• Sonuç bulunamadı

Meydana "kamusal alan&#34

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Meydana "kamusal alan&#34"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1977 katliamının 30. yıl dönümüydü. Her sene başka başka meydanlarda/alanlarda kutlarken 1 Mayıs, aklımız kayıyordu Kazancı Yokuşu'na, Taksim Meydanı'na. Kızgınlığımız birikiyordu lakin, sermayenin kamusal alanlardaki hâkimiyeti de artıyordu gün be gün. Derken bu anlamlı yıldönümünde Taksim Meydanı'nı geri alacağımızı haykırdı emekçiler.

Türkiye genelinde bulduğu yankı, yarattığı heyecan kayda değerdi aslında. Kendi meydanlarını geri almak konusunda tereddütsüz açıklamalar ardı ardına gelmeye başlamıştı. Sadece İstanbul değil, çevre iller de yönlerini Taksim olarak açık etmişlerdi. Belki de en meşru haklarıydı bu meydan. Meydana "kamusal alan" olma özelliği, hakkı iade

edilecekti.

30 Nisan akşamı, beklenmedik bir açıklama geldi İstanbul Valisi'nden. Herkes farkındaydı elbet, bu alanı yıllardır ele geçirmiş olan sermayenin kolay kolay geri vermeyeceğinin. Zafer ne zaman kolay olmuştu ki zaten? Ama bu kadarını beklemiyordu kimse. İstanbul'da sıkıyönetim benzeri uygulamalar karara bağlanmıştı İşçi Bayramı için. Taksim Meydanı'nı tamamen sermayeye teslim etmeye bu kadar yaklaşmışken (Kongre Vadisi?) en ufak müdahaleye tahammülü yoktu Vali Bey'in.

Aslında bazı noktalardan sayın Vali'yi kutlamamız gerekiyor. Yalnızca Taksim Meydanımda yapılacak olan 1 Mayıs Bayramı'nı, kentin ve hatta kente gelen şehirlerarası yolların tümüne yaydı. Yani koskoca İstanbul, 1 Mayıs alanı ilan edildi. Ve kentsel çelişkiler, apaçıklığı ile gözlerimizin önüne serilmiş oldu. Ha, açık söyleyelim, tahmin ediyorduk ama bu kadarını da beklemiyorduk. Demek birileri hakikaten korkuyormuş. Gerçekten özgürlük, barış ve emekten yana insanların sokağa dökülmesi ile yaratacağı coşkuyu bizden daha iyi tahmin etmişler. Gözlerimiz biber gazından yaşlansa da, bıyık altından gülümsememiz işte tam da bu yüzdendir.

Çok yazıldı, çok konuşuldu ama bir o kadar daha çok konuşmak gerekiyor. Zaten tam da konuşamadığımız için, devlet dersinde öldürülmüş bir çocukluğu tüm yaşamımıza sığdırmış durumdayız. Bu memlekette Maraş-lar'ı, çorumlar'ı, Sivaslar'ı, 1 Mayıs katliamlarını, Hrantlar'ı ve daha nicelerini dilimize dökemediğimizden, yasını bile tutmaya kalkıştığımızda biber gazlarıyla, coplarla susturulduğumuzdan dolayı; belleği yitirilmiş, çocukluğuna terk edilmiş bir toplum olarak yaşıyoruz. Ancak biz bu yazımızda olayı başka bir açıdan, kamusallık ve kamusal alan üzerinden okumaya çalışacağız.

Söz konusu olay aslında çok basit bir şekilde formüle edilebilir. Yılbaşı şenliklerinden lale festivallerine, IMF, NATO kongrelerinden maç sonu eğlencelerine kadar her türlü etkinliğe ev sahipliği yapan, dolayısıyla kentte tüm bu

faaliyetleri görünür kılan Taksim Meydanı, emekçilere, çalışanlara, sistem mağdurlarına ve bayramını kutlamaya gelen tüm diğer insanlara kapatılmıştır. Bunca tarihi anlamı, mirası olmasına rağmen kentin ,gerçek değerlerinin yaratıcıları olan tüm bu insanlara fikirlerini, gösterilerini, anma törenlerini yapabilmeleri için adres olarak otoyollar, kavşaklar gösterilmiştir. Dolayısıyla bir kez daha kentte yaşayanların yok sayıldığı, kentin merkezinden dışlandığı ve hatta alınan güvenlik önlemleriyle adeta kentin bütününün potansiyel terörist olarak mimlendiği bir günü yaşamış bulunduk. Ve tedirginlikten ellerine, yüzlerine bulaştırdıkları tüm 1 Mayıs alanında (yani İstanbul'un her yerinde) yaşayanlar, kimin haklı kimin haksız olduğunu vicdanen tescillediler.

KAMUSAL BİR ALAN

Şunu not etmek lazım: 1 Mayıs 2007 kentleşme tarihi açısından ders niteliğinde bir gündür ve üniversitelerde ciddiyetle tartışılması gereklidir. Kenti belki de öncelikli olarak şekillendiren kamusal alanın pratik anlamda tarifi yapılmıştır bugün. Kamusal alandaki (meydan olmasından öte, "politik kamusal alan" olarak ele alırsak) hegemonya mücadelesi ete kemiğe bürünmüştür.

Bir tarafta siyasal iktidar gücünü ve meşruiyetini tüm kolluk kuvvetleriyle simgelerken, diğer taraftan toplumun daha çok özgürleşme talebiyle kamusal alanda var olma mücadelesi görülmektedir. Ancak burada asıl gözden

kaçırılmaması gereken bir güç var ki, o da sermaye. Uzun bir dönemdir iktisadi akıl, kamusal alan üzerinde kendisini var kılmaya çalışmakta ve dolayısıyla toplumun damarlarına iyiden iyiye nüfuz etmektedir. AKM'nin, Muhsin

Ertuğrul Tiyatrosu'nun yıkılması, Taksim'in bütünüyle küresel kapitalizme hizmet sunacak bir kongre vadisi haline getirilmesi, boydan boya döşenen reklam panoları, sermayenin kamusal alan üzerinde fütursuzca hâkimiyet kurmasına

(2)

işaret etmektedir. Devlet egemenliğinde bir alan olmayan kamusal alan, sermaye egemenliğine, ticarileşmeye, metalaşmaya karşı duran muhalif bir alan olması gerekliliğinden, iyice egemen iktidar ve para ilişkilerinden sakatlanan, etkilenen bir alan olma özelliğine cevrilmektedir. Dolayısıyla burjuva kamusal alanının tüm toplumu temsil ettiği tezinin iyiden iyiye çuvallamış olduğu ortaya çıkmıştır. Ve bugün bizim, özgürlükçü, eşitlikçi bir kamusal alanı (politik, iletişimsel, mekânsal...) inşa etmemiz, onu demokratik bir şekilde büyütmemiz oldukça hayati bir

konudur.

Kamusal yaşam, kamusallık ve kent birbirlerinden ayrılamazlar. Kamusal alan kentlerde karşımıza sosyal ilişkileri, politik mekânı, kentsel mekân düzenini ve kentsel yönetim sistemini birbirine bağlayan alanlar olarak karşımıza çıkar.

Bu noktada meydanlar, sokaklar gibi kentsel mekânlar kamusal hayatın sürdürüldüğü alanlar haline gelir. Ancak meydanları tarihte her zaman ayrı bir yere koymak gerek. İktidara baş kaldırmanın kıpırtıları her zaman, meydanlarda toplanan izinsiz kalabalıktan anlaşılır. Meydanlar, muhalif bir duruşu olan "politik kamusal alan"ın kent mekanındaki mücadele alanları olmuştur. Bazı kent meydanlarında buna karşılık, siyasal iktidarın kamuyu denetim altında tutma hevesi, meydanın tasarımından da okunabilir. Büyük bulvarlar, heykeller, törensel anıtlar bu şekilde

değerlendirilebilir.

İstanbul kenti, giderek parçalanan yapısı içerisinde kendi kamusal alanlarını da beraberinde üretmiştir. Bugün Gazi Mahallesi'nin, Gülsu-yu'nun, Kadıköy'ün, Nişantaşı'nın, Okmeydanı'nın kendi sınıfsal ve kültürel konumlanışlarına göre kamusal alanları mevcuttur. Hepsinde ayrı bir yaşam biçimi, ayrı bir kamusallık hakimdir. Taksim ise tüm kentsel çelişkilerin ve mücadelelerin tarihi/mekânı olarak okunabilir. Belki de bugün Tak-sim'i, gündelik hayat içerisinde "hiç kimsenin mekânı" olarak tanımlayabiliriz. Yaklaşık 15-20 sene öncesine kadar sermayenin pek de ilgi alanına

girmeyen Taksim, bugün çeşitli taarruzlar altında kalsa da hâlâ tüm farklılıkların bir arada ender olarak yaşayabildiği bir yer olarak varlığını sürdürüyor. Özetle, sınıfsal, kültürel bir çatışma ya da sessiz bir uzlaşma alanı Taksim çevresi.

Tatil ve bayramlarda kenar mahalle sakinlerine ev sahipliği yaparken, kendi kaybedenlerini sürekli barındıran, elitleri tarafından aşağılanan, duvarlarında sloganların ve reklamların aynı anda var olabildiği mekan. Herkesin en makyajlı haliyle kendini göstermek, suretini sahiplenmek için çırpındığı; herkesin ve hiç kimsenin alanı.

TAKSİM, YENİDEN!

İşte Taksim Meydanı, yıllar boyunca bir tarafından, "kamusal alan olmaktan" yoksun olarak geldi günümüze. Bir anlamda meydan çağırıyordu emekçileri. Kendi anlamını tamamlamak için. Sermayenin yeri olmadığını, tersine, emekçinin sermayeye başkaldıracağı meydan olarak var olmak için çağırıyordu bizleri. Yeniden Taksim Meydanı olabilmek için çağırıyordu... Evet 30 yıl sonra yeniden Tak-sim'deydik. Bu hükümetin "kendine Müslüman"

demokratlığını bir kez daha görmüş bulunduk. Eğer medyadan tespit edilmediysek, MOBESE kameralarından görülür.

Orada olduğumuz aşikârdır; orada olamayanların heyecanı ve inancı ile birlikte. Telaşa mahal yok, gene olacağız.

Taksim Meydanı'nı "meydan" yapmak için olacağız. Seneye tekrar Taksim'de görüşmek üzere... Tarihimizi yeniden yazmak adına "işte Taksim, işte 1 Mayıs..."

(*) [email protected], [email protected] (1) Ece Ayhan, Meçhul Öğrenci Anıtı

(2) kitabı bu konuda yayımlanmış en ciddi ve nitelikli birikimi sunmaktadır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu nedenle sanat objeleri ile kentlerin, sokaklarının, caddelerinin, meydanlarının ve toplu yaşam mekânlarının görsel ve dokunsal sanat objeleriyle

Bu derste, öncelikle tarihsel süreç içinde kentsel mekanların düzenlenişi ve kullanılışı kamusal alan fikriyle karşılıklı ilişkisi içinde

Kamusal alan, kamusal mekan, kent, kentsel mekan kavramları üzerine genel tartışma?.

1963 yılında İstanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi'nce yürütülen “Güneydoğu Anadolu Tarihöhcesi Araştırmaları Projesi” yüzey araştırmaları sırasında

Bir yerden bir yere geçiş için çatılardan geçilmekte eve girişler yine çatılardan sağlanmaktadır.Evlerin arasında meydan görevi gören boş

URUK: Kral Gılgamış’ın adıyla anılan ve ilk yazılı destan olarak bilinen Gılgamış Destanı’nın geçtiği kenttir.. Ayrıca Nuh Tufanı’nın geçtiği 4 kentten

800’e kadar olan dönem Miken Uygarlığının etkisinde olduğu dönem hakkında pek fazla bilgi yok, bu nedenle karanlık dönem olarak adlandırılıyor..

 Vergi öderler ve savaş sırasında orduda görev alırlar.  Toprak veya ev mülkiyetine