• Sonuç bulunamadı

HUKUK EĞİTİMİ MODÜLLERİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "HUKUK EĞİTİMİ MODÜLLERİ"

Copied!
76
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Destek Projesi Faz II

İhtiyaca Özel Eğitim ve Eğitici Eğitimi

HUKUK EĞİTİMİ MODÜLLERİ

Hukuk Eğitici Destek Kitabı

Av. Musa Toprak Av. Sema Aksoy Av. Şadan Tutumlu

Mayıs 2021

(2)
(3)

Destek Projesi Faz II

İhtiyaca Özel Eğitim ve Eğitici Eğitimi

HUKUK EĞİTİMİ MODÜLLERİ

Hukuk Eğitici Destek Kitabı

Mayıs 2021

(4)

İçindekiler

1. ADLİ YARDIM VE TOPLUMSAL CİNSİYET 2

a. Eğitimin Amacı 2

b. Merkezlerin Faaliyet Alanı 3

c. Bir İnsan Hakkı Olarak Adli Yardım 3

I. Başlıca Uluslararası Sözleşme Maddelerinde Adli Yardımla İlgili Dayanaklar 4

2. MERKEZ ÇALIŞMALARINDA HUKUKİ ÇERÇEVE 4

a. Uluslararası Mevzuat 4

1. Uluslararası Mevzuatta Dikkat Çekilecek Bazı Hususlar 5

a. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 6

b. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi (CEDAW) 7

i. CEDAW Komitesi 8

ii. İhtiyarı Protokol Kapsamında Komiteye Yapılacak Bireysel Başvuru 8 c. Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa

Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) 9

i. Taraf Devletlerin Genel Yükümlülükleri 12

ii. Taraf Devletlerin Almak Zorunda Olduğu Koruma Tedbirleri 12

iii. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 13

b. Ulusal Mevzuat 14

1. Ulusal Mevzuatta Dikkat Çekilecek Hususlar 14

1. T.C. Anayasası 14

2. Uluslararası Sözleşmelerin İç Hukuka Etkisi 15

3. 4320 Sayılı (Mülga) Ailenin Korunmasına Dair Kanunun Yürürlüğe Girmesi 15

4. Ayşe Paşalı Davasında Neler Olmuştu? 16

5. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 16

6. 6284 Sayılı Kanuna Göre Tedbir Kararları 17

a. 6284 Kapsamında Hâkim Tarafından Verilecek Koruyucu Tedbir Kararları 17 b. Hâkim Tarafından Verilecek Önleyici Tedbir Kararları 18

c. Aile Konutu ve Aile Konutu Şerhi 18

d. 6284 Sayılı Kanun Gereğince Hükmedilen “Nafaka” Kararının İcrası: 19 e. 6284 Kapsamında Yapılacak Başvuruların Masrafı var mıdır? 19

f. Kimlik Değiştirme ve Bağlı İşlemler 19

7. 5726 Sayılı Tanık Koruma Kanunu 19 8. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin

Uygulama Yönetmeliği 20

9. Tedbir Kararının Verilmesi, Tebliği ve Gizlilik 20 10. 6284 Sayılı Kanun Kapsamında Tedbir kararlarına aykırılık halinde uygulama 21 a. Koruyucu Tedbir Kararı Verilmesi Için Delil veya Belge aranır mı? 21 b. Türk Vatandaşı Olmayanlar Koruma Kararlarından Yararlanabilir mi? 21 c. 6284 Sayılı Kanun Hükümlerine Göre Verilen Tedbir Kararlarına İtiraz 21

11. Elektronik Kelepçe, Teknik Takip Sistemi 22

12. İnsan Hakları Eylem Planında Aile İçi Şiddetle Mücadele Önlemleri 22 13. Aile İçi ve Kadına Karşı Şiddet Olayları Kayıt Formu 23

14. Kadın Destek Uygulaması (KADES) 24

15. Adliyelerde Kadına Yönelik ve Aile İçi Şiddetle Mücadele Alanında Alınan Tedbirler 25

2. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) 26

a. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerine Başvuru Yöntemleri 26

b. ŞÖNİM Tarafından Sunulan Hizmetler 26

c. ŞÖNİM Tarafından Sağlanan Hukuki Destek Hizmeti 27 d. Kadın Konukevleri (Kadın sığınmaevleri) 27

3. Adli Görüşme Odaları Nedir? 27

4. Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Müdürlükleri Nedir? 28

a. Bilgilendirme ve Yönlendirme Bürosu 28

b. Kırılgan Grup Destek Bürosu 28

c. Ceza Yargılaması Destek Bürosu 28

d. Hukuk Yargılaması Destek Bürosu 29

5. Türk Ceza Kanunu İlgili Hükümler 29

a. Cinsel Suçlarda Davaya Katılma 39

(5)

b. AİHM’nin Cinsel Suçlara İlişkin Yargılamalara Bakış Açısı 40 3) KADINA YÖNELİK ŞİDDET 40

1. Şiddetin Çeşitleri 40

a) Fiziksel Şiddet Nedir? 41

b) Cinsel Şiddet Nedir? 41

c) Duygusal/Psikolojik Şiddet Nedir? 41

d) Ekonomik Şiddet Nedir? 42

e) Israrlı Takip Nedir, Israrlı Takip Mağduru Kimdir? 42

f) Aile İçi Şiddetin Kadınlar Üzerindeki Etkileri 42

g) Aile İçi ya da Dışında Şiddetin Çocuklar Üzerindeki Etkileri 43 h) Şiddetle Mücadele Yol Haritası Olarak Kadınlar İçin Acil Öneri ve Uyarılar 44 i) Şiddete Maruz Kalan Kadınla ve Şiddet Uygulayan Kişiyle Görüşme 45 i) Şiddet Mağduru Kadınla Etkili İletişim Nasıl Olur? 45 ii) Şiddet Mağduru ile Görüşürken Dikkat Edilecek Hususlar 46

j) Çalışma Hayatının Şiddet Tarafı 48

Kararlar Ve Örnek Vakalar 49

4) SUÇ MAĞDURU ÇOCUK VE ÇOCUK KORUMA ALANI 50

a) “Çocuk” Kimdir? 50

b) Çocuk Koruma Alanını Belirleyen Ulusal Mevzuat 50

c) Çocuk Koruma Alanını Belirleyen Uluslararası Mevzuat 51

I) Çocuk Hakları Sözleşmesi (Çatı Mevzuat) 52

Ii) Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin Temel İlkeler 53

1) Riyad Kuralları (Önleme) 55

2) Pekin Kuralları (Yargılama) 55

3) Havana Kuralları (İnfaz) 56

d) Çocuk Koruma Alanının Kapsamı 56

e) Çocuk Koruma Alanında Görev Alan Kurumlar 57

f) Çocuk Koruma Alanında Görevliler 57

g) Mağdur veya Suçtan Zarar Gören Çocuğun Hakları Nelerdir? 58

h) 5395 Sayılı “Çocuk Koruma Kanunu” 58

i) 5395 Sayılı “Çocuk Koruma Kanunu” Uyarınca Verilen Tedbirler 58

a. Danışmanlık Tedbiri 58

b. Eğitim Tedbiri 59

c. Bakım Tedbiri 59

d. Sağlık Tedbiri 59

ii) Korunma İhtiyacı Olan Çocuk Kimdir? 59

5) ŞİDDET MAĞDURU ÇOCUĞA HUKUKİ DESTEK 60

1) Mağdur Çocuk 60

2) Çocuk ile Adalet Sisteminin Karşılaştığı An 60

3) Mağdur Çocuğun Adalet Sistemi İçerisindeki Hakları ve İhtiyaçları Nelerdir? 60

a) Mağdur Çocuğun Ceza Yargılamasındaki Hakları 61

b) Mağdurun Soruşturma Evresindeki Hakları 61

4) Mağdurun Kovuşturma Evresindeki Hakları 61

5) Avukatlar İçin Çocukla Görüşme Sürecinde Dikkat Edilmesi Gerekenler 61

a) Görüşme Öncesi Hazırlıklar 61

b) Görüşme 61

c) Görüşmenin Sonlandırılması 62

6) Mağdurun Dinlenmesinde Hizmet Modelleri Ago Ve Çim 62

a) Adli Görüşme Odası (AGO) 62

b) Çocuk İzlem Merkezi (ÇİM) 62

i) Çim Nasıl Çalışır 62

c) Üniversite Çocuk Koruma Merkezi (Üni.ÇKM) 63

d) AGO- ÇİM ve Üniversite Çocuk Koruma Merkezi Arasındaki Farklar 64

7) Korunma İhtiyacı İçindeki Çocuk Kavramı 64

a) Çocuğun Korunma İhtiyacının Fark Edilmesi 64

8) Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararı 65

a) Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarına Karşı Kanun Yolu 65 b) Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Kaldırılması ve Değiştirilmesi 66 c) Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararının Uygulanması 66 9) 5402 Sayılı Kanun Uyarınca Kurulan Koruma Kurulları 68

(6)

1. Adli Yardım ve Toplumsal Cinsiyet

AMAÇ: Bu modülde adli yardım sisteminin amaçları ve toplumsal cinsiyet temelli bakış açısı ile adli yardıma yaklaşım hakkında bilgi verilecektir. Böylece Baroların kadınlara adli yardım sistemi aracılığı ile verecekleri hukuki destek ve özellikle Merkezler özelinde esas alınacak olan yaklaşımın temelinin anlatılması hedeflenmektedir. Ayrıca bu yaklaşıma destek olarak kullanılabilecek ulusal ve uluslararası mevzuat hakkında bilgi aktarılacaktır.

Adli yardım nedir, neyi amaçlar?

Adli yardım siteminin güçlendirilmesi ile şiddetle mücadele doğru orantılıdır. Mağdur kesimin ekonomik kaygılar taşımadan doğrudan adalet hizmetine ulaşması ve yararlanması, adalete erişimde ve kadına yönelik şiddetle mücadelede cesaretlendirici ve sonuç alıcı bir unsurdur.

Dolayısıyla adli yardımın güçlendirilmesi aynı zamanda adli yardım sistemi içerisindeki avukatların da daha iyi hizmet vermelerini sağlayacak, kendilerini geliştirmelerine ve kapasitelerini güçlendirmelerine zemin hazırlayacaktır.

“Adli yardımın amacı, bireylerin hak arama özgürlüklerinin önündeki engelleri aşmak ve hak arama özgürlüğünün kullanımında eşitliği sağlamak üzere, avukatlık ücretini ve yargılama giderlerini karşılama olanağı bulunmayanların avukatlık hizmetlerinden yararlandırılmasıdır.”

Ülkemizdeki adli yardım uygulamasında bu hizmet üç ayrı yoldan sağlanmaktadır. İlk olarak Barolar tarafından kişilere ücret ödemeden hizmetinden yararlanacakları bir avukat tayin edilmesi ki Türk hukukunda bu uygulamaya “adli yardım” adı verilmektedir. İkinci olarak “adli müzaheret” adı verilen uygulama ile mahkemeler tarafından özel hukuk uyuşmazlıklarında ve idari yargılamada mahkeme masraflarından muafiyet tanınması söz konusudur. Üçüncü olarak da uygulamada kısaca “CMK avukatlığı”

adı verilen “zorunlu müdafiilik” adlı uygulama mevcuttur. Uluslararası kabul edilmiş genel yaklaşımda bu üç hizmetin üçü de “adli yardım” olarak adlandırılmaktadır.

Türk hukukunda “adli yardım” olarak adlandırılan baro tarafından avukat görevlendirilmesi hizmetinde ihtiyaç sahibi kişiler, baroya başvurarak maddi imkânlarının yetersiz olduğunu ve taleplerinde haklı olduğunu gösteren deliller sunmakla yükümlüdür. Barolar bu talepleri inceleyerek avukatlık ücretini karşılama olanağı olmadığına ve dava konusu yapmak istediği konuda haklı olduğuna kanaat getirdikleri kişilere ücreti genel bütçeden barolara aktarılan paradan karşılanmak üzere bir avukat tayin ederler.

Bir avukata ihtiyaç duyulmasıyla birlikte avukatlık ücretini karşılama olanağı bulunmaması hâlinde, bulunulan yerdeki Baro ücretsiz avukat atar.

Avukat yasal hakları konusunda kişiyi bilgilendirir ve yasal işlemlerini onun adına yapar.

Ancak adli yardımdan yararlanabilmek için kişinin ekonomik durumunun iyi olmadığını kanıtlaması gerekmektedir.

Merkezlerde özellikle kadına yönelik şiddet konusunda adli yardım kapsamında kadınlara hukuki destek sağlanması amaçlanmaktadır. Adli Yardımı kullananların çoğunlukla kadın olduğu düşünülürse kadın hakları alanında uzmanlaşmanın hizmetin verimliliğini de yükselteceğini kabul etmek gerekmektedir1.

a. Eğitimin Amacı

ILAP Projesi kapsamında 7 pilot ilde kurulacak Merkezlerde görev alacak avukatlar, barolarında verilecek bir eğitimi takiben göreve başlayacaktır.

Planlanan bu eğitici eğitiminde, barolarda bu eğitimi verecek eğitimciler yetiştirilecektir.

Bu kapsamda yapılacak eğitim ile eğitici eğitimini alacak ve bir hukukçu olarak kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddet davalarıyla ilgilenecek avukatları eğiterek insan hakları ve mağdur odaklı bir yaklaşıma dayalı yol haritasını sunabilecek duruma geleceksiniz.

1- Bakınız Türkiye Barolar Birliği Adli Yardım Yönetmeliği. Resmî Gazete Tarihi: 30.03.2004 Resmî Gazete Sayısı: 25418.

Erişim adresi https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=5775&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5

(7)

Ayrıca Proje tamamlandıktan sonra da eğitimlerin devam edebilmesi için, diğer bir deyişle sürdürülebilirliğin sağlanması için, Merkez bulunan illerde yeterli sayıda eğitici bulunması sağlanmış olacaktır.

Merkezler; fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddete maruz kalan kadınlar başta olmak üzere bütün kırılgan gruplara hukuki yardım sağlanması ve şiddetin önlenmesi konusunda farkındalık yaratmayı hedeflemektedir.

Adalete erişimin sağlanması ve dezavantajlı durumda olanlar da dâhil olmak üzere adil yargılanmanın sağlanması için; mağdur durumda olan kişilere bir avukat eliyle hukuki destek verilmesi, kendilerine sağlanan hak ve olanaklardan yararlanabilmeleri için yol gösterilmesi, şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi altında olan kişilerin devletin korumasından hızlı ve etkin şekilde faydalanmak üzere desteklenmesinin öneminin bilincinde olarak Adli Yardım Kurulu altında Merkezler kurulmuştur.

b. Merkezlerin Faaliyet Alanı

Adli Yardım Kurulu ve CMK Kurulunun görevi içinde olan, kadın öncelikli olmak üzere tüm kırılgan gruplara yönelik her türlü şiddet ve şiddet olasılığından kaynaklanan hukuki yardımı kapsar.

Merkezler aşağıdaki amaçları esas alarak kadın başta olmak üzere tüm kırılgan gruplardaki mağdurlara toplumsal cinsiyeti esas alan bir yaklaşımla hukuki yardımda bulunur.

Adli Yardım Merkez Alt Kurulu Yönergesi’nin 1. maddesi kapsamında:

a) Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak;

b) Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dâhil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak;

c) Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak;

d) Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak;

e) Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla ilgili Bakanlıkların, kurum ve kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.

Merkez bu amacını gerçekleştirmek üzere ilgili kamu kurumları ve STK’lar ile etkili bir koordinasyon ve işbirliği içinde çalışmaya özen gösterir.

Şiddetin önlenmesi ve mağdurların toplumsal hayata entegre olabilmeleri için Merkezler, Kamu Kurum ve Kuruluşları, Özel Kurum ve Kuruluşları ile STK’larla dayanışma içerisinde çalışır.

Baro bu hizmeti yürütürken, Avukatlık Kanunu madde 76‘da yer alan "... Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak ...» ve Avukatlık Kanunu’nun 2. Maddesinde yer alan “Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır” hükmünden ve düzenlemesinden destek alır.

c. Bir İnsan Hakkı Olarak Adli Yardım

“Adil Yargılanma Hakkı” uluslararası belgelerle korunma altına alınmış olan insan haklarından bir tanesidir. Adil yargılanma hakkının yerine getirilmesinin olmazsa olmaz koşullarından bir tanesi de başta sanığın ve yargılamanın tarafı olan diğer kişilerin, bir avukatın yardımından faydalanmasıdır. Son derece teknik bir alan olan hukuk, özellikle yargılama süreci içerisinde usul hukuku hükümlerinin de devreye girmesi ile daha da karmaşık bir hâl alır. Gerekli teknik bilgiye sahip olmayan kişilerin kendini savunması veya özel hukuktan kaynaklanan bir hakkını talep etmesi çok güçtür. Esasen avukatlık mesleğinin ortaya çıkışı da bu nedenden kaynaklanmaktadır. Kişilerin çelişme metodu esas alınarak yapılan yargılamada kendi talep ve iddialarını tam olarak ortaya koyamadıkları durumda hak kaybına uğramaları ve dolayısıyla adaletin sağlanamaması nedeniyle talep ve iddialarını ortaya koymalarında teknik bilgisi ile yardımcı olan avukatlar, yargılamanın ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmektedir. Çelişme metodunun özü bir sacayağı olarak formüle edilmiştir: sav, savunma ve yargı.

(8)

Bu sacayağı ceza hukukunda savcı, müdafii ve yargıç olarak, özel hukukta ise davacı (ve avukatı), davalı (ve avukatı) ve yargıç olarak formüle edilmiştir. Ülkemiz ceza hukukunda belirli ağırlıkta suçlar yöneltilmiş kişilerin avukatları olmadan yargılamanın gerçekleşmesi mümkün değildir. Bazı hukuk sistemlerinde özel hukuk davalarında da davanın konusu belirli miktarda parayı aştığı durumlarda tarafların avukatları olmaksızın yargılamanın gerçekleşmesi mümkün değildir.

i. Başlıca Uluslararası Sözleşme Maddelerinde Adli Yardımla İlgili Dayanaklar

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 11.1 sayılı maddesi şunu belirtmektedir:

“Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan bütün güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.”

Uluslararası Sivil ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 14.3.d. sayılı maddesinde herkes için aşağıdaki hususlar güvence altına alınmıştır:

“Duruşmalarda hazır bulundurulma ve kendisini bizzat veya kendi seçeceği bir avukat aracılığıyla savunma; eğer avukatı bulunmuyorsa, sahip olduğu haklar konusunda bilgilendirilme; adaletin yararı gerektirdiği her durumda kendisine bir avukat tayin edilme ve eğer avukata ödeme yapabilecek yeterli imkanı yoksa ücretsiz olarak avukat tayin edilme”

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.3.c sayılı maddesi de aynı hakları güvence altına alan şu hükme sahiptir:

“Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek”.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi hem hukuk hem de ceza davalarında adil yargılanma hakkını güvence altına almaktadır. Maddenin lafzına baktığımızda, özellikle 6/3/c maddesinde, sadece ceza yargılamasında adli yardım hakkı açıkça belirtilmiştir. Ancak AİHM içtihadı ile hukuk davalarında ücretsiz adli yardım alma hakkı da güvence altına alınmıştır.

2. Merkez Çalışmalarında Hukuki Çerçeve

AMAÇ: Bu modülde Merkez kapsamındaki adli yardım faaliyetlerinin hukuki çerçevesi hakkında bilgi verilecektir. Merkez bünyesinde faaliyet gösteren avukatların yardım talep eden kişilere gerekli hukuki yardımı sağlamaları için ulusal ve uluslararası mevzuatta yer alan hükümlerden haberdar olması çok önemlidir. Böylece avukatlar, kadınlar başta olmak üzere, kırılgan grup mensuplarına gerekli hukuki desteği bütüncül bir anlayışla sağlayabileceklerdir. Daha açık bir anlatımla hedef; eğitime katılan avukatların hukuki meselelerin ve suç mağduriyetinin çoğunlukla karmaşık ve çok boyutlu sorunlara yol açtığının farkına varmalarını sağlamaktır. Böylece kişilere sadece başvurdukları konuda değil, o konunun cezai ve hukuki boyutunu birlikte değerlendirerek ve sosyal desteklere yönlendirmeyi de akılda tutarak yardım/hukuki destek sağlamak hedeflenmektedir.

a. Uluslararası Mevzuat

• İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi

• Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi

• Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

• İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme

• İşkencenin ve Gayri İnsani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi

(9)

• İşkencenin ve Gayri İnsani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesine Ek 1 Protokol

• Avrupa Sosyal Şartı

• Başta Kadın ve Çocuk Ticareti Olmak Üzere İnsan Ticaretinin Önlenmesi, Durdurulması ve Cezalandırılması Hakkında Protokol (Palermo Protokolü)

• Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)

• Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi2 (İstanbul Sözleşmesi)

• Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (ÇHS)

• ÇHS’ye Ek Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki Protokol

• ÇHS’ye Ek Özgürlüğünden Yoksun Bırakılmış Küçüklerin Korunması için Havana Prensipleri

• Çocuk Mahkemelerinin Yönetimi Hakkında BM Asgari Standart (Beijing) Kuralları

• ÇHS’ye Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi le İlgili Protokol

• ÇHS’ye Ek Bildirim Usulüne İlişkin Protokol

• En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi

• Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi

• Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi

• Çocukların Muhafaza Altına Alınmasına İlişkin Kararların İnfazı ve Tanınmasına ve Çocukların Muhafaza Altına Alınmasının Telafisine Dair Avrupa Sözleşmesi

• İstihdama Kabulde Asgari Yaşa İlişkin Sözleşme

• Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi (Lanzarote) Sözleşmesi

• Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Sözleşme

• Çocukların Korunması ve Uluslararası Evlat Edinilmeleri Hususunda İşbirliğine Dair Sözleşme

• Küçüklerin Korunmasında Makamların Yetkisine Uygulanacak Kanuna Dair Sözleşme

• Çocuklara Karşı Nafaka Mükellefiyetine Dair Kararların Tanınması ve Tenfizine Dair Sözleşme

• Küçüklerin Vatana İadesi Avrupa Sözleşmesi

• Engelli Kişilerin İnsan Haklarına Dair Sözleşme

• İnsan Ticaretine Karşı Eyleme İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi

• Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme

1. Uluslararası Mevzuatta Dikkat Çekilecek Bazı Hususlar

İnsan haklarını güvence altına alacak hukuki metinlerin tarihi 1700'lerin sonlarına dayanmaktadır. 1776’da Amerika’da ilan edilen Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve ardından 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, insan haklarını devlet düzeninin temel hedefleri olarak niteleyip, özgürlüklerin yalnızca yasalarla sınırlanabileceğini ve bu yasaların vatandaşlar veya seçtiği temsilciler tarafından yapılması gerektiğini vurgulamıştır.

Bu Bildirgenin erkek bakış açısına karşı çıkan kadınlar Fransa’da, kadın hakları özelinde 1791 yılında Kadın ve (Kadın) Yurttaş Hakları Bildirgesi’ni yayınlamışlardır.

2- Türkiye Cumhuriyeti İstanbul Sözleşmesinden çekilme beyanını Avrupa Konseyi’ne bildirmiş olup, 01 Temmuz 2021 tarihinden itibaren ülkemiz bu Sözleşmenin tarafı olmayacaktır.

(10)

Kadınların ekonomik özgürlük ve hak talepleri; hem siyasal alanda ve hem de özel hukuk alanında Emekçi Kadın Hareketi ile gündeme girmiş ve özellikle eşit ücret talebi ile greve giden ve 8 Mart 1857 tarihinde New York’ta tekstil işinde çalışan ve yangında hayatlarını kaybeden kadınlar belleklere kazınmıştır.

Ekonomik alanda başlayan uluslararası kadın hareketi, kadın hakları mücadelesi, zaman içinde geleneksel insan hakları yaklaşımındaki özel alan-kamusal alan ayrımını sorgulayarak sosyal, siyasal ve kültürel hak taleplerini de içerir şekilde kadının insan haklarının kapsamında önemli bir dönüşüm yaratmışlardır.

Aralık 1948’te İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ilan edilirken 1700’lerin sonlarındaki hataya düşülmesi kadınların müdahalesi ile önlenmiş, taslak metinde önerilen “all men” (tüm erkekler) ifadesi yerine metinde “all humans” (tüm insanlar) denilmiştir3.

1952 yılında Birleşmiş Milletler Kadınların Siyasal Haklarına ilişkin Sözleşme’yi imzaya açmıştır. 1979 yılında "Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi (CEDAW) kabul edilmiştir. 1992 yılınnda CEDAW Komitesi kapsamında kadına karşı şiddetin bir ayrımcılık olduğu kararlaştırılmıştır. Ancak kadına karşı şiddet kavramının tanımı uluslararası hukuka ancak Aralık 1993 Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirgesi ile girebilmiştir. Aynı yıl 1993 Viyana Dünya İnsan Hakları Konferansında kabul edilen Bildirge ve Eylem Programı4 uluslararası kadın hareketi için bir dönüm noktası olmuş; kadınına böylece, karşı şiddetin toplumsal ve özel hayatta ortadan kaldırılmasının bir insan hakları yükümlülüğü olduğu ilk kez Birleşmiş Milletler süreçlerine girmiştir.

Birleşmiş Milletlerce Kadınlara Yönelik Şiddetin Tasfiyesine İlişkin Bildirge kabulü edilmiş, “kadınların ve kız çocuklarının insan haklarının, evrensel insan haklarının ayrılmaz, bölünmez ve vazgeçilmez bir parçası” olduğu kabul edilmiştir.

Viyana Konferansından sonra kadınların yaşama hakkı, güvenlik hakkı, eğitim hakkı, özgür iradelerini kullanabilme hakkı gibi en temel insan haklarını talep ettikleri gerçeği, uluslararası alanda kabul görmeye başlamıştır.

O güne kadar, “özel alan” denilerek devletin yetki alanına girmediği düşünülen insan hakları ihlalleri ve ev içi şiddet konuları uluslararası konferansların gündemlerinde tartışılmaya başlanılmıştır.

a. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi

Madde 1:

Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.

Madde 2:

Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir akide, milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin işbu Beyannamede ilan olunan tekmil haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilir.

Bundan başka, bağımsız memleket uyruğu olsun, vesayet altında bulunan, gayri muhtar veya sair bir egemenlik kayıtlamasına tabi ülke uyruğu olsun, bir şahıs hakkında, uyruğu bulunduğu memleket veya ülkenin siyasi, hukuki veya milletlerarası statüsü bakımından hiçbir ayrılık gözetilmeyecektir.

Madde 3:

Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin hukuki bağlayıcılığı nedir?

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin hukuksal niteliği konusunda yanılgıya düşüldüğü, bunun onaylanmış bir uluslararası sözleşme sanıldığı görülmektedir.

Beyanname, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca, oylama sonucunda kabul edilmiş bir karardır. Bu nedenle, teknik hukuk anlamında “tavsiye” niteliğindedir; dolayısıyla da “bağlayıcı” bir etkisi yoktur.

3- Başta Minevra Bernardino olmak üzere kadınların bu konudaki müdahalesi hakkında bilgi için erişim adresi https://www.un.org/en/chronicle/article/brief-survey-womens-rights

4- Erişim adresi https://www.ohchr.org/en/issues/women/wrgs/pages/vaw.aspx#:~:text=In%20December%20 1993%2C%20the%20Declaration,eradication%20of%20violence%20against%20women.

(11)

Ancak hukuksal niteliği ne olursa olsun, pek çok dile çevrilmiş olan İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin, insan haklarının tanınması ve korunması açısından öncü bir belge olduğunu kabul etmek gerekir.

Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’ne göre, “Hukukun, uygar uluslarca tanınmış, genel ilkeleri”nden (m.38, 1/c) olduğu veya uluslararası yapılageliş (teamül) hukukundan (m. 38, 1/b) sayılması gerektiği yolunda görüşlerle, Bildiri’ye hukuksal bağlayıcılık kazandırılmak istenmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası hukuk metinlerinin

“Giriş” bölümleri ile bazı ulusal anayasalarda bu Bildiri’ye atıflar yapılmıştır.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin, resmi Türkçe çevirisi 27 Mayıs 1949 tarihli 7217 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır5.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde kadınların, kadın olmaları nedeniyle karşı karşıya kaldıkları insan hakkı ihlalleri üzerinde ne yazık ki durulmamıştır.

Halbuki kadınlar, erkeklerden farklı olarak, örneğin okula gönderilmemek, zorla evlendirilmek, çalışmasına izin verilmemek, aile fertleri tarafından şiddete maruz bırakılmak, namus adına şiddet yaşamak ya da öldürülmek gibi birçok insan hakkı ihlaline uğramakta, aile içinde/dışında ve toplumun her kesiminde maruz kalınan baskılardan dolayı, kadınlar kamusal alanda da var olamamaktadır.

Fakat zaman içinde uluslararası toplum bu eşitlikçi anlayışın dezavantajlı ya da hassas grupların haklarını koruyamadığını fark etmiş; kadın hakları, çocuk hakları, azınlık hakları ve engelli hakları gibi yeni ve özel bir takım insan hakları düzenlemeleri yapmışlardır.

b. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi (CEDAW)

Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), 1980 yılında üye ülkelerin imzasına açılmıştır. 3 Eylül 1981’ de imzalanmıştır.

1985 yılında Resmî Gazete’de yayımlanarak ülkemizde yürürlüğe girmiştir6.

Uluslararası platformda Birleşmiş Milletler, kadınların insan haklarının teşviki ve korunması, eşit şekilde kamusal hayata katılabilmeleri, ekonomik ve toplumsal kalkınmanın yarattığı fırsatlara erişebilmeleri için verilen küresel mücadelede öncü bir rol oynamıştır.

CEDAW Sözleşmesi, kadınların insan haklarının sağlanması, korunması ve geliştirilmesini, toplumda kadın-erkek eşitliğinin gerçekleştirilmesine koşut bir olgu olarak kabul etmektedir.

CEDAW Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi:

• kadın-erkek eşitliğine dayanmayan bir “kadın hakları” anlayışını kabul etmemekte, taraf devletlerin kadınların insan haklarını daima kadın-erkek eşitliği temelinde gerçekleştirmelerini öngörmektedir.

• yalnızca yasal ve biçimsel eşitlik değil, gerçek eşitlik talep eder.

• kadına karşı ayrımcılığı iktisadi kalkınma, savaş, doğal afet gibi tarihte devletlerin gündeminden düşmeyen geniş konulardan soyutlamamakta; aksine kadına karşı ayrımcılığın bu durumlarda dahi engellenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

• ayrımcılığın yalnızca yasal yönlerine değil, aynı zamanda kültürel yönlerine de vurgu yapar.

Kadına yönelik şiddet, uzunca bir süre toplumsal ve hukuki bir mesele olarak değil, kadının özel meselesi olarak görülmüş ve ceza hukuku açısından şiddet boyutu ile dava konusu olmuştur.

1990'larda, Birleşmiş Milletler CEDAW Komitesi 19 sayılı Genel Tavsiye Kararı ile kadına yönelik şiddetin kadına karşı bir ayrımcılık biçimi ve kadının insan hakları ihlali olduğu belirtilmiştir.

1990'larda Latin Amerika bölgesinde Belém do Pará ve 2000'lerde Afrika bölgesinde Maputo Protokolü imzalanmıştır7.

5- İnsan Hakları Evrensel Bildirisi Erişim adresi https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/7217.pdf

6- Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Erişim adresi https://www.resmigazete.gov.

tr/arsiv/18898.pdf

7- Maputo Protokolü. Erişim adresi https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/kefe/belge/uluslararasi_belgeler/ayrimcilik/

CEDAW/tavsiye_kararlari/CEDAW%20Komitesi%20Tavsiye%20Kararlar%C4%B1_(1-29).pdf

(12)

i. CEDAW Komitesi

Madde 17 ve devamında; Devletlerin, sözleşmeyi yaşama geçirmesini ve denetimini sağlamak üzere Kadınlara Yönelik Ayırımcılığın Kaldırılması Komitesi’nin kurulması, görevleri ve çalışma yöntemleri yer almaktadır.

Komite kadın hakları konusunda uzman 23 üyeden oluşur.

22.12.2000 tarihinde yürürlüğe giren Ek 64 No’lu protokolden sonra Komite, CEDAW İhtiyari Protokolü çerçevesinde yapılan kişisel başvurular ile bu alanda yargı içtihatları geliştirmeye başlamıştır.

CEDAW Komitesi inceleme sonucunda ihlal ile suçlanan ülkeyi, gerekli önlemleri almaya ve şikâyette bulunan birey veya grupların haklarına zarar vermekten kaçınmaya çağırabilmektedir.

Bu başvurularla ilgili verilen kararların bağlayıcı olmadığı ancak ülkelerin uluslararası prestijinin sarsılmaması ve kadına yönelik ayrımcılıkla mücadelede azami dikkatin sağlanması bakımından önemli olduğu açıktır8.

ii. İhtiyarı Protokol Kapsamında Komiteye Yapılacak Bireysel Başvuru Madde 1:

İşbu Protokol'e Taraf bir Devlet ("Taraf Devlet") Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi'nin ("Komite") 2. maddeye göre yapılacak başvuruları kabul ve inceleme yetkisini tanır.

Madde 2:

Başvurular, Taraf Devletin yargılama yetkisi altında bulunan bireyler veya bireylerden oluşan gruplar tarafından ya da onlar adına, Sözleşme'de yer alan haklardan herhangi birinin Taraf Devlet tarafından ihlali sonucu mağdur kalındığı iddiası ile yapılabilir. Bireyler veya bireylerden oluşan gruplar adına başvuru yapılan hallerde başvuruyu yapan, onların rızası olmadan harekete geçmesinin haklı nedenlerini ortaya koymadıkça, başvuru, ilgililerin rızasıyla yapılacaktır.

Madde 3:

Başvurular yazılı olarak ve başvuranın kimliği meçhul kalmayacak biçimde yapılacaktır. Başvuru Sözleşme'ye taraf olup da işbu Protokol'e taraf olmayan bir devleti ilgilendirdiği takdirde, Komite tarafından kabul edilmeyecektir.

Komiteye Türkiye Aleyhine Yapılan İlk Başvuru:

BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Kaldırılması Komitesi Ocak 2006 oturumunda, Türkiye’den Ek İhtiyari Protokol çerçevesinde yapılmış olan ilk kişisel başvuruyu karara bağlamıştır.

Mesleğini türbanıyla sürdürmek isteyen ve bu nedenle işinden atılan öğretmen (R.K.), kadınlara karşı ayrımcılık mağduru olduğu iddiası ile Türkiye’yi CEDAW Komitesine şikâyet etmiştir.

Komite, bireysel başvurunun incelenmesi sonucunda şikâyetçi R.K.’nın (İhtiyari Protokole göre şikâyetçinin tüketmesi gerekli olan) iç hukuk yollarını kullanırken, Türkiye’deki yargı sürecinin hiçbir aşamasında kadınlara karşı ayrımcılık iddiasını öne sürmediğini, bu iddiayı ilk defa CEDAW’a başvururken kullandığını belirterek, iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesi ile talebin reddine karar vermiştir.

8- Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi Ek İhtiyarı Protokol. Erişim adresi https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/kefe/docs/protokol.pdf

(13)

c. Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi

9

(İstanbul Sözleşmesi)

Türkiye Cumhuriyeti bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Sözleşmeden çekilme niyetini ilan etmiş ve bunu 22.03.2021’de resmi olarak Avrupa Konseyine iletmiştir. Buna göre 01.07.2021 günü Türkiye, İstanbul Sözleşmesinden çekilmiş olacaktır10.

Ülkemiz açısından bir bağlayıcılığı kalmayacak olsa da İstanbul Sözleşmesi hakkında bilgi sahibi olmak önemlidir. Çünkü Sözleşme, alanında çok önemli ilkler barındıran, sadece Avrupa bölgesi bakımından değil uluslararası hukuk açısından da çok önemli bir belgedir. Buradaki en önemli tespit, cinsiyet eşitsizliğinin süreklilik kazanması ve bunun ayrımcılığa yol açarak kadına yönelik şiddet olarak ortaya çıkmasıdır. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesini konu alan ve hukuki bağlayıcılığı bulunan ilk uluslararası belgedir. Avrupa, kadına karşı şiddet konusundaki sessizliğini İstanbul Sözleşmesi ile bozmuştur.

Ülkemizin artık taraf olmayacağını ilan ettiği İstanbul Sözleşmesi'nin bir diğer önemli, özelliği yalnızca mağdurun korunması ve şiddetin önlenmesi ile kalmayıp, aynı zamanda mağdurun güçlendirilmesine ve toplumlarda tarihsel cinsiyet eşitsizliği üzerinde etki etmeye yönelik kapsamlı politikalar aracılığıyla mücadele edilmesini hedef almasıdır.

1 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da, ilk olarak Türkiye tarafından imzalanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi), 6284 sayılı Kanun ile hemen hemen aynı günlerde, 12 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmişti. Yukarıda belirtildiği üzere 01.07.2021 günü de Türkiye Cumhuriyeti İstanbul Sözleşmesinden çekilmiş olacaktır Bu doğrultuda sözleşmenin taraflarca nasıl uygulandığını izleyecek bir uzmanlar grubunun (GREVIO) kurulması ve GREVIO’nun bir denetim mekanizması olarak çalışması öngörülmüştür. GREVIO sözleşmeyi onaylayan taraf devletlere düzenli rapor hazırlamakta, bu raporlarda devletlere kadına yönelik ve aile içi şiddetle mücadele konusunda tavsiyelerde bulunmaktadır.

İstanbul Sözleşmesi;

- Önleme (prevention), - Koruma (protection), - Yargılama (prosecution),

- Mağdur destek mekanizmaları oluşturma politikaları (policy) şeklinde dört ana unsur üzerinde konumlanmıştır.

Sözleşmenin giriş kısmında kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın, kadına karşı şiddetin, kadınlarla erkekler arasında tarihten gelen eşit olmayan güç ilişkilerinin bir tezahürü olduğunu ve bu eşit olmayan güç ilişkilerinin, erkeklerin kadınlara üstünlüğüne, kadınlara karşı ayrımcılık yapmalarına ve kadınların tam anlamıyla ilerlemelerinin engellenmesine yol açtığı belirtilmiştir.

Kadınların ve genç kızların, erkeklerden daha fazla oranda toplumsal cinsiyete dayalı şiddet riskine maruz kaldıkları ve erkeklerin de aile içi şiddetin mağdurları olabileceğinin altı çizilmiştir.

9- Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi). Erişim adresi https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/03/20120308M1-1.htm (Ülkemiz Sözleşmeden çekilme beyanını Avrupa Konseyine iletmiş olsa da, Sözleşmenin Türkçe tam metnine ulaşmak için Resmi Gazetedeki metinden faydalanılabilir.)

10- Avrupa Konseyi Sözleşmeler Portalı. Erişim adresi https://www.coe.int/en/web/conventions/full-list/-/conven- tions/treaty/210/signatures?p_auth=RzrGFpv3

(14)

İstanbul Sözleşmesi’ne Taraf Olmamamız Devletin Tedbir Alma Yükümlülüğünü Kaldırır mı?

İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi’nin “temel sözleşmeler” saydığı sözleşmelerdendir11. Ülkemiz Avrupa Konseyine üye olduğu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini de kabul ettiği için İstanbul Sözleşmesine taraf olmasa dahi; İstanbul Sözleşmesinin düzenlediği konularda uluslararası hukuka aykırı davranma hak ve yetkisi kazanmış olmamaktadır. Elbette ki, egemen bir ülke olarak Türkiye Cumhuriyeti taraf olacağı veya olmayacağı anlaşmaları özgür bir biçimde seçmek iradesine sahiptir. Ancak kadına karşı şiddetle mücadelenin sadece bir tek sözleşme ile düzenlenmediğini, başta AİHS ve CEDAW olmak üzere ülkemizin bu konularda sorumluluk ve yükümlülüğünün devam ettiğini unutmamamız gerekmektedir. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti adına yapılan resmi açıklamalarda da kadına karşı şiddetle mücadelede kararlılık vurgusu yapılmış ve özellikle CEDAW’a bağlılık konusundaki iradenin devam ettiği açıkça vurgulanmıştır. İstanbul Sözleşmesine giden yolda çok etkili olan AİHM’in Türkiye aleyhine verdiği Nahide Opuz kararını bu kapsamda akılda tutmak gerekmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nin henüz var olmadığı dönemde yaşanan bu şiddet olayında devlete yapılan çok sayıda başvuruya rağmen Nahide Opuz’un korunamamış olması nedeniyle ülkemiz AİHM’de mahkum edilmiştir.

Dolayısı ile İstanbul Sözleşmesine taraf olmayacağımız 01.07.2021’den sonra da AİHS hükümleri ve AİHM kararları dolayısıyla ülkemizin kadınlar başta olmak üzere korunmaya ihtiyacı olan grup mensuplarını gerekli özel önlemleri alarak koruma yükümlülüğü devam edecektir. Zira AİHM, AİHS’nin kadına karşı şiddet bakımından yorumlanmasında İstanbul Sözleşmesini esas almaya devam edecektir.

Bu nedenle İstanbul Sözleşmesinin içeriğini bilmek Türk hukukçular açısından hâlen önem arz etmektedir.

Sözleşme, taraf devletlere kadına yönelik şiddetin bütün formları ve ayrımcılıkla mücadele edilmesi, ev içi şiddetin önlenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda toplumun bilinçlendirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması gibi konularda geniş yükümlülükler yüklemiştir.

Madde 1 – Sözleşmenin amaçları

a. Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak;

b. Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak;

c. Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak;

d. Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak;

e. Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.

Madde 3 – Tanımlar Bu Sözleşme maksatlarıyla;

a. “kadına karşı şiddetten”, kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık anlaşılacak ve bu terim, ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır;

b. “aile içi şiddet”, eylemi gerçekleştiren, mağdurla aynı ikametgahı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır;

c. “toplumsal cinsiyet”, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır;

11- Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi web sayfası. Erişim adresi https://www.coe.int/tr/web/impact-conven- tion-human-rights/council-of-europe-convention-on-preventing-and-combating-violence-against-women-and-do- mestic-violence#/

(15)

d. “kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet olarak anlaşılacaktır;

e. “mağdur”, a ve b fıkralarında belirtilen davranışlara maruz kalan herhangi bir şahıs olarak anlaşılacaktır;

f. “kadın” terimi, 18 yaşından küçük kızları da kapsayacaktır.

Madde 4 – Temel haklar, eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması

1. Taraflar herkesin, özellikle de kadınların, gerek kamu gerekse özel alanda şiddete maruz kalmaksızın yaşama hakkını yaygınlaştırmak ve korumak için gerekli olan yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.

2. Taraflar, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı kınayacak ve ayrımcılığı önlemek üzere, özellikle aşağıdakiler dahil olmak üzere, gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır;

– ulusal anayasalarında veya ilgili diğer mevzuata kadın erkek eşitliği ilkesini dahil edecek ve bu ilkenin uygulamada gerçekleştirilmesini temin edeceklerdir;

– yerine göre, yaptırımların uygulanması yolu da dahil olmak üzere, kadınlara karşı ayrımcılığı yasaklayacaklardır;

– kadınlara karşı ayrımcılık yapan yasa ve uygulamaları yürürlükten kaldıracaklardır.

3. Taraflar bu Sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir.

Kadınların toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı korunması için gerekli olan özel tedbirler, bu Sözleşme hükümlerince ayrımcılık olarak sayılmayacaktır.

Ülkemizin artık taraf olmayacağını ilan ettiği İstanbul Sözleşmesine taraf devletler;

- Kadının aşağılığı iddiasını

- Kadın erkek için kalıp rollere dayanan ön yargıları, - Örf ve adetleri, gelenekleri,

- Tüm diğer uygulamaları ortadan kaldırmak amacıyla kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri alacaklardır (Madde:12/1).

Taraf devletlerin, bu suçların;

- Mağdur tarafından bildirilmesi veya - Şikâyette bulunulmasına bağlı olmamasını,

- Mağdur şikâyetini veya ifadesini geri alsa bile kovuşturmanın devam etmesini sağlama yükümlülüğü vardır.

Madde 55/1: Taraflar, bu Sözleşmenin 35, 36, 37, 38 ve 39. maddelerinde belirlenen suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmaların, suçun kısmen veya tamamen kendi topraklarında işlenmiş olması durumunda, mağdurun ifadesine veya şikâyetine bağlı olmaksızın ve mağdurun ifadesini veya şikayetini geri çekmesi durumunda dahi devam edebilmesini temin edeceklerdir.

“Taraf devletler; tehdit veya zorlama yoluyla kişinin psikolojik bütünlüğüne ciddi biçimde zarar veren kasıtlı eylemlerin cezai suçlar olarak değerlendirilmesini sağlamak üzere hukuki veya diğer tedbirleri almakla yükümlüdürler (Madde: 33).

(16)

i. Taraf Devletlerin Genel Yükümlülükleri Madde 12:

1- Taraflar kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.

2- Taraflar herhangi bir gerçek veya hükmi şahsiyetin bu Sözleşmenin kapsamında kalan her türlü şiddet eylemini önleyecek gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.

3- Bu bölüm uyarınca alınan tüm tedbirlerle, belirli şartlar nedeniyle hassas konuma gelmiş insanların ihtiyaçları göz önüne alınacak ve karşılanmaya çalışılacak ve tüm tedbirlerin merkezinde mağdurların insan hakları yer alacaktır.

4- Taraflar özellikle gençler ve erkekler olmak üzere, toplumun tüm bireylerinin bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayının önlenmesine aktif bir biçimde katkıda bulunmasını teşvik etmeye yönelik gerekli tedbirleri alacaktır.

5- Taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus” gibi kavramların bu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir.

6- Taraflar kadınların güçlendirilmesine yönelik program ve faaliyetlerin yaygınlaştırılması için gerekli tedbirleri alacaklardır.

“Taraf devletler; zorla gerçekleştirilen evliliklerin mağdura mali veya idari bir yük getirmeksizin feshini, iptalini ve sonlandırılmasını sağlamak üzere gerekli hukuki ve diğer tedbirleri almakla yükümlüdür.”

(Madde: 32)

Şiddet Tehlikesine Karşı Çocuğun Yüksek Yararı Gerektirdiğinde;

“Taraf devletler; mağdurun güvenliğini de içerebilen, çocuğun yüksek yararının başka hiçbir şekilde garanti altına alınamaması durumunda, ebeveyn hakkının elinden alınması için gerekli yasal düzenleme ve tedbirleri almakla yükümlüdür.” (Madde: 45 )

ii. Taraf Devletlerin Almak Zorunda Olduğu Koruma Tedbirleri

Madde 56/1: Taraflar soruşturmaların ve yargı sürecinin tüm safhalarında, özellikle aşağıdakileri sağlayarak, mağdurların, tanık olarak özel ihtiyaçları da dahil olmak üzere, haklarını ve çıkarlarını koruyacak yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır:

a- Mağdurların, ailelerinin ve tanıkların, sindirmeye, misillemeye ve tekrar mağdur bırakılmaya karşı korunmalarını sağlayacaklardır;

b- Mağdurun en azından kendisinin veya ailesinin tehlikede olabileceği durumlarda, failin kaçması veya geçici veya kesin olarak serbest bırakılması halinde mağdurun bilgilendirilmesini sağlamak;

c- Mağdurlara, iç hukuk kurallarının öngördüğü koşullar altında, hakları ve faydalanabilecekleri hizmetler ve şikayetlerinin takibi, masraflar, soruşturma veya davaların genel gelişimi ve mağdurların bu süreç içindeki rolleri, ve davalarının sonuçları hakkında bilgi vermek;

d- Mağdurun iç hukuk kurallarının usulüne uygun olarak duruşmalara katılmasını, kanıt temin etmesini ve kendi görüşlerini, ihtiyaçlarını ve kaygılarını doğrudan veya bir aracı vasıtasıyla sunmasını ve bunların dikkate alınmasını sağlamak;

e- Mağdurlara haklarının ve menfaatlerinin usule uygun olarak arz edilmesi ve dikkate alınması için uygun destek hizmetleri sağlamak;

f- Mağdurun mahremiyetini ve görüntüsünü korumak için tedbirlerin alınabilmesini temin etmek;

g- Mağdur ile failler arasında temastan mahkemede ve kolluk kuvvetlerinin binalarında, mümkün olduğu ölçüde kaçınmak;

h- Davaya taraf olarak katılan veya kanıt sunan mağdurlara bağımsız ve yetkin çevirmenler sağlamak;

(17)

i- İç hukuk kurallarına uygun biçimde, mağdurun, varsa uygun iletişim teknolojilerinden yararlanarak, mahkeme salonuna gitmeden veya en azından fail olduğu iddia edilen kişinin mahkeme salonunda bulunmadığı bir ortamda ifade vermesini sağlamak.

Madde 56/2: Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet mağduru ve tanığı olan bir çocuğa, çocuğun çıkarları ilkesini dikkate alınarak, yerine göre, özel koruma önlemleri sağlanacaktır.

Ülkemizin artık taraf olmayacağını ilan ettiği İstanbul Sözleşmesine göre şiddet eylemlerinde arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil alternatif uyuşmazlık çözüm süreçleri yasaktır.

Madde: 48/1: Taraflar bu Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini yasaklamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

iii. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)

AİHM’nin hem Türkiye hem de diğer ülkelerle ilgili kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddet ile ilgili almış olduğu örnek nitelikteki kararlar incelenmelidir.

AİHM’nin kararları bu konuda oluşacak mevzuatın şekillenmesinde ve mahkemelerce verilecek kararlarda etkili olmuş, kadına yönelik şiddet olaylarının incelenmesi ve yorumlanmasında kolaylık ve pozitif bakış açısı sağlamıştır.

AİHM kararları kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddet olaylarının devlet tarafından önlenmesi, soruşturulması ve şiddet faillerinin cezalandırılması noktasında da önem arz etmiş ve etkili olmuştur.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN (AİHM) ALDIĞI KARARLARIN YASAL ÇERÇEVESİ

*Yaşama hakkı (AİHS Madde 2)

*İşkence yasağı (AİHS Madde 3)

*Özel ve Aile Hayatına saygı hakkı (AİHS Madde 8)

*Ayrımcılık yasağı (AİHS Madde 14)

Uluslararası normlara uygun olarak HMK AİHM kararlarını yargılamanın iadesi nedeni saymaktadır.

Yargılamanın iadesi sebepleri:

MADDE 375- (1) Aşağıdaki sebeplere dayanılarak yargılamanın iadesi talep edilebilir:

i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği ihlal kararı iç hukukta hukuk, ceza ve idari yargılama usulünde yargılamanın sebebi olarak görülmekte ve uygulanmaktadır.

1. AİHM Kadına Yönelik Şiddet ve Ayrımcılık Konusunda Türkiye’nin hak ihlalleri tespitleri:

AİHM tarafından şiddet, Madde 3 kapsamında değerlendirilerek, devlet kaynaklı, toplum kaynaklı veya ev içi şeklinde tespit edilmektedir.

İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesi (İHAS) madde 8 “Herkes, özel hayatına, aile hayatına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.”

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına göre bu hak, devletleri negatif yükümlülüğün yanı sıra pozitif yükümlülüğe de zorlar.

Kadına yönelik şiddet olaylarında devlet etkin soruşturma yapmakta pozitif yükümlülüğünün bulunduğu, olay meydan gelmemişse de önlem alma konusunda bu yükümlülüğünün devam edeceğini kabul etmektedir.

AİHM tarafından kadını aile içi şiddetten koruyamadığı için verilen ilk mahkûmiyet kararı Türkiye aleyhinedir. Opuz- Türkiye Kararı, (Başvuru no. 33401/02) 9 Haziran 2009.

(18)

b. Ulusal Mevzuat

• T.C. Anayasası

• 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu

• 4722 Sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun

• 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun

• 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu

• 1136 Sayılı Avukatlık Kanını

• 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu

• 5049 Sayılı Çocukların Korunması ve Ülkelerarası Evlat Edinme Konusunda İşbirliğine Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun

• 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun

• 5402 Sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu

• 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu

• 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu

• 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun

• 5726 Sayılı Tanık Koruma Kanunu

• 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu

• 3308 Sayılı Mesleki Eğitim Kanunu

• 5510 Sayılı Sosyal Güvenlik Kanunu

• 5901 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu

• 4817 Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun

• 5253 Sayılı Dernekler Kanunu

• 6518 Sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun

• 2841 Sayılı Zorunlu İlköğrenim Çağı Dışında Kalmış Okuma - Yazma Bilmeyen Vatandaşların, Okur - Yazar Duruma Getirilmesi veya Bunlara İlkokul Düzeyinde Eğitim- Öğretim Yaptırılması Hakkında Kanun

• 63 sayılı Suç Mağdurlarının Desteklenmesine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi

• 02.03.2021 tarihli İnsan Hakları Eylem Planı

• 6284 sayılı Kanun'un uygulanmasına yönelik Adalet Bakanlığınca yayınlanmış 154/1 nolu Genelge

• İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan 2020/1 nolu Genelge

1. Ulusal Mevzuatta Dikkat Çekilecek Hususlar

1. T.C. Anayasası

Kanun önünde eşitlik

Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

(Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.

(19)

(Ek cümle: 7/5/2010-5982/1 md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü

Madde 11 – Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.

Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma

Madde 90 – Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.

Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz (Ek cümle: 7/5/2004- 5170/7 md.).

Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

2. Uluslararası Sözleşmelerin İç Hukuka Etkisi

T.C. Anayasa’sı 90. maddesi, uyarınca, “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.”

Anayasa Madde 104/2 a: Kanunun çıkmasından sonra Cumhurbaşkanı’nca imzalanmasının ardından Sözleşmenin Türkçe ve hazırlandığı yabancı dildeki tam metni ve konulmuşsa çekincelerle birlikte Resmî Gazetede yayınlanması işleminin tamamlanması gereklidir.

90. Madde'de 2004 yılında yapılan değişiklikle usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla, kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümlerinin esas alınacağı kabul edilmiştir.

3. 4320 Sayılı (Mülga) Ailenin Korunmasına Dair Kanunun Yürürlüğe Girmesi

1987 yılında Çankırı’da boşanmak isteyen bir kadının şiddete uğraması nedeniyle açtığı boşanma davasının “Kadının sırtından sopası, karnından sıpası eksik olmaz.” gerekçesiyle reddedilmesi üzerine 17 Mayıs 1987 tarihinde 2500 kadının katıldığı “Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü” düzenlenerek adaletin yüz karası mahkeme kararı ve aile içi şiddet protesto edilmiştir.

Bu mücadelelerin sonunda 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun12, 17 Ocak 1998 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Mahkemelerin ve Yargıtayın dar yorumlaması ile resmi evlilik ilişkisi olmayan şiddet olaylarında uygulanmaz hâle gelmiş ve pek çok kadın cinayetinin bu kararlar sonucunda ortaya çıktığı görülmüştür.

Örneğin; Ayşe Paşalı şiddet gördüğü eski eşine karşı koruma tedbiri istemiş, ne var ki Ankara 1. Aile mahkemesi aile içi şiddet olmadığı gerekçesi ile reddetmiştir. Bu süreçte de Ayşe Paşalı eski eşi tarafından katledilmiştir.

12- 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun. Erişim adresi https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/5.5.4320.pdf

(20)

4. Ayşe Paşalı Davasında Neler Olmuştu?

İstikbal Yetkin tarafından evliliği boyunca şiddet gören Ayşe Paşalı, 2010’da boşandı. Buna karşın eski eşinin tehditlerinden ve şiddetinden kurtulamayan Paşalı, savcılığa yaptığı suç duyurularından sonuç alamadı, mahkemeden koruma talep etti. Ancak mahkeme, aralarında evlilik birliği kalmadığı gerekçesiyle talebi reddetti. Yetkin, 7 Aralık 2010’da Paşalı’yı 11 yerinden bıçaklayarak öldürdü. Mahkeme, “tasarlayarak öldürme” suçundan Yetkin’i ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.

Paşalı’nın ailesi Türkiye aleyhine yaşam hakkını koruyamadığı gerekçesiyle AİHM’ne başvurdu. AİHM İkinci Daire’deki dava kapsamında hükûmet tarafından imzalanan bildirgede, Türkiye’nin yaşamın korunmasındaki başarısızlıklardan kaynaklanan ölüm vakasının meydana gelmesinden pişmanlık duyduğu ifade edildi.

Hükûmetin, Paşalı’nın aile içi şiddete karşı korunmasını sağlayamadığı belirtilen bildirgede, Türkiye hükümetinin, AİHM’deki bu davanın dostane olarak çözülmesini sağlamak amacıyla, başvuranlara müştereken 50 bin Avro ödemeyi teklif ettiği bildirildi.

Sonuçta Paşalı ailesi çözüm önerisini kabul etti. Böylece dava, Paşalı ailesi lehine 2020 de sonuçlanmış oldu.

5. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun

13

6284 Sayılı Kanun nedir, nasıl yararlanılır?

MADDE 1 – (1) Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

Bu Yasa’nın Korumasından Kimler Yararlanabilir?

• Aile içi şiddete maruz kalan eş ve çocuklar ile aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireyleri (akrabalar).

• Tek taraflı ısrarlı takip mağdurları.

• Mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan ya da evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireyleri.

- Sadece kadınlar değil.

Şikâyet ve İhbar

Kimler şikâyet ve ihbar başvurusunda bulunabilir?

• Şiddete uğrayan kişi,

• Diğer kişiler (aynı evde oturan bir kişi, kardeş, çocuk, akraba ya da şiddeti gören, duyan, tanık olan herhangi bir kişi, örneğin komşu, öğretmen, doktor vb.).

Kadınlar şiddete maruz kaldıklarında ya da risk altındayken şikâyet ve ihbar için:

*valilik ve kaymakamlıklara,

*polis merkezlerine, karakola,

*Jandarma karakollarına,

*adli makamlara (Cumhuriyet Başsavcılığına ve Aile Mahkemelerine),

*Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüklerine, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerine (ŞÖNİM),

*Barolar ve Barolara Bağlı Kadın Hakları Merkezi ve varsa Merkeze başvurabilirler.

13- 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun. Erişim adresi https://www.

resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/03/20120320-16.htm

(21)

6. 6284 Sayılı Kanuna Göre Tedbir Kararları

6284 Sayılı Kanuna Göre Mülki Amirler Hangi Konularda Tedbir Kararları Verebilir?

MADDE 3 – (1) Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere mülkî amir tarafından karar verilebilir:

a) Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması.

b) Diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması.

c) Psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi.

ç) Hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması.

d) Gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağlanması.

(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a) ve (ç) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde mülkî amirin onayına sunar. Mülkî amir tarafından kırk sekiz saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.

Kolluk Amirleri Koruyucu Tedbir Kararı Verebilir Mi?

• Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluk amiri, korunan kişiye ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara uygun bir barınma yeri sağlanmasına,

• Korunan kişinin hayati tehlikesinin olması halinde ilgilinin talebi üzerine geçici koruma altına alınmasına,

• Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmamasına,

• Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden şüphelinin derhal uzaklaştırılmasına ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesine,

• Korunan kişilere, bunların bulunduğu konuta, okula ve iş yerine yaklaşmamasına, karar verebilir.

Kolluk amiri karar evrakını en geç kararın alındığı tarihi izleyen ilk iş günü içinde mülki amirin onayına sunar, mülki amir tarafından kırk sekiz saat içinde onaylanmayan koruyucu tedbir kararı kendiliğinden kalkar.

A. 6284 Kapsamında Hâkim Tarafından Verilecek Koruyucu Tedbir Kararları

MADDE 4 – (1) Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki koruyucu tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:

a) İşyerinin değiştirilmesi,

b) Kişinin evli olması hâlinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi,

c) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunundaki şartların varlığı hâlinde ve korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması,

ç) Korunan kişi bakımından hayatî tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması hâlinde ve ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayalı olarak 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi.

(22)

B. Hâkim Tarafından Verilecek Önleyici Tedbir Kararları

MADDE 5 – (1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:

a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması,

b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi,

c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması,

ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması,

d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması,

e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi, f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi,

g) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi,

ğ) Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi,

h) Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması,

ı) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması,

(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hâkimin onayına sunar. Hâkim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.

(3) Bu Kanunda belirtilen tedbirlerle birlikte hâkim, 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununda yer alan koruyucu ve destekleyici tedbirler ile 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre velayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hususlarında karar vermeye yetkilidir.

(4) Şiddet uygulayan, aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla hâkim, şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir.

c. Aile Konutu ve Aile Konutu Şerhi

Aile konutu eşlerin evlilik birliği devam ederken, kendilerinin ve varsa ergin olmayan çocuklarının barınma ihtiyaçlarını gidermek üzere iradeleri ile belirledikleri ve sürekli olarak kullandıkları ortak aile hayatının içerisinde cereyan ettiği, aile hayatının merkezi haline getirdikleri konuttur.

TMK 194. maddesi eşlerden birinin aile konutu ile ilgili yapacağı hukuki işlemleri için diğer eşin rızasının alınması gerektiğini düzenlemektedir. Bu hükmün amacı, aile konutu üzerinde hak sahibi olan eşin, diğer eş ve çocukların zararına olacak şekilde hukuki işlemleri yapmasını önlenmesi ve ailenin korunmasıdır.

Medeni Kanun’un 194. maddesi ile aile konutu üzerinde hak sahibi olan eşin, diğer eşin rızasını almadan işlem yapma yetkisi sınırlandırılmıştır. Aile konutu şerhi, 6284 sayılı yasanın sağladığı imkân ile talep üzerine, aile konutu şerhi konulması davası yolu ile veya tapu müdürlüklerine başvuru ile konulabilir.

Şerhin hukuki niteliği “kurucu” değil “açıklayıcıdır.” Bu nedenle aile konutu şerhi konulmamış olsa dahi aile konutu olarak kullanılan konutun satışı, kira akdinin feshi aile mahkemelerinde açılacak dava ile iptal edilebilir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırmaya katılan kadın çalışanların farklı sektörlerden olduğu tablo 3’ten görünmekle birlikte, çalışan her bin kadından ancak 9’unun işveren

Bu çalışmanın araştırma problemi, Düzce ilindeki kadına yönelik aile içi şiddet olgusunun ölçülmesi, aile içi şiddetin nedenlerinin tespiti, kadınların

and synovial membranes. Recently few studies have shown that FMF is associated with increased atherosclerosis risk. Therefore, this study was designed to answers the

Ayhan DOĞUKAN Ayça TAŞ TUNA Ayşe AKIN Ayşe Belin ÖZER Azize BEŞTAŞ Cemal FIRAT Cemil ÇOLAK Demet ÇİÇEK Ebru ETEM ÖNALAN Engin ŞAHNA Ergül ALÇİN Erkan PEHLİVAN

Bir imaj yapı olma gayesinde olan Konya Bilim Merkezi engellilerin özellikle engelli çocukların erişilebilirliği açısından sorgulanmıştır.. “Evrensel

davranışlar üzerinde benzer etkileri bulunmaktadır. Bu ve benzeri yasadışı maddelerin kullanılması saldırgan ve kriminal davranışlara neden olma yanında

Şekil 27 Şiddet sonucu kurum/kuruluşlara başvurma Eşi veya birlikte olduğu erkeklerin fiziksel ve/veya cinsel şiddetine maruz kalmış kadınlar* arasında resmi kurum veya

In the study, it is stated that the most important risk factors are insufficient family control, the combination of various negative family conditions neglects of