• Sonuç bulunamadı

KUR'AN ve TEFSIR ARAŞTİRMALARI I

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KUR'AN ve TEFSIR ARAŞTİRMALARI I"

Copied!
13
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TARTIŞMALI İLMI TOPLANTlLAR DİZİSİ: 32

A

KUR'AN ve TEFSIR

ARAŞTİRMALARI I

Prof. Dr. Sadreddin GÜMÜŞ Yrd. Doç. Dr. A. Cüneyt EREN ProfDr. Suat YILDIRIM Prof. Dr. Ömer Faruk HARMAN Prof. Dr. Ali BARDAKOÖLU Prof. Dr. Süleyman ULUDAÖ

Dr. Tahsin GÖRGÜN Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI Prof. Dr. Mustafa TAHRALI Prof. Dr. Celal KIRCA

Prof. Dr. Arniran KURTKAN- Prof. Dr.Ali Murat DARYAL BİLGİSEVEN

İstanbul - 2000

(2)

ENSAR NEŞRİY AT : 65

İSLAMi İLİMLER ARAŞTIRMA V AKFI Tartışmalı ilmi Toplantılar Dizisi: 32

Tebliğlerin,

bilim ve dil bakımından sorumluluğu tebliğ sahiplerine aittir.

Yayma Hazırlayanlar:

Prof. Dr. Bedreddin ÇETİNER Dr. İsmail KURT

Seyid Ali TÜZ

Dizgi:

Selahattin Uslucan

Baskı:

ENSAR NEŞRİYAT Süleymaniye cad. ll Beyazıt-İstanbul

Tel/Fax: (0212) 513 43 41

(3)

KUR'AN!A SÜNNET AYRILMAZ BİR BÜTÜNDÜR

Prof. Dr. Suat YILDIIDM M. Ü. İlahiyat Faültesi Öğretim Üyesi

Kur'an-ı Kerim'i anlama konusunda, İslam tarihi boyunca farklı yaklaşımlar olmuştur. Asırlar boyunca meydana gelmiş olan çeşitli tefsir

tarzları, bunun neticesidir.

Tefsir ilminin yapacağı ilk iş, Kur'an'ın açıklamasında, Hz. Peygam- ber aleyhisselamın işlevini gözönünde bulundurmaktır. Allah Teala gön-

derdiği Kitab'ın tefsirini birinci derecede Resıllü'ne havale etmiştir. Ez- cümle şöyle buyurmuştur:

"Biz sana zikri indirdik. Ta ki kendileri içinindirilen Kur'§.n'ı insan- lara açıklayasın ve ta ki onlar da iyice fikirlerini kullansınlar" (N ahl, 44). İndirilen zikr, vahy-i gayr-i metlüv olarak Sünnettir. Kur'§.n'ı tefsir edip açıklamak üzere Peygamberimiz'e bildirilmiştir. Bu 3.yetle, bu

manayı ifda eden birçok 3.yete dayanarak Müslümanlar, Kur'an tefsirin- de Hz. Peygamber'in açıklamalarına birinci derecede yer vermek konu- sunda ittifak etmişlerdir.

Allah Teaıa K.itabı'nı, insanların elleriyle tutacakları kağıtlar şeklin­

de değil, aram,ızdan seçtiği Resülü'nün kalbine vahiy yolu ile indirdi. O da Ki tab'ın metnini tebliğ etmekle yetinmedi, sözleriyle ve davranışlarıy­

la onu açıkladı ve uyguladı.

Demek ki Hz. Peygamber'in Kur'an'la ilgili başlıca üç görevi vardı:

1-Tebliğ,

2· Tebyin (açıklama),

3- Tatbik.

O'nun bütün hayatı bu işlerle doludur. Vahiy metninin ulaştırılması,

izhar edilmesi işi için Kur' an, belfiğ ve tebliğ kelimelerini kullanmıştır.

Mesela;

(4)

152 Kur'an-Sünnet-İlimler.

"Ey ResUl, Rabbin'den sana indiriZeni tebliğ et. Eğer yapmazsan, sa·

na verdiği risdleti (mesajı) tebliğ etmemiş olursun" (M3.ide, 67). Kur'an

mesajı ulaştırmak hakkında tebliğ kelimesini defalarca kullanırken, de- min zikr~?ttiğimiz Nahl, 44 ayetinde tebyin kelimesinin tebliğ, ulaştırma, açığa· vurma m8.mlsında kullanıldığını iddia etmenin hiçbir değeri ola- maz.

Diğer taraftan bir ayette de şöyle buyurulmuştur:

"Ey iman edenler! Allah 'a itaat edin. ResUl'e ve sizden olan ulü'l-em-

re de itaat edin. Eğer herhangi bir hususta tartışıp iktilaf ederseniz, onu Allah'a ve ResUlü'ne irca edin." (Nisa, 59)

Allah'a irca etmek O'nun kitabına götürmek, Resülü'ne irca etmek ise hayatta iken kendisine, vefatından sonra da O'nun hadislerine irca ederek, hadisleri hakem kılarak konuyu vuzuha kavuşturmak manasma gelir.

Sahabe nesiinin sonlannda, dinin tek kaynağının Kur'an olduğunu

iddia eden tek tük insan ortaya çıkmış, sahabiler bunlara karşı çok net bir tavır takınmışlardır. Bunlardan bildiğimiz iki hadiseyi nakledelim:

İmran İbn Husayn'ın (r.a.) (öl. 52/672) bulunduğu bir mecliste ada- mın biri: "Kur' an' da bulunmayan şeyden bahsetmeyin," deyince İmran:

"Sen ahmak bir adamsın! Öğle namazının dört rek'at olduğunu, onda kı­

raatın cehredilmeyeceğihi Kitabullah'ta gördün mü?" Sonra namazı, zekatı ve emsali hükümleri sıraladı ve ilave etti: "Bütün bunlan Allah'ın Kitab'ında tefsir edilmiş olarak buluyor musun? Kitabullah bunlan müb- hem bırakmış, Sünnet de tefsir etmiştir .''ı

Sahabenin en ileri gelen müfessirlerinden İbn Mes'ud'a göre, Sün- net'in öngördüğü bütün davranışlar, temelde Kur'an'ın istediklerini yeri- ne getirmektir. Haşr Süresi'nin 7. ayeti, Hz. Peygamber'in Sünnet'ine bu

işlevi vermiştir. l'fis3., 119. ayeti, Allah'ın yarattığını değiştirmeyi yasak- lar. Fakat bu 3_yetin maksat ve kapsamını ancak Resülüllah'1n anlayışı

ve uygulamasıyla öğrenebiliriz.

Abdullah İbn Mes'ud'a (r.a.).Beni Esed kabilesinden bir kadın gelip şöyle dedi: "Ey Eba Abdirrahı~aİı! Senin dövme yaptırana ve yapana, yü- zündeki kılları aldırana ve diŞlerini güzellik için birbirinden ayırana lanet ettiğini duydum?" Abdullah İbn Mes'ud ona şu cevabı verdi: "Ben kim oluyorum ki, Resülüllah (a.s.)'ın lanet ettiğine ve Kur'an'da ona şu

1 İbn Abdilberr, Camiu Beyani'l-ilm, II, 234; Şiitıbi, el-Muvafakat, IV, 19.

(5)

Kur'flnla Sünnet Ayrılmaz Bir Bütündür 153

cevabı verdi: "Ben kim oluyorum ki, ResUluilah (a.s.)'ın l8..net ettiğine ve Kur'an'da belirtilene lanet etmeyeyim?" Kadın cevaben: "İki kapak ara-

sındaki Kur'an'ı (Kur'an'ın tamamını) Okudum. Fakat böyle bir şeye rast-

lamadım?" deyince İbn Mes'ud'un cevabı şöyle oldu: "Eğer layıkı vechile

okumuş olsaydın bulurdun. Zira Allah Teala buyuruyor ki: "Peygam- ber'in size bildirdiği her şeyi alıp kabul edin, onun menettiği her şeyden

vazgeçin," dedi. 2

Hicrl ikinci asrın son çeyreğinde Basra'da bir grubun, hadiselerin sübütu meselesinde şüpheye düştüklerinden Sünnet'i ihmal ettiklerini görüyoruz. Bunlardan bazıları, fthad yolu ile rivayet edilen hadisleri ka- bul etmeyip mütevatirleri kabul ederken bazıları hepsini birden reddedi- yordu. Şüpheleri yersiz idi. Fakat şuna dikkat edelim ki bunların i tirazı

Sünnet'in Kur'an'ı tefsir etmesine değildi; rivayetlerini sübUtuna idi.

İmam Şafii, el-Umm adlı kitabının Cima'ul-ilm bölümünden Sün- net'in fonksiyonunu iyi bilmeyen, onu zannl kabul eden, hatta inkar eden bir sözcü ile yaptığı münakaşayı nakleder. Oldukça uzun süren bu

tartışmanın özeti şöyledir.

Muarız: "Kur' An' da bulunan şu Ayet, Kur'an'da her şeyin açıklandığı­

bildirmektedir:

"Biz sana bu Kitap'ı, herşeyin açıklaması olarak indirdik" (Nahl, 89).

Kur'An'ın bir kelimesini bile inkar eden kftfır olur. Öyleyse neye dayana- rak, herhangi bir emir hakkında, "burada bu 'farz' m3.n3.sınadır", "bura- da hassdır", "burada falan şeye del31et vardır", diye farklı hükümler or- taya çıkanhyor? Sonra hadis r8.vlleri hakkında zaman zaman "falanca hata etti," dersiniz. Şu halde, "Biz de hadislerden bazısını kabul etmesek ne lazım gelir" diye soran kimseye karşı İmam Şafii önce Kur'an'ın çeşitli

ayetle-rinde geçen ve Kitap'tan ayrı olarak zikredilen 'Hikmet' kavramı

üzerinde durur ve birçok yerde 'Hikmet'in 'Sünnet' m3.n3.sına geldiğini

ispatlar. Şafii: "Allah'ın Kitabı'nın ve ahkftmımn dili olan Arapça'yı bilen kimseyi, bu ilmi, Resülüllah (a.s.)'dan gelen haberleri de kabule sevk eder," deyip;

"Çünkü ümmUer arasından, kendilerine ayetlerini okuyan, onları te- mizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderen O'dur." (Cum'a, 2)

"Ey Peygamber hanımları! Evlerinizde okunan Allah 'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın," (Ahzab, 34) gibi ayetlerde geçen 'Hikmet' kelimesi-

2 Haşr, 7 Şı1tıbi, Muvafakat, IV, 24; İbn Abdilberr, Camiu Beyani'l-İlm, II, 188.

(6)

nin Sunnet m h 8 s i n a geldigini ispatlar. "Kitap, AIlah'ln bildirdigi hu- kiimler ise, hikmet de onu teblig eden Resfll'iia lisanl ve (fiili ile) onlarin if& ediliq geklidir," der.

Muariz: "Dobusu, bu miimk~ndiir."

eafii: "Oyleyse bu bilgi de iimmete, nakledilen haberlerle ulagacak- tir. Dolayisiyla o haberleri kabul etmek gerekir. Allahu Tegla rju Byette ResilIu'ne ittiba ve onun hiikmiine teslimiyet gosterilmesini emretrnigtir,

"Hayzr, haylr! Senin Rabb'in haklri ipin, onlar aralannda ihtilgf et- tikleri meselelerde seni hakem klllp, sonra da verdiEfin hiikiimden oturii i~lerinde hiqbir sikxnti duyrnaksizin sana tam bir teslimiyetle baglanma- dikqa iman etmig olmazlar" (Nisa, 65).

$u hyette ResGl'e ittiba edenin Allah'a itaat.etmi~; oldugunu bildir- miqtir (Nisa 80):

"Kim ResfilGIIah'a itaat ederse Allah'a itaat etrniq olur. Krn itaattan yuz~evirirse aldirma, zaten seni iizerlerine b e k ~ i gondermedik ki!"

Sam:

"Has~li, Peygamber size her ne verirse onu alin, size her ne ya- saklarsa ondan s a k m ~ n " (Haqr, 7), &yeti Bestil'iin emir ve nehyine sarll- mamlzl istiyor. Peki, bu farz bize oldugu gibi, bizden once yaQamlg olan- lara ve bizden sonra yaaayacaklara da g&rnil degil midir?"

Muanz: "Evet."

SafiE: "Res~liillah'i gorrneyenlerin bu farzIara ulagrnalannm, ondan nakledilecek haberlerden bagka bir yolu var midir?"

Muar~z: "Yoktur."

Daha sonra Imam Qafii, Kur12n'da bulunsln bazl urnfimi hiikiimler- den, husus kastedildiBni, bunun ise ancak Siinnet'in tahsis etmesi, yani s~n~rlandli-maw ile oldueunu anlatlr. 80yle ki: "Kur'An'da birqok ayette,

"Namaz kllrnrz, zekdtl verinizl' emri vardlr. Bu emir geneldir ve biitun mukellefler iqin ge~erlidir. Halbuki haylz yani iidet hiilindeki kadinlar namazla yiiIcumlu degiIdirler. Bu istisna ise Kur'iin'da yer almaz. Bunun kaynaa Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Siinneti'dir.

Bir bagka ornek zekgtt~r. ZekAt verme gyetlerde emredildigi halde, bu emri if& atmenin h a t ~ r a getirdigi soruIara Kur'iin'da cevap yer almaz.

Zekat iqin belirli bir nisab var mid~r? Varsa farkll mallar i ~ i n bu miktar- lar nelerdir? Paranxn, madenlerin, sulanan ve sulamakslzin elde edilen ziraf tiriinlerin, hayvan cins~erinin nisaplan, ne kadardlr? Bir siire mese-

(7)

' [

Kur'fınla Sünnet Ayrılmaz Bir Bütündür 155 lesi var mıdır? Zekata tabi olan ve olmayan mallar hangileridir? Bütün

bunların cevapları hadis~ i şer'iflerle verilmiştir.

Şu ayete göre vasiyet etme farzdır: "Sizden öleceğini anlayan biriniz geriye mal bırakacaksa anası, babası ve akrabaları için münasip bir tarz~

da vasiyet etmesi size farz kılındı. Bu, müttakiler üzerine borçtur" (Ba- kara, 180). Oysa bu hüküm Nisa, 11-12 ayetleriyle neshedilmiştir. Zira bu ayetlerde diğer yakın akrabalar gibi anne ve babanın da hakları, ke~

sin birer pay olarak belirlenmiştir. "Allah her hak sahibine hakkını ver- di, paylarını belirledi. Bundan böyle varisler için vasiye te gerek yoktur,"

hadisi de burada nesih cereyan ettiğini beyan etmiştir.

Keza, 11-12. ayetlerinde anne, baba, kız ve erkek çocukların varis

olacakları mutlak olarak zikredilmiştir. Halbuki gayr-i müslim olan an- ne, baba ve çocuklar mirastan pay alamazlar. Bu istisna, din ayrılığının

mirasamani olduğunu bildiren hadisiere dayanır.

İmam Şafii'nin bu izahları üzerine Muarız:

"Haklısın, şimdiye kadarki iddialarıının hatalı olduğunu kabul edi- yorum. Bazıları da var ki, Kitap'ta beyan olul1ması h§.linde Resülüllah'tan ge1en hadisi kabul etmiyorlar?"

Şafii: "Bunun neticesi ne oluyor?"

Muarız: "Sal3t emrini sadece bir rek'at kılmakla yerine getireceğini düşünüyor. Ne namaz vakitleri, ne de üç veya dört gibi sayılar söz konu- su değil. Fakat neyse, bunlardaki tutarsızlığı an~adım da peki zanni de- lille kat'i bir haramın nasıl olup da mübah kılındığını bana izah edebilir misin?"

Şafii: "Elbette. Bak, şu yanında duran adamın kanı ve malı dokunul- maz değil mi?"

Muarız: "Evet."

Şafii: "İki şahit dese ki, 'Bu işi falaneayı öldürdü ve elindeki malını aldı ve işte yanındaki mal da gaspettiği maldır.' Bu durumda ne yapar~

sın?"

Muarız: "K.ısas olarak onun öldürülmesine hükmeder, malı da asıl

sahibinin varisierine dağıtırım."

Şatil: "Peki bu şahitlerin yalan söylemeleri veya yanılmaları müm~

kün müdür?''

Muarız: "Tabii."

(8)

156 Kur'an-Sünnet-İlimler

Şafii: "Peki, kesinlikle dokunulmaz (muhterem) olan can ve malı, na-

sıl oldu da kesin olmayan iki şahidin şehadeti ile mübah kıldın?"

Muarız: "Kıldım, çünkü şahitliği kabul etme emri var."

Şafii: "Peki Kur'an'da kati, yani öldürme işi hakkında şahitliğin ka- bulünü nass olarak buluyor musun?"

Muarız: "Hayır! L3.kin Allah'ın ancak mefbum ile emretmesinden istidl<ll ederek bunu çıkarıyorum."

Şafii: "Şahitlerin hakiki hallerine yalnız Allah Teaiii vakıf olduğu

halde, zahire göre onları kabul duruıiıunda isen bil ki, biz muhaddisten ondan daha fazlasını (zabt, hıfız, adalet, tek olmama gibi şartlar) istiyo- ruz."

Böylece İmam Şafii (r.a.), kuvvetli bir istidl§.l ile muarızını ikna e9,er. Burada söz konusu muarızın gerçek bir şahıs olup olmadığı sorusu

hatıra gelmektedir. Mümkündür ki Sünne.t'e karşı tavır, bazı muhitler- de, özellikle Basra'da yayılmış bir akım hilline gelmiş ve İmam Şafii de iyice hazırlıklı olarak, onların hükmi şahsiyetlerine cevap vermiş olsun.

Bu meseleden ziyade, onun cevaplarındaki ihata, insaf ve kuvvetli man-

tık örgüsü önem arzetmektedir.

Şafii'ye göre, "İmanların bütün söyledikleri Sünnet'in şerhidir. Bü-·

tün Sünnet de Kur'ftn'ı Kerim'in şerhidir."3

Üçüncü asırdan itibaren Sünnet'iiı dindeki yerini reddeden Müslü-, ) man'a rastlanmamıştır; ta ki Avrupalılar'ın 19. asırcia İslam ülkelerini istila etmeleri neticesi sömürge idaresi kurmalarına kadar, bu sapıklık görülmemiştir. Sömürgeciler Hz. Peygamber'e duydukları kin, peşin hü- kümle şartlanarak İslam'a nefretle bakışları, Müslümanlar'ın birliklerini parçalama, İslfun medeniyetini çekememe, Müslümanlar arasında fıtne ve ihtilaf çıkararak onları birbirleriyle uğraştınrken kendi hakimiyetlerini kolayca devam ettirme, Müslümanlar'ın servetlerini yağ­

malamaya devam etme gayeleriyle bu ihtilafları körüklemişlerdir.

Zaten onların bu gayye hizmet etmek için yetiştirdikleri oryantalist- ler, İslami incelemeler uzmanı olduklarını iddia ederek, İsliim aleyhinde birçok şüphe uyandırmaya çalışıyorlardı. Sadece şunu hatırlamak, bu id-

diamızı ispatlamak için kafidir. Yüzlerce oryantalistin bir araya gelerek

hazırladıkları "İslfan Ansiklopedi8i" İslam'ın en temel kavramları olalı Allah'ı, vahiy, peygamber,- Kur'an inariçiarı ve birçok İslami alıkarn ve müessese konusunda inkar ve şüphe uyandırma gayesine yönelik İnak-

3 S. Yıldırım, Peygamberimiz'in Kur'fin'ı Tefsiri, 'istanbul, 1983, s. 102.

(9)

Kur'dnla Sünnet Ayrılmaz Bir Bütündüi- 157

sadlı, yanlış, gayrwi ilmi iddiaları ile doludur. İşte sömürgeci idare, birçok oryantalist tarafından üretilen bu iddiaların kulaklarına üfleneceği, bazı

gafil, cahil, gevşek, ecuebi taklitçisi, menfaat peşinde koşan Müslüman- lar bulma imkanı verdi.

Müslüman toplumlarca hiç kabul görmemesine rağmen, bu kabil id-

diaların iki asır boyunca, arada bir ısıtılıp tekrar piyasaya sürülmesi de bu fitnenin gayrwi müslimler tarafından kaynatıldığının 'b§.riz delilidir.

Zira onlarca önemli olan, bu görüşün galip gelmesi değildir. Bu aykırı id-

diaların Müslümanlar arasında yerleşemeyeceğini onlar da pek iyi bilir- ler. Ama hiç değilse bir fitne çıkarıp Müslümanlar'ı, hayatı meseleleriyle

meşgul olmaktan, bir süre için bile olsa uzaklaştırmaları, onları birbirine

düşürmeleri kendileriıle yetmektedir. Her dönemde kulaklarına üflene- cek beş-on gafıl bulmak hiç de zor bir iş değildir.

Fakat bu gafıl Müslümanlar'ın, aynı iddialarını ilmi olarak ileri sü- ren oryantalistlerden temel farkları şudur: Onlar Kur'an'ın Allah tara-

fından gönderilcliğine inanmazken, berikiler Kur'an'a iman ettiklerini söylerler. Bu da kendilerinin durumunu; daha da zorlaştırmaktadır. Zira bu iddialar, İslam toplumunun içinde çıkmış, bünyenin ihtiyacından ileri gelmiş meseleler olmayıp, Kur'Rn'a ve İslam'a inanmayan ecuebiler tara-

fından üretilmiştir. Dolayısıyla Kur'§.n'a inanmadığı_nı iddia ederek o sa-

pıkları kabul ettirebilmek çok zordur, hatta imkansızdır. Çünkü, eskiden

bazı Müslümanlar hadislerin sübütundan emin olmadıkları iddiasıyla

hadisleri ihmal etmişlerdi. Ama bunlar, Allah'ın Kur'an'da Resülü'ne

verdiği Kitab'ı açıklama yetkisine itiraz etmektedirler. Otyantaliste göre

kolay. Hatta Kur'an'da olması da onlar için çok şey ifade etmez. Onun içindir ki, hadiste ve Kur'an'da bulunan hakikatleri reddetmek veya sap-

tırmak veya sathi olarak değerlendirmek veyahut pek önemsememek on- lara göre normaldir. İşte görüyoruz ki, bu hususta onları taklid eden Müslümanlar da onlardan etkilenmiş, dini hassasiyetleri azalmış bulun-

maktadır.

Bunlar Kur'anRı Kerim'in bütün ayetlerini göz önünde bulundurarak değerlendirme yapan klasik İslam alimleri gibi davranmayıp, hevalarına göre mana verebileceklerini düşündükleri bazı ayetleri münferİt olarak ele alırlar. Şöyle ki: "Kur' an, 'Allah size kitabı mufassal olarak indirmiş­

ken ondan başkasının hakemliğini arar mıyım?' (En' am, 114) buyurmak-

tadır. Demek ki hem Kur'an'ın açıklanmaya ihtiyacı yoktur, hem de Al- lah'tan başkasının hüküm yetkisi yoktur," derler.

Cevaben şöyle deriz: "Bu ayet, Hz. Peygamber'in nübüvvetine itiraz eden kafirleri reddetmek muhtevasında vftrid olmuştur. Onlar keyifleri-

(10)

158 Kur'an-Sünnet-İlimler

nin istediği bazı h<irikul§.de şeyler, sihirbazvari işler, Hz. Peygamber'in nübüvvetini başka otoritelerin onaylaması gibi şeyler peşinde idiler. Al- lah Teala ise birçok hakikatleri mufassal olarak açıkça bildiren ve mUcize özelliği olan Kur'

an'

ı indirmesiyle kendisinin bu nübüvveti onay~

larlığını bildirmişken, başka harikalara ve oteritelere hiçbir ihtiyaç olma-

dığını belirtmektedir.

Zira ilahı hükmü anlamak için, diğer harika hallerin, mücizelerin delaleti Kitab'ın mucizesi kadar kuvvetli, açık ve tafsilatlı değildir.

Mesel§. Ay'ın ikiye ayniması mUcizesinden bile Peygamberimiz'in nübüv~

vetine del3.let, ancak kısa bir an için ve onu gören malıdut kimseler için ');

söz konusudur. Ama bundan istifadenin gerek açıklığı, gerek devamlılığı,

kelama, yani Kitab'a dayanır. işte buradabumana hatırlatılarak huyu- ruluyor ki: "Allah, size diğer mücizelere muhtaç olmayacak olan böyl6 ,~~

mufassal bir kitap indirmiş ve böylece hükmünü kesin olarak beyan ve

tebliğ etmiş iken, ben şimdi şeytanların yaldızlı sözlerine meyledeceğim

de (bundan önceki En' am, 112 ayetinde bu durum söz konusu edilmekte- dir) aramızda hakiıyı haksızı ayırmak için Allah'ın hükmünü bırakıp,

ona karşı Allah'tan başkasını mı hakem seçeceğim? Hayır, aslal"4 Bu ayet, Allah'ın fermanıyla olan bu şehadetini kabul etmeyip, in- sanlardan birtakım hakemler, otoriteler teklif eden müşrikleri reddedi- yor. Nitekim nüzı1l sebebi rivayetine göre müşrikler Hz. Peygamber (s.a.v.)'e, "Seninle bizim aramızda Yahudi hahamlarından veya Hıristi­

yan piskoposlarından senin durumun hakkında bükmedecek bir hakem tayin et" diye tekiifte bulunmuşlardı. Bunun üzerine bu ayetler indiril-

miştir.5

Demek ayet-i kerlme, birinci derecede Hz. Peygamber' e hi tab ederek nübüvvetinin başka otoritelerin tasdikine ihtiyacı olmadığını, Allah'ın

Kur'an'la olan şehadetinin buna fazlasıyla kafi geldiğini bildirmek için nazil olmuştur.

Bu §.yeti, Hz. Peygamber'in, hadisleriyle Kur'an'ı açıklamasının aley- hinde deli] getirmenin hiçbir manası yoktur. Bir kere böyle yapmak, ayeti siyakından, muhtevasından çıkarmaktır.

Diyelim ki bu tuhaf iş yapıldı. Bu ayetten Hz. Peygamber'in hüküm koyma yetkisi olmadığı manası çıkarıldı. Bizim buna itirazımız yok. Za- ten hükmün tek kaynağının Allah olduğunu biz de söylüyoruz. _Yalnız

4 El malılı M. Harndi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, En'am, 114 ayetinin tefsirinde.

5 Ebu's-Suud, İrşadu'l-Akli's-Selim, En'am 114. ayetinin tefsirinde.

(11)

Kur'Cınla. Sünnet Ayrılmaz Bir Bütündür 159 bunu hadislerin tefsir etme özelliğini reddederek değil, hadisi yerine yer- leştirerek yapıyoruz. İşte bakın bu konuyu Şah Veliyyullah Dihlevl nasıl güzelce ifade ediyor:

"Helal ve haram kılmak, herhangi bir şeyin melekUt aleminde o fiil sebebiyle sorumlu tutulup tutulmayacağı hakkında geçerli bir hüküm icad etmektir. İşte bu icad, sorumlu tutulmaya veya tutolmamaya bir se- bep teşkil eder. Bu ise, Allah'ın sıfatlarındandır. Helal ve haramın bazen Resül'e nisbet edilmesinin sebebi, onun sözünün, Allah'ın hel§.l veya ha- ram kılmasına delil olmasındandır. Müçtehidlere nisbeti ise, ya Şari'nin nassından rivayet veya onun sözünden kasdedilen manayı istinbat etme- leri cihetiyledir.6

Demek ki Müslüman gelenek, hadis-i şerifleri değerlendirmesiyle,

müçtehidlerin gayretleriyle; tefsir, hadis, usul-i fıkıh, gibi ilimleriyle; Al- lah'tan başka hakem, O'ndan başka hüküm kaynağı ortaya çıkarmış de-

ğil, bilakis Allah Teaiii'yı tek hüküm kaynağı olarak bilmiş ve fakat o hükmün nasıl aniaşılıp tatbik edilmesi gerektiğini arayıp öğrenme yolu- na girmiştir. Buna uymayan tutum ise, Hariciler ile bazı oryantalistlerde ve onların kuklalarında görülmüştür.

Hariciler, Hz. Ali'yi (r.a.) hakem tayin ettiği için kafir ilan ettiler. Zi- ra, "Allah'tan başka hakem yoktur" dediler. Hz. Ali buna karşı meşhur cevabını şöylece vermişti: "Bu hak ve doğru bir sözdür, fakat batıl mak- sat için ileri sürülmektedir." Hz. Ali: "Tamam, Allah'tan başka hakem yok. Fakat O, hükmünü Kur'an'da bildirmiştir. Kur'an ise, hükmü uygu- lama mercii değildir. O'ndaki hükmü insanların aniayıp uygulaması ge- rekir," diyordu.

Diğer bir iddia, Kur'an'ın mufassal vasfını ileri sürerek, ayrıca tefsir edilmesine ihtiyaç olmadığını ileri sürmektir. Kur'an-ı Kerim, hak ile

batılı iyice belli edip açıklamıştır. Birçok helal ile hararnı bildirmiştir.

O'nda birçok hakikat açıkça bildirilmiştir. Bu itibar!a elbette mufassal-

dır.

Keza, Kur' §.n' ın mübin vasfını ileri sürerleı'. Mübin, "açık, zahir veya

açıklayan" manalarma gelir. Kur'an Allah'w fiil, isim ve sıfatlarına,

ahiret hayatına, vahiy ve nübüvete, önceki ümmetierin hallerine, insa-

nın dünyadaki vazifelerine, güzel ahlak prensiplerine, Allah'ın insanlara vaz' ettiği talimat ve alıkama dair birçok hakikatı açıklaıniştır. Demek ki

Kur'an'ın mübin olması şu demektir:

6 Hüccetullahi'l-Baliğa, I, 129-130.

(12)

160 Kur'an-Sünnet-İlimler

1-Kur'an'ın i'cazı, Hak TeaJ.a'dan geldiği aşikardır, açıktır.

2- Dünya ve §.hirete, mülk ve meleküta, gayba dair bilgiler verir, bir- çok kıssa ve mev'izaları açıklar.

3_- Hakkı b3tıldan, hayrı şerden, doğruyu eğriden, güzeli çirkinden

ayırt eder.

4- Kur'an'ın dili açık, fasih Arapça' dır. Arap dilinin muazzam ifade

imkiinlarını kullanmak sUretiyle, ifade-i meram etmiş, diller içinde en sağlam bir beyan aracı ile gelmiştir. 7

Bütün bunlar, Kur'an'ın mübin vasfını fazlasıyla göstermektedir. Fa- kat Kur'an'ın mübin olması, ondaki her şey, her insanın, her seviyenin, hemen anlayacağı şekilde meydandadır, tefsire h8.cet yoktur, demek de-

ğildir.

Kur'fm, kitap olarak gönderilmişir. Kitap, birçok Himler ihtiva et~

mektedir. Muallimsiz kitap, insanlara bir şeyler öğretmek için geçerli olan bir yol değildir. Öğretimde kitap ile yetinen, öğretmeni ve okulu reddeden öğretim sistemi olamaz. Onun içindir ki Allah, Kitabı'nı, mesa~

jını sahipsiz, maailimsiz bırakmamıştır. Birçok :lyette Peygamber'in Ki~

tap ve hikmeti öğretmesinden, açıklamasından bahsedilmiştir.

Peygamber'ine tam bir itaat istemiş, ona itaatin Allah'a itaat olduğu­

nu bildirmiş, ona itaat etmemenin, onun verdiği hükme boyun eğmeme~

nin imansızlık alameti olduğunu bildirmiştir. Sadece birkaçının mealini verelim:

"O ümmilere kendilerinden bir Peygamber gönderen Allah'dır. O' Peygamber, onlarq, Allalı 'ın ayetlerini okur, onların iç ve dışlarını arın­

dırıp temizler, onlara Kitab'ı ve lıik.meti öğretir" (Cum'a, 2).

"Kim Peygamber'e itaat ederse, muhakkak Allalı 'a itaat etmiştir"

(Nisa, 80).

"Peygamber' in size bildirdiği her şeyi alıp kabul edin O'nun menetti-

ği her şeyden vazgeçin" (Haşr, 7).

"Hayır, hayır! Eabbi'ne yemin ederim ki, aralarında tartışıp çekiş­

tikleri şeylerde seni hakem kabul edip, sonra da verdiğin hükümden do-

layı içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyet göstermedikçe iman etmiş olmazlar" (Nisa, 65). ·

"Ey ResUlüm, de ki: (Ey insanlar!) Eğer Allalı 'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin, günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafur' dur,

Rahim'dir" (Al-i İmran, 31), ·

7 Elmalılı, H ah Dini Kur'an Dili, Yusuf, 1 ayetinin tefsirinde.

(13)

Kur'cinla Sünnet Ayrılmaz Bir Bütündür 161

İşte Peygamber'in Kitab'ı öğretmesi, hikmeti yani Sünnet'i öğretmeh si, işte ona yani onun hadislerinde bildirdiği hususlara itaat etmenin lüh zumu, işte onun hakemliği ... Bunlar, bu ve benzeri birçok <iyette Güneş

gibi aşikardır.

Kitap'ia, elbette o kitab'ı ·esas alarak öğretim yapan, o en büyük Mu h allimin (a.s.) öğreteceği, açıklayacağı, uygulayacağı birçok şey vardır.

Namaz emri açıktır, kesindir. Ancak nasıl ifa edileceği, o en büyük Mualh lim'in açıklayıp öğretmesine havale edilmiştir. Onun başvurmadan nah

mazın eda edilişini Kur'an'dan anlamak mümkün değildir.

Yoksa Kur'an'ın 'mübin' ve 'mufassal' olmasından, onu herkesin, okur-yazar olmayan birinden tutun, ilirnde en ileri seviyede olan, tefsir,

fıkıh, kel§.m alimlerinin aynı şekilde anlayacağı manasını çıkaran şahıs,

bu iddiasına hiç kimseyi inandıramaz.

Tevfik Allah'tandır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Türkçe ilk Kur’an çevirilerinde pänd turur (F.); ol Ķur’ān Ǿibret erür pārsālarġa yaǾnį pend erür (Ar.+F.); ögütlemek (T.); Ķurǿān naśįĥatdur (Ar.);

 Her şey ancak Allah’ın yardımıyla olur!. 

‘ Sizin hepinizin yaratılmanız da yeniden diriltilmeniz de sadece bir tek kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir; Allah her şeyi işitir, her şeyi

&#34;Âhiret Âlemi&#34; denir. Bütün semâvi dinlerde olduğu gibi en son ve en mükemmel din olan İslâm'a 9 göre, meydana geleceği âyet 10 ve bütün ümmetin fikir birliği

dönemiyle ilişkili olarak okumak, sadece vahyin sağlıklı anla- şılması için değil, nazil olduğu dönemin önemli bir kaynağı olarak önemlidir. Vahyin

Ata arasında Büyük Günalı ve İman konuları çerçevesinde ortaya çıkan bir fikri ayrılığın ilk ayrışma ve kırılmaya dönüştüğünü ifade etmektedir.s

Tashîh-i hurûf, Kur’an-ı Kerim’i yüzünden ve ezberden güzel okuyabilmeyi öğreten en güzel metottur. Bu bölümde bunu gerçekleştirmek amacıyla uygulamalı

(Kur’qn’da yada Arapça’da sesli harf vardır. Arapça’nın bozukluğunu bir türlü anlayamadılar. Görünenle söyleneni bir türlü ayıramadılar. Arapça ‘da sesli harf yok