonra beni adamýn ölüm anýna gö- türdü. Tam olarak öldü- ðünde kýzkardeþinin ya- taðýnýn baþýna oturduðu- nu görebiliyordum. Bu olayý aynen bir gözlem- ci gibi seyrediyordum þimdi. Hasta ve enerjisi çekilmiþ bedenini terk eden ruhun ne denli ra- hatladýðýný görebiliyor- dum. Tam bu sýrada ben de kendimi kuþ kadar hafiflemiþ hissettim.

Sonra da cenaze töreni geldi gözümün önüne.

Ayný sahneyi hasta yata- ðýmda yatarken bir viz- yon þeklinde de gör- müþtüm. Adamýn ruhu aþaðýda toplanmýþ olan

kalabalýðýn üzerinde adeta yüzüyor, kendisi için aðlayan ve inleyen insanlarý seyrediyordu.

Geçmiþ hayatýmdaki kýzkardeþim de aðlayan- lar arasýndaydý. Onun için üzüldüm. Artýk hiç acý çekmediðimi ve ba- na olan sevgisinden do- layý minnettar olduðu- mu ona söylemeyi çok istiyordum. Norman’ýn telkiniyle ona allahaýs- marladýk derken, sevgisi için teþekkür ettim.

YIKILAN HAYALLER VE KAYBOLAN YILLAR

Geçmiþ hayatýmdaki adamla ilgili imajlar kaybolmaya baþladý.

Norman hiç duraksama- dan benim bir baþka ha- yata geçmem için telkin yaptý. Bunu der demez de önümde genç bir ký- zýn imajý belirdi. Kýz yaklaþýk olarak on bir ila on iki yaþýndaydý.

Küçük bir topluluðun önünde piyano çalýyor- du. Mavi ve gri renkler- den oluþmuþ bir elbise giymiþti. Bir piyano re- sitali veriyordu. Ailesi onun gösterdiði perfor-

Norman sonra beni adamýn ölüm anýna götürdü. Tam olarak öldüðünde

kýzkardeþinin yataðýnýn baþýna oturduðunu görebiliyordum. Bu olayý aynen bir gözlemci gibi

seyrediyordum þimdi.

Hasta ve enerjisi çek- ilmiþ bedenini terk eden ruhun ne denli rahatladýðýný

görebiliyordum. Tam bu sýrada ben de kendimi kuþ kadar hafiflemiþ hissettim.

Sonra da cenaze töreni geldi gözümün önüne.

Ayný sahneyi hasta yataðýmda yatarken bir vizyon þeklinde de gör- müþtüm.

Referanslar

Benzer Belgeler

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

En az yüz yıllık perspektifi olan; Bir Kuşak - Bir Yol Projesinin, Asya, Afrika ve Avrupa’yı kara deniz ve demiryolları ile entegre edeceği, projenin hat üzerinde bulunan

Feng-shui, yapı ve iç mekan tasarımında olduğu kadar açık mekan ve bahçe tasarımında da insanlar için konforlu, huzurlu, pozitif mekanların yaratılmasında

Hong Kong and Shanghai Bank Headquarters, Bank of China, Getty Center, Waterside Building, Burj al Arab, City Hall, the Kingdom Center, Sydney Opera House, Kansai

30 yıl önce Enerji Bakanımız, uluslararası dev petrol şirketlerine çağrı yapar: "Gelin ülkemizde petrol arayın." Onlar ın yanıtı açık: "Topraklarınızın 5

gerçekleşememesi üzerine çağrılan ve sezaryenle buzağıyı alan Veteriner Hekim Ferhat Fedakar, ayakları başında olan ve vücudu olmad ığı için tüm organları

Kronik granülomatöz hastalık (KGH), nikotinamid adenin dinükleotit fosfat (NADPH) oksidaz sis- temindeki defektlere bağlı olarak gelişen, tekrarlayan ve yaşamı tehdit

Ant-Miner as data classification rules for extraction of relevant features in cervical cancer diagnosis which provides a predicting rule list that is totally understandable and