ISSN 1452-2179
BALKAN TÜRKOLOJi
ARAŞTIRMALARI
MERKEZi
BAL-TAM
••
••
•
• •
TURKLUK BILGISI
3
Prizren
Eylül- 2005
TARİH, TARİHÇİ,
TOPLUM VE
ÜNİvERSİTE
Bayram BAYRAKTAR*
Tarihin bize,
geçmişinbilgisini
veya
geçmişhadiselerin
gerçeğinisundu-ğunu,
günümüzü
anlamak için bir hazine olan
geçmişin kapısıııı açtığınıve bu
geçmişten
gelecek için dersler
çıkardığımızı sağladığını,iç huzuru ile itiraf
edemeyeceğiınizi açıklıkla
itiraf etmeliyim. Tarihin; her yeni
kuşakiçin,
eği tiınciler,tarihçiler, yöneticiler,
siyasıler tarafındanyeniden
yazıldığı sıklıklaifade edile gelir. Bu durum sadece Türkiye'de
değil dışdünyada da genellikle
böyledir; fakat Türkiye'de yeni
kuşaklar,biz akademisyenlerin sayesinde,
Köp-rülü-Uzunçarşılı-Barkan-İnalcık-Akdağ-Karal-Osman
Turan
arasında sıkışmış
kaybolmuş
gibidir.
Genellikle günümüz
tarihçileri.
birer ekol haline gelen bu tarihçilerin
ta-kipçileri olmaktan öte bir orijinal
uğraşııııniçinde yer almaktan
şimdilikuzak-tırlar;
ama dünyadaki tarih ve felsefesiyle ilgili son
gelişmelerinyine ülkemiz
kimi tarihçileri ve sosyal bilimcileri
tarafındanhiç
izlenmediğinisöylemek
ka-dir bilmezlik
olacaktır.Bu
yaklaşıma bağlıolarak genelde tarih metodolojisi
üzerine
yazılankitaplarda,
geçmişteneler
olduğunutam ve
doğruolarak
bil-memizin
imkünsızlığırusorgulamak bir yana. tarihin olgusal
mı,yorumsal
mı,bilim mi, meslek mi, zanaat
mı,ya da san'at
mı? olduğutekrar tekrar dile
geti-rilmektedir.
Bu itibarla Türkiye'de
tarihçiliğe yapılan katkılar,dünyadaki
çağdaşgeli-şim
ve
eğilimlerefazla ilgi
gösterilmediğindengüdük ve yetersiz
kalmaktadır. Çağımızıanlamak,
algılamakve yorumlamak
amacınayönelik
olmasıgereken
tarihçilik, günümüze
ışıktutmak ve
yarııııdüzenlemek gibi
hayırlı amaçların dışında, yazıkki, günümüzün
kutuplaşmalaruıı, çatışmalarınıve
kavgalarını*
Prof. Dr., Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih
Bölümü
Öğretim
Üyesi,
Kayseri
BAL-TAM Türklük Bilgisi 3
67
adeta
geçmişe taşımayısürdürmektedir; veya tarihçi kendisine ve olaylara bir
rol verirken, bu rolleri
meşru kılmakiçin hemen
tarilıin geçmişdönemlerindeki
olaylar ve
kişilerleparalellikler
aramaktadır.Taraf olma bilinçli bilinçsiz
çatışmayı
da beraberinde getirmektedir. Özetle
çatışmaların anlamı,
ben senden ya
da
biz sizden daha
müthişve
daha iyiyiz'den
başkane olabilir?
Kısacatarih,
istenildiğinde
istenilen yöne çekilecek bir
niteliğe sağcıya da solcu
'1yırımsızbu
kişilerinelinde-bürünmektedir.
Günümüzde, bir
bakıma
hepimiz
tarihçiyiz,
Öğrenim
gören herkes, belli
ölçüde, tarihi
düşünceyiiçeren bir
öğrenimsürecinden
geçmiştir;ama bu
ger-çek, söz konusu
kişilere tariıli düşüncenin tabiatıyani ne
olduğu, amacı,yön-temi ve
faydası hakkındayorum yapma yetkisi verir mi?
Kabul edilmelidir ki, bu yolla elde edilen tarihi
düşüncetecrübesi.
her-halde, çok yüzeyseldir;
ayrıca-bunun üzerine
otuıtulmuş yargılarda, Avrupa
başkentlerinden
birinde tek bir hafta sonu geçiren bir kimsenin. söz konusu ülke
halkıyla
ilgili
değerlendirmelerinden farklı olduğuiddia edilemez.
Gerçekten toplumumuzda tarih bilinci yaratmak isteyen-üstelik kendi
öl-çülerine göre bir hayli
başarı kazanmış
olan-
kişilerin İngiliz
Tarih felsefecisi
Collingwood'un
yukarıda vurguladığıtürden
kişiler olduğunusöylemek pek de
yanlış sayılmamalıdır'.
Meslekten
yetişmiş,tarihçi
ve hatta sosyal bilimci
olmadıklarıhalde
sık lıklatarihten söz edenlerin. gazete ve dergi
sayfalarındatarih reçeteleri
verenle-rin, akademik
tarilıçilereoranla çok daha fazla
sayıda olduklarınısöylemek
abartılı
bir
görüşolarak
değerlendirilmemelidir.Türkiye'de toplum nezdinde ve
eğitim camiasındatarih, bilimsel bir
uğraşalam olmaktan çok, ideolojik
şartlandırma mekanizmasıolarak yer
etmiştir.Bu
düşünceyle
bir
bakımaherkes birer tarihçi
kesilmiştir. Velhasıltarih. bütün
in-sanları, iktidarları,
muhalefetleri bir
şekilde etkilemiştir;zira toplumlara
duruş kazandıranen önemli disiplinlerden biri
olmuştur.Bu durum
bazı açılardantamamen
anlamsızda
değildir;zira bireyler ve toplumlar tarihten güç
almakta-dırlar. Kısa
insan
örnrüne
karşıtarih,
hayatımıza.uzun dönemleri tarayarak bir
anlam yüklemektedir.
Bu
açılardan yaklaşıldığında. tarilıle tarilıbilimci arasında yakınbir
ilişkisöz konusudur. Tarilibilim
öğretimiyleilgili,
başlıcaamaçlardan biri
öğrencilerimizin bugüne
nasıl geldiğimizi anlamalarmıkavratmak ve onlara bu konuda
yardımcı
olmaksa, özellikle hassas ve
tartışmalı konuları öğretmekkaçuulmaz
R.
G.
Collingvrood,
Tanh
Tasannıı, (Çev.; KurtuluşDinçer),
Arar
Yayıncılık,olacaktır.
Bu durumda
karşımıza çıkansoru.
öğretmelimiyiz'!
değil nasılve
hangi amaç için
öğretmeliyiz? 0lmalıdır.
2Türkiye'de üniversitelerimizde
ağırlıklıolarak tarih derslerinde devletin,
devlet
adamlannıntarihine
ağırlık verildiğinden öğrenciler, geçmiştekendile-rini. içinde
yaşadıkları ortaırun uzantılarıolan
atalarını gereğincekavrayama-makta ve
yabancılaşmaktadırlar.Tarih, sadece yenilgilerin ve zaferlerin
topla-ınından
ibaret bir
yarışya da üstünlük kurma
eğilimlerininöyküsü
şeklindeyansıtılmaktadır.
Oysa tarihçi. uçsuz
bucaksız gezindiğitarih
dünyasında,gençlerimizle ve
toplumla ilgili olarak zamana, mekana ve olaylara
karşıadil bir mesafeyle
yaklaşma
becerisini
nasıl kazandırınalıyız?sorusunu göz
ardıetmemelidir.
Yakın
ve uzak
olayları.eskiyi ve yeniyi,
değişimive
dayanıkldığıkimi
zaman günümüzle
özdeşleşendünü,
velhasıl geçmişin halihazırınıve
halihan-rm
geçmişini nasılkavratabiliriz? sorusunu. biz tarihçiler. kendimize
sıklıkla sormalıyız.Günümüzde. herkesin
aıılayabileceği şekildeifade etmek gerekirse, iki
türlü tarihçilik
anlayışının varlığındansöz edilebilir:
Birincisi
klüsik
ulus-devlet
tarihçiliği;ikincisi ise ulus-devlet
tarihçiliğinepek de
sıcakbakmayan
özerk
alanların tarilıçiliği.Bu iki
eğilimin, uzlaşmacıbir üslupla. sentezini
yapma
çalışmalarınısürdürmenin
yararlı olacağını düşünüyorumBu
itibarla
üniversite kürsülerini
işgaleden
araştırmacılar-özel1ikle genç olanlar- bu
doğrultuda bilimsel
çalışmalarınadevam etmelidirler.
Şu gerçeği
vurgulamadan
geçeıueyeceğim.Makro
çalışanbir
Osmanlıta-rilıçisi, Osmanlı
köylüsünun
statüsüyle ilgilenmez mi?
Kadısicillerinden
hare-ketle,
kadınlarınsosyal statüleri
hakkındaçözümlemeler yapamaz
ını?Ya da
bunun tam tersi, kent
tarilıçiliğiyle-söz gelişiKayseri'de sokak
adlarıve tarihi
mekanlar üzerine
araştırmayapan tarihçiler- Türkiye'yi uluslar
arasıplatform-larda susturmaya ve onun
geçmişineipotek koymaya yeltenen dünya.
parla-mentolarının aldığı
kararlarla ilgili olarak
KıbrısSOlunu,
soykırımgibi- konular
üzerine
eğilmeyeceklermi? Kimileri için ise
tarihçilik.
sadece evet sadece,
ma-kam,
mansıpya da yönetime
kapılanmakiçin her türlü
reveransıyapabilen
şark kurnazlarııunve
kıımazlıklarııuzebunu
olmaktadırtarih.
Yazıkki,
şarkusulü
bu gibi getirilerinin
dışmdaittibar görmeyen bir alan olarak
1111 kalacaktır tarilı?Görüldüğü
gibi tarihin pek çok yüzü
bulunmaktadır.Tam burada,
yıllarönce
İzmir'de bir panelde yaptığı konuşmasında,
"ben ülkemi sevmek zorunda
Robert Stradling, "Hassas Konular
Nasıl Öğretilmeli?",Toplumsal Tarih,
Nisan
2002, s. 62-63.
BAL- TAM Türklük Bilgisi 3
69
değilim, eşimi
ya da sevgilimi severim"
şeklindebir
açıklamayapan Ahmet
Altan'a
yönelttiğim, "eşiniziya da sevgilinizi sevmeni: iilkenizi sevmenizi
nasılengelleyebilir" sorusuna sadece
tebessümle
verdiği karşılığı hatırladımO,
tıpkı babasıgibi, genç
kuşaklarınilgilerini çekmek
amacıyla-evet özellikle bu
amaçla polemik
yapmanın getirişini hesaplamış olmalıydı;fakat bu durum yine
de
Altan'ıntarih bilincini topluma benimsetmede 31 Mart Yak'
ası etratındage-lişen olayları
anlatan
romanınıyok
saymamızıgerektirmemelidir. Belki de
ro-mancılar,
gazeteciler ve kimi amatör tarihçilerin, "burnundan
kıl aldırmayan" aslındabana
kalırsa çoğunlukla özeleştiridennasipsiz akademisyenlerden daha
başarılı olduklarını açık
yüreklilikle itiraf etmemizi gerektirmektedir. Keza
acaba hangi tarihçi, Mithat Cemal Kuntay'dan daha güzel bir biçimde, Mütareke
İstanbul'unun
sosyo:politik atmosferini okuyucuya
yansıtmıştır;
ya da Kuvayi
Milliye'yi
anlatan Küçük
Ağa'nınve
Kurtuluş Savaşı'nıanlatan Yorgun
Savaşçı'nın yazarları
topluma tarihi sevdirmede en az tarihçiler kadar etki
et-memişler
midir?
Kayseri Erciyes Üniversitesi Kültür
Haftası'nda
Sanat Tarihi Bölümü
sa-lonlarında
sunulan 1908'den 2000'e Kayseri
fotoğraflarınıkonu alan fon
müzi-ğiyle
eski ve yeni Kayseri'yi nice
yaşanrrnşlıkları, yoksulluğuve görkemi fiziki
mekanlarla yan yana
yansıtangörüntüleriri
canlı kalıcılığınıyaratan bir
fotoğraf sanatçısınıntarihçiden daha az tarih bilinci
verdiğiileri sürülebilir mi?
Bu
eleştirilerbir yana, yine de Tarih,
aslında,tarihçinin eliyle gelecekten
şimdiki
zaman gönderilen bir
uyarı olmuştur.Bu
uyarı geçmişekadar gidip
tarihçiler üzerinde
de etkisini
hissettirmiştir.Köklerini Eski
çağakadar
gö-türdüğümüz
tarih, özellikle Rönesans döneminde önemli bir
gelişmegösterdi.
Burada
geçmiştaklit edildi ve Antik
çağ, Hıristiyanlığı eleştirmekiçin
kulla-nıldr',
Nitekim
Ortadoğu toplumlarından
Araplar,
Osmanlılar karşısında
Islam
ta-rihinin erken dönemlerine yönelmeyi
yeğlediler. Mısırlılar,Firavunlara
sarıldılar;
LübnanlıHristiyanlar da Fenikelilere... Bu destek
arayışını abartılıbulsak
bile, makül de
karşılamakgerekir. Zira
uluslaşmakiçin
geçmişiyeniden
keşfeiçgüdüsüydü
bu. Hem
BatıAvrupa
toplumlarıda
Ortaçağ'ameydan okumaya
soyunurken Eski Yunan ve Roma'ya
yönelmemişlermiydi?
Modern Türkiye'yi
inşaedenler de
Osmanlı'danönceki dönemlere Asya
bozkırlarına
yöneldiler.
İranlılar,
kendi emperyal
geçmişlerine, Dünyanın
her
tarafına dağılan
Yahudiler ise Filistin'deki kadim tarihlerine döndüler.
Top-lumlar neden böyle bir
düşüneeyeyöneldiler?
3
Kemal Karpat,
Osmanlı ve Dünya, Osmanlı Devleti ve Dünya Tarihindeki Yeri,
Bilindiği
gibi modern zamanlar
değerlendirilirken,genelde Rönesans'a
mutlaka gönderme
yapılır;çünkü Renesans,
geçmişinyeniden
inşaedilmesiydi.
Bir
diğeretken de 19.
yüzyılgenelde
Ortadoğu toplumlarıiçin
"modernleşme"yüzyılı
oldu. 19.
yüzyılA
vrupasındameydana gelen milliyetçilik hareketleri
yaygınlık
kazanarak tüm
Ortadoğu toplumlarınıetkiledi.
Aynı yüzyılulus-dev-letlerin de
inşa yüzyılıoldu. Bir
başka deyişle, "insanın,kendi sosyal
dünyasııııkurmak ve
yeniden
şekillenmekiçin özgür
olmalı" anlayışınauygun
inkılôpçıdüşüncelerle
harmanlanan
uzak
geçmiş külıü.Tarih
geçmişinöyküsü olarak da
bilinir.
Bu
tanım yanlış değildir;fakat
ek-sik bir
tanımdır.Sosyolojinin sadece
halihazırıyani
bugünü
olmadığıgibi
tari-hin de
yalnızca geçmişiyoktur. Bu konu ister istemez tarih felsefesini
ilgilendi-nr.
Felsefenin, geçen
yüzyılınilk
çeyreğindeyeni
kurulan ulus-devlet eliyle
yapılandırılmasından
bahsetmek
bazı sorularıberaberinde getirir. Bu sorulardan
biri ulus-devleti
inşaedenlerin
nasılbir devlet-toplum modeliyle
yetiştikleri, kısacaönder kadronun toplumun
geçmişten geleceğeyönelik
nasılbir kültür
mirasından beslendiğini
bilmek gerekmektedir.
Türkiye'de Tarih
Genel olarak. bir "a priorilkabul" biçiminde
yaklaşımıvurgulamak
gere-kirse, "tarihsel
bilinç't/tarihi
şuur oluşturmak adına yapılanvurgulama.
geçmişi"gen
kalınışlık"olarak belirleyen ve
geleceğe"ileri git/neyi" hedef olarak koyan
çizgisel bir tarih perspektifiyle
yaklaşır.Bu
yaklaşımda"ileri gitmek"
Batılıanlamda bir
yeniliği çağrıştırınaktançok.
geçmişininkanyla yeni
keşfedilmekistenir gözükmektedir.
Batılıanlamda
"yeui",
geçmişinyeniden
inşasıile
mümkün
olduğuiçin modern Türk tarihi
düşüncesindeki"yeni"·
geçmiştenko-parılmayı
ve bilinçlilbilinçsiz
köksüzlüğüde öngörür. Böyle bir
kurgulanıada başlangıç noktasıyani
sıfırnokta,
geçmişin geleceği değildir;bir
başka deyişlebu
geçmiş geleceğin geçmişidir. İster
istemez bu
yaklaşım
dinamizrni
içerme-sinin
yanında, dayatnıacılığıve
indirgemeciliğide bünyesinde
barındırır.Gü-nümüzde,
Atatürkçtılüğüya da Türk
modernleşmesinivurgularken, kimi
akademisyeıılerimizin
önemli bir
kısmı-evet önemli bir
kısmı-Als'ne girmeyi,
modernleşmenin
ve hatta
Atatürkçülüğünolmazsa olmaz bir sonucu olarak
görmektedirler ki, bu makalenin
yazarımnsöz konusu
yaklaşımı paylaşınasımümkün
değildir;çünkü Türk
modernleşmesindeöngörülen amaç, her ne
pahasına
olursa olsun AB'ye
girişi değil,fakat, ulusal bir
çağdaşlaşmaBAL-TAM Türklük Bilgisi 3
7l
Türk toplumuna yeni bir tarih perspektifi
kazandırmak açısından1930
başlarında
kurgulanmaya
başlananTürk Tarih Tezi
geleceğegöre
geçmişian-lamlandırrna kaygısı taşır. İnşayı gerçekleştirenler.
tarihi kurgularken
aynı
za-manda gelecek
kuşaklara ağırsorumluluklar yükler. Çepeçevre
kuşatılmışTür-kiye ve Türk
insanı,her zaman her yerde ve herkesle
"boğuşnıak"gibi bir
mis-yon
yüklenmiştir.Üstlenilen misyon.
Batıdangelen
ışıkla iyiınserliğivazeden
gelecek;
kovulmuş, susturulımış olanıngeri
döneceğitehdidi ile
belirginleşecektir".
Bu
yaklaşımların.elbette,
mutlak
doğruları yansıttığıiddia edilemez;
çünkü tarihi yapan ve yaratan, bana göre,
tarilıçidir?
Öyleyse tarihçi uçsuz
bu-caksız gezindiği
tarih
dünyasında, gençleriınizleve toplumla ilgili olarak
za-mana, mekana ve olaylara
karşıadil bir mesafeyle
yaklaşımıbecerisini
nasılkazandırmalıyız?
sorusunu göz
ardıetmemelidir.
Çağımızı Nasıl
Bir Tarih Perspektifiyle
Yorumlamahyız?İkinci
Dünya
Savaşı sonrasındabir tür Yeni Dünya Düzeni
oluşturulduğunda ana hatları Winston Churchill tarafından şöyle ortaya konuldu:"
"Dünyanın
yönetilmesi, sahip
oldukları dışındakendileri icin
birşeybek-lemeyen tok uluslara
bırakilmalı. Dünyanınyönetimi aç
uluslarıneline geçerse,
tehlike her zaman
kapısıurdaolur. Oysa hiçbirimizin daha
[azlasııuıı peşinde koşmakgibi
bir nedeni yok.
Batışkendi halinde
yaşayanve
hırslıolmayan
uluslar
tarafındankorunabilir. Gücümüz, bizi ötekilerin üzerine
yer/eşlire/i.
Kendi
nıalikiuıesiııdehuzur içinde
yaşayanrengine
beııziyorus."
Churchill'in
taıurrunauygun
şekildebir
gelişimçizgisi gösteren yirminci
yüzyıl,
küstah ve tepeden bakan; ama hemen hemen
tamamıda
yalarılananön-görülerin
yüzyılıoldu. Yirmi birinci
yüzyılise
belirsizliğin. dolayısıylada
gele-cek öngörülerinin
yüzyılıolacak gibi görünmektedir. Bu
itibarla
hangi
zamanı yaşayacak olduğumuzuönceden kestirebilmemiz
artıkkesinlikle
imkünsızdır. Zamanınbilimsel
kavranışıylaçok önemli bir devrimin meydana
geldiği doğrudur; zira Newton'un klasik teorisine göre zaman tek boyutluydu ve hep
aynı hızda akıyordu;zaman evrensel, mutlak ve
yansızdı.Bu anlamda
geçmişve
gelecek
özdeştı.Günümüzde
"şimdiki zamanıntarihi"
tanımlamasıylayeni bir zaman
anla-yışı
gündeme
gelmiştir.François Hartog,
şimdiki zamanıntarihi konusunda 20.
4Zeynep
Direk,
"Türkiye'de
Felsefenin
Kuruluşu",
Sosyal Bilimleri
Yeniden
Düşünmek,
Metis
Yayınları, İstanbul-Ankara,2001. s.
69.
Noam
Chomsky,
II
Eylül,
(Türkçesi:
Dost Körpe), OM
Yayınevi. İstanbul,2002, s.
yüzyıldan
Eski Mezopotamya'ya ve daha gerilere iki yönlü bir geziyi
önermek-tedir.
6Yapılacak
bu iki yönlü gezinin çok uzun ve çok
kısa olacağınıbelirtir. O'na
göre
şuan
yaptığımızbenzer
şeyleri,yolcular, hem de belirgin
farklılıklarıgör-sünler diye sadece birkaç yerde
durmayı salıkverir. Daha
açıkifade etmek
ge-rekirse, tarihi yazarken;
şimdiki zamanı, geleceğive
geçmişibirbirine
bağlamabiçimlerinin
nasıl yapılacağıüzerinde
durmaktadır.Bu anlamda zaman
tarihçi-nin her günkü
hayatıdır.Tarihçi
artık,"homojen" ve
"boş"bir
doğrusalzamanla
ilgilenmese de,
zamanıbasit bir araç olarak görme tehlikesiyle
karşı karşıyadır.Einstein'in formüle
ettiğimodern izafiyet teorisiyle birlikte zaman
kavra-mının
derin bir
değişime uğradığınıbilmekteyiz. Uzam-zaman
kavramıkabul
görmüş
ve birbirlerinden
ayrıolan uzam (bir nesnenin uzayda
kapladığıyer)
ve zaman
kavramlarınınyerine
geçmiştir.Einstein'le birlikte zaman, Newton'cu
ve fiziksel
ideal1iğini yitirmiştir. Işık hızındandaha
hızlı gidilemeyeceğinegöre,
geçmişeyolculuk da
yapılamayacaktır.Zamanın geleceği hakkında
soru sorulan Uya Prigogine, zaman fikrine
be-lirsizlik fikrini de dahil ederek daha öteye gitmeyi denedi.' Bu bebe-lirsizlik, belki
de, yirmi birinci
yüzyılınbelirleyici olgusudur. Uya Pr'ogogine, Newton'un
tersinir
yasalarının[doğa olaylarındasonsuz küçük bir
değişikliğinetkisiyle
anlık
fiziksel, kimyasal ve mekanik
dönüşüm"
içinde
yaşadığımız dünyanın
küçük bir bölümünde geçerli
olduğunugöstermektedir. Bu
yasaların,gezegenle-rin hareketlegezegenle-rini tarif etmeyi
sağladığı doğrudur;ama gezegende jeoloji, iklim
ve
yaşamgibi tersinmez fenomenlerle ilgili
yasalarınformüle edilmesini
gerek-tirmektedir.
Bu
keşitlerlebirlikte zaman
kavramında yaşanandevrimin önemini
yete-rince ölçebiliyor muyuz? Günümüzde kesinliklere hiç yer yok
artık;çünkü
za-manın
tek bir
geleceği değil,birden çok
geleceği vardır;çünkü
doğa artıköngö-rülemezdir,
doğa,tarihtir.
Bu epistemolojik (bilgi teorisi) devrimde,
zamanın geleceğineve tarihe
dair hangi
kavrayış günışığına çıkİnaktadır?Elbette, özgürlük
kavrayışı.Robert
Musil'e
göre", "...
tarihin yörüngesi, bir kez harekete
geçtiğinde,
belirli bir yolu
kat eden bilardo topunun yörüngesine benzemez; tarihin hareketi daha ziyade,
6
François Hartog, Tarih
Başkalık
Zamansalhk,
Doat
Kitabevı,
Ankara, 2000, s. 201
vd.
7
Jerome Binde,
"Zamanın Geleceği",
Le Monde Diplomauque,
(Çev.;
Işık
Ergüden)
Nisan 2002, s. 24-25.
Türkçe Sözlük ll,
TürkDil Kurumu
Yayını,Ankara 1999, s. 2201.
9 Bınde, "Zamanım...", s. 24.
BAL-TAM Türklük Bilgisi 3
73bulutların
hareketine benzer; sokaklarda rasgele
dolaşanbir
insanın çıktığıge-zintiye benzer. Kimi yerde. o
kişiyi.bir
karaltıyolundan
saptırır. başkabir
yerde aylak aylak
dolaşan başkainsanlar ya da yolunu kesen ev cepheleri gibi
tuhaf
bileşenleronu yolundan
alıkoyar ve nihayet
varmayıhayül
bile
etmediğimeçhul bir yerde kendini buluverir. Tarihin yolu.
çoğunlukla yanılgıya çıkar. Şimdikizamana. bir
şehrinson evinde
rastlanılırdaima; ev
yığınlarınınuza-ğında kalmış, ıssızlığın ortasındaki
bir evdir bu.
Tıpkıher
yeni
kuşağın, şaşkınbir halde, "ben kimim'?", "benim seleflerim kimlerdi?" diye kendi kendine
sor-ması
gibi. O
kişi şusoruyu da mutlaka
sorınalıdırkendine; " Ben neredeyim?
Her yeni
kuşak,seletlerinin de kendilerinden
başka şeyolmadıklarını,tek
fark-larının başka
yerde ve zamanda olmak
olduğunuvarsaysa iyi ederdi.
Bu devrimin
kozlarıve hedetleri hem müsbet bilimler hem de sosyal
bi-limler için çok önemlidir. Uya Progogin, bilgi
alanındakialt üst
oluşunkapsa-/Ilını şöyle
belirler:
H •••Yirmi birinci
yüzyılhangi
branşadahil
olacaktır?Gele-cek zaman için
nasılbir gelecek zaman
vardır?(... )
Olasılık kavramıyla'birlikte
mikroskobik
dünyanınbilimine bile belirsizlik ve çoklu gelecek
ratnunfikri
gi-rer. (... ) Bizler,
kesinllkleriıı dünyasından olasılıkların diiııytısıııaileriiyoruz.
Yahancılaşıırıcıbir determinizm ile
ıesadüfiiıı vôııeıtiğive bu nedenle de
aklınunu ermediği
bir evren
arasındakidar yolu bulmanur gerekir.
HZaman
kavrayışmuzdakibu devasa alt üst
oluş karşısında.toplumsal ve
kültürel zamanda da kriz
yaşıyor olmamız şaşırtıcı mıdır?Bu soruya en
doğru cevabıtarih verir; nitekim tarih, Benedetto Croke'nin
dediğigibi. her zaman
çağdaştır.
Tarihte
yaşanandevrimlerin
başlıcası,zaman
ve uzam
büzülmesi-üçüncü
sanayi devrimi analizlerinin
odağındaki basınç.Tarihte zaman
büzülmesi
üze-rine
bazıkronolojik
noktalarıararsak.
saniyenin onda birinden bahsetmeye
1600
yılında başladığımızı,1800
yılındasaniyenin yüzde birinden,
i
850
yılındabinde birinden söz
edildiğini.1950'de mikro-saniyeden
(saniyenin milyonda
biri), 1965
yılındanano-saniyeden
(saniyenin milyurda
biri
l,
1970
yılındapiko-saniyeden (saniyenin bin milyarda biri
l,
1990
yılındafemto-saniyeden
(saniye-nin milyon milyurda biri) söz
edildiğinive muhtemelen de 2020
yılındaatto-saniyeden (yani saniyenin milyar milyarda birinden) söz
edileceğinifizik
bi-limciler bize
hatırlatınaktadırlar.
iiiGünümüzde
artıkzaman bilgimiz, sanki giderek incelikli bir bölünmeye
doğru
ilerliyor:
kısacasısonsuz
küçüğe doğruilerliyor. Kültür.
iletişimve
poli-tika
dalıiltoplumsal
hayatımızınher
alanıda bu bölünmeden nasiplenmektedir.
Bir uzman Andy Warhol. kitle
iletişim araçları çağındaherkesin on
beşdakika
için ünlü
olabileceğinisöylüyordu; ama televizyon seyircisi kitlenin
işitebile ceğive
dinleyebileceğibir iletinin
(mesajın)azami
süresinin yedi saniye
oldu-ğuna bizi şimdiden ikna etmeye başladığı öngörülmektedir.
iı Nitekim, Göksel
Arsoy,
Cüneyt
Arkın,Hülya
Koçyiğit,Metin Oktay, Pele gibi ünlüler
çağındazaman, uzun bir süreyi
kapsıyorduve o nedenle
zamaıunın çocuklarıolan bu
kişiler
de uzun
örnürlüydüler;
günümüzde ise
acımasızcaherkesi ve
herşeyi değirmengibi
öğütmektedir.Bu nedenledir ki,
televizyonlarınadam harcama
makinası
haline gelmesine fazla
şaşmamalıyız.Zamanın
büzülmesinin bu
sonuçları,üçüncü sanayi devrimiyle gelen yeni
kapitalizmin odak
noktasıdır.Politik, toplumsal, kültürel ve sembolik alanlar bu
sonuçların istilası altındadır. Modanın
geçmesi, tarih
zamanını,büyük döngüler
zamanını
ve insan ömrünün döngülerini
aşındırır.kemirir:
ateşten ateşlisilüh-lara
geçişiçin
500
bin
yıl gerekrnişti,otomobilden
uçağaise çok az zaman
ge-rekti.
Zamanınbu
hızlanması,bir insan
ömrüne
sığannesnelerin
kayboluşunayol
açtı,bu nesnelerin yerini
başkanesneler
aldı.Teknolojik ve toplumsal
za-man
artıkuçucudur; neredeyse
akıl dışıbir
zamandır.Bu
nedenle
zaman,
büzüldükçe
küreselleşirve tarih.
şimdikizamana
indir-gendikçe
çağdaşlaşır. Zammı,ne kadar
kornprinıe, sıkıştırılmışbir hal
alırsarekabet de o ölçüde
keskinleşir.Zaman giderek en yetkin stratejik koz halini
alır. Aynı
zamanda da
insanlığın gecikmiş modernliğininhayaleti olur. (... )
kü-reselleşme
ve yeni
tekııolojilerinortaya
çıkışı, kısavade ufkunu ve "gerçek
za-man"
mantığını(yani an bu an ve ne koparabilirsen) mali' ve medyatik
mantığın hegemonyasımtoplumlara
dayatmaktadır.. Mesela demokratik toplumlarda
po-litik
kararlarınbir sonraki seçim ufkuna göre
uyarlanmasıgibi.
Hükümdarlar. "benden sonra tufan" diyerek
uranlıklannı meşrulaştırmakistemişlerdi;
günümüzde ise aciliyetin
tiranlığısöz konusudur.
Bu durum
kollektif proje
fikrine
yapılan referansların hızlasilinmesine yol açar. Bu
du-rumda kendimizi, uzun zamana
yayılmışbir perspektife
yerleştirenleyiz. işteböyle bir
bakış açısındaaciliyet,
zamanın yapısımbozar ve
ütopyayı gayr-ı meşruilan eder. Sanki an.
zamanıortadan
kaldırmışgibidir. Bugünün
insanıher
yerde
yarının insanının haklarını, haksızyere kendine mal etmektedir; onun
mutluluğunu,
dengesini, hatta
kimi
zaman
yaşamınıbile tehdit etmektedir.
Yazık
ki aciliyet
mantığı,geçici düzenleme olmak bir yana-belki öyle olsa
maruz
görülebilirdi-kalıcılaşmaktadır:Bu
yaklaşımınözeti, amaç için her yol
mubahtır.
Birileri aciliyeti;
inancı,ideolojiyi, siyasal
eğilimleri,kurumu,
çıkarı,BAL-TAM Türklük Bilgisi 3
75
aşireti
için öngörmekte ve
uygulamaktadırlar.Demokratik ve
istikrarlı arayışlara,
yazıkki, böyle bir zihniyette yer
olmayacaktır.Maalesef bu
mantık,top-lunılara
nüfuz etmektedir;
gidişatdünyada da bu
şekilde. toplumlarınilmikle-rine kadar
işlemektedir.ABD'nin, AB'nin, IMF'nin ve dünya
Bankası'nın"aciliyetten"
doğan dayatn:ıalarına,herkesin
gerekçeleri
farklı;ama
dünyanın
dört bir
köşesinden cılıztepkiler gelmektedir.
Küreselleşme çağında zan:ıanı nasıl
yeniden
inşaedebiliriz? Uzun
zan:ıanı nasılgüçlendirebilir ve
saygınlığına kavuşturabiliriz?Günümüz
insanı,an bu an
dediği
ve
geçmişleilgili
hafıza kaybına uğradığıiçin kendisini gelecekle
bü-tünleştirememektedir. Yanlışları
önlemenin bir yolu, belki de en önemli yolu,
öngörrnekrir;
Bu bilinç ise insana ve toplumlara ancak ciddi bir tarih
perspekti-fiyle
kazandırılabilir. Geçmişten geleceğe, uygarlık yaratımıve ütopya
kazan-dırma
bilinciyle
olacaktırbu.Milli
tarilıimizi.evrensel boyutta anlayarak ve
anlamlandırarak. İşte
en önemli soru da tam bu
sırada
geliyor; bunu kim
yapa-cak? Tarihçiler elbette; ama, hangi
tarihçiler?
sorunuzu da buradan duyar
gibi-yim!
Tarilısel
bir perspektif olarak günümüz Yeni Dünya Düzeni de eskisinden
pek
farklı görürıtüvermemektedir; sadece
eskisiııinyeni bir kisvesidir. Özellikle
ekonomi, artan bir
şekildeuluslar
arasıhale geldi. Yoksul kesimlerle, zenginler
arasındaki
uçurum daha da
keskinleşti.Zannedilmesin ki
yaşananlaruluslar
arası
rekabetin bir sonucudur: Uluslar
arası arenanınaktörleri
artıkuluslar
değil,petrol ve silah üretim kontrol ve
dağıtımınıtekellerine
geçiren-ayrıca diğereko-nomik alanlar da
dalıil-çokuluslu şirketlerdir.Zengin
toplumlarınzenginleri,
onlara
taşeronlukyapan yoksul
uluslarınzenginleriyle birlikte
karşılarina çıkanher
şeyiyerle bir ederek
dünyayıyönetmek
amacındadırlar.Kanaatimce olan
biteni kavramak için
yeııi paradign:ıalaraihtiyaç yoktur. Dünya düzeninin
ku-ralları
her zamanki gibi sürmektedir:
Zayıflariçin hukukun
üstünlüğü.güçlüler
için kuvvetin
üstünlüğü, zayıflariçin ekonomik rasyonalite. güçlüler için devlet
erki ve müdahalesi.
Geçmişte
de
olduğugibi, imtiyaz ve iktidar,
halkınkontrolüne ya da piyasa
disiplinine isteyerek boyun
eğmez;bu nedenle
anlamlıdemokrasiyi
baltalan:ıakve piyasa ilkelerini kendi özel
ihtiyaçları doğrultusunda eğipbükmeye
uğraşır.Saygınlık
kültürü içinde geriye sadece geleneksel ödevler
kalır: Geçmişinve
bugünün
tarilıiııi-çok
yönlü-iktidarların çıkarları doğrultusunda yeııiden şekil lerıdirrnek.Tüm dünyada Liderlerimizin ve bizim kendimizi
adadığımızyüce
ilkeleri göklere
çıkarn:ıakve sicilimizdeki
kusurları, yanlış yönlerıdirilmişiyi
ııiyetler, bazı
kötü
düşn:ıanlarınbizi
zorladığıgüç seçimler ve bu
işin eğitiminiDoktorasını
Adnan
Adıvarım danışmanlığında hazırlamışolan ünlü tarihçi
Bernard Lewis, Türkiye'yi de içine alan ve
kılık kıyafetten yaşambiçimine
Batı uygarlığınınetkilerini
tartıştığı Ortadoğu adlıson incelemesinde gerçekten
çar-pıcı bir tahlil yapar:
12"... Modem
çağlarda çoğu Ortadoğulunun bilinçleıunesiııde luıkiıııunsur
Avrupo'nuı-duha
sonra genelde
Batı'nın-etkisi ve
buıııııı geıird(~i değişiııı,ha-zılaruıa
göre,
kiiksiirleşıne olmuştur.Bölgenin modem tarihi;
hızlıve
meıaroribir
değişint. yabancıbir
dünya-nın
ve
değişik durumlarıntehdidi,
çeşitlietkiler, redler ve tepkiden ibarettir.
Deliişiklik bazı bakımıardan
çok büyük ve herhalde geri
dondiiruleıne:ol-muştur;
hatta bu
değişiklikleriçok ileri götürmek isteyen birileri
vardır. Bazı haklınlardan değişiklik, sınırlıve yüzeysel
kalınışıırve bunlar bölgenin bir
kıs mındatersine
çevrilnıektedir.Bu geriye
gidişi siirdürnıekve
yaygınlaştınıuıkisteyen hem
ıuıucu lıeınra-dikal pek çok
kişi vardır;bunlar,
Batı uygarlığınınetkisini bölgelerinin
uğra dığıen
büyukfelôket,
hatta 13.
yüzyıldaki Moğol isıiitısuıdanbile daha büyük
[elôket olarak görmektedirler.
Lewis, devam ediyor: "...
Bir zamanlar, 'emperyalizm' kelimesi
Barıetkisini
tanımlamak
için
kullanılırken [şimdiöyle deltil mi
sanıvar LeıuisI.
doğrudan doğruyaAvrupa
hükümranlığıgiderek
geçmişe göıııiiliirkenve AIW uzakta
kalırken
[gerçekten uzakta
ımıbu [yani
eıııpervalimı]giderek
iıuıııılnuı:ol-maktadır.
Muhaliflerinin
Batılıetkisini
nasıl algıladıklarınuıdaha kesin bir iradesi,
Humeyni'nin ABD'den 'Büyük
Şeytan'olarak söz etmesindedir.
Şeytan,emper-yalist
değil, ayartıcıdır;o,
fethetıner; iğfaleder.
Batılı yaşambiçiminin
kendile-rine giire
yıkıcıve
iğfaledici gücünden
nefret
eden ve
korkaıılarla;onu,
kül-türler ve
uygarlıklar arasındasürekli ve veriliili bir
alışverişinyeni
birjırsaııolarak görenler
arasında savaş, htılfi devanıetmektedir.
Ortadoğu'daki
ınüca deleniıısonucu belli olmaktan çok
uzaktır."
Lewis'i gerçekten kutlamak gerek; çünkü
Ortadoğu'dane
Batılıvar ne de
ABD !!! Bölgedeki mücadele sadece bölge
halkınınbirbi riyle
boğuşmasındanibaret gösterilmektedir.
İslam, Batı medeniyeıi
için
bir tehdit mi?
Batılı yaşam tarzı, insanlık için
bir tehdit mi? Sorusuna ünlü Chomsky, ABD ile
İsılım dünyası
birbirini
ıelıdiı
olarak
giirnıiiyor cevabınıverir;
ayrıca Batılı yaşam tarzının çoğu açılardan12
Bernard
Lewis,
Ortadoğu,
(Çev: Mehmet
Harrnaucı), Sabah yayınları, İstunbul,
BAL-TAM Türklük Bilgisi 3
77
hayranlık
verici
olduğunubelirtirken,
çoğu açılardansuç olarak
tanımlanabilecek ve hatta
insanlığıtehdit edecek
öğeleri barındırmaktadırder.
Batı
medeniyetine gelince, Gandi'ye
Batımedeniyeti
hakkındane
düşündüğünü sormuşlar;
"iyi bir fikir olabilir" diyen Gandi'nin sözünü
aktarırkenLewis'e en güzel
cevabı,kendisi gibi Yahudi kökenli ABD'li bir bilim
adamıChomsky'nin
yaklaşımları verir':'.
Üniversitelerimize gelince; bu kurumlar bilgi üreten merkezlerdir. Bilgi'yi
kısaca tanımlamak
gerekirse,
aklındenetiminde, gözlem ve deney yoluyla
öğrenilen ve edinilenlerin tümünü bilgiolarak
tanımlarız.Yeterli
kanıtlarladoğrulanmış, doğruluğuna inanılmış
bir önermenin dile
getirdiğibilgi, tüm
disiplinler içinde önemli bir yer tutar.
Bilindiğigibi bilgi, üniversitelerde
üretilmektedir. Özgün bir bilim
politikası oluşturamadığımızdan
ve teknoloji
üretecek bilgi birikimine sahip
olamadığımızdan,bilgiyi
üretilmişolarak
gelişmiş
ülkelerden çok yüksek bedellerle almak durumunda
kalmışız.Bilim yapmak ve bilgi üretmek, bir
araştırma,deneyim ve birikim
gerekti-rir.
Başlangıçtaakademik bir süreç gerektiren bu olguda temel sorumluluk;
toplumların
bilgiyi kullanma sürecinde, bilgi üretimi ve bilim yapmakla
özdeşleşmiş
olan üniversitelere
düşmektedir.
Üniversiteler, transfer
edilmiş
bilgi
ye-rine ilgili toplum
tarafından üretilmişbilgi yoksa, o toplumun bilgi toplumu
olamayacağı açıktır.
Üniversiteleri ve
diğer araştırma kurumları,
özgün bilgiyi
üretemedikleri sürece bilgi toplumu olma bir fantaziden bir öykünmecilikten
öteye gidemez.
Teknoloji üretmek, yenilik getirmek ve
kolaylık sağlamakdemek olup
Türk toplumunun, yenilik ve
yaratıcılık peşinde koşmakve isteneni
başarmakiçin
yarışmayayönelimden uzak
olduğu,bu durumdan hükümetlerin ve
dolayı sıylada üniversitelerin pay sahibi
olduğu açıktır.Bilgi toplumuna
geçişin başlıcagöstergelerinden en önemlisi
kişi başınadüşen bilişim harcamaları
ve
araştırma-geliştirme(AR-GE) göstergeleridir. En
önemli AR-GE göstergelerinden biri, toplam
(yatırım+cari)AR-GE
harcamala-rının
Gayri Safi Yurtiçi
Hasıla(GSYH) içindeki
payıdır.Bu
değerlendirmeölçütünde
İsveç
%3.85, Japonya %3.06, ABD %2.84,
İsviçre
%2.74, ve
Finlan-diya %2.7I'lik dilimde ilk
beşülkeyi
oluşturmaktadır. Karşılaştırmalıolarak ele
alman 34 ülkenin AR-GE
harcamalarınamilli gelirden en az kaynak
ayıranülkelerden biri
yazık
ki Türkiye (%0.49)'dir.
14Bilginin bu temel niteliklerini
ortaya koyabilen toplumlara göre, üniversitelerimizin gereken bilimsel
faali-13
Chomsky, 11
Eylül, s. 76.
14 ..
yetlerini yapabilmeleri için,
sanayileşmişülkelerde
olduğugibi, milli gelirden
en az
(,7ı-ı3gibi
payalmalarıgerekmektedir.
Bilim evrenseldir; ama bilim
politikası ulusaldır.Oysa Türkiye'de MEB ve
YÖK
kullanılarak,bilim
adınaABD ve AB ile
bütünleşmeyeve ülkedeki
bi-limsel faaliyetlerin
Batısistemine entegre edilmek
istendiğigözlenir. Oysa bir
ülkede
İlköğretimdenüniversitelerine. her alanda ulusal birikim kaynak ve
potansiyellerine güvenerek ülkemizin
ihtiyaçlarınıönplana alan milli ve
bağını sızlıkçıbir politika
oluşturmak kaçınılmaz olmalıdır. Yaklaşıkelli
yıldırsürdü-rülen
"Batı'yla bütünleşme programı"Atatürk'e ve
ÇağdaşTürkiye'ye gönderme
yaparak
"bilgi
Batı/da gelişıirilsiıı Ilasılolsaonlardan
alın:" anlayışı,nere-deyse, genlerimize kadar
işlemiştir.Bu politika. sonuçta ülkenin bilim
politikasıkoyamamasma sebep oldu. Nitekim, Özal döneminde. ithal edilen prensier" bu
politikanın
ürünüydü. Maalesef, bu kafalara göre. Türkiye'de Bilgi Üniversitesi,
Boğaziçi.
ODTÜ gibi kurumlar yeterliydi;
diğerleri
Anadolu'da zevahiri
kur-tarmak için
bulunsunlardı,hepsi o kadar. ..
Siyasal
eğilimlerine olursa olsun, ülkenin ulusal
varlığıve
bağımsızlığıile
çağdaş uygarlık değerleri
konusunda
duyarlıolan her bilinçli insana ve
top-luma-kerameti kendinden menkul fakat
saygınlığını kaybetmişotoritelere-
üni-versitelerimizin akademik
saygınlığını kazanması amacıyla çağdaşbir tarih
bilinciyle
birleşerektepki vermek gerekmez mi'? En
saygıntepki. her türlü
kısır çekişmelerdenuzak bir tutum sergileyerek ve akademik
yöneticiliğiçevresine
poz ve caka satmak sanan kimi yeteneksizlere
karşıkendinizi
eğiterek geliştirmek ve
meşruiyetin
dışına çıkmadan uğraşvermek
olmalıdır.Kültürünü
geliştinneyen.ona evrensel
uygarlıkmayalanyla
canlılıkve
sü-reklilik
kazandırmayantoplumlar, tarih
değinneni karşısındatutunarnamakta,
kuvvetli tarafa iltica ederek
kimliğiniyitirip yok olup gitmektedir. Var
olabil-menin en iyi yolu her alanda
kendiııiiyi
yetiştirmiş, gelişmelerisürekli izleyen,
alanında