• Sonuç bulunamadı

Eserin Türkçedeki Ilk Basımı: Aydınlık Yayınları, ı 978, İstanbul

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Eserin Türkçedeki Ilk Basımı: Aydınlık Yayınları, ı 978, İstanbul"

Copied!
159
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Çevirmenlerin temel aldıkları kaynak:

V. I. Lenin, The State and Revolution, Foreign Languages Press, Second Printing, Peking ı 970.

Çevirmenlerin karşılaştırma için başvurdukları kaynak:

V. Lenine, L'Etat et la revolution, E.ditions en langues etrangeres, Peki n, ı 970.

Yordam Kitap editörünün temel aldığı kaynak:

V. I. Lenin, "The State and Revolution", Col/ected Works, Volume 25, Progress Publishers, Moscow, Second printing ı974.

Yordam Kitap editörünün karşılaştırma için başvurduğu kaynaklar:

W. I. Lenin, "Staat und Revolution", Werke, Band 25, Dietz Verlag Berlin, 4. Auflage, ı 974.

B. 11. JleHHH, focyoapcmBo u peBonıo�uR, https://www.marxists.org/russkij/

lenin/works/lenin007 .htm.

Eserin Türkçedeki Ilk Basımı:

Aydınlık Yayınları, ı 978, İstanbul

(3)

DEVLET VE DEVRİM

V. İ. Lenin

İngilizceden Çevirenler

M. Halim Spatar Celal Üster Editör

Erkin Özalp

(4)

Yordam Kitap: 260 Devlet ve Devrim V. 1. Lenin

ISBN 978-605-172-106-4 Çeviri: M. Halim Spatar- Celal Oster Kitap Editörü: Erkin Ozalp Kapak ve Iç Tasarım: Savaş Çekiç Sayfa Düzeni: Gönül Göner Birinci Basım: Ocak 2016

Yordam Kitap, 2015

----- ---

' Yordam Kitap Basın ve Yayın Tic. Ltd. Şti. (Sertifika No: 10829)

1

Çatalçeşme Sokağı Gendaş Han No: 19 Kat:3 341 10 Cağaloğlu · Istanbul

Tel: 0212 528 19 10 Faks: 0212 528 19 09

�W:

www. yordamkitap.com E: info@yordamkitap. com www.facebook.com/YordamKitap www.twitter.com/YordamKitap

---�---

1

Baskı: Berdan Matbaası (Sertifika No: 12491) Davutp�a Cad. Güven Iş Merkezi C Blok No: 2 I 5/216

· Topkapı · Istanbul Tel: 0212 613 12 ll

(5)

ı

DEVLET VE

DEVRİM

(6)
(7)

İÇİNDEKİLER

DEVLET VE DEVRİM Marksizmin Devlet Öğretisi ve Proletaryanın Devrimdeki Görevleri.

BiRİNCi BASIMA ÖNSÖZ.

İKİNCİ BASIMA ÖNSÖZ

I.

BÖLÜM

9

ll ıs

SINIF LI TOPLUM VE DEVLET ı

7

ı.

Devlet - Sınıf Karşıtlıklarının Giderilemezliğinin Bir Ürünü ı 7 2. Özel Silahlı Birlikler, Hapishaneler vb. 2ı 3. Devlet - Ezilen Sınıfın Sömürülmesinin Bir Aracı. 2S 4. Devletin "Yok Olup Gitmesi" ve Zora Dayalı Devrim. 29

II.

BÖLÜM

DEVLET VE DEVRİM. 1848-1851 YILLARININ DENEYİMLERİ I.

Devrimin Arifesi.

2. Devrimin Sonuçları.

3. Marx ıSS2'de Sorunu Nasıl Tarif Etmişti?

III.

BÖLÜM

DEVLET VE DEVRİM.

37

37 42 49

1871 PARis KoMÜNÜ DENEYİMLERİ. MARx'ıN Çözi)MLEMESİ

S3

I.

Komüncülerin Girişimi Neden Kahramancaycl.ı? S3 2. Parçalanan Devlet Mekanizmasının Yerine Ne Koyulmalı? SS 3. Parlamentarizmin Ortadan Kaldırılması 63

4. Ulusal Birliğin Örgütlenmesi 7ı

S. Asalak Devletin Ortadan Kaldırılması 74

(8)

IV.

BÖLÜM

DEVAM. ENGELs'iN TAMAMLAYlCI AÇIKLAMALARI

78

1. Konut Sorunu 78

2. Anarşistlerle Tartışma 81

3. Bebel'e Mektup. 86

4. Erfurt Program Taslağının Eleştirisi. 90 5. Marx'ın

Fransaaa İç Savaş'

ına 189t Tarihli Önsöz 98 6. Engels'in Demokrasinin Aşılması Hakkındaki Görüşleri 105

V.

BÖLÜM

DEVLETiN YoK OLUP GiTMESiNiN İKTiSADi TEMELi

1. Marx'ın Sorunu Ele Alışı.

2. Kapitalizmden Komünizme Geçiş.

3. Komünist Toplumun İlk Evresi 4. Komünist Toplumun Üst Evresi

VI.

BÖLÜM

108 108

lll

1 17 122

MARKSİZMİN ÜPORTÜNİSTLER TARAFINDAN ÇARPITILMASI

132 1 . Plehanov'un Anarşistlerle Tartışması 132 2. Kautsky'nin Oportünistlerle Tartışması 134 3. Kautsky'nin Pannekoek'le Tartışması. 143

BİRİNCİ BASIMA SONSÖZ. ı55

İsiM DiziNi. 156

(9)

DEVLET VE DEVRİM

MARKSİZMİN DEVLET ÖGRETİSİ VE PROLETARYANIN DEVRİMDEKi GöREVLERi*

Ağustos-Eylül ı 9 ı 7'de yazıldı ı 9 ı S'de Zhizn i Znaniye Yayınevi

tarafından bir broşür şeklinde yayımiandı

Bu baskıda, Kommunist Yayınevi tarafından ı 9 ı 9 yılında yayımlanan

broşür temel alınmış ve karşılaştırma için elyazmasına ve

ı 9 ı 8 baskısına başvurulmuştur

Lenin, Devlet ve Devrim'i, yeraltındayken, ı 9 ı 7 yılının Ağustos ve Eylül ayla­

rında yazdı. Devlet sorununun teorik olarak incelenmesi gerektiğini ilk olarak ı 9 ı6'nın ikinci yarısında söylemişti. O dönemde, Buharin'in devlet hakkındaki Marksist olmayan konumlanışını eleştirdiği ve Marksistlerin devlete bakışla­

rı hakkında daha ayrıntılı bir makale yazma sözünü verdiği "Gençlik Enter­

nasyonali" başlıklı yazıyı yazdı (bkz. Col/ected Works, V çı!. 23, s. ı63- ı66). ı 7 Şubat (Yeni Takvim) ı 9 ı7'de, Lenin, A. M. Kollontay'a, Marksistlerin devlete bakışları hakkındaki hazırlık malzemesini neredeyse tamamlamış olduğunu yazdı. Malzeme, "Marksizm ve Devlet" başlığını taşıyan mavi kaplı bir deftere küçük harflerle yazılmıştı. İçinde, Marx'tan ve Engels' ten alıntılar, Kautsky'nin, Pannekoek'ün ve Bernstein'ın kitaplarından pasajlar ve Lenin'in eleştirel yo­

rumları, çıkardığı sonuçlar ve genellerneleri vardı.

Lenin' in planına göre, Devlet ve Devrim, yedi bölümden oluşacaktı. Ama " ı 905 ve ı9ı7 Rus Devrimlerinin Deneyimleri" başlıklı yedinci ve son bölüm hiçbir zaman yazılmadı ve elimizde bunun yalnızca ayrıntılı bir planı var (bkz. Lenin Miscel/any XXI, ı 933, s. 25-26 [Rusça]). Lenin, yayıncı ya, "bu yedinci bölümü tamamlamak konusunda çok yavaş ilerlemesi ya da söz konusu bölüm ün fazla hacimli olması" durumunda, "ilk altı bölümün Birinci Kitap şeklinde ayrı ola­

rak yayımlanması gerektiğini" yazmıştı.

Elyazmasının birinci sayfasında yazarın takma adı olan F. F. İvanovski vardı.

Lenin bu adı kullanmayı planlıyordu, çünkü aksi durumda Geçici Hükümet kitaba el koyardı. Kitap ancak ı 9 ı S'de yayımlandığından, takma adın kullanıl­

ması gerekmedi. Yazarın Il. Bölüme ekiediği "Marx ı852'de Sorunu Nasıl Tarif Etmişti?" başlıklı yeni bir alt bölümü içeren ikinci bir baskı ı 9 ı 9'da yayımlandı.

-İngilizce ed.

{ Metindeki ve dipnotlardaki çengelli parantezler Türkçe baskı editörüne aittir.

-Türkçe ed.}

(10)

ı o Lenin Devlet ve Devrim

Devlet ve Devcim

el yazmasının birinci sayfası Ağustos-Eylül

ı

9

ı 7

Küçültülmüştür

(11)

BİRİNCİ BAS IMA ÖNS Ö Z

Bugünlerde dev let sorunu gerek teorik bakımdan, gerek pratik siyaset açısından özel bir önem kazanıyor. Emperya­

list sav aş, tekelci kapitalizmin tekelci dev let kapitalizmine dönüşme sürecini büyük ölçüde hızlandırdı ve yoğunlaştır­

dı. Güçleri her şeye yeten kapitalist birliklerle giderek daha fazla bütünleşen devletin emekçi kitleler üzerindeki korkunç baskısı her geçen gün daha da amansızlaşıyor. Gelişmiş ülke­

ler (iç bölgelerini kastediyoruz), işçilerin zorla çalıştırıldığı birer askeri cezaev i haline geliyor.

Sonu gelmeyen sav aşın yol açtığı eşi görülmemiş dehşet v e sefalet, kitlelerin durumunu katlanılmaz kılıyor v e öfkele­

rini artırıyor. Uluslararası proletarya dev rimi gözle görülür şekilde olgunlaşıyor. Bu devriminin devletle ilişkisi sorunu pratik açısından da önem kazanıyor.

Onlarca yıl süren görece barışçıl gelişme döneminde bi­

rikmiş olan oportünizm unsurları, bütün dünyadaki resmi sosyalist partileri egemenliği altına alan sosyal-şovenizm akımını yarattı. Sözde sosyalizm, uygulamada şovenizm anlamına gelen bu akımın (Rusya'da Plehanov, Potresov, Breşkov skaya, Rubanov iç ve üstü biraz örtülü bir şekilde

(12)

12

1

Lenin Devlet ve Devrim

T sereteli, Çernov ve kafadarları; Almanya'da Scheidemann, Legien, Dav id ve başkaları; Fransa ve Belçika'da Renaudel, Guesde, Vanderv elde; İngiltere'de Hyndman ve Fabianlar·

v b. v b.) göze çarpan yanı, "sosyalizm önderleri"nin, yalnız­

ca "onların" ulusal burjuv azilerinin çıkarlarına değil, aynı zamanda "onların" dev letlerinin çıkarlarına alçakça v e kö­

lece boyun eğmeleridir; çünkü, ·"Büyük Güçler"in çoğu, çok sayıda küçük ve zayıf ulusu uzun zamandır sömürmekte v e köleleştirmektedir. Ve emperyalist sav aş, böylesi bir gani­

metin paylaşılmasına ve yeniden paylaşılmasına yönelik bir sav aştır. "Dev let" hakkındaki oportünist önyargılarla müca­

dele etmeden, emekçi kitleleri, genel olarak burjuv azinin, özel olarak da emperyalist burjuv azinin etkisinden kurtarma mücadelesi verilemez.

ilkin, Marx ile Engels'in dev let hakkındaki öğretilerini inceleyecek v e bu öğretinin oportünistler tarafından yok sayılmış ya da çarpıtılmış olan yanlarını ayrıntılı olarak ele alacağız. Ardından, özel olarak, bu çarpıtmaların başta gelen sorumlusu ve bugünkü sav aşta içler acısı bir ifl asa uğramış bulunan İkinci Enternasyonal'in ( 1 889- 1 9 1 4) en tanınmış önderi olan Karl Kautsky'yi ele alacağız. Son ola­

rak, 1 905 ve özellikle de 1 9 1 7 Rus Dev rimlerinde kazanılan deneyimlerin belli başlı sonuçlarını özetleyeceğiz. Görül­

düğü kadarıyla, 1 9 1 7 Dev rimi, şu sıralar (Ağustos ı 9 ı 7'nin başında), gelişmesinin birinci aşamasını tamamlıyor; ama bir bütün olarak bu dev rim, ancak, emperyalist sav aşın yolunu açmakta olduğu bir sosyalist proletarya devrimleri zincirinin bir halkası olarak görülmesi durumunda anlaşı-

ı884 yılında İngiltere'de kurulan, sosyalizmin ilkelerinin aşamalı olarak ve re­

formlar yoluyla hayata geçirilmesini savunan, İngiliz İşçi Partisi'nin temellerini atan Fabian Derneği'nin üyeleri. -Türkçe ed.

(13)

Birinci Basıma Önsöz

j ı3

labilir. Demek ki, sosyalist proletarya dev riminin dev letle ilişkisi sorunu, pratik siyaset açısından önem kazanmakla kalmıyor, aynı zamanda, günümüzün en acil sorunlarından biri olarak da, yani, kapitalist zorbalıktan kurtulmak için yakın gelecekte neler yapmaları gerektiğini kitlelere açıkla­

ma sorunu olarak da önem kazanıyor.

Yazar Ağustos

ı 9 ı 7

(14)
(15)

İKİNCİ BAS IMA ÖNS Ö Z

Bu ikinci basım, Il. Bölüme 3 . alt bölümün eklenmesi dışında, neredeyse hiçbir değişiklik yapılmadan yayımlan­

mıştır.

Yazar

Moskova

17 Aralık 1918

(16)
(17)

I. B Ö LÜM

SlNlFLI ToPLUM VE DEVLET

1.

DEVLET - SINIF KARŞlTLlKLARININ GİDERİLEMEZLİGİNİN BİR ÜRÜNÜ

Bugün Marx'ın öğretisinin başına gelenler, tarih boyun­

ca, dev rimci düşünürlerin ve kurtuluş mücadelesi yürüten ezilen sınıfların önderlerinin öğretilerinin başına defalarca gelmişti. Ezen sınıflar, büyük dev rimcileri sağlıklarında dur­

madan oradan oraya sürmüş, öğretilerinin karşısına en vahşi düşmanlık, en kudurgan nefret ve en kaba yalan ve karalama kampanyalarıyla dikilmişti. Ölümlerinden sonra, onları za­

rarsız putlara çev irmek, deyim yerindeyse ev liyalaştırmak v e ezilen sınıfları "av utmak" için ve bu sınıfları aldatmak ama­

cıyla adlarını bir ölçüde halelerle süslerken, aynı zamanda, devrimci öğretiyi içeriğinden yoksun bırakma, dev rimci uç­

larını köreitme ve onu bayağılaştırma girişimlerinde bulu­

nulur. Bugün, burjuv azi ve emek hareketinin içindeki opor­

tünistler, Marksizmin bu şekilde elden geçirilmesi konusun­

da ortaklaşıyor. Bu öğretinin dev rimci yanını, dev rimci ru­

hunu yok sayıyor, örtbas ediyor ya da çarpıtıyorlar. Burjuv azi için kabul edilebilir olan ya da kabul edilebilir görünen ne

(18)

18

j

Lenin Devlet ve Devrim

v ars a onu öne s ürüyor ve göklere çıkarıyorlar. Bütün sosyal­

şov enler bugün "Marks ist" (gülmeyin!). Daha düne kadar Marks izm in kökünü kazıma uzmanları olan Alm an burjuv a bilginleri, şim dilerde, bir yağm a s avaşının yürütülm es i için çok iyi bir şekilde örgütlenm iş olan işçi sendikalarını eğit­

tiğini iddia ettikleri "ulusal-Alm an" Marx'tan giderek daha s ık söz ediyor!

Bu koşullar altında, Marksizm in eşi görülm em iş derecede yaygın bir şekilde çarpıtılm as ı karşısında, en başta gelen gö­

revimiz, Marx'ın dev let konus unda gerçekten öğretmiş oldu­

ğu şeyleri yeniden ortaya koymaktır. Bunun için, Marx'ın ve Engels'in kendi es erlerinden çok s ayıda uzun alıntının yapıl­

m ası gerekecek. Kuşkus uz, uzun alıntılar metni ağırlaştıra­

cak ve yaygın bir şekilde okunm as ına hiçbir şekilde yardım ­ cı olm ayacak; am a bu alıntılardan vazgeçm em iz olanaks ız.

Okurun, bilims el s osyalizmin kurucularının görüşlerinin tümü v e bu görüşlerin ev rim i hakkında bağımsız bir yargıya v arabilm es i, v e bu görüşlerin günümüzde yaygın olan "Ka­

utsky'cilik" tarafından çarpıtıldığının belgelerle kanıtlanabil­

m esi ve açıkça gözler önüne s erilebilm es i için, Marx'ın v e Engels'in es erlerinin dev let konus undaki bölüm lerinin tümü ya da hiç değils e en can alıcı olanları, mutlaka, elden geldi­

ğince eks iksiz bir şekilde aktanlm ak zorunda.

Engels'in en ünlü es eriyle, daha 1 894 yılında Stuttgart'ta altıncı bas ımı yapılm ış olan Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Dev­

letin Kökeni'yle başlayalım . Çok sayıda Rusça çev irinin bu­

lunmas ına karşın, bunların çoğunun eksik ya da çok yetersiz olmas ı nedeniyle, alıntıları Alm anca asıllarından çev irm ek zorundayız.*

Elinizdeki kitapta da Marx'ın ve Engels'in eserlerinden yapılan alıntılar Alman·

ca asıllarından çevrildi. -Türkçe ed.

(19)

Sınıflı Toplum ve Devlet

1 19

Engels, tarihsel çözümlemesini özetlerken şöyle diyor:

"Demek ki, devlet, hiçbir şekilde, topluma dışarıdan dayatı­

lan bir güç değildir; hele, Hegel'in iddia ettiği gibi, 'ahlaki dü­

şüncenin gerçekliği', 'aklın imgesi ve gerçekliği' hiç değildir.

Aksine, devlet, belirli bir gelişme aşamasındaki toplumun bir ürünüdür; toplumun kendi kendisiyle çözümsüz bir çelişkiye düşmüşlüğünün, ortadan kaldıramayacağı giderilemez karşıt­

Iıkiara bölünmüşlüğünün kabulüdür. Ama bu karşıtlıkların, iktisadi çıkarları çatışan sınıfların, kendilerini ve toplumu kısır bir mücadele içinde tüketmemeleri için, çatışmayı yumuşata­

cak, 'düzen' sınırları içinde tutacak, görünüşte toplumun üze­

rinde duran bir güç gerekli hale gelmiştir; ve toplumun bağrın­

dan doğan, ama kendisini toplumun üzerine yerleştiren, ona giderek daha fazla yabancılaşan bu güç, devlettir:' (s.

1 77- 1 78,

altıncı Almanca basım.)'

Bu sözler, Marksizmin, dev letin tarihsel rolü ve anlamı hakkındaki temel düşüncesini kusursuz bir açıklıkla dile getiriyor. Dev let, sınıf karşıtlıklarının giderilemezliğinin bir ürünü ve bir ifadesidir. Dev let, sınıf karşıtlığının giderilme­

sinin nesnel olarak mümkün olmadığı yerde, anda ve ölçüde ortaya çıkar. T ersinden söylersek, devletin varlığı, sınıf kar­

şıtlıklarının giderilemez olduğunu kanıtlar.

İki ana koldan yürütülen Marksizmi çarpıtma faaliyetleri tam da bu en önemli ve temel noktada başlar.

Bir yandan, su götürmez tarihsel gerçeklerin ağırlığı karşısında dev letin sadece sınıf karşıtlıklarının v e bir sınıf mücadelesinin bulunduğu yerlerde v ar olduğunu kabullen­

mek zorunda kalan burjuv a ve özellikle de küçük burjuv a

Bkz. Friedrich Engels, "Der Ursprung der Fami/ie, des Privateigentums und des Staats': Karl Marx-Friedrich Engels, Werke, Bd. 21, s. 165. V. İ. Lenin, aşağıda (s. 2 1 -28), Engels'in aynı eserinden alıntı yapıyor. (Adı geçen eser, s. ı65-168.) -Almanca ed.

(20)

20

ı

Lenin Devlet ve Devrim

ideologları, Marx'ı, dev letin sınıfların uzlaştırılmasının bir organı olarak görüleceği şekilde "düzeltir': Marx'a göre, eğer sınıfları uzlaştırmak mümkün olsaydı, dev let ne ortaya çı­

kabilir, ne de v arlığını sürdürebilirdi. Küçük burjuv a v e dar kafalı profesörlerin v e siyaset yazarlarının, Marx' tan sık sık ve olumlu alıntılar yaparak söylediklerinden anlaşılan şey, dev letin sınıfl arı gerçekten uzlaştırdığıdır. Marx'a göre, dev­

let, bir sınıfın egemenlik organıdır, bir sınıfın bir başkasını ezmesini sağlayan organdır; sınıflar arasındaki çatışmayı yu­

muşatarak bu baskıyı yasallaştıran ve ona süreklilik kazandı­

ran "düzen"in kurulmasıdır. Ne v ar ki, küçük burjuv a politi­

kacılarına bakılırsa, düzen, bir sınıfın bir başkası tarafından ezilmesi değil, sınıfların uzlaştırılması demektir; çatışmanın yatıştırılması ise, ezilen sınıfların, ezenleri alaşağı etme mü­

cadelesinin belirli araç ve yöntemlerinden yoksun kılınması değil, sınıfların uzlaştırılması demektir.

Örneğin, 1 9 1 7 {Şubat} Dev riminde, dev letin anlamı v e rolü sorunu, doğrudan eylemi v e dahası kitlesel ölçekli ey­

lemi gerektiren pratik bir sorun olarak olanca büyüklüğüyle ortaya çıktığında, Sosyalist-Dev rimcilerin ve Menşeviklerin hepsi, bir anda, "dev let"in sınıfları "uzlaştırdığı" yönündeki küçük burjuv a teorisine geri döndü. Bu iki partinin politi­

kacılarının sayısız karar ve makaleleri baştan sona bu küçük burjuv aziye v e dar kafalılara özgü "uzlaştırma'' teorisiyle do­

ludur. Dev letin, kendi tam karşıtıyla (karşıtı olan sınıfla) uz­

laştırılması mümkün olmayan belirli bir sınıfın bir egemenlik organı olması, küçük burjuv a demokratlarının hiçbir zaman kav rayamayacakları bir şeydir. Bunların dev let karşısındaki tutumları, bizim Sosyalist-Dev rimcilerimizin ve Menşev ik­

lerimizin hiçbir şekilde sosyalist olmadıklarını (biz Bolşe­

v ikler hep bu görüşü sav unduk), sosyalizmi andıran sözler

(21)

Sınıflı Toplum ve Devlet

[ 21

eden küçük burjuv a demokratları olduklarını ortaya koyan en çarpıcı kanıtlardan biridir.

Öte yandan, Marksizm hakkındaki "Kautsky'ci" çarpıtma çok daha ustacadır. "Teoride", devletin sınıf egemenliğinin bir organı olduğu ya da sınıf karşıtlıklarının giderilemez ol­

duğu reddedilmez. Ama görmezden gelinen ya da örtbas edi­

len şey şudur: Eğer dev let, sınıf karşıtlıklarının giderHemez­

liğinin ürünüyse, toplumun üzerinde duran ve "ona giderek daha fazla yabancılaşan" bir güçse, ezilen sınıfın, yalnızca zora dayalı bir dev rim olmaksızın değil, ama aynı zamanda, egemen sınıf tarafından yaratılmış bulunan v e söz konusu

"yabancılaşma" nın cisimleşmesi olan dev let gücü aygıtı yıkıl­

maksızın kurtulamayacağı açıktır. Daha sonra göreceğimiz gibi, Marx, teorik bakımdan apaçık olan bu sonucu, devri­

min görevlerinin somut bir tarihsel çözümlemesine dayalı olarak, çok açık şekilde çıkarmıştı. Ve (ileride ayrıntılı olarak göstereceğimiz gibi), Kautsky'nin "unutmuş" ya da çarpıtmış olduğu şey, bu sonuçtur.

2.

ÖZEL SiLAHLI BiRLiKLER, HAPiSHANELER VB.

Engels şöyle dev am ediyor:

"Devletin, eski

gens

[kabile ya da klan] örgütlenmesinden ilk farkı, uyruklarını

bölgelere göre sınıflandırmasıdır:'

Bu sınıflandırma bize "doğal" görünür, oysa kuşaklara ya da kabHelere dayanan eski örgütlenmeye karşı uzun süreli bir mü­

cadeleyi gerektirir.

"ikincisi, artık kendisini silahlı güç olarak örgütleyen halkla dolaysız bir şekilde örtüşmeyen bir

kamu

gücünün kurulması­

dır. Bu özel kamu gücü gereklidir, çünkü sınıfıara ayrışmadan beri, halkın kendi kendine işleyen bir silahlı örgütlenmesi ola­

naksız hale gelmiştir ... Bu kamu gücü, her devlette bulunur;

(22)

22

j

Lenin Devlet ve Devrim

yalnızca silahlı insanlardan değil, aynı zamanda

gens

[klan]

toplumunun haberdar olmadığı maddi eklentilerden, hapisha­

nelerden ve her tür zorlayıcı kurumdan oluşur."

Engels, devlet diye anılan, toplumun bağrından doğan ama kendisini onun üzerine koyan ve ona giderek daha faz­

la yabancılaşan "güç" kav ramını açıklığa kavuşturur. Bu güç esas olarak nelerden oluşur? Emirleri altında hapishaneler v b. bulunan özel silahlı birliklerden oluşur.

Özel silahlı birliklerden söz etmemiz yerindedir, çünkü her devletin bir özelliği olan kamu gücü, "kendi kendine iş­

leyen bir silahlı örgütlenmesi" b ulunan silahlı halkla "dolay­

sız bir şekilde örtüşmez".

Bütün büyük dev rimci düşünürler gibi Engels de, sınıf bilinçli işçilerin dikkatini, yaygın dar kafalılığın en önem­

siz, en alışılmış saydığı, kökleşmiş olmakla kalmayıp aynı zamanda taşlaşmış denebilecek olan önyargılarca kutsanan şeye çekmeye çalışır. Sürekli ordu ve polis, devlet iktidarının başlıca araçlarıdır. Zaten başka türlü olabilir mi?

Engels'in seslendiği ve tek bir büyük dev rimi bile ya­

şamamış ya da yakından gözlememiş olan 19. yüzyıl sonu Av rupalılarının büyük çoğunluğuna göre, başka türlü ola­

mazdı. Onlar, "halkın kendi kendine işleyen bir silahlı örgütlenmesi"nin ne olduğunu hiçbir şekilde anlayamadı.

Batı Av rupa'daki v e Rusya'daki dar kafalılar, toplumun üze­

rinde duran v e topluma yabancılaşan özel silahlı birliklere (polis ve bir sürekli ordu) niçin gerek duyulduğu soruldu­

ğunda, Spencer'dan ya da Mihaylov ski'den ödünç alınmış birkaç deyimle cevap v erme, toplumsal yaşamın artan kar­

maşıklığından, işlevierin farklılaşmasından v b. söz etme eği­

limindedir.

Bu tür bir açıklama "bilimsel" görünür ve önemli ve te­

mel olguyu, yani toplumun uzlaştırılamaz karşıt sınıf lara bölünmüşlüğünü örtbas ederek, sokaktaki insanı başarılı bir şekilde uyutur.

(23)

Sınıflı Toplum ve Devlet

1

23

Gerçi, bu bölünme olmasaydı, "halkın kendi kendine işle­

yen silahlı örgütlenmesi", karmaşıklığıyla, teknik düzeyinin yüksekliğiyle v b., sapa kullanan bir maymun sürüsünün ya da ilkel insanların ya da klanlar halinde birleşmiş insanların ilkel örgütlenmelerinden farklılaşırdı, ama böyle bir örgüt­

lenme yine de mümkün olurdu.

Böyle bir örgütlenme olanaksızdır, çünkü uygar toplum, karşıt ve dahası uzlaştırılamayacak derecede karşıt sınıfıara bölünmüştür ve bunların "kendi kendine işleyen" silahlan­

maları, aralarındaki silahlı bir mücadeleye yol açardı. Bir dev let ortaya çıkar, özel bir güç, özel silahlı birlikler yara­

tılır v e her dev rim, devlet aygıtını yıkarak, egemen sınıfın, kendisine hizmet eden özel silahlı birlikleri yeniden kur­

mak için, ezilen sınıfın ise, sömürenler yerine sömürülen­

lere hizmet edebilecek olan bu türdeki yeni bir örgütlenme yaratmak için nasıl çabaladığını bize açık bir şekilde gös­

terir.

Engels, yukarıdaki tartışmasında, tam da, her dev rimin pratikte açıkça ve dahası kitle eylemi ölçeğinde karşımı­

za çıkardığı sorunu, yani "özel" silahlı birlikler ile "halkın kendi kendine işleyen silahlı örgütlenmesi" arasındaki ilişki sorununu teorik olarak ortaya atıyor. Av rupa ve Rus dev rim­

lerinin deneyimlerinin bu sorunu somut olarak ne şekilde ortaya koyduğunu göreceğiz.

Ama Engels'in açıklamalarına geri dönelim.

Engels, bu kamu gücünün, bazen (örneğin Kuzey Amerika'nın belirli kısımlarında) zayıf olduğunu (burada, kapitalist toplumda ender rastlanan bir istisnayı ve emper­

yalizm öncesi dönemindeki Kuzey Amerika'nın özgür yer­

leşimcilerin ağır bastığı kısımlarını kastediyor), ama genel olarak bakıldığında güçlenmekte olduğunu belirtir:

(24)

24

ı

Lenin Devlet ve Devrim

"Ama, [kamu gücü,) devletin içindeki sınıf karşıtlıklarının keskinleşmesi ve sınırdaş devletlerin büyümesi ve kalabalık­

laşması ölçüsünde güçlenir; bunu görmek için günümüzün Avrupa'sına bakmak yeter; burada, sınıf mücadelesi ve fetih re­

kabeti, kamu gücünü öylesine yüksek bir noktaya taşımıştır ki, bu güç, tüm toplumu ve hatta devleti yutmak üzere:·

Engels'in son önsözü ı6 H aziran ı 89 ı tarihini taşıdığı­

na göre, bu sözler en geç önceki yüzyılın doksanlı yıllarının başında kaleme alınmıştı. T röstlerin mutlak egemenliği, bü­

yük bankaların her şeye güçlerinin yetmesi, büyük ölçekli bir sömürge siyaseti vb. anlamlara gelen emperyalizme yö­

neliş, Fransa'da henüz yeni başlıyordu, Kuzey Amerika'da ve Almanya'da ise daha da zayıftı. O zamandan bu yana, "fetih rekabeti", özellikle de yirminci yüzyılın ikinci on yılının ba­

şında dünyanın "rakip fatihler': yani yağmacı Büyük Güç­

ler arasındaki paylaşımının tamamlanmasıyla birlikte, dev adımlar attı. O zamandan bu yana, orduların v e donanma­

ların silahlanması görülmemiş derecede arttı ve dünyaya İn­

giltere ya da Almanya tarafından hükmedilmesi, ganimetin paylaşılması için yapılan ı 9 ı 4- ı 9 ı 7 yağma sav aşı, tüm top­

lum güçlerinin yağmacı dev let iktidarı tarafından "yutulma­

sını" tam bir felaket noktasına yaklaştırdı.

Engels, "fetih rekabeti"nin, Büyük Güçlerin dış politika­

larının en önemli ayırt edici özelliklerinden biri olduğunu daha ı 89 1 yılında gösterebilmişti; buna karşın, tam da kat kat yoğunlaşmış olan bu rekabetin emperyalist sav aşa yol açtığı ı 9 ı 4- ı9 ı 7 yıllarında, sosyal-şov en alçaklar, "ken­

di" burjuv azilerinin yağmacı çıkarlarının sav unulmasını,

"anayurdun sav unulması"ndan, "cumhuriyetin ve devrimin sav unulması"ndan v b. dem v urarak örtbas ediyor!

(25)

Sınıflı Toplum ve Devlet

ı

25

3. DEVLET - EZiLEN SlNlFlN SÖMÜRÜLMESİNİN

BİR ARACI

Toplumun üzerinde duran özel kamu gücünün varlığının korunması, vergileri ve devlet borçlarını gerekli kılar.

"Şimdi, kamu gücüne ve vergi toplama hakkına sahip olan memurlar", diye yazıyor Engels, "toplumun organları olarak, toplumun

üzerinde

duruyor.

Gens

[klan) örgütlenmesinin or­

ganlarına özgürce ve isteyerek gösterilen saygı, onu elde edebi­

lecek olsaydılar bile, onlara yetmez ... " Memurlara kutsallık ve dokunulmazlık tanıyan özel yasalar çıkarılır. "En değersiz polis memuru" klan temsilcilerinden* daha fazla "otorite"ye sahip­

tir, ama uygar bir devletin askeri gücünün başı bile, toplumun yaşlı bir klan üyesine gösterdiği "zorlama ürünü olmayan ve tartışmasız saygı"yı pekala kıskanabilir.

Burada, karşımıza, devlet iktidarının organları olarak memurların ayrıcalıklı konumu sorunu çıkar. D ikkat çekilen asıl konu şu: Onları toplumun üzerine yerleştiren şey nedir?

Bu teorik sorunun 1 87l'de Paris Komünüyle pratikte nasıl cevaplandığını ve 1 9 1 2'd e Kautsky tarafından gerici bir anla­

yışla nasıl örtbas edildiğini göreceğiz.

"Devlet, sınıf karşıtlıklarını dizginleme gereksiniminden doğ­

duğundan, ama aynı zamanda söz konusu sınıfların çatışma­

sının ortasında doğduğundan, bir kural olarak, en güçlü, ik­

tisadi açıdan egemen olan sınıfın devletidir ve bu sınıf, devlet aracılığıyla, siyasal açıdan da egemen sınıf haline gelir ve böy­

lece ezilen sınıfı baskı altında tutmanın ve sömürmenin yeni araçlarını elde eder:' Eski Çağ devleti ve feodal devlet, köleleri ve serfleri sömürmenin organlarıydı; benzer şekilde, "modern temsili devlet, ücretli emeğin sermaye tarafından sömürülme­

sinin aracıdır. Ne var ki, istisnai olarak, mücadele halindeki

Almanca özgün metinde, "gens örgütlenmesinin tüm organlarının toplamın·

dan'� -Türkçe ed.

(26)

26 1

Lenin Devlet ve Devrim

sınıfların birbirlerini neredeyse dengeledikleri öyle dönem­

lerden geçilir ki, görünüşteki aracı olarak devlet iktidarı, anlık olarak, her ikisi karşısında belirli bir bağımsızlık kazanır:'

1 7.

ve

1 8.

yüzyılların mutlak monarşileri, Fransa'daki Birinci ve İkinci imparatorlukların Bonapartizmi ve Almanya'daki Bis­

marck rejimi bu tür örneklerdi.

Bu örneklere, küçük burjuv a demokratlarının önderliği yüzünden Sovyetlerin iktidarsız hale gelmiş olduğu, buna karşılık burjuvaların henüz onları basitçe dağıtacak kadar güçlü olmadığı bir anda devrimci proletaryaya baskı uygula­

maya başlamasından bu yana, cumhuriyetçi Rusya'daki Ke­

renski hükümetini de ekleyebiliriz.

Demokratik bir cumhuriyette, diye devam eder Engels, "servet, iktidarını, dolaylı ama çok daha güvenli bir şekilde", birincisi,

"memurların doğrudan yiyiciliği" yoluyla (Amerika), ikincisi,

"hükümet ile borsa arasındaki ittifak" yoluyla (Fransa ve Ame­

rika) uygular.

Günümüzde, emperyalizm ve bankaların egemenliği, her tür demokratik cumhuriyette servetin her şeye gücü yeter­

liğini savunmanın ve hayata geçirmenin bu iki yöntemini

"geliştirerek" eşsiz bir sanata dönüştürmüştür. Örneğin, Rus demokratik cumhuriyetinin daha ilk aylarında, deyim yerin­

deyse burjuvaziyle nikahlanan "sosyalist" SR'ler* ile Menşe­

viklerin balayı sırasında, koalisyon hükümetindeki Bay Pal­

çinski, kapitalistleri ve onların talanlarını, devlet hazinesini savaş ihaleleri yoluyla yağmalarnalarını dizginlemeye yöne­

lik her tür önlemi engellediyse; ve sonradan, Bay Palçinski, istifası üzerine (ve elbette yerine onun benzeri bir başka Pal-

Rusya'daki halkçı "Sosyalistler-Devrimciler Partisi" (Partiya Sotsialistov-Re­

volyutsionerov) için SR ya da ":Kep&ı" ("eser[i]") kısaltmaları kullanılıyordu.

-Türkçe ed.

(27)

Sınıflı Toplum ve Oevlet

1

27

çinski atanmıştı), kapitalistler tarafından yılda 1 20 000 ruble maaşlı kazançlı bir işle " ödüllendirildiyse", buna ne derdiniz?

D oğrudan rüşvet mi, yoksa dalaylı rüşvet mi? Hükümet ile kapitalist birlikler arasındaki bir ittifak mı, yoksa " yalnızca ' dostça ilişkiler mi? Çernov'lar, Tsereteli'ler, Avksentyev'ler ve Skobelev'ler hangi rolü oynuyor? Bunlar, devleti sayan milyonerierin "doğrudan" müttefikleri mi, yoksa yalnızca dalaylı müttefikleri mi?

" Servet" in her şeye g ücü yeterliğinin demokratik bir cum­

huriyette daha güvende olmasının bir başka nedeni, siyasi mekanizmadaki tek tek kusurlara ya da kapitalizmin çürük siyasi kabuğuna bağımlı olmamasıdır. Demokratik bir cum­

huriyet, kapitalizmin mümkün olan en iyi siyasi kabuğudur ve bu yüzden de, sermaye, bu en iyi kabuğa (Palçinski'ler, Çernov'lar, Tsereteli'ler ve kafadarları aracılığıyla) bir kez sahip olduğunda, iktidarını öylesine g üvenlikli, öylesine sağ­

lam bir şekilde kurar ki, burjuva-demokratik cumhuriyetteki kişiler, kurumlar ya da partiler düzeyinde kalan hiçbir deği­

şiklik onu sarsamaz.

Eng els' in, g enel oy hakkının burjuva egemenliğinin bir aracı olduğunu söylerken son derece kesin bir ifade kullan­

dığını da belirtmeliyiz. Genel oy hakkı, diyor, kuşkusuz Al­

man Sosyal-Demokrasisinin uzun yıllara yayılan deneyimle­

rini dikkate alarak,

"işçi sınıfının olgunluk düzeyinin göstergesidir. Bugünkü dev­

lette {genel oy hakkı} hiçbir zaman bundan fazlası olamaz ve olmayacaktır:'

Aralarında hem bizim Sosyalist-D evrimcilerimizin ve Menşeviklerimizin, hem de onların ikiz kardeşleri olan Batı Avrupa'daki tüm sosyal-şovenierin ve oportünistlerin de bulunduğu küçük burjuva demokratları, genel oy hakkın-

(28)

28

ı

Lenin Devlet ve Devrim

dan tam da bu "fazla"yı bekliyor. Bunlar, genel oy hakkının

"bugünkü devlette" emekçilerin çoğunluğunun iradesini ger­

çekten ortaya koyahileceği ve bu iradenin gerçekleşmesini sağlayabileceği şeklindeki asılsız düşünceyi payiaşıyor ve bu düşünceyi halka aşılıyor.

Burada, bu asılsız düşüneeye değinmenin, Engels'in son derece açık, kesin ve somut ·açıklamasının, "resmi" (yani oportünist) sosyalist partilerin propaganda ve ajitasyonunun her adımında çarpıtıldığını belirtmenin ötesine geçemeyiz.

Engels'in burada bir kenara attığı bu düşüncenin tümüyle yanlış olduğunu, Marx'ın ve Engels'in "bugünkü" devlete ilişkin görüşlerini açıklamaya devam ederken ayrıntılı bir şekilde gözler önüne sereceğiz.

Engels, en tanınmış eserinde, görüşlerinin genel bir öze- tini şu sözlerle sunar:

"Demek ki, devlet, ezelden beri var olmuş değildir. Devletsiz yapabilen, devlet ve devlet iktidarı hakkında hiçbir fikirleri bulunmayan toplumlar vardı. Toplumun sınıfiara bölünme­

siyle kaçınılmaz olarak bağlantılı olan belirli bir iktisadi geliş­

me aşamasında, devlet, bu bölünme nedeniyle bir zorunluluk haline geldi. Şimdi, üretimin gelişimindeki, söz konusu sınıf­

ların varlığının bir zorunluluk olmaktan çıkınakla kalmayıp, aynı zamanda üretimin önündeki fiili bir engele dönüşeceği bir aşamaya hızlı adımlarla yaklaşıyoruz. Bu sınıflar, geçmişte ne kadar kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıktıysalar, o kadar kaçınıl­

maz bir şekilde ortadan kalkacaklar. Onlarla birlikte devlet de kaçınılmaz olarak ortadan kalkar. Üretimi, üreticilerin özgür ve eşit birliğine dayalı olarak yeni baştan örgütleyen toplum, tüm devlet mekanizmasını, o zaman ait olacağı yere, yani Eski Eserler Müzesi ne, çıkrığın ve tunç baltanın yanına koyar:'

Günümüzün Sosyal-Demokrasisinin propaganda ve aji­

tasyon yazınında bu alıntıya pek rastlamıyoruz. Rastladığı-

(29)

Sınıflı Toplum ve Devlet

1

29

mızda bile, çoğu zaman, tıpkı bir ikona önünde eğilir gibi, yani Engels'e resmi bir saygı göstermek için ve "tüm devlet mekanizmasının Eski Eserler Müzesine" gönderilmesinin gerektirdiği devrimin genişliğini ve derinliğini kavramaya yönelik hiçbir girişimde bulunmaksızın aktarılıyor. Çoğu ör­

nekte, Engels'in devlet mekanizması dediği şeyin ne olduğu bile anlaşılmamış oluyor.

4.

DEVLETiN "YOK OLUP GiTMESi" VE ZORA DAYALI DEVRİM

Engels'in devletin "yok olup gitmesi"ne* ilişkin sözleri öylesine yaygın bir şekilde biliniyor, o kadar sık aktarılıyor ve Marksizmi oportünizme uyarlamak için yapılan alışılagel­

miş sahteciliğin özünü öylesine açıkça gözler önüne seriyor ki, bunları ayrıntılı olarak ele almak zorundayız. Bu sözlerin alındığı açıklamanın tümünü aktaracağız.

"Proletarya devlet iktidarını ele geçirir ve üretim araçlarını ilk aşamada devlet mülkiyetine dönüştürür.

Ama böylece, prole­

tarya olarak kendisini ortadan kaldırır, tüm sınıf farklılıkları­

nı ve sınıf karşıtlıklarını ortadan kaldırır ve devlet olarak dev­

leti de ortadan kaldırır. Giderilemez sınıf karşıtlıkları içinde hareket eden şimdiye kadarki toplum, devlete, yani her bir dönemin sömürücü sınıfının, kendi dış üretim koşullarını ko­

rumasına, dolayısıyla da, her şeyden önce, sömürülen sınıfın, zor yoluyla, var olan üretim tarzının belirlediği baskı koşulları altında (kölelik, farklı biçimleriyle serflik, ücretli emek) tutul­

masına yönelik bir örgütüne gereksinim duyuyordu. Devlet, tüm toplumun resmi temsilcisi, onun gözle görülür bir ku-

Engels'in kullandığı sözcük, İngilizceye "to wither away" diye çevrilen, bugüne kadar Türkçeye "sönümlenmek" ya da "sönmek" şeklinde de çevrilmiş olan ve

"yavaş yavaş ölmek� "giderek/zamanla yok olmak", "kuruyarak ölmek", "körel·

rnek", "soyu tükenmek" gibi anlamlara gelen "absterben". -Türkçe ed.

(30)

30 1 Lenin Devlet ve Devrim

ı

rumdaki özetiydi; ama yalnızca, kendi döneminde tüm top­

lumu temsil eden sınıfın devleti olması ölçüsünde böyleydi:

Eski Çağ'da köle sahibi yurttaşların devleti, Orta Çağ'da feodal soyluların devleti, günümüzde burjuvazinin devleti. Sonunda gerçekten de tüm toplumun temsilcisi durumuna geldiğinde, kendi kendisini gereksiz kılar. Ortada baskı altında tutulması gereken bir toplumsal sınıfı.n kalmadığı andan itibaren, sınıf egemenliğiyle ve şimdiye kadarki üretim anarşisine dayanan bireysel var oluş mücadelesiyle birlikte bunlardan kaynakla­

nan çatışmaların ve aşırılıkların ortadan kaldırıldığı andan itibaren, ezilecek olan ve geçmişte özel bir baskı gücünü, bir devleti gerekli kılan hiçbir şey kalmaz. Devletin gerçekten de tüm toplumun temsilcisi olarak sahneye çıkması anlamına gelen ilk eylem, yani üretim araçlarına toplum adına el ko­

yulması, aynı zamanda, onun bir devlet olarak son bağımsız eylemidir. Bir devlet iktidarının toplumsal ilişkilere müdaha­

lesi art arda tüm alanlarda gereksizleşir ve ardından kendili­

ğinden uykuya dalar. Kişilerin yönetilmesinin yerini, şeylerin idare edilmesi ve üretim süreçlerinin yönetilmesi alır. Devlet, 'ortadan kaldırılmaz';

yok olup gider.

Hem ajitasyon açısından bakıldığında geçici bir süreliğine haklı görülebilirliğiyle, hem de nihai bilimsel yetersizliğiyle 'özgür halk devleti' deyimi de, 'anarşistler'in devletin bir gecede ortadan kaldırılması talebi de, bu söylenenler ışığında değerlendirilmelidir:·

(Anti-Düh­

ring. Bay Eugen Dühring'in Bilirnde Yaptığı Devrim,

üçüncü Almanca basım, s.

301 -303.)*

Hata yapma korkusu olmadan denebilir ki, Engels'in son derece zengin düşünceleT le dolu olan bu açıklamasının yal­

nızca bir noktası, günümüzün sosyalist partilerindeki sosya­

list düşüncenin ayrılmaz bir parçası durumuna gelmiştir; o

Bkz. Friedrich Engels, "Herrn Eugen Dührings Umwiilzung der Wissenschaft (1\nti-Dühring')': Karl Marx-Friedricih Engels, Werke, Bd. 20, s. 26ı-262. V. İ.

Lenin, aşağıda (s. 34-35), Friedrich Engels'in aynı eserinden alıntı yapıyor. (Adı geçen eser, s. ı 7 1.) -Almanca ed.

(31)

Sınıflı Toplum ve Devlet

1

31

da, Marx'a göre, devletin "ortadan kaldırılması" hakkında­

ki anarşist öğretidekinden farklı olarak, devletin "yok olup gittiği"dir. Marksizmi bu ölçüde budamak onu oportünizme indirgemek anlamına gelir, çünkü bu "yorum", g eriye, sıçra­

malardan ve patlamalardan yoksun, devrimden yoksun, ya­

vaş, düzg ün ve tedrid bir değişiklik hakkındaki bulanık bir düşünceden başka hiçbir şey bırakmaz. Devletin "yok olup g itmesi" hakk ındaki güncel, yaygın, deyim yerindeyse popü­

ler anlayış, hiç kuşkusuz, devrimin reddedilmesi anlamına g elmiyorsa, onun örtbas edilmesi anlamına g eliyor.

Ne var ki, böyle bir "yorum", Marksizmin en kaba ve yal­

nızca burjuvazinin işine yarar şekilde çarpıtılmasıdır ve te­

orik açıdan, örneğin Eng els'in az önce tümünü aktardığımız

"özetleyici" açıklamasında yer alan en önemli ayrıntıların ve değerlendirmelerin göz ardı edilmesine dayanır.

Birincisi, Eng els, açıklamasının hemen başında, proletar­

yanın, devlet iktidarını ele g eçirme yoluyla, "devlet olarak devleti ortadan kaldırdığını" söylüyor. Bunun anlamı üze­

rine kafa yormak "adet değildir". Bu, g enellikle, ya tümüyle göz ardı edilir, ya da Eng els'in bir tür "Heg elci zaafı" sayı­

lır. G erçekte, bu sözler, en büyük proletarya devrimlerinden birinin, sırası geldiğinde daha ayrıntılı olarak sözünü ede­

ceğimiz 1871 Paris Komününün deneyimlerini kısaca dile getiriyor. Gerçekte, Engels burada proletarya devriminin burjuva devletini "ortadan kaldırmasından" söz ediyor; buna karşılık, devletin yok olup g itmesi hakkındaki sözler, sosya­

list devrim sonrasındaki proletarya devletinin kalıntılarıyla ilg ilidir. Eng els'e g öre, burjuva devleti "yok olup g itmez";

aksine, devrim süreci içinde proletarya tarafından "ortadan kaldırılır': Bu devrimden sonra yok olup g iden şey, proletar­

ya devleti ya da yarı devlettir.

(32)

32 j

Lenin Devlet ve Devrim

İkincisi, devlet "özel bir baskı gücü"dür. Engels, bu eşsiz ve son derece derin tanımı burada en açık şekilde ortaya koyuyor. Ve bundan çıkan sonuç, burjuvazinin proletaryaya karşı, bir avuç zenginin milyonlarca emekçiye karşı kullan­

dığı "özel baskı gücü"nün yerine, proletaryanın burjuvaziye karşı kullanacağı bir "özel baskı gücü"nün (proletarya dik­

tatörlüğünün) koyulmak zorunda olduğudur. "Devlet ola­

rak devletin ortadan kaldırılması" tam da budur. Üretim araçlarının mülkiyetine toplum adına el koyulması "eylem"i tam da budur. Ve bir (burjuva) "özel güç"ün yerini bu şekilde başka bir (proleter) "özel güç"ün almasının "yok olup git­

me" biçiminde gerçekleşmesinin asla mümkün olamayacağı apaçıktır.

Üçüncüsü, Engels, devletin "yok olup gitmesinden" ve daha da canlı ve renkli bir deyimle "uykuya dalmasından"

söz ederken, son derece açık ve kesin olarak, "devletin bü­

tün toplum adına üretim araçlarına el koymasından" son­

raki, yani sosyalist devrimden sonraki dönemi kasteder.

"Devlet"in o dönemdeki siyasi biçiminin en eksiksiz de­

mokrasi olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama Engels'in böy­

lelikle burada demokrasinin "uykuya dalmasından" ya da

"yok olup gitmesinden" söz ettiği, Marksizmi utanmazca çarpıtan oportünistlerden hiçbirinin aklına gelmez. Bu, ilk bakışta çok tuhaf görünür. Ama bu, sadece, demokrasinin de bir devlet olduğunu ve dolayısıyla devlet yok olduğun­

da demokrasinin de yok olacağını düşünmemiş olanlar için

"anlaşılmaz" bir şeydir. Burjuva devletini sadece devrim

"ortadan kaldırabilir" G enel olarak devlet, yani en eksiksiz demokrasi, sadece "yok olup gidebilir".

D ördüncüsü, Engels, ünlü "devlet yok olup gider" öner­

mesini ortaya koyduktan hemen sonra, bu önermenin hem

(33)

Sınıflı Toplum ve Devlet

]

33

oportünistleri hem de anarşistleri hedef aldığını somut bir şekilde açıklar. Engels, bunu yaparken, "devlet yok olup gi­

der" önermesinden çıkan ve oportünistleri hedef alan olan sonucu öne çıkarır.

Devletin "yok olup gitmesi" hakkında bir şeyler okumuş ya da duymuş olan her 1 0 000 kişiden 9990'ının, Engels'in bu önermeden çıkardığı sonuçları sadece anarşistlere yöneltmiş olmadığını hiçbir şekilde bilmedikleri ya da hatırlamadıkları konusunda bahse girilebilir. Ve geriye kalan on kişiden muh­

temelen dokuzu, "özgür halk devleti" nin ne anlama geldiğini ya da bu slogana yöneltilen bir saldırının niçin oportünist­

lere yöneltilmiş bir saldırı anlamına geldiğini bilmez. Tarih işte böyle yazılıyor! Büyük bir devrimci öğreti işte bu şekilde fark ettirmeden çarpıtılıyor ve hüküm sürmekte olan dar ka­

falılığa uyarlanıyor. Anarşistleri hedef alan sonuç, binlerce kez tekrarlanmış, bayağılaştırılmış, en sığ biçimiyle insanla­

rın kafalarına sokulmuş ve bir önyargı kadar güçlü duruma gelmiştir; buna karşılık, oportünistleri hedef alan sonuç, ört­

bas edilmiş ve "unutulmuş"tur!

"Özgür halk devleti", 1870'lerde, Alman Sosyal-D emok­

ratlarının programlarında bulunan bir talep ve onların yay­

gın bir sloganıydı. Bu slogan, demokrasi kavramını dar kafa­

blara özgü bir tantanayla tarif etmesi dışında, her tür siyasi içerikten yoksundur. Engels, yasal olarak izin verilen bir şe­

kilde demokratik bir cumhuriyete işaret etmesi ölçüsünde, bu sloganın, ajitasyon amacıyla, "bir süre için" kullanılması­

nı "haklı görmeye" hazırdı. Ama bu oportünist bir slogandı, çünkü burjuva demokrasisinin allanıp pullanması anlamına gelmenin ötesine geçiyor, aynı zamanda, genel olarak devlete yöneltilen sosyalist eleştirinin kavranamayışını yansıtıyordu.

Biz, kapitalist düzende, proletarya için en iyi devlet biçimi

(34)

34

ı

Lenin Devlet ve Devrim

olarak demokratik bir cumhuriyetten yanayız; ama en de­

mokratik burjuva cumhuriyetinde bile halkın payına ücretli köleliğin düştüğünü unutma hakk ına sahip değiliz. Dahası, her devlet, ezilen sınıfı bastırmaya yönelik bir "özel güç"tür.

Dolayısıyla, herhangi bir devlet, ne özgürdür ne de halk dev­

letidir. Marx ile Engels bunu 1 870'lerde partili yoldaşlarına tekrar tekrar açıkladı.

Beşincisi, Engels'in, devletin yok olup gitmesine ilişkin savlarını herkesin hatırladığı aynı eseri, zora dayalı devri­

min önemine ilişkin bir savı da içerir. Engels'in, zora daya­

lı devrimin rolüne ilişkin tarihsel çözümlemesi, zora dayalı devrimin gerçek bir övgüsüne dönüşür. Bunu "hiç kimse ha­

tırlamaz"; modern sosyalist partilerde bu düşüncenin öne­

minden söz etme, hatta onun üzerine düşünme alışkanlığı yoktur; zora dayalı devrim düşüncesi, söz konusu partilerin halk arasındaki gündelik propaganda ve ajitasyonunda hiç­

bir rol oynamaz. Ne var ki, bu düşünce, devletin "yok olup gitmesi"yle kopanlamayacak bağlara sahiptir ve onunla uyumlu bir bütün oluşturur.

İşte Engels'in savı:

"Ama, Bay Dühring, zorun tarihte [şeytani bir gücün oynadı­

ğından] başka bir rol daha oynadığı, devrimci bir rol oynadığı, Marx'ın sözleriyle, yeni bir topluma gebe olan her eski toplu­

mun ebesi olduğu, toplumsal hareketin kendi yolunu açması­

nın ve donmuş, ölmüş siyasal biçimleri parçalamasının aracı olduğu konusunda tek kelime etmiyor. Sömürü ekonomisinin yıkılınası için zorun belki de gerekli hale gelebileceğini ağlayıp sıziayarak kabul ediyor; "ne yazık ki!" diyor, çünkü her tür zor kullanımı, onu kullananın ahlakını bozarmış. Ve bunu, zafere ulaşan her devrimin sonucu olan muazzam ahlaki ve manevi ilerlemeye rağmen söylüyor! Ve bunu, halka gerçekten de da­

yatılabilecek olan şiddetli bir çarpışmanın, en azından, Otuz

(35)

Sınıflı Toplum ve Devlet

1

35

Yıl Savaşı'ndaki aşağılanma nedeniyle ulusal bilince işlemiş olan uşaklık ruhunun kökünü kazımak gibi bir yarar sağlaya­

bileceği Almanya'da söylüyor. Ve vaizlere özgü olan bu soluk, cansız ve güçsüz zihniyet, kendisini, tarihin gördüğü en dev­

rimci partiye kabul ettireceğini mi iddia ediyor?" (Üçüncü Al­

manca basım, İkinci Kısım, Dördüncü Bölümün sonu, s. 193.)

Engels'in 1 878'den 1 894'e, yani öldüğü ana kadar, ısrarlı bir şekilde Alman Sosyal-Demokratlarının dikkatine sundu­

ğu bu zora dayalı devrim övgüsü, tek bir öğreti oluşturmak üzere, devletin "yok olup gitmesi" teorisiyle nasıl birleştiri­

lebilir?

Genellikle, bu iki düşünce, eklektizm yoluyla, kah biri­

nin kah ötekinin ilkesiz ya da sofistçe bir seçimle keyfi (ya da iktidar sahiplerini hoşnut edecek) şekilde öne çıkarılma­

sı yoluyla birleştirilir ve örneklerin en az yüzde 99'unda, ön plana çıkarılan şey, "yok olup gitme" düşüncesidir. Diya­

lektiğin yerine eklektizm koyulur: Marksizmle ilgili olarak, günümüzün resmi Sosyal-Demokrat yazınında karşılaşılan en alışılmış, en yaygın görüngü budur. Kuşkusuz, bu tür bir yerine koyma yeni bir şey değil; klasik Yunan felsefesi tari­

hinde bile bununla karşılaşılmıştı. Marksizmi oportünistçe çarpıtırken diyalektiğin yerine eklektizmin koyulması, kitle­

leri aldatmanın en kolay yoludur; aldatıcı bir tatmin sağlar;

sürecin bütün yönlerini, bütün gelişme eğilimlerini, çatışan bütün etkileri vb. göz önüne alıyormuş gibi görünür; oysa gerçekte, toplumsal gelişim sürecine ilişkin hiçbir bütünsel ve devrimci kavrayış sağlamaz.

Marx ile Engels'in zora dayalı bir devrimin kaçınılmaz­

lığına ilişkin öğretilerinin burjuva devletiyle ilgili olduğunu yukarıda söylemiştik ve ileride daha eksiksiz şekilde göste­

receğiz. Burjuva devletinin, proletarya devleti (proletarya

(36)

36 1

Lenin Devlet ve Devrim

diktatörlüğü) tarafından "yok olup gitme" süreci aracılığıyla ortadan kaldırılması mümkün değildir; aksine, burjuva dev­

leti, genel bir kural olarak, sadece zora dayalı bir devrimle ortadan kaldırılabilir. Engels'in zora dayalı devrim hakk ın­

daki, Marx'ın tekrar tekrar yaptığı açıklamalarla da tam bir uyum içinde olan övgüsü (Felsefenin Sefaleti'nin ve Komü­

nist Manifesto'nun, zora dayali bir devrimin kaçınılmazlığını gururla ve açıkça ilan eden sonuç bölümlerini hatırlayalım;

Marx'ın yaklaşık otuz yıl sonra, 1 875 tarihli Gotha Progra­

mını eleştirirken, bu programın oportünist niteliğini acı­

masızca mahkum ettiğini hatırlayalım), bu övgü, kesinlik­

le, bir "coşkunluk"tan, bir söz söyleme sanatından ya da bir polemik hamlesinden ibaret değildir. Bu görüşü, zora dayalı devrim hakkındaki tam da bu görüşü kitlelere sistemli bir şekilde özümsetme zorunluluğu, Marx ile Engels'in bütün öğretilerinin temelinde yatar. Günümüzde .ığır basan sos­

yal-şoven ve Kautsky'ci akımların her ikisinin de bu propa­

ganda ve ajitasyonu ihmal etmeleri, bu akımların Marx ile Engels'in öğretilerine ihanet ettiklerini çarpıcı bir açıklıkla gözler önüne seriyor.

Zora dayalı bir devrim olmadan proletarya devletinin burjuva devletinin yerini alması olanaksızdır. Proletarya devletinin, yani genel olarak devletin ortadan kaldırılması,

"yok olup gitme" süreci dışındaki hiçbir yolla gerçekleşemez.

Marx ve Engels, tek tek her bir devrimci durumu inceler­

ken, tek tek her bir devrimin deneyimlerinden çıkan dersleri çözümlerken, bu görüşleri ayrıntılı ve somut bir şekilde ge­

liştirmişti. Şimdi, hiç kuşkusuz öğretilerinin en önemli bölü­

münü oluşturan bu görüşleri ele alacağız.

(37)

II. B Ö LÜM

DEVLET VE DEVRİM.

1848-ı8sı

YILLARININ DENEYİMLERİ

1 . DEVRiMiN ARiFESi

Olgun Marksizmin ilk eserleri (Felsefenin Sefaleti ve Ko­

münist Manifesto) 1 848 Devriminin hemen arifesinde ya­

yımlandı. Bu nedenle, bu eserler, Marksizmin genel ilkeleri­

ni sunmanın yanı sıra, bir ölçüde o dönemin somut devrimci durumunu yansıtır. Dolayısıyla, bu eserlerin yazarlarının, 1 848 - 1 8 5 1 yıllarının deneyimlerinden sonuçlar çıkarmala­

rından hemen önce devlet konusunda neler söylediklerini incelemek belki de daha yararlı olacaktır.

Marx, Felsefenin Sefaleti'nde şöyle yazmıştı:

"işçi sınıfı, gelişme süreci içinde, eski burjuva toplumunun ye­

rine, sınıfları ve bunlar arasındaki karşıtlığı dışlayan bir birliği koyacaktır ve o zaman, gerçek anlamıyla herhangi bir siyasal iktidar kalmayacaktır, çünkü siyasal iktidar, burjuva toplu­

mundaki sınıfkarşıtlığının resmi ifadesinden başka bir şey de­

ğildir:· (Almanca basım,

1885,

s.

182.)*

Bkz. Karl Marx, "Das Elend der Philosophie'; Karl Marx-Friedrich Engels, Werke, Bd. 4, s. 1 82. -Almanca ed.

(38)

38

ı

Lenin Devlet ve Devrim

Sınıfl arın ortadan kalkmasından sonra devletin yok olması düşüncesine ilişkin bu genel açıklama ile Marx ile Engels'in birkaç ay sonra (Kasım 1 847'de) kaleme aldıkları Komünist Manifesto'daki açıklamayı karşılaştırmak öğreti­

cidir:

"Proletaryanın gelişmesinin genel aşamalarını resmederken mevcut toplumda hüküm süren az çok üstü kapalı iç savaşı, bu savaşın açık bir devrime dönüştüğü ve burjuvazinin zorla al aşağı edilmesi sayesinde proletaryanın hakimiyetinin temelini attığı noktaya kadar izledik:'

"Yukarıda gördüğümüz gibi işçi devriminde ilk adım proJetar­

yayı hakim sınıf durumuna yükseltmek, demokrasi savaşını kazanmaktır.

"Proletarya siyasi hakimiyetini tüm sermayeyi burjuvazinin elinden adım adım söküp almak, bütün üretim araçlarını dev­

letin, yani hakim sınıf olarak örgütlenmiş proletaryanın elinde merkezileştirmek ve üretici güçler kütlesini elden geldiğince hızlı bir biçimde artırmak için kullanacaktır:' (Yedinci Alman­

ca basım, 1906, s. 31 ve 37.)*

Burada, Marksizmin devlet konusundaki en dikkate de­

ğer ve en önemli düşüncelerinden birinin, yani (Marx ile Engels'in Paris Komününden sonra kullanmaya başladıkları adıyla) "proletarya diktatörlüğü" düşüncesinin bir ifadesiyle ve aynı zamanda, Marksizmin bir başka "unutulmuş sözü"

olan, son derece ilginç bir devlet tanımıyla karşılaşıyoruz:

"Devlet, yani egemen sınıf olarak örgütlenmiş proletarya':

Bu devlet tanımı, resmi Sosyal-Demokrat partilerin yay­

gın olarak kullanılan propaganda ve ajitasyon yazılarında hiçbir zaman açıklanmamıştır. Dahası, bile bile unutulmuş-

* Karl Marx-Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve Hakkında Yazılar, çev:

Nail Satlıgan, Yordam Kitap, Birinci Basım, Nisan 2008, İstanbul, s. 31-32 ve 39-40. -Türkçe ed.

(39)

1 848- 1 85 1 Yıllarının Deneyimleri

ı

39

tur, çünkü reformculukla uzlaştırılması asla mümkün ol­

mayan bu tanım, "demokrasinin barış içinde gelişmesi"ne ilişkin alışılmış oportünist önyargılara ve dar kafalılara özgü hayallere indirilmiş bir şamardır.

Proletaryanın devlete ihtiyacı vardır - bütün oportünist­

ler, sosyal-şovenler ve Kautsky'ciler, bizi Marx'ın bunu öğ­

rettiğine inandırmaya çalışarak, bu sözleri tekrarlıyor. Gel­

gelelim, birincisi, Marx'a göre proletaryanın sadece yok olup giden bir devlete, yani hemen yok olup gitmeye başlayacak ve yok olup gitmeden ederneyecek şekilde kurulmuş bir dev­

lete ihtiyaç duyduğunu ve ikincisi, emekçilerin ihtiyaç duy­

duğu şeyin bir "devlet, yani egemen sınıf olarak örgütlenmiş proletarya" olduğunu eklerneyi "unutuyorlar"

Devlet, özel bir güç örgütlenmesidir; belirli bir sınıfın hastınlmasına yönelik bir zor örgütüdür. Peki, proletarya hangi sınıfı bastırmak zorundadır? Doğal olarak, yalnızca sömürücü sınıfı, yani burjuvaziyi. Emekçiler devlete yalnız­

ca sömürücülerin direnişini bastırmak için gereksinim du­

yar ve bu bastırma işini yönetebilecek olan biricik sınıf pro­

letaryadır; çünkü proletarya, sonuna kadar devrimci olan, tüm emekçileri ve sömürülenleri burjuvaziye karşı ve onu tümüyle ortadan kaldırmak için yürütülen mücadelede bir­

leştirebilecek olan tek sınıftır.

Sömürücü sınıflar, siyasal egemenliğe, sömürüyü sürdür­

mek için, yani çok küçük bir azınlığın bencilce çıkarlarını halkın büyük çoğunluğuna karşı korumak için gereksinim duyar. Sömürülen sınıflar, siyasal egemeniiğe, her tür sömü­

rüyü tümüyle ortadan kaldırmak için; yani, halkın büyük ço­

ğunluğunun çıkarlarını, modern köle sahipleri olan toprak ağalarından ve kapitalistlerden oluşan çok küçük azınlığa karşı korumak için gereksinim duyar.

(40)

40

j

Lenin Devlet ve Devrim

Sınıf mücadelesinin yerine sınıflar arası uyum hayalleri­

ni koymuş olan küçük burjuva demokratları, şu sahte sos­

yalistler, sosyalist dönüşümü bile, hayald bir şekilde, yani, sömürücü sınıfın egemenliğinin yıkılınası şeklinde değil, azınlığın, hedeflerinin bilincine varmış çoğunluğa uysallık­

la boyun eğmesi şeklinde resmediyordu. Devletin sınıf ların üzerinde durduğu düşüncesiyle sıkı sıkıya bağlantılı olan bu küçük burjuva ütopyası, örneğin 1 848 ve 1 87 1 Fransız Dev­

rimleri tarihinin ve 1 9. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başla­

rında "sosyalist"lerin İngiltere'deki, Fransa'daki, İtalya'daki ve başka ülkelerdeki burjuva hükümetlerine katılma deneyim­

lerinin göstermiş olduğu üzere, pratikte emekçi sınıf ların çı­

karlarına ihanet edilmesine yol açtı.

Marx, tüm yaşamı boyunca, bugün Rusya'da Sosyalist­

Devrimci ve Menşevik partiler tarafından yeniden canlandı­

rılan bu küçük burjuva sosyalizmine karşı mücadele etmiş­

ti. Sınıf mücadelesi öğretisini tutarlı bir şekilde geliştirerek, onu siyasi iktidar öğretisine, devlet öğretisine ulaştırmıştı.

Burjuvazinin egemenliğini sadece proletarya yıkabilir;

çünkü proletarya, kendi iktisadi varlık koşullarının bu gö­

reve hazırladığı ve bu görevi gerçekleştirme olanağını ve gü­

cünü sağladığı biricik sınıftır. Burjuvazi, köylülüğü ve bütün küçük burjuva katmanları parçalayıp dağıtırken, proletarya­

yı bir araya toplar, birleştirir ve örgütlü kılar. Sadece prole­

tarya (büyük ölçekli üretimde oynadığı iktisadi rol sayesin­

de), burjuvazinin çoğu zaman proleterlere göre daha az değil daha fazla sömürdüğü, hastırdığı ve ezdiği, ama kurtuluşları uğrunda bağımsız bir mücadele yürütemeyecek olan tüm emekçitere ve sömürülen kitlelere önderlik edebilir.

Marx tarafından devlet ve sosyalist devrim sorununa uygulanan sınıf mücadelesi öğretisi, zorunlu olarak, pro-

(41)

1 848- 1 8 5 1 Yıllarının Deneyimleri

1 41

letaryanın siyasal egemenliğinin, onun diktatörlüğünün, yani kimseyle paylaşmadığı ve doğrudan doğruya kitlelerin silahlı gücüne dayanan bir iktidarın kabul edilmesine yol açar. Burjuvazi, ancak, proletaryanın, burjuvazinin kaçınıl­

maz ve umutsuz direnişini ezebilecek ve tüm emekçileri ve sömürülen kitleleri yeni iktisadi düzen için örgütleyebile­

cek olan egemen sınifkonumuna yükselmesi yoluyla alaşağı edilebilir.

Proletarya, hem sömürücülerin direnişini ezmek için, hem de sosyalist ekonomiyi örgütleme işinde geniş halk kit­

lelerine (köylülük, küçük burjuvazi ve yarı proleterler) ön­

derlik etmek için, devlet iktidarına, merkezi bir zor örgütü­

ne, bir şiddet örgütüne gereksinim duyar.

Marksizm, işçi partisini eğitme yoluyla, proletaryanın, iktidarı alabilecek ve sosyalizme giden yolda tüm halka önderlik edebilecek, yeni düzeni yönetip örgütleyebilecek, toplumsal yaşamlarını burjuvazi olmaksızın ve burjuvaziye karşı düzenlemeleri konusunda tüm emekçilere ve sömürü­

lenlere öğretmenlik, kılavuzluk ve önderlik yapabilecek olan öncüsünü eğitir. Buna karşılık, günümüzde ağır basmakta olan oportünizm, işçi partisinin üyelerini, daha yüksek üc­

retler ödenen işçilerin, kitlelerle bağlarını yitiren, kapitalizm koşullarında işleri hayli "tıkırında'' giden, üç kuruş için do­

ğuştan gelen haklarını satan, yani burjuvaziye karşı halkın devrimci önderleri olma rollerinden vazgeçen temsilcileri olarak yetiştirir.

Marx'ın "devlet, yani egemen sınıf olarak örgütlenmiş proletarya" teorisi ile proletaryanın tarihteki devrimci rolü hakkındaki öğretisinin bütünü, ayrılmaz şekilde birbirlerine bağlıdır. Bu rolün vardığı en yüksek nokta, proletarya dikta­

törlüğüdür, proletaryanın siyasal egemenliğidir.

(42)

42 ı

Lenin Devlet ve Devrim

Ama proletaryanın burjuvaziye karşı, özel bir zor örgütü biçimi olarak devlete ihtiyaç duyması, ister istemez şu so­

nucu gündeme getirir: Öncesinde, burjuvazinin kendisi için yaratmış olduğu devlet mekanizmasını ortadan kaldırma­

dan, bunu parçalamadan, böyle bir örgütün yaratılabileceği düşünülebilir mi? Komünist Manifesto doğrudan doğruya bu sonuca ulaştırır ve Marx, 1 848 - 1 8.5 1 Devriminin deneyimle­

rini özetlerken bu sonuçtan söz eder.

2.

DEVRiMiN SONUÇLARI

Marx, 1 848- 1 85 1 Devriminden burada ilgilenmekte ol­

duğumuz devlet konusu hakkında çıkardığı sonuçları Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i adlı eserinde şöyle özetler:

"Ama devrim titizdir. Henüz Araf'taki yokuluğunu sürdürü­

yor. işini sistemli bir şekilde yapıyor. 2 Aralık 185l'e [Louis Bonaparte'ın hükümet darbesinin tarihi] kadar hazırlıklarının ilk yarısını tamamlamıştı, şimdi diğer yarısını tamamlıyor.

Onu yıkabilmek için, parlamenter gücü önce eksiksiz hale ge­

tirmişti. Şimdi, bu amaca ulaşmış olarak,

tüm yıkıcı güçlerini ona yöneltmek üzere

[buraya kadarki italik harfler bize ait]

yü­

rütme gücünü

eksiksiz hale getiriyor, onu en saf ifadesine in­

dirgiyor, yalıtıyor, karşısındaki tek sorun durumuna sokuyor.

Ön çalışmasının ikinci yarısını da tamamladığında, Avrupa oturduğu yerden fırlayacak ve sevinç çığlıkları atacak: 'İyi kaz­

mışsın, ihtiyar köstebek!'

"Devasa bürokratik ve askeri örgütlenmesiyle, kapsamlı ve yapay devlet mekanizmasıyla, yarım milyonluk ordunun yanı sıra yine yarım milyonluk bir memur ordusuyla bu yürütme gücü, Fransız toplumunun bedenini bir ağ tabaka gibi saran ve tüm gözeneklerini tıkayan bu korkunç asalak cisim, mut­

lak monarşi döneminde, feodal sistemin onun da yardımıyla

hızlanan çöküşü sırasında ortaya çıktı." Birinci Fransız Dev-

Referanslar

Benzer Belgeler

Bir vakanııala (% 2.56) umblikal trokar yerinde ıedavisinde sadece oral antibiyotiklerin yeterli olduğu yü?.eyel bir infeksiyon gelişti. Bu ko·. nuda

2015-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı ve 2016-2019 Ulusal E-Devlet Stratejisi Eylem Pla- nı dosyalarında çeşitli yerlerde mobil uygulama ve servislerin önemine

İnsan için toplum hayatı zarûri bir ihtiyaçtır. İnsanın tek başına yalnız yaşaması dü- şünülemez. İnsanlar toplu halde yaşadıklarından toplumda düzeni koruyacak

Hüccacdan resim almak gibi müşkül bir işi sefaretlerden ve Meclisten çıkarmak için az uğ­ raşmadım.. Da­ ha bu gibi şeyler istihsaline beni

Tan›ya s›kl›kla biyopsi örne¤i veya segmental lavaj ile al›nan intraalveoler materyalin PAS pozitif boyanmas› ile ulafl›l›r ve aç›k akci¤er biyopsisi kesin tan› için

Çalışmamızda elde edilen gövde ekstansör kaslarının izometrik kasılması sırasında sporcu ve sedanter bireylerin agonist ve antagonist kaslarının MF değerlerinin

olarak birlikte çalıştığı Toker için "Cumhuriyetin yetiştirdiği en yetenekli basın görevlilerinden biri" ifadesini kullandı. C UMHURİ

Türklerin güçlü ordulara sahip olmaları yaşantılarının hangi özellikleri ile ilgilidir?. İlk düzenli orduyu