• Sonuç bulunamadı

AVUSTURYA’DA TÜRK İŞÇİLERİ VE UYUM SORUNU

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "AVUSTURYA’DA TÜRK İŞÇİLERİ VE UYUM SORUNU"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SORUNU

(*)Viyana İşçi Odası Çalışma Hukuku Danışmanı/ kadim.uelker@gmail.com KARATAHTA/İş Yazıları Dergisi

Sayı : 11 / Ağustos 2018 (s: 109-114)

ÖZ

Avrupa’da çalışan Türk işçile- rinin yaşadıkları topluma uyumu hiç kolay olmamıştır. Bu durum, Avusturya’da yaşayan Türk işçileri için de böyle olmuştur.

Türk işçilerinin ev sahibi ülkede sadece “işgücü” olarak görülmele- ri uyum sorununu başlatan neden olmuştur. Türk işçiler, barınacak- ları bir ev bulma konusunda dahi inanılması kolay olmayan zorluk- lar yaşamışlardır. Deyim yerindey- se “yıllarca valizlerinin üzerinde”

oturmuşlardır.

Çocukların eğitimi de ayrı bir sorun alanı oluşturmuştur. Avus- turya’da doğan Türk çocukları görece daha şanslı olmuşlardır.

Avusturyalıların ayrımcı tavırları da bir başka sorundur.

Anahtar Kelimeler: Türk İşçiler, Uyum, Dışlanma

TURKISH WORKERS IN AUSTRIA AND THE ISSUE OF ADAPTATION

ABSTRACT

It is not easy for Turkish work- ers working in Europe to fit in the society that they are living in. This situation is also the same for Turk- ish workers living in Austria.

To be merely seen as the ‘labor’

in the host country, is the main reason which triggers the adap- tation problem of Turkish work- ers. Turkish workers have experi- enced incredible problems even in finding a house to take a shelter.

So to speak, ‘they have been domi- ciled on their suitcases for years’.

The education of their children is another phase of the problems that they’ve encountered. Turkish children born in Australian terri- tory are relatively lucky. The dis- criminatory attitude of the Austri- ans is another case.

Keywords: Turkish Workers, Adaptation, Exclusion

GİRİŞ

Batı Avrupa’ya göçen işgücüyle ilgili uyum söz konusu olduğunda, akla ilk olarak Türkler gelir. Türk- lerin çeşitli nedenlerle yaşadıkları topluma uyumlu olmadıkları söy- lenir. Avusturya’da yaşayan Türk kökenli işçiler için de bu sorun hep var olmuştur. Bu yazı, bu uyum konusunun nedenleri üzerinde durmak, bu algının oluşumu ile il- gili gelişmelere bakmak amacıyla yazıldı. Bunun için de eskilere git- mekte yarar var. Zira uyum sorunu

(*) Kadim ÜLKER

(2)

Türklerin Batı Avrupa’ya ilk geldik- leri 1960’lı ve 70’li yıllara kadar da- yanıyor.

1. BARINMA SORUNU

Avusturya 1960 yıllarının sonu 70’li yıllarının başlarında kendi iş- çisini, ücretlerinin o yıllarda daha yüksek olduğu Almanya’ya kap- tırmıştı. Avusturya’nın ekonomisi iyiye gitmekteydi, inşaat firma- ları önemli yatırımlar yapıyordu.

Avusturya ekonomisinin kendi vatandaşlarının yapmak isteme- diği ağır, temiz olmayan, düşük ücretli işlerin yapılması için yeni bir işgücüne ihtiyacı vardı. Bu yeni ve genç işgücü eski Yugoslavya ülkelerinden ve Türkiye’den gelen işçilerle telafi etmeye çalışılıyordu.

Bunun için Avusturya ve Türki- ye arasında işgücü anlaşması bile imzalandı ve bu anlaşmaya daya- narak genç ve sağlıklı işçiler Türki- ye’den Avusturya’ya getirildi.

Avusturya’ya ilk gelen Türk işçileri, o zamanki yasal uygula- malardan dolayı yıllarca kendileri için hayat planı yapamadılar. Çün- kü onlar yalnızca işgücü olarak görülüyorlardı. Çalışabilecekleri kadar çalışsınlar, sonrası “Allah kerim” diye düşünülüyordu. An- cak bunun yanında düşünülme- yen şeyler de vardı. Onların ba- rınma ihtiyacı için gerekli hiçbir düzenleme yapılmamıştı. İnsanca ikamet edecekleri evler yoktu. Ko- naklama ile bağlantılı başka bazı sorunlar da oluyordu. Çalışma ve

oturum hakkı, işçilerin eş ve ço- cukları, çocukların eğitimi gibi ko- nular akla bile gelmedi, kısaca gör- mezden gelindi.

Zaten Avusturya’ya gelen ilk işçilerin genç ve çocuksuz olaca- ğı düşünülmüştü. Evli ve çocuklu olanlar zaten onları ülkelerinde bırakmışlardı. Çalışma ve çalıştır- ma kısa süreliğine ve geçici olarak düşünülmüştü. Fazla bir harcama yapılmamalıydı. Onun için de ça- lıştıkları firmalara ait haym denilen işçi evlerinde kalacakları planlan- mıştı. O zamanlar firma haymla- rında kalanlar diğerlerinden daha şanslıydı. Hem daha ucuzdu hem de firma, haymlarını temizletirdi.

Hepsinin sıcak suyu, ortak kullanı- lan lavabosu, duşu ve tuvaleti bile bulunurdu. Firma evlerinde kala- mayanlar ise serbest piyasada ev bulmak zorundaydı. Onlar sıcak suyu olmayan, banyosu veya duşu bulunmayan, tuvaleti ise diğer kiracılarla ortak kullanılan, otuz kırk metrekarelik küçük evlerde, üçer beşer kişiler halinde fahiş fiyatlarla kalırlardı. Yatak başı kira öderlerdi. Viyana gibi şehir mer- kezlerinde kalanların şartları üç aşağı beş yukarı bundan ibaretti.

Şehir merkezi dışında küçük kasaba ve köylerde kalanların şartları biraz farklıydı ancak o ilk yıllarda işçiler daha çok büyük kent ve sanayi bölgelerine gelmişti.

Türk işçileri konakladıkları bu yerlerin durumundan dolayı eş ve çocuklarını getirmeyi akıllarına

(3)

bile getirmediler. Zaten başka bir belirsizlik daha vardı ki, bu belir- sizlik 70’li yıllardan 90’lı yılların sonuna kadar sürmüştü. O da

“çalıştırma izni”ydi. Çalıştırma izni işverene veriliyordu ve işçi sadece o işverene bağlı olarak çalıştırılabilirdi. İş piyasasında serbest çalışma hakkı bulunmazdı.

İşverenin iş sözleşmesini iptal et- mesi halinde, o çalıştırma izni ge- çersiz oluyordu. Sonrası için yeni bir işyeri ve o işyeri için geçerli yeni bir çalıştırma belgesi gerekmek- teydi. Bu da iş piyasasını düzenle- yen ve kontrol eden İş ve İşçi Bul- ma Dairesi tarafından iş piyasası şartları kontrol edildikten sonra düzenleniyordu.

2. ÇALIŞMA İZNİ BARINMA SO- RUNUNUN AŞILMASINA BAĞLI İş ve İşçi Bulma Dairesi, işverene yabancı bir işçiyi çalıştırması için düzenleyeceği çalıştırma belgesini verirken ikamet şartlarını da kont- rol ediyordu. Yabancı işçinin ikamet ettiği evde kendisi ve aynı evde ikamet eden her kişi başına en az 10 metrekare kullanım alanı bu- lunması gerekmekteydi. 30 met- rekarelik bir evde 4 kişinin ikamet ettiği durumda, orada ikamet eden yabancı işçi için çalıştırma izni ve- rilmemekteydi. Bu örnekte, ev en az 40 metrekare olmalıydı. Çalış- tırma izninin İş ve İşçi Bulma Dai- resi tarafından verilmesi yaşanan evin durumuna bağlıydı. Yaşanan bir evin olması ise bir işte çalışıyor

olmasına bağlı olduğundan, başta Türkler olmak üzere yabancı işçi- ler yıllar yılı hep bavullarının üs- tünde oturmuşlardı.

Çalışma hayatında işçinin serbest hareket edebileceği, bulduğu bir işte çalışma hakkı- nı kapsayan çalışma iznine sahip olması da mümkündü şüphesiz.

Ancak buna sahip olmak için ya bir Avusturya vatandaşı ile evli olmak ya da 8 yıllık çalışma süresi şartı aranmaktaydı. Bunu da elde etmek geçmişte inşaat, hotel ve lokan- tacılık gibi sezon işçiliğinin yoğun olduğu sektörlerde hayli zordu. Zira yabancıların azımsanmayacak kadarı sezon işi olan inşaat, bah- çecilik ve gastronomi alanında çalışmaktaydı. Kendisini rahmetle andığım inşaat işçisi olarak çalışan babam, bu belgeye sahip olamadan emekliye ayrılmıştı.

3. BARINMA SORUNU DEVAM EDİYOR

1970’li yıllarda Almanya’da işçi ücretleri, Avusturya’daki işçi üc- retlerinden çok daha yüksekti ve Almanya’da yakını, arkadaşı olan bir yolunu bulup, Almanya’ya kaçmak istemekteydi. Babam, çalışma iznini elde etmedeki zor- luklara rağmen Avusturyalı işve- renlerin Türk işçilerin ülkeyi terk etmemeleri için ellerinden aldıkları pasaportlarını firmalarının kasala- rına kilitlediklerini anlatırdı.

İşverenler ucuz ve çalışkan ya- bancı işçilerden memnundu, an-

(4)

cak Avusturya yasaları ve piyasa ekonomisi yabancı işçilerin önüne normal bir yaşam sürmelerini zor- laştıran engeller çıkartıyordu. On- ların kalıcı olmalarını istemiyordu.

Çalışma ve oturma izni, ev sorunu ve işsizlik ödentisinin kısıtlı şart- larda ödenmesi bu engellerden en önemlileridir. Yaşayabilecekleri durumda bir eve sahip olmak çok zordu. Özellikle yabancı işçilerin yoğun yaşadığı başkent Viyana’da ev sorunu sürekli yaşanıyordu. Bu sorun, üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen hala devam ediyor. Viyana’da yaşayanlar, kent- te en fazla binanın mülkünü elinde bulunduran Viyana Belediyesi’n- den ihtiyaç halinde başını sokacak bir daire bulabilmektedir. Durumu biraz daha iyi olanlar ise kooperatif evlerinde ev arayabilirler.

Kentte yaşayan yabancı köken- li işçiler ise, belediye ve kooperatif evlerinin inşasında kullanılması için ücretlerinden her ay kesilen ev vergisine rağmen, sadece serbest piyasada bulunan evlerden yarar- lanabilmektedir, belediye evlerin- de kendilerine yer yoktur.

Serbest piyasada ise kiralık ev bulmak çok zordur. 30 ila 40 met- rekarelik döküntü evlere servet sayılacak kadar yüksek bedellerde hava parası ödemek zorunluluğu vardır. O paraları telafi edebilmek için ise bankalara başvurmak ve çok yüksek oranlı krediler almak- tan başka çare bulunmamaktadır.

Sosyal konutlardan dışlanan ya-

bancı işçilerin bazıları dişlerinden tırnaklarından artırarak o güne kadar biriktirdikleri paraları ev sa- hiplerine kaptırırken, bazıları ise yüksek faizlerle çektikleri banka kredilerini yıllarca geri ödeme zo- runda kaldılar.

Bu durum uzun yıllar devam etti. 1980’li yılların sonu, 90’lı yıl- ların başında özellikle Türkler çocuklarını ve eşlerini yanlarına almaya başladılar. Ev sahibi ol- mak, eşlerinin ve çocuklarının başlarını sokacak bir konut sa- hibi olmanın zorunluluğu dışın- da, yasal olarak çalışabilmek için gerekli olan çalıştırma belgesi’nin düzenlenmesinde de gereklidir. Ev yoksa çalışma belgesi de yoktur, çalışma belgesi olmadığında ise iş yoktur.

4. ÇOCUKLARIN EĞİTİM SORUNU

Yaşanan bütün bu zorluklar, özellikle de barınma konusun- da ortaya çıkan engeller, işçilerin çocuklarının eğitimlerinin de iyi bir şekilde olmasını engellemiştir.

İşçilerin o zamana kadar Türki- ye’de yaşayan çocukları vize, ev ve iş sorunlarından dolayı oldukça geç yaşta getirilmişlerdir. Geç gelen ilk kuşak çocuklar istisnai durumla- rın dışında, meslek öğrenme, iyi bir eğitim alma konusunda talihsiz- likler yaşamıştır. Büyük çoğunluğu zorunlu olan okul yıllarını bitirip, hemen iş hayatını seçmişlerdir.

Okula geç başlayan çocuklar Al-

(5)

manca öğrenmekte zorlukla kar- şılaşmış, diğer önemli derslerde de başarılı olamadıklarından liseye, oradan da üniversiteye gitme yol- ları kapanmıştır.

Bazı meslek liseleri ve okulları- na kayıt yaptırmak için ise Avus- turya vatandaşı olmak şartı aran- mıştır. O yıllarda yaşamış olduğum bir olay, bu okullara girebilmenin yasalarla da nasıl engellendiğine iyi bir örnektir. Ortaokulu bitiren Türk kökenli bir genç kız, hem- şirelik okuluna gitmek istediğini ancak bunun Avusturya vatanda- şı olmadığı için okul müdürü ta- rafından reddedildiğini anlatmıştı.

Oysa aynı Avusturya, dünyanın dört bir tarafından, eğitimlerini yoksul ülkelerinde tamamlamış hemşireleri Avusturya’ya getiriyor ve hemşire olarak çalıştırıyordu.

Avusturya’da yaşayan ve okuluna giden göçmen işçilerin kız çocuk- ları ise hemşirelik okuluna dahi kabul edilmiyordu. Bir sempozyum sırasında bunu eyalet hükümeti bakanlarından birine ilettiğimde

“Bundan haberim yok” demişti.

Ayrıca “Aman dikkat et, bu tür ko- nular başına iş açar” uyarısını yap- mayı da ihmal etmemişti.

Avusturya’da doğmuş çocuk- lar, Türkiye’den gelen çocuklardan daha şanslı ve daha iyi konum- daydı. Onlar anne ve babalarının önüne konulan engelleri birer birer aştıktan sonra belli bir düzen kurmuş olan ailelerin çocukları olarak, okul ve mesleki eğitimde

daha şanslı oldular. Artık mes- lek liseleri ve üniversiteye gidilen liselerde ve üniversitelerde çok sayıda Türk kökenli çocuk bulu- nuyor. Aralarında çok sayıda zeki ve iyi eğitim alan çocuk ve genç- ler var. Aralarında mühendisler, ekonomistler, hukukçular, he- kimler ve iyi eğitimli işçiler yetiş- ti. Onların dışında da yardımcı işçi olarak çalışan azımsanmayacak derecede ikinci ve üçüncü kuşak Türkler var.

5. AYRIMCILIK SORUNU

Ancak kalifiye ve yardım- cı işçi olarak çalışanların önemli bir “sorunu” var. Bu önemli so- run nedeniyle büyük işletmeler- de kolay kolay iş bulamıyorlar. Bu sorun hiç şüphesiz onların kö- kenleri ve isimleridir. İş bulmakta zorlanan eğitimli gençlerden bazı- ları Türkiye’de iş aramaya başladı.

Geçtiğimiz yıllarda, “Türk ekono- misinin yıldızının parladığı” iddia edildiği zaman, Avusturya gazete- lerinden birinin Türkiye temsilci- si bazı yazılar kaleme almıştı. Bi- raz da reklam kokan bu yazılarda

“Avusturya’nın artık Türkiye’den göç almadığı, Türkiye’ye işçi göçü verdiğini” yazıyordu. Çünkü Avus- turya’da bekledikleri işi bula- mayan genç Türkler, Türkiye’ye gidiyor, orada çalışma şanslarını deniyorlardı.

İkinci ve üçüncü kuşak Türk- ler, çocukluklarında anne ve ba- balarıyla başlayan, daha sonra

(6)

kendi eğitim, öğrenim, ikamet ve iş sahalarında karşılaştıkları ay- rımcı tutum nedeniyle Avusturya toplumuna küskündür. Bu neden- le onlarla bir arada barış içinde yaşayamıyorlar. Yaşadıkları top- lumda kabul görmediklerini ve hep itilip kakıldıklarını düşünü- yorlar. Bir türlü doğup büyüdük- leri Avusturya topraklarına sahip çıkamadılar. Ailelerinden bu yana yaşadıkları ayrımcılık ve toplumun kendilerini kabul etmemeleri bun- dan sonraki kuşakların da uzun süre Avusturya toplumuna kız- gın ve küskün olmalarına neden olacaktır. Çünkü onlar kendilerini her alanda Avusturya toplumu- nun dışında gördüler. İstisnai du- rumlar hariç, çalıştıkları alan ya Türk işletmelerinde ya da Türklerle doğrudan ya da dolaylı olarak var oldukları alanlardır. Türkler eğlen-

ce alanlarını, ikamet bölgelerini, alışveriş merkezlerini Avusturya- lılardan birer birer ayırdı. Sadece Avusturya vatandaşlığına geçmiş Türklerin şimdilik oy kullandık- ları partiler ve sandıklar aynıdır.

Önümüzdeki dönemlerde oy ve- rilen partilerin de Türk partileri olmasının eli kulağındadır. Şimdi- lik Türkler Avusturya’da sol veya sağ liberal partilere oy veriyorlar, çünkü onların henüz yabancı düş- manı olduklarını düşünmüyorlar.

SONUÇ

Yıllardır süren ve yaşanan acı deneyimlere neden olan ayrımcı- lıktan başka, Avusturya ile Tür- kiye arasındaki siyasi ilişkilerin karşılıklı olarak kötüleşmesi de, Türklerin uyum veya uyumsuzluk sorununun önümüzdeki onlarca yıl daha devam edeceğini gösteriyor.

Referanslar

Benzer Belgeler

Türkiye'ye gelen yabancılar, bu faaliyetleri bir aydan fazla sürmemek şartiyle, bu kayıttan müstesnadır. MÜŞTEREK PASAPORTLA GELENLERİN TABİ OLACAKLARI HUSUSİ MUAMELE Madde

Dilekçe,ticaret sicil gazetesi,imza Sirküsü,YMM Raporu veya Teminat Mektubu İhracatçı firmaların gümrük beyannameleri(Aslı,YMM veya noter onaylı nüshaları),İhraç

Projeye dâhil edilen term ve preterm doğum yapan annelerin oluşturduğu grupların ağır metal düzeyleri kıyaslandığında, erken doğum yapan annelerde selenyum

- İSO 9001-2008 KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ İÇ DENETÇİLİK EĞİTİMİ - STRATEJİK YÖNETİM EĞİTİMİ.. - NLP İLE LİDERLİK VE

(5) Eski zaman evi devrinde hiç bilinmeyen bugünün VAKİT DARLIĞI HİSSİ dolayısiyle şimdiki ev sahibi en kısa bir zaman içerisinde ve çok şiddet- li bir şekilde

Forshaw ile birlikte ve Plymouth planım (Mr. Patan Watson ile birlikte) hazırlayan Profesör Sir Patrick Abercrombie bu- lunmaktadır. Abe crombie yalmz büyük bir mimar ve

SIRF İKAMET İZNİ ALMAK İÇİN ANLAŞMALI EVLİLİK (m.37).  «..makul şüphe varsa,

Açık Adres Full Address Başvuran Açıklaması Explanation ..