Hükümetin su krizine çözüm önerisi olarak sunduğu akarsularımızın yap işlet devret modeli ile özelleştirilmesi, kamuya ait suyun kamu yararına kullanılmaması nı getirecektir...
Su kaynaklarının kötü yönetimi, sınırlı imkanlar ve çevresel değişiklikler yüzünden temiz içme suyuna ulaşamayan insan sayısı giderek artmaktadır. Su; ekolojik yaşam, içme-kullanma, tarım, enerji ve sanayi için gerekli, sosyal ve ekonomik gelişme için vazgeçilmez bir değerdir. Bu noktada, su politikası ve su yönetimi, gerek küresel ölçekte gerekse de ulusal ölçekte büyük önem taşımaktadır.
Su haklarının erozyonu artık küresel bir olaydır.
Neoliberal politikalarla su ve su hizmetlerinin yönetilmesi dünyanın birçok yerinde milyonlarca insanı içme suyuna erişimini engellemektedir. İçme suyundan yoksun bırakılan bu insanların özü itibari ile kamuya ait suyun
özelleştirilmesi sırasında yaşadıkları korkunç tablolar önümüzde durmaktadır.
1990'ların başından beri, Dünya bankası tarafından yönlendirilen özelleştirme programları birçok ülkede uygulanmaya başlanmıştır. 2000 senesinde Uluslararası Finans Kuruluşları tarafından ödenen 40 IMF kredisi içinde 12 tanesi, su teminin kısmi veya tamamen özelleştirmesi koşulunu dayatmakta ve "tüm maliyetlerin karşılanması" için politika geliştirilmesi ve sübvansiyonların kaldırılması hususunda ısrar etmektedir.
Geçen on yıllık deneyimler gösteriyor ki su haklarının piyasalaştırılıp özelleştirilmesinin sonuçları olarak en çok göze çarpan bulgu, birçok ülkede özel sektörün gelişiyle birlikte artan su ücretleri. Gana'da insanlar, IMF politikaları
sonucunda gelirlerinin yarısını su alabilmek için harcamışlardır. Paris and Manila'da olduğu gibi Jakarta'da 1997 yılında yapılan başlanan özelleştirmelerle su hizmetleri çok uluslu şirketlerinin ortaklığına bırakıldı. _irketler beş yılda yaklaşık yüzde 35'lik bir ücret artırımı yapmışlardır. Kazablanca'da tüketiciler su fiyatlarının üç misli arttığını görmüşlerdir. İngiltere'de su ve kanalizasyon faturaları 1989-90 ve 1994-95 yılları arasında yüzde 67 artmıştır. Bağlantı kesintileri ise yüzde 177 artmıştır. Güney Afrika'da Johannesburg' un su temini Suez Lyonnaise des Eaux tarafından devralınmıştır. Kısa süre içerisinde su güvensiz, erişilmez ve aşırı pahalı hale gelmiştir. Binlerce insanın su bağlantısı kesilmiş ve kolera enfeksiyonu yayılmaya başlamıştır Filipinler'de Sibic Körfezi'nde Biwater su fiyatlarını yüzde 400 artırmıştır. Fransa'da suya halkın ödediği bedel yüzde 150 artmış ancak kalite bozulmuştur; bir Fransiz raporu 5.2 milyondan fazla insanın bakteriyel yönden kabul edilemez kalitede su aldığını ortaya koymaktadır. İngiltere'de su ücretleri yüzde 450, şirket karları yüzde 692 artmıştır.
Su paylaşımında yaşanan ülkeler arası sorunlar, suyun meta haline gelmesi, uluslararası tekellerin su yönetiminde etkin rol almaya başlamaları, kıtlık olgusunu tetikleyen gelişmelerdir.
Türkiye’de su kaynaklarının yönetimi ve planlanmasına dair yaşanan sorunlar, son 10 yılda Dünya Bankası ve uluslararası su tekellerinin ülkemiz su yönetimini belirleyen ticari girişimleri, sanayileşme ve kentleşme süreçlerinin plansız seyri, yenilenebilir su miktarında olumsuz değişimlere yol açmıştır. Bu miktar, 1995 yılında 8500 m3 iken,
1990’da 3625 m3’e 2000’de 3250 m3’e gerilemiştir. 2025 yılında bu değerin 2186 m3’e kadar ineceği tahmin
edilmektedir. UNEP’in Raporu’na göre dünya ortalaması 7000 m3 olarak belirlenmiş olup, Türkiye 2002 yılı itibarı ile kişi başına 2940 m3 tatlı su kaynağı ile düşük sınıfta yer almaktadır.
Türkiye 1990'lı yıllarla birlikte, su işletmeciliğinin özelleştirilmesi ile tanışmıştır. Su hizmetlerinin özelleştirildiğ i kentsel yerleşimler giderek artış göstermektedir. Hükümetin çözüm önerisi olarak sunduğu paketle suyun kendisi metalaştırılmakta ve kamuya ait olduğu unutulmaktadı r. Kamusal hizmetler kamu niteliğinden çıkarılırken neden vergi ödediğimiz sorusu yanıtsız kalmaktadır. Kamusal hizmeti vermek için seçilenler bu hizmetleri alınır satılır hale getirmek için seçilmemiş olmalıdır.
Bir trilyon dolar pazar büyüklüğü ile ifade edilen su hizmetlerini sağlıklı ve güvenli olarak almak en temel yaşam hakkımızdır. Bizi yaratılacak olan pazarın büyüklüğü değil, suya rahat ve güvenli ulaşımımız ilgilendirmektedir. Halk, ekonomik kaygılardan bağımsız olarak temiz su elde edebilmeli, kullanılmış su, kullananın gelir seviyesine bakılmaksızın arıtılabilmelidir. Nasıl ki su kamuya aitse, su hizmetleri de özü itibari ile kamusal bir hizmettir ve kamuya ait kalmalıdır.
Hükümete, bu önerilerindeki nesnenin, suyun bize ait olduğunu; bize ait suyu onların yönetememesinin faturasının bizlere çıkarılamayacağını bir kez daha hatırlatırız.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu 31/07/2007