• Sonuç bulunamadı

TC. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TC. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TC. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

PSİKANALİZ

Prof. Dr. Yücel ÖKSÜZ

Simge AK 20281137

EKİM-2020 SAMSUN

(2)

İÇİNDEKİLER

1.Sigmund Freud ve Psikanalizin Tarihçesi 2.Diğer Temsilciler

3.Dürtüler ve İçgüdüler

4.Bilinç Düzeyleri / Topografik Kişilik Kuramı 5.Kişiliğin Yapısı / Yapısal Kişilik Kuramı 6.Kaygı

7.Savunma Mekanizmaları 8.Psikoseksüel Gelişim Evreleri 9.Terapi Süreci

10.Terapötik Amaçlar 11.Kullanılan Teknikler 12.Terapistin Rolü 13.Kuramın Katkıları

14.Kurama Yönelik Eleştiriler 15.Vaka-Fare Adam

16.Kaynakça

(3)

1.SİGMUND FREUD VE PSİKANALİZİN TARİHÇESİ

Psikanalizi anlamak için şüphesiz Freud’un hayatına bakmamız gerekmektedir. Freud 1856 yılının Mayıs ayında Avusturya’nın küçük bir şehri olan Freiburg’da dünyaya geldi.

Amalia ve Jacop Freud’un ilk çocuğu olan Sigmund’un 6 kardeşi daha vardır. Freud 4 yaşındayken, yün tüccarı olan babası daha iyi iş imkanları için ailesiyle birlikte Viyana’ya taşınmıştır. Annesi, oğlu için yüksek umutlar beslemiş ve okul çalışmalarını desteklemiştir.

Freud küçük yaşta 7'den fazla dile merak salmış ve öğrenmiştir. İlköğretimde sınıfında parlak bir öğrencidir ve daha sonra kaliteli bir okul olan Sperlgymnasium’a gitmiştir.1873’te tıbbi çalışmalarına Viyana Üniversitesi’nde başlamış ve eğitimi devam ederken bir yıl ara verip Avusturya ordusunda askerlik yapmıştır. 8 yılda okulu bitirdikten sonra 1883’te Viyana Genel Hastanesi’nde nöroloji ve psikiyatri üzerine çalışmıştır. 2 yıl sonra Fransa’ya seyahat etme fırsatı bulmuş ve ünlü hipnotizm uzmanı Jean Charcot ile 4 ay geçirmiştir. Paris’teki bu deneyimi bilinçdışı zihnin önemini anlamasına ve ilerde hipnozu kullanmasına yardımcı olmuştur.

(4)

1886’da Viyana’ya döndüğünde çok uzun süre nişanlı kaldığı Martha Bernays ile evlenmiştir. 53 yıl süren evliliklerinden 6 çocukları olmuştur. İçlerinden çocuk analisti olan Anna, babasının izinden gitmiş, psikanalize yenilikler getirmiştir.

Freud ilerleyen yıllarda bir çocuk hastanesinde çalışmış ve muayenehanesini kurmaya başlamıştır. Bu esnada fizik, kimya, biyoloji ve pek çok farklı disiplin üzerine araştırmalar yapmış, düşünce sistemini günden güne genişletmek için uğraşmıştır.

Ludwig Borne’un çalışmalarına ilişkin araştırmaları “serbest çağrışım” tekniğini geliştirmesine yardımcı olmuştur. Ayrıca “histeri” tedavisi için Joseph Brever’den etkilenmiştir.

Tekniklerin doğuşunda başkalarından etkilenmesine rağmen psikanalizm büyük ölçüde Freud’un eseridir. Yoğunlaşma, serbest çağrışım, rüya analizi tekniklerini derinleştirmiştir.

Bir yandan çalışmaları devam ederken adım adım kendi bilinçdışını keşfetmiş ve duyguların bastırılmasının, biyolojik, cinsel dürtülerin öneminin farkına varmıştır.

Cinsellik üzerine yazıları dönemin anlayışına ters düşmüş ve birçok kez eleştiriye maruz kalmıştır.

Psikanaliz kuramını oluştururken Freud, serbest çağrışımın kullanılması ve çözümlemelerde aktarım sürecinin anahtar olarak ele alınması gibi tedavi yöntemleri

geliştirirdi. Cinselliği yeniden tanımlarken çocukluk süreçlerini de buna dahil ettiği Oedipus kavramını psikanalitiğin merkezine yerleştirdi. Rüyaları arzu tatmin yeri kabul ederek hastalarının semptom oluşumlarına ve bastırılmış duygularına dair bulguları rüyaları inceleyerek elde etti. Bu durumu temel aldığı bilinç dışı teorisinde id ego ve süperegoyu içeren bir psişik yapı modeli ortaya koydu. Bunların yanı sıra Freud, zihinsel süreçleri etkileyen ve erotik bağlar kuran cinselleştirilmiş dürtü enerjisi libidonun tanımını yaptı.

Ortaya koyduğu bir diğer kavram olan ölüm içgüdüsünü ise zorlayıcı tekrarlama, nefret, saldırganlık ve nevrotik suçluluğun n kaynağı olarak açıkladı. Kariyerinin ilerleyen yıllarındaki çalışmalarında ise din ve kültüre dair geniş kapsamlı yorumlar ve eleştiriler yayımladı.

Narsizm’i bireyin dışarıdan aldığı enerjiyi kendisi üzerine yöneltmesi olarak tanımlamış ve şiddetli psikopatalojiye neden olabileceğini vurgulamıştır.

16 yıl boyunca gırtlak ve çene kanseriyle mücadele ederken çalışmalarına hiç ara vermemiş, nesillere oldukça önemli eserler bırakmıştır. Freud hayatı boyunca tütün kullandı ve kansere yakalandı. Hatta ölene kadar tütünü bırakmadı. 1939’a kadar otuz kez ağzından ameliyat olan Freud’un durumuna doktorların yapabileceği bir şey kalmadı. Bunun üzerine doktorlardan ötenazi talep eden Freud’a üç doz morfin verildi ve Freud 23 Eylül 1939’da 83 yaşında Londra’da öldü. Öldükten sonra yakılan Freud’un mezarı Londra’daki Golders Green Crematorium’da bulunmaktadır.

(5)

2.DİĞER TEMSİLCİLER 2.1. ANNA FREUD (1895-1982)

Sigmund Freud’un kızı olan Anna Freud Ego Psikolojisi üzerinde çalışmalar yapmıştır. İlkel dürtüleri ego ile birleştirmenin yollarını aramıştır. Anaokulu çocuklarıyla çalışan bir çocuk analistidir. Çalışmalarını Hampstead kliniğinde sürdürmüştür. Savunma mekanizmalarına yenilerini eklemiş ve motivasyonun dışsal deneyimlerle de kazanılabileceğini vurgulamıştır.

2.2. ERİK ERİKSON (1902-1994)

Anna Freud’un öğrencisidir ve onunla birlikte Ego Psikolojisi üzerine çalışmıştır. Freud’un 5 gelişim evresine benzer yaşamın tamamını kapsayan 8 evreden bahsetmiştir.

1.Bebeklik/Temel Güvene Karşı Güvensizlik 2.Erken Çocukluk/ Özerkliğe Karşı Utanç ve Kuşku

3.Okulöncesi Çağ/ İnisiyatife Karşı Suçluluk 4.Okul Çağı/ Çalışkanlığa Karşılık Aşağılık Duygusu

5.Ergenlik/ Kimliğe Karşı Rol Karmaşası 6.Genç Yetişkinlik/ Yakınlığa Karşı Tecrit

7. Orta Yaş/ Üretkenliğe Karşı Durgunluk 8. İleri Yaşlar/ Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk

(6)

2.3.DONALD WINNICOTT (1896-1971)

İngiliz çocuk doktorudur. Sistematik nesne ilişkileri kuramını önermemiştir fakat psikanalistlerin karşılaştığı önemli problemlerin çoğuna cevap üretmiştir. Çocuğun doğumdan itibaren, farkındalığının, bağımsızlık kazanışının, sağlıklı bebeğin davranışlarının ayrıntılarını

sunmuştur.

2.4. OTTO KERNBERG (1928 - )

Avusturya doğumlu bir psikanalist, bir eğitim ve denetleme analisti, bir öğretmen ve üretken bir yazardır. Günümüzde çalışmaları devam etmektedir. Nesne ilişkileri kuramını dürtü kuramına katmaya çalışmıştır. Sınır kişilik bozukluğunun temelinde çocuklukta büyük bir

engellenme geçmişi olduğunu vurgular.

(7)

2.5.HEINZ KOHUT (1913-1981)

Psikanalizmde önemli gelişmelere yol açan Benlik Psikolojisi, Heinz Kohut tarafından tanıtılmıştır. Cinsel enerjinin ve saldırgan dürtülerin rolünü kabul eder. Çocuk gelişiminde

narsizme odaklanır. Ona göre, çocuklar bir evrede saplanıp kalırsa ya da benlik veya idealleştirilmiş öz nesne normal olarak gelişmezse yaşamın ileriki evrelerinde sorun çıkabilir.

Bu bize Freud’un fiksasyon tanımını hatırlatır.

2.6.GREENBERG VE MITCHELL

Psikanalize başka bir bakış açısı Greenberg ve Mitchell’in İlişkisel Psikanaliz çalışmalarıyla oluşmuştur. Sosyal yapılandırmacılardan etkilenmişlerdir. Terapötik tarafsızlık ile başarı elde

edileceğine inanmamışlar ve hastaları yalnızca gözlemlemek yerine onlara karşılık vererek kendilerini bir araç olarak kullanmışlardır.

3.DÜRTÜLER VE İÇGÜDÜLER

Psikanalizde içgüdü ve dürtü kelimeleri sıklıkla birbirlerinin yerine kullanılmaktadır.

Başlangıçta Freud, nefes alma, yeme, içme, ve boşaltma gibi kendini koruma dürtüleri ile cinsellik gibi koruma dürtüleri arasında ayrıma gitmiştir. Cinsel dürtülerden kaynaklanan psişik enerji libido olarak bilinir. Freud ilk çalışmalarında insan motivasyonunun en geniş anlamda cinsellik olduğuna ve bireylerin bunun için güdülendiklerine inanmıştır. Fakat daha

(8)

sonra libido bütün yaşam içgüdüleriyle ilişkilendirilmiş ve haz almanın ve acıdan kaçmanın yollarını aramanın genel amacını kapsar hale gelmiştir.

Yaşamının ilerleyen yıllarında saldırgan dürtüleri açıklayan ölüm içgüdüsü fikrini öne sürmüştür. Bu saldırgan dürtüler başkalarına ya da kendine zarar vermek için bilinçdışı arzuları içerir.

Çatışmalar sıklıkla yaşam içgüdüleri (eros) ve ölüm içgüdüleri (tatanos) arasında çıkar.

Evli çiftlerin birbirlerine duydukları aşk ve nefret arasındaki çatışma buna örnektir.

4.BİLİNÇ DÜZEYLERİ

4.1.Bilinç

Kişinin zaman içinde herhangi bir noktada farkında olduğu duyumları ve deneyimleri kapsar.

Bilinçli farkındalık kişinin zihinsel yaşamının çok küçük bir kısmıdır.

4.2.Bilinç Öncesi

Küçük bir çabayla hatırlayabildiğimiz olayları ve deneyimleri kapsar. Bilinç ile bilinç dışı arasında köprü görevi görür. Örneğin yıllar önce girilen bir sınavın, bir telefon

görüşmesinin düşününce hatırlanması.

4.3.Bilinçdışı

Bilinçli zihni tehdit eden ve bir kenara itilmesi gereken anılar ve duygular için bir kutudur. Unutulan/bastırılan çocukluk travmaları buna örnektir. Bilinçdışı malzemeyi bilinç farkındalığına getirmek büyük bir terapötik görevdir. Bu rüya yorumu ile gerçekleştirilebilir.

(9)

Dil sürçmeleri, unutma bilinçdışı ifadenin bir diğer örnekleridir. Freud mizah ve şakaların da gizlenen isteklerin bir ifadesi olduğuna inanmıştır.

5.KİŞİLİĞİN YAPISI- YAPISAL KİŞİLİK KURAMI

5.1.İd

Doğuştan gelir, kişiliğin gelişmemiş ilkel yönüdür. Bebek doğduğunda tamamen idden oluşur. Açlık, susuzluk gibi fizyolojik güçler çocuğu yönetir. İdin çalışma aracı haz ilkesidir.

İd aktifken bireyler haz almaya veya acıdan kaçmaya çalışırlar.

5.2.Ego

Ego, haz ilkesini bekleterek ya da askıya alarak gerçeklik ilkesini izler. Kişinin gerçekçi, mantıklı yönüdür. Örneğin çocuk büyüdükçe egosu da oluşmaya başlar ve acıktığında bebekliğindeki gibi ağlamaya başlamak yerine yiyecek istemeyi ve beklemeyi öğrenir. Gerçekliği sınamak, planlamak, mantık çerçevesinde düşünmek egonun görevidir.

5.3.Süperego

İd ve ego bireyin kendisini yansıtırken süperego daha çok anne-baba değerlerini, toplumun standartlarını yansıtır. Ego ideali anne babanın onayladığı davranışları kapsarken, vicdan onaylamadığı davranışları temsil eder ve kişi seçim yapar. Süperego “kin” gibi güçlü etkisi olan değerleri kapsar. Süperego mükemmellik ve ideale uyumu arayarak hem idi hem egoyu dizginleyerek mantık dışı davranır.

İd, çok fazla kontrolü elinde bulundurursa bireyler fevri, rahatına düşkün ya da yıkıcı olabilir. Süperego çok güçlü olduğunda ise bireyler kendileri için gerçekçi olmayan yüksek ahlaki ve mükemmelliyetçi hedefler koyar. İd, ego ve süperegonun arasındaki bu

çatışmalardan kaygı doğar.

(10)

6. KAYGI

6.1.Gerçek Kaygı

Gerçek kaygıda dış dünyadan gelen bir tehdit vardır ve kaygı normaldir.

6.2.Nevrotik Kaygı

Bireyin iç dünyasından gelen tehditlerdir. Duygularını ya da içgüdülerini kontrol edemeyeceklerini, cezalandırılacaklarını düşünürler.

6.3.Ahlaki Kaygı

Bireyin anne-babasının veya toplumun koyduğu kural ve standartları ihlal ettiği zaman yaşadığı kaygıdır.

Ego kaygı ile başa çıkabilmek için bazı savunma mekanizmaları geliştirmiştir.

7.SAVUNMA MEKANİZMALARI

Ego savunma mekanizmaları nadiren kullanıldığında stresi azaltmada bir uyum değeri olarak hizmet eder. Ancak çok sık kullanılırsa patalojik hale gelir ve bireyler bir tür gerçeklikten kaçınma tarzı geliştirirler.

BASTIRMA: Önemli bir savunma mekanizmasıdır. Kaygının kaynağı ve diğerlerinin temelidir. Acı veren düşünceleri, duyguları, acı dolu deneyimleri dışlayarak bilinç alanından uzaklaştırmaya çalışırlar. Tehlikelidir ve histeri rahatsızlığının temelinde yer alır.

(11)

İNKAR: Kısmen bastırmaya benzer. Bireyin düşündüğü, hissettiği ya da yaşadığı şeyi çarpıtma ya da kabul etmeme yoludur. Örneğin bir anoreksiya hastası zayıf olduğunu inkar eder.

KARŞIT TEPKİ GELİŞTİRME: Kabul edilemez bir dürtüden kaçınmanın bir yolu da onun tam tersi şekilde davranmaktır. Örneğin kocasından nefret eden bir kadın onu çok seviyormuş gibi davranır. Böylece olası bir tehditle karşı karşıya gelmekten kaçınır

YANSITMA: Bireyin kabul edilemez duygularını ya da düşüncelerini başkalarına yüklemesidir. Örneğin mesleğinde başarısızlıklar gösteren bir birey, tüm

arkadaşlarının da başarısız olduğunu düşünür ve bu huzursuzlukla başa çıkmak zorunda kalmaz.

YÖN DEĞİŞTİRME: Kaygılı olduklarında bireylerin duygularını tehlikeli olabilecek nesneye değil de daha güvenli olanlara yöneltmesidir. Örneğin kendinden büyük birinden şiddet gören bir çocuğun kendinden küçük birine şiddet uygulaması.

YÜCELTME: Genellikle cinsel ya da saldırgan bir dürtünün kabul edilebilir bir sosyal davranışa dönüştürülmesidir.

MANTIĞA BÜRÜME: Kötü performansı, başarısızlığı ya da kaybı açıklamak için mazeretler üretmektir. Sınavın kötü geçen bireyin sınavın adil olmadığını, zamanının yetmediğini söylemesi buna örnektir.

• • GERİLEME: Daha önceki gelişim aşamasına dönüş gerilemedir. Stresle karşı karşıya kaldıklarında bireyler, daha önce uygun olan fakat artık uygun olmayan davranışlar sergiler. Örneğin okula gitmek istemeyen bireyin, parmağını emmeye başlaması, sık sık altına kaçırması buna örnektir.

ÖZDEŞİM KURMA: Başkalarının özelliklerini üzerlerine alarak bireyler,

kaygılarının yanı sıra diğer olumsuz duygularını da azaltabilir. Örneğin maçı kazanan bir takımla kendisini özdeşleştirerek başarılı hissedebilir.

ENTELEKTÜELLEŞTİRME: Duygusal konular doğrudan işlenmez ve daha çok soyut düşünce yardımı ile dolaylı olarak ele alınır. Örneğin eşi boşanmak isteyen bir birey, acı ile başa çıkmak yerine yaşamın amacı üzerine durmak isteyebilir.

Bu ego savunma mekanizmaları çocuklukta ortaya çıkan bilinçdışı malzeme ile başa çıkmanın yollarıdır. Bunların ortaya çıkma şekilleri ve zamanları psikoseksüel evrelerde meydana gelen olaylara bağlıdır.

(12)

8.PSİKOSEKSÜEL GELİŞİM EVRELERİ 8.1.Oral Dönem

Çocukluktan itibaren yaklaşık olarak 18 ay süren bu evrede bebek, yeme ve emmeye odaklanır. Dudakların, ağzın kullanımını kapsar. Haz bölgesi ağız ve çevresidir. Anneye bağımlılık nedeniyle oral evrede anne ile ilişki oldukça önemlidir. Bu evrede annesinden isteklerine yanıt alır ve kendini güvende hissederse güveli bağlanma gerçekleşir. Ya da istenmeyen çok fazla bağımlı olma ya da bağımsız olma davranışarı oluşabilir. Doğru bir ilişki sağlanmadığında yaşamın ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkabilecek fiksasyonlar vardır.

Bunlar; Alaycı-tartışmacı kişilik, madde bağımlılığı, aşırı yeme davranışı, alıcı mazoşist pasif kişilik, saldırgan sadist kişilik.

8.2.Anal Dönem

18 ay ile 3 yaş arasını kapsayan bu dönemde hazın kaynağı anal bölgedir. Çocuk dışkısını tutmaktan, yapmaktan zevk alır. Ebeveynler çocuklarına iğrenme ile yaklaşırlarsa çocukta düşük benlik saygısı ortaya çıkabilir. Aşırı katı tuvalet eğitimi varsa ilerleyen dönemlerde Obsesif Kompülsif Bozukluk, aşırı titizlik, tutuculuk, cimrilik davranışları, aşırı serbest bir tuvalet eğitimi geçirmişse de savurgan, umarsız, dağınık kişilik davranışları ortaya çıkabilir.

(13)

8.3. Fallik Dönem

3 ila 6 yaş arasında gerçekleşen bu dönemde haz odağı genital organlardır. Çocuk cinselliğini farkeder ve cinsel kimliği oluşmaya başlar. Erkeklerde oedipus karmaşası kızlarda elektra karmaşası görülür. Anne-babalarına besledikleri cinsel ilginin fark edilmesinden, hadım edilmekten ve cezalandırılmaktan korkarlar.

8.4. Latent Dönem

Yaklaşık olarak 6-12 yaş arasını kapsar ve puberte dönemine denk gelir. Psikoseksüel gelişim evresi değildir çünkü sosyalleşmeye başlayan çocuk enerjisini başka şeylere

yönlendirir. Libido bastırılır ve çocuklar enerjilerini okula, arkadaşlarına yönlendirirler.

(14)

8.5.Genital Dönem

12 yaşında başlayan dönem yaşam boyu devam eder fakat Freud özellikle 12-18 yaş arasına odaklanmıştır. Genital evrede cinsel enerjinin odağı karşı cinsin üyelerine yöneliktir.

Önceki dönemler öz sevgiye odaklanırken bu evre başkalarına odaklanır. Diğer evreleri fiksasyon olmadan başarıyla atlatmışsa “genital karakter” oluşur. Fiksasyona takılıp kaldıysa genital karakter oluşmaz.

9.TERAPİ SÜRECİ

Terapiye başlamadan önce karşılıklı sözleşme imzalanır. Burada terapi devam ederken danışan büyük ani kararlar vermeyeceğine, örneğin eşinden boşanmayacağına,

taşınmayacağına, aynı şekilde danışman da ofisinin yerini değiştirmeyeceğine söz verir.

Danışman, hastadan bir divana uzanmasını isteyebilir. Danışman ise arkası dönük bir şekilde oturur ve hastayla fiziksel temasta bulunmaz. Onu aklına gelen her şeyi söylemesi konusunda cesaretlendirir.

(15)

Mutlaka tanı koyulur ve tedavi edilir. Psikanalizm sorun odaklıdır. Yoksunluk kuralına göre danışman danışanın isteklerine yanıt vermez. Örneğin ağlayan bir danışana şefkatle yaklaşmaz. Danışmada önemli olan çocukluk yaşantıları ve geçmiş deneyimlerdir. Terapide mutlaka gözle görülür değişim meydana gelmelidir. Terapi süresi çok uzundur. 2-3 hatta 4 yıla kadar uzanır.

10. TERAPÖTİK AMAÇLAR

Psikanalitik Terapi’nin başlıca 3 amacı vardır ve süreç bunlar üzerine kuruludur;

• Bilinçdışı malzemeyi bilinç düzeyine çıkarmak

• Danışanın gerçeklik temeline göre hareket etmesini sağlamak

• Bireyin otonomisini güçlendirmek ve iç görü kazandırmak

11. KULLANILAN TEKNİKLER 11.1.Serbest Çağrışım

Danışanın terapi sırasında aklına gelen her şeyi ifade etmesini sağlamak için cesaretlendirmektir. Bunun yapılmasındaki amaç tüm filtrelerden ya da yargılardan kurtulmak ve düşünülen her şeyin terapistle paylaşılmasını sağlamaktır.

11.2.Yansızlık ve Empati

Analistler danışanı yargılamazlar, buna özellikle serbest çağrışım tekniğini etkili kullanabilmek için dikkat ederler. Kendilerini açtıklarında danışanın nasıl hissedebileceği konusunda empati yaparlar.

11.3.Hipnoz

Yapay uyku halidir. Danışman belli metodlarda hastayı uyutur ve kontrolü eline alır. Onun geçmiş deneyimleri hakkında, saplanıp kaldığı dönem hakkında derinlemesine yolculuk yapar.

11.4.Rüya Analizi

Rüyalar bilinç dışına giden en asil yoldur. Bu nedenle danışman hastayı rüya görme, rüyayı hatırlama konusunda teşvik eder. Örneğin rüyasında sık sık ölümle yüz yüze gelen bir kişinin bunu anlatması ölüm anksiyetesi olduğunu destekler.

11.5.Direnç

Terapi esnasında gösterilen dirençleri yorumlamak oldukça önemlidir. Örneğin oturumlara sürekli geç gelen, sık sık sessiz kalmayı tercih eden bir danışanın bu davranışları yorumlanmalı ve müdahale edilmelidir.

11.6.Yorum

Diğer tekniklerden elde edilen süreçler hastaya yorumlanmalıdır. Böylece hasta terapinin gücüne ve iyileşmeye inanır.

11.7.Transferans

Danışanın hayatındaki bazı önemli kişilerin danışmana aktarılmasıdır. Psikanalizm bunu önemser ve yorumlar. Ona olan duygularını, bitirilmemiş işleri, korku ve nefreti anlayabilmek için önemlidir.

(16)

11.8.Karşıt Transferans

Terapistin hastaya karşı gerçekçi olmayan ya da nevrotik tepkileridir. Bilinçli ya da bilinç dışı şekilde hastaya hissettiği duygu, düşünce ve tutumları kapsar.

12.TERAPİSTİN ROLÜ

Terapist, terapi sürecinde oldukça pasiftir. Az konuşur, sürecin büyük bir kısmını hastanın konuşmaları ilerletir. Pasif olması teknikleri etkili ve zamanlı kullanmasına engel değildir. Doğru zamanda doğru hamleleri yapması önemlidir. Hastanın düşüncelerini yeniden organize eder, otonomisini güçlendirir. Onun söylediklerini yorumlar ve çözümler. Danışanı rahat hissetmesi ve özgürce konuşması için teşvik eder.

13.KURAMIN KATKILARI

Kuram, kendisinden sonra gelen birçok kurama öncülük etmiştir. Çok fazla eleştirilse de muhatap alınmış ve psikanalizmin temelleri diğer kuramlara ön ayak olmuştur. O zamana kadar söylenmemiş bazı teoriler sunmuş, özellikle cinsellikle ilgili söyledikleri farklı bir balkış açısı oluşturmuştur. Terapi çok uzun zaman alsa tedavide çok başarılı olmuştur. Psikoseksüel gelişim dönemleriyle birçok kuramcıya ilham olmuştur.

14.KURAMA YÖNELİK ELEŞTİRİLER

Terapinin çok uzun yılları kapsaması, maliyetli olması, uygulama açısından kapalı bir sisteme sahip olması, yalnızca ağır bozuklukları olan kişilere uygun olması, patalojiye yani probleme odaklanması ve deterministik anlayışa sahip olması eleştirilmiştir.

(17)

15.VAKA ÖRNEĞİ

FARE ADAM VAKASI VE FREUD

Fare adam, bir saplantılı hastanın, bir yüzbaşının, Freud tarafından yayımlanan en ünlü ve değerli incelemesidir.

Genç bir yüzbaşı çocukluğundan beri var olan, ancak son dört yılda belli bir yoğunluğa ulaşan saplantılarından yakınarak terapiye başvurmuştur. Bozukluğunun temel özellikleri çok düşkün olduğu iki insanın yani babası ve hayran olduğu kadının başlarına bir şey gelebileceğine ilişkin korkularıydı. Bunların yanında zorlantılı dürtülerinin de farkına varmıştı. Örneğin; gırtlağını jiletle kesme gibi. Daha sonra kendisine yasaklar üretip savaşarak yıllarını harcadığını, böylece yaşamının akışında çok şey yitirdiğini belirtiyordu.

Terapinin ilk aşamasında erken dönem ilişkilerinden bahsetmeye başladı.

Mürebbiyeleriyle yaşadığı cinsel deneyimleri, erken dönemdeki erotizasyonla yaşadığı sıkıntıları, ebeveynlerinin aklından geçenleri bildiği şeklinde hastalıklı düşüncesini

hastalığının başlangıcı olarak görüyordu. Kendisini hoşnut eden, kızları çıplak görme isteği vardı. Ancak böylesi şeyleri düşünürse bazı kötü şeyler olacağı ve bunların olmasını önlemek için bir şeyler yapması gerektiği şeklinde bir duygusu vardı.

Hastanın sağaltımın ilk saatinde tanımladığı olaylar onun sandığı gibi sadece hastalığın başlangıcı değil, hastalığın ta kendisiydiler. Çocuk, cinsel içgüdünün bir bileşeni olan, bakma isteğinin egemenliği altındaydı. Bunun sonucu olarak yineleyici olarak kadınları çıplak görme isteği ortaya çıkmaktaydı. Bununla birlikte bu isteğe bir karşı çıkma o sırada devrededir. İsteğin ortaya çıkışında her zaman rahatsız edici bir duygu eşlik etmektedir.

Freud bu tür olguların her zaman erken cinsellik özelliğine sahip olduklarını, gelişen etkenlerin güncel değil çocukluk çağı cinsel yaşamında aranması gerektiğini belirgin şekilde ortaya koyar.

Hastanın gelişine en yakın olan olay şöyledir. Manevraya çıktıklarında mola sırasında gözlüğünü kaybeder ve bulmaya çalışmadan Viyana’ daki gözlükçüsünden yenisini sipariş eder. Aynı molada iki subayın arasına oturur. Bu sırada “zulüm düşkünü” olduğunu düşündüğü subay kendisine doğuda kullanılan çok korkunç bir cezalandırma yönteminden bahseder. “Bir kavanoz insanların kalçaları üzerine ters şekilde yerleştiriliyor, içine birkaç fare konuluyordu ve fareler içeri giriyordu.” Hasta anlatırken sürekli yerinden kalkıyor, dehşet ve direncin her tür belirtisini gösteriyordu.

Öyküsünün tüm önemli anlarında hastanın yüzü çok garip, karışık bir ifade takınmıştı.

Freud bu ifadeyi “farkında olmadığı hazzına yönelik dehşet” olarak yorumlamaktadır.

Konuşmasını zorlanarak sürdürüyordu. O anda zihninde bu yöntemin kendisi için çok değerli iki insanın başına geleceği düşüncesinin çaktığını belirtti. Babası çoktan ölmüştü ve bu birinci korkudan çok daha saçmaydı ve unutulmaya çalışılmıştı.

(18)

O akşam aynı yüzbaşı ona bir paket vererek “ Teğmen A ücreti sizin adınıza ödedi.

Ona borcunuzu ödemelisiniz.” der. Pakette sipariş ettiği gözlükler vardır. O anda aklında bir yaptırım şekillenmişti, yani eğer parayı ödemezse olay, farelerle olan düşlem babası ve sevdiği kadın için gerçekleşecekti. Daha sonra birkaç gün bu parayı vermek için uğraşmış fakat başaramamıştı. Daha sonra teğmen A ile karşılaştığında parayı onun ödemediğini öğrenince zihni iyice karmaşık hale gelmişti. Bundan sonra zihni işkence görmekteydi.

Manevraların bitmesinden sonra, Viyana’ ya gitmek için yola çıkmış yol boyunca geri dönüp parayı ödemesi gerektiğini düşünmüştü. Ancak geri dönmeyip, Viyana’ ya kadar giderek arkadaşını bulup başından geçenleri anlatmıştı. Arkadaşı onu sakinleştirmiş ve o gece rahat uyumuştu. Ertesi sabah postaneye parayı vermek için gitmişlerdi. Arkadaşından ayrılıp evine döndüğüne kuşkuları tekrar ortaya çıkmış ve bir hekime danışma kararı almıştı.

Hasta dördüncü seansta, kendisini etkileyen ve uzun zamandır zihnine işkence eden düşünceden, babasının ölümüne karşı kendisini kınaması ve yaşadığı suçluluk duygusundan bahsetti.

Hasta ilerleyen seanslarda babasının ölümünün bir isteğin sonucu değil ancak bir korkunun konusu olabileceğini vurgulamıştı. Freud bu noktada ona her korkunun şu anda bastırılmış durumda olan eski bir isteğe karşılık geldiğini belirtir, buna göre

söylenilenin tam tersine inanmak zorunda olduklarını ifade eder.

İlerleyen seanslarda hasta, kardeşine karşı duyduğu kıskançlığı, sevdiği kadına karşı duyumsamış olduğu kindarlığın farkına varmıştı.

Freud bu noktada; Kişilikteki bu özelliklerin hiçbirinden kişinin sorumluluk kabul etmemesi gerektiğini, çünkü bu itkilerin çocukluk döneminden kaynaklandığını ve bilinçdışında varlığını sürdüren çocuksu kişiliğinin türevlerinden olduğunu, törel sorumluluğun çocuklara uygulamayacağını ona vurgular.

Hastanın sevgilisi ciddi biçimde hasta olan büyükannesine bakmak üzere uzaklaşmıştı.

Yüzbaşının aklına şöyle bir düşünce gelmişti “Sınava bu dönem en kısa zamanda girmen gerektiğine yönelik bir emir alsaydın, yapardın. Peki gırtlağını usturayla kesmen emredilseydi ne yapardın?” Bu emrin zaten verildiğini düşünüp, dolaptan usturasını almaya giderken aklına

“yaşlı kadını öldür” düşüncesi gelmiş ve bunun üzerine kendinden geçerek yere yığılmıştı.

Burada hasta, sevgilisine yönelik özlemine yenik düşmüş, ihtiyar kadına hastalandığı için kızmıştır. Özlemiyle birleşen bilinçdışı bir hiddet nöbeti geçirmiş: “Sevgilimi benden çaldığı için gidip bu ihtiyar kadını öldürmek isterdim.” Bunu bir emir izlemiş “Bu vahşi ve kanlı hırsların cezası olarak kendini öldür” bundan sonra tüm süreç en vahşi duygu eşliğinde ve ters bir sıra izleyerek saplantılı hastanın bilincine yansımıştı.

Baba Karmaşası ve Fare Düşüncesinin Karşılaştırılması

Yüzbaşının iki konuşmasının, fare öyküsü ve teğmen A’ ya para ödemesinin, hasta üzerinde bu denli etkili olmasının nedeni, bilinçdışı aşırı duyarlı noktalara değmesiydi.

Hastanın babası da askerdi ve sahip olduğu yetkiyle küçük bir miktar parayı yönetiyordu. Bir keresinde onu kumarda kaybetmişti. Eğer arkadaşlarından biri bu parayı kendisine borç vermeseydi çok zor durumda kalacaktı. Ordudan ayrıldıktan sonra borcunu ödemek için arkadaşını aramış ancak izini bulamamıştı. Babasının gençliğine ilişkin bu günahın anısı ona

(19)

acı veriyordu. Yüzbaşının “ 3,80 kronu teğmen A’ ya ödemelisin” sözleri kulağına babasının ödenmemiş borcuna ima gibi gelmişti. Ama postanedeki memurun ona iltifat etmesi ve borcunu ödemiş olduğu hakkındaki bilgi onun babasıyla olan özdeşimini farklı bir yoldan pekiştirmişti. Hasta burada ek olarak postanenin bulunduğu yerdeki hanın sahibinin güzel bir kızı olduğunu ve onunla şansını denemeyi düşündüğünü de anlattı. Tıpkı babasının öyküsünde olduğu gibi o da Viyana’ ya gitmek ya da postanenin olduğu yerde kalmak konusunda

kararsız kalıyordu. Yolculuğu sırasında postaneye dönme isteği Teğmen A. ya parayı vermekten ziyade oradaki kadındı. Teğmen onun yerine geçiyordu çünkü o da aynı yerde yaşamıştı.

Yüzbaşının öyküsündeki fare cezasının etkinleştirdiği şey; solucanlara bağlı olan kasıntıyla etkinliğini yıllarca sürdürmüş olan erotizmdi. Bu yolla fareler “para” anlamını alıyordu. Hasta bu bağlantıyı “Ratten- fare” sözcüğüne “Raten- ücret” çağrışımıyla karşılık vererek gösterdi. Yavaş yavaş babasının mirasına ilişkin para ilişkilerini bu dile çevirmişti yani konuyla ilgili tüm düşünceleri “Ratten- Raten” sözel köprüsüyle yaşamına taşımış ve bilinçdışının egemenliği altına sokulmuştu. Ayrıca hasta fareyi erkek cinsel organı da sayabiliyordu. Çünkü fareler hastalık taşıyıcısı idiler ve frengi hastalığı ilişki yolu ile bulaşabiliyordu. Yüzbaşının, cezaları savunabilen bir adam olması babasının yerine geçmesini sağlamıştı.

Hastanın büyük saplantılı düşüncesinin oluştuğu genel tabloya baktığımızda; manevralar için yola çıktığı sırada kendisiyle sevdiği kadın arasında bir soğukluk vardı. Arzularındaki bu şiddetlenme onu babasına karşı eski savaşını yenilemesini sağlamış ve başka kadınlarla cinsel ilişkiyi düşünmeye cesaret etmişti. Babasının anısına bağlılığı zayıflamış, sevgilisinin

değerine yönelik kuşkuları artmıştı. Bu çerçevede hasta ikisini de aşağılamış ve sonra da kendini bu yüzden cezalandırmıştı. Manevraların sonunda Viyana’ ya gitmekle durup yeminini yerine getirmek arasında kaldığında, aslında baştan beri ikiye bölündüğü iki

çatışmayı temsil etmişti. “Babasının sözünü dinlemeyi sürdürüp sürdürmemek ve sevgilisine sadık kalmayı sürdürüp sürdürmemek.”

Freud hastanın sağaltımına 1 Ekim 1907’ de başlamıştır ve yaklaşık bir yıl kadar süren sağaltım hastanın kişiliğinin tam olarak iyileşmesi ve ket vurmalarının ortadan kalkmasıyla sonuçlanmıştır.

(Freud, S. 1909)

(20)

KAYNAKÇA

1. Karaca, E., İkiz, F. E. (2020). Psikolojik Danışma ve Rehberlikte Çağdaş Bir Anlayış.

Ankara

2. Sharf, R. S. (2008). Psikoterapi ve Psikolojik Danışma Kuramları. (Çev. Nilüfer Voltan Acar) Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık (Kitabın Orijinal Basımı 2008)

3. Kaçın, H. (2012, 28 Ekim). Fare Adam Vakası ve Freud: Homoseksüellik. Elde edilme tarihi: 23 Ekim 2020, http://escinselterapi.net/forum/index.php?topic=1136.0

4. Yeni Çağ Gazetesi.(8 Kasım 2018). Sigmund Freud kimdir? . Elde edilme tarihi: 24 Ekim 2020, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/sigmund-freud-kimdir-hayati-ve- kitaplari-211817h.htm

5. Aldemir, A. (2019). ÖABT-PDR. İstanbul: Benim Hocam Yayınları

Referanslar

Benzer Belgeler

Şekil 4.2Elektrik Alan Çizgileri (a) Pozitif q nokta yükünün elektrik alan çizgileri, (b) Sonsuz uzunluktaki zıt yüklü paralel iletken iki plakanın elektrik alan

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Uluslararası Öğrenci Sınavı (OMÜ-YÖS), Türkiye’de üniversite öğrenimi görmek isteyen uluslararası öğrencilerin başvurularında kabul

2-Doçent adaylarının; Dilekçe, özgeçmişleri, onaylı doçentlik belgesi, bilimsel çalışma ve yayınlarını kapsayan 4 takım dosyaları, karton kutu

hallerinde proje iptal edilebilir. Projenin iptal edilmesi halinde, proje koordinatörü tarafından iptal tarihine kadar proje kapsamında yapılan faaliyetleri içeren Sonuç

Şimdi basit bir elektrik devresi çizelim; deney yaparken akım ve voltajı ölçebilmek için ampermetre ve voltmetre nasıl kullanılır görelim. Ampermetre, devreden

Muhammed’i (s.a.v.) ebedî bir lider olarak görmüş, ona gönülden bir sevgi ile bağlanmışlardır. Bundan dolayı asırlar boyunca ona karşı duydukları muhabbeti çeşitli

Bu soru kitapçığı Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Sınavı için hazırlanmış testleri içermektedir. Bu kitapçıktaki soruların cevapları, kitapçıkla

Eksik belge veya ilan edilen süre dışında (adayın parmak izi ve kamera kaydı yapılacağından) posta ile veya vekâleten kayıt yaptırılamaz. Bu kural