• Sonuç bulunamadı

2.ÜNİTE HİKÂYE(ÖYKÜ) HİKÂYENİN ÖZELLİKLERİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "2.ÜNİTE HİKÂYE(ÖYKÜ) HİKÂYENİN ÖZELLİKLERİ"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

2.ÜNİTE HİKÂYE(ÖYKÜ)

Yaşanmış ya da yaşanabilir olay veya durumların kişi, yer ve zamana bağlı olarak okuyucuda heyecan ve zevk uyandıracak şekilde anlatıldığı kısa edebî yazılara hikâye(öykü) denir.

HİKÂYENİN ÖZELLİKLERİ

Hikâye; kişiler, yer, zaman ve olay örgüsü olmak üzere 4 ögeden oluşur.

Olaylar gerçek ya da hayal ürünü olabilir.

Hikâyelerde kişi sayısı azdır. Kişiler her yönüyle ele alınmaz.

Hikâyeler I. Tekil ya da III. Tekil şahısların ağzından anlatılabilir.

Hikâyeler; serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden meydana gelir.

Hikâyelerin temel ögelerden birisi de insandır. Kişilerin yalnız bir özelliği üzerinde durulur ve ayrıntılara inilmez.

*Dünya Edebiyatında Hikâye:

DünDünya edebiyatında Boccacio (Bokasyo) ‘nun Decameron (Dekameron) adlı eseri hikâye türünün ilk örneği kabul edilir. Dünya edebiyatında 19. Yüzyıldan sonra büyük hikâyeciler yetişir. Alphonse Daudet (Alfons Dode) Guy de Maupassant, Mark Twain, Anten Çehov gibi büyük hikâyeciler bunlara örnek gösterilebilir.

*Türk Edebiyatında Hikâye:

Türk edebiyatında hikâye geleneği çok eskiye dayanmaktadır. Türk edebiyatında Tanzimat’tan önce hikâye türünün yerini halk hikâyeleri, destanlar, masallar, mesneviler ve Dede Korkut Hikâyeleri tutmaktaydı. 14-15. yüzyılda yazıya geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri en eski hikâyelerdendir. Batılı anlamda hikâyeler, edebiyatımıza Tanzimat edebiyatıyla birlikte girmiştir.

Emin Nihat Bey’in ‘‘Müsameretname’’si ilk hikâye denemesi örneği olarak kabul edilir.

Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayet adlı eseri ilk hikâye örneği olarak kabul edilir.

Sami Paşazade Sezai’nin ‘’Küçük Şeyler ’’ adlı eseri Türk edebiyatında Batılı anlamda kısa hikâyeciliğin başlangıcı kabul edilmiştir.

Ömer Seyfettin hikâyeciliği meslek edinen ilk yazarımızdır.

 Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sabahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Aziz Nesin, Kemal Bilbaşar, Talip Apaydın, Necati Cumalı ve Halikarnas Balıkçısı(Cevat Şakir Kabaağaçlı) gibi sanatçılar önemli hikâyecilerimizdendir.

(2)

 Hikâye türünün başarılı örnekleri Servetifünun Dönemi, Millî Edebiyat Dönemi ve Cumhuriyet Dönemi’nde verilmiştir. Günümüzde hikâye, yeni anlatım biçimleri ve teknikleri denenerek edebî türler içinde gelişimini sürdürmektedir.

HİKÂYENİN YAPISAL ÖZELLİKLERİ 1.OLAY:

 Herhangi bir ilgi nedeniyle bir arada bulunan ya da birbiriyle ilgilenmek zorunda kalan kişilerden en az ikisinin karşılıklı etkileşimine olay denir.

 Olay yaşanmıştır veya yaşanması mümkün niteliktedir.

 Olay; kişi, yer ve zaman kavramlarıyla bütünleşir.

 Hikâyelerde tek bir olay ele alınır.(Bazen yardımcı olaylar olabilir.) Olay örgüsü:

 Eserdeki kahramanların kişiliği, düşüncesi gelişmesi ile ilgili ilişkilerin, çatışmaların, olayın belli bir karşıtlık çizgisi boyunca oluşan sistemine olay örgüsü denir.

 Olay örgüsü estetik kaygıyla düzenlenebilir. Olay örgüsünde amaç; olayları anlatmak değil, olayları belli bir amaç doğrultusunda belli bir düzene sokmaktır.

 Olay örgüsü serim (giriş), düğüm (gelişme) ve çözüm(sonuç) bölümleriyle planlı bir şekilde düzenlenir.

2. KİŞİ:

 Hikâyede olayları yaşayanlara, hikâye kahramanlarına kişi denir.

 Anlatımda geçen bütün kişi veya kahramanlara şahıs kadrosu denir.

 Hikâyede kişi sayısı azdır. Bu kişiler genellikle tip olarak karşımıza çıkar.

 Kişilerin bütün yönleri verilmez.

Tip:

 Belli bir sınıfı ya da insan eğilimini temsil eden kişiye tip denir.

 Tip, evrenseldir. Genel niteliklere sahiptir. Eserin başında özelliği neyse eserin sonunda da odur.

 Uşak, kaynana, bakkal, imam, öğretmen tipleri buna örnek gösterilebilir.

Karakter:

 Sadece kendini temsil eden kişidir. Toplumsal tabakayı temsil etmez.

3.ZAMAN:

 Hikâyelerde olay ya da olayların yaşandığı sürece zaman denir.

 Hikâye kısa bir zaman diliminde gerçekleşir.

 Hikâyeler genellikle görülen geçmiş zamana (-dı) göre anlatılır.

 Zaman kimi yerde hızlanır, kimi yerde de yavaşlar. Kronolojik bir şekilde gidebileceği gibi gerilere de dönüş olabilir.

(3)

4. MEKÂN(YER):

 Hikâyede olayın geçtiği çevreye mekân(yer) denir.

 Ev, sokak, cadde, işyeri vb. yerler mekân olarak karşımıza çıkabilir.

 Hikâyede sınırlı bir çevre vardır.

 Çevre ayrıntılı bir şekilde verilmez.

HİKÂYEDE PLAN

a. Serim: Hikâyenin giriş bölümüdür. Bu bölümde kişiler ve çevre tanıtılarak olaya giriş yapılır.

b. Düğüm: Hikâyenin bütün detaylarıyla anlatıldığı en geniş bölümdür. Çatışma bu bölümde ortaya çıkar. Okuyucunun merak duygusu uyandırılır.

c. Çözüm: Hikâyenin sonuç bölümüdür. Merak duygusu bir sonuca bağlanır.

DİL VE ANLATIM

Bir duyguyu, düşünceyi, bir konuyu sözlü veya yazılı olarak ifade etmeye anlatım denir.

Anlatımda dil değişik işlevlerde kullanılır. Hikâyede, dil sanatsal işlevde kullanılır.

Anlatıcı: Edebi metinlerde, okura olayı anlatan kişiye anlatıcı denir. Anlatıcı, hikâyedeki olayı anlatan kişidir. Anlatıcı, yazarın kendisi değil kurmaca bir kişidir. Hikâyede olaylar birinci veya üçüncü kişi anlatıcının ağzından anlatılır.2 değişik anlatıcıdan söz edilebilir:

a)Birinci Kişili Anlatım:

Olay, yazarın kendi başından geçmiş gibi anlatılır.

Olaylar ‘‘ Biz, ben ’’ birinci kişi ağzından anlatılır.

Bu anlatımda fiiller I. Şahsa göre çekimlenir.(Geldim, geldik vb.)

b) Üçüncü Kişili Anlatım:

Olay, üçüncü bir kişinin başından geçmiş gibi anlatılır.

Olaylar ‘‘ O, onlar ’’ üçüncü kişi ağzından aktarılır.

Bu anlatımda fiiller III. Şahsa göre çekimlenir. (Geldi, geldiler vb.)

BAKIŞ AÇISI

Anlatıcının hikâyedeki kişi, olay, yer ve zamanı ele alış biçimi ve bunlara karşı takındığı tutumdur. Bir metnin bakış açısını bulabilmek için ‘‘Olan biten kimin gözünden ve kime göre anlatılıyor? ’’ sorusu sorulur. Üçe ayrılır:

(4)

1. Hâkim (Tanrısal / İlahi) Bakış Açısı: Anlatıcı, olaylara ve kahramanlara hâkimdir. Olayların nasıl gelişeceğini bilir ve görür. Olayları anlatırken kahramanların aklından geçenleri ve psikolojilerini yansıtır. Bu bakış açısında anlatıcı üçüncü kişidir.

2. Kahraman (Ben) Bakış Açısı: Olaylar, hikâye kahramanlarından birinin ağzıyla anlatılır.

Olayları yaşayan kahraman, olaylar karşısındaki izlenim ve tutumunu kendi bakış açısıyla yansıtır. Bu bakış açısında anlatıcı birinci kişidir.

3. Gözlemci (Müşahit/Kamera) Bakış Açısı: Anlatıcı; gördüklerini, tanık olduklarını aktarır.

Hikâye kahramanlarının aklından geçenleri bilmez. Anlatıcının anlatımı gördükleriyle sınırlıdır. Nesnel bir tutum sergilenir. Bu bakış açısında anlatıcı üçüncü kişidir.

NOT: Bir metinde birden fazla anlatıcı ve bakış açısı bulunabilir, anlatıcının değişmesine göre bakış açısı da değişebilir.

HİKÂYEDE TEMA-KONU-KARŞILAŞMA-ÇATIŞMA

Tema(İzlek): Bir sanat eserinin merkezinde yer alan temel duygu ve düşünceye tema denir. Olay örgüsünü meydana getiren parçalar arasındaki çatışma, metnin temasını yansıtır. Tema, metindeki temel çatışmanın en kısa ifadesidir. Soyut, genel ve özneldir. Sevgi, dostluk, kahramanlık vb.

Konu: Hikâyedeki duygu veya düşüncenin somut bir duruma bağlı olarak ele alındığı olgudur, temayı sınırlandırır: Türkiye’de aile bağları, anne sevgisi vb.

Karşılaşma: Olay çevresinde gelişen edebî metinlerde çatışmaları, olay halkalarını veya yeni durumları oluşturacak şekilde kahramanların yüz yüze gelmeleridir.

Çatışma: Hikâyede karşıt duygu, düşünce ve isteklerin; kişilik özelliklerinin bir arada sergilenmesi ile ortaya çıkan durumdur. Karşıt durumların bir arada verilmesidir. Olayların dayandığı asıl ögedir, merak duygusunu canlı tutar: hayal-gerçek çatışması , ağa-köylü çatışması vb.

HİKÂYE TÜRLERİ

Hikâyeler genel olarak olay hikâyesi ve durum hikâyesi olmak üzere ikiye ayrılır:

Olay Hikâyesi:

 Hikâyedeki olayın serim, düğüm ve çözüm bölümlerine uygun olarak mantıksal bir sıralamayla sonuca bağlandığı hikâye türüdür.

 Bu tarz hikâyenin temeli bir olay anlatımına dayanır.

 Olay hikâyesinde kahramanların ve çevrenin tasvirine önem verilir, okuyucuda merak ve heyecan duygusu uyandırılır.

 Fransız yazar Guy de Maupassant (Giy dö Mopasan) tarafından geliştirilen bu hikâye türüne Maupassant tarzı hikâye de denir.

 Olay hikâyesinin Türk edebiyatındaki başlıca temsilcileri Ömer Seyfettin, Refik Halid Karay ve Reşat Nuri Güntekin’dir.

(5)

Durum Hikâyesi:

 Olaylardan çok, günlük yaşamın bir kesitini ele alıp anlatan hikâye türüdür.

 Durum hikâyesinde ruhsal çözümlemelere ağırlık verilir, olay ikinci planda kalır.

 Bu tarz hikâyede serim, düğüm, çözüm bulunmaz; okuyucunun merak duygusuna seslenilmez.

 Rus yazar Anton Çehov tarafından geliştirilen bu hikâye türüne Çehov tarzı hikâye de denir.

 Durum hikâyesinin Türk edebiyatındaki başlıca temsilcileri Memduh Şevket Esendal ve Sait Faik Abasıyanık’tır

ANLATIM BİÇİMLERİ

Öyküleyici metinlerde öyküleme ve betimleme anlatım biçimlerinden yararlanılır.

Öyküleyici Anlatım (Öyküleme): Olay anlatımına dayanan anlatım biçimidir. Bu anlatım biçiminde okuyucuyu olay içinde yaşatmak amaçlanır. Öyküleyici anlatımda kişiler, olay örgüsü, mekân ve zaman ögeleri bulunur; fiil ve fiilimsilere çokça yer verilerek kişiler hareket hâlinde yansıtılır.

Bir başka uçağın sesi gelmeye başladı. Bizim Ada, uçakların üstünden geçtikleri bir yol güzergâhı olmalı ki, hep ya üstümden ya solumdan geçip gidiyorlar. Kedi sustu. Köpeğim gözünü kapadı. Karga sesleri geliyor şimdi de. Vaktiyle bu Ada’ya bu zamanda kuşlar uğrardı. Cıvıl cıvıl öterlerdi. Küme küme bir ağaçtan ötekine konarlardı.

Betimleyici Anlatım (Betimleme): Varlıkları, durumları zihinde canlandırmayı amaçlayan anlatım biçimidir. Betimleyici anlatımda sıfatlar kullanılarak varlık ve durumlar ayırt edici özellikleriyle verilir. Öznel olanlarına izlenimsel, nesnel olanlarına açıklayıcı betimleme denir.

Öznel anlatımlı betimlemelerde okuyucuya izlenim kazandırmak, nesnel anlatımlı betimlemelerde bilgi vermek amaçlanır.

Karşıdaki komşum yabancı subayın buldok cinsi bir köpeği vardı. İri kafalı, koca enseli, iki dişi daima meydanda, yanakları kof ve sarkık, burnu çökük, aksi bir köpek... Bana buldok suratı; bütün dişleri söküldükten sonra acemi bir dişçiye tam takım diş yaptırıp da çene kemikleri çökerek çehresi tanınmayacak şekle giren eski somurtkan (...) tiplerini hatırlatır.

ANLATIM TEKNİKLERİ

Öyküleyici metinlerde gösterme (diyalog, iç konuşma, bilinç akışı), tahkiye etme (kişi tanıtımı, olay anlatımı, geriye dönüş, iç çözümleme, özetleme), pastiş, parodi ve ironi gibi anlatım tekniklerinden yararlanılır.

GÖSTERME (SAHNELEME): Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı, okuyucu ile eser arasına girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır. Bu teknikte kişilerin konuşmaları ve hareketleri yansıtılarak okuyucunun kendisini eserin kurmaca

(6)

dünyasında hissetmesi sağlanır. Gösterme tekniği; diyalog, iç konuşma veya bilinç akışı şeklinde olabilir.

a.Diyalog: Kahramanların karşılıklı konuşmalarına dayanan anlatım tekniğidir. Metne akıcılık kazandırır. Diyalog tekniğinde konuşmalar, kitabi değildir. Kahramanlar, sosyal statülerine uygun biçimde konuşturulur.

— Canım, neden söküyorsunuz? dedim.

— Mühendis Ahmet Bey söktürüyor.

— Ne yapacak bunları?

— Yukarıda deri tüccarı Hollandalı var ya hani, onun bahçesini düzeltiyorlar da...

— İngiliz çimi alsın, eksin, mademki herif zengin...

b.İç Konuşma: Kahramanların içsel konuşmalarını aktarmaya dayanan anlatım tekniğidir. İç konuşma tekniğinde, kahramanın duygu ve düşünceleri sesli düşünme şeklinde yansıtılır. Bu anlatım tekniğinde kahraman, karşısında biri varmış gibi kendi kendine konuşur.

Bu kedi, tahta masanın üstüne çıkmış, köpeğime durmadan homurdanacak mı? Sandalyenin üstündeki vişneçürüğü rengindeki delik çoraplar... Asmanın yaprakları daha yemyeşil. Bizim bahçedeki kurudu bile.

Deniz, Bozburun’a doğru başını almış gidiyor. Uzaklarda görünen, İstanbul’un neresi kim bilir? Sesler neden gelmiyor?

c.Bilinç Akışı: Genellikle XX. yüzyıl modern roman ve hikâyesinde kullanılmış bir anlatım tekniğidir. Bu teknikte de iç konuşmada olduğu gibi kişilerin iç dünyaları, zihinlerinden geçirdikleri doğrudan o kişilerin ağzından, kendi kendilerine konuşmaları şeklinde verilir.

Kahraman anlatıcı ve bakış açısı söz konusudur ancak bilinç akışında iç konuşmadan farklı olarak cümleler arasında mantık ilişkisi zayıftır. Daha çok serbest çağrışım yoluyla bir düşünceden bir başka düşünceye atlanır. Bu teknikte dış dünyaya ait nesneler, motifler bilinçaltını harekete geçiren serbest çağrışım ögeleri olarak işlev görür. Bilinç akışı ile iç konuşma tekniği genellikle iç içe kullanılır.

Param var. Nüfus cüzdanım yanımda değil. O gerekli sanırım. Adama, Sarıkumluyum da diyemem, evine gitseydin der, inanmaz da kapının sürgülenmesi hikâyesine, kuşkulanır, inansa bile bir türlü, otelin önünden geçemem bir daha. En iyisi açıkça yanıma almadım, demek. Balığa çıktık derim. Lâf olsun diye zaten birer balık çektik Suat’la. O, eli boş dönmesin diye aldı yanına. Eve götürür, tel dolabının orta yerine yerleştirir.

Ailece paylaşacak olsalar, bir tadımlık bile düşmez her birine. Bilemedin, kedinin önüne attırır büyük hanım.

Ama balığa çıkan Suat, balıkla dönmüştür eve. Anam bilir niye çıktığımı denize. Bir şey söylemeği de Dilâver Hanımlığına yediremez. Balığı attım zaten. Ölü eti ne yapayım. Otelde gülerlerdi tek balığı görseler. Hem onlara ne. Gider yatarım. Dertleri künye ise ezbere okurum. Köyün yabancısı olsam eski mahalledeki otelin yerini bilir miydim sanki.

(7)

ANLATMA (TAHKİYE ETME) TEKNİĞİ: Anlatma tekniğinde okuyucu ile eser arasına anlatıcı girer. Okuyucu hemen her şeyi anlatıcı kanalıyla görür ve öğrenir. Okuyucunun dikkati anlatıcı üzerinde yoğunlaşır. Anlatma (tahkiye) tekniği; olay anlatımı, kişi tanıtımı, özetleme, iç çözümleme... şeklinde olabilir.

Mahalle kahvesinin önündeki setin üstü sanki ufak bir bahçecikti. Ortada küçük bir havuz, içinde gazoz şişeleri, etrafında biraz çimen, kınar çiçekleri. Kapının sağ tarafında bazısı giyimli, birtakım da gecelik entarileri, şam hırkaları iler dört beş kişi İstanbul'un son zelzesinden konuşuyorlardı. (Memduh Şevket Esendal-Pazarlık Hikayesi)

Haftada iki gece dostlara danslı çay veriliyor, en aşağı iki üç gece de başkalarının davetine gidiliyordu. Aşağı sofa ile taşlık arasındaki camekân kaldırılmış, delik deşik duvarlar sarı yaldızlı bir kâğıt ile kaplanmıştı. Davet akşamları taşlıktaki su küpü, sofadaki yemek masası ve daha başka hırdavat eşya mutfağa taşınıyor, yukarıdan kilimler, iskemleler, süslü yastıklar indirilerek bir kabul salonu dekoru kuruluyordu. (Reşat Nuri Güntekin-Yaprak Dökümü)

a.Özetleme Tekniği: Daha çok eski klasik eserlerde görülen bu teknikte, varlığı kuvvetle hissedilen anlatıcının olayları, kişileri veya hakkında bilgi vermek istediği herhangi bir şeyi özetleyerek anlatması esastır. Çağdaş romancılar bu ışı "bilinç akımı"," veya " iç monolog"

tekniklerinden yararlanarak yaparlar.

"Ali Rıza Bey, Babıali yetişmelerinden bir mülkiye memuruydu. Otuz yaşına kadar Dahiliye kalemlerinden birinde çalışmıştı. Belki ölünceye kadar da orada kalacaktı. Fakat kız kardeşiyle annesinin iki ay ara ile ölmesi onu birdenbire İstanbul'dan soğutmuş, Suriye'de bir kaza kaymakamlığı alarak gurbete çıkmasına sebep olmuştu."(Reşat Nuri Güntekin-Yaprak Dökümü)

“Karar açıklanırken çok sakinmiş. Kel Ali Eydamm deyince, Hay hay! diyor. İnfaz sırasında da olağanüstü sakin. Bilirim, tanımaz mıyım? Amma orada değişebilir insan, diyordum. Sehpaya sakin sakin yürümüş.

Cellat, ipi geçirmek için gözlüğünü almak isteyince kızmış: Bırak gözlüğümü, vazifene bak…” (Ayla Kutlu- Bir Göçmen Kuştu O )

b.İç çözümleme: Anlatı türleri içerisinde kahramanların iç dünyası, duygu, düşünce ve hayallerinin ifade edildiği bir anlatım tekniğidir. Bu çözümleme tekniği bilinç akışı tekniğiyle karıştırılabilmektedir. Bu teknik roman sanatında çokça kullanılır.

“Eve gitse, biliyordu, gece yarısına dek başka bir şey yapamadan, yukarıdakilerin patırtısına sövecekti… Bol gürültülü, bol dumanlı meyhanelerden birine girdi. Tezgâhın önünde bir boş yer bulup oturdu. Yaklaşan garsona, - Şarap, dedi. Garson, sanki salt onun için buradaymış gibi eğildi. Sanki ötekiler duyacak diye korkuyordu.” (Yusuf Atılgan-Aylak Adam s.40)

(8)

"Faiz Bey de Neriman'da hâlâ tatmin olunmamış bir iştiyak seziyor ve anlamıyor, kendi kendine düşünüyordu: “Ne istiyor? Baloya gitmekten başka bir arzusu mu var? Bu semtte oturmak arzu etmiyor mu, Şinasi’den başka birine mi temayülü var? Kim olsa gerek bu? Şinasi bilir mi acaba?.. Ne düşünüyor o?

Bana niçin bir şey söylemiyor? İkisi da bana ehemmiyet vermiyorlar mı? Benim aleyhimde mi düşünüyorlar?

Ben onlara karşı vazifemi yapmıyor muyum? Balo müsaadesini verdiğime hata mı ettim? Haberim olmadan birçok vak’alar mı cereyan ediyor?" (1983, 79)

c.Geriye Dönüş: Bir eserde olayların zaman sırasını bozarak geçmiş bir zamana ya da olaya dönme yoludur.

“Emir Bey’e baktı, yüzü gergin ama solukları düzgün. İki yıl önceki yangının son yuttuğu evi hatırladı.

Aram Usta’nın oturduğu evi. Az yukarda, üç yol ağzındaydı. Şimdi, arta kalan yığıntıda kuzukulağı, hindiba yetişiyor. Evin tahta perdeyle sokaktan ayrılmış bahçesinden mimoza ve nisan gülü dalları sarkardı dışarı. Küçükken, o köşede oyun oynamaktan korkmuştu hep. Kendinden sonra gelenler de korktular. Daha aşağı inip, Mumhane Sokağının sert bir dönemeçten sonra caddeye doğru uzanan sağ yanında oynadılar.

Yumuşak kayalardan oyulmuş eski Mumhanenin önünde. (Ayla Kutlu)

PASTİŞ TEKNİĞİ: Yazarın başka bir yazarın ya da edebi türün dil ve anlatım özelliklerini taklit etmesiyle oluşan anlatım tekniğidir. Postmodernist yönelimde kullanılan bir metinler arasılık tekniğidir.

Binbir Gece Masalları’nda ve halk hikâyelerinde anlatıcı, başkalarından dinlediklerini aktarır. Bunu yaparken de “rivayet ederler ki, derler ki” gibi kalıplaşmış ifadeler kullanır. İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası” adlı romanında biçim ve anlatım özellikleri açısından aynı tekniği kullanması bir pastiş örneğidir.

PARODİ TEKNİĞİ: Postmodern romanda daha önce yazılmış bir metnin içerik yönünden örnek alınmasıdır. Bütüncül ya da kısmen olabilir.

Nazan Bekiroğlu’nun Yûsuf ile Züleyha adlı romanı, içerik yönünden divan edebiyatındaki Yûsuf ile Züleyha mesnevilerini örnek aldığından bir parodi örneğidir.

İRONİ TEKNİĞİ: Yazarın örnek aldığı bir metnin biçim ve içerik özelliklerini, kurgu tekniklerini alaya almak ya da okuru eğlendirmek amacıyla değiştirip gülünç ve eğlendirici eser ortaya çıkarmasını sağlayan tekniktir.

“Bu masal çok yeni uydurulmuş bir masal olduğu için pek çok kimse bilmiyor. Masalı yeni duyanlar da onu başkalarına anlatmaya kalktıklarında ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar. Birçok yerine de yeni bölümler uyduruyorlar. Bir kez uydurmaya başlayınca ise- şimdi olduğu gibi- uydurdukça uyduruyorlar. (Adalet

Referanslar

Benzer Belgeler

“Yabancılara Türkçe Öğretiminde Temel Düzey Söz Varlığını Belirleme: Yabancılar İçin Hazırlanan Türkçe Ders Kitapları İle Türkçeyi Yabancı Dil Olarak Öğrenenlerin

Ardışık iki çift pozitif tam sayının EBOB u ile EKOK unun toplamı 146 olduğuna göre, bu sayıların toplamı kaçtır?. Örnek 17..

Peel and finely chop the onion and garlic, then finely grate the lemon zest. Clean and tear

Turn up the heat and add the mushrooms and butter, sautéing until the mushrooms are golden brown, then dish up (tabağa koymak, servis etmek) 5.. Add a little oil to the pan and fry

• Examples of whole grains include whole-wheat flour, bulgur (cracked wheat), oatmeal (yulaf ezmesi), whole cornmeal (iri taneli mısır unu), and brown rice. • Refined grains have

Grape Leaf/Vine Leaf : Asma Yaprağı stuffed grape leaves with olive oil wrapped leaf with olive oil. Spinach : Ispanak (Sipenıç)

Görsel ve işitsel materyallerden biri olan sanatsal filmler, hedef dildeki dilsel ve kültürel öğeler ile imgeleri yeterli kalitede sunmanın yanı sıra, hedef dili

becerilerinde anlamlı bir farklılaşma olduğu saptanmıştır. sınıf öğrencilerinin Dil ve Anlatım dersi sonrası öğrencilerin biyografi yazma “planlama”