• Sonuç bulunamadı

ÖĞRENMEDE DAVRANIŞÇI YAKLAŞIMLAR

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ÖĞRENMEDE DAVRANIŞÇI YAKLAŞIMLAR"

Copied!
108
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÖĞRENMEDE DAVRANIŞÇI YAKLAŞIMLAR

(2)

DAVRANIŞÇI ÖĞRENME KURAMLARI

 Kurucusu Amerikalı John Watson’dur.

Watson, 1920’de zihinde olup bitenlerle hiç ilgilenmeden, bireyin gözlenebilen davranışlarını incelemeyi amaçlamış ve davranışçı yaklaşımı kurmuştur.

 Yaklaşımın diğer öncüleri; Ivan Pavlov,

Frederik Skinner, Edward Thorndike,

Guthrie’dır.

(3)

KLASİK (TEPKİSEL) KOŞULLANMA

 Herhangi bir uyarıcıya gösterilen tepkinin, onun yerini alan başka bir uyarıcıya da gösterilmesidir.

 Klasik koşullanma, organizmanın koşulsuz uyarıcılara (doğal uyarıcı) gösterdiği

tepkiyi (doğal tepki), koşulsuz uyarıcıların

yerine geçen yapay uyarıcılara da (koşullu

uyarıcı) göstermesidir.

(4)

 Klasik koşullanmaya göre, organizma bazı uyarıcılara (koşulsuz uyarıcı) doğuştan bir takım tepkiler (koşulsuz-doğal tepkiler)

verme eğilimindedir.

 Organizma, doğuştan getirdiği bu tepkileri uygun eşleşmeler sonucunda başlangıçta

nötr olan uyarıcılara karşı göstermekte ve

bu şekilde birtakım koşullu tepkiler ortaya

koymaktadır.

(5)

PAVLOV’UN DENEYİ

 Pavlov, klasik koşullanma yoluyla

öğrenmenin nasıl oluştuğunu, bir köpeğin salya salgılamasını zil sesine

koşullandırarak kanıtlamıştır.

 Pavlov, köpeğe yiyecek vermeden önce zil çalmış ve hemen ardından köpeğe yiyecek vermiştir. Önceleri köpek zil sesini duyunca hiçbir tepki vermemiştir. Ancak köpeğe zil sesinden hemen sonra yiyecek verilme

işlemi tekrarlanmıştır.

(6)

Bir süre sonra köpek, zil sesi ile yiyecek arasında bir bağlantı kurmuştur. Zil sesi, bir bakıma yiyeceğin yerine geçmiş ve

yiyeceğe gösterdiği tepkiyi zil sesine karşı da göstermiştir.

Böylece Pavlov köpeğe zil sesine karşı

salya tepkisi vermeyi öğretmiştir.

(7)

Deneyin

Aşamaları Uyarıcı Tepki

Koşullanmadan önce

Zil Sesi

(Nötr Uyarıcı) Tepki yok

Et

(Koşulsuz/Doğal Uyarıcı)

Salya

(Koşulsuz/Doğal Tepki)

Koşullanma

sırasında Zil Sesi + Et Salya

Koşullanmadan

sonra Zil Sesi

(Koşullu Uyarıcı) Salya

(Koşullu Tepki)

(8)

Nötr Uyarıcı

Organizmada hiçbir tepkiye yol açmayan uyarıcıdır.

Koşulsuz (Doğal) Uyarıcı

Organizmanın doğal olarak tepkide bulunduğu uyarıcıdır.

Koşulsuz (Doğal) Tepki

Koşulsuz uyarıcıya karşı gösterilen doğal ve

otomatik tepkidir .

(9)

Koşullu Uyarıcı

Organizmanın önceleri tepkide

bulunmadığı, ancak koşulsuz uyarıcı ile eşleştirildikten sonra koşulsuz uyarıcının

ortaya çıkardığı tepkiyi oluşturan uyarıcıdır.

Koşullu Tepki

Organizmanın öğrenme sonucunda koşullu

uyarıcıya karşı gösterdiği tepkidir.

(10)

KLASİK KOŞULLANMANIN İLKELERİ

1. Habercilik 2. Bitişiklik 3. Pekiştirme 4. Genelleme 5. Ayırt Etme

6. Alışma-Duyarsızlaşma 7. Koşullanmanın Sönmesi 8. Kendiliğinden Geri Gelme 9. Duyarlılık Kazanma

10.Üst Düzey Koşullanma 11.Karşıt Koşullanma

12.Öğrenilmiş Çaresizlik

13.Kendini Gerçekleştiren Kehanet

(11)

HABERCİLİK

 Koşullu uyarıcının, koşulsuz uyarıcının geleceğini bildirmesidir.

 Koşullu uyarıcı, kendisinden sonra

koşulsuz uyarıcının geleceğini bildirirse ileriye koşullanma olur.

 Eğer koşullu uyarıcı, koşulsuz uyarıcıdan sonra verilirse, bu durumda koşullu

uyarıcı koşulsuz uyarıcının sona erdiğini

bildirmiş olur. (geriye koşullanma)

(12)

BİTİŞİKLİK

 Koşullanmanın oluşması için önce nötr uyarıcı verilir, hemen ardından koşulsuz uyarıcı verilmelidir.

 İki uyarıcının verilme zamanının yakın

olması bitişiklik ilkesidir.

(13)

PEKİŞTİRME

 Koşulsuz uyarıcının meydana getirdiği etkidir.

 Bu etki sayesinde koşullanma devam eder.

 Klasik koşullanmada pekiştireç,

davranışa bağlı olarak verilmez,

davranıştan önce verilir.

(14)

GENELLEME (UYARICI GENELLEMESİ)

 Organizmanın koşullu bir uyarıcıya gösterdiği tepkinin aynısını, koşullu

uyarıcının tam aynısı olmayan ama ona benzeyen başka uyarıcılara da

göstermesidir.

(15)

AYIRT ETME

 Organizmanın, benzer uyarıcılar içinden sadece istenen uyarıcıya beklenen tepkiyi vermesi veya koşullu uyarıcıyı

benzerlerinden ayırarak ona farklı tepki

vermesidir.

(16)

ALIŞMA - DUYARSIZLAŞMA

 Koşullu tepkiyi ortaya çıkaran uyarıcının tekrar tekrar verilmesi sonucunda söz

konusu uyarıcının tepkiyi ortaya çıkarma

gücünün azalmasıdır.

(17)

KOŞULLANMANIN SÖNMESİ

 Koşullanma gerçekleştikten sonra

koşullu uyarıcı verildiği halde koşulsuz

uyarıcı verilmezse koşullu tepkinin şiddeti

giderek azalır ve tamamen ortadan kalkar.

(18)

KENDİLİĞİNDEN GERİ GELME

 Sönme olayı gerçekleştikten sonra

organizmanın koşullu uyarıcı verildiğinde yeniden koşullu tepki vermeye

başlamasıdır.

(19)

DUYARLILIK KAZANMA

 Organizmanın koşullu uyarana karşı

göstermiş olduğu tepkinin beklenenin

üstünde şiddetinin artmasıdır.

(20)

ÜST DÜZEY KOŞULLANMA

 Organizma bir uyarıcıya karşı

koşullandıktan sonra koşullu uyarıcıyla

ilişkilendirilen başka bir uyarıcıya karşı

da koşullu tepki vermeye başlamasıdır.

(21)

KARŞIT KOŞULLANMA

 Koşulsuz uyarıcının tersi bir uyarıcı

verilerek, koşullu tepkinin tersinin ortaya

çıkarılmasını sağlamaktır.

(22)

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK

 Organizmanın, birçok kez çaba sarf

etmesine rağmen hedefine ulaşamadığı için, koşullar uygun olduğu halde bile beklenen çabayı göstermemeye

koşullanmasıdır.

(23)

KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET

 Kişinin olumsuz duygu ve düşüncelerinin kendinden veya çevreden kaynaklanan

nedenlerle davranışlarına yansıması veya

beklendiği şekilde gerçekleşmesidir.

(24)

KLASİK KOŞULLANMANIN SINIRLILIKLARI

1. Garcia Etkisi (Olumsuz Tat Koşullanması) 2. Gölgeleme

3. Engelleme

(25)

GARCİA ETKİSİ

 Bitişiklik ilkesine göre koşullanmanın oluşması için nötr uyarıcı ile koşulsuz uyarıcının art arda verilmesi gerekir.

 Ancak Garcia uyarıcılar arasında geniş

zaman aralıkları olsa da koşullanmanın

gerçekleşebildiğini ortaya koymuştur.

(26)

GÖLGELEME

 Koşullanma sırasında birden çok uyarıcı koşulsuz uyarıcı ile eşleştirilmeye

çalışılırsa bu durumda daha baskın olan

uyarıcı koşullu uyarıcı özelliği kazanır,

yani diğerlerini gölgeler.

(27)

ENGELLEME

 Önceden tepki gösterilen bir koşullu

uyarıcının, daha sonra eşleştirilen nötr bir uyarıcıya karşı organizmanın tepki

vermesini engellemesidir.

(28)

EDİMSEL (OPERANT) KOŞULLANMA

 Edimsel koşullanma, içten gelerek yapılan hareketler (davranışlar) olan

edimlerin de koşullanabileceği ve bu yolla da bir öğrenmenin gerçekleşebileceği

görüşüne dayanır.

 Bu kuram, Skinner’in çalışmaları

sonucunda ortaya çıkmıştır.

(29)

 Bu kurama göre tüm davranışlar öğrenilmiştir.

 Kuramın temelinde, “davranış ortaya

çıkardığı sonuçtan etkilenir.“ görüşü

vardır.

(30)

 İnsanların karmaşık uyarıcı durumları ile karşılaştığında gösterdiği davranışa edim adını veren Skinner, bu edimlerin onları izleyen sonuçlardan etkilendiğini ileri sürer.

 Buna bağlı olarak davranışları tepkisel

ve edimsel açıdan ikiye ayırır.

(31)

Tepkisel Davranışlar

Edimsel Davranışlar

Organizmanın kendisi

tarafından ortaya konmayan, organizmada zaten var olan ve bir uyandırıcı uyarıcı

tarafından ortaya çıkarılan davranışlardır.

Tepkisel davranışlar gibi organizmada zaten var olup bir uyarıcı tarafından ortaya

çıkarılmayan, organizma tarafından ortaya konulan ve

sonuçları tarafından kontrol edilen davranışlardır.

(32)

 Edimsel koşullanma, ilk defa tesadüfen yapılan davranışın hoşa giden uyarıcıya götürmesinden sonra, söz konusu

davranışın daha sonraları bilinçli ve

amaçlı olarak yapılması ve hoşa gitmeyen

uyarıcıya maruz kalındığında davranışın

yapılmaması sürecidir.

(33)

EDİMSEL KOŞULLANMA SÜRECİ VE TEMEL İLKELERİ

Skinner Kutusu

Aç fare Kafes

Rastlantısal Manivela

Besin

(34)

 Edimsel koşullanmanın temeli olan bu deneyden çıkarılan sonuç; “Davranışın sonuçları tarafından kontrol edildiği ve olumlu sonuçlanan (pekiştirilen)

davranışların devam ettiğidir.“ Bu sonuç

aynı zamanda edimsel koşullanmanın temel ilkesidir.

 Skinner, Edimsel koşullanma eğitimine iki

ayrı alanda yenilik getirmiştir.

(35)

KADEMELİ YAKLAŞMA (BİÇİMLENDİRME - ŞEKİL VERME)

 Biçimlendirme, planlı bir şekilde ve

aşamalı bir süreç içinde organizmaya yeni

bir davranışın kazandırılmasıdır.

(36)

Örneğin; 5 yaşındaki çocuğa dişlerini fırçalama davranışını kazandırmak isteyelim. Bunun için atmamız gereken adımlar şunlardır:

1.

Adım: Kazandırılacak davranışın en üst düzey formunun belirlenmesi

2.Adım: Kazandırılacak davranış açısından

organizmanın bulunduğu durumun tanımlanması 3.Adım: Kazandırılacak davranış açısından

organizmanın bulunduğu durum ile davranışın en üst düzey formunun ara davranışlara bölünmesi ve tanımlanması

4.Adım: Her bir ara davranışın pekiştirilmesi ve

dönüt verilmesi

(37)

DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

 Biçimlendirilecek davranış organizmanın gelişim düzeyine uygun olmalıdır.

 Biçimlendirilecek davranışın temel, ara ve en üst düzeyi iyi tanımlanmalıdır.

 Tanımlanan ara davranışların hangilerinin ne zaman ve nasıl pekiştirileceği belirlenmelidir.

 Ara davranışların pekiştirilmesinde kullanılacak olan pekiştireçler belirlenmelidir.

 Süreç kontrollü bir şekilde sürdürülmelidir.

(38)

PROGRAMLI ÖĞRETİM

 Davranışları biçimlendirmenin doğrudan uygulandığı yöntemdir.

 Programlı öğretimde öğrenciler

bilinenden bilinmeye doğru ilerler ve

doğru davranışları pekiştirilir.

(39)

Programlı öğretimde şu ilkeler bulunur:

1.Davranışsal amaçların belirlenmesi 2.Küçük adımlar

3.Etkin katılım

4.Anında düzeltme

5.Öğrenmenin ilerlemesi 6.Bireysel hız

7.İpucu verme

8.Performans değerlendirilmesi

(40)

EDİMSEL KOŞULLANMA İLE İLGİLİ İLKELER

1. Genelleme ve Ayırt etme a. Uyarıcı Genellemesi

b. Davranış Genellemesi

2. Davranışta Kontrast (Zıtlık-Karşıtlık) 3. Sönme

4. Kendiliğinden Geri Gelme 5. Alışkanlık Kazanma

6. Batıl Davranış

7. Kaçma ve Kaçınma Koşullanması

8. Premack İlkesi

(41)

Genelleme ve Ayırt etme

 Edimsel koşullamada uyarıcılar

genellenebileceği gibi davranışların genellemesi de söz konusudur.

 Bu bağlamda uyarıcı genellemesi ve

davranış genellemesi olmak üzere iki

genellemeden söz edilebilir.

(42)

a. Uyarıcı Genellemesi

 Organizmanın koşullu uyarıcıya karşı gösterdiği tepkiyi, koşullu uyarıcı ile

benzerlik gösteren diğer uyarıcılara da

göstermesidir.

(43)

b. Davranış Genellemesi

 Bir davranışın pekiştirilmesi sadece o davranışın sıklığını artırmakla kalmaz, aynı zamanda benzer davranışların

gösterilme eğilimini de artırır. Buna

davranımın genellemesi denir.

(44)

Ayırt Etme

 Organizmanın benzer uyarıcılar ve benzer durumlar arasındaki farkları

kavrayıp, farklı tepkilerde bulunmasıdır.

Ya da pekiştireç alabileceği durumlarda davranışı yapması, diğer durumlarda

yapmamasıdır.

(45)

Davranışta Kontrast (Zıtlık-Karşıtlık)

 Birbirinden farklı ayırt edici uyarıcı ortamlarında, davranışın pekiştirilen

ortamda artması, pekiştirilmeyen ortamda

ise azalması veya kaybedilmesine denir.

(46)

Sönme

 İstenmeyen bir davranışın, davranışı

pekiştiren uyarıcıların (pekiştireçlerin)

ortamdan kaldırılması suretiyle sıklığının

azalması ve nihayet ortadan kalkmasıdır.

(47)

Kendiliğinden Geri Gelme

 Sönen davranışın tekrar ortaya çıkmasına denir.

 Hem klasik koşullamada hem de edimsel koşullamada karşımıza çıkan bir

kavramdır.

(48)

Alışkanlık Kazanma

 Aynı davranışın tekrar tekrar yapılmasıdır.

 Alışkanlıklar daha çok edimsel

koşullanma sonucu olur.

(49)

Batıl Davranış

 Batıl davranışlar, davranış ile çevresel olay arasındaki izlerlik ilişkisinin bir

sonucudur ve davranışın tesadüfen

pekiştirilmesi sonucu ortaya çıkar.

(50)

Kaçma ve Kaçınma Koşullanması

 Bireyin, olumsuz bir durum yaşadıktan sonra ortamdan veya uyarıcıdan

uzaklaşmasına kaçma, olumsuz bir durum yaşamamak için uyarıcıdan uzak

durmasına veya davranışı yapmamaya

çalışmasına ise kaçınma denir.

(51)

Premack İlkesi

 Bireye, istemediği veya hoşlanmadığı davranışları yaptırmak için hoşlandığı davranışların pekiştireç olarak

kullanılmasıdır.

 Ancak önce hoşlanmadığı davranış yaptırılır, sonra sevdiği davranışı

yapmasına izin verilir.

(52)

PEKİŞTİREÇ VE PEKİŞTİRME

 Pekiştireçler, pekiştirme işleminde kullanılan uyarıcılardır.

 Öğrenmenin gerçekleşmesini sağlayan ve öğrenilmiş davranışın yapılma sıklığını arttıran uyarıcılardır.

 Pekiştirme, istenilen davranışın yapılma

sıklığı artırmak için yapılan işlemlerdir.

(53)

Pekiştireçler ikiye ayrılır;

 Olumlu Pekiştireç

 Olumsuz Pekiştireç

(54)

Olumlu Pekiştireç

 Organizma için hoş olan, organizmanın elde etmekten haz aldığı ve organizmaya verildiğinde (ortama konulduğunda)

davranışın yapılma olasılığını artıran

uyarıcılardır.

(55)

Birincil olumlu pekiştireçler (Koşulsuz Uyarıcı)

 Yeme, içme, dinlenme, korunma, cinsellik gibi temel biyolojik gereksinimleri doğrudan

doğruya karşılama özelliğine sahip öğrenilmemiş pekiştireçlerdir.

İkincil olumlu pekiştireçler (Koşullu Uyarıcı)

 Tek başlarına doğrudan doğruya bir

gereksinimi karşılama özelliği olmayan, ancak birincil pekiştireçlerle ilişkilendirilmeleri

sonunda pekiştireç özelliği kazanan

uyarıcılardır.

(56)

Olumsuz Pekiştireç

 Organizma için hoş olmayan,

organizmanın kaçınmak istediği ve ortamdan çıkarıldığında istendik

davranışın yapılma sıklığını artıran

uyarıcılardır.

(57)

Birincil olumsuz pekiştireçler

 Organizmaya zarar veren, yaşamı tehdit eden uyarıcılardır. (Elektrik şoku, dayak, aşırı

soğuk, rahatsız edici yüksek tonlu sesler, pis koku vb.)

İkincil olumsuz pekiştireçler

 Herhangi bir nötr uyarıcının, birincil olumsuz pekiştireç ile ilişkilendirilmesi sonucu

pekiştireç özelliği kazanan uyarıcılardır.

(58)

PEKİŞTİRME TARİFELERİ

1. Sürekli Pekiştirme

2. Sabit Oranlı Pekiştirme

3. Değişken Oranlı Pekiştirme

4. Sabit Aralıklı (Zamanlı) Pekiştirme

5. Değişken Aralıklı (Zamanlı) Pekiştirme

(59)

Sürekli Pekiştirme

 Yeni bir davranışın/alışkanlığın

kazandırılması sürecinde kullanılır ve istenen olumlu davranış her

gözlendiğinde pekiştirilir. Sönmeye karşı

en az dirençli tarifedir.

(60)

Sabit Oranlı Pekiştirme

 Pekiştirmenin kaçıncı davranıştan sonra verileceğinin bilinmediği pekiştirme

tarifesidir.

 Yani bu tarifede davranış sayısı sabittir ve birey kaçıncı davranıştan sonra

pekiştireç alacağını bilir.

(61)

Değişken Oranlı Pekiştirme

 Pekiştirecin, kaçıncı davranıştan sonra verileceğinin bilinmediği pekiştirme

tarifesidir.

 Birey hangi davranıştan sonra veya kaç davranış yaptıktan sonra pekiştireç

alacağını bilmediği için sürekli aktiftir.

 En etkili pekiştirme tarifesidir.

(62)

Sabit Aralıklı (Zamanlı) Pekiştirme

 Pekiştirecin belirli sabit zaman aralıklarıyla verilmesidir.

Başka bir deyişle, pekiştirecin ne zaman geleceğinin bilindiği pekiştirme

tarifesidir.

(63)

Değişken Aralıklı (Zamanlı) Pekiştirme

 Pekiştirecin verilme zamanının sürekli değişmesidir.

 Yani pekiştirecin ne zaman geleceğinin

bilinmediği pekiştirme tarifesidir.

(64)

CEZA VE CEZA TÜRLERİ

 Ceza istenmeyen bir davranışın yapılma

sıklığını azaltmak veya tamamen ortadan

kaldırmak için yapılan uygulamalardır.

(65)

Ceza türleri;

Birinci Tür Ceza

 Davranışın yapılma sıklığını azaltmak veya tamamen ortadan kaldırmak için organizmaya hoşa gitmeyen bir uyarıcının verilmesidir.

İkinci Tür Ceza

 Davranışın yapılma sıklığını azaltmak veya tamamen ortadan kaldırmak için organizmanın hoşuna giden bir uyarıcının ortamdan

çıkarılmasıdır.

(66)

BİTİŞİKLİK VE BAĞLAŞIMCILIK KURAMLARI

(67)

BİTİŞİKLİK KURAMLARI

 Temsilcileri J. Watson ve Guthrie’dir.

 Her ikisi de pekiştirece önem vermezler.

 Uyarıcı ve tepkinin bitişikliğini dikkate

aldıkları için “bitişiklik kuramcıları“ olarak anılırlar.

 Bitişiklik kuramı; uyaran ile tepki arasındaki çağrışım için tek koşulun, ikisi arasında zaman olarak yakın bir ilişki bulunması olduğunu

vurgulayan öğrenme kuramıdır.

(68)

WATSON

 Watson, öğrenmede pekiştirme ya da ödüllendirmeden söz etmemiştir. Ona göre bir uyarıcıya verilecek tepki, o

uyarıcıya karşı en son yapılmış ve en sık

tekrarlanmış tepkidir. Bu ilkeye “en son

ve en sık tepki ilkesi“ adı verilmektedir .

(69)

 Watson’a göre yaptığımız şey

öğrendiğimiz şeydir. Organizma yaptığı davranışı öğrenir. Ancak eşit düzeyde iyi yapılan davranışlar arasından hangi

davranışın öğrenileceğine karar veren

sıklık ve yakınlık olmak üzere iki ilke

olduğuna inanır.

(70)

Sıklık ilkesi

 Belli bir uyarıcıya en sık olarak verilen

tepkinin, bu uyarıcıya bir dahaki seferlerde gösterilme olasılığı en yüksek olan tepki

olduğunu ifade eder.

Yakınlık ilkesi

 Belli bir uyarıcıya en yakın zamanda

verilen tepkinin, yeniden gösterilme olasılığı

en yüksek olan tepki olduğuna işaret eder.

(71)

 Bitişiklik ilkesi, Watson’a göre bir şartlanmanın olabilmesi için nötr uyarıcı ile koşulsuz

uyarıcının ardı ardına verilmesi gerekir. Buna bitişiklik ilkesi denir.

 Örneğin, aşıya giden çocuğun doktordan

korkması için canının yanması gerekir. Bunun için önce nötr uyarıcı, sonra şartsız uyarıcı

korku koşullaması için ortama sırasıyla

sunulması gerekir.

(72)

 Watson’un öğrenme psikolojisine en

önemli katkısı korkuların giderilmesinde kullanılan

“sistematik duyarsızlaştırma“ tekniğine

öncülük yapmasıdır.

(73)

Korku Koşullanması

 Çok kolay oluşan ama zor ortadan

kaldırılabilen bir koşullamadır. Daha kısa zamanda oluşur.

Beyaz fare………. Tepki yok

Beyaz fare + Yüksek ses……… Korku

Beyaz tavşan………... Korku

(74)

GUTHRIE

 Guthrie’nin temel öğrenme ilkesi, Watson’un öğrenme yaklaşımına benzemektedir.

 Guthrie’ye göre, eğer bir uyarıcıya belli bir tepki verilmişse, uyarıcı tekrar

sunulduğunda, aynı tepki tarafından

izlenmek eğilimindedir.

(75)

 Bu ilke, klasik koşullanma ilkesinden daha genel bir anlamı içermektedir.

 Çünkü belli bir tepkinin, bir koşulsuz uyarıcı tarafından ortaya çıkarılmasını gerektirmez. Koşullu uyarıcı ve tepkinin birlikte ortaya çıkması, öğrenme için

yeterlidir.

(76)

Öğrenmenin Tek Yasası = Bitişiklik

 Guthrie’ye göre bitişiklik, organizmanın belli bir uyarıcıya karşı gösterdiği tepkiyi, daha sonra aynı uyarıcıyla

karşılaşıldığında tekrar göstermesidir.

(uyarıcı-tepki bitişikliği)

(77)

 Belli bir uyarıcı örüntüsüne karşı bir tepki gösterildiğinde bu ikisi arasında çağrışım meydana gelmektedir. Aynı

uyarıcılar tekrar ortaya çıktığında aynı

tepkiyi gösterme eğilimi görülmektedir.

(78)

Öğrenmede Tek Deneme İlkesi

 Guthrie, bir öğrenme ilkesi olarak sıklık yasasını tamamen reddeder. Ona göre

öğrenme, tek bir yaşantı ile gerçekleşir.

 Öğrenme, uyarıcı ile tepki arasındaki bitişikliğin bir sonucudur ve öğrenme,

uyarıcı ile tepki arasındaki bir eşleşmeden

sonra tamamlanır. Yapılan tekrarlar bağın

gücünü artırmaz.

(79)

 Örneğin, bir kişi bindiği otobüsün kaza yapması sonucu korkmuş ve yolculuk kaygısı başlamıştır.

Kazadan sonra tekrar yolculuğa çıkmak

istediğinde aynı korku ve kaygıları fark etmiştir.

 Örneğin, çivi çakmayı öğrenen birisinin tekrar tekrar çivi çakma denemesinde bulunması onu daha yeterli kılmaz. Her zaman karşılaşılan

çiviler farklı ebattadır ve çivinin çakıldığı ortam

farklı olabilir.

(80)

Sonunculuk İlkesi

 Bitişiklik ve tek denemede öğrenme ilkeleri, sonunculuk ilkesini de

gerektirmektedir.

 Sonunculuk ilkesi, belli bir uyarı örüntüsüne karşı yapılan sonuncu tepkinin, aynı uyarıcı örüntüsü ile

karşılaşıldığında tekrar gösterilmesi

eğilimidir.

(81)

Alışkanlıkları Yok Etme Yöntemleri

 Alışkanlık, çok sayıda uyarıcıyla ilişkili

hale gelen bir tepkidir. Tepkiyle ilişkilenen uyarıcı sayısı ne kadar çok olursa,

alışkanlık da o denli güçlü olur.

 Bu nedenle tepkiyle ilişkilenen uyarıcı

sayısı çoğaldıkça alışkanlığı bozmak ya da

yok etmek de o denli güçleşir.

(82)

Eşik (alıştırma) Yöntemi

 İstenmeyen tepkinin ortaya çıkmasını önlemek için, bu tepkiye neden olan

uyarıcının çok az miktarda ya da belirsiz olarak sunulması esasına dayanır.

 Bu yöntem uyarıcının az miktarda

sunumunun istenmeyen tepkiye neden

olmayacağını, bu uyarıcı ve tepki eşleştirmesi sağlandıktan sonra, uyarıcının kademeli

olarak daha belirgin verilmesi durumunda da istenmeyen tepkinin ortaya çıkmayacağını

öngörmektedir.

(83)

 Eşik yönteminde, öncelikle istenmeyen davranışa neden olan uyarıcı tespit edilir.

 Daha sonra uyarıcının dozu, istenmeyen

tepkiyi doğuracak eşiği aşmadan, zaman

içerisinde yavaş yavaş arttırılır.

(84)

Bıktırma (yorma) Yöntemi

 Bu yöntemde bireyin, istenmeyen

davranışı bıkıncaya, yoruluncaya kadar yapması sağlanır.

 Daha sonra birey ya da hayvan bu tepkiyi

göstermekten bıkacağı için aynı uyarıcıya

karşı yeni bir tepki göstermeyi öğrenir.

(85)

Zıt Tepki Yöntemi (bağdaşmayan uyarıcılar)

 İstenmeyen tepkiye neden olan uyarıcıyı, tam tersi bir tepkiye neden olması

beklenen bir diğer uyarıcı ile

eşleştirilmesine dayanmaktadır.

(86)

Watson ve Guthrie’nin Karşılaştırılması

Watson Guthrie

1. Watson’un bitişiklikten

kastettiği, nötr uyarıcı ile şartsız uyarıcının peş peşe verilmesidir.

(uyarıcı-uyarıcı)

2. Her ikisi de öğrenme de pekiştirmeyi

önemli bir etken olarak

görmemişlerdir.

3. Her ikisi de

sonunculuk ilkesine önem verir. Ancak Watson, davranışların öğrenilmesinde

tekrara (sıklık) önem vermiştir.

1. Guthrie’ye göre ise bitişiklik,

organizmanın bir uyarıcıya karşı

tepkide bulunması ve daha sonra o uyarıcıyı gördüğünde aynı

tepkiyi vermesidir (uyarıcı-tepki)

2. Guthrie tek deneme ilkesine vurgu

yapmıştır.

(87)

BAĞLAŞIMCILIK KURAMLARI

 Kuramın temsilcisi Thorndike’dır.

 Thorndike ilk yazılarında öğrenmenin

temelinin, duyusal uyarıcılar ile harekete geçiriciler arasında kurulan bir bağ

olduğunu kabul eder.

(88)

 Alışkanlıkların meydana gelmesini ya da yok olmasını bu duyusal uyarıcılar ile

tepkiler arasındaki bağların güçlenmesine ya da zayıflamasına bağladığından

Thorndike’ın kuramı “bağ“ psikolojisi ya da “bağlaşımcılık“ olarak

adlandırılmaktadır.

(89)

En önemli çalışmaları;

 Eğitim Psikolojisi, Zihinsel ve Toplumsal Ölçme, Hayvanlarda Zeka ve İnsan Doğası ve Toplumsal Kurallar kitaplarında

toplanmıştır.

 Thorndike, ilk uyarıcı-tepki psikoloğudur.

(90)

THORNDIKE’IN ÖĞRENME İLKELERİ

Bağlaşım cılık

Küçük adımlar ilkesi

Seçme ve

Bağlama

(91)

Bağlaşımcılık

 Uyarıcı ile tepki arasında sinirsel bağın kurulması ilkesine dayanır.

 Örneğin; Okula yeni başlayan bir öğrenci, zil çaldığında dersin başlayacağını (sınıfa

girmesi gerektiğini) ya da teneffüse çıkması gerektiğini öğrendiğinde, zil ile teneffüs ya da ders arasında zihninde bir çağrışım

meydana gelir. Bu çağrışım, nöronlar

arasında kurulan sinaptik bağlardan

kaynaklanmaktadır.

(92)

Küçük adımlar ilkesi

 Thorndike’a göre öğrenme birden bire içgörü kazanarak-kavrayarak ortaya

çıkmaz, büyük atlamalardan çok, küçük, sistemli adımlarla meydana gelir.

 Örneğin; Bir müzik aletini çalmayı

öğrenen birinin yaşadığı süreç gibi.

(93)

Seçme ve Bağlama

 Thorndike’a göre öğrenmenin en temel biçimi deneme ve yanılmadır.

 İnsan veya hayvan belli bir problemle karşılaştığında problemin çözümüne katkısı olmayan başarısız davranışları eler, problemleri çözen ya da başarıya

götüren davranışları ise seçer. Thorndike

bu duruma seçme ve bağlama adını verir.

(94)

THORNDIKE’IN ÖĞRENME

KURAMININ TEMEL KANUNLARI

Hazır Bulunuşl uk Yasası

Etki Yasası

Tekrar

Yasası

(95)

Hazır Bulunuşluk Yasası

 Hazır bulunuşluk yasası, organizmanın

belirli bir tepki veya davranış için gereken hazırlıklara sahip olup olmadığını ifade

eder.

 Örneğin; İlköğretime yeni başlayan

çocuklardan bir bölümünün yazı yazmak

için olgunlaşma düzeyleri yetersiz olabilir.

(96)

Tekrar Yasası

 Tekrar yasasına göre, birey tekrar ederek öğrenir, tekrar edilmeyen davranışlar unutulur.

 Tepkilerin doğruluğu hakkında geri bildirim vermeden yapılan tekrarın

etkisinin ya çok az olduğunu ya da hiç

etkili olmadığını ortaya koymuştur.

(97)

Etki Yasası

 Hedefe yönelik davranışların ortaya çıkardığı sonuçtan etkilenmesine etki kanunu denir.

 Thorndike’ın öğrenme psikolojisine kazandırdığı en önemli katkı, etki

yasasıdır. Yani bir etkinliğin doyurucu

dolayısıyla ödüllendirici olması bağı

kuvvetlendirir.

(98)

Uyarıcı - Tepki Bağını Kolaylaştıran Faktörler

1. Tepki çeşitliliği (Çoklu Tepkiler)

2. Dikkat Çekici Uyarıcılar (Ögelerin Gücü) 3. Öğrenici (Bireyin) Özellikleri

4. Tepki Analojisi

5. Çağrışımsal Geçiş

(99)

Tepki çeşitliliği (Çoklu Tepkiler)

 Thorndike’ın çoklu tepkilerde ifade etmek istediği, daha çok hazır

bulunuşluğu ifade eder.

 Belli bir davranışı öğretmeye çalıştığımız birey, o davranışın gereklerini yerine

getirecek kapasiteden-hazır

bulunuşluktan yoksun ise o davranışın

öğrenilmesi mümkün olmayacaktır.

(100)

Dikkat Çekici Uyarıcılar (Ögelerin Gücü)

 Öğrenme sürecinde ortam karmaşıktır ve birçok uyarıcı içermektedir.

 Birey, ortamda bulunan uyarıcıların

hepsine tepkide bulunmaz, bunun yerine

bazılarını seçerek o uyarıcılara tepkide

bulunur.

(101)

Öğrenici (Bireyin) Özellikleri

 Bireyler arasında kalıtımsal özellikler gibi, değişmez farklar veya hastalık,

yorgunluk, farklı duygusal koşullar vb.

değişmeye açık özelliklerin farklılıklar

oluşturmasıdır.

(102)

Tepki Analojisi

 Analoji, kelime olarak iki şeyin

benzerliğinden hareketle birisi hakkında verilen kararın diğeri hakkında da

verilmesi olarak tanımlanır.

 Tepki Analojisi ise, organizmanın yeni

durumlara benzetmeler yolu ile tepkide

bulunmasıdır.

(103)

Çağrışımsal Geçiş

 Çağrışımsal geçiş, bir uyarıcı durumuna gösterilen tepkinin, ortama giren yeni bir uyarıcıya da gösterilmesi durumudur.

 Örneğin; Bir köpeğe et gösterilir, sonra

‘buraya gel!’ komutu verilir, ayağa

kalkması sağlanır. Sonra et yavaş yavaş

ortamdan çıkarılır. Sonunda sadece komut

verilir, köpek ayağa kalkar.

(104)

Diğer Çalışmaları

Etkinin

Yayılması Ait Olma İlkesi Çağrışımsal

Zıtlık

(105)

Etkinin Yayılması

 Etkinin yayılması; bir davranışın

pekiştirilmesi, o davranışla birlikte

bulunan doğru veya yanlış başka

davranışların da pekiştirilmesini

sağlamasıdır.

(106)

Ait Olma İlkesi

 Ait olma ilkesi, öğrenecek şeylerin tek tek değil, organize bir şekilde sunulması gerektiğini vurgular.

 Tepkinin meydana getirdiği etki,

organizmanın ihtiyaçlarıyla ilgili ise

öğrenme daha etkilidir.

(107)

Çağrışımsal Zıtlık

 Çağrışımsal zıtlık ilkesi daha çok öğrenmenin yönüyle ilgilidir.

 Sözgelimi belirli bir yönde öğrenilen

konu, tersten tekrarlanmaya çalışıldığında

zıtlık ilkesi devreye girer ve zorlanırız.

(108)

Kaynakça

Aydın, B., Can, G., Ersanlı, K., Kılıç, M., Külahoğlu, Ş., Öztürk, B.,Bilge,F., Küçükkaragöz, H., Kısaç, İ., Korkmaz, İ. ve Bilgin, M. 2002. Gelişim ve öğrenme Psikolojisi. Pegem Yayıncılık, Ankara.

Binbaşıoğlu, C. 1991. Öğrenme psikolojisi. Kadıoğlu Maatbaası, Ankara.

Onur, B. 1997. Gelişim psikolojisi. İmge Kitabevi Yayınları, Ankara.

Selçuk, Z. Gelişim ve öğrenme. Nobel Yayıncılık, Ankara.

Yörükoğlu, A. 1997. Çocuk ruh sağlığı. Özgür Yayınları, İstanbul.

Referanslar

Benzer Belgeler

adrenerjik reseptör blokörleri, Anjiotensin çevirici enzim (ACE) inhibitörleri ve Vazodilatör (damar genişletici) etkili ilaçlar kullanılır...

Sosyal fobisi olan kişi, aşırı endişe duyduğu için toplumsal ortamlardan kaçar, kaça- madığı durumlarda da bu şiddetli kaygı ve sıkıntıya katlanır.. Sosyal fobi

BİTKİDE BULUNDUKLARI YERLERE GÖRE Apikal Meristem İnterkalar Meristem Lateral Meristem ORJİNLERİNE GÖRE Primer Meristem Sekonder Meristem... Apikal (

 Organik bileşenler vücudun kimyasal yapı taşlarıdır ve metabolizma için gerekli enerjiyi üretirler..  Yaşam ve yaşamın devamı için gerekli olan kimyasal

• Pavlov’un köpekler üzerinde yaptığı deneylerle şekillenen klasik koşullanmada öğrenme, organizmanın uyarıcıya karşı gösterdiği tepki süreci olarak

Kök, gövde ve dal uçlarını meydana getiren meristem hücreleridir. Bu hücreler zigot’ un bölünmesi ve gelişmesi ile meydana gelen embriyoyu oluştururlar. Daha sonra

getirilen tepkiyi meydana getirme becerisi kazandığı bir tür öğrenmedir....  Sönme: Koşullu

 Organizmanın ihtiyacına bağlı olarak algı alanına giren ve organizma için daha fazla dikkat çeken uyarandır..  Zemin ise, şeklin gerisinde kalan, dikkat