• Sonuç bulunamadı

Kırklareli’nden Toplanan Vektör Kenelerde Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Virüsü Yaygınlığının Araştırılması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Kırklareli’nden Toplanan Vektör Kenelerde Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Virüsü Yaygınlığının Araştırılması"

Copied!
32
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

NKUBAP.00.10.AR.14.14 nolu proje

KIRKLARELĠ'NDEN TOPLANAN VEKTÖR KENELERDE KIRIM KONGO KANAMALI ATEġĠ VĠRÜSÜ YAYGINLIĞININ

ARAġTIRILMASI

Yürütücü: Doç. Dr. Sırrı KAR AraĢtırmacı: Gürkan AKYILDIZ

2015

(2)

i

ĠÇĠNDEKĠLER i

ÖNSÖZ ii

TABLO VE ġEKĠL LĠSTELERĠ iii

ÖZET iv

ABSTRACT v

1. GĠRĠġ 1

2. GEREÇ VE YÖNTEM 10

2.1. Kullanılan Kimyasallar 10

2.2. Kullanılan Cihazlar 10

2.3. Kullanılan Kitler 11

2.4. Seçilen Keneler 11

2.5. Viral RNA Ekstraksiyonu 12

2.6. RT-Nested-PCR 12

2.7. Agaroz Jel Elektroforezi 13

3. BULGULAR VE TARTIġMA/SONUÇ 14

3.1. BULGULAR 14

3.2. TARTIġMA VE SONUÇ 19

KAYNAKLAR 23

(3)

ii ÖNSÖZ

İlgili proje Kırklareli ilinin kırım kongo kanamalı ateşi hastalığı görülmüş ve/veya hastalık riski taşıyan bölgelerinde araziden toplanan vektör kenelerin ilgili hastalığın etkenini taşıma oranlarını ortaya koymak amacıyla yapılmış olup Namık Kemal Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri birimi tarafından desteklenmiştir.

(4)

iii TABLO VE ġEKĠL LĠSTELERĠ

ġekil 1: KKKA’nin dünya üzerindeki yayılışı. ... 6

Tablo 1: Türkiye’de görülen KKKA olgularının yıllara göre dağılımı. ... 7

ġekil 2: Türkiye’de KKKA’ne bağlı 2002-2014 yılları arasındaki olgu ve ölüm sayıları. ... 7

ġekil 3: Türkiye’de KKKA’nin lokasyon bazlı görülme sıklığı... 8

Tablo 2: Seçilen keneler ve bilgileri. ...11

Tablo 3: Kullanılan primerler. ...12

Tablo 4: Nested PCR aşamasında kullanılar reaktiflerin miktarları ve konsantrasyonları. ...12

Tablo 5: RT-PCR aşamasında uygulanan şartlar. ...13

Tablo 6: Nested PCR aşamasında uygulanan şartlar. ...13

Tablo 7: Seçilen kenelerin lokasyon bazında KKKA pozitifliği bakımından karşılaştırılması. ...14

ġekil 4: RT-Nested PCR ürünlerinin %2’lik agaroz jel elektroforezindeki görüntüleri.1- 9 no’lu örnekler s-50 kodlu arazi, 11-15 no’lu örnekler s-23 kodlu arazi, 16-20 no’lu önekler s-25 kodlu arazi, 22-40 no’lu örnekler s-24 kodlu arazi, 44-58 no’lu örnekler s-22 kodlu araziye ait pozitif örneklerdir. ...15

ġekil 7: RT-Nested PCR ürünlerinin %2’lik agaroz jel elektroforezindeki görüntüleri. 59 no’lu örnek s-22 kodlu arazi, 62-83 no’lu örnekler s-52 kodlu arazi, 87-96 no’lu örnekler s-47 kodlu arazi, 100-126 no’lu örnekler s-30 kodlu arazi, 137-140 no’lu örnekler s-44 kodlu araziye ait pozitif örneklerdir. Pozitif örneklerde 211 bç bant belirgin olarak görülmektedir. ...16

ġekil 5: RT-Nested PCR ürünlerinin %2’lik agaroz jel elektroforezindeki görüntüleri. 141-144, 152-153, 155 ve 161 no’lu örnekler s-44 kodlu arazi, 173-180 no’lu örnekler s-46 kodlu arazi, 181-187 no’lu örnekler s-26 kodlu araziye ait pozitif örneklerdir. 149, 154 ve 157 no’lu örnekler s-44 kodlu araziye ait negatif örneklerdir. Pozitif örneklerde 211 bç bant belirgin olarak görülmektedir. ...17

ġekil 6: RT-Nested PCR ürünlerinin %2’lik agaroz jel elektroforezindeki görüntüleri. 189-200 no’lu örnekler s-26 kodlu araziye ait pozitif örneklerdir. Pozitif örneklerde 211 bç bant belirgin olarak görülmektedir. ...18

Tablo 8: Türkiye’de KKKA yaygınlığı ile ilgili yapılmış çalışmalarla ilgili veriler……….20

(5)

iv ÖZET

Bu çalışma’da 2013 ve 2014 yıllarında, KKKA’nın en yaygın görüldüğü Trakya ili olan Kırklareli’nin kırsal bölgelerinden toplanan ve -80°C’de muhafaza edilen aç 950 H. marginatum erişkininden (489 dişi, 454 erkek), bölgelerde bulunan vaka yoğunluğu da dikkate alınarak 200 örnek seçilmiştir ve bunlarda moleküler teknikler kullanılarak hastalık etkeni taranmıştır.

Söz konusu çalışma süreci sonunda, bölgedeki vektör kenelerde hastalık yaygınlığı, pozitifliğin köylere göre dağılımı ortaya çıkarılmış olacaktır. Bu durum, hem hastalıkla mücadele amacıyla oluşturulacak programların şekillendirilmesi sürecine ışık tutacak, hem de KKKA’nın bölgedeki dinamiğinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

Sonuç olarak seçilen H. marginatum türü kenelerin virüs taşıma yüzdesinin ortalama %51,5 ve köylere göre de sırasıyla Armağan %56,67, Çayırlı %86,67, Koruköy %42,86, Devletliağaç %28, Düzorman %50, Kıyıköy %0, Kızılağaç %50, Kömürköy %53,33, Kuzulu %42,86 olduğu belirlenmiştir.

Her ne kadar Trakya’da insan KKKA olguları daha az görülüyor olsa da, çalışmada elde edilen yüksek pozitiflik oranı, insan olgularının daha yüksek görüldüğü Orta Anadolu’da yapılan benzer çalışmaların sonuçlarına göre daha yüksektir. Bu durum için öne sürülebilecek olası açıklamaları şu şekilde sıralamak mümkündür; i) Trakya’da, Orta Anadolu’ya göre daha modern bir tarım uygulamasının uygulanıyor olması ve bağlı olarak insanların sahada geçirdiği zamanın daha az olması, ii) Bölgede virüsün daha az patojen olduğu bildirilen AP92 suşunun olasılıkla yaygın olması ve dolayısıyla da olası çapraz bağışıklığıjn insanları patojen virüs enfeksiyonuna karşı koruması, iii) Çalışmada tespit edilen virüslerin patojenitesi farklı suşları barındırıyor olması.

(6)

v ABSTRACT

In this study, 200 Hyalomma marginatum unfed adults selected according to the density of CCHF human cases seen since 2005 from 950 unfed adult ticks belong to the same species, collected in the years 2013-2014 from the village’s field of Kirklareli in which most predominant CCHF cases were seen in Thrace, and preserved at -80 oC until use, were screened for agent virus using molecular technique (RT-PCR).

The aim of the study conducted out was to evaluate of infection rates of vector ticks, and differences of risk according to the villages investigated, so to understand the field dynamics of the disease, and to support the possible program to combat CCHF in the regions.

At the end of the study it was evaluated that the positivity rates of the ticks for CCHF virus according to the villages were 56.67%, 86.67%, 42.86%, 28.0%, 50.0%, 0.0%, 50.0%, 53.33% and 42.86% for Armagan, Cayirli, Korukoy, Devletliagac, Duzorman, Kiyikoy, Kizilagac, Komurkoy and Kuzulu respectively with the 51.5%

average value for the total.

The gained positivity level is obviously higher than the results of the similar study conducted out in the Middle Anatolia (MA), high-risk area, eventhough lower human-cases have been seen in Thrace. Possible explanation for this contradiction could be; i) Relatively different (more modern than MA) farming in Thrace (less time- consuming of human in the fields etc.), ii) High AP92 circulation in the animals in the area, and high human infection by this strain of virus. In this case, we can speculate possible cross immunity between AP92 and pathogen strains, iii) The strains detected in this study could be different from the strains in MA, and could be at lower pathogenic level.

(7)

1 1.GĠRĠġ

Keneler, özellikle subtropikal ve tropikal bölgeler başta olmak üzere, hemen bütün dünyada yaygın olarak görülen ektoparazitlerdir. Dünya genelinde 907 kene türü belirlenmiş olup, bunlardan 720’si Ixodidae (mera kenesi, sert kene), 186’sı Argasidae (mesken kenesi, yumuşak kene) ve 1’i de Nuttalliellidae ailesine aittir (Barker and Murrell, 2004). Türkiye, coğrafik ve iklimsel özellikleri bakımından kenelerin yerleşip etkili bir şekilde üreyebilmeleri açısından oldukça uygun bir bölge konumundadır. Hayvanlarda kene enfestasyonu yoğunluğunun ortaya konabilmesi amacı ile değişik bölgelerde yürütülen çalışmalarda sığırların %14-61,71 (Dumanlı, 1983; Karaer, 1983; Taşçı, 1989; Arslan ve ark., 1999), koyunların %23-39, keçilerin

%15,8-40 (Sayın ve Dumanlı, 1982; Güler ve ark., 1992; Yukarı ve Umur, 2000) oranında kenelerle enfeste oldukları belirlenmiş ve söz konusu oranların mevsim, hava sıcaklığı, yağış, yükselti gibi faktörlerle bire bir ilişkili olduğu ifade edilmiştir.

Hemen her mevsimde kene enfestasyonları ile karşılaşmak mümkün ise de yoğunluğun daha çok yaz-bahar aylarında dikkati çektiği belirtilmiştir. Hayvanlarda rastlanan kene türlerinin belirlenmesine yönelik olarak yapılan araştırmalarda, belli konaklarda farklı kene türlerinin görülebildiği ve bir çok hayvanda olgunun birden fazla türden kaynaklandığı görülmüştür (Hoffman ve ark., 1971; Sayın ve Dumanlı, 1982; Dumanlı, 1983; Karaer, 1983; Zeybek ve Kalkan, 1984; Taşçı, 1989; Gülanber, 1996; Arslan ve ark., 1999; Aydın, L. 2000). Bugüne kadar Türkiye’de bildirilmiş kene türleri, Ixodidae ailesinden Ixodes soyuna bağlı I. ricinus, I. hexagonus, Hyalomma soyuna bağlı H. anatolicum anatolicum, H. a. excavatum, H. detritium, H.

marginatum, H. aegyptum, H. dromedarii (?), Rhipicephalus soyuna bağlı R. bursa, R. turanicus, R. sanguineus, Haemaphysalis soyuna bağlı H. punctata, H. parva, H.

sulcata, H. numidiana, H. inermis, H. concinna, Dermacentor soyuna bağlı D.

marginatus, D. niveus (?), Boophilus soyuna bağlı B. annulatus, B. kohlsi (?), Argasidae ailesinden ise Ornithodoros soyundan O. lahorensis (syn. Argas lahorensis), O. tholozani (?), O. conciceps (?), Argas soyundan A. persicus, A.

reflexus, A. vespertilionis ve Otobius soyuna bağlı O. megnini (sadece nimfi)’dir.

Bunlardan özellikle, Ixodidae ailesinden 22 türün, Argasidae ailesinden ise 3 türün sıklıkla görüldüğü bildirilmiştir (Mimioğlu, 1954; Hoffman ve ark., 1971; Mimioğlu, 1973; Özcel ve Daldal, 1997; Karaer ve rak., 1997; Aydın ve Bakırcı, 2007).

(8)

2

Her kene türünün tercih ettiği nem, sıcaklık, genel iklim tipi ve habitat, dolayısıyla da coğrafi bölge birbirinden az çok farklıdır. Bazı kene türleri yüksek nemli, ormanlık alanları (Ixodes ricinus, Haemaphysalis inermis vs.), bazıları kurak, sıcak, daha karasal iklimleri (Hyalomma marginatum, Boophilus annulatus, Rhipicephalus bursa vs.), bazıları ise bu iki ortam arası özellikteki geçiş bölgelerini (Dermacentor marginatus, Haemaphysalis punctata, R. sanguineus vb.) tercih eder (Uspensky, 2002; Hornok and Farkas, 2009; Castella et al. 2002). Ancak, kimi türlerin (özellikle H. marginatum, H. rufipes gibi) özellikle larvaları yerden beslenen kuşlara fazlaca ilgi göstermekte, dolayısıyla göç eden kuşlarla uzak bölgelere gidebilmektedir (Walker ve diğerleri, 2003); dolayısıyla da bu türlerin, özellikle erginlerine beklenmedik bölgelerde rastlamak mümkündür. Yine, kenelerin soğuğa ve sıcağa olan dirençleri de türe göre değişir; dolayısıyla her türün mevsimsel yoğunluğu birbirinden farklıdır. Örneğin; ülkemiz koşullarında Hyalomma spp, Boophilus spp. ve R. bursa sıcak mevsimleri, R. sanguineus ve R. turanicus nemli, ılık ve sıcak bahar aylarını, Dermacentor, Haemaphysalis ve Ixodes türleri ise serin bahar aylarını daha çok tercih ederler (Castella ve diğerleri, 2002; Uspensky, 2002;

Hornok ve Farkas, 2009). Ancak, ülkemizde genel olarak yazın, özellikle de sıcak bahar aylarında karşılaşılan toplam kene sayısı daha fazladır. Bununla birlikte, birçok kene türü ile beklenmedik zamanlarda ve mevsimlerde karşılaşılabilir ki bu noktada kenenin bulunduğu mikroçevrenin ideal şartları sağlıyor olması önemlidir. Örneğin, zeminde karla kaplı olmadığı, tabanı dökülmüş yapraklarla örtülü ormanlık alanlarda, 4 oC’de bile I. ricinus ile karşılaşmak mümkündür. Yine, Akdeniz kuşağında Haemaphysalis ve Dermacentor spp. özellikle kış aylarında yaygındır.

Ixodidae ailesinde yer alan türler genellikle merada aktivite gösterirken, Argasidae ailesindekiler meskene yerleşirler. Öte yandan, bazı mera keneleri (R.

sanguineus, H. anatolicum, H. dromedari, H. detritum, B. annulatus) de meskene yerleşebilmektedir (Estrada-Peña ve diğerleri, 2004).

Kenelerde yumurta, larva, nimf ve ergin olmak üzere dört gelişim evresi bulunur. Yumurtalar sarımsı kahverenginde, esnek duvarlı, oval yapıda ve küçüktür;

ancak, gözle görülebilir. Diğer aktif formlarda vücut tek parçadan oluşur ve önde ağız organelleri yer alır. Ağız organelleri, ortada bir hypostom, yanlarda iki chelicer ve en dışta iki palpten ibarettir. Konağa tutunmada yardımcı olan hypostom, türe göre belirli

(9)

3

sayı ve düzen içerisinde olan, çok sayıda ters dişçik ile donanmıştır. Larvalarında (yaklaşık 0,5 mm) 3 çift, nimf ve erginlerinde ise 4 çift bacak bulunur; cinsiyet sadece erginlerde bellidir. Yumurtadan sonraki her gelişme döneminde kan emmek ve takip eden gelişim aşamasına geçişte gömlek değiştirmek zorundadırlar. Aç erginlerin büyüklüğü, türe ve larva-nimf dönemindeki beslenme durumuna göre değişmekte olup genellikle 2-7 mm kadardır; erkekler genellikle daha küçüktür. Erkek kenelerde tüm dorsal kısım sert bir kitin ile örtülüdür (konskutum), dolayısıyla da fazla kan ememez. Dişilerde ve gençlerde ise, dorsalde, ağız organellerinin gerisinde, yaka şeklinde bir kitini alan (skutum) vardır; arka kısım gevşektir; dolayısıyla da fazlaca kan emip genişleyebilirler. Bazı türlerin tam doymuş dişileri 30 mm büyüklüğe ulaşabilmektedir (Sonenshine, 1991, 1993).

Mera kenelerinde yumurta, larva, nimf ve ergin şeklinde izleyen biyoloji, türe ve çevresel şartlara bağlı olarak, yumurtadan yumurtaya toplam 6 ay ile 6 yıl arası sürer (Sonenshine, 1991; Vatansever, 2008). Yaşamlarının % 95’i konak dışında geçen mera keneleri türe göre bir, iki veya üç konakçılı olabilirler. Üç konaklı olan türlerde (Dermacentor marginatus, Haemaphysalis sulcata, Hyalomma excavatum, Ixodes ricinus, Rhipicephalus sanguineus, R. turanicus) yaşam döngüsü şu şekildedir: Konağından kan emen (5-20 gün) ve bu esnada çiftleşen dişi toprağa iner (Ixodes türleri konak dışında çiftleşebilir), direkt güneş almayan uygun bir ortama saklanarak, türe ve beslenme durumuna göre 2000-20.000 yumurta bırakır ve ölür.

Uygun koşullarda, birkaç haftada yumurtadan çıkan ve aktifleşmek üzere 1-2 hafta bekleyen larvalar kendilerine uygun bir konak bulurlar, türe göre 3-5 gün kan emerler ve doyduktan sonra da ayrılırlar. Toprağa inen tok larva, yine bir kaç hafta içerisinde gömlek değiştirir ve aç nimf haline gelir. Aç nimf kendine bir konak bulur, 4-8 gün kan emer, doyar ve konaktan ayrılarak toprağa iner. Toprakta gömlek değiştiren tok nimf aç ergin haline gelir. Aç ergin yeni bir konağa çıkar, kan emer, kan emme esnasında da erkek ve dişi çiftleşir; erkek (birden fazla dişi ile çiftleşebilir) belli bir süre sonra ölür, dişi ise toprağa iner, bir kaç hafta içerisinde yumurtlar ve ölür. Bu grupta yumurtadan yumurtaya toplam biyoloji, türe ve çevresel şartlara bağlı olarak 6 ay veya birkaç yıl sürebilir. İki konaklı kenelerde (H. marginatum, R. bursa vs.), konağına ulaşan aç larva doyar, aynı konakta gömlek değiştirir, aç nimf olur, tekrar kan emer ve konağı tok nimf olarak terk eder. Toprakta gömlek değiştiren nimf, aç ergin haline gelir ve erginler yeniden bir konağa çıkarlar. Tek konaklı kenelerde

(10)

4

(Boophilus spp. vs.) ise belli bir konağa çıkan aç larva, nimf ve ergin aşamalarını aynı konak üzerinde geçirir (larva ve nimf hiç yer değiştirmezken, ergin çiftleşmek için aynı konak üzerinde yer değiştirir) ve konaktan tok ergin olarak ayrılır. Bu grupta toplam biyoloji kısa sürer; konaktaki doyma süreci 3 hafta, konak dışında, yumurtlamadan larvanın aktifleşmesine kadar geçen süre ise yaklaşık 2 ay kadardır. Çoğu kene türünde söz konusu aktif biyoloji, genellikle bahar ve yaz aylarında devam eder; kış aylarını, taş, kaya altlarında veya toprakta bulunan korunaklı kısımlarda, genellikle inaktif tok nimf veya aç ergin olarak geçirirler. Ancak, her kene türünün tercih ettiği mevsim de birbirinden az çok farklıdır (Sonenshine, 1991, 1993; Kraus ve diğerleri, 2004; Estrada-Peña ve diğerleri, 2004).

Kenelerin bazıları (Rhipicephalus spp., Haemaphysalis spp., Ixodes spp.’nin bütün gelişim formları) toprakta gömlek değiştirdikten sonra etraftaki yüksekçe otlara tırmanırlar ve konağın geçmesini beklerler (ambush = pusucu tip konak arama).

Bazıları ise (Hyalomma spp. erginleri gibi) aktif şekilde dolaşarak (hunter = avcı tip konak arama) konaklarını ararlar (Sonenshine, 1993; Spielman ve Hodgson, 2000;

Balashov, 2005). Konağa tırmanan kene, kan emmek üzere uygun bir yer arar ki beslenme bölgesi türe ve gelişim formuna göre farklıdır. Chelicerleri ile deriyi delen kene, chelicerlerini ve hypostomunu deri içerisine, dermisin yüzlek katlarına yerleştirir ve bu pozisyonunu beslenme süresince korur. Tutunmayı takiben salgıladığı tükürük tam olarak ulaşamadığı kılcal damarları tahrip eder ve sızan kan hemen ağız organellerinin civarında toplanır ki kene biriken bu kanı hipostomuyla çekerek beslenir (Sonenshine, 1991, 1993). Beslenme sırasında salgıladığı tükürüğün anestezik etkisinden dolayı kene konak tarafından çoğunlukla fark edilmez. Günlerce beslenmesi gereken ixodidlerde konağa tutunmayı, hypostomun deri içerisine girdikten sonra açılan ters dişçikleri ve yine tutunmadan sonraki bir-iki gün içerisinde salınan yapıştırıcı özellikteki tükürük salgısı sağlar (Sonenshine, 1991; Tu ve diğerleri, 2005).

Keneler, yumurta hariç bütün gelişim dönemlerinde mutlaka kan emmek zorundadırlar. Beslenmelerinde türe, gelişim dönemi gibi faktörlere de bağlı olarak genellikle belli konakları tercih eden keneler, memeli ve kanatlılar başta olmak üzere birçok hayvan türünden, gerekli koşullarda tercih sınırlarını da aşarak kan emebilmektedirler (Sonenshine, 1993; Valenzuela, 2004). Kan emmenin yanında,

(11)

5

pek çok hastalığın naklinde rol almak, alerjik reaksiyonlara ve toksikasyonlara yol açmak gibi bir çok zararlı etkileriyle keneler, insan ve veteriner hekimliğinde oldukça özel bir konuma sahiptir (Toft ve ark., 1993; Wall ve Shearer, 2001). Keneler, hastalık etkenlerinini, patojenin türüne göre, transstadial veya transovarian olarak aktarabilirler. İkinci aktarım yolunda, enfekte kenenin yumurtalarından çıkan larvaların büyük bir kısmı enfekte olabilmektedir (Sonenshine, 2002; Jongejan ve Uilenberg, 2004).

Kene enfestasyonuna bağlı olarak gündeme gelecek zararın niceliği veye niteliği kenenin türü, yoğunluğu, hastalık etkeni taşıyıp taşımaması ve hayvanın genel durumuna bağlıdır. Direkt zararlı etkilerinin başlıcaları kan emmesi, lokal deri tahripleri, alerjik reaksiyonlar ve toksikasyonlardır. Bazı türlerin dişi keneleri 80-100 mg kan emebilir (Sonenshine, 1991, 1993). Öte yandan, kenenin emdiği kanı konsantre etmesi durumu vardır. Kene, beslenirken fazla miktarda plazmalı kanı emer (ağırlığının 200-600 katı), ancak aynı süreç dahilinde, emdiği kanın sıvı kısmını, tükürük salgısıyla tekrar konağa verir. Yapılan bazı araştırmalar, doymuş kenenin emdiği kandan, esasen %80 daha fazla kan emmiş olduğunu, ancak bunun %75’ini konağa tekrar verdiğini, geri kalan kısmını ise dışkıyla vs. kaybettiğini göstermiştir (Sauer ve diğerleri, 2000; Vatansever, 2008).

Konağa tutunan kene, içerisinde 400’den fazla özel molekül bulunan tükürük salgısını konağa salgılamaya başlar. Bu moleküller, tutunma bölgesini duyarsızlaştırır, beslenme alanına düzgün kan akışını sağlar, günlerce süren beslenme sırasında keneyi konak immunitesinden korur. Tükürük salgısı, özellikle lokal immunite üzerinde modüle edici bir etkiye sahiptir. Bu durum, tükürük salgısı aracılığı ile konağa aktarılan birçok hastalık etkeninin bağışıklıktan kendini kaçırıp hastalık oluşturabilmesi adına yaşamsaldır (Sonenshine, 1991, Tu ve diğerleri, 2005). Keneler, tükürük salgılarındaki bu özellikten ötürü bilinen en başarılı vektörlerden biridir. Öyle ki, dünya genelinde saptanan kene türlerinin sadece

%10’unun, 200’den fazla hastalık etkeninin naklinde rol aldığı bilinmektedir (Jongejan and Uilenberg, 2004; Labuda and Nuttall, 2004).

Hastalığın etkeni, Bunyaviridae ailesine ait olan Nairovirus cinsinde yer alır.

Hastalık, birçok evcil ve yabani hayvanda görülür. Ancak, pekçok hayvan enfeksiyon sırasında belirli bir klinik tablo sergilemez ve virüsü ancak 7-10 gün kadar

(12)

6

barındırabilir. İnsanlarda ise ortalama 1-9 günlük inkubasyonu takiben ciddi bir enfeksiyon tablosu oluşur ve mortalite %3-30 arasında değişir (Hoogstral, 1979;

Ergönül, 2006; Turell 2007). Sağlık Bakanlığı’mız verilerine göre Türkiye’de mortalitenin %4,5-5 civarında olduğu bildirilmiştir.

KKKA ilk olarak 1944 yılında Kırım’da, 1956’da da Kongo’da tespit edilmiştir.

Günümüzde, kenelerle bulaşan viral hastalıklar içinde en geniş yayılma alanına sahip olup, 30’dan fazla ülkeyi etkilemektedir (Şekil 1) (Hoogstraal, 1979; Ergönül 2006;

Whitehouse 2004). Hastalık Asya’da, Orta Doğu’da Afrika’da ve Güney Doğu Avrupa’da görülmektedir (Rodriguez ve ark., 1977; Chris 2004; Papa ve ark., 2005).

Sağlık Bakanlığı verilerine göre, ülkemizde virüs ilk 2002’de belirlenmiş ve günümüze kadar 300’ü aşkın ilçeye ait 3.000’den fazla köyde hastalık belirlenmiş, 9058 hasta ve 439 ölüm kaydedilmiştir (Tablo 1) (Şekil 2). Bu konumuyla, ülkemiz dünyada hastalığın en sık görüldüğü ülke konumundadır. Hastalığın daha yoğun olarak görüldüğü Orta Anadolu’da tarım arazilerinden toplanan aç H. marginatum’ların

%16.43’ünde virus RNA’sı saptanmıştır (Şekil 3) (yayınlanmamış bulgular; Prof.Dr.

Zati Vatansever).

ġekil 1: KKKA’nin dünya üzerindeki yayılışı.

(13)

7

Tablo 1: Türkiye’de görülen KKKA olgularının yıllara göre dağılımı .

Yıllar Olgu sayısı Ölüm

2002-2003 150 6

2004 249 13

2005 266 13

2006 438 27

2007 717 33

2008 1315 63

2009 1318 63

2010 865 49

2011 1075 54

2012 796 37

2013 907 37

2014 962 44

9058 439

ġekil 2: Türkiye’de KKKA’ne bağlı 2002-2014 yılları arasındaki olgu ve ölüm sayıları.

0 10 20 30 40 50 60 70

0 200 400 600 800 1000 1200 1400

Ölüm

Olgu sayısı

Yıllar

Cases Deaths

(14)

8

ġekil 3: Türkiye’de KKKA’nin lokasyon bazlı görülme sıklığı.

Her ne kadar KKKA virusu 30 kadar kene ve bir sinek türünden izole edilmiş olsa da, yeterli vektör (competent vector) olarak belirlenmiş türlerin sayısı sınırlı olup (Amblyomma variegatum, Hyalomma marginatum, Hyalomma rufipes, H. anatolicum, H. asiaticum, H. truncatum, H. impeltatum, Dermacentor marginatus, Rhipicephalus evertsi, Rh. rossicus), bunlar içinde özellikle bazı Hyalomma türlerinin KKKA epidemilerinde çok etkin rol oynadığı kabul edilmektedir (Korsunova ve Petrova- Pointovskaya, 1949; Hoogstraal, 1979; Logan ve ark., 1989; Dohm ve ark., 1996;

Turell, 2007). Hyalomma marginatum Balkanlar, Kırım, Güney Rusya Federal Eyaletleri ve Türkiye’de KKKA epidemilerinden sorumlu kenedir (Hoogstraal, 1979;

Emelianova, 2006; Tonbak et al., 2006; Turell, 2007; Vatansever ve ark., 2007).

Hyalomma türleri virusu transstadial ve transovarial yolla gelişme dönemleri ve nesiller arasıda aktarılabilmektedir (Hoogstraal, 1979; Pak ve ark., 1974; Logan ve ark., 1989; Dohm ve ark., 1996; Faye et al., 1999; Turell, 2007). Bunun yanında, enfekte olmayan bir konaktan kan emen enfekte keneler virusu aynı konakta kendileri ile eşzamanlı kan emen enfekte olmayan kenelere de aktarabilmektedirler (non- vireaemic transmission) (Logan ve ark., 1989; Gonzalez ve ark., 1992; Gordon ve ark, 1993). Yine bazı çalışmalar KKKA virusunun erkek ve dişi keneler arasında venereal yolla bulaştırıldığını göstermektedir (Gonzalez ve ark., 1992).

(15)

9

Hastalık insanlara özellikle enfekte kenelerin kan emmesi veya el ile ezilmesi, taze kesilmiş viremik hayvanların vücut sıvıları ve dokuları ile temas ve hasta insanların vücut sıvıları ile temas sonucu bulaşsa da, epidemiyolojik yönden en önemli bulaşma yolu enfekte kenelerin kan emmesidir (Hoogstraal, 1979;

Whitehouse, 2004). Keneler hastalığın doğadaki esas taşıyıcısı ve rezervuarı olarak kabul edilirler. Evcil ve yabani hayvanlar virüsü ancak 7-10 gün kadar barındırabilmelerine karşın, virüs kenelerde ömür boyu (1-1.5 yıl), hatta nesiller boyu (transovaryal + transstadial geçiş) kalmakta ve çoğalabilmektedir (Hoogstraal, 1979;

Turell, 2007).

Bölgemizde Kırım-Kongo kanamalı ateşi virüsünün ana taşıyıcısı olan Hyalomma marginatum yaban hayatı ile çok yakından ilişkili olup, bozkır ikliminin diğer iklim kuşakları ile kesiştiği bölgelerde, özellikle de kuru taban örtüsüne sahip bodur ormanlık (meşelikler, çalılıklar) alanlarda yayılış gösterir. Kışı aç erişkin olarak geçiren Hyalomma marginatum, ilkbaharda ortalama günlük ısı 10.5C ‘yi aştığında aktifleşir. Isının 22-27C ve nemin %75-100 olduğu yerlerde gelişimini optimum seviyede sürdürür. Konak arayan aç erişkinler ısının 27C’yi aşmadığı durumlarda toprak yüzeyünde aktif olarak konak beklerler. Hava sıcaklığının 30C, toprak ısısının ıse 45C’yi aştığı saatlerde gölgede saklanır, hatta toprak içine gömülürler. Kan emip doyduktan sonra yere düşen dişiler, ortalama günlük ısının 16C’nin altına düşmesi durumunda yumurtlamazlar. Gömlek değiştiren nimfler 7-42C ısı ve %0-100 nispi nem gibi daha ekstrem şartlarda bile gelişimlerini tamamlayabilmektedir (Ouhelli, 1994; Emelianova, 2006).

(16)

10 2. GEREÇ VE YÖNTEM

2.1. Kullanılan Kimyasallar Sıvı nitrojen

Agaroz Tris Borik asit EDTA Etil alkol

2.2. Kullanılan Cihazlar

Thermalcycler, Applied Biosistems, ABD.

Yatay elekroforez tankı, Thermo, ABD.

Yatay elektroforez tankı, Cleaver, İngiltere.

Transillüminatör, Vilber Lourmat, Fransa.

- 20˚C derin dondurucu, Vestel, Türkiye.

Güç kaynağı, Cleaver, İngiltere.

Otoklav, Tek-Bal, Türkiye.

Buz makinesi, IMS-70, Türkiye.

Distile su cihazı, GFL 2102, Türkiye.

Fotoğraf makinesi, Canon, Japonya.

Santrifüj, Sigma, ABD.

+4˚C soğutucu, Beko, Türkiye.

Hassas Terazi, Ohasus, ABD.

pH metre, Hanna HI221, ABD.

(17)

11 2.3.Kullanılan Kitler

QIAamp Viral RNA Mini Kit, Qiagen®, Germany.

One Step RT-PCR kit, Qiagen®, Germany.

Taq DNA Polymerase Kit, Thermo Scientific, ABD.

dNTP set, Thermo Scientific, ABD.

GeneRuler 100 bp Plus DNA Ladder, Thermo Scientific, ABD.

2.4.Seçilen Keneler

Odaklar, toplanma tarihleri, insanlarda görülen KKKA olguları, odaklardan toplanan kene yoğunluğu ve cinsiyet dağılımı gibi parametreler dikkate alınarak, - 80°C dondurucuda saklanan 950 keneden 200 tanesi seçilmiştir (Tablo 2).

Tablo 2: Seçilen keneler ve bilgileri.

Tür ġehir Konum Tarih Saha

No Total Seçilen Erkek Seçilen DiĢi Seçilen Toplam

H. marginatum Kırklareli Armağan 5.5.2013 s-23 16 26 42 5 5 H. marginatum Kırklareli Armağan 5.5.2013 s-24 41 52 93 10 10 20 H. marginatum Kırklareli Armağan 5.5.2013 s-25 26 22 48 5 5 H. marginatum Kırklareli Çayırlı 4.5.2013 s-26 11 15 26 10 10 20 H. marginatum Kırklareli Çayırlı 2.7.2014 s-50 29 39 68 10 10 H. marginatum Kırklareli Devletliağaç 1.7.2014 s-52 24 17 41 10 15 25 H. marginatum Kırklareli Düzorman 26.5.2013 s-27 5 3 8 2 2 H. marginatum Kırklareli Düzorman 18.5.2014 s-44 25 18 43 10 18 28 H. marginatum Kırklareli Kıyıköy 6.5.2013 s-21 3 1 4 3 1 4 H. marginatum Kırklareli Kızılağaç 6.5.2013 s-22 72 83 155 10 10 20 H. marginatum Kırklareli Koruköy 10.6.2014 s-46 76 64 140 6 11 17 H. marginatum Kırklareli Kömürköy 27.5.2013 s-30 68 90 158 10 20 30 H. marginatum Kırklareli Kuzulu 10.6.2014 s-47 10 11 21 6 8 14

TOPLAM 406 441 847 75 125 200

(18)

12 2.5.Viral RNA Ekstraksiyonu

Her kene 7 cm çaplı seramik havan içerisinde sıvı nitrojen ile dondurularak çok küçük parçalara ayrılana kadar ezilip, 1 ml steril saf su ile süspande edildi ve kriyotüplere alındı. Oluşan süspansiyondan alınan örneklerden kit direktiflerine uyarak RNA ekstraksiyonu yapıldı.

2.6.RT-Nested-PCR

Ekstrakte edilen RNA’lar, kit ve belirlenen primer setleri (Eecf-F1 ve Eecf-R1) kullanılarak RT-PCR aşaması; oluşan RT-PCR ürünleri, belirlenen primer setleri (Eecf-F2 ve Eecf-R2) ve kit kullanılarak nested PCR aşaması gerçekleştirilmiştir (Tablo 3). RT-PCR aşaması üretici firma direktiflerine göre yapılmış olup PCR şartları ve Nested PCR aşaması Midilli ve ark., (2009) tarafından verilen yöntemin modifiye edilmiş şekli ile gerçekleştirilmiştir (Tablo 4, Tablo 5, Tablo 6)

Tablo 3: Kullanılan primerler.

Primer Sekans Amplikon

Eecf-F1 ttg tgt tcc aga tgg cca gc 307 bp

Eecf-R1 ctt aag gct gcc gtg ttt gc

Eecf-F2 gaa gca acc aar ttc tgt gc 211 bp

Eecf-R2 aaa cct atg tcc ttc ctc c

Tablo 4: Nested PCR aşamasında kullanılan reaktiflerin miktarları ve konsantrasyonları.

Reaktifler Miktar/konsantrasyon

Tampon (10x) 5 µl/1x

MgCl2 (25mM) 3 µl/1,5mM

dNTP mix (200mM) 1 µl/4mM

Primer F (10pmol/µl) 1 µl/0,2pmol/µl

Primer R (10pmol/µl) 1 µl/0,2pmol/µl

Taq DNA polimeraz (10U/µl) 0,2 µl/1U

RT-PCR ürünü 5 µl

Steril Saf Su 33,8 µl

Toplam 50 µl

(19)

13

Tablo 5: RT-PCR aşamasında uygulanan şartlar.

Sıcaklık (°C) Süre (sn-dk) Döngü

50 30 dk 1

95 15 dk 1

94 30 sn

35

60 30 sn

72 1 dk

72 10 dk 1

Tablo 6: Nested PCR aşamasında uygulanan şartlar.

Sıcaklık (°C) Süre (sn-dk) Döngü

95 2 dk 1

94 30 sn

35

57 1 dk

72 1 dk

72 10 dk 1

2.7. Agaroz Jel Elektroforezi

Nested PCR ürünleri %2’lik agaroz jel elektroforezinde marker DNA, pozitif ve negatif kontroller eşliğinde kalitatif olarak incelenmiştir. Hedef amplikonların görüldüğü örnekler pozitif olarak değerledirilmiştir.

(20)

14 3. BULGULAR VE TARTIġMA/SONUÇ 3.1. BULGULAR

Moleküler analzileri yapılan 75’i erkek 125’i dişi olarak seçilen 200 H. marginatum’un

%51,5’inin KKKA virüsü taşıdığı belirlenmiştir. Kırklareli’ye bağlı H. marginatum’un hayat döngüsüne uygun konaklara ve arazilere sahip, KKKA görülmüş ve/veya KKKA riski taşıyan köyler ve bu köylerin arazilerinden toplanmış olan H. marginatum türü kenelerin virüs taşıma yüzdeleri sırasıyla Armağan %56,67, Çayırlı %86,67, Koruköy

%42,86, Devletliağaç %28, Düzorman %50, Kıyıköy %0, Kızılağaç %50, Kömürköy

%53,33, Kuzulu %42,86 olarak belirlenmiştir (tablo 7). İlgili pozitif örneklerin ve 3 adet negatif örneğin (149,154,157) RT-Nested PCR ürünleri marker DNA, pozitif ve negatif kontrol eşliğinde agaroz jelde analiz edilip fotoğrafları çekilmiştir (Şekil 4, Şekil 5, Şekil 6, Şekil 7). Ayrıca ilgili türün erkek (75 birey, %50,67 pozitiflik) ve dişileri (125 birey, %52 pozitiflik) KKKA pozitifliği bakımından karşılaştırıldığında önemli bir fark görülmemiştir (Tablo 7).

Tablo 7: Seçilen kenelerin lokasyon bazında KKKA pozit ifliği bakımından karşılaştırılması.

Konum Erkek DiĢi Toplam Pozitif Erkek

Pozitif DiĢi

Toplam pozitif

Armağan 10 20 30 2 15 17 (%56,67)

Çayırlı 10 20 30 9 17 26 (%86,67)

Koruköy 6 11 17 0 6 6 (%42,86)

Devletliağaç 10 15 25 4 3 7 (%28)

Düzorman 10 20 30 8 7 15 (%50)

Kıyıköy 3 1 4 0 0 0 (%0)

Kızılağaç 10 10 20 6 4 10 (50)

Kömürköy 10 20 30 6 10 16 (%53,33)

Kuzulu 6 8 14 3 3 6 (%42,86)

TOPLAM 75 125 200 38 65 103 (%51,5)

(21)

15

ġekil 4: RT-Nested PCR ürünlerinin %2’lik agaroz jel elektroforezindeki görüntüleri.1-9 no’lu örnekler s-50 kodlu arazi, 11-15 no’lu örnekler s-23 kodlu arazi, 16-20 no’lu önekler s-25 kodlu arazi, 22-40 no’lu örnekler s-24 kodlu arazi, 44-58 no’lu örnekler s- 22 kodlu araziye ait pozitif örneklerdir.

(22)

16

ġekil 7: RT-Nested PCR ürünlerinin %2’lik agaroz jel elektroforezindeki görüntüleri. 59 no’lu örnek s-22 kodlu arazi, 62-83 no’lu örnekler s-52 kodlu arazi, 87-96 no’lu örnekler s-47 kodlu arazi, 100-126 no’lu örnekler s-30 kodlu arazi, 137-140 no’lu örnekler s-44 kodlu araziye ait pozitif örneklerdir. Pozitif örneklerde 211 bç bant belirgin olarak görülmektedir.

(23)

17

ġekil 5: RT-Nested PCR ürünlerinin %2’lik agaroz jel elektroforezindeki görüntüleri . 141-144, 152-153, 155 ve 161 no’lu örnekler s-44 kodlu arazi, 173-180 no’lu örnekler s- 46 kodlu arazi, 181-187 no’lu örnekler s-26 kodlu araziye ait pozitif örneklerdir. 149, 154 ve 157 no’lu örnekler s-44 kodlu araziye ait negatif örneklerdir. Pozitif örneklerde 211 bç bant belirgin olarak görülmektedir.

(24)

18

ġekil 6: RT-Nested PCR ürünlerinin %2’lik agaroz jel elektroforezindeki görüntüleri.

189-200 no’lu örnekler s-26 kodlu araziye ait pozitif örneklerdir. Pozitif örneklerde 211 bç bant belirgin olarak görülmektedir.

(25)

19 3.2. TARTIġMA VE SONUÇ

Türkiye, coğrafik ve iklimsel özellikleri bakımından kenelerin yerleşip etkili bir şekilde üreyebilmeleri adına oldukça uygun bir bölge konumunda olup, ilgili artropodun 30 kadar türünün varlığından söz edilmiştir (Aydın ve Bakırcı, 2007). Keneler tutunduktan sonar, beslenme süreci boyunca, içerisinde 400’den fazla özel molekül bulunan tükürük salgısını konağa salgılar. Bu moleküller, tutunma bölgesini duyarsızlaştırır, beslenme alanına düzgün kan akışını sağlar, günlerce süren beslenme sırasında keneyi konak immunitesinden korur. Tükürük salgısı, özellikle lokal immunite üzerinde modüle edici bir etkiye sahiptir. Bu durum, tükürük salgısı aracılığı ile konağa aktarılan birçok hastalık etkeninin bağışıklıktan kendini kaçırıp hastalık oluşturabilmesi adına yaşamsaldır (Sonenshine, 1991, Tu ve diğerleri, 2005). Keneler, tükürük salgılarındaki bu özellikten ötürü bilinen en başarılı vektörlerden biridir. Öyle ki, dünya genelinde saptanan kene türlerinin sadece

%10’unun, 200’den fazla hastalık etkeninin naklinde rol aldığı bilinmektedir (Jongejan and Uilenberg, 2004; Labuda and Nuttall, 2004). Öte yandan, bir kenenin belli bir hastalığı aktarabilmesi adına, daha önceki bir aşamada beslendiği enfekte bir konaktan etkeni almış olması gerekmektedir. Yine, hemen daima etkeni tükürük salgısıyla konağa aktaran keneler, etkenin türüne göre, belli bir süre konaktan beslenmiş olması, belli bir miktar tükürüğü, dolayısıyla da yeterli miktarda etkeni konağa vermiş olmalıdır. Ayrıca, her etken her kene türü için vektörlük yapamamaktadır. Örneğin, KKKA için, ülkemizde vektörlüğü kesinleştirilmiş tek tür Hyalomma marginatum’dur. Kaldı ki, dünya genelinde birçok kene türünden veya farklı artropodlardan da virüs izole edilmiş olsa da, bazı Hyalomma türleri haricindeki kene türlerinin pratik açıdan pek önem taşımadığı bildirilmektedir. Çalışmalar, H.

marginatum’un Balkanlar, Kırım, Güney Rusya Federal Eyaletleri ve Türkiye’de KKKA epidemilerinden sorumlu kenedir (Hoogstraal, 1979; Emelianova, 2006;

Tonbak et al., 2006; Turell, 2007; Vatansever ve ark., 2007).

İlgili gerekçelerden ötürü, bu çalışmada, hastalığın olası yaygınlığını belirlemek amacıyla H. marginatum türü keneler hedef alınmış olup, elde edilen veriler ilgili türün hastalık açısından asal kaynak olduğunu bir kere daha göstermiştir. Kaldı ki, çalışmalar Hyalomma türlerinin virusü transstadial ve transovarial yolla gelişme dönemleri ve nesiller arasında aktarılabildiğini ortaya koymuştur (Hoogstraal, 1979;

(26)

20

Pak ve ark, 1974; Logan ve ark, 1989; Dohm ve ark, 1996; Faye et al., 1999; Turell, 2007). Bunun yanında, enfekte olmayan bir konaktan kan emen enfekte keneler virusu aynı konakta kendileri ile eşzamanlı kan emen enfekte olmayan kenelere de aktarabilmektedirler (non-vireaemic transmission) (Logan ve ark, 1989; Gonzalez ve ark, 1992; Gordon ve ark, 1993). Yine bazı çalışmalar KKKA virusunun erkek ve dişi keneler arasında venereal yolla bulaştırıldığını göstermektedir (Gonzalez ve ark, 1992). Bütün bu bilgiler, enfekte veya enfekte bir kenenin beslenmekte olduğu bir konaktan kan emen bütün kenelerde ve olası diğer kan emen artropodlarda, türü ne olursa olsun ilgili etkene rastlanabileceğini işaret etmektedir. Birçok yayında, hayvanlardan toplanmış kenelerde KKKA virüsü taraması yoluna gidilmiş ve virüs saptanmış birçok kene türü ile ilgili spekülatif çıkarımlarda bulunulmuştur. Bu çalışmada, sonuçlarla ilgili soru işaretlerini gidermek adına materyal olarak, vektörlüğü kesinleşmiş kene türü olan H. marginatum ve bunun da epidemiyolojik açıdan, özellikle de insan enfeksiyonları adına, önemli gelişim aşaması olan erginlerin (Hoogstraal, 1979; Whitehouse, 2004), henüz herhangi bir konaktan kan emmemiş aç dönemleri tercih edilmiştir.

Türkiye’de KKKA ile ilgili kesin insan olgusu kayıtları 2002 yılında başlamıştır.

İlgili tarihten günümüze kadar 300’ü aşkın ilçeye ait 3.000’den fazla köyde hastalık belirlenmiş, 9058 hasta ve 439 ölüm kaydedilmiştir. Hastalık özellikle Orta Anadolu’da görülürken, diğer bölgelerden de az çok kayıt bildirilmektedir. Örneğin, hastalık Trakya’da ilk olarak 2005 yılında görülmüş ve 2015 yılı sonuna kadar Kırklareli’nde 22 (3 ölü), Edirne’de 10, Tekirdağ’da da 6 olmak üzere toplam 38 vaka kaydedilmiştir. Konu ile ilgili olarak yapılan taramalarla ilgili veriler Tablo 8’de verilmiştir.

Tablo 8’de de görüldüğü gibi, ilgili çalışmalardan elde edilen veriler birbirinden oldukça farklı sonuçlar sergilemektedir. Bu noktada, özellikle moleküler çalışmalarda virüse ait RNA bazlı RT-PCR’ın kullanılması ve bu süreçte uygulanan yöntemlerin sonucu etkili şekilde etkileyebilmesi, genel olarak RNA bazlı çalışmalarda sorunlarla fazlaca karşılaşılabilmesi olasılığı göz önünde bulundurulmalıdır. Öte yandan, riskli bölgelerdeki insanlarda yapılan serolojik taramalarda da bir noktada beklenmedik bazı sonuçlar dikkati çekmektedir. Özellikle, insan olgularının görece düşük görüldüğü Trakya’daki insanlarda %10,9 pozitiflik saptanmışken (Gargılı ve ark.

(27)

21

2011), hastalığın yaygın olarak görüldüğü Orta Anadolu’da saptanan oran %12,8’dir (Güneş ve ark. 2009). Düşük düzeydeki bu farkın açıklaması ilk bakışta oldukça zor görünmektedir. Öte yandan, her ne kadar hastalığın temel kaynağı konumundaki H.

marginatum’un aç erginleri üzerinde yapılmış kapsamlı bir çalışma bulunmasa da, Trakya’da saptamış olduğumuz yüksek pozitiflik beklendik bir durum değildir.

Tablo 8: Türkiye’de KKKA yaygınlığı ile ilgili yapılmış çalışmalarla ilgili veriler.

Lokalite Materyal Yöntem Pozitiflik Kaynak

Trakya

H. marginatum PCR %51,5 Mevcut Proje Verileri Hayvanlardan

toplanan keneler PCR %0,74-1,67 Gargılı ve ark. 2011 İnsan Seroloji %10,9 Gargılı ve ark. 2011 Güney Marmara Hayvanlardan

toplanan keneler PCR %12,3 Yesilbag ve ark. 2013 Orta Karadeniz Hayvanlardan

toplanan keneler PCR %11,76 Albayrak ve ark. 2012

Orta Anadolu

Hayvanlardan

toplanan keneler PCR %6,88 Albayrak ve ark. 2010 Hayvanlardan

toplanan keneler PCR %0,91-3,11 Gunes ve ark. 2011 Hayvanlardan

toplanan keneler PCR %22,7 Hekimoglu ve ark. 2012 Hayvanlardan

toplanan keneler PCR %2 Tekin ve ark. 2012 Hayvanlardan

toplanan keneler PCR %3,22-9,09 Tonbak ve ark. 2006

İnsan Seroloji %12,8 Güneş ve ark. 2009

Hayvan Seroloji %79 Vatansever ve ark. 2007

KKKA, Bulgaristan’da ilk olarak 1952’de saptanmış olup günümüze kadar görülen olgu sayısı 1600’ün üzerindedir. Yunanistan’da ise bildirilen tek olgu 2008’de kaydedilmiştir (Papa ve ark. 2010). Yine, Batı Trakya’da insanlarda yapılan serolojik taramalarda %3,1’lik pozitiflik elde edilmiştir. Ayrıca, Yunanistan’da saptanan virüsün farklı ve olasılıkla düşük patojeniteli ve yine olasılıkla subklinik hastalık seyrinden sorumlu AP92 adında bir suşuna da rastlanmıştır (Papa ve ark. 2011, Uyar ve ark.

2011).

(28)

22

Bütün bu literatür verileri ve elde ettiğimiz sonuçlar, KKKA epidemiyolojisi ve doğal dinamiği hakkında, yanıt bekleyen bazı soruları gündeme getirmekte ve söz konusu soruların aydınlığa kavuşturulabilmesi adına Trakya’nın önemli bir alan olabileceğini işaret etmektedir. Bu noktada, elde edilen yüksek pozitifliğin olası nedenlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

- Önemli bir kuş göç yolu üzerinde yer alan Trakya’da, virüsün patojenitesi birbirinden farklı suşları olabilir ve bu suşlarla patojen suşlar arasında çapraz bağışıklık söz konusu olabilir.

- Çalışmada saptanan virüsler birbirinden farklı patojenitelere sahip suşları içeriyor olabilir.

- Görece daha modern bir tarım sistemine sahip Trakya’da insan hareketleri ve köylülerin mera ve tarla ilişkisinin daha kısıtlı olması söz konusu tabloda etkili olabilir.

Söz konusu iddiaların açıklığa kavuşturulması adına saptanan virüslerin sekans analizi ve AP92 için olası vektör olduğu bildirilen Rhipicephalus bursa üzerinde taramaların yapılıp, en azından ilgili suşun yaygınlığının ortaya konması gerekmektedir.

(29)

23 KAYNAKLAR

Albayrak H, Ozan E, Kurt M (2010). Molecular detection of Crimean–Congo hemorrhagic fever virus (CCHFV) but not West Nile virus (WNV) in hard ticks from provinces in northern Turkey. Zoonoses and Public Health, 57:e156–e160.

Albayrak H, Ozan E, Kurt M (2012). Serosurvey and molecular detection of Crimean–Congo hemorrhagic fever virus (CCHFV) in northern Turkey. Trop Anim Health Prod, 44:1667–1671.

Arslan MÖ, Umur ġ, Aydın L (1999). Kars yöresi sığırlarında Ixodidae türlerinin Yaygınlığı. T Parazitol Derg, 23(3):331-335.

Aydın L (2000). Güney Marmara ruminantlarında görülen kene türleri ve yayılışları. T Parazitol Derg.

Aydin L, Bakirci S (2007). Geographical distribution of ticks in Turkey. Parasitol Res, 101(2):163-1667.

Balashov YS (2005). Bloodsucking insects and ticks and mites, vectors of transmissible infections of humans and domestic animals. Entomological Rev, 58:990-1007.

Barker SC, Murrell A (2004). Systematics and evolution of ticks with a list of valid genus and species names. In: Ticks: Biology, Disease and Control. Bowman AS, Nuttall PA (eds.). First Edition, Cambridge University Press, Cambridge, pp.1-39.

Castellà J, Estrada-Peña A, Almería S, Ferrer D, Gutiérrez J, Ortuño A (2002). A survey of ticks (Acari: Ixodidae) on dairy cattle on the island of Menorca in Spain. Exp Appl Acarol, 25:899-908.

Chris A (2004). Whitehouse Crimean-Congo hemorrhagic fever. Rev Antivir Res, 64:145–160.

Dohm DJ, Logan TM, Linthicum KJ, Rossi CA, Turell MJ (1996). Transmission of Crimean-Congo hemorrhagic fever virus by Hyalomma impeltatum (Acari:Ixodidae) after experimental infection. J Med Entomol, 33: 848-51.

Dumanlı N (1983). Elazığ ve yöresinde Hyalomma excavatum (Koch, 1844)’un biyo- ekolojisi üzerine araştırmalar. TÜBİTAK Doğa Bilim Derg, 7(1):23-31.

Emelianova IN (2006). Hyalomma Koch, 1844 (ACARI: IXODIDAE) ticks of Central Precaucasia and surrounding territories. (Distribution, ecology, role in the natural foci of Crimean-Congo heamorrhagic fever). MSc thesis in Biology. Stavropol: State University of Stavropol, 146p.

Ergonul O (2006). Crimean-Congo haemorrhagic fever. Lancet Infect Dis, 6(4):203- 214.

Estrada-Peña A, Bouattour, A, Camicas JL, Walker AR (2004). Tick of Domestic Animals in the Mediterranean Region: A Guide to Identification of Species. Atalanta, Houten, The Netherlands, p.131.

Faye O, Fontenille D, Thonnon J, Gonzalez JP, Cornet JP, Camicas JL (1999).

Experimental transmission of Crimean-Congo hemorrhagic fever virus by Rhipicephalus evertsi evertsi (Acarina:Ixodidae). Bull Soc Pathol Exot, 92:143-147.

Gargılı A, midilli K, Ergönül Ö, Ergin S, Alp HG, Vatansever Z, Ġyisan S, Cerit Ç, Yılmaz G, AltaĢ K, Estreda-Pena A (2011). Crimean-Congo hemorrhagic fever in European part of Turkey: Genetic analysis of the virus strains from ticks and a seroepidemiological study in humans. VBZD, 11(6):747-752.

Gonzalez JP, Camicas JL, Cornet JP, Faye O, Wilson ML (1992). Sexual and

(30)

24

transovarian transmission of Crimean-Congo haemorrhagic fever virus in Hyalomma truncatum ticks. Res Virol, 143:23-28.

Gordon SW, Linthicum KJ, Moulton JR (1993). Transmission of Crimean-Congo hemorrhagic fever virus in two species of Hyalomma ticks from infected adults to cofeeding immature forms. Am J Trop Med Hyg, 48:576-580.

Gunes T, Engin A, Poyraz O, Elaldi N, Kaya S, Dokmetas I, et al. (2009). Crimean- Congo hemorrhagic fever virus in high-risk population, Turkey. Emerg Infect Dis, 15(3):461- 464.

Gunes T, Poyraz O, Vatansever Z (2011). Crimean-Congo Hemorrhagic Fever Virus in ticks collected from humans, livestock, and picnic sites in the hyperendemic region of Turkey.Vector Borne Zoonotic Dis, 11(10).

Gülanber A (1996). Trakya’da sığırlarda Igodid kene enfestasyonları. Dok Tez, İstanbul Üniv Sağ Bil Enst, p.72.

Güler S, Özer E, ErdoğmuĢ SZ, Köroğlu E, BektaĢ Ġ (1992). Malatya ve bazı Güneydoğu Anadolu illerinde sığır, koyun ve keçilerde bulunan kene (Ixodidae) türleri. Doğa- Tr J Vet Anim Sci, 17:229-231.

Hekimoglu O, Ozer N, Ergunay K, Ozkul A (2012). Species distribution and detection of Crimean Congo Hemorrhagic Fever Virus (CCHFV) in field-collected ticks in Ankara Province, Central Anatolia, Turkey. Exp Appl Acarol, 56:75–84.

Hoffmann G, Hörcher F, Schein E, Gerber H (1971). Saisonalis Auftreten von Zecken und Piroplasmen bei Haustieren in Asiatischen Provinzen der Türkei. Berl Müch Tierarztl, 84:152-156.

Hoogstraal H (1979). The epidemiology of tick-borne Crimean-Congo hemorrhagic fever in Asia, Europe, and Africa. J Med Entomol, 15:307-417.

Hornok S, Farkas R (2009). Influence of biotope on the distribution and peak activity of questing ixodid ticks in Hungary. Med vet Entomol, 23:41-46.

Jongejan F, Uilenberg G (2004). The global importance of ticks. Parasitol, 129:3–14.

Karaer Z (1983). Ankara ili ve civarında bulunan kene türleri ile Hyalomma detritum’un (Schulze, 1919) bazı ekolojik özellikleri üzerine araştırmalar. Tübitak VII. Bilim Kongresi Tebliğleri. 371-378.

Karaer Z, Yukarı BA, Aydın L (1997). Türkiye Keneleri ve Vektörlükleri. In:

Parazitolojide Artropod Hastalıkları ve Vektörler. Ed: A. Özcel, N. Daldal. Türkiye Parazitoloji Derneği, No:13, İzmir, pp:363-433.

Korsunova OS, Petrova-Pointovskaya SP (1949). A virus isolated from Hyalomma marginatmn marginatum Koch, ticks. Zool. Zh. 28: 186-187. (Translation 793 (T793), Medical Zoology Department, US NAMRU, Cairo, Egypt).

Krauss H, Weber A, Appel M, Enders B, v Graevenitz A, Isenberg HD et al.

(2004). Zoonosen, von Tier zu Menschen übertragbare Infektionskrankheiten. 3th Auflage.

Köln: Deutscher Ärzte-Verlag, p.605, 2004.

Labuda M, Nuttall PA (2004). Tick-borne viruses. Parasitol, 129(Suppl):221-245.

Logan TM, Linthicum KJ, Bailey CL, Watts DM, Moulton JR (1989). Experimental transmission of Crimean-Congo hemorrhagic fever virus by Hyalomma truncatum Koch. Am J Trop Med Hyg, 40:207-212.

Midilli K, Gargılı A, Ergonul O, Elevli M, Ergin S, Turan N, ġengöz G, Ozturk R, Bakar M (2009). The first clinical case due to AP92 like strain of Crimean-Congo Hemorrhagic Fever virus and a field survey. BMC Infect Dis, 9:90.

(31)

25

Mimioğlu M (1954). Die Schildzecken (Ixodidae) der Haustiere in der Türkei. AÜ Vet Fak Derg, 1(2):20-35.

Mimioğlu M (1973). Veteriner ve Tıbbi Artropodoloji. A. Ü. Vet. Fak. Yay., A.Ü.

Basımevi, Ankara, p:248.

Ouhelli H (1994). Comparative development of Hyalomma marginatum (Koch, 1844), H. detritum (Schulze, 1919), H. anatolicum excavatum (Koch, 1844), H. lusitanicum (Koch, 1844) and H. dromedarii (Koch, 1844) under laboratory conditions. Acta Parasitol, 39:153- 157.

Özcel MA, Daldal N (1997). Parazitoloji'de Artropod Hastalıkları ve Vektörler. Türkiye Parazitoloji Derneği Yayın no:13.

Pak TP, Daniyarov OA, Kostyukov MA, Buluchev VP, Kuima AU (1974).

Biocenotic interrelationships between Crimean hemorrhagic fever, ixodid ticks, and their hosts. Report 1. Results from virological investigations of ixodid and argasid ticks in Tadzhik SSR. Sborn Trud Ekol Virus, 2:135-139. (Translation 783 (T783), Medical Zoology Department, US NAMRU, Cairo, Egypt).

Papa A, Dalla V, Papadimitriou E, Kartalis GN, Antoniadis A (2010). Emergence of Crimean-Congo haemorrhagic fever in Greece. Clin Microbiol Infect, 16(7):843-847.

Papa A, Tzala E, Maltezou HC (2011). Crimean-Congo hemorrhagic fever virus, northeastern Greece. Emerg Infect Dis, 17(1): 141-143.

Papa A, Papadimitriou E, Bozovic B, Antoniadis A (2005). Genetic characterization of the M RNA segment of a Balkan Crimean-Congo hemorrhagic fever virus strain. J Med Virol, 75:466–469.

Rodriguez LL, Maupin GO, Ksiazek TG, Rollin PE, Khan AS, Schwarz TF, Lofts RS, Smith JF, Noor AM, Peters CJ, Nichol ST (1997). Molecular investigation of a multisource outbreak of Crimean-Congo hemorrhagic fever in the United Arab Emirates. Am J Trop Med Hyg, 57:512–518.

Sauer JR, Essenberg RC, Bowman AS (2000). Salivary glands in ixodid ticks:

control and mechanism of secretion. J Insect Physiol, 46:1069-1078.

Sayın F, Dumanlı N (1982). Elazığ bölgesinde evcil hayvanlarda görülen kene (Ixodidea) türleri ile ilgili epizootiyolojik araştırmalar. AÜ Vet Fak Derg, 29(3-4):344-362.

Sonenshine DE, Lane RS, Nicholson WL (2002). Ticks (Ixodida). In: Medical and Veterinary Entomology. Sonenshine DE, Nicholson WL, Lane RS, Gary M, Lance D (eds.).

Academic Press, San Diego, pp.517-558.

Sonenshine DE (1991). Biology of Ticks. Volume:1. Oxford University Press, p.412.

Sonenshine DE (1993). Biology of Ticks. Volume:2. Oxford University Press, p.488.

Spielman A, Hodgson JC (2000). The Natural History of Ticks: A Human Health Perspective. In: Tickborne Infectious Diseases Diagnosis and Management. BA Cunha (ed.).

Marcel Dekker, Inc, New York, Basel, p.281.

TaĢçı S (1989). Van bölgesinde sığır ve koyunlarda görülen kene türleri ile bunların taşıdığı kan parazitleri arasındaki ilişkiler. AÜ Vet Fak Derg, 36(1):53-63.

Tekin S, Bursali A, Mutluay N, Keskin A, Dundar E (2012). Crimean-Congo hemorrhagic fever virus in various ixodid tick species from a highly endemic area. Vet Parasitol, 186:546–552.

Toft CA, Aeschlimann A, Bolis L (1993). Parasite-host associations coexistence or conflict? Oxford University Press, USA, p.400.

(32)

26

Tonbak S, Aktas M, Altay K, Azkur AK, Kalkan A, Bolat Y, Dumanli N, Ozdarendeli A (2006). Crimean-Congo hemorrhagic fever virus: genetic analysis and tick survey in Turkey. J Clin Microbiol 44: 4120-4124.

Tu AT, Motoyashiki T, Azimova DA (2005). Bioactive compounds in tick and mite venoms (saliva). Toxin Rev, 24:143-174.

Turell M (2007). Role of Ticks in the Transmission of Crimean-Congo Hemorrhagic Fever Virus. Ergonul O, Whitehouse CA, eds. Crimean-Congo Hemorrhagic Fever: A Global Perspective, 143-154.

Uspensky I (2002). Preliminary observations on specific adaptations of exophilic ixodid ticks to forests or open country habitats. Exp Appl Acarol, 28:147-154.

Uyar Y, Christova I, Papa A (2011). Current situation of Crimean Congo hemorrhagic fever (CCHF) in Anatolia and Balkan Peninsula. Turk Hij Den Biyol Derg, 68(3):139-151.

Valenzuela JG (2004). Exploring tick saliva: from biochemistry to ‘sialomes’ and functional genomics. Parasitol, 129:83–94.

Vatansever Z, Uzun R, Estrada-Pena A, Ergonul O (2007). Crimean-Congo Hemorrhagic Fever in Turkey. Ergonul O, Whitehouse CA, eds. Crimean-Congo Hemorrhagic Fever: A Global Perspective, 59-74.

Vatansever Z (2008). Vektör kenelerin ekolojisi. II. Türkiye Zoonotik Hastalıklar Sempozyumu, Kene Kaynaklı Enfeksiyonlar. 27-28 Kasım 2008. TOBB Konferans Salonu, Ankara. pp.27-36.

Walker AR, Bouattour A, Camicas JL, Estrada-Pena A, Horak IG, Latif AA et al.

(2003). Ticks of domestic animals in Africa: a guide to identification of species. Bioscience Reports, Edinburgh, p.221.

Wall R, Shearer D (2001). Veterinary Ectoparasites Biology, Pathology and Control.

2nd edition. Blackwell Science Ltd, p.262.

Whitehouse CA (2004). Crimean-Congo hemorrhagic fever. Antiviral Res, 64:145- 60.

Yesilbag K, Aydin L, Dincer E, Alpay G, Girisgin AO, Tuncer P, Ozkul A (2013).

Tick survey and detection of Crimean-Congo hemorrhagic fever virus in tick species from a non-endemic area, South Marmara region, Turkey. Exp Appl Acarol, 60:253–261.

Yukarı BA, Umur ġ (2000). Burdur yöresindeki sığır, koyun ve keçilerde kene (Ixodidea)türlerinin yayılışı. Tübitak Projesi.

Zeybek H, Kalkan A (1984). Ankara yöresinde mera kenelerinin yayılışı ve mevsimlerle ilişkisi. Etlik Vet Mikrobiol Enst Derg, 5(6-7):14-21.

Referanslar

Benzer Belgeler

Christian Goubault imzasıyla çıkan uzun bir ya­ zıda Ermakastar tanıtılıyor, Türkiye’den kalkıp Fransa’ya gelen, 1978 ile 1988 yılları arasında 10 yıl

LE PALAIS DE TCHÉRAGAN Le palais de Tchéragau où, après la chute d’ Abdul-Hamid, s’était installé provisoi­ rement le parlement ottoman (Chambre des députés et

329 da, gene muallim Celâl beyin idare heyeti nez- dindeki mütemadi ısrarları neticesinde, Zühtü “ İzmir İttihat ve Terakki Mektebi „ musiki muallimliğine

“Bütün bu sonuçlar zevk erteleme veya otokontrol yetisi güç- lü olan çocukların hayatta başarılı olma olasılıkları- nın, düşük olanlardan daha yüksek olduğunu

Türkiye’nin en büyük barosunun başkanı Kazan, Muammer Aksoy cinayetini, hukuk devleti ve demokrasiye yönelik tertibin bir parçası saydıklarını belirttikten sonra,

kara Devlet Tiyatrosu sahnele­ rinde ekim ayı boyunca araların­ da Nâzım Hikmet’ in “Bir Ölü E- vi Yahut Merhumun Hanesi” ad­ lı yapıtının da yer aldığı 5

Üniversite giriş sınavları ve puanlar bi- raz daha yakından incelendiğinde, aslında bu sonu- ca bütün erkek öğrencilerin kız öğrencilerden da- ha yüksek puan

The notion of diagram, as an intermediary tool and accordingly an abstract machine for creative process in a dynamic role, will be taken in hand in the