• Sonuç bulunamadı

30 Ağustos. Yunanistan; İzmir'den Adapazarı'na kadar olan vatan toprakları nı işgal ettiler. Bu işgal ile ilgili tarih kitaplarında bolca malzeme var

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "30 Ağustos. Yunanistan; İzmir'den Adapazarı'na kadar olan vatan toprakları nı işgal ettiler. Bu işgal ile ilgili tarih kitaplarında bolca malzeme var"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

30 Ağustos

Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşu büyük bir kayıp mıdır? Yoksa İslâ-mi esaslara dayanan, milli unsurun pek imtiyazı bulunmayan geniş, güçlü, hatırı sayılır bir devletten, küçük de olsa milli devletin çıkması, bir kazanç mıdır? Bu so­runun cevabı kişinin rıza

gösterece­ ğine bağlıdır.

Silik, mıymıntı ve dünyada esamesi okunmayan bir devlete razı olan için mevcut devlet elbette evladır. Fakat dünyada var­lık göstermeye çalışan için hiç de öyle değil.

Osmanlı batılılaşması ve millî cereyanlar çoğu zaman aynı çatı al­tında yürütülmüştür.

Türkçüler azınlıklarla beraber hükümete bil­hassa Sultan Hamid'e karşı müca­dele etmişlerdi.

Tıbbiye ve askeri­ yede

başlayan Türkçü-batıcı düşün­

ce İttihat ve Terakki?yle iktidar ol­

muş, memleketin kaderini eline ge­

çirmiştir. Hayalci, tecrübesiz, dün­ya siyasetindeki dolaplara karşı İs­lâm ve Müslümanların menfaatini gözetemeyen, kendileri için düzen­lenen tuzakları fark edemeyen, gö­zü dönmüş gençler ülkeyi Cihan Harbi?ne sürüklediler.

İmparatorluk dağılmaya başlayınca Türkçüler; hiç olmazsa Türk unsurunu kurtaralım düşüncesini yaymaya başladılar. Hasta adam teneşire yatırılıp paylaşılmaya baş­layınca, Düvel-i Muazzama anlaşa­mamış ve kendi aralarında ihtilafa düşmüşler. Bir kısmı Türkçülerle, bir kısmı da diğer ırkçılarla irtibata geçmişler. Savaşın biricik sorumlu­su İ.T. addedilerek bütün günahlar onlara yükletilmiş, İ.T.'nin doğur­duğu ırkçı fikirleri de TC?nin kuru­cuları üstlenmiş o boşluğu onlar kapatmışlardır.

İstanbul Hükümeti eli kolu bağlı, Ankara hükümeti'nin ne olduğu he­nüz belli değilken, müttefikler her iddia sahibi hak iddia ettiği yerleri işgale başlamış ve fiilen işgal et­

mişlerdir. İtalya; Antalya ve havali­

sini, Yunanistan; İzmir'den Adapazarı'na kadar olan vatan toprakları­nı işgal ettiler. Bu işgal ile ilgili ta­

rih kitaplarında bolca malzeme var­

(2)

dır üzerinde fazla durmayacağız.

Gerek Ankara, gerek İstanbul, te­reddüt geçirirken halk başının çare­sine bakmış, her yerde hocaların önderliğinde cemiyetler kurarak di­renmiştir. Ege?de Çerkez Ethem, Demirci Mehmet

Efe, Yörük Ali, Durmuş Ali

Efe çeteler, müfrezeler

kurarak düşmana karşı amansız sa­

vaşa girişmişlerdir. Asıl savaşı bun­

lar vermiştir. Milli mukavemet var­

sa bunlarındır.

İsmet İnönü ve Mustafa Kemal başta olmak üzere herkeste bir te­reddüt ve kararsızlık hüküm sür­müştür ilk zamanlarda. İşte bu meyanda M. Kemal, İngiliz papaz Fro ile görüşmüş, ayrıca M. Kemal'in buhran geçirdiği de arkadaşları ta­rafından zaman zaman açıklanmış­tır. (bk. Fahri Belen, Kurtuluş Sa­vaşı 44-66)

Bu kargaşa döneminde ehl-i iman tüm gücüyle ülkesini, namusunu, dinini muhafaza ve

müdafaa uğru­ na çarpışmış, canını ve malını orta­ya

koymuştur. Daha sonra ülkenin

idaresini ellerine geçirenler ise ekip oluşturmak, gelecekte yerlerini sağ­lamlaştırmak ve kafalarındaki ida­

reyi ikame etmek

peşindeydiler, onun hesabını yap­

tılar.

Aslında süregelen bir savaşın de­vamı olan ve Türk-Yunan savaşının bu kadar abartılmasında ve adına Kurtuluş Savaşı denmesinde kasıtlı bir tanım vardır. Bu millet topye

kun esir mi oldu da kurtuluş savaşı verdi? Neyin kurtuluşu doğrusu belli değil.

Ayrıca yedi düvele karşı savaş pek kale alınmıyor da, sadece Yu­nan'la yapılan savaş öne çıkarılı­yor. Halbuki Yunanistan, dünyadan destek görmüyordu. İtalya zaten çekilmişti, Rusya

Türkler'den yana tavır koyuyordu, İngiltere laik- Türkç

ü anlayışın yerleşmesine çalı­şıyordu v.s. Kala kala Yunan kalı­

yordu. O da İzmir'den Sakarya'ya

(3)

kadar çetelerle boğuşa, boğuşa yor­

gun vaziyette, bütün bu olumlu ge­lişmeler gözardı edilerek Başku­

mandanlık Meydan Muharebesi, Za­

fer Bayramı gibi hükümler çok a bartılı ve kasıtlı olarak ön plana çı­

kartılıyordu.

Şimdi de olayın biraz teknik ve askeri yönüne bakmamız icab eder. Ankara Hükümeti düzenli

ordu kur­ maya çabalıyor,

bunun için çoğu K. Karabekir'in yetiştirdiği asker­lerden oluşturuluyor ve başlarına garp cephe komutanı İsmet Paşa atanıyor. İnönü birinci İnönü'de (6 Ocak 1921) kısmi bir başarı sağlı­yor, ikinci İnönü'de (23-31 Mart 1921) yenilgiye uğruyor. Bırakıp kaçma teşebbüsleri bile var. Ordu ricat ediyor, elde olan bir kaç sila­

hın bir kısmını da düşmana kaptırı­

yor, düşman Ankara'yı da tehdit ediyor. İnönü bu arada Çerkez Ethem'i düzenli orduya katılmaya zorluyor ve araları açılıyor. En muhtaç olduğu bir anda Çerkez'in kuvvetlerine saldırıyor ve Çerkez

yıllarca mücadele ettiği Yunan'a sı­

ğınmak zorunda kalıyor. Böylece vatan haini oluyor.

TBMM başkentin daha sağlam bir yere taşınma tartışmalarına sah­ne oluyor ve nihayet böyle bir şey olursa milletin morali bozulur, kim­se savaşamaz diye vazgeçiyorlar.

Fevzi Paşa cepheyi teftiş sonun­da Meclis?te uzun ve teknik malu­mat veriyor. Meclis?ten bir heyet cepheyi teftişe gönderiliyor.

Heyete Rıza Nur, Karasi mebu­su Vehbi Bey ve Mahmut Esat bu­lunuyorlar. Rıza Nur, askeri idareyi yetersiz, beceriksiz ve dolayısıyla suçlu buluyor.

"Zannederim ki Erkan-ı Harb-i Umumiye adem'i kifayet göstermiştir." (Meclis Zabıt­ları C.2, Sh.

134)

5 Ağustos'ta M. Kemal Meclis?­ten başkumandanlık için istekte bu­lunuyor. "...Ordunun maddi ve manevi kuvvetini azami surette tezyid ve ikmal ve şevki idaresini bir kat daha tersin için Türkiye

BMM'nin haiz olduğu selahiyet-i meşruayı fiilen istimal etmek şar­tıyla bu vazifeyi... bu

(4)

selahiyeti üç ay gibi kısa bir müddetle... istiyo­rum. M. Kemal TBMM Reisi?? (C.2/164)

Meclis?te tartışmalara sebep ol­muş bunun Türkçe ve Fransızca diktatör olan imparator anlamına geleceğini, zaten paşanın meclis başkanı olduğunu gerektiğinde yet­kilerinin artırılabileceğini, bu hare­

ketin meclise ve millet iradesine darbe olduğunu uzun uzun izah edilir. Paşa asla vazgeçmez.

Bu se­fer başkumandan vekili sıfatının kullanmasına razı etmeye çalışılır. Onu da kabul etmez ve başkuman­dan olur.

Başkumandan olunca genelkurmaylık ve milli savunma da karargâh durumunda kalır.

Meclisin tüm yetkilerini üç aylı­ğına ele geçiren M. Kemal, ikinci bir atak daha yaptı; Tekalif-i

Milli ye emirleri kanunu

meclisten çı­karttı. Buna göre:

a) Her ilçede bir Tekalif-i Milliye Komisyon'u kurulacak.

b) Tüccar ve ahalinin elindeki el­bise, çarık, deri ve hayvanın %40'na el konacak.

c) Her ev bir kat çamaşır, bir çift çarık ve çorap hazırlayacak.

d) İnsan ve hayvan yiyeceğinin %40'na el konacak.

e) Nakil vasıtaları ellerinden alı­nacak.

1. f)

(5)

g) Muharebeye elverişli tüm si­lahlar üç gün içinde teslim edile­cek.

h) Akaryakıt, araba lastiği gibi malzemelerin %40'ı alınacak.

i) Sanatkârlar tesbit edilecek, demirciler gibi.

j) Her çeşit vasıta aracı (katır, eşek, araba) %20 alınacak.

Bunların temini için İstiklal Mahkemeleri kuruldu ve bu işi ta­kip ettiler.

Mustafa Kemal böylece Türki­ye'de iki gelenek başlatmış oluyor­du;

1. 1)

2) Seferberlik anında halkın ma­lına ve imkânlarına el koyma gele­neği de yine M. Kemal'in gelene­ğidir.

Başkumandan Mustafa Kemal olunca; Genelkurmay'lık ve Milli Savunma da karargâh oldu.

Askeri plan genelkurmaylıkta Fevzi Paşa tarafından hazırlandı. 5 Ağustos'tan 13 Eylül'e kadar T ürk-Yunan Savaşı Türklerin lehine sonuçlandı. Zaten yorgun ve bitkin

düşen Yunan ordusu dış desteğini de kaybedince yenilmesi mukad­derdi. Savaş boyunca erlerimiz ve subaylar kahramanca savaştılar. İnönü komutasındaki savaşta silah­

ların bir kısmını kaybeden ordumu­

(6)

zun en işe yarayan bölümü süvari kuvvetleriydi. Fahrettin Altay ko­

mutasındaki birlik düşmanın sağ ve

sol cenahlarına saldırıyor, yıpratı­yor ve yenilgiye uğratıyordu.

Yunanlılar tarihin ender kayde­deceği vahşiliklerini işlemekten ge­ri durmuyorlar; ırza, mala, cana, hayvanlara ve ekine ellerinden ge­

lenleri yapıyorlardı. Anadolu?yu ya­

kıp yıktılar.

Savaş tazminatını da İnönü Lo­zan'da Yunan'lara bağışladı.

13 Eylül 1921'de Anadolu'dan Yunanlar temizlendi. Bunda topyekun bir milletin gayreti ve azmi vardır. Bunu tek bir şahsa indirge­mek eşyanın tabiatına aykırıdır.

(Değişim Dergisi, sayı 6, Ağustos 1993)

Referanslar

Benzer Belgeler

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt XIV, Sayı: 42, Kasım 1998... Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt XIV, Sayı: 42,

Üniversitemiz, 11 Temmuz 1992 tarihinde Niğde Üniversitesi adı ile Selçuk Üniversitesine bağlı Eğitim Yüksekokulunu Eğitim Fakültesine dönüştürerek ve İktisadi ve

İstanbul’un Boşaltılması: Lozan Antlaşması’nın TBMM tarafından onaylanmasından altı hafta sonra İstanbul İtilaf Devletleri tarafından boşaltılacaktı.(2 Ekim

[r]

İnönü Savaşı, Sakarya Meydan Savaşı ve son olarak Başkomutanlık Meydan Savaşı yapıldı.. Bu savaşlardan galip ayrılan Türk Ordusu düşmanları yurdumuzdan

giren öğretmenin adı da Mustafa’ydı. - Bir gün matematik öğretmeni Mustafa’yı yanına çağırdı. —Oğlum Mustafa! Senin adın Mustafa, benim adım da Mustafa. Bundan

Ölüm Tarihi: On Kasım Bin Dokuz Yüz Otuz Sekiz (1938) Öldüğü Yer: Dolmabahçe Sarayı.. Anıt

A) EVET, EVET, HAYIR, EVET, EVET B) EVET, EVET, HAYIR, HAYIR, EVET C) EVET, EVET, HAYIR, HAYIR, HAYIR D) HAYIR, EVET, HAYIR, EVET, EVET.. Meltem rüzgârları birbirlerine komşu kara