• Sonuç bulunamadı

Dil Yapısı ve Anlam İlişkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dil Yapısı ve Anlam İlişkisi "

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Dil Yapısı ve Anlam İlişkisi

Ta‘lik teorisinin önemini ortaya koymadan önce dilcilerin şekil anlam ilişkisini nasıl ele aldıklarına, bunun konuşan ile muhatab arasındaki ilişki üzerinde doğurduğu sonuçlara ışık tutmak faydalı olacaktır. Dil bilimciler bunu dilsel iletişim olarak isimlendirirler.

Arapça dilbilgisinde, konuşandan (ملكتملا) ziyade muhatabın (يقلتملا) rolü dikkate alınarak oluşturulduğu iddiası vardır. Dilciler, cümle yapılarını kurgularken şekilden anlama doğru bir metot takip etmişlerdir. Bu metod, modern dil bilimin takip ettiği metodun aksinedir. Cürcâni’nin, ta‘lik düşüncesi modern dil bilim anlayışıyla örtüşmektedir. İbn Nazzam nahiv ilmini şöyle tarif eder: “nahiv, Arapların sözlerinden çıkarılan hükümlerdir” (Hamîde: 1997: 20). Tanımdan, gramercilerin dile tanıklık edecek sözlerden hareketle kurallar çıkarmak için yapıyı araştırdıkları sonucu çıkar.

Gramer kurallarını ihdas etmekle iki şeyi hedefleri görülür; birincisi muhatab karşısında bulduğu sözlü veya yazılı dili anlamada hataya düşmesini engellemek, ikincisi ise konuşan söz söylerken bu kurallar ışığında hareket etsidir.

Nahiv ilminin doğuşuna götüren sebepler düşünüldüğünde, gramercileri buna sevk eden sebepler ortaya çıkar. Nahiv çalışmaları, Kur’an-ı Kerim’e gösterilen hassasiyet ve ortaya çıkan bazı dil yanlışları sonucu başlar. Bunun için iyi bir Kur’an hafızı olan Ebu’l Esved ed-Düelî Kur’an sözcüklerinin noktalanması için harekete geçer. Ebu’l Esved ed-Düelî’nin dil zekası sonucu damme, fetha, kesra gibi harekeleri ifade eden rumuzlara ulaşması i‘rab olgusu ortaya çıkar. Dilciler zaman içerisinde, sözcüklerin sonundaki hareke değişiklikleri yorumlamak suretiyle ‘âmil nazariyesini ulaşırlar. Cümleyi oluşturan sözcüklerin sonundaki harekeleri ‘âmilden kaynaklandığını söylerler. Lahn denilen dil hataları ise sadece ‘irâb hatalarından ibaret değildi. Bazı ses ve sözcük hatalarının olduğu bilinmekteydi. Fakat bu hatalar ne gariptir dilciler tarafından i’râb kadar önemsenmemiştir (Hassân, 1994: 12).

Gramer çalışmalarının Kur’an temelli başlamış olması, okuma hatalarının engellenmesinin hedeflenmesi Müslümanlar için önemli bir gelişmedir. Dil konuları üzerindeki araştırmaların gelişmesi ve önemli aşamalardan geçmesi sonucu Arap grameri şekillenmiştir. İkinci önemli konu ise Kur’an ayetlerinin doğru anlaşılması, yorumlanması meselesidir. Bu bağlamda, meâni’l-Kur’an çalışmaları hicrî 3. yy’dan itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır. Ferrâ’nın, Meâni’l-Kur’an ve Ebû ‘Ubeyde’nin Mecâzu’l- Kur’an çalışmaları bu bağlamda yazılan önemli eselerdendir.

Açıklamalı [y1]: Lahn ifadesinden itibaren parağrafta bir kopma var. Yeniden düşün

(2)

Gramer çalışmalarında şekilden anlama giden bir metod takip edildiği görülür.

Dilciler, muhatabı birinci sıraya koymuşlardır. Bu anlayışa göre yapı esas olup, anlam ona tabidir. Cürcâni’nin anlam lafız tartışmaları karşısında dilcilere itirazı vardır: “Bil ki birisi, anlam ve lafızlara dinleyici açısından bakıp onun, anlamları ancak lafızlar kulağına düştükten sonra algıladığını görerek zanneder ki, anlamlar, sıralanış açısından lafızlara bağlıdır. Bizim buradaki açıklamamız, bu düşüncenin yanlışlığını ortaya koymaktadır. Şöyle ki anlamlar, sıralanış açısından lafızlara bağlı olsa lafızların sırası değişmeyip aynen korunurken anlamların değişmesi mümkün olmazdı. Lafızlar yerlerinden oynatılmadan anlamlar değişebildiğine göre demek ki anlamlar lafızlara değil, lafızlar anlamlara bağlıdır. (Cürcâni, 1984: 242): çeviri,s.319) ( ماظن

.ص،طابترﻻا

22 )

Dil çalışmalarının i‘râb odaklı olması, yapıyı önceleyen bir gramer ortaya çıkmasına sebep olmuştur. er-Radî, “nahvi bilmek, cümle içindeki sözcükler arasındaki irtibattan doğan i’râbı bilmekle eşdeğerdir “der (el-Estrabâdî, 1996: I,7). ( ماظن

،طابترﻻا

23 ). İ‘râb, nahiv teriminin müradifi olarak kullanılmaya başlanmıştır. İbn Cinnî’nin Sırru Sınaati’l-İrab, İbn Hişâm’ın el-İ‘râb an Kavâidi’l- İ‘ râb gibi eserlerin isimlerinden bu anlaşılmaktadır. Zeccâcî, nahvin i‘râb olarak bilindiğini beyan eder.

Çünkü gramerin öncelikli hedefi i‘râbtır (ez-Zeccâcî, 1979: 91). ( ،طابترﻻا ماظن 23 . İ‘râbtan maksat ise sözcüklerin son harekelerinde meydana gelen farklılıklardır. Ebu Ali el-Firâsi, i‘râbı, “ ‘âmil etkisiyle son harekedeki değişme” olarak tanımlar (ez- Zeccâcî, 1979: 97).

İ‘râb temelli dil anlayışı artık yerleşmiş, dilcilerin en mühim görevi cümlenin i’râbı olmuştur. İrabı açıklamak için amil nazariyesini geliştirmişlerdir. İ‘râb sözcüğü açıklık, netlik demektir. İ‘râb sözü açıklığa kavuşturmaktır. ‘ Âmil ise sözcüğün sonunu merfû‘ , mansûb, mecrûr kılan etkendir.

İ‘râb dayalı bu metotla benzersiz ifade gücüne sahip olan Kur’anı anlamaya çalıştılar. Ayetlerin i‘râbını yapmaya başladılar. Konuyla ilgili, Zeccâc’ın Meâni’l- Kuran ve İ‘râbuhu, el-Ukberî’nin et-Tibyân fî İ‘râbi’l-Kur’an bu maksatla yazılan önemli eserlerdir. Fakat bu yolla Kura’n’ı anlamanın yetersiz kaldığı ortaya çıkmıştır.

Bu noktada Cürcâni şöyle der: “Ne gariptir ki i‘râbı dikkate aldığımızda sözleri birbiriyle mukayese etmenin mümkün olmadığını görürüz. Çünkü bir kelimenin merfû‘

veya mansûb olmasının bir sözün diğerine üstünlük sebebi olması tasavvur edilemez.

(3)

Burada olsa olsa i‘râblarında yanlışlık bulunan iki söz bulunup bunlardan biri öbüründen daha doğru olabilir. Ya da iki sözden biri doğru olarak devam etmiş olabilir.

Ancak bu i‘râbın esas alındığı bir üstünlük mukayesesi olamaz. Çünkü burada olan şey,

sözlerin birinde i‘râb terk edilirken öbüründe harfi harfine uygulanmasıdır” (Cürcâni,

1984:260). çev, s.338)- ( .ص ،طابترﻻا مظن 24 )

Referanslar

Benzer Belgeler

Türkçe ilk Kur’an çevirilerinde pänd turur (F.); ol Ķur’ān Ǿibret erür pārsālarġa yaǾnį pend erür (Ar.+F.); ögütlemek (T.); Ķurǿān naśįĥatdur (Ar.);

Mütekaddimûn dönemdeki algının hâkim olduğu bir zaman diliminde yaşayan Ebü’l-Kāsım el-Belhî’nin kıraat tercihlerinde ve tenkitlerinde (sonraki dönem

"Âhiret Âlemi" denir. Bütün semâvi dinlerde olduğu gibi en son ve en mükemmel din olan İslâm'a 9 göre, meydana geleceği âyet 10 ve bütün ümmetin fikir birliği

İlimle dolu, kısa fakat bereketli bir hayat süren Zerkeşî, 3 Receb 794 (26 Mayıs.. mecaz konusunu ele alacağız. Zerkeşî’nin, Kur’an’ın anlaşılması amacına hizmet

Çalışmanın giriş kısmında müellif ahkâm âyetleri ve hadisle- ri hakkında malumat verdikten sonra Tahâvî’nin Ahkâmü’l-Kur’ân’dan önce telif ettiği

Ata arasında Büyük Günalı ve İman konuları çerçevesinde ortaya çıkan bir fikri ayrılığın ilk ayrışma ve kırılmaya dönüştüğünü ifade etmektedir.s

Sonuçta Yahudilerin de diğer insanlar gibi oldukları ve azap görmelerinin ya da ilahî rahmete mazhar olmalarının, göklerin ve yerin mülkünün sahibi olan Allah’ın

(Kur’qn’da yada Arapça’da sesli harf vardır. Arapça’nın bozukluğunu bir türlü anlayamadılar. Görünenle söyleneni bir türlü ayıramadılar. Arapça ‘da sesli harf yok