• Sonuç bulunamadı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS TEZİ DENİZLİ-ÇİVRİL GÖKGÖL ORGANİK TOPRAKLARININ TARIMSAL KULLANIM POTANSİYELİNİN BELİRLENMESİ Sevgi ALTUN GÜL TOPRAK ANABİLİM DALI ANKARA 2010 Her hakkı saklıdır

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ANKARA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS TEZİ DENİZLİ-ÇİVRİL GÖKGÖL ORGANİK TOPRAKLARININ TARIMSAL KULLANIM POTANSİYELİNİN BELİRLENMESİ Sevgi ALTUN GÜL TOPRAK ANABİLİM DALI ANKARA 2010 Her hakkı saklıdır"

Copied!
93
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ANKARA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DENİZLİ-ÇİVRİL GÖKGÖL ORGANİK TOPRAKLARININ TARIMSAL KULLANIM POTANSİYELİNİN BELİRLENMESİ

Sevgi ALTUN GÜL

TOPRAK ANABİLİM DALI

ANKARA 2010

Her hakkı saklıdır

(2)

i ÖZET

Yüksek Lisans Tezi

DENİZLİ-ÇİVRİL GÖKGÖL ORGANİK TOPRAKLARININ TARIMSAL KULLANIM POTANSİYELİNİN BELİRLENMESİ

Sevgi ALTUN GÜL

Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Toprak Anabilim Dalı

Danışman: Prof. Dr. Ayten KARACA

Bu çalışmada, ülkemizdeki sulak alanlardan biri olan Denizli-Çivril Işıklı ve Gökgöl’de organik bir saha olan Gökgöl yöresi organik topraklarının bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri belirlenerek, tarımsal kullanım potansiyeline sahip olup olmadıkları ortaya konulmuştur. Organik toprak örnekleri 3 profilden horizon esasına göre alınmıştır. Açılan profillerde horizon esasına göre alınan toprak örneklerinde bitki yetiştirme ortamlarında istenilen fiziksel ve kimyasal özellikler ile ağır metal ve iz element içerikleri belirlenmiştir. Ayrıca, sözkonusu sulak alanın Gökgöl kısmında yer alan organik toprakların sulak alan ekosistem bütünlüğü dikkate alınarak organik toprakların sürdürülebilir kullanımına yönelik genel strateji, ilkeler ve eylemler belirlenmiştir. Sözkonusu öncelikli eylemler;

ekonomik amaçlar için turba yönetimi, su koruma, turba biyolojik çeşitliliği, iklim ve turba yönetimi arasındaki etkileşim, insan ve kurumsal kapasite gelişimi, bilginin yayımı, sürece yerel halkın katılımı ve iyi yönetişim konuları ile ilişkilidir.

Elde edilen bulgulara göre, organik toprak örneklerinin yüzey horizonları dışındakilerin hava kapasiteleri, kolay alınabilir su ve su tamponlama kapasiteleri bakımından sorunlu oldukları tespit edilmiştir. Bitki yetiştirme ortamı olarak örneklerin tuzluluk problemi içermediği, yüzey altı horizonlarının genellikle kireçli olduğu, buna karşın kireçsiz olan örneklerin ise organik madde seviyelerinin yüksek olduğu belirlenmiştir. Suda çözünebilir Fe ve Zn bakımından yetersiz oldukları, diğer besin maddelerince nispeten yeterli oldukları belirlenmiştir. Organik toprakların ilgili yönetmelik çerçevesinde tehlike arz edecek miktarlarda ağır metal içermedikleri belirlenmiştir.

Nisan 2010, 85 sayfa

Anahtar Kelimeler: Organik toprak, turba alanları, yetiştirme ortamı, sürdürülebilir kullanım (sorumlu turba yönetimi)

(3)

ii ABSTRACT

Master Thesis

DETERMINATION OF AGRICULTURAL POTENTIAL OF DENİZLİ-ÇİVRİL ORGANIC SOILS

Sevgi ALTUN GÜL Ankara University

Graduate School of Natural and Applied Sciences Department of Soil Sciences

Supervisor: Prof.Dr. Ayten KARACA

In this study, by the determination some physical and chemical properties of organic soils of Gökgöl region which is an organic area found at Denizli-Çivril Işıklı and Gökgöl which is one of the wetlands of our country, it is put forth if the organic soils have agricultural utilization potential. Organic soil samples are taken from 3 profiles on the basis of horizon. Heavy metal and trace element contents are determined based on horizones in the taken samples and desired physical and chemical properties in the plant cultivation environments. Besides by taking into consideration of the wetland area ecosystem integrity of the organic soils taking place at Gökgöl section of the mentioned wetland, general strategy, principles and actions directed to the sustainable utilization of organic soils are determined. Defined priority actions are connected peatland management for economic purposes, water protection, peatland biodiversity, interactions with climate and peatland management, development of human and institutional capacity, information dissemination, engagement of local people in planning processes and good governance

According to the obtained findings it is determined that except the surface horizons, organic soil samples are problematical regarding their air capacities, easy water accessibleness and water buffering capacities. It is determined that the samples do not contain salinity problems as the plant cultivation environment, sub-surface horizons are generally calcareous, on the other hand organic material levels of non-calcareous samples are high and they are insufficient regarding Fe and Zn solvable in water, they are comparatively sufficient regarding the other nutrients and organic soils do not contain heavy metals in an amount to pose a danger within the related regulations.

April 2010, 85 pages

Key Words: Organic soil, peat land, growing media, sustainable use (responsible peat land management)

(4)

iii TEŞEKKÜR

Çalışmalarımı yönlendiren, araştırmalarımın her aşamasında bilgi, öneri ve yardımlarını esirgemeyerek akademik ortamda olduğu kadar beşeri ilişkilerde de engin fikirleriyle yetişme ve gelişmeme katkıda bulunan danışman hocam sayın Prof. Dr. Ayten KARACA’ya, (Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bölümü) çalışmalarım süresince desteklerini esirgemeyen değerli bölüm başkanımız sayın Prof. Dr. Gökhan ÇAYCI’ya, (Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bölümü) laboratuvar çalışmaları sırasında önemli katkılarda bulunan ve yönlendiren Prof. Dr. Abdullah BARAN’a, (Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bölümü) toprak örneklerinin alınması ve laboratuvar analizlerinde yardımcı olan Yaşar ÇELİK’e, literatür araştırmalarında yardımcı olan Dr. Oktay MUTLU’ya, sulak alan yönetim planı hazırlama projelerinde birlikte çalıştığım Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Sulak Alanlar Şubesi teknik elemanlarına, Işıklı ve Gökgöl Sulak Alanı Yönetim Planı hazırlama süresince birlikte çalıştığım danışman hocalara ve Ortadoğu Ormancılık A.Ş’ye (ODOPEM) çalışmalarım süresince fedakarlıklar göstererek beni destekleyen eşim ve oğluma, tezi bitirmemde manevi destek olan rahmetli babam Ekrem ALTUN’a en derin duygularla teşekkür ederim.

Sevgi ALTUN GÜL Ankara, Nisan 2010

(5)

iv

İÇİNDEKİLER

ÖZET ... i

ABSTRACT ... ii

TEŞEKKÜR ... iii

SİMGELER DİZİNİ ... vi

ŞEKİLLER DİZİNİ ... vii

ÇİZELGELER DİZİNİ ... viii

1. GİRİŞ ... 1

2. KAYNAK ARAŞTIRMASI... 3

2.1 Organik Topraklar ... 3

2.1.1 Organik toprağın özellikleri ... 4

2.1.2 Organik toprakların oluşumu ... 5

2.1.3 Organik toprak kullanımı ... 6

2.2 Organik Topraklar İklim Değişikliği İlişkisi ... 10

2.3 Organik Topraklar Biyoçeşitlilik İlişkisi ... 12

2.4 Organik Topraklar Karbon Arasındaki İlişki ... 13

2.5 Organik Topraklar Sulak Alan İlişkisi ... 14

2.6 Literatür Araştırması ... 16

3. MATERYAL VE YÖNTEM ... 21

3.1 Materyal ... 21

3.1.1 Alanın konumu, tanımı ve sınırları ... 21

3.1.2 Yönetim yapısı (Koruma statüleri ve yönetim çerçevesi) ... 21

3.1.3 Meteorolojik verilerin değerlendirilmesi ... 22

3.1.4 Genel jeolojik özellikler ... 25

3.1.5 Genel jeomorfolojik özellikler ... 26

3.1.6 Toprak yapısı ve tarım... 27

3.1.7 Göller ... 28

3.1.8 Işıklı göl ve Gökgöl su kalitesi ... 32

3.1.9 Flora ... 34

3.1.10 Fauna ... 35

3.1.11 Organik toprak alanı ... 36

3.2 Yöntem ... 38

3.2.1 Arazi Çalışmaları ... 38

4. BULGULAR ve TARTIŞMA ... 43

4.1 Organik Toprakların Bazı Fiziksel ve Kimyasal Analiz Sonuçları ... 43

4.1.1 I nolu profil örneğinin değerlendirilmesi ... 46

4.1.2 II nolu profil örneğinin değerlendirilmesi ... 50

4.1.3 III nolu profil örneğinin değerlendirilmesi ... 53

4.2 Organik Toprakların Sürdürülebilir Yönetimi ... 56

5. SONUÇ VE ÖNERİLER ... 60

5.1 Organik Toprakların Sürdürülebilir Kullanımına Yönelik Öneriler ... 61

5.2 Organik Toprakların Ekosistem Üzerinde Yaratabileceği Etkileşimleri Azaltmaya Yönelik Öneriler ... 63

KAYNAKLAR ... 65

EKLER ... 69

(6)

v

EK 1 Proje Sahasında Örnekleme Çalışmalarına Ait Bir Görüntü ... 71 EK 2 Sorumlu Turba Yönetim Stratejisi ... 72 ÖZGEÇMİŞ ... 85

(7)

vi

KISALTMALAR DİZİNİ

ÇOB Çevre ve Orman Bakanlığı FAO Gıda ve Tarım Örgütü

YAKS Yaban Hayatı Koruma Sahası YHGS Yaban Hayatı Geliştirme Sahası

MGİ Meteorolojik Gözlem İstasyonu G-GD Güney ve Güney Doğu

MTA Maden Teknik Araştırma Kurumu DSİ. Devlet Su İşleri

GPS Çoğrafik Koordinat Değerleri HK Hava Kapasitesi

KAS Kolay Alınabilir Su STK Su Tamponluk Kapasitesi EC İlektriksel İletkenlik PH Asit /Baz Seviyesi

EPAGMA Avrupa Turba ve Yetişme Ortamı Birliği ÖKA Önemli Kuş Alanları

(8)

vii

ŞEKİLLER DİZİNİ

Şekil 2.1 Tarsus-Karabucak yöresindeki ormanlık alanda organik toprakların oluşumu ... 5 Şekil 2.2 Turba alanlarının tahmini farklı kullanımları ... 7 Şekil 2.3 Sulakalan toprak yapısı ... 10 Şekil 2.4 Sulak alan tanımını oluşturan bileşenler Şekil 3.1 İnceleme alanı ve yakın

çevresi yıllık toplam yağış haritaları ... 15 Şekil 3.1 İnceleme alanı ve yakın çevresi yıllık toplam yağış haritaları ... 24 Şekil 3.2 Işıklı-Gökgöl ... 29 Şekil 3.3 Işıklı göl ve Gökgöl’de 1981-2008 yılları arası aylık su seviyesi

salınımı ... 30 Şekil 3.4 Işıklı ve Gökgöl’de gözlenen ortalama en düşük ve en yüksek su seviyesi

değerleri ... 31 Şekil 3.5 Örnekleme alanı ... 40

(9)

viii

ÇİZELGELER DİZİNİ

Çizelge 3.1 İnceleme alanı ve yakın çevresindeki MGİ’da gözlenen aylık toplam yağış değerleri (mm) ... 23 Çizelge 3.2 İnceleme alanı ve yakın çevresindeki MGİ’da gözlenen aylık ortalama

sıcaklık değerleri ºC) ... 23 Çizelge 3.3 1981 – 2008 yılları arasında Işıklı göl ve Gökgöl ortalama en düşük

ve en yüksek su seviyesi değerleri ... 30 Çizelge 3.4 Gökgöl ve Işıklı Göllerinde ölçülen bazı fizikokimyasal parametre

değerleri ... 34 Çizelge 4.1 Organik toprak örneklerine ait bazı fiziksel analiz sonuçları ... 43 Çizelge 4.2 Organik toprak örneklerine ait bazı kimyasal analiz sonuçları ... 44 Çizelge 4.3 Organik toprak örneklerinin toplam iz element ve ağır metal kapsamları (mg/kg) ... 45 Çizelge 4.4 Organik toprak örneklerinin suda çözünebilir iz element ve ağır metal

kapsamları(mg/kg) ... 46

(10)

1 1. GİRİŞ

Tarihsel süreç incelendiğinde, ilk insan yerleşimlerinin deltalar, taşkın ovaları, göl ve akarsu kıyıları gibi sulak alanlar olarak tanımlanan yerlerde yoğunlaştığını görmekteyiz. Mısırlılar, Mezopotamyalılar, Çinliler, Hintliler, İnduslar, Aztekler gibi pek çok topluluk sulak alanlarla iç içe yaşamışlar, her yıl yenilenen verimli taşkın ovalarında tarım ve hayvancılık yapmışlar; sazından, organik toprağına, balığına ve kuşuna sulak alanların sağladığı olanaklarla büyük medeniyetler kurmuşlardır.

Organik topraklar uzun yıllardan beri bitki yetiştirme ortamı olarak kullanılmaktadır.

Yoğun tarımın yapıldığı Avrupa ülkelerinde yıllardan beri bitki yetiştirme ortamı olarak kullanılan organik toprak (turbalar) genel olarak havasız koşulların egemen olduğu alanlarda kısmen ayrışmış bitki ve hayvan artıklarının yüzeyde birikimi sonucu oluşmuş toprak katmanı olarak tanımlanmaktadır (Fitzpatrick 1971).

Yeryüzünün yaklaşık % 3’üne denk gelen yaklaşık 420 milyon ha’dan daha fazla alanı kaplayan organik topraklar, aynı zamanda Dünya toprak organik karbonunun’da % 20- 30’unu içermektedir (Joosten ve Clarke 2002).

Ülkemizdeki organik topraklar sulak alanlarda ve yakın çevresinde yer almaktadır.

Sulak alanlar ve yakın çevresinde yer alan organik toprakların bir kısmı Çevre ve Orman Bakanlığı (ÇOB) Sulak Alan Yönetmeliği çerçevesinde izne bağlı olarak bitki yetiştirme ortamı olarak işletilmekte ve tarımsal amaçlı kullanılmaktadır. Ancak, ülkemizdeki organik toprakların potansiyelleri, alansal ve hacimsel olarak miktarı bilinmemekle birlikte, tarımsal nitelikleri yanında ekosistem bütünlüğü içerisinde sürdürülebilir kullanımı konusunda da yeterli çalışmalar yer almamaktadır.

Sulakalanlar, Antartika hariç dünyanın heryerinde bulunurlar ve kapladıkları 7-9 milyon km2 alan ile dünya yüzey alanının % 4-6’sını oluştururlar. Sulakalanların yayılımına bakıldığında 2.6 milyon km2 ve 2.1 milyon km2 ile sırasıyla subtropikal ile tropikal bölgeler dünyadaki sulakalanların % 56’sına sahiptir. Bunu 2.6 milyon km2 ile

(11)

2

boreal, 1 milyon km2 ılıman, 0.2 milyon km2 ile kutuplar takip etmektedir (Joosten ve Clarke 2002).

Türkiye’de ise, toplam alanı 1.300.000 hektarı aşan 250 civarında sulakalan bulunmaktadır. Bu güne kadar yapılan gözlem, araştırma ve değerlendirmeler sonucunda, bunlardan 135’ünün uluslararası öneme sahip sulakalan olduğu tespit edilmiştir.

Işıklı Gölü sulak alan ekosistemi içerisinde yer alan ve organik toprakların yer aldığı Gökgöl, Denizli ili Çivril ilçesinde yer alan bir tatlısu gölüdür. Sözkonusu göl uluslar arası önemli sulak alanlar listesine aday konumundadır ve mevcut durumda Çevre ve Orman Bakanlığı Sulak Alanlar Şubesi kontrolünde Sulak Alan Yönetim Planı hazırlanmaktadır.

Tez konusu Gökgöl’de yer alan organik toprakların tarımsal verimlilikleri yanında organik toprakların sulak alan ve tatlı su habitatları ilişkisi ile sürdürülebilir kullanımına (sorumlu yönetimi) yönelik genel strateji tartışılmıştır.

(12)

3 2. KAYNAK ARAŞTIRMASI

2.1 Organik Topraklar

Tarih boyunca turba topraklar işlenebilir arazi, enerji, yapı malzemesi, yetişme ortamı, sanat ve sağlıkta insan ihtiyaçlarını karşılamak için önemli hizmetler sağlamaktadır.

Turba topraklar dünyanın bazı bölgelerinde orjinal bataklıkların ekosistemini tamamen bozacak şekilde geçmişten günümüze değin çok yoğun kullanılmışlardır. Bazı bölgelerde ise bu habitatların daha az bozulmasına neden olacak şekilde kullanımı söz konusu olmuştur.

Turbalıklar biyoçeşitliliği korunması, iklim düzenlemesi ve insan refahı için yüksek değere sahip önemli ekosistemlerdir. Turbalıklar ölü ve çürümekte olan bitki materyalinin sabit su doygunluğu koşullarında oluşan organik madde (turba) birikimi ile karakterize olan sulak alan ekosistemleridir. Dünya üzerinde 4 milyon km2 alan kaplarla ve küresel sulak alan kaynaklarının en az üçte birini oluştururlar (Joosten ve Clarke 2002).

Turbalıklar, ölü ve çürüyen bitkilerden su doygunu ortamda oluşan organik madde’nin (turba) birikerek oluşmasıyla karakterize edilen sulak alan ekosistemleridir. Coğrafi bölge, arazi ve bitki örtüsü tipine bağlı olarak çok farklı turbalık çeşidi vardır. En temel ayırım genellikle yağmurla beslenen ve besin fakiri bataklıklar (bogs) ve yağışın yanısıra yüzey ve yer altı sularıyla beslenen ve besin bakımından daha zengin çayırlardır (fens). Turbalıklar doğal olarak ormanlık olabilir ya da açık, yosunlu, sazlık (sedges) veya çalılarla örtülü olabilir. Turba oluşumu önemli ölçüde iklimsel koşullardan ve topografyadan etkilenir. Kuzey enlemlerde ya da yüksek irtifalarda sıcaklık, bitki büyümesi için uygun olabilir ancak etkin mikrobiyal faaliyetler için çok düşüktür. Yüksek yağmur düşüşü ve nem sonucunda, bitki büyümesinin yüksek, ayrışmanın yavaş olduğu tropikal ve sub-tropikal enlemlerde de belirgin turbalık alanlar bulunmaktadır. Bazı durumlarda, binlerce yıl önce, daha ıslak iklimsel süreçlerde turbalıklar oluşmuştur ancak yakın zamandaki daha kuru iklim nedeniyle artık birikim olmamaktadır (Joosten ve Clarke 2002).

(13)

4 2.1.1 Organik toprağın özellikleri

• Su tutma kapasitesi çok yüksektir.

• Yüksek bitki besin maddesi tutma özelliğine ve ısı kapasitesine sahiptirler.

• Bünyelerinde herhangi bir patojen ya da yabancı ot tohumu bulundurmamaktadır.

Keza organik topraklar düşük tuz içeriğine sahip olmaları deneniyle diğer organik maddelerden (çiftlik gübresi, tavuk gübresi vb.) avantajlıdırlar.

• Düşük hacim ağırlığına sahip olmaları nedeniyle toprakları daha kolay işlenebilir hale getirir ve bitki köklerinin topraktaki nüfuzunu kolaylaştırır.

• Toprak tanelerinin kümeleşmesine yardımcı olur ve erozyon tehlikesini azaltır.

• Azot, fosfor ve kalsiyum başta olmak üzere birçok besin maddesi ihtiva eder.

• Bitkilerin ve toprak canlılarının gelişimini hızlandırır.

• İçeriği humik asit sayesinde toprakta yarayışlığı kısıtlanan pek çok bitki besin maddesinin yarayışlığını arttırır.

• Tarım ilaçları, ağır metaller ve birçok kirleticinin olumsuz çevresel etkilerini toprakta azaltır.

• Bitkiler ve toprak mikroorganizmaları için vitamin kaynağı olarak hizmet eder.

• Toprak mikroorganizmalara karbon ve enerji kaynağı olarak hizmet eder.

Turba yılda yaklaşık 0.5-1 mm ( 10.000 yılda 5-10 m ) birikir. Turba yosunlardan, sazlıklardan, çalılardan yada ağaçlardan oluşabilir. Kuzey bölgelerde turba formunu oluşturan temel bitki yosunken, tropiklerde ağaçlardır. Bugün mevcut olan çoğu turbalık buzul devrinden itibaren son 15.000 yıl içinde oluşmuştur. Doğal turbaların temel özellikleri aşağıda sıralanmıştır (Page ve Rieley 1999).

• Turbalık dağılımı, turba oluşumu ve depolanması öncelikli olarak iklimin bir fonksiyonudur; iklim su koşullarını, bitki örtüsü üretkenliğini ve ölü organik maddenin ayrışma hızını belirler.

• Turbalıklar hemen hemen tüm ülkelerde bulunabilir ama özellikle kuzey, yarı-arktik ve tropikal kuşaklarda bulunur ve uygun kuşaklarda dağlarda da yer alabilir. Turbalıkları genişlikleri, doğaları ve durumlarıyla ilgili olarak daha detaylı değerlendirmeye ihtiyaç vardır. Daha önceleri birçok turbalık alan, turbalık olarak tanımlanmamış bataklık, çayırlık ya da ormanlık alanlar olarak sınıflandırılmıştır (Lucas 1982).

(14)

5

• Farklı iklimsel ve biyo-coğrafik koşullar sonucunda, geniş çeşitlilikte turbalık tipleri mevcuttur. Ancak, turbalıklar, benzer eko-hidrolojik süreçler nedeniyle, birçok ekolojik özelliği ve fonksiyonu paylaşırlar.

• Kuzey bölgelerde ve yükseltilerde, turbalıklar ve permafrost birbirlerine karşılıklı olarak bağımlıdır.

• Bitki, su ve turba arasındaki karmaşık ilişkiler, turbalıkları farklı insan müdahalelerine hassas hale getirmektedir.

2.1.2 Organik toprakların oluşumu

Şekil 2.1 Tarsus-Karabucak yöresindeki ormanlık alanda organik toprakların oluşumu (Dinç 1987)

Organik toprakların oluşumu şekil 2.1’de gösterildiği gibi aşağıdaki süreçleri izlemektedir.

a. Yersel göllerin ve kaynak havuzcuklarının kıyı kesimlerinde kamış türlerinin (phragmiles com.) gelişmeye başlaması

b. Parçalanan bitkisel artıkların derinliklere çekilerek organik çamurların (gyttja) oluşumu

c. Su kalınlığının mineral sedimantasyonla ve organik birikimle azalması sonucu merkeze ilerlemesi

d. Bitkisel materyalle göl ve kaynak havuzcuğunun dolması sonucu suyun çevreye yayılması ve yeni organik alanların oluşu (B-B’)

(15)

6 2.1.3 Organik toprak kullanımı

Dünya çapında bazı turbalıklar, yüzyıllarca tarım, otlatma ve ürün yetiştirmede kullanılmaktadır. Tropikal turbalıklardaki geniş alanlar, ürün hasadı, palmiye yağı (oil palm) gibi ticari ürünlerin yetiştirilmesi ve diğer ekimler için açılmış ve drene edilmiştir. Birçok turbalık kereste çıkarımı için tahrip edilmiş ya da orman ekimi amacıyla drene edilmiştir. Endüstriyel ve evsel yakıt kullanımı için çıkarıldığı gibi, turba, çiçekçilik ve bahçecilik için de çıkarılmaktadır. Turbalıklar aynı zamanda su depolama ve tedariki ile taşkın kontrolünde rol oynarlar (Enbom 1993).

Turba kullanımı ile ilgili genel bulgular (Joosten ve Clarke 2002);

• Birçok etnik kültür ve yöre halkı, turbalıkların varlığının sürekliliğine bağımlıdır ama turbalıklar aynı zamanda, endüstriyel topluluklara da, geçim desteği, karbon depolama, su düzenleme ve biyoçeşitlilik gibi değerli zenginlikte malzeme ve hizmet sunarlar.

• Turbalıkların sahip olduğu birçok değer yeterince anlaşılamamaktadır ve bu durum bozunmalarının ya da kullanımı konusunda anlaşmazlıkların kaçınılmaz olmasının temel nedenidir.

• Turbalıkları etkileyen temel insan aktiviteleri tarım ve ormancılık faaliyetleri için drenaj yapılması, alan açma ve yakma, otlatma, turba çıkarımı, yapılaşma ve kentsel büyüme, rezervuar inşaatı ve kirliliktir.

• Turbalık drenajı, turbalık yangınlarının temel nedenlerinden biridir. Drenaj, dünya üzerinde önemli birçok turbalık alanını olumsuz etkilemektedir ve turbalıklardaki karbon salınımının ana kaynağıdır.

• Turbalıkların tahribatı belirgin ekonomik kayıplar ve sosyal etkilerle sonuçlanmakla kalmamakta yerel, bölgesel ve uluslararası ölçekte kilit ilgili gruplar arasında gerilime neden olmaktadır.

• Turbalıklar genellikle kamuya ait gelişmemiş bölgelerde geriye kalmış en geniş alanlardır ve bu nedenle havalimanları, ekim alanları, rüzgar tarlaları ve rezervuarlar gibi geniş arazilere ihtiyaç duyan girişimler tarafından artan oranda hedef haline gelmektedirler.

(16)

7

Drene edilen turba alanlarının doğal olarak ayrışmasının yanısıra sürekli olarak yeni tarım alanlarına yönelik talepler, kısmen veya tamamen turba alanlarının ve turba kaynaklarının kontrolsüz bir şekilde bozulmasınına neden olmaktadır.

Turba alanları dünya yüzeyinin % 3’üne karşılık gelen yaklaşık 400 milyon ha alan kaplamaktadır. Dünyada bu alanlar farklı amaçlar için yönetilmektedir. Turba alanların çoğu bozulmamıştır. Drene edilmiş turba alanları çoğunlukla tarım, orman, yetişme ortamı olarak turba çıkarımı ve enerji amaçlı olarak kullanılmaktadır (Şekil 2.2).

Şekil 2.2 Turba alanların tahmini farklı kullanımları

Turba alanlar iklim, arazi kullanımı ve su yönetiminin değişimlerinden oldukça etkilenen alanlardır. Son yüzyılda tarım ve diğer kullanımlar için turba bataklıklarına Avrupa’da insan kaynaklı baskılar artmıştır. Turba bataklıkların drene edilmesi organik toprakların bozulmasına ve toprağa gömülmesine (çökme) neden olmuştur. Bu değişim değişkendir ve özellikle organik toprağın tipi, organik toprak katmanlarının yoğunluğu ve kalınlığı, karışımın oranı, drenajın derinliği, iklim, arazi kullanımı, tarihsel süreç gibi bir takım faktörlere bağlıdır. Organik topraklarda çökme kendi içerisinde süreçlere bağlı

(17)

8

olarak 3’e ayrılabilir. (1) kompaktlaşma; (2) biyokimyasal oksidasyondan dolayı organik madde kaybı ve (3) kuraklıktan dolayı büzülme. Uzun dönemde oksidasyon çökmenin temel faktörlerinden biridir. Avrupa’da tipik turba çökelmesi drenaj ve iklime bağlı olarak yılda 3cm’den birkaç mm’ye kadar değişkenlik gösterebilir (Öz 1993).

Çökme zararları altyapıda, binalarda ve su yönetiminde oldukça karmaşık hale gelebilir ve iyileştirme pahalıdır. Birçok sulakalanda alanı “sulakalan” alanı olarak koruma zordur, çünkü sulak alanın yakın çevresindeki çökelmelerin tarımsal iyileştirmeler (örneğin drene etmek) sonucunda alt eğimlerde tarım alanları ile çevrelenmiş “turba adaları” ortaya çıkmaktadır. Doğa koruma alanları, drenajın turba alanları üzerindeki daimi etkisini net bir şekilde görmenizi sağlar.

Avrupa’da turba toprakların tarımsal amaçlı kullanımı sonucunda oksidasyon, arazi kullanımların değişmesi ve drenaj sonucuna bağlı olarak turba topraklar azalmaktadır.

FAO toprak sınıflandırma ve toprak taksonomisinde, histosoller veya turba topraklar üst 80 cm içinde 40cm veya daha fazla organik toprak materyali içermesi ile tanımlanmıştır. Eğer organik toprağın bu tabakası oksidasyona bağlı olarak 40 cm’den daha ince olursa, bu toprakları organik toprak olarak tanımlamak mümkün olmayacaktır. Zaman içerisinde organik toprağın bu ince tabakası yok olacak, geriye organik maddece zengin mineral tabaka kalacaktır (Andriesse 1988).

1985 yılında Doğu Anglia Fenland’da % 56’sı 1 m’den daha ince olan yaklaşık 24.000 ha. turba alanı vardı. Bu turba alanının 2050 yılında oksidasyondan dolayı yok olacağı tahmin edilmektedir (Burton ve Hodgson 1987). Hollanda da ise turba alanlarının son 30-40 yıldır % 20’si tarımsal amaçlı kullanımdan dolayı yok olmaktadır (Schils vd.

2008).

Ülkemizde organik toprak sahaları ile ilgili çalışmalar genellikle Bolu-Yeniçağ gibi bilinen bazı organik sahalardan elde edilen organik toprak materyalleri üzerine yürütülmüştür. Bununla beraber, ülkemizin sera tarım potansiyeli ve rekreatif alan oluşturmadaki gelişmeler dikkate alındığında mevcut sahaların dışında yeni sahaların da araştırılmasına ihtiyaç vardır. Ancak, unutulan önemli bir nokta da, özellikle

(18)

9

ülkemizdeki organik sahaların oluşumlarının yeterince araştırılmadığıdır. Ne kadar sürede organik materyal birikiminin olduğu, hangi katmanlarda ne çeşit (ayrışmış- ayrışmamış) organik materyalin daha fazla biriktiği ve mineral kısmın yapısı bilinmemektedir. Hâlihazırdaki çalışmaların birçoğu organik toprakların yetiştirme ortamı olarak kullanılmasına yoğunlaşmıştır.

Organik topraklar arasındaki, fiziksel, kimyasal ve biyolojik farklılıklar, oluştukları ortamın iklimsel, topoğrafik, hidrolojik, jeolojik ve botaniksel özelliklerinden etkilenmektedir (Everett 1983, Hobbs 1986). Organik toprak üretim alanlarının oluşumlarının araştırılmasının, özelliklerinin tam olarak belirlenmesinin, söz konusu alanların çevresel duyarlılık ve sürdürülebilirliği dikkate alınarak kullanımının sağlanmasının büyük önemi vardır.

Kurak ve yarı kurak bölgelerde sulak alanların korunması hem yaşamsal açıdan hem de çevre açısından oldukça önemli bir konudur. Tarımsal amaçlı bataklık turba alanlarının drenajı veya herhangi bir amaç için su seviyesinin çok fazla düşürülmesi önemli bir doğal kaynak olan organik toprakların yok olması ile sonuçlanmaktadır. Su dengesinin bozulmasına oldukça hassas olan turba alan ekosisteminde doğal dengenin tekrar kurulması uzun dönemli bir koruma gerektirir. Bilindiği üzere bitki, su ve turba toprağı arasında oldukça güçlü bir bağlantı bulunmaktadır. Bu dinamiklerden herhangi biri etkilenirse turba alan ekosisteminindeki tüm dinamikler etkilenmektedir. Aynı zamanda organik toprakların aşırı kullanımı da bu eşsiz ekosistemlerin yapısını olumsuz yönde etkilemektedir (Erdem 2004).

Avrupa ülkelerinde bitki yetiştirme ortamı olarak satılan organik toprağının genel özellikleri belirtilmiş olması ve bunlarında daha önceden belirlenen standartlara uygun olması koşulu aranırken, ülkemizde satılan yerli organik topraklarda bitki yetiştirme ortamı olarak standartlar bulunmamakta ve organik toprağa ilavesi gerekli olabilecek fiziksel ve kimyasal katkı maddelerinden yeterince yararlanılmamaktadır. Organik toprak alanlarının katmanların ayrışma durumlarının belirlenerek buna göre üretim planlanması o sahanın sürdürülebilirliği açısından son derece önemlidir. Sulak alanların toprak yapısına ait profil görüntüleri şekil 2.3’de verilmiştir.

(19)

10 2.2 Organik Topraklar İklim Değişikliği İlişkisi

Turbalık dağılımı ve iklim arasındaki güçlü bağ, gelecekteki iklim değişikliğinin turbalıklar üzerinde güçlü bir etkisi olacağını düşündürmektedir. Turbalıklarla kısmen ilişkili olarak gelecek için tahmin edilen iklim değişikliği, artan sıcaklıkları, yağmur miktarı, yoğunluğu ve mevsimsel dağılımındaki değişikliği ve yüksek enlemlerde ve dağ alanlarında kar genişliğinin azalmasını içermektedir. Bu değişimlerin turbalıkların karbon depolama, sera gazı akışları ve biyoçeşitlilik üzerinde belirgin etkileri olacaktır (Kasimir-Klemedtson vd. 1997).

Şekil 2.3 Sulak alan toprak yapısı: O organik katman: >20% ağırlık veya >50%

hacim olarak organik, A mineral katman: ağırlık olarak organik madde miktarı <20% dir, B katmanı: mineraller, iyonlar ve parçacıkların biriktiği tabakadır, AB katmanı: gömülü yüzey toprağı ya da orjinal toprak tabakası, C katmanı: orijinal kaya çok az değişmiştir

• Kuzeydeki yüksek enlemlerde küresel sıcaklıklar 1.1-6.4 ºC daha yükselecektir turbalıklar bu kesimlerde en yüksek yayılım göstermektedirler.

(20)

11

Yüksek enlemlerde yağışın artacağı, orta enlemlerde ve diğer bölgelerde yağışın yılın bazı zamanlarında azalacağı muhtemel görünmektedir. Tüm alanlar, yağışlardaki artan değişikliklerle birlikte kuraklığa açık hale gelebilir.

• Artan sıcaklıklar, büyüme sezonunun uzamasıyla birlikte, turbalıkların esas üretkenliğini arttıracaktır. Turbaların çürüme oranı da artan sıcaklıkların sonucu olarak artacak ve muhtemelen CH4 ve CO2 salınımının artışına neden olacaktır. Yağış ve su dengesindeki değişiklikler turba birikimini ve çürüme oranlarını etkileyecektir.

• Kuzeydeki turbalıklarda ağaç çizgisi, daha yüksek yaz sıcaklarının etkisiyle kutuplara doğru kayabilir ve hidrolojik değişiklikler, turbalık açıklıklarında orman artışıyla sonuçlanabilir. Bundan dolayı albedo azalması, küresel ısınmaya olumlu bir geri- beslemede bulunacaktır.

• Yağışlarda yoğunluk artışı, turbalık erozyonunu arttırabilir. İnsan kaynaklı drenaj ve aşırı otlatma da bu etkiyi daha da arttırabilir.

• Daha büyük kuraklıklar, yangın sıklığının ve yoğunluğunun artışına neden olacaktır – ancak yine de, insan aktivitelerinin yangının temel nedeni olarak kalacağı tahmin edilmektedir.

• Hidrolojik değişiklikler, sıcaklık artışı ile birleştiğinde, turbalıklardaki sera gazı alışverişi üzerinde geniş ölçüde etkili olacaktır. Daha kuru alanlar daha az CH4, daha fazla N2O ve CO2 salacaktır ve daha ıslak alanlarda bu durumun tersi gerçekleşecektir.

• Eriyen permafrost muhtemelen CH4 salınımlarını arttıracak ve nehir akışlarında erimiş organik karbonun kaybının artışına neden olacaktır.

• Kıyısal turbalıklarda taşkınlar, biyoçeşitlilik ve habitat kaybıyla ve aynı zamanda erozyon artışıyla sonuçlanabilir ama bölgesel etkiler yüzeyin yükselme (uplift) oranlarına bağlı olacaktır.

• İklim değişikliği ve hidrolojideki bölgesel değişikliklerin sonuçlarının beraber etkilerinin, turbalıklarda yaşayan ya da hayatlarının önemli bir kısmını turbalıklarda geçiren bitki ve hayvanların dağılımları ve ekolojileri üzerinde sonuçları olacaktır.

• İnsan aktiviteleri, bazı alanlarda turbalıkların iklim değişikliğine hassasiyetini arttıracaktır. Özellikle, drenaj, yakma ve aşırı otlatma, oksidasyon yoluyla karbon kaybının artmasına, yangına ve erozyona neden olacaktır (Kasimir-Klemedtson vd. 1997).

(21)

12 2.3 Organik Topraklar Biyoçeşitlilik İlişkisi

Turbalıklar genetik, tür ve ekosistem düzeyinde, biyoçeşitlilik korunmasında küresel öneme sahip, kendine özgü ve karmaşık yapıda ekosistemlerdir. Sadece ya da genellikle turbalıkta bulunan türler içerirler. Bu türler, turbalıkların özel asidik, besin fakiri ve su doygunu koşullarına uyum sağlamışlardır. Bu türler, insanın direk etkilerine, su havzası değişimleri ve iklim değişikliği gibi değişimlere karşı hassastırlar – bu etkiler aynı zamanda habitat, tür ve bunlarla ilişkili ekosistem hizmeti kayıplarına da neden olabilmektedir. Turbalıkların biyoçeşitlilik değerleri koruma stratejileri alan kullanımı planlamasında özel ehemmiyet gerektirir (Jooesten 1999).

Turbalıklar, habitat izolasyonu nedeniyle, tür ve genetik seviyede biyoçeşitliliğin sürdürülmesinde ve kendi örgütlenme ve farklı fiziksel koşullara uyum sağlama yeteneklerinden dolayı da ekosistem düzeyinde özel bir rol oynarlar (Brown vd. 2001).

• Turbalıklarda tür dağılımı düşük olmasına rağmen, aynı biyo-coğrafik bölgedeki kuru alanlardaki türlere oranla turbalıklar daha yüksek oranda karakteristik tür barındırırlar.

• Turbalıklar zaman içerisinde kendi kendilerini düzenleme mekanizmaları geliştirebilirler, bu da yüksek habitat-içi çeşitlilik ile sonuçlanır ve kolayca göze çarpan yüzey örüntüsü ile kendini gösterir.

• Turbalıklar civarlarındaki alanlar için hidrolojik ve mikroklima özellikleri sağlamalarından ve kuru alanlardaki türler için geçici barınma alanı sağlamalarından dolayı, kendi sınırları dışında da öneme sahiptirler.

• Turbalıklar genellikle bozunmuş alanlarda kalan en son doğal alanlardır ve bu nedenle arazi fragmentasyonunu azaltırlar. Aynı zamanda iklim değişikliği nedeniyle yer değiştiren türlerle tehlike altındaki türlere habitat imkanı sunarak uyum sağlamalarına destek olurlar.

• Turbalıklar gerek kendi turbalık habitatlarında gerekse kendi havzalarında insan faaliyetlerine karşı hassastırlar. Bu etkiler, habitat kaybı, türlerin yok olması ve ilişkili ekosistem servislerinin kaybını içerir.

• Küresel biyoçeşitliliğin sürdürülmesinde turbalıkların önemi, hem yerel doğa koruma

(22)

13

planlama ve uygulamalarında hem de uluslararası sözleşmelerin müzakere ve kararlarında genellikle göz ardı edilmektedir (Couwenberg 1998).

2.4 Organik Topraklar Karbon Arasındaki İlişki

Turbalıklar dünyadaki en önemli karbon depolarındandır. Kara yüzeyinin sadece % 3ünü kaplamalarına rağmen, karalardaki karbonun neredeyse % 30’unu içerirler.

Turbalık ekosistemler, diğer karasal ekosistemlere kıyasla çok daha fazla organik karbon içerirler. Turbalıklar, karasal biyosferdeki en fazla uzun-dönemli ve – okyanus depolarının yanında – yeryüzünün ikinci önemli karbon depolarıdır. Turbalıklar karbonu, binlerce yılın üzerinde biriktirmiş ve depolamıştır ve son buzul dönemden beri turbalıklar, büyük oranda atmosferik CO2’ i yakalayarak küresel sera gazı dengelerinde önemli bir rol oynamışlardır (Clymo vd. 1998).

Birçok bölgede turbalıklar halen daha aktif biçimde karbon yakalamaktadır. Ancak, insan müdahalesini müteakiben, üretim ve çürüme arasındaki hassas denge turbalıkları kolaylıkla karbon kaynağı durumuna getirebilmektedir. İnsan kaynaklı etkiler (özellikle drenaj ve yangınlar) turbalık depolarından yoğun karbon kaybına ve insan kaynaklı küresel CO2 salınımlarına önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Turbalık restorasyonu, turbalıkların karbon depolamalarının sürekliliğinin sağlanmasında ve karbon yakalamalarının yeniden başlatılmasında etkin bir yoldur.

• Dünya kara alanlarının sadece % 3’ünü kaplamakla birlikte, turbalıklar, turba içinde en az 550Gt karbon içerirler. Bu miktar, tüm küresel topraktaki karbonun % 30’una, atmosferdeki karbonun % 75’ine, karasal biyokütlenin tümüne ve dünya ormanlarındaki biyokütlede depolananın iki misli karbona eşittir. Bu durum, turbalıkları karasal biyosferdeki en uzun-dönemli karbon deposu yapmaktadır (Bridgham vd. 2002).

• Turbalıklar karbonu ekosistemlerinin farklı kısımlarında depolarlar (biyokütle, döküntü, turba katmanı, mineral alt toprak katmanı ve her kısım kendi dinamik ve dönüşümlerine sahiptir).

• Turbalıklar tüm karasal ekosistemler içinde en etkin karbon (C) depolarıdır. Diğer mineral

(23)

14

toprak üzerindeki ekosistemlerle kıyaslandığında daha fazla karbon içerirler: (yarı) kutup kuşakta 3.5 kat; boreal kuşakta 7 kat; tropikal kuşakta 10 kat daha fazla (Clymo vd. 1998).

2.5 Organik Topraklar Sulak Alan İlişkisi

Sulakalan ekosistemlerinin kesin ve net bir tanımını yapmak oldukça zordur.

Sulakalanlar mevsimsel olarak karasal ya da sucul ekosistem özelliği taşıyabilirler.

Hükümet ya da organizasyonlar kendi amaçlarına göre farklı sulakalan tanımlamaları yapmakta ve bu nedenle tanımlamada yaklaşım farkları ortaya çıkmaktadır.

Sulakalanlar, ekosistemleri hakkındaki yetersiz bilgiler yüzünden genellikle atıl alanlar olarak tanımlanmışlar ve bu nedenle de özellikle endüstri devriminin başlamasıyla oldukça büyük miktarlarda kayba uğramışlar ve/veya tahrip edilmişlerdir. Bu tahrip 1970’lerde sulakalanlar üzerinde başlatılan bilimsel araştırmalar sonucunda, bu alanların aslında çok önemli işlevleri ve yararları olduğu kanıtlanıncaya kadar hızlı bir şekilde sürmüştür. Uluslararası anlaşmalarla sulakalanların korunması önem kazanmaya başlayınca kesin bir sulakalan tanımına ihtiyaç duyulmuştur. 1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzalanan ve kısaca Ramsar Sözleşmesi olarak bilinen “Sulak Alanların Korunmasına Dair Sözleşme” ile sulakalan ekosistemleri için kullanılan ifade ve terimlerin tanımlanmasındaki karmaşa giderilmiştir.

Sulak alan terimi genel olarak sürekli ya da yılın belirli dönemlerinde suyla kaplı olan çok geniş bir yelpazeye sahip yaşam ortamlarını kapsamaktadır. Sulakalanların korunmasını öngören uluslararası Ramsar Sözleşmesine göre sulak alanlar, "doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan bütün sular, bataklıklar, sazlıklar ve turbalıklar" olarak tanımlanmıştır (Ramsar 1971).

Sulak alanlar sahip oldukları 3 temel özellikle ayırt edilebilmektedir (Şekil 2.4). Bunlar sulak alan hidrolojisi: suyun yüzey ya da bitki kökleri seviyesinde bulunması, fiziksel ve kimyasal çevre: kendisini çevreleyen topraklardan farklı kendine özgü toprak yapısı,

(24)

15

biyolojik çeşitlilik: sulak alanlara uyum sağlamış bitkiler ve onlara bağlı zengin biyolojik çeşitlilik olarak özetlenebilir. Sulak alanları her duruma uyabilen kesin bir tanımla anlatmak sahip oldukları bu farklı özellikleri nedeniyle oldukça zordur.

Sulak alanlarda su en azından belirli zamanlarda bulunmasına rağmen, suyun derinliği ve akışı sulak alandan sulak alana ve yıldan yıla değişmektedir. Bazı sulak alanlar sürekli su altında bulunurken bazıları sadece yüzey ya da yüzeyaltı su seviyesine sahiptirler. Su seviyesi mevsimsel ve yıllık değişim gösterdiğinden herhangi bir zamanda sulak alanın sınırlarını belirlemek oldukça zor olmaktadır.

Şekil 2.4 Sulak alan tanımını oluşturan üçtemel bileşen: hidroloji, fiziko-kimyasal çevreve biyota: Bu bileşenlerden sulak alanları tanımlamada kullanılan indikatörler: hidroloji, toprak ve vejetasyondur. Bu üç bileşen birbirinden bağımsız değildir ve biyotadan etkilenirler (W.J.Mitsch ve J.G.

Gosselink’ten uyarlanmıştır)

Sulak alanların farklı büyüklüklere sahip olmaları, denizden uzak iç kesimlerde ya da kıyı zonunda bulunmaları gibi nedenlerle sulak alan tipleri arasında büyük farklılıkların bulunması sulak alanların tanımlanmasını güçleştirmektedir.

(25)

16

Hidrolojik koşullar sulak alanların yapısını ve işlevlerini sürdürebilmeleri açısından en önemli özelliktir. Hidrolojik koşullardaki değişimler topraktaki besin tuzlarının yoğunluğunu, tuzluluk miktarını ve diğer önemli fiziksel ve kimyasal işlemleri ve bu durumun sonucu olarakta biyolojik çeşitliliği etkiler.

Hidrolojideki değişimler doğrudan sulak alanların fizikokimyasal özelliklerini değiştirir: oksijenin varlığı, besinlerin miktarı, pH vb. Bunun yanında dip çamuru (sediman), besin tuzları ve toksik madde taşınımı da hidrolojinin diğer etkilerindendir.

Sulak alanlarda su seviyesindeki değişimler doğal veya insan kaynaklı olabilir. Doğal değişim nedenleri iklimsel, morfolojik ya da havza kaynaklı olabilir. İnsan kaynaklı etkiye ise tarım ve içme suyu amaçlı aşırı su kullanımı örnek verilebilir.

Hidrolojideki değişimler çok zengin bitki çeşitliliğine neden olduğu gibi tür çeşitliliğini kısıtlayabilir ya da arttırabilir. Yıllık su seviyesi değişimleri karasal ve sucul ekosistemler arasındaki geçiş zonlarını ve suiçi bitkilerin çeşit ve biyokitlesini belirler.

Hidroloji suya dayanıklı türleri belirlerken dayanıklı olmayan türleri eler. Bitkilerin çoğu suyla doymuş bu topraklara uyum sağlayamamıştır. Suya doymuş topraklar, oksijen konsantrasyonu ve kimyasal koşullarda meydana gelen değişimler sulakalanda yaşayabilen köklü bitkileri sınırlandırmaktadır (Joosten ve Clark 2002).

2.6 Literatür Araştırması

Yeryüzünün yaklaşık % 3’üne denk gelen yaklaşık 420 milyon ha’dan daha fazla alanı kaplayan turba topraklar, aynı zamanda Dünya toprak organik karbonunun’da % 20- 30’unu içermektedir (Joosten ve Clark 2002). Yaklaşık 350 milyon ha. turba alanı Kuzey Amerika, Rusya ve Avrupa’da büyük alanlar kaplamaktadır. Byrne vd. (2004) Avrupa Birliğine üye ülkelerde yaklaşık 34 milyon ha turba alanı olduğu bildirilmiştir.

Bu alanın yaklaşık 3.60 milyon ha tarımsal amaçlı kullanılmakta, tarımsal amaçlı kullanımın (0.95 milyon ha) tarımsal ürün üretimi yapılmaktadır.

(26)

17

Su ile uzun süre doygun şartlarda bulunan veya sonradan drene edildiğinde, eğer toprak

% 60 veya daha fazla kil içeriyorsa % 18 veya daha fazla, eğer toprak hiç kil içermiyorsa % 12 veya daha fazla, eğer toprak % 0-60 arasında kil içeriyorsa % 12-18 organik karbon içeren topraklar organik topraklar olarak tanımlanırlar (Soil Taxonomy 1975).

Organik topraklar arasındaki, fiziksel, kimyasal ve biyolojik farklılıklar, oluştukları ortamın iklimsel, topoğrafik, hidrolojik, jeolojik ve botaniksel özelliklerinden etkilenmektedir (Everett 1983, Hobbs 1986).

Andriesse (1988), organik toprakların oluşum çevrelerinden büyük oranda etkilendiğini ve bu etkilenme sonucunda; organik toprağının değişik tansiyonlardaki su tutma kapasitesi, gözenek hacmi, havalanma, pH, EC, KDK ve bitki besin maddesi içeriği gibi fiziksel ve kimyasal özelliklerinin büyük oranda değişim gösterdiğini belirtmiştir.

Kuzey ülkeleri (55-60 °N enlemleri yukarısı) organik toprakları bitki yetiştirme ortamı olarak oldukça iyi ve homojen bir yapıya sahiptirler ve botaniksel orijinleri esas itibariyle sfagnum yosunudur. Ülkemiz organik toprakları ise ötrofik oluşumları nedeniyle fiziksel ve kimyasal özellikler bakımından değişken bir yapıya sahiptirler ve ana botaniksel orijinleri otsu bitkiler (carex-sedge) dir (Çaycı 1989, Baran 1994, Çaycı vd. 2000).

Baran (1994), Bolu-Yeniçağa organik topraklarını humik asitlerin ekstinksiyon değerlerine göre sınıflandırmıştır. Bu sınıflandırmada ekstinksiyon değerleri ile organik toprakların ayrışma dereceleri arasında bir uyum olduğu görülmüştür. Baran vd. (2008), yapmış oldukları bir çalışmayla bugüne kadar bilinmeyen Sakarya-Akgöl organik sahasının ülke tarımına ve ekonomisine kazandırılması amacıyla tarımsal potansiyelini ortaya koymuşlardır.

(27)

18

Sığ göl sulakalanların ekolojik yapılarını etkileyen faktörlere karşı doğrusal bir tepki göstermediklerinden (Scheffer 1998), su seviyesindeki değişimlerin rolü tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak sınırlı sayıdaki çalışma göstermiştir ki, kuzey ılıman iklim kuşağından yarı kurak ve kurak iklim kuşaklarına kadar birçok sığ göl sulakalanında, su seviyesi değişimleri, suiçi bitkilerin baskın olduğu berrak su durumu ve fitoplankton baskın bulanık su durumu arası geçişlere yol açmaktadır (Blindow 1992, Coops vd.

2003, Van Geest vd. 2005). Suiçi bitkilerin baskın olduğu duruma geçiş genellikle su kalitesinde iyileşmeyi ve sukuşu çeşitliliği ve sayısında artışı beraberinde getirdiği için, sığ göllerin ekolojik ve koruma amaçlı değerlerinin artmasına yol açar (Hargeby vd.

1994, Noordhuis vd. 2002). Aşırı yüksek su seviyesi, suiçi bitkilerinin büyüme dönemlerinde göl tabanına ulaşan ışığın azalmasına yol açarken, düşük su seviyesi ise yazın kurumayla, kışın ise buz ve dalga hareketleriyle bitki gelişimini engellemektedir.

Su seviyesindeki değişimlerin suiçi bitkilerin büyümesine etkisi büyük oranda bu değişimlerin periyoduna ve gölün morphometrik özelliklerine bağlı olabilir.

Yarı-kurak ve kurak Akdeniz ikliminde yer alan Anadolu’da 5 sığ gölde yapılan bir araştırmada Beklioğlu (2006), su seviyesindeki değişimlerin bitki gelişimi üzerine kuvvetli etkisi ortaya koymuştur. Bu çalışma büyüklükleri, derinlikleri, coğrafi konumları farklı olan Beyşehir, Işıklı, Marmara, Mogan ve Uluabat göllerinde gerçekleştirilmiştir. Suiçi bitkilerin gelişme dönemlerinde su seviyesi düşük olduğunda, suiçi bitkiler Beyşehir, Marmara, Mogan ve Uluabat göllerinde artarken, Işıklı gölünde yüksek su seviyesinin gerçekleştiği kış aylarında suiçi bitki artışı gözlemlenmiştir. Işıklı Gölü’nde azalan su seviyesi ile suiçi bitkilerin azalması göl littoral alanındaki azalma ile ilgili bulunmuştur,

Sulakalanlar gerek ekolojik gerekse ticari değeri yüksek, değişik türden binlerce canlının yaşamasına olanak sağladıklarından, tropik ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleridir ve başka hiçbir ekosistemle karşılaştırılamayacak işlev ve değerlere sahiptir. Sulakalanlar hidroloji, kendine has toprak yapısı ve su bitkileri üç temel tanımlayıcı özelliğe sahiptir. Ayrıca sulakalanlar karasal ve sucul ekosistemler arasında geçiş gösterdiklerinden her iki sistemden de etkilenirler. Sulakalanlar su kalitesini arttırma, bitki ve hayvanlar için yaşam alanı

(28)

19

sağlama, çok sayıda dolaylı ve doğrudan ekonomik değer sağlama, suiçi bitkiler sayesinde fazla besin tuzlarını sistemden uzaklaştırma, taşkınları önleme ve iklimi yumuşatma gibi özellikleriyle ekosistemin önemli bir parçasıdırlar. Geçmişte insan toplulukları sulakalanlarla uyum içinde yaşarlarken özellikle sıtma hastalığının kaynağının bataklıklar olarak görülmesi ve buraların atıl alanlar olarak görülmesi sonucu sulakalanların çoğu tahribe uğramış ya da yokolmuştur. Sulakalanların kaybı sonucu su kalitesi azalmış, sulakalan bitki ve hayvan türleri için yaşam alanları azalmış ve sulakalanların sağladığı dolaylı ve doğrudan ürünlerde bozulmalar meydana gelmiştir. Sulakalanlarının öneminin anlaşılmasıyla birlikte sulakalanların korunması ile ilgili çalışmalar hız kazanmıştır. Sulakalanların korunması ve restorasyonu için pekçok program mevcut olmasına ve politik, yasal ve kurumsal anlamda elde edilen tüm kazanımlara rağmen, dünyada ve özellikle Türkiye’deki sulakalanlar hala büyük tehlikelerle karşı karşıyadır ve hala sulakalan kayıpları devam etmektedir. Sulakalanlar milli hazinemizin önemli bir parçasıdırlar. Ekonomimizin iyi olması ve hayatımızın kalitesi milli gelir ve kaynaklarımıza bağlıdır. Sulakalanlar azaldıkça geride kalan sulakalanlar daha da önemli hale gelmektedir. Sulakalan kayıplarımız pek çok Avrupa ülkesine kıyasla daha az olmasına rağmen son yıllarda özellikle su rejimine yapılan müdahaleler ve buralardaki tahripler ve insan baskısı sonucu sulakalanlarımızın çoğu kaybolmuş ve pekçoğuda kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Sulakalanların sağladıkları işlev ve değerlerin anlaşılması, günümüzdeki ve gelecekteki nesillerin de kullanılabilmesini sağlamak için önemlidir. Sonuç olarak sulakalanlar değiştirilmesi gereken verimsiz araziler değil, korunması gereken ve bütün sistemler olarak akıllıca kullanılması gereken değerlerdir (Dugan 1993).

Turba topraklar ve turba karışık topraklar kuzey ve güneyin yüksek enlemlerindeki donmuş topraklarda yüzeyi kaplayan en yaygın toprak tipidir. Yıllık ısı değişimlerine bağlı olarak tabakalar arasındaki sıcaklık koşularına yönelik bilgiyi nihai sonuca ulaştırmada bu topraklar önemli termofiziksel özelliklere sahiptir. Donmuş ve donmamış turba topraklarda belli ısılarda ısı geçirgenliği ile katsayının belirlenmesi ve bu toprakların fiziksel özellikleri ile bağlantılı sistematik değerlendirilmesine yönelik ısı ölçümsel çözümleme çalışmalar yürütülmektedir (Joosten ve Clark 2002).

(29)

20

Doğal ve kültürel varlıklar bakımından çok az ülkenin sahip olduğu zenginlik ve çeşitliliğe sahip ülkemizde; bu değerlerin korunması, geliştirilmesi ve yönetimi ile ilgili gerekli yasal düzenlemeler yapılarak ilgili kurum ve kuruluşlar oluşturulmuş ve yetkili kılınmıştır. Ulusal ve uluslararası olağanüstü özelliklere sahip doğal ve kültürel varlıkların, koruma-kullanma dengesi içinde gelecek nesillere bırakılmaları için değişik statülerde koruma alanları tesis edilmiştir ve edilmektedir. Ancak farklı amaçlara yönelik korunan alan tahsislerinde çok katmanlı bir yapının oluşması, belirli alanlarda, konularda ve gündelik hayatta başı çeken kurumun ve mevzuatın hangisi olduğu konusunda yetki ve mevzuat karmaşası yaşanmasına neden olmaktadır. Bazı koruma alanlarında, koruma statüsü birden çok yasal dayanağa sahiptir. Bu nedenle; günümüze kadar sürdürülen doğal ve kültürel varlıkları koruma politikalarının başarılı olduğunu söylemek pek de olası değildir.

Sorumlu turba yönetimi turba koruma yönetiminden turba kullanımına, bitki ve biyolojik kütle üretimi, yapı malzemesi olarak gelişimi, turba üretimi, turbanın kullanılmayan kısımlarıda dahil üzere kullanımdan sonraki biçimlerinide kapsayacak kadar tüm biçimleri kapsamaktadır. (Joosten ve Clarke 2002). Hazırlanan strateji sorumlu bir turba alan yönetimi için amaçları ve eylemleri sıralayan genel bir döküman olma özelliğini taşımaktadır. Stratejinin hazırlanmasındaki amaç karar vericilere ve kamuouyuna sözkonusu sektörle ilgili sorumlu turba yönetimi ve faaliyetlerle ilgili üzerinde anlaşmaya varılmış ilkeleri ortaya koymaktır. Taraflar sorumlu bir turba yönetimine yönelik amaçlara ve eylemlere ulaşmak için taahütlerini içeren stratejiyi 2009 yılında imzalayarak resmi olarak yayımlamıştır. Strateji global olarak turba alanların yönetimi için pratik ve uygulanabilir hedefleri ortaya koymaktadır. (Strategy for Responsible Peatland Management, 2009) Hazırlanan Strateji Ek 2’de sunulmuştur.

(30)

21 3. MATERYAL VE YÖNTEM

3.1 Materyal

3.1.1 Alanın konumu, tanımı ve sınırları

Işıklı Gölü ve Gökgöl, Ege Bölgesi’nin İç Batı Anadolu Bölümü’nde Denizli İli Çivril İlçesi‘nin 12 km kadar güneydoğusunda, Akdağ ile Bozdağ kütleleri arasında, güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda uzanan tektonik kökenli bir depresyonun en çukur kesimin de yer almaktadır. Yüzölçümü 7300 hektar, koordinatları 38º14'K 29º55'D, rakım: 821 metredir. Büyük Menderes Nehrini besleyen kaynakların üzerinde, Akdağ'ın güneyinde yer alan maksimum 7 m derinliğindeki tatlı su gölü, Akçay, Işıklı kaynakları, yer altı suyu ve Büyük Menderes'in yukarı havzadaki iki büyük kolu tarafından beslenir.

Göl bugün sulama amaçlı rezervuar olarak kullanılmaktadır. Gölün batı, güney ve doğu kıyıları seddelerle çevrilidir. Yüksek su seviyesinden dolayı, bataklık bitki örtüsü sadece Kufi Çayı'nın alüvyon depoladığı kuzeydoğuda bulunur. Gölün ortasında birkaç saz adacığı bulunur. Batı ve doğu kıyılarında geniş kavaklıklar ve tarım alanları güneyde ise hububat ekimi yapılan geniş bir ova vardır. Işıklı Gölü'nün yaklaşık 3 km batısında Büyük Menderes Nehri'nin üzerinde yer alan 300 hektarlık bir göl aynası ile çevresindeki sazlık ve bataklıktan oluşan 700 hektarlık Gökgöl ekosistemi yer almaktadır.

3.1.2 Yönetim yapısı (Koruma statüleri ve yönetim çerçevesi)

Işıklı Gölü Dinar’ın kuzeybatısında Çivril Ovasında yer alır. Taşıdığı potansiyel nedeni ile Denizli Milli Park Mühendisliği’nce “Su Kuşları Koruma Alanı” olarak tescili önerilmiştir. 1996 yılında Orman Bakanlığı alanın YHKS olarak ilan edilmesi için girişimde bulunmuştur. Mevcut durumda, proje alanının 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu çerçevesinde YHK ve YHGS statüleri bulunmamaktadır. Çalışma alanı taşıdığı özelliklerden dolayı ülkemizin Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Listesinde yer

(31)

22

almaktadır. Alan aynı zamanda Ramsar Alanı olarak tescil edilebilecek aday sulak alanlardan biridir.

3.1.3 Meteorolojik verilerin değerlendirilmesi

Işıklı Göl ve Gökgöl sulak alan ekosistemi, son 30 yıl içerisinde gerek doğal gerekse insan etkisi sebebiyle bazı değişimlere uğramıştır. Bu değişimlerin doğru olarak analiz edilmeleri sulak alan ve çevresinde özellikle yağış ve buharlaşma analizlerini içeren meteorolojik değerlendirmelerin önemini bir kat daha arttırmaktadır. Araştırma alanına ait meteorolojik veriler 1975–2008 yılları arasında uzun yıllar yağış ölçümleri bulunan Dinar, Denizli ve Güney Meteoroloji Gözlem İstasyonları (MGİ) ve 1975-1983 1986- 1991 yılları arasında ölçüm bulunan Denizli-Çivril İstasyonu olmak üzere dört meteoroloji istasyonu yağış analizleri için; yağış ölçümleri ile aynı zamanda ölçüm yapılmış olan Dinar Meteoroloji İstasyonu buharlaşma analizi için; yağış ölçümleri ile aynı zamanda ölçüm yapılmış olan Dinar, Denizli, Güney ve Denizli-Çivril istasyonları olmak üzere dört istasyon sıcaklık analizleri için seçilmiştir. Işıklı Göl ve Gökgöl sulakalan ekosistemi ve yakın dolayında yer alan MGİ’da gözlenen uzun yıllar toplam yağış miktarları (Çizelge 3.1.) dikkate alınarak, inceleme alanı için yıllık toplam yağış miktarı, Eş Yağış Eğrisi ve Thiseen Poligon Yöntemleri kullanılarak belirlenmiştir (Şekil 3.4) Eş Yağış Eğrisi ve Thiseen Poligon Yöntemleri kullanılarak Işıklı Göl ve Gökgöl sulakalan sistemi için hesaplanan yıllık toplam yağış miktarı sırası ile 440.99 ve 442.71 mm/yıl olarak hesaplanmıştır. Her iki yöntemle yapılan değerlendirmelerde, özelliklle G-GD’dan gelen yağışların inceleme alanındaki yağış paternini oluşturduğu görülmektedir.

Işıklı Göl ve Gökgöl sulakalan ekosistemi ve yakın dolayında yer alan MGİ’da gözlenen, yıllık ortalama sıcaklık değerleri dikkate alınarak (Çizelge 3.2), inceleme alanı için sıcaklık dağılım haritası oluşturulmuştur (Şekil 3.1). Yapılan değerlendirmeler sonucunda, inceleme alanı ve yakın dolayında gözlenen en düşük ve en yüksek yıllık ortalama sıcaklık değerleri 10.66 °C ile 13.55 °C arasında değişmekte olup, yıllık ortalama sıcaklık ise 12.76 °C olarak hesaplanmıştır.

(32)

23

Çizelge 3.1 İnceleme alanı ve yakın çevresindeki MGİ’da gözlenen aylık toplam yağış değerleri (mm)

İstayon Oca Şub Mar Nis May Haz Tem Ağu Eyl Eki Kas Ara Top

Afyon 40.26 35.32 42.29 48.76 45.86 33.05 20.79 13.98 19.90 38.00 38.73 45.80 422.74 1975 2008 Bekilli 21.28 21.14 40.30 41.00 54.36 17.18 14.75 6.80 7.80 32.24 65.96 61.40 384.21 1988 1993 Çardak 43.53 34.95 39.58 46.89 35.41 19.56 18.83 8.54 8.71 38.71 43.92 41.21 379.83 1975 1991 Çivril 54.45 44.09 41.03 45.03 43.71 21.39 12.68 5.78 15.94 30.64 55.60 64.19 434.55 1975 1992 Denizli 77.54 69.17 65.14 57.01 38.41 21.44 20.02 10.29 15.37 33.93 65.45 83.03 556.79 1975 2008 Dinar 42.39 39.00 48.00 59.25 46.48 26.50 21.24 14.25 17.38 36.49 47.91 47.66 446.55 1975 2008 Eşme 38.34 39.01 50.15 41.70 34.73 15.98 18.68 22.02 15.87 27.08 60.95 71.43 435.93 1985 1994 Güney 66.90 62.04 56.71 57.05 36.31 20.41 16.04 10.56 16.67 34.67 67.54 79.95 524.85 1975 2008 Hocalar 24.70 31.10 46.28 40.44 40.29 25.65 15.72 10.34 11.52 41.23 55.46 49.59 392.31 1988 1997 Şuhut 37.60 34.00 36.50 51.48 49.42 31.75 27.28 21.27 16.55 26.47 38.13 45.17 415.63 1976 2005 Uşak 63.11 57.34 56.32 59.11 44.82 19.69 18.84 11.36 18.01 43.26 68.40 73.54 533.80 1975 2008 Uluborlu 72.00 68.40 66.90 65.40 57.30 34.40 20.40 13.40 13.50 46.30 56.50 80.60 595.10 1975 1992 Eğirdir 131.90 111.50 82.90 79.60 50.70 23.50 10.90 8.00 11.70 53.50 83.20 131.90 779.30 1975 1995 Sinirkent 73.70 74.90 76.20 67.80 57.70 35.80 17.30 12.40 11.50 46.40 70.00 94.10 637.80 1975 1991 Gözlem Süresi

Çizelge 3.2 İnceleme alanı ve yakın çevredeki MGİ’da gözlenen ortalama aylık sıcaklık değerleri (°C)

İstayon Oca Şub Mar Nis May Haz Tem Ağu Eyl Eki Kas Ara Ort

Afyon 0.25 1.47 5.27 10.32 14.98 19.15 22.17 21.88 17.73 12.22 6.30 2.03 11.15 1975 2008 Bekilli 0.52 2.16 7.44 12.08 15.24 20.76 24.00 24.58 18.80 13.56 7.58 3.28 12.50 1988 1993 Çardak 3.13 3.98 7.68 11.74 16.42 21.39 24.48 23.77 20.14 14.09 8.62 4.64 13.34 1975 1991 Çivril 2.62 3.86 7.51 11.90 15.99 21.00 24.53 23.98 19.81 13.79 8.09 4.37 13.12 1975 1992 Denizli 5.79 6.63 9.87 14.53 19.74 24.69 27.46 26.78 22.32 16.83 10.97 7.25 16.07 1975 2008 Dinar 2.76 3.47 6.61 11.12 15.76 20.26 23.76 23.48 18.98 13.72 8.15 4.37 12.70 1975 2008 Eşme 2.37 3.63 6.79 12.59 16.03 21.35 25.03 25.33 21.01 15.58 8.54 4.35 13.55 1985 1993 Güney 3.48 3.86 7.17 11.74 16.82 21.52 24.45 24.26 20.20 15.03 9.21 5.12 13.57 1975 2008 Hocalar 1.39 1.71 4.88 9.79 14.32 18.70 21.99 22.75 18.44 12.81 5.87 2.60 11.27 1988 1997 Şuhut 0.00 0.82 4.76 9.93 14.41 18.53 21.78 21.25 17.18 11.64 5.89 1.78 10.66 1976 2005 Uşak 2.32 2.86 6.24 10.78 15.81 20.30 23.57 23.38 18.93 13.45 7.57 3.88 12.42 1975 2008 Gözlem Süresi

(33)

24

Eş Yağış Eğrisi Yöntemi Thiseen poligon Yöntemi Şekil 3.1 İnceleme alanı ve yakın çevresi yıllık toplam yağış haritaları

(34)

25 3.1.4 Genel jeolojik özellikler

Işıklı Gölü ve Gökgöl çevresindeki dağlık alanlar, Paleozoik’ten (I.jeolojik zaman) günümüzekadar gelen formasyonlardan oluşmaktadır. Özellikle göllerin kuzey ve kuzeydoğu bölümünü çevreleyen ve bölgenin en yüksek dağı olan Akdağ, genellikle I.zamana ait formasyonlardan ibarettir. Bununla birlikte bu dağın batısında yer alan Ortadağ ve Bulkaz Dağı da benzer özellikler göstermektedir. Özellikle yarı kristalize kireçtaşı yaygın bir biçimde bulunmaktadır.

Akdağ’ın yüksek kesimlerinde Kocayayla ve çevresinde genç vadilerle yarılmış Prekambriyen yaşta porfiyorit şistler egemen durumdadır. Bu şistler kuzeye doğru Sığırkuyruğu mevkisinde Alt Jura’ya ait neritik kireçtaşları tarafından sınırlandırılmıştır. Akdağ ile Bulkaz dağı arasında yer alan Orta dağın genel uzanışı kuzeydoğu güneybatı olup, Orta Trias’a ait neritik kireçtaşlarından oluşmaktadır. Bu formasyonun doğu-güneydoğu bölümü şaryajlıdır. Bulkaz Dağı Çivril ovasının kuzeyinde yer alır ve jeolojik açıdan palejik kireçtaşlarından oluşmuştur. Yine bu dağın doğu kesimi şaryajlıdır. Bu dağların doğu ve batı yamaçlarını Neojen’e ait karasal kırıntılar Koçak köyü ve Işıklı nahiyesinden başlar kuzeydoğuya doğru Çapak köyü çevresine kadar geniş bir alana yayılır.

Işıklı Gölü ve Gökgöl çevresi tektonik birimler açısından oldukça zengindir. Özellikle bu göllerin kuzey-kuzeydoğu ve doğu sınırları normal faylar tarafından çevrelenmiştir.

Koçak-Işıklı arasında ve Işıklı-Gümüşsu-Dinar çizgisinde normal fayların atımları yaklaşık 20 m ye kadar çıkabilmektedir. Gümüşsu-Dinar çizgisinde ise fay aynaları belirgin biçimde izlenebilmektedir. Belirtilen fay çizgileri yerel ölçüde kuzeydoğu- güneybatı doğrultusunda yine normal faylar tarafından kesilmiştir. Bu fayların kesim noktaları ova düzeyindedir ve anakaya özelliklerine bağlı olarak kaynaklar oluşmuştur.

Bunun en güzel örneği, Işıklı doğusundaki voklüz özellikli karstik kaynaktır. Bu özellikleri ile yapısal açıdan Çivril ovası ve çevresi tipik horst ve graben özellikleri taşımaktadır. Bu özellikler Çivril Ovası ve çevresinin jeolojik ve jeomorfolojik oluşum özelliklerini yansıtmaktadır (ÇOB-ODOPEM 2009).

(35)

26 3.1.5 Genel jeomorfolojik özellikler

Çivril ovası ve çevresinde yer alan yüksek dağların nisbi yükseklikleri çok fazladır. Bu nedenle dağlar ile Işıklı gölüne birleşen akarsu vadileri arasında şiddetli bir eğim farkı ortaya çıkmıştır. Bu eğim farkı dağların yamaçlarında döküntü malzemesinin birikinti konileri biçiminde oluşmasına neden olmuştur. Konik biçimli bu birikintiler Bulkaz dağının batı, Akdağ’ın ise batı yamaçlarında yaygın bir şekilde gözlenmektedir. Bu oluşumlar IV.

zamana ait olup, eğimleri oldukça fazladır (20-30 derece). Bu nedenle bazı bölümlerde yamaç denge açına ulaşılmışsa da moloz birikimi aktif halde devam etmektedir. Akdağ’ın batı ve güneybatı yamaçlarına kurulmuş olan yerleşim yerleri (köyler), bu birikinti konilerinin ön bölümünde kurulmuştur.

Yuvaköy ve çevresinde taşkın yataklarının yoğunluğu göze çarpar. Akdağ’ın batı yamaçlarından kaynağını alan derelerin Yuvaköy çevresinde mevsimsel olarak taşkınlara neden olduğu anlaşılmaktadır. Bu alanlar çevresinde büyük boylu meşe ağaçlarının birlik oluşturduğu görülmektedir (Neojen formasyonlar üzerinde).

Işıklı-Gökgöl ve yakın dolayında yüzeylenen birimlere ait bilgiler, MTA İzmir Bölge Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Çivril-Banaz-Sandıklı-Dinar Arasındaki Bölgenin Jeolojisi” isimli raporlar temel alınarak incelenmiştir (Çakmakoğlu vd. 1986, Göktaş vd. 1986). İnceleme alanı ve yakın dolayında; Paleozoyik-Mesozoyik yaşlı Burgaz Grubu’na ait Sivaslı Formasyonu, Işıklı-Belence Metasedimentleri ve Burgazdağ Formasyonu, Akdağ Grubu’na ait Jura yaşlı Ergenlik Resifal Kireçtaşı, Filiş ve Karmaşık Seri’ye ait Üst Kretase yaşlı Ofiyolitik Kayaçlar ve Eosen’den günümüze kadar değişik yaşlara sahip Neo-Tektonik Örtü Birimler yüzeylenmektedir.

(36)

27 3.1.6 Toprak yapısı ve tarım

Araştırma alanı çevresi toprak yapısı; Kolüviyaller (KO), ovanın dışını çevreleyen yükseltiler ve eteklerinde yer almaktadırlar. Çevrelerindeki yüksekliklerden düzensiz yüzey akışlarıyla taşınan materyallerin eğimin kırıldığı eteklerde yığılmasıyla oluşmuşlardır.

Çalışma alanında yüksek kesimlerden ovaya doğru akışı olan akarsu ve derelerin oluşturduğu ve eğimin azalışıyla birlikte “V” şeklinde açılım gösteren alüviyal yelpazeler yer almaktadır. Taşıyıcı güç ve taşınarak biriktirilen materyalin büyüklüğüne göre kendi içerisinde yelpaze başlangıcı, ortası ve ucu şeklinde fizyografik üniteler oluşturulmuştur. Bu topraklar kolüviyaller ile ovanın düz kısımları arasında yer almaktadır. Göl terası, tabanı ve eteklerinde yer alan topraklar ise ovanın büyük kısmını kaplamaktadır. Bu da çalışma alanının geçmişte göl suları ile kaplı olduğunu göstermektedir. Tektonik hareketler sonucu göl suyu Menderes Nehri ile uzaklaştırılmıştır. Menderes Nehri’nin çok etkin olmadığı çalışma alanında nehir boyunca nehrin teraslarına rastlanmaktadır. Yüksek kesimlerden yoğun yağışların ardından oluşan çamur akıntıları üzerinde oluşan toprakların yanında, yüksek kesimlerden ve nehrin taşkınları sonucu taşınarak en uzak mesafede en ince materyalin biriktiği çukur kil depozitleri ova içerisinde yer almaktadır.

Ekonomisi tarıma dayalı Çivril ilçesinde nüfusun % 80’i tarımsal alanda çalışmaktadır. Tez çalışma alanı içerisinde yer alan Çivril ilçesinde toplam 49.677 ha’lık tarım arazisinin 5.747 ha’lık (% 11.57) alanında kuru ve 43.930 ha’lık (% 88.43) kısmında ise sulu tarım uygulanmaktadır. Bitkisel üretimin yapıldığı bu alanlar üzerinde tarla bitkilerinden buğday, arpa, ayçiçeği, şeker pancarı ve haşhaş, yem bitkilerinden ise yonca, fiğ, korunga, silajlık mısır ve hayvan pancarı yetiştirilmektedir. Meyve üretiminin yoğun olarak yapıldığı ilçede elma ve üzüm üretimi yüksek seviyede iken bu ürünleri şeftali, kiraz, kayısı ve ceviz izlemektedir. Çivril ilçesinde, 496.770 dekar alan ziraata elverişlidir. 2007 yılında elde edilen ürünler aşağıda verilen tabloda listelenmiştir (2007 yılı/ton). Hayvancılığın da büyük önem taşıdığı Çivril ilçesinde, Yıllık 70.360 ton civarında süt üretimi yapılmaktadır. Çivril ilçesindeki köy ve kasabalarda toplam 67 ton kapasiteli 16 adet süt soğutma tankı bulunmaktadır. Işıklı beldesinde 1570 da. mera arazisi bulunmaktadır. Beldede toplam 150 büyükbaş, 1500 küçükbaş hayvan mevcuttur. Işıklı Belediyesi kendi olanakları ile merada ıslah çalışması başlatmıştır. Meralardaki böğürtlen, deli armut ve çalılıklarının temizlenmesi

Referanslar

Benzer Belgeler

Şekil 5.4’de tek kristalli ve çok kristalli katılar için ferromanyetik bölgeler görünmektedir. İlk şekil tek kristalli katılar için, ikinci şekil ise çok kristalli katılar

1) Ultrasonik etki ve iyonik jelleşme yöntemleri ile sentezlenen ilaç yüklü örneklerin yükleme etkinlikleri HPLC analizi ile % 66 olarak bulunmuştur. 2) Ultrasonik etki ve

Test edilen sistem çok büyük olasılıkla böyle bir görüntüleme amacıyla kullanılacak olmamasına karşın, optik sistemin kaçak ışın performansının

Yazılımın oluşturulmasından önce ilk olarak Soil Survey Manual ve Field Book for Describing and Sampling Soils kitaplarından gerekli veri yapısı alınmış ve

masrafının sulama alanına oranı, su ücreti toplama oranı, birim alana düşen personel sayısı, sulama alanı, sulanan alan, sulama suyu ihtiyacı ve su

BATGEN-1 Gen havuzunun Sonbahar ve İlkbahar Dönemlerine Ait UPOV Kriterlerine Göre Morfolojik Karakterizasyonu

Ultrabazik-bazik kayaçlar üzerinde uyumsuz biçimde transgresif olarak gelen Üst Kretase yaşlı taban çakıltaşları yer alır (Şekil 4.11).. Bu çakıl taşları

Petrol ayrıştırma yeteneğine sahip bakteri karışımı; toprakta fiziksel, kimyasal ve biyolojik aktiviteleri düzenleyici humik-fulvik asit ve hem mikroorganizma hem de humik