• Sonuç bulunamadı

(1)38 Bilim ve Teknik Uluslararası bir gökbilimciler ekibi, gökadamızın merkezi yakınla- rında iki yıldızın birden çevresinde dönen bir gezegenin varlığını göste- ren kanıtlar buldular

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "(1)38 Bilim ve Teknik Uluslararası bir gökbilimciler ekibi, gökadamızın merkezi yakınla- rında iki yıldızın birden çevresinde dönen bir gezegenin varlığını göste- ren kanıtlar buldular"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

38 Bilim ve Teknik

Uluslararası bir gökbilimciler ekibi, gökadamızın merkezi yakınla- rında iki yıldızın birden çevresinde dönen bir gezegenin varlığını göste- ren kanıtlar buldular. Yıldızlard a n birinin sıra dışı parlaklığına gizlenen gezegenin Jüpiter’in birkaç kat bü- yüklüğünde olduğu düşünülüyor.

Başka ekiplerce de doğrulanması ha- linde buluşun gökbilim alanında pek çok soruyu yanıtlarken, pek çok varsayımı da kuşkulu duru m a getireceği sanılıyor.

Şimdiye değin Güneş sistemi dı- şında 20’yi aşkın gezegen bulundu.

Ama bunlar ışık yaymadıkları için gö- r ü l e m i y o r l a r. Varlıkları, ana

yıldızları üzerinde yaptıkları gel-git etkisiyle ortaya çıkı- y o r. Bu kütleçekim etkisi yıldızın ışığında küçük salı- nımlar meydana getiriyor.

Ama bu teknik ancak Jüpiter ölçeklerinde büyük geze- genleri ortaya çıkarabiliyor.

Oysa Einstein’ın genel göre- lilik kuramı, değişik ve daha duyarlı olabilecek bir keşif yöntemini olanaklı kılıyor.

Kurama göre her türden küt- le yığılımı (yıldız ya da geze- gen) uzay-zamanın dört bo- yutlu dokusunun bozulması- na yol açar. Keşifle ilgili ra- poru kaleme alanlardan Was- hington Üniversitesi (Seatt- le) gökbilimcilerinden And- rew Becker’a göre bu, bir ya- tağın üzerine bowling topu konulmasına benziyor.

Bu bükme etkisi , göka-

damızdaki soluk yıldızlardan birisi Dünya ile, aynı hizadaki ikinci bir yıldızın arasından geçtiğinde kendini gösteriyor. Ancak birkaç yüz bin yılda bir görülen bu olay sırasında aradaki yıldızın kütleçekimi, arkasındaki yıl- dızdan gelen ışığı büküp yoğunlaştı- rıyor. Buna gökbilim dilinde kütleçe- kimsel mikro mercek etkisi deniyor.

Gökbilimcilerden kurulu çeşitli işbir- liği ekipleri her gece on milyonlarca yıldızı gözleyerek içlerinden bazıları- nın ışığında bu merceklenmeyi gös- terecek bir parlaklık artışı olup olma- dığını saptamaya çalışıyorlar. Aradık- ları, Evren’de gözlenen büyük mad-

de boşluğunu doldurmaya aday "ka- ranlık madde" türlerinden olan "Küt- leli Küçük Hale Cisimleri (Massive Compact Halo Objects - MACHO).

Bunları ışık yaymadıkları için uzun m e s a f e l e rden görünemeyen geze- gen, yeterince kütleli olmadığı için merkezinde çekirdek tepkimesi baş- latamamış olan ve "Kahverengi Cü- ce" diye adlandırılan gaz küreleri, tü- müyle soğumuş ve artık ışımayan yıl- dız artıkları vb.

Tek bir yıldız mercek işlevi yaptı- ğında, arkasındaki yıldızın parlaklığı kısa bir süre artar ve sonra eski haline gelir. Oysa bir ikili yıldız sisteminin

düzensiz kütleçekim alanı, parlak ve soluk bölgelerden oluşan bir örüntü yaratır. Becker, bunu bir havuzun di- binde Güneş ışığının yarattığı, sürek- li oynayan hareketli parlak çizgilere benzetiyor. Son birkaç yıl içinde gök- bilimciler bu türden karmaşık ışık oyunlarıyla karşılaşmışlar, ama bilgi- sayar modelleri bunların birbirleri çevresinde dönen ikili yıldız sistem- lerinin, arkalarındaki tek yıldızı "çifte merceklemesi" sonucunda oluştuğu- nu ortaya koymuş.

Oysa , 19 Haziran 1997’de gözle- nen MACHO-97-BLG-41’in, bu mo- dellerden hiçbirine uymadığı gözlen-

miş. Bunun üzerine üç MACHO ke- şif ekibi birden 100 gün süreli bu

"yıldız tutulmasını" yakından izleme- ye başlamış. Önce merc e k l e n m i ş ışıktaki bu garipliği, tek bir yıldızın çevresinde dönen bir gezegen olarak yorumlamışlar. Ancak şimdi yıldızın ışığındaki bu dalgalanmayı, ancak bir ikili yıldız sisteminin ve bu sistemde bulunan bir üçüncü cismin, Jüpi- ter’in üç kat büyüklüğünde ve iki yıl- dıza 7 astronomik birim (Bir astrono- mik birim = Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığı; 150 milyon km) uzaklıkta bir gezegenin açıklayabileceğini sa- vunuyorlar.

Ne var ki içlerinde California Üniversitesi (Berkeley) gök- bilimcilerinden ünlü geze- gen avcısı Geoff Marcy’nin de bulunduğu bazı araştır- macılar, bu yorumdan kuş- kulu. Marcy, "yorum oldukça güzel; ama sistemin mimarisi de bir hayli garip" diyor.

Marcy ve öteki bazı gökbi- limciler, sistemdeki iki yıldı- zın birbirlerine 1,8 astrono- mik birim uzaklıkta bulun- duğuna işaret ederek, bunla- rın varolduğu söylenen geze- gen üzerinde çok karmaşık kütleçekim etkileri yapacağı, hatta gezegeni sistem dışına fırlatabileceği görüşünü sa- vunuyorlar.

H a rv a rd gökbilimcisi Matt Holman ise gezegenin varlı- ğına daha sıcak bakıyor.

Holman, bir ikili sistem çev- resinde dönen bir gezegenin milyonlarca yörüngede nasıl davrana- cağı konusunda bilgisayar simülas- yonları yapmış. Araştırmacı "Gezegen çok büyük bir olasılıkla kararlı du- rumda bulunuyor; yıldızlardan yete- rince uzak olduğu için ikisini tek bir yıldız olarak algılıyor olmalı" diyor.

Sistemi gözleyen başka ekipler, ellerindeki verileri değerlendiredur- sun, Marcy’ye göre gözlem doğrula- nırsa, "gezegenin, bizimkinden çok büyük olmasına karşın keşif, sonun- da bizimki gibi bir dünya bulabilecek mercekleme tekniği için büyük pres- tij sağlayacak".

Science, 20 Ağustos 1999

Çift Güneşli Bir Dünya

Referanslar

Benzer Belgeler

Gökbilimciler gökadamızda çok daha fazla karadelik olduğunu tahmin ediyor çünkü gökadamızın yaşamı boyunca daha birçok büyük kütleli yıldızın yaşamları

Bu yıldızın kütlesi Güneş’inkinden sadece %30 daha fazla olsa da şu sıralar Güneş’ten 400 kat daha fazla ışık yaydığı için buz bölgesinin sınırları. 40

Gökbilimciler bu yıldızın çevresinde gezegen ararken bir de devasa bir yıldız lekesi (Güneş lekelerine benzer) keşfetti. Bu lekenin hareketini iz- leyerek yıldızın

Ancak Trapezyum bölgesindeki küçük kütle- li yıldızlarda böyle parlamaların görül- memesi ve Chandra’nın belirlediği yıl- dız tayflarındaki sıcaklığın parlama

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

Tez çalışmasında dünyada ve Türkiye‟de film gösterimi yapılan mekânların tarihi gelişimi, kent kültürü içinde sinema olgusu, seyircinin filmi sinemada

Arnold tarafından geliştirilen “DNA’yı yeniden yazma” yöntemi üretim süreçlerinde kullanılan toksik kimyasal maddelerin yerini daha çevre dostu malzemelerin

– Bir levhada çıkarılan parçalar, çıkarılan parçanın ağırlık merkezinden yukarı paralel kuvvet