• Sonuç bulunamadı

Ne Mutlu Barýþ Yapýcýlarýna

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ne Mutlu Barýþ Yapýcýlarýna"

Copied!
50
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ne Mutlu Barýþ Yapýcýlarýna

Quantum : Evrenin en küçük parçacýklarý ile ilgilenen kuram

(2)

ÝÇÝNDEKÝLER

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna

Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Özenç Kayserilioðlu

Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu ve

Okur/Abone Ýliþkileri:

Kazým Erdemoðlu 0212 252 85 85 Faks: 02122491828 P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul

Yönetim Yeri:

Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul

Baský:

Ýnkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.

Çobançeþme Mah. Sanayi Cad.

Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL

Yurt Dýþý: 50 YTL

Ruhlar Âlemiyle

Herkes Ýrtibattadýr ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Ne Mutlu Barýþ Yapýcýlarýna - III ... 7

Ahmet Kayserilioðlu

“Kur’an Verileri Açýsýndan

Laiklik” ... 16

Güngör Özyiðit

Andrew’un Mucizesi

(Son Bir Kez)

... 22

John Edwards/Arýn Ýnan

Hep Neden Trajedi

(Çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý)

... 25

Carol Bowman/Nelda Bayraktar

Evrenin En Küçük Parçalarý Ýle Ýlgilenen Kuram: Quantum

Haluk Berkmen’le Söyleþi

... 29

Nihal Gürsoy

Ege’nin Sularý ... 38

Nihal Gürsoy

Sanat ... 42

Özer Baysaling Cilt: 39 Sayý:463 Temmuz 2007

(3)

1

Sevgili Dostlar

Milletçe çok önemli bir karar vereceðiz.

Doðrusu seçeneklerimizin kýsýtlýlýðý karþýsýnda diyecek pek bir söz yok ama gene de birþeyler düþünebilir, yapabiliriz.

Acaba konuþup ettikten sonra iþ seçime gelince idealist olmakla siyasetçi olmayý birbirinden kesin çizgilerle ayýrdýðýmýz için mi, böylesine çýkarcý ve güdük insanlarý seçmek için karþýmýzda bulmaya mahkûm olup böylesine kötü yönetiliyoruz; yoksa biz çoðunluðu öyle insanlardan ibaret bir ülke haline mi geldik, getirildik. Ayný daha önceki zamanlarda olduðu gibi, bunlar gitsin de kim gelirse gelsin deyip denemiþ býrakmýþ olduklarýmýza mý sarýlacaðýz yoksa her birimiz iç sesimizi ve kendi aklýmýzý dinleyerek mi karar vereceðiz. Aday listelerini okurken ve dinlerken sizlerin de içiniz daraldý mý, eski isimleri, saçmalýklarla örülmüþ eski günleri hatýrlayarak... Yok mu onunla övünüp þeref duya-

caðýmýz, yürekli, adil bir insan? “Kahramanlara ihtiyacýmýz

yok” denebilir belki, aksine kahramanlara her zaman ihtiyaç

vardýr ve olacaktýr. Ýyi ve hayýrlý yollar, ancak kendini

adamýþ korkusuzlarýn ýþýðýyla aydýnlanabilirler.

Kendini adamýþ insan kimse ile pazarlýða, hesaba

giriþmeden, kimseyle çatýþmadan yalnýz doðruluk için, doðru olan için mücadele eder ve baþarýr. Böyle insanlar çýkarmýþ bir ülkeyiz biz, þimdi yenisini bekliyoruz, umuyoruz.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Dr. Refet Kayserilioðlu

Ruhlar

Âlemiyle Herkes

Ýrtibattadýr...

ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR

Kaliteli medyum, kaliteli bir topluluk ister. Üstün bir varlýk basit þahsi sorularla uðraþmak istemez.

Ýnsanlýða faydalý ola-

cak bilgiler vermek

ister.

(5)

Erdem- Ruhlarla ancak medyumlar vasý- tasýyla irtibata geçildiðini biliyoruz. Acaba

medyumlarý nasýl tanýya- caðýz ve kimler medyum olabilir?

Özden- Evet ruhî irt- ibatlar medyumlar vasý- tasýyla olur. Medyumlar hassas bir bünyeye sahip olan ve aldýklarý tesirleri bize söz, yazý, þekil, resim, hareket halinde nakleden kimselerdir. Bir þahýs hassas bir bünyeye sahip olsa ve gelen tesir- leri de alsa, fakat bunlarý ifade edip etrafýna nakledemese o þahsa medyum diyemeyiz.

Çünkü medyum tesirleri nakleden bir vasýtalýk görevi yapmaktadýr.

Erdem- Acaba

medyumlarý nasýl tanýya- caðýz?

Özden- Medyumlarý tanýmak ancak celse den- emeleri yaparak olur.

Çünkü medyumluk sadece bir kabiliyet iþi deðil, ayný zamanda bir irtibat iþidir. Kabiliyeti vardýr, bünye itibariyle tesirleri alýp nakletmeye uygundur fakat irtibatý yoktur. Bu sebeple medyum deðildir. Hattâ

eskiden medyumluk yap- mýþ, sonradan irtibatýný kaybetmiþ kimseler vardýr. Çünkü bir var- lýðýn bilhassa üstün bir varlýðýn bir medyumla irtibatý maksatsýz, rasgele bir iþ deðildir. Bir gay- eye baðlýdýr. Bu gaye gerçekleþince irtibatýn devamý için de sebep kalmaz.

Erdem- Ama ömrü boyunca medyumluk edenler olduðu gibi, her toplantýda birçok medyumlar var. Demek ki medyumluk pek o kadar nadir bir þey deðil.

Özden- Ömür boyun- ca vazifesi bitmemiþ medyumlar olabilir. Her yerde birçok medyumlar da bulunabilir. Fakat büyük bilgi medyumlarý nadirdir. Çünkü burada gerek medyumun tekâmül durumu, bilgi kapasitesi, gerekse o medyumun bulunduðu topluluðun seviyesi, alâkasýnýn kalitesi v.s.

mühim roller oynamak- tadýr. Birçok topluluklar- da konu, kiþisel meselel- erden ve merak tatminin- den öteye geçememekte- dir. Kaliteli medyum, kaliteli bir topluluk

ister. Üstün bir varlýk basit dereceli kiþisel sorularla uðraþmak istemez. Ýnsanlýða fay- dalý olacak bilgiler ver- mek ister. Bunun için de bilgilere vasýtalýk edecek medyumu ve onun bulunduðu toplu- luðun içindeki her kiþiyi bütün

cepheleriyle ince ince tetkik eder. Ondan sonra bilgi vermeye baþlar.

Erdem- Medyumluða kabiliyeti olan kiþiler nasýl tanýnýr?..

Özden- Böyle þahýslar genellikle hassas, alýngan kimselerdir. Müziðe karþý ilgileri ve kabiliyet- leri fazladýr. Önsezileri yüksek olan bu kiþilerin gördükleri rüyalar genel- likle gerçekleþir.

Erdem- Ruhlar medyumlarýn dýþýnda diðer insanlara da bilgi ve tesir gönderebilirler mi?

Özden- Dostum, herkes ruh âlemiyle devamlý irtibat

halindedir. Bu irtibatýn kesildiði bir saniye bile yoktur. Hem de her þahýs birçok varlýkla veya plânla birden irtibat

3

(6)

halindedir. Bu irtibatlar olmasa insanlarýn dünya- da tekâmülleri güç deðil, imkânsýz olur.

Erdem- Ama nasýl olur, eðer herkes irtibatta olsa bunu herkesin bilmesi, hiç deðilse his- setmesi gerekmez mi?

Özden- Hayýr gerek- mez. Biz dünyadan, etrafýmýzdan ve hattâ kendi bedenimizden bile devamlý tesirler alýp veriyoruz, fakat bunlarýn bir çoðundan haberimiz

bile yok. Karaciðerinizin çalýþmasýndan, böbrek- lerinizin kaný süzdüðün- den haberiniz var mý? Þu odada bir saat iþliyor.

Ben söyleyinceye kadar tiktaklarýnýn farkýnda mý idiniz? Halbuki kulaðýnýz bunlarý duyuyordu. Gene bu odada binlerce radyo dalgasý var, ama radyo olmayýnca onlarýn farkýn- da deðiliz. Yani biz çevremizden ve bedeni- mizden devamlý tesirler alýr veririz de bunun

farkýnda olmayýz.

Erdem- Peki, çevrem- izden farkýnda olmadan tesirler aldýðýmýzý kabul edelim; fakat bu, ruhlar- dan da farkýnda olmadan tesir aldýðýmýzý ispat etmez ki...

Özden- Ruhlarla devamlý irtibatta bulun- duðumuzu gösteren bir takým ipuçlarý ve deliller vardýr. Gerçekleþen rüyalarýmýz bir irtibatý gösterir. Rüyada ölmüþ dost veya akrabalarýmýzla

SEVGÝ DÜNYASI

4

Ektoplazmik varlýk görüntüleri. Resimler Ýskoçya’da Glasgow’un güney batýsýnda Darnley isimli bölgede, paranormal aktiviteleri araþtýrma programý içinde þahitler önünde çekilmiþtir.

G. Brady 30 Kasým 2003

(7)

5 görüþüp onlarýn durum-

larý ve eksik býraktýklarý iþler hakkýnda bilgi alan- larýmýz olur. Hiç sebep yokken ölmüþ bir dostu- muzu hatýrlamamýz ve onu hasretle anmamýz, ondan o esnada tesir aldýðýmýzý gösterir. Sonra mantýki zaruretler, insan- larýn baþý boþ ve himaye- siz olmadýklarýný gösterir.

Öyle olsa idi, kötü niyet- lerin ve kötü tesirlerin bizi helâk etmesi, dünya nizamýný alt üst etmesi iþten bile deðildi. Ama böyle olmuyor. Ruhi gerçekleri kavrarken sezgi kabiliyetlerimizi geliþtirmek ve ufak delillerden büyük net- iceleri çýkarmaya alýþmak lâzýmdýr. Ruhi gerçekler maddi hadiseler gibi apaçýk olsa ve duyu- larýmýza veya âletlerim- ize çarpsa idi, insanlýðýn asýrlar boyu ruh vardýr, yoktur münakaþasýna lüzum kalýr mýydý? Bu gerçekleri kavramak ne yapalým ki bir tekâmül, formasyon ve gayret iþidir.

Erdem- Belki bu söyledikleriniz doðru, fakat bir türlü ruhlarýn her insanla devamlý irt- ibat halinde olmasýný

aklým almýyor.

Özden- Aklýnýzýn almamasý meseleyi maddi þekillere ve kalý- plara sokmak istemeniz- den ileri geliyor, sanýrým.

Hipnotizmayý biliyor- sunuz, derin hipnoz esnasýnda bir þahýs birçok þeyler konuþur, fakat uyandýðý zaman hiçbirini hatýrlayamaz.

Çünkü o esnada alýp verdiði tesirler beden þuuruna (baðlý þuura) geçmemiþtir, ruhi þuurla alâkalýdýr.

Erdem- Ruhlarýn devamlý insanlarla alâkasý nasýl olabilir?..

Özden- Bakýnýz bura- da daha iyi bir þekilde imgeleme yapabilmeniz için size þöyle bir misal vereceðim: Bir taraftan bakýnca þeffaf, öbür tarafýndan bakýnca ayna olan bir cins cam vardýr.

Hattâ böyle gözlükler de vardýr. Þimdi yan yana bulunan iki büyük salo- nun ortasýna böyle bir ayna-camý duvar gibi çekelim ve iki salonun birbiriyle iliþiðini kese- lim. Bu salonlardan cam gibi þeffaf görünen tarafýna ilimde ve fende ilerlemiþ olan insanlarý koyalým. Ayna görünen

salona da ilkel durumda olan zavallý insanlarý koyalým. Fakat bu ilkel insanlarý içeri sokmadan küçük bir ameliyatla tek kulaklarýna ufak telsiz alýcýlarýný iyice yer- leþtirelim. Yani meselâ sol kulaklarý bu telsiz alýcýlarýyla týkanmýþ olsun; birbirini yalnýz sað kulaklarýyla duyabilsin- ler. Birinci, cam görünen salondaki ileri insanlarýn elinde de her türlü telsiz alýcý ve verici cihazý, ilkel insanlarýn konuþtuk- larýný ve hattâ düþündük- lerini alan âletler bulun- sun. Böyle þartlarda bulunan ilkel insanlarýn çevreleriyle ilgilerini kesip o büyük salona hapsetsek, sadece gýdalarýný dýþarýdan versek, ne gibi bir durumla karþýlaþýrýz?!..

Ýleri insanlar, geri insanlarýn bütün hareket- lerini gayet kolaylýkla görebilecekler, onlarý rahatlýkla gözetleyip ellerindeki geliþmiþ vasý- talarla onlara hitap ede- bilecekler, ya hepsinin duyabileceði veya, içlerinden birinin veya birkaçýnýn duyabileceði þekilde, çeþitli kuvvet ve karakterde bilgiler, fikir-

(8)

ler ve emirler göndere- ceklerdir. Ýlkel ya da henüz geliþmemiþ insan- lar bu seslerin nereden ve nasýl geldiðini bir türlü anlayamadan etrafý araþtýracaklar, fakat karþýlarýnda duvarlarla bir de büyük ayna göre- cekler. Fakat aynanýn arkasýnda bir takým kim- selerin kendilerini sürekli olarak gözetleyip dur- duklarýndan ve bu hita- plarýn da onlardan geldiðinden tamamen habersiz olacaklardýr.

Hele o varlýklarýn kendi davranýþ, alâka, çalýþ- malarýna v.s. göre dil deðiþtirecekleri akýl-

larýnýn kenarýndan bile geçmeyecektir.

Zamanla onlar bu hita- plara alýþarak onlarýn kaynaðýný araþtýrmaktan vazgeçecekler ve onlara ya hürmet edip uyacaklar ya da telsizli kulaklarýný týkayýp bildikleri gibi davranmaya devam ede- ceklerdir. Bir kýsmý da telsizden gelen emirleri ve bilgileri kendi düþünceleri gibi benim- seyip her þeyi inkâr ede- cektir. Bu örneði

dünyaya uygularsak, ayna görünen taraf dünyamýzý, ayna

gökyüzünü, cam gibi þef- faf görünen taraf öbür

dünyayý, oradaki ileri kimseleri, kademe kademe yükselen vazifeli varlýklarý, ikinci salonda- ki ilkel ya da henüz geliþmemiþ kiþiler ise ne yazýk ki, dünyadaki insanlarý temsil edecektir.

Bu örnek üzerinde iyice düþünürseniz dünyamýzýn ve insanlarýn gerçek durumlarý hakkýn- da bir takým deðerli sezgilere varabilirsiniz.

SEVGÝ DÜNYASI

6

(9)

NE MUTLU BARIÞ

YAPICILARINA - III

(10)

8

ÇÖMEZ AMA,

UYDUM AKILLI DEÐÝL!..

‘Kuantum Elektrodinamiði’ konusunda- ki buluþlarýyla Nobel Fizik Ödülü kaza- nan Amerikalý ünlü bilim adamý Richard Feynman, 25 yaþýnda doktorasýný yeni tamamlamýþ deneyimsiz bir delikanlý iken, ilk atom bombasýnýn yapýlmasýnýn planlandýðý ‘Manhattan Projesi’ için Los Alamos'a çaðrýlanlar arasýndaydý. Orada dünyanýn en büyük fizikçileri, matema- tikçileri, kimyacýlarý arasýnda o sadece bir çömezdir, o günlerde... Ama Danimar- ka'da o büyüklerden de büyük olan, þimdi bile fizik ders kitaplarýnda adý sürekli tekrarlanan bir yýldýz bilim adamý vardýr:

Niels Bohr. Çömez delikanlýmýz, bu yýl- dýzla Los Alamos'u ziyaretindeki ilk karþýlaþmalarýný þöyle anlatýr:

"Oðluyla Danimarka'dan geliyorlardý ve ikisi de son derece ünlü fizikçilerdi.

Baþýmýzdaki aðýr toplar için bile Bohr bir ilâhtý.

“Ýlk geldiðinde toplantýdaydýk ve herkes onu görmek istiyordu. Oda çok kalabalýk- tý ve bombayla ilgili problemler tartýþýlý- yordu. Ben arkada köþede bir yerlerdey- dim. Geldi, gitti ve ben onu sadece bir sürü kafa arasýndan þöyle bir görebildim.

Bir kez daha geleceði günün sabahýnda bir telefon aldým.”

"Alo Feynman?"

"Evet"

"Ben Jim Bohr" Bu onun oðluydu:

"Babam ve ben sizinle görüþmek istiyor- duk!.."

"Benimle mi?! Ben, Feynman!.. Ben sadece ..."

"Biliyoruz. Saat sekizde iyi mi?"

Böyle sabahýn sekizinde, daha kimseler uyanmadan, buluþacaðýmýz yere gittim.

Teknik bölgedeki ofislerden birine girdik.

"Bombayý nasýl daha verimli hale getire- biliriz diye düþünüyorduk da, þöyle bir fikir düþündük diye anlatmaya baþladýlar..."

Ben: "Hayýr, bu yürümez, olmaz!"

Onlar: "Peki ya þöyle, ya da böyle..."

Ben: "Bu, kulaða daha iyi geliyor, fakat bunun da þöyle kötü bir yönü var" dedim.

Bu þekilde yaklaþýk iki saat sürdü tartýþ- mamýz. Bir sürü fikir üzerinde ileri geri, öte beri konuþtuk durduk. Sonunda Büyük Bohr:

"Tamam" dedi "Sanýrým artýk aðýr toplarý içeri çaðýrabiliriz" Diðerlerini de içeriye çaðýrýp, onlarla da tartýþmaya baþladýlar.

"Oðul Bohr, olanlarý bana sonraki yýl- larda açýkladý. O ilk geliþinde Bohr, oðlu- na: "Þu arka köþedeki adamýn kim oldu- ðunu öðren. Benden korkmayan ve delice fikir ileri sürdüðümde itiraz edip bana karþý duracak tek kiþi o. Bir dahaki tartýþ- mayý her þeye: "Evet!.." diyenlerle yap- mayacaðýz. Onun adýný öðren, önce onun- la görüþeceðiz."

"Her zaman böyle sersemdim iþte.

Hiçbir zaman kiminle konuþtuðumu düþünmezdim. Benim için aslolan gerçek- ti. Kötü bir fikir duyduðumda kim söylerse söylesin onun kötü olduðunu söylerdim. Ýyiyse iyi, kötüyse kötü!.."

KOMÜNÝSTLER 8-6 GALÝP

Dünyamýz ‘Evet efendim’cilerle öyle dolu ve gerçeði, sadece gerçeði arayanlar öyle az ki, Bohr bile aðýr toplarý býrakýp bu gerçekçi delikanlýyla görüþmeyi öne alýyor. Ýleriki yýllarda Feynman da zaten, uydum akýllý olmayýp farklý düþünceler üretebilmesinin sayesinde, ona Nobel

SEVGÝ DÜNYASI

(11)

kazandýran Kuantum fiziðindeki teorisine ve diðer buluþlarýna imza atabilmiþti ya!..

Þu geçirdiðimiz elli yýlda, böyle ger- çekçi, sadece doðrunun peþinden giden;

macera düþkünlerine pabuç býrakmayan bir avuç insan hiç yaþamasaydý; belki bugünlere bile ulaþamadan hepimiz silin- ip gidecektik yeryüzünden.

Þimdi her gün üstüste kötü haberlerle sarsýlýp duruyor, gelecekten ümidimizi kesiyoruz. Baþýmýzý kuma gömüp, ger- çeklere dayanmayan sahte bir iyimserlik- le bu çýlgýn gidiþi hayra yoracak deðiliz elbet. Ancak iki büyük nükleer gücün Amerika Birleþik Devletleri ile Sovyet Rusya'nýn son elli yýldaki amansýz soðuk savaþ döneminde, kýþkýrtýcý savaþ þahin- lerinin, silah tacirlerinin aralýksýz karþý koymalarýna ve entrikalarýna raðmen;

yüreði barýþ için çarpan gerçekçi iyi insanlarýn sayesinde

nükleer bir savaþa kal- kýþmamýþ olduklarýný da, geleceðe bir ümit olarak sürekli belleði- mizde tutmalýyýz. Þu anda yaþar kalmamýzý saðlayan o son elli yýl- daki çabalarý kýsaca tekrar hatýrlayalým:

O günler söz konusu olunca kuþkusuz ki ilk hatýrýmýza gelen, Bert- rand Russell olacak.

Hepimizi nükleer sa- vaþ tehlikesine karþý ilk uyaran o idi. Ýngiliz

matematikçisi ve filozofu Bertrand Russell ayný zamanda yaman bir eylem adamýydý. ABD Baþkaný Kennedy ve Sovyet Rusya lideri Kruþçev'i mek- tuplarýyla uyaran ‘Savaþ Mahkemeleri’

kuran ve hattâ 1960'larda 90'nýný aþmýþ yaþýnda ‘nükleer denemelerin durdurul- masý’ için sokak eylemlerine elebaþýlýk edip hýzýný alamayýp Majeste'nin sarayýna dalarak hapislere düþen Lord da bizzat Russell'ýn ta kendisidir. Onun 1950'de Nobel Edebiyat ödülünü almasý nedeniyle yapýlan 13 dizilik televizyon sohbetinde nükleer tehlikeyle ilgili uyarýlarý, bugün de güncelliðini korumaktadýr:

Wyatt: Böyle bir savaþta taraflarýn hiçbiri zafer kazanamaz mý demek istiyor- sunuz?

Russell: Evet. Hiçbir taraf için zafer olmaz. Ama zafere yeni bir anlam verirs- eniz o baþka. Demek istiyorum ki savaþýn sonunda Batý cephesinde altý, Rusya'da dört, Çin'de dört kiþi kalýr. O zaman biri ötekinden iki fazla olur. Tabii buna zafer diyebilirseniz?!..

Wyatt: Hidrojen bombasýnýn bambaþka bir silah olduðu su götürmez. Sadece daha zorlu deðil, büsbütün baþka bir araç bu.

Russell: Evet, ama insanlar her þeye öyle ürkütücü bir çabuklukla alýþýyorlar 9

(12)

SEVGÝ DÜNYASI

ki!.. Hiroþima ve Nagazaki'ye atom bom- basý atýldýðý zaman dünya dehþete kapýlmýþtý: Ne korkunç bir þey bu, diyor- du herkes. Oysa þimdi atom bombasýna taktik bir silah gözüyle bakýlýyor... Fakat dünyanýn bugünkü durumuna bakýlýrsa yalnýz nükleer silahlar deðil, onlar kadar zararlý olabilecek biyolojik ve kimyasal silahlar, bütün bunlar hesaba katýlýrsa savaþlarý önleyemezsek insan soyunun günleri sayýlýdýr. Gerçek olan bu... Benim görebildiðim bir tek çare var. Önemli savaþ silahlarýný tekelinde bulunduracak bir ‘Dünya Devleti’nin kurulmasý. Bu devletin elinde öyle bir güç olacak ki, baþ kaldýracak hiçbir devletin gücü ona yet- meyecek!..

BOMBA ANKARA'YA MI, ÝSTANBUL'A MI?..

Russell iyi niyetli çabalarýný aralýksýz sürdürürken, soðuk savaþ ayrý bir kulvar- da, artan bir hýzla týrmanýþa geçmiþti.

1962'de Sovyet Rusya'nýn, ABD'nin arka bahçesi Küba'ya nükleer füze rampalarý yerleþtirmesi, iki süper güç arasýnda her an nükleer bir çatýþmaya dönüþebilecek amansýz bir diplomatik savaþ trafiðine neden olmuþtu. Saniyelerin bile önem kazandýðý, bilinçli kiþilerin nefeslerini tut- tuðu o trajik saatlerde, her zamanki gibi, sokaktaki adamýn günlük dertlerinin ötesinde bir kaygýsý yoktu. Hele Türki- ye'de yaþayan bizlerin korkacak neyimiz vardý ki?!.. Acaba öyle mi, yoksa tam tersi mi? Kýsa süre sonra anlaþýldý ki topun tam aðzýnda olan biz deðil miymiþiz? Satranç tahtasýnda meðer Küba'nýn karþýsýnda Ruslar, bizi öne sürmüþler. Bunu Baþkan Kennedy'nin kardeþi Robert Kennedy'nin anýlarýnda dehþetle okuduk. ABD'nin

Küba'ya olasý bir atomik hücumu karþýsýnda onlar da ayný þeyi Türkiye'ye yapacaklarýný söylemiþler. O dönemin Baþbakaný Ýsmet Ýnönü'nün damadý Metin Toker, olaylarýn yakýn tanýðý bir gazeteci olarak sonradan þunlarý yazýyordu:

"Nükleer bir harp patlarsa bunun Hiroþima'sýnýn Ýstanbul veya Ankara ola- caðý açýktý... Ýstanbul ve Ankara'nýn böyle bir âfetten en az zararla nasýl kurtulacaðý o günler ciddi ciddi düþünüldü..."

Amerikan ve Rus politikacýlarýnýn soðukkanlý ve saðduyulu davranmalarýn- da, Russell ve benzeri düþünürlerin ne kadar katkýsý oldu acaba?!.. Belki de bizler, onlar sayesinde hayatta kaldýk.

1970'de 98 yaþýnda dünyamýzý terk eden Russell'ý, Bedri Koraman ‘Þen ola savaþ, þen ola’ karikatürüyle anmýþtý.

YA RUSYA,

MAO'NUN ÝZÝNDEN GÝTSEYDÝ?!..

1957 Moskova Konferansýnda Kýzýl Çin Lideri Mao, aynen þunlarý söylüyordu:

"Gelecekte cereyan edecek bir savaþta dünya nüfusunun üçte biri ölebilir. Atom bombasý kullanýlýrsa bu rakam abartýlý deðildir. Fakat saðduyulu düþünürsek üçte biri deðil, insanlýðýn yarýsý dahi yok olsa, bunu trajedi olarak kabul etmek gerek- mez!.."

Doktriner gözlükle, kör bir ihtirasla bakýnca bir çýrpýda milyarlarý ölüme gön- dermek ne kadar kolay oluyor. Ýnsan gözüyle bakýnca, sevdiklerimizin týrna- ðýnýn incinmesinden bile rahatsýz oluruz.

Bir anneannenin bir televizyon dizisinde kaçýrýlan küçük yavru için senaristlere basýn aracýlýðýyla yalvarýþýný hiç unuta- mam: "Ne olur" diye yazýyordu gözü yaþlý anneanne: "Ne olur bu yavru, kaçýranlarýn 10

(13)

11 elinden hemen kurtarýlsýn. Gözümün önü-

ne hep torunum geliyor, diziyi seyretmeye dayanamýyorum!.."

Kýzýl Çin liderleri; Rusya'nýn, Amerika ile ‘Barýþ içinde birlikte yaþama’ siyase- tine karþý çýkarak, uluorta nükleer savaþ kýþkýrtýcýlýðý yapýyor ve Rusya'yý komü- nizme ihanetle suçluyorlardý. 1963 yýlý ortalarýnda dünya kamuoyuna açýklanan karþýlýklý mektuplaþmalarýnda Çinlilerin sözleri okuyanlarý dehþete düþürüyor, öte yandan Rusya'nýn Çinli þahinlere karþý, sorumluluklarýnýn tam farkýnda olarak, dünyanýn selâmeti için düþmanla bile iþbirliði yapacaklarýný açýklýkla dile getirdikleri aþaðýdaki sözleri, barýþseveri sevince boðuyordu:

"... Emperyalizmin tabiatý deðiþmemiþ ve savaþ tehlikesi önlenmiþ olmamakla beraber, çaðdaþ þartlar içinde, ana kalesi sosyalist devletlerin kudretli topluluðu olan barýþçý güçler ortak çabalarýyla, yeni bir dünya savaþýný önleyebilirler. Biz savaþý yürütme araçlarýndaki köklü ve nitel deðiþmeyi ve bunun sonucu olarak muhtemel bir savaþýn âkýbetini de soðuk- kanlýlýkla deðerlendiriyoruz. Yüzyýlýmý- zýn ortasýnda yaratýlmýþ olan nükleer roket silahlarý savaþ konusundaki eski görüþleri deðiþtirmiþtir. Bu silahlar tasavvur edile- mez bir yýkýcý güce sahiptir. Sadece bir tek güçlü termonükleer bombanýn (Hid- rojen bombasý) patlama gücünün, Birinci ve Ýkinci Dünya Savaþlarý da içinde olmak üzere, önceki bütün savaþlar bo- yunca kullanýlmýþ tüm cephanelerin patla- ma gücünden fazla olduðunu söylemek yeter. Üstelik bu bombalardan binlercesi biriktirilmiþ bulunmaktadýr!.."

Mao'dan ve ‘Dörtlü Çete’den sonra yönetime gelen liderlerin savaþ çýðýrtkan- lýðý yapmayýp, ekonomiye önem verme-

leri, göz kamaþtýrýcý kalkýnma baþarýlarý kazanmalarý dünyamýza rahat bir nefes aldýrdý. Dileriz, böyle devam eder.

Dünyanýn dörtte birlik nüfusuna sahip bu koca ülkenin, tekrar gözü kara macera düþkünlerinin eline düþmesi, hepimiz için tam bir kâbus olur.

BÝLGÝDEN DOÐAN KORKU

Rusya'da ‘Hidrojen Bombasýnýn Ba- basý’ diye anýlan ünlü bilim adamý Saharov da týpký Bertrand Russell gibi, gönlü insanlýk için çarpan ve baskýlara aldýrmadan doðru bildiðini söylemekten, uyarýlar yapmaktan geri durmayan bir eylem adamýydý. Ýcat ettiði Hidrojen Bombasý'nýn zararlarýný ondan iyi kim bilebilir ki?!.. Onun þu sözlerini hep hatýr- lamalýyýz:

"Termonükleer bombalar belli baþlý üç nedenden dolayý insanlýðýn varlýðýný tehlikeye düþürmektedir: Büyük yýkýcý güçleri, kýtalararasý güdümlü füzelerin nispeten ucuza mal olmasý, yoðun bir füze saldýrýsýna karþý hemen hemen hiçbir sa- vunma imkânýnýn bulunmamasý... Dünya yüzünde hiçbir canlý yaratýk býrakmaya- cak kadar nükleer silâhýn daha þimdiden elimizde olduðunu görmekteyiz. Uygar- lýðýmýzý batýp gitmekten kurtaracak tek yol, düþünce özgürlüðü ile elele yürüye- cek dünya ölçüsünde bir iþbirliði; bunun yanýsýra da doðmacýlýktan ve yönetici sýnýflarýn gizli çýkarlarýna yarayan bas- kýlardan arýnmýþ, yüksek ahlâki deðerdeki emek ve sosyalizm düþünceleridir. Her çeþit yaklaþma, tartýþma ve uzlaþmayý red- deden, ideolojilerine baðnazlýkla, aþýrýlýk- la baðlý olan kiþilerle iþbirliði yapýlamay- acaðý açýktýr. Nasýl ki faþistler, ýrkçýlar, militaristler, Stalinciler ve Mao'cu dema-

(14)

SEVGÝ DÜNYASI

goglarla da herhangi bir iþbirliði söz konusu olamaz!.."

SAGAN'IN ABD VE SOVYET RUSYADA

YAYINLANAN MAKALESÝ

Dünya çapýnda yýkým olmadan bugün- lere gelebildik. Ama tehlike geçmiþ deðil.

Durduðu yerde hepimizi bekliyor. Bir milyon tane Hiroþima'yý yok edecek nük- leer silahlarýn yýðýldýðý, dehþet dengesi içinde yolunu bulmaya çalýþan yeryü- zünde, Russell'ýn, Saharov'un peþinden giden bilginler, uyarýlarýný tekrarlayýp duruyorlar. Bunlardan biri olan ve 62 yaþýndayken on yýl önce kaybettiðimiz ABD'li astronom ve biyolog Carl Sagan'ýn sözleri geçerliðini aynen sürdürüyor. Carl Sagan'ýn, ABD'de Reagan, Sovyet Rusya'da ise Gorbaçov'un baþta olduðu soðuk savaþýn son yýllarýnda, emsalsiz bir iþbirliði sonucunda her iki ülkede eþ zamanlý olarak Parade ve Ogonyok dergi- lerinde yayýmlanan uzun makalesindeki þu tespitleri unutulmayacak bilgilerle dolu:

"ABD ile Sovyetler Birliði'nin öncülük ettiði silâhlanma yarýþý yüzünden, geze- genimiz bugün 60 bin nükleer silâhla mayýnlanmýþtýr. Bu, her iki ulusu da yok etmeye, uygarlýðýmýzý tehlikeye atmaya ve belki de insanoðlunun bir milyon yýllýk yaþamýný sona erdirmeye yetecek sayýnýn çok üstündedir... Savaþ için dünyada her yýl bir trilyon dolar harcanmaktadýr. Belki de ileri de kötü niyetli uzaylýlarýn bile dünyaya saldýrmak için özenecekleri bir nedenleri olmayacak. Bir süre sabredip bizim kendi kendimizi yok etmemizi bek- lemelerinin daha kolay bir yol olacaðýný düþünecekler.

"Tabii ki her iki tarafta da ulusal poli- tikalarýn yarattýðý tehlikeleri gören, yaþamýn sürdürülmesi ve ahlâki ilkeler- den dolayý yanlýþlarýn düzeltilmesini isteyen iyi ve dürüst insanlar vardýr. Ama ayný zamanda yine her iki tarafta, ulusal propaganda araçlarýnýn bilinçli olarak körüklediði nefret ve korku içinde, karþý tarafýn kurtarýlmayý hak etmediðine inanan, çatýþmadan yana olan insanlar da vardýr. Ýki tarafýn sertlik yanlýlarý birbir- lerini kýþkýrtýrlar. Güvenirliklerini ve güç- lerini birbirlerine borçludurlar. Birbirleri- ne muhtaç olduklarýndan ölümcül bir kucaklaþmayla birbirlerine kenetlenirler...

En büyük örnek Hitler Almanya'sýdýr.

Nazi Partisi liderlerinden Rudolf Hess'in 30 Haziran 1934 tarihinde yaptýðý bir konuþmanýn bir bölümü þöyledir: "Her türlü eleþtirinin dýþýnda olan bir kiþi vardýr ve o da Führer'dir (Hitler). Çünkü herkes hisseder ve bilir ki o her zaman haklýdýr ve hep haklý olacaktýr. Bizim Nasyonal Sosyalizmimiz Führer'e olan eleþtirisiz sadakatimiz ve teslimiyetimizle perçin- lenmiþtir." Bu gibi kör inançlarýn lider- lere saðladýðý kolaylýk Hitler'in þu söz- lerinde açýkça belli: "Halkýn düþünmeme- si iktidarda olanlar için ne büyük þanstýr!.."

"... Gelin bilgilerimizi paylaþalým.

Kapitalizm ve sosyalizm bir yüzyýldýr aþýrma yoluyla birbirinden yöntemler ve kurumlar kaptý. Ne ABD, ne de Sovyetler Birliði "gerçek" ve "erdem" üzerinde tekele sahiptir. Ülkelerimizin iþbirliði içinde rekabet etmesini istiyorum. 1970'li yýllarda nükleer silahlanma yarýþýný dizginlemede ve bazý ortak çalýþmalarda dikkat çekici baþarýlar saðladýk: Çiçek hastalýðýnýn dünya çapýnda ortadan kaldýrýlmasý, Güney Afrika'nýn nükleer 12

(15)

13 silahlarý geliþtirmesinin önlenmesi,

Apollo-Soyuz ortak insanlý uzay uçuþlarý bunlardan bazýlarý. Artýk daha iyi iþler yapabiliriz. Gelin büyük hedefli ve geniþ ufuklu bazý ortak projelerle iþe baþlay- alým: Özellikle Etiyopya gibi ülkelerdeki açlýðýn giderilmesi, kullandýðýmýz tekno- lojinin ürünü olan uzun vadeli çevre felâketlerinin tanýmlanýp ortadan kaldýrýl- masý; geleceðimizi güvence altýna alacak

yeni enerji kaynaklarý, örneðin füzyon fiz- iði çalýþmalarýnda iþbirliði, Mars'ýn ortak- laþa keþfi gibi..."

REHBER VARLIKLAR DA AYNI TONDA KONUÞUYOR

Yeryüzündeki bu ‘çýplak uyarýcý’larýn yanýsýra, dünyanýn her tarafýnda gittikçe artan bir tempoda Ruhsal Rehberlerden alýnan bilgilerde de insanlýðýn bu topy- ekûn yokoluþ tehlikesine karþý sürekli aydýnlatýldýðýný görüyoruz. Ýþte "Bizim Celselerimiz"den unutmamamýz gereken

çarpýcý uyarýlar:

*Siz en mühim þeyi unutup, en küçük þeyle uðraþýyorsunuz. Dostluðu, iyiliði bir yana býraktýnýz!.. Ýyi olun, dost olun baþkalarýna da zararýnýz olmasýn. Kendi kavganýzdan baþkalarýna da zararlý oluy- orsunuz, olacaksýnýz. Korkuyorlar zararlý olacaðýnýz için. Siz öldürücü, mahvedici kuvvetleri bulmakta mahirsiniz. Bunlarý iyilikte kullananlarý endiþeye düþürüyor- sunuz. Siz birbirinizi yok etmek isterken kâinatý düþünmediniz.

*Suçlarýnýzý örttünüz. Kararlarý yanýlt- týnýz. Akrep gibi kendinizi zehirlediniz.

Akrebin yaptýðýnda bir hayýr var. O, nes- linin devamý için yapar. Siz ise her þeyi mahvedeceksiniz.

* Ýyi olmak, iyiliði býrakmak, kötü ile dost olmak, ona iyiliði öðretmek hayýr- larýn en iyisidir. Çalýþýn, düþünün, araþtýrýn. Etrafýnýzda size verilmiþ o kadar çok þey var ki sizin için hayýrlý; onlarý görmüyorsunuz. Dertlerinizi onlarla giderebilirsiniz; kavga etmekle deðil.

Onlarý bulun. Birbirinizi sevmek, sizi bir- birinize yaklaþtýrýr, sizi bir yapar. Bir düþünen, bir þeyi arzulayan, bir þeyi isteyen kafalar ona çabuk ulaþýrlar.

SEVGÝ DÜNYASI'ný daha önceleri baþka isimlerle de olsa 47 yýldan beri aralýksýz yayýnlýyoruz. Baþlangýcýndan beri Silver Birch isimli Rehber Varlýðýn bilgilerini aktardýðýmýzý eski okuyucu- larýmýz hatýrlayacaklardýr. Ýngiltere'deki bir gruba 50 yýldan fazla sürede bilgiler veren Silver Birch de geçmiþte 1960'lý yýl- larda dünyamýzýn yaþayacaðý zor yýllar- dan; bizim þimdi "Ýndigo Çocuklar"

dediðimiz yeni bir neslin yapacaðý hizmetlerden ve bu üstün çabalar sonu- cunda ulaþýlacak “iyilerin dünyasýndan”

“melekût âleminden” þöyle bahsediyordu:

(16)

14 SEVGÝ DÜNYASI

"Þimdi buhranýn ortasýndasýnýz. Bir doðumdan önce çok aðrý ve sancý olur.

Yeni düzenin doðuþu için de bir hayli ýstýrap çekilecektir. Hattâ o yeni düzen geldiði zaman bile sancýlar ve acýlar bir süre daha devam edecektir.

"Fakat dünyanýza bir tohum ekildi, o büyüyecektir. Yüksek makamlarý doldu- ran kiþilerin onu yok etmek yolundaki

uðraþlarý ve didinmeleri boþa gidecektir.

Çok zaman önce söylenmiþti: "Göklerde olduðu gibi yerde de O'nun buyruklarý hüküm sürecektir." Ýþte bu gerçekleþecek- tir.

"Pek büyük deðiþiklikler olacak.

Parçalanmalar, daðýlmalar anî ve þiddetli deðiþmeler... Sizin 'karanlýk' ve 'zorluk' diye düþündüðünüz þeyler olacak ve siz þöyle diyeceksiniz: "Her þey daha kötüye gidiyor".Fakat daima bütün bunlarýn arkasýnda dünyanýn tekâmülünü gerçek- leþtirmekte olan bir kuvvet gizlidir.

"Dünyanýzýn gelecekte alacaðý durum ve þekli görmemize bizden yukarýda, üstün olanlar tarafýndan bir çoðumuza izin verildi. Ýþte biz hassas ve alýcý yetenekteki kiþilere bu geleceðin tablo- sunu aktarmaya ve onlarýn böylece hayýr- lý iþlerini sürdürmelerine ilham ve gayret vermeye çalýþýyoruz...

“Bir gün öyle bir nesil gelecek!.. Bütün politikanýn, dinin, fennin ve bilginin, tek bir bütünün parçalarý olduðunu fark eden yeni bir soy!..

"Ýþte o zaman ýstýrap, acý, keder, korku, matem ve hüzün dünyanýzdan sürgün edilecek ve orasý tebessümlerin, þen kah- kahalarýn diyarý olacak. Þimdilerde dün- yanýza gelebilecek en büyük öðretmen, en büyük yol gösterici, ancak baþkalarýnýn derdini ve acýsýný ortadan kaldýrmak için, baþkalarýnýn hayatýný kolaylaþtýrmak için çalýþan kimse olacak!.."

DÜNYADAKÝ HER ÇOCUÐA BÝR BÝLGÝSAYAR

Rehber Varlýklarýn 40 yýl önceki bu söz- lerini anýmsadýktan sonra tekrar katý ger- çeklerle dolu dünyamýza dönüp ayaðý- mýzý sýkýca topraða basalým. Madem ki gerçekçi olacaðýz, sadece kötülükleri görme paranoyasýna kapýlýp, olumlu geliþmeleri gözden kaçýrma mazohizmine de düþmemeliyiz. Yakýnlarda 98 yaþýnda iken kaybettiðimiz Yönetim Guru'su Peter Drucker ‘Yeni Gerçekler’ kitabýnda ABD'de kendisinin ‘Üçüncü Sektör’ diye adlandýrdýðý, kâr amacý gütmeyen gönüllü hizmetler görevlilerinden çok söz eder. 90 milyon kiþinin, yani her ergin iki Ameri- kalýdan birinin karþýlýksýz gönüllü olarak hizmet ettiði bu üçüncü sektörde tüm toplumsal dertlere çareler bulan, iþbirliði yapan, planlar hazýrlayan ve sýký bir orga-

(17)

nizasyon altýnda hummalý bir çalýþmaya kendini adayan kiþiler istihdam edilmek- tedir. Böyle bir gönüllü sözleþmeye imza atan kiþi, maaþlý çalýþtýðý iþindeki gibi ayný disiplin ve organizasyona uymak zo- rundadýr. Böylece yýlda 150 milyar dolar- lýk bir katma deðer, karþýlýksýz olarak vatandaþlarýn hizmetine sunulmaktadýr.

Ýnsanlarýn içinde potansiyel olarak öylece bekleyen iyilik duygularý bir kez harekete geçirilince ne güzellikler sergi- lendiðinin açýk bir örneðidir bu!..

Bunun bir baþka örneðini de yakýn tar- ihlerde oðlumdan öðrendim. Birkaç ay önce heyecanla yanýma gelen oðlum:

"Baba, çok yeni bir gerçeði öðrendim. O günden beri coþku içindeyim" diye söze baþlamýþtý. Boðaziçi Üniversitesi'nde

‘matematiksel fizik’ doktorasýný yeni veren oðlumu, fizikteki bir yeni buluþun ancak böyle coþturabileceðini sanýyor- dum. Meðer bu büyük sevinci, 2005 yýlýn- da adým atýlan, dünyadaki tüm çocuklarý bilgisayar ve internetle tanýþtýracak, kâr amacý gütmeyen bir büyük projenin tamamlanma aþamasýna gelmesi imiþ.

Bana bu projeyi kýsaca anlatýnca:

"Yarabbi, dünyamýzda ne hayýrlý, ne bil- gili, ne çalýþkan insanlar; neler düþünüyor ve neler üretiyorlar!.." diye coþkusunu aynen paylaþmýþtým. Bu konuda internet- ten aldýðým bilgiler özetle þöyle:

Giriþimin adý: OLPC. ‘Her çocuða bir diz üstü bilgisayarý (Laptop)’ anlamýndaki

‘One Laptop Per Child’in baþ harf- lerinden oluþuyor. ABD'deki ünlü MÝT (Massachusetts Institute of Technology) üniversitesinin ‘Medya Laboratuarýnca"’

planlanan ve OLPC Vakfýnýn giriþimi ile Tayvan'lý Quanta, firmasýnca çok deðiþik bir laptop üretilecek üzerine bir kâr kon- madan, yani maliyetine dünyadaki her öðrenciye ulaþtýrýlacak. Rahatça taþýn-

abilsin diye iri bir defter ebadýnda, kablo- suz, su geçirmez klavyeli ve hattâ hiç elektriði olmayan yerlerde kullanýlabilsin diye, çevrilecek bir kolla mekanik olarak enerji üretebilecek tasarýmda. Kolayca internet aðýna girebilsinler diye baþka bir sisteme gerek duymadan cihazlar birbir- lerini etkileyerek aða dahil olabiliyorlar.

Bilgisayarlar kapalýyken bile bu iþlevi görebilecek. Böylece dünyadaki her öð- renci bilgiye kolayca ulaþabilecek, tasa- rýmlar yapabilecek ve birbirleriyle haber- leþebilecek. Bilgisayarlar bir milyonluk paketler halinde doðrudan ülkelerin eðitim bakanlýklarýna satýlýp, bu yolla öðrencilerin eline ulaþtýrýlacak. Þimdiden Nijerya, Brezilya, Arjantin, Tayland ile ön görüþmeler tamamlanmýþ durumda. Þu anda fiyatý 175 dolar ama, gelecek yýllar- da talep arttýkça fiyatýn 100, hattâ 50 dolara bile düþmesi bekleniyor. Bir pilot çalýþma olarak Uruguay'ýn bir kasabasýn- da 160 kiþilik öðrenci grubuna sunulmuþ bile. Önümüzdeki yýl esas satýþlar baþlay- acak. Türkiye'miz de olumlu cevabýný bildirmiþ durumda.

Yakýn gelecekte tüm dünya çocuklarýnýn bütün bilgilere kolayca ulaþtýðýný, birbir- leriyle haberleþerek elde ettikleri sonuç- larla geçmiþi sorguladýklarýný ve yeni bir aydýnlanma dönemi baþlattýklarýný gör- mek ne heyecan verici olacak.

Çoðu indigo olan bu YENÝ NESÝL çocuklarý, þimdiden iyi yetiþtirerek o güzel günlerde en büyük yararý saðla- malarý da biz büyüklere, anne babalara, öðretmenlere düþüyor.

Gelecek sayýda: Kutsal Kitaplarýn ve Rehber Varlýklarýn bildirileri ýþýðýnda göz- den geçireceðimiz: ‘Yaþayacaðýmýz Bü- yük Günler’de bu yeni nesil çocuklarýn hizmeti dünyamýza çok ýþýklar saçacak.

Ama þimdi top, biz büyüklerin ayaðýnda!..

15

(18)

SEVGÝ DÜNYASI

“Kur’an Verileri

Açýsýndan Laiklik”

Psikolog Güngör Özyiðit

(19)

17

Böylece gelenekle modern yaþam, dinle devlet arasýnda yaratýlan yapay bir gerilimle toplum lâik-anti lâik diye iki kampa ayrýlmýþtýr. Gerçekte

düþünce ve inanýþ özgürlüðünün, farklý seçeneklerin birlikte barýþ içinde yaþa- masýnýn güvencesi olan lâiklik, kavga konusu yapýlmak istenmiþtir. Bunda dinci yobazlarla, lâikçi baðnazlarýn tutumlarý birinci derecede rol oynamýþtýr.

Bugün devletle dini barýþtýracak, geleneksel görüþle modern yaþamý uz- laþtýrýp bütünleþtirecek þekilde lâikliðin doðru bir yorumu ve tanýmý zorunlu hale gelmiþtir. Ýþte "Kur'an Verileri Açýcýsýndan LÂÝKLÝK" tam da bu ihtiyacý karþýlayan ve çözüm getiren bir kitaptýr.

Kitabýn yazarý Prof. Dr. Yaþar Nuri Öztürk, hem din bilgini, hem hukukçu, hem de siyasetçi kimliði ve birikimiyle bu zor iþin üstesinden gelmeyi baþar- mýþtýr. Kitap lâikliði her yönüyle ird- elemekte ve çözümü apaçýk bir þekilde gözler önüne sermektedir.

LÂÝKLÝK

Kitap öncelikle lâikliðin sözlük karþýlýðýný vermektedir: "Dinsel hukuk- tan ve dinsel etkilerden baðýmsýz yönetsel veya siyasal sistem."

Kiþi inanç konusunda tamamen özgürdür. Lâiklik bireyin iç dünyasýna karýþmaz, karýþamaz. Nitekim Ord.

Prof. Dr. Ali Fuat Baþgil "Din ve Lâiklik" kitabýnda bu konuya açýklýk getirmiþtir:

"Ýnsan iþ ve iliþkiler hayatýnda lâik olur, yani iþin ve iliþkilerin devletçe konan kanunlarýna göre hareket eder de diðer yandan, bireysel ve özel hayatýn- da dindar olarak yaþar. Lâiklik sadece devlet faaliyetlerine ve kamu faaliyet- leri alanýna ait bir prensiptir. Ferdin özel hayatý, ailesi, sevdikleri, çevresi bunun dýþýnda kalýr..."

Mýsýrlý düþünür Ebu Zeyd ise lâik- liðin, dini gerçek yapýsýyla anlamak için kaçýnýlmaz olduðunu vurgulamak- ta, lâikliði Ýslâm adýna eleþtirmenin bilim ve dinle baðdaþmadýðýný, siyaset

Lâiklik, Cumhuriyet ve Demokrasi gibi dýþ dünyada nes- nesi olmayan soyut kavramlar, iyice irdelenip doðru

tanýmlanmadýðýnda kafalarda karýþýklýk yaratýr. Deðiþik

bakýþ açýlarýndan yapýlan yorumlar ise bu karýþýklýðý ve

bulanýklýðý büsbütün artýrýr. Lâikliðin yanlýþ yorum ve

uygulanmalarý, toplumu iyice germiþ, aslýnda hýsým olmasý

gereken toplumsal kesimleri hasým haline getirmiþtir.

(20)

adýna bir saptýrma olduðunu öne sür- mektedir. Ebu Zeyd'e göre, Ýslâm, belirgin bir biçimde lâik karakterli bir dindir.

Burada insanýn aklýna þöyle bir soru geliyor: Dinci söylem niye lâikliði din dýþý ilan ediyor? Ebu Zeyd, bu kurna- zlýðý da iki nedene baðlýyor: "Birincisi lâikliðin, dinci söylemin baþlýca etk- ileme araçlarýndan birisini elinden çekip almasý, ikincisi ise dinci söylemin mutlak ve mükemmel gerçeðe sadece kendisinin sahip olduðunu öne sürerek taþýdýðý 'kutsal otorite'yi boþa çýkarmasýdýr..."

Diðer yandan lâikliðin "din ile devlet iþlerinin ayrýlmasýdýr" þeklindeki tanýmý eksik, hatalý ve hattâ tehlikeli olmuþtur.

Bu taným yüzünden lâiklik, devlet ve hukuk düzeni ile ilgili bir tavýr ve yön- tem olmaktan çýkarýlýp, bir ideoloji ve bazen de din gibi algýlanmýþtýr. Ve dinci siyaset odaklarý bunu kullanarak toplumu "ya lâiklik, ya Ýslâm" ikilemi ile karþý karþýya getirmiþtir.

Mýsýrlý düþünür Ebu Zeyd, bu konuya da deðinerek þunlarý yazýyor: "Lâiklik, özü itibariyle, dinin gerçekçi yorumu ve bilimsel olarak anlaþýlmasýndan baþka bir þey deðildir. Onu kabul etmeyenlerin yaydýklarý gibi, dini toplumdan ve hayattan soyutlayan bir þey deðildir." Suheyb Bin eþ-Þeyh,

"Lâik dünyada Ýslâm" kitabýnda konuya daha bir açýklýk kazandýrýr:

"Lâiklik, devlet ile din iliþkilerini istikrara kavuþturmak için konmuþ bir kuraldýr. Bu kuralýn yeni bir din yaratmak gibi bir hedefi olamaz...

Lâiklik bir yandan, kamu otorite- sinin inançlar karþýsýnda yapýcý tarafsýzlýðýndan baþka bir þey deðil- dir; öte yandan da ifade ve ibadet özgürlüðünün hukuksal güvence- sidir. Ýki yüz yýllýk tarihi boyunca lâiklik ideoloji ile karýþtýrýldý..."

DÜNYA - ÂHÝRET, RUH - MADDE BÝRLÝKTELÝÐÝ

Lâikliðin Anglo-Sakson dilindeki karþýlýðý sekülarite, yani dünyacýlýk veya çaðdaþlýk. Bu durum da dinci siyasetçiler ve Batý'lý oryantalistler, özellikle Schimmel tarafýndan þöyle deðerlendirilmiþtir: "Ýslâm'da dün- yevi alan yoktur. Her þey, ama her

SEVGÝ DÜNYASI

18

(21)

þey din kurallarý olarak belirlenmiþtir.

Dinsel-dünyasal ayrýmý yapmak Allah'ý dýþlamak, dinin dýþýna çýkmaktýr."

Oysa Kur'an birlik ilkesi gereði ruh- madde, dünya-âhiret, madde-mânâ bir- likteliðini esas alýr. Ne ruhu dýþlar, ne de maddeyi. Kur'an için beden, bedene iliþkin hazlar çirkin ve kaçýnýlasý deðildir. Bedenin tek yanlý olarak put- laþtýrýlmasý, hayatýn biricik gayesi haline getirilmesidir yanlýþ olan. Kur'an hem dünya hem âhirete, ikisine birden gerekli önemi vermesini ister insandan ve der ki: "Allah'ýn sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma!.." (Kassas, 77)

Sayýn Öztürk'ün çok güzel belirttiði gibi Fatiha Suresi'nin "Yalnýz sana ibadet eder, yalnýz senden yardým diler- iz!.." yakarýþýnda bile, ibadet sözündeki uhrevî olanla, yardým sözündeki dünye- vi taraf esrarlý bir biçimde birleþtir- ilmiþtir.

TAKVA NEYÝN ÖLÇÜSÜ

Ruhsal olgunluklarýn, dinsel yetkin- liklerin insana kazandýrdýðý niteliðin din dilinde adý takva'dýr. Kur'an bu ilkeyi çok açýk bir þekilde koymuþtur:

"Allah katýnda en deðerliniz, takvada en ileri olanýnýzdýr." (Hucurât, 13) Yani takva, insanlar arasý iliþkilerde,

kamusal alanda bir üstünlük ölçüsü deðildir. Ancak insanla-Allah arasý iliþkilerde bir deðer ölçüsüdür. Bu ilkeyi Kuran'ýn dýþýna taþýyýp, "En üstün insan, takvada en ileri olandýr"

demek insanlýðý din sýnýfýnýn hege- monyasý altýna almaktýr.

Böyle bakýldýðýnda lâiklik, Kuran’a aykýrý olmak bir yana, onun insan hay- atýna getirmek istediði deðerleri koruyan ve yücelten bir ilkedir. Çünkü dinin, resmi egemenlik aracý yapýl- masýnýn önünü kesmektedir.

Eðer takva, kamusal alanda bir üstün- lük ölçüsü sayýlýrsa, bunun arkasýndan riyakârlýk, ikrah denen baský, zorlama, aldatma ile birlikte þiddet ve terör gelir.

Tarih bunu defalarca doðrulamýþtýr.

Bugün de görülen odur.

EGEMENLÝK VE LÂÝKLÝK Egemenlik ontolojik ve kozmolojik anlamda elbet ki Allah'a aittir. Yaratan, yöneten, koruyan, evreni çekip çeviren O'dur. Altta da üstte de saltanat

O'nundur. Önde de sonda da O'nun emri geçerlidir. Ne var ki, Kur'an açýk ve seçik olarak insana hakimiyet yetk- isi verildiðini bildirmektedir. Öncelikle peygamberlere, sonra bütün insanlara bu hak verilmiþtir: "Þu bir gerçek ki Allah size, emanetleri, onlara ehil olan- lara vermenizi, insanlar arasýnda hükmedince de adaletle hükmetmenizi emrediyor..." (Nisa, 58)

Kuran’a bakýldýðýnda, insana hakimiyet (egemenlik) yetkisinin ver- ildiði kesindir. Ancak bu yetkinin adaletli bir þekilde, Allah'ýn indirdiði ve gösterdiði evrensel ilkeler çerçevesinde olmasý istenmektedir.

Mutlak anlamda hüküm Allah'a aittir.

Ancak hükümde insanýn da bir nasibi vardýr. Ýnsan bu nasibini kullanýrken, Allah için hareket etmeli, yani adaleti gözetmeli, haddi aþmamalýdýr.

19

(22)

Allah somut bir varlýk olmadýðýndan, kitlelerin yönetimi ve adalet daðýtýmý için somut bir egemen güce ihtiyaç vardýr.

Kur'an egemen gücü, insan olmaktan çýkarmýþtýr. Egemen güç, hukukun ilkeleridir. Ve bunu uygulayan hukuk devletidir.

Bugünün modern dünyasýnda sulta, artýk kiþinin veya kiþilerin deðildir.

Hükümet edenler, sulta'nýn sahibi deðildir. Hükümet edenler, sulta'nýn sahibi deðil, emanet taþýyan

görevlileridir. Sulta'nýn sahibi tüzel kiþi- lik olan devlet olsa bile, sonuçta egemen olan hukukun ilkeleridir. Böyle bir hukuk devletinin olmazsa olmazlarýndan biri de lâikliktir.

AKLIN ÖNE ÇIKARILMASI O halde Allah'ýn indirdiði ve gösterdiði nedir? Kuran’a göre bu ilke temelli kay- naklar þunlardýr: 1- Akýl 2- Vahiy 3- Yaratýlýþ kanunlarý (sûnnetullah, kader) 4- Bilim 5- Mârûf (ortak evrensel insan- lýk deðerleri)

Kur'an aklýn kullanýlmasýný ýsrarla iste- mekte ve "Aklýný iþletmeyenler üzerine pislik yaðar" (Yunus, 100) demektedir.

Akýl vahiyden önce gelir. Ve insan vahyi, aklý sayesinde anlar. O nedenle aklý olmayanýn dini de yoktur. Akýl tüm insanlarda ortak olan tanrýsal bir cevherdir.

Kur'an dilinin ölümsüz ustalarýndan Isfahanlý Râgýb, bu konuda þu muhteþem satýrlarý yazmýþtýr:

"Allah'ýn insanlara iki resulü vardýr: 1- Ýçten dýþa olan (bâtýn) resul, 2- Dýþtan içe olan (zâhir) resul.

Bunlardan birincisi akýl, ikincisi peygamberdir. Hiçbir insan, bâtýn

resulden, yani akýldan gereðince yarar- lanmayý öne almadan zâhir (görünen) resule yol bulamaz. Bâtýn resul (akýl), zâhir resulün (peygamber) çaðrýsýnýn saðlýk ve geçerliliðini bilmede esastýr.

Eðer bâtýn resul (akýl) olmazsa zâhir resulün (peygamber) sözünün kanýtlýðý ve baðlayýcýlýðý olmaz. Bu böyle olduðu içindir ki Allah, kendisinin birliðinde ve peygamberlerin doðruluðunda kuþkuya düþenleri akla gönderir. Baþka bir dey- iþle, onlarý peygamberlerin söyledik- lerinin doðruluðu ve tutarlýlýðý konusun- da akla baþvurmaya çaðýrýr. Akýl komu- tandýr, din asker. Akýl olmasa din geçerli ve kalýcý olmaz. Elbette ki din olmayýnca da akýl þaþkýn halde kalýr. Bu ikisinin bir- leþip kucaklaþmasý ise nur üzerine nur- dur. Nur sûresindeki "nur üstüne nur"

(Nur, 35) ifadesi iþte bunu göstermekte- dir."

Büyük fýkýh öncülerinden biri olan Kadý Abdülcebbar, tüm Müslüman düþünürlerince tekrarlanan þu ilkeyi belirliyor:

"Akýl ile vahyin kaynaðý birdir, Allah'týr; dolayýsýyla bu ikisi çeliþip çatýþmaz. Eðer çatýþýr gibi bir görünüm ortaya çýkarsa, akýl esas alýnýr, vahyin verileri akla uygun hale getirilmek üzere tevil edilir."

Bütün bu akýlcý yaklaþýmlar, devrimci Mâlikî fakîhý Necmuddin et-Tûfî

(ölüm.1376) tarafýndan bir hukuk sistem- ine dönüþtürülerek ilkeleþtirilmiþtir:

"Muamelâtta hükümler maslahata (kamu menfaatine) göre belirlenir; bu alanda dinin verileri birer örnektir; tüm zamanlarý baðlamaz..."

Sayýn Öztürk, konuyu þöyle baðlar:

"Ýslâm dünyasýnda, Tûfî'nin fikirlerini ilk kez hayata geçirme onuru, Türkiye

20 SEVGÝ DÜNYASI

(23)

21 Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa

Kemal Atatürk'e nasip oldu. Bu nasiplen- menin omurgasýnda lâiklik ilkesinin yer aldýðýný söylemek ise bir vicdan borcud- ur. Ve bir gerçekçiliktir."

PEYGAMBERLÝÐÝN BÝTÝÞÝNÝN ANLAMI

Kuran’a göre, peygamberlik Hz.

Muhammed'le son bulmuþtur. Bunun ne anlama geldiðini Ýslâm tarihinde ilk kez Muhammed Ýkbal doðru bir þekilde deðerlendirerek þunu söylemiþtir:

"Peygamberliðin bitirilmesinin anlamý, insanlýðýn artýk kendini kendi kuvvet- leriyle yönlendirecek bir tekâmül düzeyine gelmiþ olmasýdýr."

Yani kitleleri Allah adýna yönetecek, yönlendirecek kiþiler devri, son peygam- ber Hz. Muhammed'le bitmiþtir. Bu ayný zamanda þu demektir ki, yönetim erkinin arkasýnda tanrýsal ve kutsal dayanak gören anlayýþ, yönetim biçimlerinden biri olan teokrasi dönemi bitmiþtir.

Kur'an hiçbir devlet þeklinden söz etmez. Her toplum, zamana ve ihtiyaçlarýna göre dileðini, uygun gördüðü bir devlet þeklini seçebilir.

Burada önemli olan devlet þekli deðil, yönetimde egemen olmasý gereken ilkel- erdir. Kuran’da bu ilkeler açýk olarak verilmiþtir. Bunlarýn en önemlileri bey'at, þûra, adalet, ehliyet ve emanete saygý, kamu kaynaklarýnýn talan edilmemesi, baský ve manipülasyonun (ikrahýn) dýþlanmasý, emeðe saygý olarak sayýla- bilir.

YÖNETÝMDE TEMEL ÝLKELER Kuran'a göre hukuk devletinin, yöne-

tim erkinin dayanaðý bey'at ve þûra'dýr.

Seçimle deðil, Allah'ýn seçip atamasý ile gelen Peygamber'i bile kitleyi yönetirken þûra ve bey'at'a uymaya çaðýrmýþtýr Kur'an. Bey'at ve þûra ile þahýs hego- manyasýnýn, hanedan despotizminin, oli- garþinin, sýnýf despotizminin ve

teokrasinin, Allah adýna yönetim yaf- tasýyla insana zulmün önü kesilmiþtir.

Yönetim erki Allah adýna deðil, yönetme yetkisi veren toplum adýna kul- lanýlýr. Yönetenler Allah'ýn deðil

toplumun vekilidir. Kanunlarýn çýkarýl- masý "Allah adýna" deðil, yönetilen toplum adýna olacaktýr.

Yönetimin temel ilkelerinden biri olan bey'at, toplumun yöneticilere onay ver- mesi, yani sosyal mukaveledir. Þûra ise yönetenlerle yönetilenlerin konuþup danýþarak, birbirlerini karþýlýklý olarak denetlemeleridir.

Günümüz dünyasýnda buna 'hukuk devleti' denmektedir. Ve bu devletin iþlemesinin güvencesi de lâiklik ilkesidir.

Lâiklik ilkesinin korunmasýndaki en büyük güvence ise, Ýslâm'ýn gerçeðinin ortaya çýkarýlmasý ve halka öðretilme- sidir. Bu konuda Atatürk, çaðýn en büyük din bilginlerinden Elmalýlý Muhammed Hamdi Yazýr'a Kur'an tercüme ve tefsiri- ni yaptýrarak ilk adýmý atmýþtýr. Gerisi getirilmediði içindir ki, bugün bu durum- dayýz.

Bir kesim halk "din elden gidiyor"

diye karþýlýk veriyor. Neyin elden gittiði- ni bilmiyorum ama, her iki kavram da ayaða düþmüþ durumda.

Ýþte Prof. Dr. Yaþar Öztürk, bu kitabýy- la her iki kavramý da alýp yerli yerine oturtuyor ve Türk Toplumuna, hattâ Ýslâm dünyasýný yepyeni bir barýþ projesi sunuyor. Deðerlendirilmesi dileði ile...

(24)

1994 yazýnda adý June Castonguay olan bir kadýn bana trans okumasý için gelmiþti. Kýrk yaþlarýndaydý ve iki çocuk annesiydi. Düzenli olarak medyumlarý ziyaret ettiðini söyledi bana. Niyeti, öte alemle irtibat kurmak- tan ziyade ilgi duyduðu alanda genel bir psiþik okuma yaptýrmaktý. Benim açýmdan ise o yalnýzca bir müþteriydi.

Bu kadýnla birazdan yaþayacaðým tecrübenin bana hayat ve ölüm, acý ve teselli, sevgi ve yaþam gücü hakkýnda neler öðreteceðinden henüz haber- sizdim. Ayrýca bu deneyimin benim henüz tanýþmadýðým birçok insanýn hayatlarýný nasýl deðiþtireceðini de bilmiyordum.

Trans okumasý sýrasýnda bana kendi- sine ait olan bir eþyayý vermesini söyledim. Bileziðini verdi. Gözlerimi kapadým ve öte alemdeki dostlarýn en güzel enerjileriyle bizimle irtibat kur- malarýný diledim. Gelen ilk mesaj:

"Tony" ismiydi. Bu isim, sanki bir baba'yý çaðrýþtýrýyordu. June, Tony adýnda bir arkadaþý olduðunu söyledi.

Peki niye ýsrarla bir baba figürü ver- iliyordu? Sonra bana adý Christopher olan bir baþka isim söylendi. June:

"Tony'nin gerçekten de adý Christopher olan bir oðlu var ve bu kiþinin diðer oðlunun adý da týpký kendisi gibi Tony"

dedi.

"Bana kötü bir araba kazasý gösteri-

Geçen ay, medyumumuz John Edwards, trans okumasý için kendisine ilk kez gelen bir rahip ve rahibe ile ilgili deneyimlerini bizlerle paylaþmýþtý. Ruhsal irtibat konusuna pek de sýcak bakmayan kilisenin mensuplarý olan bu kiþi- lerin Edwards'a gelmeleri oldukça þaþýrtýcý olmuþtu.

Ancak bunlar sýra dýþý kiþilerdi ve ruhsal irtibat iþine ve medyumluða diðerlerinden farklý bakýyorlardý.

SEVGÝ DÜNYASI

22

Psiþik Medyum, öte alemdeki sevdiklerimizle konuþuyor

Andrew’un Mucizesi

John Edwards/Çeviri: Arýn Ýnan “SON BÝR KEZ” adlý kitaptan

(25)

23 liyor. Bunun senin için bir anlamý var

mý?" diye sordum.

"Hayýr hiç bir anlamý yok" dedi June.

"Emin misin? Ýyi düþün. Çünkü bana senin de orada olduðun söyleniyor.

Sanki bu kazanýn þahidi gibiymiþsin.

Bana bisiklet kullanan bir erkek çocuk imajý veriliyor" dedim.

June'ýn gözlerinde ani bir ýþýldama oldu. "Aman Allahým, evet!. Geçen hafta oldu bu olay. Aslýnda ben sokakta yürüyordum ve kazanýn nasýl olduðunu görmedim ama bisikletini sürerken bir arabanýn çarpmasý neticesinde genç bir çocuðun hayatýný kaybettiðini duydum"

dedi.

"Ýþte o çocuk þimdi burada ve ken- disinin Tony olduðunu söylüyor"

dedim.

Bu garip baðlantý nedeniyle oldukça þaþýran ve sarsýlan June, eþiyle beraber Tony ve karýsýný alýp bir hafta önce Cuma günü sinemaya gitmeye karar verdiklerini ancak arkadaþlarýnýn evine yirmi beþ dakikalýk mesafedeyken bir çocuðun bisiklet kazasý geçirerek öldüðünü iþittiðini, Tony'nin iki çocuðunun (Christopher ve Tony) kaza mahalline kazayý görmek için gittikleri- ni anlattý. Aslýnda kazanýn doðrudan þahidi deðildi ama görünen oydu ki öte aleme geçmiþ olan bu çocuk kendisi gibi düþünmüyordu.

"Bu çocuk anne ve babasýna ken- disinin iyi durumda olduðunu bildir- menizi istiyor. Bu tarz þeyler her zaman olmaz bu nedenle önemli olduðunu düþünüyorum. Onlara evlat- larýnýn öte alemde gayet iyi durumda olduðunu söylemeniz gerekiyor. Bana

beyaz bir gül imajý gönderiyor. Bu, bir doðum günü anlamýna geliyor. Bu imaj söylediklerinin doðru olduðunu ailesine kanýtlayacaktýr. Bana Anthony ismini söylüyor ve yaklaþan bir doðum gününü haber veriyor" dedim.

Bu, o ana deðin karþýlaþtýðým en güçlü ruhlardan birisiydi. June'un trans okumasýna dahil olarak diðer varlýk- larýn önüne geçmesi bunun en güzel iþaretiydi. June bunu gayet ciddiye aldý ancak çocuðun ailesini bile tanýmýyor- du. Dahasý onlara bunu nasýl ve ne þek- ilde söyleyeceðini bile bilemiyordu.

Trans okumasý bittikten sonra June yanýmdan ayrýldý. Bu olaydan bir son- raki kýþa kadar yeniden haberim olmadý.

Andrew Miracolo annesi Mary ve babasý Tony ile birlikte Long Island'da yaþayan on altý yaþýnda genç bir çocuk- tu. Andy arkadaþlarý tarafýndan oldukça sevilen parlak bir gençti. Ona Andrew

(26)

yerine Drosky derlerdi.

Andrew ile kardeþi Matthew birbir- lerini çok severlerdi. Okulun hokey takýmýnda birlikte oynamýþlar ve 1994 yýlýnýn kýþýnda þampiyonluk kupasýný birlikte havaya kaldýrmýþlardý. Anneleri ve babalarý öðretmendi. 15 Haziran 1994 Cuma günü Miracolo'larýn huzurlu hayatý elim bir kaza nedeniyle alt üst olmuþtu.

Andrew babasýnýn bisikletine binerek gezintiye çýkmýþ, annesi ve babasý ise arabalarýyla alýþveriþe gitmiþlerdi.

Yarým saat sonra bir el Mary'nin omzu- na dokunmuþtu. Bu Matthew idi.

Yanýnda bir polis memuru vardý.

Mary'in aklýna ilk gelen þey Andrew'un yanlýþ bir þey yapmýþ olduðu idi. Ancak Matthew böyle bir þeyin olmadýðýný, abisine bir arabanýn çarptýðýný

söylemiþti. Mary oðlunun öleceðini o an hissetmiþti.

Mary'nin duygularýndan böylesine emin olmasýnýn bir nedeni vardý. Ýki öðretmen arkadaþý da çocuklarýný buna benzer kazalar neticesinde kaybet- miþlerdi. Onlarýn acý haberlerini aldýðý gün kendi kendine: "Ayný þey benim baþýma da gelebilir" diye düþünmüþ ve o günden beri de bu korkuyla yaþa- maya devam etmiþti.

Andy'ye genç bir haným sürücü çarp- mýþtý. Baþýndan ciddi þekilde darbe alan Andrew'ün iç organlarýnda da yaralanmalar meydana gelmiþti.

Mary ruhsal rehberlerinin aslýnda kendisini bu elim kazaya önceden hazýrlamaya çalýþtýklarýný hatýrladýðýný anlatmýþtý. Hayatýnýn deðiþeceðini aslýnda Noel'de fark etmiþti. "Iþýkla

Sarýlmak " isimli kitapta herkesin dünyada bulunuþ nedeninin sevmek ve sevmeye mecbur olmak olduðunu oku- muþtu. Kendisinin de yýllarca konuþ- madýðý bir abisi vardý ve: "Kendi aðabeyimi bile daha tam sevemez iken, nasýl olur da diðer insanlarý seveceðim"

dedikten sonra abisiyle barýþmaya karar vermiþti. Oðlu Andrew'un ölümünden bir gün önce henüz dört yaþýnda iken kanserden ölen abisinin oðlunun mezarýný ziyaret etmiþti. Hastanede Andy'nin yanýnda bekleþirken birisi ona oðlunu nereye gömmek istedikleri- ni sordu. Ona abisinin oðlunun

mezarýnýn yanýnda bulunan yeri iþaret etmiþti.

Andy'nin babasý Tony, Andy ile ölmeden bir kaç ay önce araba kullan- mayý öðrenmesiyle ilgili konuþmuþlar ancak Andy babasýna: "Babacýðým, ben asla araba kullanmayý öðrenemeye- ceðim çünkü ben fazla yaþamaya- caðým" demiþti. Aslýnda bu tarz konuþ- malarý hep yapardý ve genellikle de aðlardý.

Rehber varlýklarýn aileyi bu denli hazýrlamýþ olmalarýna raðmen Andy'nin trajik ölümü aileyi derinden sarsmýþtý.

Mary'nin tek dileði (mümkün olamaya- caðýný bilse bile) oðlunun öte alemden kendilerine iyi olduðuna dair bir mekt- up yollamasýydý.

June Castonguay'a bir yaz gecesinde arkadaþlarýyla sinemaya gittiði günden dört gün sonra, bir medyum kanalýyla gelen mesaj, hiç tanýmadýðý insanlara ölmüþ olan oðullarýnýn iyi durumda olduðunu bildirmesi gerektiðini söylemiþti.

SEVGÝ DÜNYASI

24

(27)

Geçen ay, yazarýmýz Carol Bowman Dr. Woolger'ýn bir çýrpýda okuyu- verdiði kitabý sayesinde ilginç bilgilere ulaþmýþtý. Dr. Woolger da týpký Dr. Fiore gibi ilk baþlarda geçmiþ yaþamlarýn iyileþtirici gücüyle ilgilenmiþ olan bir terapistti. Ayrýca terapistliðini bile aþacak derecede derin ve mükemmel bilgiye sahip olan Dr. Woolger, meslektaþlarýndan birisinin kendisi üzerinde uyguladýðý regresyon denemesi sayesinde uzun süredir rahatsýz olduðu yanarak ölme ve iþkence korkusundan kur- tulduktan sonra önünde yepyeni bir kapýnýn açýldýðýný görmüþtü.

Hastalarýna da ayný metodu uygulayarak þifa bulmalarýný saðlayan Dr.

Woolger, uzun bir liste haline getirilebilecek derecede fobi çeþidi tespit etmiþti.

Dr. Woolger'ýn tespit ettiklerine göre, bu hayatlarýnda boyun ya da omuz aðrýsý çeken kiþiler geçmiþ hayatlarýna döndürüldükleri zaman boðularak ya da asýlarak öldürülmüþ olan kiþiler olarak karþýmýza çýkabiliyorlardý. Týpký bunun gibi baðýrsaklarýnda sorun yaþayan kiþiler geçmiþ hayatlarýnda karný deþilerek öldürülmüþ olanlar, zayýf akciðerlere sahip olanlar ya da alerji sorunlarý yaþayanlar ise gaz odalarýnda ya da aþýrý duman nedeniyle hayat- larýný kaybetmiþ kiþiler olabiliyorlardý.

Dr. Woolger, kendisine hiç dinmeyen baþ aðrýlarý nedeniyle gelmiþ olan hastalarýný geçmiþ hayatlarýna döndürdüðünde o dönemde asla kabul edile- meyecek akli seçimler yapmýþ olduklarýný tespit etmiþti. Týpký bunun gibi ken- disine yoðun sýrt ve bel aðrýlarýyla gelen kiþiler ise geçmiþ hayatlarýnda

25

ÇOCUKLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI

Neden

Hep Trajedi?..

Carol Bowman'ýn,

"Children's Past Lives"

Kitabýndan Çeviren: Nelda Bayraktar

(28)

SEVGÝ DÜNYASI

oldukça fazla suçluluk duygusu çekmiþlerdi.

Ölüm anýnda

hissedilen duygular ve zihinden geçen

düþünceler ruhta derin izler býrakarak kiþinin bir sonraki yaþamýnda hayattan beklentilerini, motivasyonlarýný ve dünyayý nasýl algýladýðýný bile etk- ileyebilmektedir.

Örneðin bir kiþi:

"Dünya asla emin bir yer deðildir" diye

düþünüyorsa, bu onun geçmiþ hayatýnda hiç beklemediði bir anda bir saldýrý neticesinde hay- atýný kaybetmiþ

olduðunu gösterebilir.

"Ben yeterince iyi ve deðerli bir insan deðil- im" düþüncesinin temelinde ise geçmiþ hayatta yaþanýlmýþ olan ciddi bir baþarýsýzlýk yatabilir. "Hepsi benim suçum" diyen bir kiþi hayati derecede önemli bir hata iþlemiþ olabilir.

Anatasý yanýnda olduðu halde bir kaza net- icesinde hayatýný kaybe- den bir çocuk bu hay- atýnda: "Beni yeterince koruyamýyorsun"

düþüncesi geliþtirebilir.

Bu hayata devredilen yalnýzca ölüm deneyim- leri deðildir. Ölüm dýþýnda insanlarý en çok etkileyen þeylerden birisi anne ve babadan ayrýlma ve terk

edilmedir. Geçmiþte savaþlar, kýtlýk tehlikesi 26

(29)

ya da esaret nedeniyle anne ve babasýndan zorla ayrýlmýþ çocuklar olmuþtur.

Ölüm düþüncesi, bu þekilde acý deneyim yaþamýþ olanlarýn zih- nine vaktinden önce çöreklenir ve daha son- raki hayatlarýnda karþýlarýna güvensizlik ya da aþýrý sahiplenme duygusu þeklinde ortaya çýkar.

Kiþisel iliþkilerde yaþanan sorunlarýn ve aile içi kavgalarýn temelinde ise geçmiþ yaþamla ilgili senaryolar yatabilir.

Kiþiler çeþitli hayatlar yaþayarak eksiklerini tamamlamak için uðraþýrlar. Farklý cin- siyetlerde ve rollerde dünyaya gelmemizin ve her geliþimizde nefret- ten sevgiye kadar olan tüm duygularý deneyim- lememizin nedeni budur.

Dr. Woolger'ýn kitabý geçmiþ hayatlarýndan oldukça aðýr yüklerle bu hayata gelmiþ olan hastalarýn sorunlarýndan kurtularak ciddi þekilde iyileþmeleriyle ilgiliydi.

Ancak, Dr.

Woolger'ýn kitabýnda beni rahatsýz eden

bir þey vardý.

Kitapta anlatýlanlar oldukça kanlýydý ve

þiddet içeriyordu.

Tecavüz, cinayet, intihar, iþkence, kaza

ya da bir doðal felaket neticesinde kaybedilen hayatlar-

la uðraþmak Dr.

Woolger için eminim kolay olmamýþtý.

Peki karþýsýna neden hep trajedi çýkmýþtý?

Belki de böylesine trajediler geçmiþ yüzyýllarda daha fazla yaþanmýþtý ve

geçmiþ yaþamla ilgili regresyon den-

emeleri, tarihin karanlýk ve meçhul

köþelerine ýþýk tutarak onlarýn san-

sürsüz bir þekilde ifade edilmelerine

hizmet etmiþti.

Dr. Woolger'in den- emelerinde geçmiþ hay- atla ilgili ortaya çýkan kanlý sahnelerin bir nedeni daha vardý o da doktora gelen hastalarýn hayatlarýný mahvedecek derecede problemlere sahip olmalarýydý. Öyle ki bu sorunlarýn klasik psikoloji yöntemleriyle tedavi edilmeleri nere- deyse imkânsýzdý. Böy- lesine ciddi bir sorunun geçmiþ yaþamla baðlan- týsý elbet ki vahþice bir ölüm ya da ruhta iz býrakan bir travma ola- caktý. Kiþinin geçmiþ hayatýndaki ölümü ne kadar ani ve korkunç ise, bu hayatýnda geçire- ceði travma da o kadar büyük olabiliyordu.

Ýþte bu içgörü Dr.

Woolger'ýn trajedi ve acýyla dolu olan vakalarýnýn tüm insan hayatlarý için geçerli olmadýðýný anlamama yardýmcý oldu. Dr.

Wambach, geçmiþ hay- atlarýn yüzde altmýþ ikisinin huzur dolu ölümlerle neticelendiði- ni tespit etmiþti. Dr.

Woolger'ýn bulgularý ise, geriye kalan yüzde otuz

27

(30)

sekiz'i temsil eden ekstrem vakalarý yan- sýtýyordu.

Dr. Wambach huzur dolu mutlu geçmiþ yaþamlarýn daha sonraki hayatlara bilgelik, deðerler, yetenekler, sevgi dolu iliþkiler olarak yansýdýðýný göstermiþti. Dr. Fiore de bunun kanýtlarýný bul- muþtu.

Ancak elbet ki bir insaný terapi odasýna getiren neden geçmiþ hayatýnda yaþadýðý mut- luluklar deðil, yaþadýðý trajik hayatlar oluyordu.

Týpký Dr. Wambach’ýn dediði gibi "Hastalarýn mutlu bir þekilde yaþamýþ olduklarý geçmiþ hayatlarýna odaklanmalarý bizim için daha deðerlidir çünkü hasta olaný tedavi edebilmek için saðlýklý olaný incelemek gerekir"

Ayný prensibin çocuk- larýn geçmiþ yaþam anýlarý için de geçerli olduðuna inanýyorum.

Bunlarýn çoðunun bir sonraki hayatlarýnda onlara problem yarat- mayacak derecede iyi ve güzel olduklarýný

biliyorum. Ancak, Sarah ve Chase'in vakalarý bana çocuklarýn da

geçmiþ hayatlarýnda yaþadýklarý travmalarýn izlerini týpký yetiþkinler gibi bu hayatlarýna

taþýyabileceklerini öðretti.

PSÝKOLOJÝNÝN ÇERÇEVESÝNÝ GENÝÞLETMEK Dr. Woolger birçok sorunun geçmiþ yaþam- larýndaki köklerine inil- erek tedavi edilebilecek- leri gerçeðinin dýþýnda, uyguladýðý yöntemin aslýnda klasik psikoter- apinin bir uzantýsý olduðunu da göster- miþti. Bunun için dinamiklerini ve ilkelerini tek tek ortaya koyduðu kitabýnda Batý psikolojisinin geçmiþ yaþamlara nasýl uygu- lanabileceðini anlat- mýþtý.

Woolger, Carl Jung'un: "Yaþamda deneyimlenen bir yenil- giden kompleks bir problem doðabilir"

sözünden oldukça etk- ilenerek: "Hangi

yaþam?" diye sormuþ ve Jung'un bu sözlerini:

"Yaþamlarýmýzda deney- imlediðimiz bir yenilgi- den kompleks bir prob- lem doðabilir" þeklinde deðiþtirmiþti.

28 SEVGÝ DÜNYASI

Eskiden kocanýz olan birisi bu hayatýnýzda çok

sevdiðiniz bir kýzýnýz olabilir ya

da çok sadýk bir arkadaþýnýz bu hayatýnýzda ann-

eniz olabilir.

Genel olarak konuþmak gerekirse, geçmiþte olumlu bir iliþki yaþanmýþ

ise, bu yeni haya- ta da yansýr.

Roller deðiþse bile deðiþmeyen tek þey sevginin

kendisidir.

(31)

Haluk Berkmen’le Söyleþi Nihal Gürsoy

Evrenin En Küçük Parçalarý ile

Ýlgilenen Kuram, Quantum...

(32)

Nihal Gürsoy -Kuantum, kelime olarak ne anlama gelmektedir?

Kuantum fiziðinin bilimsel özgeçmiþini kýsaca özetleyebilir misiniz?

Haluk Berkmen - Kuantum sözü Almanca olup "miktar" demektir.

Bu sözü ileri sürmüþ olan fizikçi Max Planck enerjinin bölünemez en küçük miktarý anlamýnda "kvant" sözünü seçmiþtir. 1900 yýlýnda Max Planck bir elektromagnetik dalganýn frekan- sýnýn, yani dalganýn saniyedeki salýným sayýsýnýn o dalganýn enerjisi ile doðru orantýlý olduðunu ileri sür- müþtür. Her elektromagnetik dalga türü için ayný olan bu sabit katsayý h harfiyle gösterildi ve adýna Planck sabiti dendi. Þu halde, basit bir ifade þeklinde her dalganýn aktarabildiði en küçük enerji miktarý E = hf (f dal- ganýn frekansý) denklemiyle belirtilir.

Bu denklem sayesinde Einstein fotoelektrik olayý açýklayabilmiþtir.

Bilindiði gibi fotoseller ýþýk ile çalýþan ve mekanik bir sistemi harekete geçiren aygýtlardýr.

SEVGÝ DÜNYASI

30

Akademisyen ve yazar Doç.

Dr. Haluk Berkmen 1942 yýlýnda Ýstanbul’da doðdu. 1966 yýlýnda Ýstanbul Üniversitesi Fen

Fakültesi, Fizik-Matematik Bölümünden mezun oldu.

Doktorasýný 1970 yýlýnda Ýsveç, Lund Üniversitesi, Teorik Fizik Kürsüsü, Nükleer ve Atom Enerjisi alanýnda yaptý. 1970 - 1980 yýllarý arasýnda ODTÜ Fizik Bölümünde öðretim üyeliðinde bulundu ve 1979’da Yüksek Enerji Fiziði dalýnda Teorik Fizik Doçenti oldu. 1980 ile 2002 yýllarý arasýnda

Viyana’daki Uluslararasý Atom Enerjisi Ajansýnda çeþitli görev- leri oldu. 30 Eylül 2002 tari- hinde Birleþmiþ Milletler IAEA’dan emekli olup Ýstan- bul’a döndü. Yerli ve yabancý birçok dergide çeþitli konularda 20 kadar makalesi yayýnlan- mýþtýr. Ayrýca yayýnlanmýþ üniversite seviyesinde Fizik ders kitabý bulunmaktadýr. Ýngilizce, Fransýzca, Almanca, Ýsveççe bilen Haluk Berkmen evli, 2 çocuk babasý, 3 torun dedesidir.

Þu anda belli bir görevi olmayýp deðiþik konularda kon- feranslar vermekte ve makaleler yayýnlamaktadýr.

Referanslar

Benzer Belgeler

Müşteri ve kefiller, Banka’ya karşı işbu Sözleşme’den ve/veya herhangi bir sebepten doğmuş ve doğacak her türlü borçlarının teminatını teşkil etmek üzere,

Bilim, bir taraftan düşünme ve ele aldığı konuları bilimsel metotlarla araştırma sürecidir; bir taraftan da bilimsel araştırma sonucunda ulaşılan bir

*İzmir Buca Yıldız *İzmir Buca Kozağaç *İzmir Şemikler *İzmir Gaziemir *İzmir Pınarbaşı *İzmir Ürkmez. *Acıbadem *Aksaray Langa *Ataşehir *Bakırköy

Photoreceptor changes in acute and resolved acute posterior multifocal placoid pigment epitheliopathy documented by spectral-domain optical coherence tomography.. Archives

Dünyamızın kutup noktalarından geçen hayali eksen çizgisi kutup yıldızının çok yakınından geçmektedir.Bu nedenle geceleyin yıldızlar ve gezegenler hareket

[r]

Gerçeğe uygun değer farkı gelir tablosuna yansıtılan finansal varlıklar; alım-satım amacıyla elde tutulan finansal varlıklardır. Bir finansal varlık kısa

Gerçeğe uygun değer farkı gelir tablosuna yansıtılan finansal varlıklar; alım-satım amacıyla elde tutulan finansal varlıklardır. Bir finansal varlık kısa