• Sonuç bulunamadı

HENRY DAVID THOREAU YÜRÜMEK

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "HENRY DAVID THOREAU YÜRÜMEK"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

H ENRY D AVID T HOREAU

YÜRÜMEK

(4)

CAN SA NAT YA YIN LA RI

YA­PIM­VE­DA­ĞI­TIM­TİCA­RET­VE­SA­NAYİ­A.Ş.

Maslak­Mah.­Eski­Büyükdere­Cad.­İz­Plaza,­No:­9/25 Sarıyer­/­İstanbul

Te­le­fon:­(0212)­252­56­75­/­252­59­88­/­252­59­89­Faks:­(0212)­252­72­33 canyayinlari.com/9789750740817

ya­yi­ne­vi@canyayinlari.com Sertifika­No:­43514 Can­Klasik

Yürümek, Henry­David­Thoreau İngilizce­aslından­çeviren:­Selçuk­Işık Excursions

İlk­basım­(çeviriye­kaynak­alınan­basım):­Ticknor­aud­Fields,­1863

©­2019,­Can­Sanat­Yayınları­A.Ş.­­

Tüm­hakları­saklıdır.­Tanıtım­için­yapılacak­kısa­alıntılar­dışında­yayıncının­

yazılı­izni­olmaksızın­hiçbir­yolla­çoğaltılamaz.­

1.­basım:­2019

6.­basım:­Ocak­2021,­İstanbul

Bu­kitabın­6.­baskısı­6000­adet­yapılmıştır.

Dizi­editörü:­Ayça­Sezen Düzelti:­Ebru­Aydın Mizanpaj:­Bahar­Kuru­Yerek

Sanat­Yönetmeni:­Utku­Lomlu­/­Lom­Creative­(www.lom.com.tr) Proje­asistanı:­Seda­Yüksel

Kapak­illüstrasyonu:­Eda­Çağıl­Çağlarırmak

Kapak­baskı,­iç­baskı­ve­cilt:­İnkılap­Kitabevi­Baskı­Tesisleri Çobançeşme­Mah.­Altay­Sk.­No:­8

Yenibosna-Bahçelievler,­İstanbul Sertifika­No:­44066

ISBN­978-975-07-4081-7

(5)

İngilizce­aslından­çeviren

Selçuk­Işık

DÜŞÜNCE

H ENRY D AVID T HOREAU

YÜRÜMEK

(6)
(7)

HENRY­DAVID­THOREAU,­1817’de­Massachusetts,­Concord’da­doğ- du.­Harvard­Üniversitesi’nden­mezun­oldu,­devlet­lisesinde­ders­ver- meye­ başladı.­ Öğrencilere­ fiziksel­ ceza­ vermeyi­ reddettiği­ için­ kısa­

süre­ sonra­ istifa­ etti.­ Ailesinin­ kurşunkalem­ fabrikasında­ çalışmaya­

başladı.­Amerikan­“aşkıncılığı”nın­önemli­temsilcilerinden­Ralph­Waldo­

Emerson’ın­ yeğenlerine­ ders­ vermeye­ başladı.­ 1845’te­ Emerson’nın­

Walden­Gölü­yakınlarındaki­arazisinde­kendine­bir­baraka­inşa­ederek­

orada­yaşamaya­başladı.­Bu­deneyimden­yola­çıkarak­1854’te­yayımla- nan­ve­yürümek­üzerine­bir­felsefe­metin­olma­niteliği­taşıyan­Walden ya da Ormanda Yaşam’ı­kaleme­aldı.­Meksika-Amerika­Savaşı’nı­ve­köle- liğin­kaldırılmamasını­protesto­ederek­vergi­ödemediği­için­barakasın- da­ tutuklanarak­ hapse­ atıldı.­ Bu­ deneyimin­ ardından­ da,­ Gandi’den­

Martin­Luther­King’e­birçok­lideri­derinden­etkileyen­ve­siyasi­litera- türe­aynı­adlı­kavramı­kazandıran­Sivil İtaatsizlik­isimli­adlı­yapıtını­yazdı.­

1837-1861­ yılları­ arasında­ kesintisiz­ tuttuğu­ günlükleri­ ölümünden­

sonra­16­cilt­halinde­yayımlandı.­Bir­düşünür,­biliminsanı­ve­doğa­gez- gini­olan­yazar­1862’de­Condord’da­öldü.­

SELÇUK­IŞIK,­Marmara­Üniversitesi­İngilizce­İşletme­Bölümü­mezunu- dur.­İngiliz­komünist­tarihçi­Ernie­Trory’nin­İkinci­Dünya­Savaşı­sonra- sında­Almanya’nın­doğu­bölümünde­sosyalizmin­kurulmasını­ele­aldığı,­

Yazılama­Yayınevi’nden­basılan­Almanya’da Sosyalizm­adlı­kitabın­çevir- menidir.­ 2014’ten­ bu­ yana,­ soL Haber Portalı’na­ düzenli­ olarak­ çevir- menlik­yapmaktadır.

(8)
(9)

Yürümek ...11 Bir Kış Yürüyüşü ...55 Gece ve Ay Işığı ...77

İçindekiler

(10)
(11)

11

Safi medeni bir özgürlük ve kültürden ziyade Doğa, Mutlak Özgürlük ve Yabanıllık üzerine iki çift laf etmek istiyorum. İnsanı bir toplumun üyesinden çok Doğa’nın bir sakini ya da ayrılmaz bir parçası görmekle alakalı söyleyeceklerim. Sözlerimin ucunu sivriltme arzusunda- yım, belki böylece söylediklerimi etkili kılabilirim; zira yeterince medeniyet savunucumuz var; bu meseleyle vaizler, okul komiteleri ve hatta her biriniz zaten ilgile- niyorsunuz.1

Hayatım boyunca Yürüyüş sanatını anlamış hepi topu bir ya da iki insanla tanışmışımdır, bildiğiniz yürü- yüşe çıkmaktan bahsediyorum. Bu insanlar “Ortaçağ’da ülkeyi dolaşarak Kutsal Topraklar’a, yani Sainte Terre’e gitme bahanesiyle bağış toplayan başıboş insanları gören çocukların günün birinde, ‘Bakın bir Sainte-Terrer geçi- yor,’ (bir Saunterer, bir Kutsal Toprak yolcusu) diye çığ- lığı koparmasından hoş bir biçimde türemiş olan saunte- ring2 konusunda deyim yerindeyse özel bir yeteneğe sa- hiptirler. Her ne kadar öyleymiş gibi yapsalar da yürü-

1.­Bu­kitabı­oluşturan­üç­metin­“Yürümek”,­“Bir­Kış­Yürüyüşü”,­“Gece­ve­Ay­

Işığı”,­ yazarın­ Excursions­ (Gezintiler)­ adlı­ deneme­ derlemesinden­ alınmıştır.­

(Y.N.)

2.­(İng.)­Gezinmek.­(Ç.N.)

YÜRÜMEK

1

(12)

12

yüşleri asla Kutsal Topraklar’da son bulmayacak olanlar gerçek birer aylak ve berduşturlar; ancak oraya gerçek- ten gidenler dediğim gibi olumlu anlamıyla saunterer’dır.

Sans terre kelimesinden kimileri evsiz ve yurtsuz anlamı- nı türetse de aynı kelime olumlu tarafından bakıldığında

“belli bir yeri yurdu olmamak ancak her yerde evinde gibi olmak” anlamına da gelecektir.

Başarılı bir sauntering’in sırrı da budur. Habire evde pinekleyen bir adam avarenin önde gideni olabilir; ancak saunterer, olumlu anlamıyla, inatla denizle buluşacağı en kısa yolu arayarak kıvrıla kıvrıla akan nehirden daha ava- re değildir. Ben yine de, doğrusunu söylemek gerekirse, en muhtemel türetme olan ilkini tercih ediyorum. Ne de olsa her yürüyüş, içimizdeki Keşiş Pierre’in Kutsal Topraklar’ı Kâfirlerin ellerinden alarak yeniden fethet- memizi vaaz ettiği bir çeşit haçlı seferidir.

Doğru, bizler ödlek haçlı neferlerinden başka bir şey değiliz; bugünlerde yürüyüşçüler bile sürekliliği olan, gay- retli girişimlerde bulunmuyor. Seferlerimiz şöyle bir dola- şıp akşam başladığımız yere, aile ocağına geri döndüğü- müz gezilerden ibaret. Yürüyüşümüzün yarısı ayağımızı önceden bastığımız yerlerde dolaşmakla geçiyor. Bizler en kısa yürüyüşe bile ölümsüz bir macera yaşama hevesiyle, asla geri dönmemecesine atılmalıyız. Mumyalanmış kalp- lerimizi terk edilmiş krallıklarımıza kutsal birer emanet olarak geri göndermeye hazırlıklı olmalıyız. Annenizi, ba- banızı, kardeşlerinizi, karınızı, çocuklarınızı ve arkadaşla- rınızı terk etmeye ve onları bir daha görmemeye hazırsa- nız; borçlarınızı ödeyip vasiyetinizi hazırladıysanız, tüm işlerinizi yoluna koyduysanız ve artık özgür bir adamsa- nız, o halde yürümeye hazırsınız demektir.

Kendi deneyimime gelince, ben ve bazen bana eşlik eden yol arkadaşım kendimizi yeni ya da daha ziyade eski bir sınıfın şövalyeleri olarak düşlemekten keyif alı-

(13)

13

yoruz. Equestrian ya da Chevalier, Ritter ya da Rider1 de- ğil, çok daha kadim ve onurlu olduğuna inandığım bir sınıf bu; Yürüyüşçüler. Süvarilerin kahraman şövalye ruhu şimdilerde Şövalyeler’e değil Gezgin Yürüyüşçüler’e geçmiş gibi görünüyor. Yürüyüşçü artık Kilise, Devlet ve Halk dışındaki bir çeşit dördüncü kuvvet gibidir.

Bu soylu sanatı bu civarlarda adeta bir başımıza icra ettiğimizi duyumsamış olsak da; gerçek şu ki hemşerile- rimin çoğu ara sıra yürümeye tıpkı benim gibi istekli ol- salar da yapamıyorlar, en azından iddiaları bu yönde. Hiç- bir servet bu uğraşın sermayesi olan boş vakti, özgürlüğü ve bağımsızlığı satın alamaz. Bu sermaye ancak Tanrı’nın bir lütfu olarak kazanılabilir. Bir Yürüyüşçü olmak, doğ- rudan Cennet’ten gelen bir takdiriilahiyi gerektirir. Bu- nun için Yürüyüşçü ailesine doğmak zorundasınız. Am- bulator nascitur, non fit.2 Hemşerilerimin bir kısmının on yıl önce yaptıkları yürüyüşleri hatırlayıp bana anlattıkları doğru; bu yürüyüşler sırasında ormanda yarım saatliğine kendilerinden geçecek kadar kendilerini huzurlu hisset- mişlerdir; ancak şunu çok iyi biliyorum ki her ne kadar bu seçkin sınıfa ait olduklarına dair iddialar ortaya atsalar da, o gün bugündür kendilerini caddelere hapsetmişler- dir. Ormancı ya da kanun kaçağı bile olsalar, yaşamlarının daha önceki bir evresinin hatırasıyla, ruhlarının bir an için yüceldiğine hiç şüphe yok.

Vardı neşeli sabahına, O yemyeşil ormanın, Duydu minik notalarını Şen şakıyışlı kuşların.

1. Equestrian­Roma­İmparatorluğu’nda,­Chevalier­Fransa’da,­Ritter­Almanya’da,­

Rider ise­İngiltere’de­süvarilere­verilen­ad.­(Ç.N.) 2.­(Lat.)­Yürüyüşçü­olunmaz,­yürüyüşçü­doğulur.­(Ç.N.)

(14)

14

“Epey vakit geçmiş,”

Dedi Robin geleli Tek isteğim, tek dileğim Vurmak ala geyiği.1

Sanırım dünyevi meşgalelerden tamamıyla uzakla- şarak dağlarda, tepelerde, kırlarda gezinmeye günde en az dört saat –hatta genelde daha da fazla– harcamadan ruh ve beden sağlığımı koruyamam. Aklımdan geçenle- rin beş para etmez ya da dünyalara bedel olduğunu dü- şünebilirsiniz. Bazen tüccarların ve esnafların pek çoğu- nun sabahtan akşama kadar, sanki bacaklar ayakta dikil- mek ya da yürümek için değil de oturmak için yaratılmış gibi bağdaş kurup oturduklarını hatırladığımda, bu adam- ların bunca zamandır hâlâ intihar etmemiş oldukları için övgüyü hak ettiklerini düşünürüm.

Odamdan bir gün bile çıkmasam pas tutan ben, ara sıra da olsa, saat dört gibi günü kurtarmak için geç bir vakitte, karanlığın gölgeleri çoktan gün ışığına karışmış- ken kaçamak bir yürüyüşe koyulduğumda bedelini öde- yeceğim bir günah işlemiş gibi hissederim. İtiraf etmeli- yim ki kendilerini haftalar, aylar, hatta ve hatta yıllar bo- yu mağazalara ve bürolara kapatan komşularımın buna nasıl dayanabildiklerine hayret ediyorum, vurdumduy- mazlıkları karşısında ise bir şey söylemeye dilim varmı- yor. Öğleden sonra saatin üçünde sanki sabahın üçüymüş gibi bir yere tüneyip kalanların mayaları neden yapılmış- tır hiçbir fikrim yok. Bonaparte sabah saat üç cesaretin- den bahsetmiş bahsetmesine, ama yürekten bağlı olduğu bir garnizonu aç bırakarak yola çıkarma cesaretiyle, gü- nün bu vaktine kadar neşe saçarak pinekleme cesaretinin

1.­Geoffrey­Chaucer’in­yazdığı Gest of Robyn Hode’dan­alınmış­bir­balad.­(Y.N.)

(15)

15

karşılaştırılacak bir yanı yok. Sabah gazeteleri için çok geç, akşam gazeteleri içinse hayli erken olan bu vakitte, ya da öğleden sonra dört ile beş arasında diyelim, eskimiş, soylu fikir ve heveslerden oluşmuş bir lejyonun, cadde- nin diğer ucundan duyulan bir patlamayla dört bir yana dağılmamış olmasına hayret ediyorum. Şeytan kendi ya- rasına ancak böyle merhem olabilir.

Hele erkeklerle kıyaslandığında, eve daha fazla hap- sedilen kadın kısmı buna nasıl katlanıyor hiç aklım almı- yor; gerçi birçoğunun pek de katlanmadığına dair sağlam şüphelerim var. Bir yaz öğleden sonrasının erken vakitle- rinde, kasabanın tozunu elbiselerimizin eteklerinden sil- keleyerek sahiplerinin dinginliğine bürünmüş Dorik ya da Gotik cepheli evlerin önünden alelacele geçerken, yol arkadaşım bu evlerin sakinlerinin bu saatte yataklarında mışıl mışıl uyuduklarını kulağıma fısıldıyor. İşte böyle anlarda bir dakika bile uyumadan sonsuza kadar dimdik ayakta durarak uykuculara göz kulak olan mimarinin o ihtişamına ve güzelliğine minnettar kalıyorum.

Meselenin mizaçla ve onun ötesinde yaşla yakından ilgili olduğuna şüphe yok. Bir adam yaşlandıkça tüm gün evde pineklemek ve ev işleriyle uğraşmaktaki mahareti artar. Ömrünün sonbaharı yaklaştıkça alışkanlıkları da yavaş yavaş karanlığa gömülür, öyle ki güneş batmadan hemen önce, nihayet saklandığı yerden çıkarak ihtiyacı olan tüm yürüyüşü yarım saate sıkıştırır.

Gelgelelim benim bahsettiğim yürüyüşün hastalara belli saatlerde ilaç niyetine verilen ağırlık çalışmak ya da sandalyede sallanmak türü egzersizlerle ilgisi yoktur; gü- nün atılımının ve serüveninin bizzat kendisidir. Egzersiz yapacaksanız yaşam pınarlarını aramaya çıkın. Henüz keşfetmediği uzak kırlarda o pınarlar köpürürken, sağlığı için ağırlık kaldıran bir adam düşünün.

Dahası, yürürken geviş getirdiği söylenen tek yaratık

(16)

16

olan deve misali, derinlemesine düşünerek yürümelisiniz.

Hizmetçisine efendisi Wordsworth’un1 çalışma odasını soran gezginin birine kadın şöyle cevap verir: “Kütüpha- nesi burası ama çalışma odası bu kapıların ardında.”

Kapıların ardında, güneşin altında rüzgârı soluyarak yaşamak hiç kuşku yok ki insanın karakterini bir miktar kabalaştıracak, tıpkı ağır işçiliğin ellerin narinliğinden çalması gibi, doğamızın daha ince niteliklerinin üzerinde kalınca bir üst deri oluşmasına neden olacaktır. Öte yan- dan evde kalmak ise elleri yumuşak, pürüzsüz ve narin kılarken, buna kimi etkilere karşı hassasiyetin artması eşlik eder. Güneş biraz daha az parlayıp rüzgâr üzeri- mizde biraz daha az estiğinde, belki de entelektüel ve ahlaki gelişimimiz açısından bazı etkilere karşı daha has- sas olmamız gerekiyordur; hiç şüphesiz kalın ve ince de- riyi hakkıyla oranlamak da önemli. Fakat bana göre o ölü deri çabucak düşecek, doğal ilaç ise gecenin güne, kışın yaza, düşüncenin deneyime dönmesindeki oranda bulu- nacak. Düşüncelerimizde gün ışığı ve havanın etkisi de o ölçüde artacak. İşçilerin nasır tutmuş elleri haysiyetin ve kahramanlığın zarif dokusuna aşinadır, dokununca yü- rekleri titretir, aylaklığın cansız parmakları, o ellerin ye- rini tutamaz. Emeğin nasırlı ellerinden ve güneş yanığı yüzünden uzakta, tüm gün yatakta yatıp kendini arınmış sanmak düpedüz kendini aldatmaktır.

Yürüdüğümüzde ayaklarımız bizi doğal olarak kırla- ra ve ormanlara götürür. Sadece bir bahçede ya da ağaç- lık yolda yürüseydik halimiz ne olurdu? Bazı filozoflar bile, ormanlara gitmedikleri için ormanları ayağına ge- tirtme ihtiyacı hissetmiştir. Öyle ki “Platon, Akademia’

sının geniş yürüyüş yollarının iki yanına ağaçlar ekmiş,”

1.­William­Wordsworth­(1770-1850):­Dostu­Samuel­Taylor­Coleridge’le­bir- likte­yazdıkları­Lirik Baladlar’la,­İngiliz­romantizminin­temellerini­atan­şair.­(Y.N.)­

(17)

17

açık havada revakların altında subdiales ambulationes1 gerçekleştirmişlerdir. Tabii şayet adımlarımız bizi oraya götürmüyorsa ayaklarımızı sürüyerek ormana gitmek faydasız bir uğraştır. Bir mil yol teperek bedenimi orma- na attığımda ruhum orada değilse eteklerim tutuşuverir.

Öğleden sonra yaptığım yürüyüşlerde sabahki uğraşları- mı ve topluma olan yükümlülüklerimi aklımdan çıkar- ma hevesindeyimdir. Gelgelelim bazen de kasabayı öyle kolay kolay üstümden silkip atamam. Kafamı kimi me- seleler kurcalar durur ve hislerim kötürümleşir, artık be- denimle ruhum aynı yerde değildir. Yürüyüşlerimde, his- lerime geri dönmeye can atarım. Ormanla alakasız şey- ler düşüneceksem ormanda işim ne? Kendimi, hayırlı denen işlere gömülmüşken bulduğumda bile kişiliğim- den şüphe ederim ve bir ürperti alır beni.

Yaşadığım muhit pek çok güzel yürüyüşlere imkân sağlıyor; ve yıllardır neredeyse her gün, hatta bazen birkaç gün aralıksız yürüsem de, göreceklerim halen tükenmiş değil. Yepyeni bir manzara büyük bir mutluluk kaynağı demek ve ben bunu neredeyse her öğleden sonra tadıyo- rum. İki ya da üç saatlik yürüyüşler, görmeyi hiç ummadı- ğım tuhaf bir diyara sürükler beni. Yeri gelir, daha önce hiç görmediğim basit bir çiftlik evinin yanında Dahomey kralının toprakları hiç kalır. Doğrusu on mil yarıçapındaki bir halkanın ya da öğleden sonra yapılan bir yürüyüşün sınırları içinde kalan manzaranın sunduğu imkânlarla, in- san ömrünün yetmiş yılının sundukları arasında keşfedil- meyi bekleyen bir çeşit uyum söz konusudur.

Günümüzde evler inşa eden, ormanları ve koca ko- ca ağaçları kesip biçen insanların ilerleme adını verdikle- ri bu şeyler manzarayı düpedüz çirkinleştiriyor ve onu

1.­(Lat.)­Keyif­dolu­yürüyüşler.­(Ç.N.)

(18)

18

günden güne daha yavan ve değersiz hale getiriyor. Ah keşke bir halk ormanları tutuşturmak yerine çitlerini ya- kabilse! Yarısı yakılıp kül edilmiş çitler gördüm, kırın ortasında çitlerin uçları yok olup gitmişti ve gözü dünya malından başkasını görmeyen pintinin biri, yanına aldığı kadastrocuyla birlikte arazisinin sınırlarını arıyor; cennet ayağına gelmişken etrafında mekik dokuyan melekleri görmeyip bu yeryüzü cennetinin ortasında çitini çakaca- ğı eski bir kazık çukuruna bakınıyordu. Tekrar baktım ve onu cehennemi andıran bir bataklığın ortasında, etrafı cehennem zebanileriyle kuşatılmış halde gördüm, üste- lik arazisinin sınırlarına, yani kazığın çakılı olduğu yer- deki üç küçük taşa da ulaşmıştı, daha yakından baktı- ğımdaysa kadastrocunun şeytanın ta kendisi olduğunu fark ettim.

Kendi kapımın önünden başlayıp bir tek evin yanın- dan bile geçmeden, vizon ve tilkilerin yollarından başka bir yere sapmaksızın, önce bir nehrin, ardından da dere- nin kıyısından ve nihayet çimenliklerin oradan orman tarafına doğru on, on beş, yirmi, hatta millerce yolu ra- hatlıkla yürüyebilirim. Bu civarlarda, kimselerin yaşama- dığı dönümlerce arazi vardır. Birçok tepeden medeniyeti ve insanların ta uzaklarda mesken edindiği yerleri görebi- lirim. Çiftçiler ve elde ettikleri mahsuller, dağ sıçanları- nın saklandığı oyuklar kadar bile belirgin değil neredeyse.

İnsanlar ve meşgaleleri kilise, devlet, okul, ticaret, alım satım işleri, imalat, tarım, hele ki tüm ürkütücülüğüyle politika; bunların tabiatta ne denli az yer kapladığını an- ladığıma o kadar memnunum ki. Politika kim ne derse desin dar bir alan ve ona çıkan yollar ondan da dar. Kimi zaman gezginleri oraya yönlendiririm. Eğer politik dün- yaya gidecek olursanız o şanlı yolu takip edin, piyasanın kurdu olmuş şu herifin peşinden ayrılmayın, bırakın yü- rürken kaldırdığı toz gözlerinizi yaksın, doğrudan oraya

(19)

19

varırsınız; nihayetinde politikanın bu dünyada kapladığı alan belli. Nasıl ki ormana giderken bir fasulye tarlasının yanından geçip gidiyorsam ve aklımda oradan hiçbir şey kalmıyorsa, politika da benim için öyledir. İnsanlığın bir yıldır ayak basmadığı, dolayısıyla politikadan eser kalma- mış bir kara parçasına bir buçuk saat içerisinde ulaşabili- rim; öyle ya politika dedikleri insanın içine çektiği sigara dumanı gibidir.

Kasaba [village] yolların kendisine meylettiği yerdir;

göle dökülen akarsular misali anayollar da bir bir yayıla- rak kasabalarına kavuşur. Kasaba bir gövdeyse yollar da elleri ve kollarıdır; gezginler içinse üç ya da dört yol ağ- zının kesiştiği bir geçiş noktası, bir uğrak yeridir. Kelime Latince yol anlamına gelen via’dan, daha da eskilere gi- decek olursak ved ve vella’nın bileşimi olan villa’dan tü- remiştir; Varro1 ise kelimeyi taşımak anlamına gelen veho’dan türetmiştir, çünkü villa bir şeylerin bir yerden başka bir yere taşındığı uğrak yeridir. Geçimini taşımacı- lıkla sağlayan kimselere vellaturam facere denir. Latince sözcük vilis ile dilimizdeki vile, keza villain kelimelerin- de de benzer bir türetme göze çarpar. Bu anlattıklarım, bize kasabalıların ne menem bir yozlaşmaya meyilli ol- duğu konusunda fikir verir. Kendileri şuradan şuraya git- medikleri halde, yanı başlarında ya da az ötede sürüp giden yolculuklardan bitap düşmüşlerdir.

Bazısı hiç yürümez; bazısı anayollarda yürür, kimileri de arsalarda dolaşır. Yollar atlar ve işadamları için yapıl- mıştır. Bense yollarda öyle pek gezinmem, çünkü meyha- neye, bakkala, ahıra ya da ambara yetişme telaşında deği- limdir. Yolculuk etmeye hazır sağlam bir atı andırdığım söylenebilir ama bir binek atı olmayı tercih etmezdim

1.­Marcus­Terentius­Varro­(MÖ­116-MÖ­27):­Romalı­yazar­ve­âlim.­(Y.N.)

(20)

20

doğrusu. Manzara ressamı, bir yolu belirginleştirmek için insan figürlerinden faydalanır. Benim siluetiminse o ressa- mın işine yaramayacağı kesin. Ben doğaya Manu, Musa, Homeros, Chaucer gibi eski peygamber ve şairlerin izin- den yürüyerek giderim. Siz istediğiniz kadar oraya Ame- rika deyin, ama maalesef varacağım yer ne Amerigo Ves- pucci ne Kolomb ne de başkasının keşfettiği bir yerdir.

Buranın daha esaslı tasviri okuduğum sözümona Amerika tarihi kitaplarında değil, mitolojide bulunur.

Bununla birlikte bir elin parmağını geçmeyen öyle eski yollar vardır ki, sanki bizleri sürükleyip getirdikleri yerde bir anda solukları kesilmiş de devam edememiş gibidirler; bu yollara ayak basmak faydalı olabilir. Mesela artık Marlborough’ya gitmediğinden adım gibi emin ol- duğum şu Eski Marlborough Yolu. Burada o yol konu- sunda sözlerimi sakınmayı düşünmüyorum, çünkü öyle zannediyorum ki bu yollardan her kasabada bir ya da iki tane vardır.

ESKİ MARLBOROUGH YOLU1 Vaktiyle servet için toprağı kazıp, Avuçlarını yalayıp durdukları yerde;

Geziniyor Martial Miles Tek başına şimdilerde Ha bir de Elijah Wood, Korkarım fenalık peşinde;

Hele birisi var ki Namı Elisha Dugan Yaradılışı pek vahşi, Keklik ve tavşanlara

1.­Şiiri­Thoreau­yazmıştır.­Marlborough­Yolu,­Concord’daki­eski­Carlisle­Yo- lu’na­verdiği­isim­olablilir.­(Y.N.)

(21)

21

Tuzak kurmaktan başka Yoktur başka bir derdi, Yaşar gider bir başına Yakın durur avına;

Kalmaz asla dert tasa

Doldurunca midesini boyuna Bahar kanımı kaynattığında Dolar içim yolculuk aşkıyla Çakıllar canımı acıtır Eski Marlborough Yolu’nda Bu yolu onarmazlar

Çünkü kalmadı aşındıranlar Bizde yaşam böyledir Derler Hıristiyanlar1 Yoktur kimse bu yoldan Buyuran içeriye

Geçer yalnız konuk olan İrlandalı Quin’e

Her an sapılmayı bekleyen Uzak diyarlardaki bir yönden Bu yol başka nedir ki?

Bu yol başka nedir ki?

İşaret levhaları büyük ve taştan Geçen yok oysa bu yoldan;

Kasabaların anıt mezarları

Tepelerinde yazılı kralların adları,

1.­İsa­Peygamber’in­sözlerinden­biri.­“Yol,­gerçek­ve­yaşam­benim.”­Yeni­Ahit,­

“Yuhanna”,­14:6.­(Y.N.)

(22)

22

Değer gidip görmeye Belki bir gün bu yere Merak eder dururum;

Bu hükümdar kim idi?

Nasıl ya da ne vakit Hangi seçkinle bir olmuş Bunca taşı dikmişti Gourgas1 yoksa Lee2 mi?

Clark3 ya da Darby4 mi?

Ne de büyük bir uğraş Ebediyete göz diken;

Oysa hepsi bomboş, Dümdüz tabletler taştan , Bir gün bir gezgin figan eder Ve yazdığı tek bir satırda Altı üstü hepsi mezar der Bir başkası okur da Kendi ruhunu biler Var bir iki satır serde Aynı gerçeği haykıran Memleketin her yerine

1.­Yunan­filozof­Gorgias’un­isminden­türetilmiştir.­(Y.N.)

2.­Robert­Edward­Lee­(1807-1870):­Amerikan­İçsavaşı­sırasında­Konfeders- yon­Ordusu’nun­komutanı.­(Y.N.)

3.­Sözü­geçen­kişi,­Amerikalı­kâşif,­teğmen­ve­Kuzey­Amerika’nın­iç­kesimle- rini­keşfeden­William­Clark­ya­da­onun­Amerikan­Bağımsızlık­Savaşı­kahrama- nı­subay­ve­milis­kardeşi­George­Rogers­Clark­olabilir.­(Y.N.)

4.­Sözü­geçen­kişi,­Severn­Nehri­üzerine­ilk­metal­köprüyü­kuran­İngiliz­mü- hendis­Abraham­Darby­ya­da­Plymouth­Tarikatı’nı­kuran­İngiliz-İrlandalı­İncil­

öğretmeni­John­Nelson­Darby­olabilir.­(Y.N.)

(23)

23

(24)

24

Referanslar

Benzer Belgeler

Yunan dainleri arasında bir sureti tavsiye bulmak üzere bir zamandan beri cerayan etmekten olan müzekerat henüz neticelenememiş olduğundan memleketi meskure müşkilat-ı

rapordur.Ahiren mest olunmuştur mahkum oldukları Rum tesviyesinde adam ı istima i ciheti ile vukuf olup şeref hulu ile isnat olunan cülusu hümayunun şirket nedarum,şirket

18 Şubat 2015, tarihinde “Çözüm Süreci” kapsamında gündeme etki eden “Başbakan Davutoğlu’nun: çözüm süreci Kritik aşamada açıklaması” Sabah

WMAP önce bu ›fl›n›m üzerinde, 1 derecenin milyonda biri s›cakl›k farklar› saptayacak duyarl›¤a eriflen ölçümlerle, evrenin yafl› (13,7 milyar y›l), içeri¤i

İkinci örnek Bağdadlı Vehbi Efendi kütüphanesidir. Şimdi Sü leymaniye Genel Kütüphanesinin çatısı altında bulunup müstakil olarak durumunu muhafaza et­ mekte

Mir'dt'1 i;1karanlar, iizerinde daha i;ok i;ahi;;tlm1i;; olan Avram Galanti ve Musa Tekinalp gibi Tiirki;eci ve Tiirki;ii Ya- hudi aydmlan gibi Yahudi toplulugu- nun

- The aim of the lesson is to help learners to find necessary information about the list of the things that some one needs for a party. -Students will be able to memorize the

miRNA’lar hedef genlerinin tümör oluşumundaki rollerine dayanılarak onkogenik ya da tümör baskılayıcı miRNA’lar olarak isimlendirilebilir.. Kanserin teşhisine yardımcı