• Sonuç bulunamadı

Çevrenin korunmas

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Çevrenin korunmas"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Çevrenin korunması, ülkemizde de dışa bağımlı kapitalizmin insafına bırakılmış, bir kamusal sorun alanıdır. Bu nedenle, özellikle kapitalist üretim ilişkilerinin sürdürülmesinden yana siyasal partilerin seçim bildirgelerinde de bu durumun pekiştirilmesine yönelik yaklaşımlara yer verilmiştir. Bu yaklaşımlar, geçmişte olduğu gibi gelecekte de emekten ve doğadan yana ekolojik, ekonomik ve toplumsal iyileşmelere olanak vermeyecektir. Dolayısıyla, 1982 Anayasası’nın 56. Maddesiyle öngördüğü “yurttaşlarımıza sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı”, önümüzdeki dönemde de kağıt üzerinde kalacaktır. Dahası, siyasal partilerin izleyeceklerini öne sürdükleri ekonomi politikaları, "çevre sorunlarını" onarılmayacak boyutlara ulaşmasına yol açabilecektir. Bu nedenlerle, 22 Temmuz Genel Seçimlerine katılan siyasal partilerin verdikleri sözlerin bu yönüyle de değerlendirilmesi, göz ardı edilemeyecek bir yurttaşlık ödevidir.

GİRİŞ

Türkiye’de çevre alanında 1980’ler boyunca yaşanan ve halen süren kurumsal ve politik arayışlar, göstermelik ve son derece yüzeysel düzenleme, uygulama ve etkinlikler düzeyini aşamamış; "çevre sorunu" sayılan oluşumların

önlenmesi ve çözümlenmesi de büyük ölçüde “çevre popülizmine" teslim edilmiş; dolayısıyla, kapitalizmin önünde sonunda bu sorunlara yol açan temel süreçleri de kolaylıkla gözlerden kaçırılabilmiştir. Öyle ki, egemen sınıflar bile, moda söylem ve etkinliklerle geçiştirilmeye çalışılan “çevre sorunları" alanında da öncülük etmeye kalkışabilmiş, ancak bir yandan da emek ve doğa sömürüsüne dayanan gelişme politikalarını giderek yoğunlaştırıp yaygınlaştırmış ve kurumsallaştırmıştır.

Bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, 22 Temmuz Genel Seçimleri’ne katılan siyasal partilerin “çevreye" ve "çevre sorunlarına” yaklaşım biçimlerinin, bu doğrultuda verdikleri sözlerin, en azından 1982 Anayasası’nın 56. Maddesindeki "Çevre Hakkı"nın gerektiğince yaşama geçirilmesi yönünden gerçeklik düzeyinin sorgulanması zorunlu olmaktadır. Açıktır ki, bu zorunluluğun yerine getirilmesi sırasında beş yıla yakın bir süredir ülkemizde siyasal iktidarı gasp etmiş olan AKP'nin çevre alanında "dün" yaptıkları ve yapmadıkları ile "yarın" için verdiği sözlerine ağırlık verilmesi gerekmektedir. çalışmalarını 1982 Anayasası'nın 135. Maddesi uyarınca "kamu kuruluşu niteliğinde meslek örgütü" olarak sürdüren Odamız bu zorunluluk ve gerekleri yerine getirmeyi anayasal bir görev saymaktadır. "Çevre sorunu" sayılan oluşumlar, ülkemizde de tek tek bireylerin, işletmelerin, belediyelerin ve bakanlıkların bilgisizlikleri, olanaksızlıkları, aymazlıkları ve vurguncu, adam sendeci eğilimleriyle açıklanır olmuştur. Bu yanılgının ve yanıltmanın kaçınılmaz sonuçlarından birisi de söz konusu oluşumların önlenmesine yönelik

Türkiye'nin ve Dünyanın içinde bulunduğu gerçekliklerle bağdaştırılamayacak politikaların, hukuksal ve kurumsal düzenlemelerin geliştirilmesi, uygulamaların yapılmasıdır. Oysa, hem Türkiye'de hem de öteki ülkelerde, "çevre sorunu" sayılan oluşumların ortaya çıkmasında kapitalizmin ve emperyalizmin ne denli belirleyici olduğu artık gizlenemeyecek biçimde ortaya çıkmıştır. ABD ve işbirlikçilerinin Irak'ta yol açtığı ekolojik, ekonomik, toplumsal ve kültürel yıkımlar, ABD'nin İklim Değişikliği Sözleşmesi’ni imzalamamakta direnmesi, gelişmiş kapitalist ülkelerin

kendi çevrelerine her türlü özeni gösterirken çeşitli yollarla sömürdükleri gelişmemiş ülkelerde çevresel yıkımlara yol açan uygulamalardan kaçınmaması vb. durumlar bu gerçeği açıklıkla ortaya koymaktadır. "çevre sorunu" sayılan oluşumları, gelişmesi ve yaygınlaşması emeğin ve çevrenin sömürülmesine dayanan kapitalist üretim ilişkilerinin bir sonucu olarak gören Odamız, bu gerçeklerden hareketle, siyasal partilerin yaklaşım biçimlerini ve bu doğrultuda verdikleri sözleri çevremizin geleceği yönünden kaygı verici bulmaktadır. çünkü Odamız, dışa bağımlı kapitalist üretim ilişkilerinin sürdürülmesinden yana siyasal partilerin çevrenin tüm yörelerde her türlü bileşeniyle kalıcı biçimde korunmasına yönelik yaklaşımlar içinde olamayacağının bilincindedir.

Türkiye’de 80’lerden bu yana izlenen neoliberal politikalar, AKP döneminde daha da derinleşmiş, çeşitli alanlarda yarattığı tahribat ile kendisini göstermiştir. Sağlık, eğitim ve çevre alanı bu noktada, en ağır tahribatın yaşandığı alanlar olmuştur. Yine bu dönem, “yeniden yapılanma” adı altında devlette “reformu” hedefleyen, devletin küçültülmesi, özelleştirme, yerelleşme ve yabancılaştırmaya dayanan Dünya Bankası ve IMF programları ile

(2)

ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel alanda son derece karamsar bir tablo oluşmuştur.

Ülkemizde genel politika süreçleriyle büyük bir “uyum” içinde çevre alanı da yıllar boyunca istismar edilmiş, doğal varlıklarımız bir talan ve yağma alanı olarak yerli ve yabancı sermayenin hizmetine sunulmuştur. Altyapı

yatırımlarında izlenen yanlış politikalar, ülkemizin doğal ve kültürel varlıklarını, ormanlarımızı, kıyılarımızı bir rant cennetine dönüştürme çabaları, çevre sorunlarına ilişkin politika yoksunluğu, denetim ve yaptırım eksikliği ve uzman kadroların yetersiz düzeyde ve yanlış alanlarda istihdamı çevre sorunlarını daha da çıkmaza sokmuştur.

Yaratılmak istenen siyasi belirsizlik ve kaos, cumhurbaşkanlığı seçimi süreci ile tırmandırılmış, artan terör ve şiddet olayları ile birlikte bu belirsizlik seçim sürecine evrilmiştir. Şu günlerde ise bir yanda savaş çığlıkları diğer yanda ise partilerin seçim kampanyaları kulağımıza çalınmakta, 22 Temmuz 2007 seçimleri ile ülkemizin “yeni” bir sürece girmesi beklenmektedir. Bu noktada, çevre Mühendisliliği meslek alanına büyük görev ve sorumluluklar düşmekte, bu sorumluluğun gereği olarak, seçim sürecinde siyasi partilerin çevre politikaları ve AKP hükümetinin çevre alanındaki icraatlarının bilimsel ve akılcı bir bakış açısıyla değerlendirilmesi gerekmektedir.

TÜRKİYE “ÇEVRE”SİNİ SEÇERKEN: EN ÖNEMLİ ÇEVRE SORUNU YOKSULLUK… MEMLEKETTEN ÇEVRE MANZARALARI

Türkiye’nin çevresel Sürdürülebilirlik Göstergelerine Dayalı Ülkelerarası Sıralamadaki Konumu

Göstergeler Sıralama Göstergeler Sıralama Yıllar Yıllar 2002 2005 2002

(3)

2005

Su Varlığı 112

85

Ekosistemlere Baskıların Azaltılması 29 33 Hava Kalitesi 11 20 Atıkların Azaltılması 82 50 Su Kalitesi 41 142

Nüfus Artış Hızının Düşürülmesi 62

(4)

Biyolojik Çeşitlilik 91 129 Çevre Sağlığı 79 58 Arazi Kullanımı 87 102 Çevresel Yaptırım Gücü 76 46

Hava Kirliliğinin Azaltılması 75 93 Eko-etkenlik 66 69 Su Yetersizliğin Azaltılması 94 97

(5)

Sera Gazı Salınımının Azaltılması 70

94

Ve tablonun ortaya çıkardığı…

Resmi Yalanlar Karşısında, Sivil Gerçekler ! • 19 milyon insan açlık sınırında yaşıyor.

• Belediyelerin ancak %69’u kanalizasyon şebekesine sahiptir.

• Mevcut 3225 belediyenin 324’ünün atıksuları 195 atıksu arıtma tesisi ile arıtılmaktadır.

• 3225 belediyeden içme ve kullanma suyu arıtma tesisi ile hizmet verilen belediye sayısı yalnızca 304. Yani yüzde 10’un bile altında.

• Katı atık depolama tesisleri sayısı yalnızca 46.

• Tehlikeli atıkların sadece yüzde 5'i kuralına uygun yok ediliyor, %40’ı da yakılıyor.

• Tehlikeli atık yakma tesislerinin yapımı için gereken toplam yatırım 2004 fiyatlarıyla 853 milyon avro. Depolama alanları yapımı için ise 110 milyon avro gerekiyor. Aktarma istasyonları yapımı için de 74 milyon avroluk yatırım öngörülüyor. Toplam 1 milyar avroya ihtiyaç var.

• Türkiye’de yılda ortalama 13500 hektar ormanlık alan yanarak yok oluyor. • Geçen yıl çıkan yangınların 8’inin nedeni çöplükler.

• Amik Gölü, Avlan Gölü, Hotamış, Eşmekaya sazlıkları gibi sulak alanlar kaybediliyor. Beyşehir Gölü, Tuz Gölü süratle kirlenmekte yüzey alanları küçülmektedir.

• 135’i uluslararası öneme sahip olan 500 sulak alanımızdan RAMSAR Sözleşmesi listesine dahil edilen 12 alanda ciddi oranlarda kuruma ve kirlenme mevcuttur.

• Tüm dünyada koruma altına alınan alanların ülke yüz ölçümlerine oranını yüzde 12.8. Türkiye'deyse aynı oran sadece yüzde 3.9.

• Fethiye'ye fosseptik, Tuz Gölü'ne kanalizasyon akıyor... Kekova'yı yatlar, Foça'yı balık çiftlikleri yok ediyor. • Bu yılın ilk ayında kükürt dioksit (SO2) ortalamaları, geçen yılın aynı ayına kıyasla Gaziantep’te yüzde 93, Kırıkkale’de yüzde 47, Tekirdağ’da yüzde 46, Manisa’da yüzde 44 ve Kocaeli'nde (Merkez) yüzde 33 oranında arttı. • Dilovası’nda kanser oranı ülkemizdeki genel ortalamanın neredeyse üç katına ulaştı.

• Milyonlarca yıl sürecek olan bir kıyı tahribatına ve doğal olarak da çevre katliamına yol açacak Karadeniz Otoyolu tamamlandı.

• Alınan yargı kararlarına rağmen Bergama Ovacık Altın Madeni başta olmak üzere birçok yerde siyanürle altın madeni işletmeciliği hala devam etmektedir.

• Tarihi ve kültürel mirasımız kalkınma uğruna Hasankeyf, Allianoi, Munzur’da yok edilmeye çalışılmaktadır. PARTİLERİN SEÇİM BİLDİRGELERİNDE “ÇEVRE”

22 Temmuz 2007 tarihinde yapılacak olan seçimlere Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklanan 17 siyasi parti girecektir. Odamızca hazırlanan bu çalışmada; bu süreçte bazı partiler arasında yaşanan birleşme ve ittifaklar, partilerin bir önceki seçimde aldıkları oy oranları ve kamuoyundaki etkinlikleri göz önüne alınarak 10 partinin seçim bildirgesi, seçim bildirgesi olmayanların ise parti programı incelenmiştir:

Demokrat Parti, Anavatan Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Genç Parti, İşçi Partisi, Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Emek Partisi, Türkiye Komünist Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi.

Adı geçen çalışmada siyasi partilerin kendi web sayfalarında yayınlanan seçim bildirgeleri/parti programları esas alınarak “çevre” başlıkları kısaca irdelenmiş, bu noktada iktidar partisi AKP’nin vaat ettikleri ve bugüne kadarki icraatları değerlendirilmiştir.

(6)

Baskın Oran’a, Bilge Contepe’den Neriman Gül Eren’e kadar pek çok bağımsız aday açıklamalarında çevre konusuna doğrudan ya da dolaylı yer vermektedir. Odamızın bu çalışmasında sadece siyasi partilerin seçim bildirgeleri/parti programları irdelenmiş, bağımsız adayların “çevre” konusuna yaklaşımları bu çalışma kapsamında ele alınmamıştır. çalışma bir yandan seçim öncesinde siyasi partilerin çevre alanındaki politikalarını masaya yatırmayı ve bu konuda kamuoyunu bilgilendirmeyi amaçlarken diğer taraftan siyasilerin vaatlerinin seçim sonrasına yansımaları ve “yeni” siyasi iktidarın çalışmalarının takibi açısından da önem taşımaktadır.

Demokrat Parti: “çevre” Konusundaki Vaatlerinin AKP’nin İcraatlarından Hiç Bir Farkı Yok

Doğru Yol Partisi’nin devamı olarak yeni bir isimle seçime giren Demokrat Parti’nin seçim bildirgesinde; Demokrasi ve Hukuk’tan Asayiş ve İç Güvenliğe kadar toplam 12 başlığa yer verilmiş olmasına karşın “çevre” başlığına doğrudan ya da dolaylı olarak hiç yer verilmemiştir. “çevre” konusundaki politikaları hakkında fikir edinmeye

çalıştığımız Demokrat Parti’nin 110 sayfalık seçim bildirgesinde, çevre konusuna farklı başlıklar altında ancak birkaç cümleyle rastlanmaktadır.

DP’nin yaklaşımı, EKONOMİ ana başlığı altında “Özelleştirme ve Vergi Dışı Kaynak Yaratılmasına Yönelik Politikalar” alt başlığında yer verilen iki madde ile kendini ele vermektedir:

“ - Orman vasfını yitirdiği için orman sınırları dışında kalan yerler gelir getirecek şekilde değerlendirilecektir. - Madencilik Sektörüne ve doğal kaynaklara yönelik yatırımlar teşvik edilecektir.”

Yine EKONOMİ başlığı altında yer verilen çeşitli alt başlıklardan alıntılar ise şöyledir:

“ – Altyapı yatırımlarının kamu sektörü yerine özel sektör kuruluşları veya yabancı sermaye tarafından yapılabilmesine yönelik politikalar tayin edilecektir.

- Liman İşletmeleri tamamen özelleştirilecektir.”

Yukarıda yer verildiği başlıkla da kendini somutlayan yaklaşım, çevreye sadece ekonomik bir değer olarak bakan hiçbir bilimsel veri ve yöntem içermeyen son derece muğlak bir yaklaşımdır. Bu “yaklaşım” dahi niyeti ele vermektedir! DP’nin “çevre politikasızlığı” AKP hükümetinin bugüne kadar uyguladığı özelleştirmeci, talancı ve yağmacı politikalardan hiçbir fark içermemekte hatta devamı niteliği taşımaktadır.

Demokrat Parti’nin bildirgesinde ENERJİ başlığında ise bir taraftan ”İnsan ve çevre Dostu Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Geliştireceğiz” vaadinde bulunulurken diğer taraftan “Nükleer Enerjiyi Türkiye’ye Getireceğiz” söyleminde hiçbir sakınca görülmemiştir. Bu çelişki, DP’nin seçim bildirgesine açıkça yansıtılmıştır.

Anavatan Partisi: Seçim Bildirgesi Yok, Parti Programında İse “Çevre” Yok!

22 Temmuz 2007 seçimlerine yönelik bir seçim bildirgesi bulunmayan Anavatan Partisi’nin Parti Programı

değerlendirilmiştir. 35 başlık arasında doğrudan ya da dolaylı “çevre” başlığına yer verilmeyen Programın Altyapı Yatırımları Başlığı altında “Enerji, kara ve demir yolu, liman, yurtiçi ve yurtdışı haberleşme; kara, hava, deniz ulaştırması gibi temel altyapı yatırımlarını devletin asli görevleri arasında telakki ederiz.” ifadesinden bu hizmetlerin kamusal bir nitelik taşıyacağı vaadi sezilmektedir. Olumlu gibi görünen bu yaklaşım, 12 Eylül darbesi sonrası liberal

ve özelleştirmeci politikaları ile defalarca iktidar ya da iktidar ortağı olarak yakından tanıdığımız Anavatan Partisi’nin bu vaadinin özde değil sözde kaldığı ya da kalacağını ortaya koymaktadır. Kaldı ki yine parti programında yer verilen “Enerji ve maden konularında gelişmenin hızlanması için fertlere ve fertlerin meydana getireceği kuruluşlara devletin tespit edeceği esaslar dahilinde yatırım ve işletme hakkı verilmesi, Dış yatırımların teşviki için karşılıklı menfaatleri dengeleyen istikrarlı bir ortamın tesis edilmesi” ifadeleri aynı metinde yer alan yukarıdaki ifadelerle çelişmekte ancak Anavatan Partisi’nin bugüne kadar bildiğimiz özelleştirmeci, IMF ve Dünya Ba"

"kası sözcüsü politikaları ile paralellik taşımaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisi: Doğa Korumacı, çevre Politikası İse Parçacı

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 21 başlıktan oluşan seçim bildirgesinde “çevre”ye, “çevre ve Turizm” başlığı ile yer verilmiştir. Bu başlıkta sıralanan maddeler arasında;

“• Doğal, kültürel ve tarihsel çevreyi koruyacağız; çevre hukukunu sürdürülebilir kalkınmanın temel unsuru olarak ele alacağız. Başta enerji olmak üzere, üretimde çevre dostu yöntemleri destekleyeceğiz. Atık yönetimi için özel önlemler alacağız.

(7)

• çevre kirlenmesinin bedelini, kullanana ve kirletene ödettireceğiz. Ancak, bedel ödemenin sürekli bir kirletme hakkına dönüşmesine izin vermeyeceğiz.

• Kentlerdeki yeşil alanları koruyacağız, rant konusuna dönüştürtmeyeceğiz. Ülkemizde kişi başına düşen yeşil alan miktarını, Avrupa standartlarına çıkartmayı hedef alacağız.

• çevresel Etki Değerlendirmesi, formalite olarak değil, insana ve çevreye duyarlı anlayışın gereği olarak dikkatle ele alınacak. Yenilenebilir enerji kaynaklarından daha çok yararlanılmasını sağlayacağız.

• çevrenin korunmasında, uluslararası dayanışma ve işbirliğine önem vereceğiz; “Akdeniz'in Deniz Ortamı ve Kıyı Bölgelerinin Korunması Sözleşmesi” ve ilgili protokolları ile “Karadeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunması Uluslararası Sözleşmesi”ni kararlılıkla uygulayacağız.

• Biyolojik çeşitliliği, su havzalarını ve orman varlıklarını koruma altına alacağız. Erozyonla mücadeleyi, sivil toplum kuruluşlarının katkısından da yararlanarak, kararlılıkla sürdüreceğiz. Yabani bitki ve hayvan türlerinin yaşama

ortamlarının korunmasına özel önem vereceğiz.

• Ormanlarımızı, Ekolojik Denge kavramı içerisinde gelecek nesillere aktarabilmek için gereken kararlılık içinde olacağız.

• Tarihsel, kültürel ve doğal SİT alanlarının korunmasına, kent planlamasında bu özelliklerin dikkate alınmasına özen göstereceğiz.

• Küresel ısınmaya karşı mücadelede devlet ve yerel yönetimlerin sorumlulukları ve yükümlülüklerini belirleyeceğiz; ulusal stratejik politikalarımız çerçevesinde yerine getirilmesini sağlayacağız.

• Tüm kent merkezlerinde, çöp ve atık rehabilitasyon projelerinin hızla uygulanmasını sağlayacağız.

• Küresel ısınmayla mücadele için ulaştırmada deniz ve demiryollarıyla toplu taşımacılığın kullanımına ağırlık vereceğiz.”

ifadeleri yer almaktadır. çevre konusunda farklı sorun alanlarına değinen ve parçacı çözümler üretmeye çalışan bildirgenin bu bölümü diğer partilerin bildirgeleri ile karşılaştırıldığında çevre sorunlarının önemsenmesi açısından olumludur. Ancak, ülkenin genel çevre politikasından söz edilmemekte, çevre örgütlenmesi ve çevre yönetimine ilişkin somut ve bütüne bakan bir bakış sergilenmemektedir. Verilen ifadelerden “sürdürülebilir kalkınma” ve “kirleten öder prensibinin” çevre politikası olarak benimsendiği anlaşılmakta her iki yaklaşım da, sermayenin egemen ve başat olduğu kapitalizmin mantığı içerisinde değerlendirilmektedir. Bu mantık çerçevesinde; doğaya hâkim olmak, ne pahasına olursa olsun büyümek esastır yani bir taraftan hızlı tüketim zorunlu hale gelmekte ve kaynaklar yok edilmekte, diğer taraftan her alanda atık sorununu ortaya çıkmaktadır.

CHP’nin enerji politikasında ise “ucuz, verimli, kesintisiz, yeterli, güvenilir, temiz ve çevre dostu, ulusal bütüncül bir bakış” gibi genel ifadelere yer verilmekte, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılacağı ve enerji üretiminde özkaynakların değerlendirileceği ifade edilmektedir.

Genç Parti: Özel Sektör ve Yabancı Sermayeden Yana

2007 seçimlerine yönelik seçim bildirgesi bulunmayan Genç Parti’nin 2002 yılında yayınladığı Parti Programı’nda da “çevre” başlığına hiç yer verilmemiştir. Programda yer alan “Altyapı Yatırımları” başlığından bir alıntı yoruma gerek kalmadan, batık bankalarıyla kamuoyunda Uzan Grubu’nun partisi olarak bilinen Genç Parti’nin “özel sektör”,

“yabancı sermaye” vurgusunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır: “Devlet, ulaştırma, haberleşme, enerji olarak tanımlanan altyapı yatırımlarının öncelikle özel sektör kuruluşları vasıtasıyla gerçekleştirilmesi için gerekli yasal ortamı yaratmalıdır.” “Yabancı sermaye herhangi bir izne tabi olmaksızın ülke içinde dilediği alanda faaliyete

(8)

girebilmelidir.”

Programda enerji konusunda ise; “gelişmiş ülkelerin enerji ihtiyaçlarının önemli bir bölümünü karşıladıkları nükleer enerjinin kullanımına kısa bir süre içinde geçilmeli” denilmektedir.

İşçi Partisi: Nükleerci…!

İşçi Partisi de Seçim Bildirgesi’nde, ne başlıklarda ne de içerikte “çevre” konusuna yer vermeyenlerden… Parti Programı’nda da “çevre” başlığı bulunmayan İşçi Partisi, “Enerji Üretim, İletim ve Dağıtımında Kamuculuk” başlığında nükleer enerjiden yana tavrını açıkça parti programına taşımıştır.

Özgürlük ve Dayanışma Partisi:Yenilenebilir Enerjiye Evet, GDO’lara Hayır Diyor, Ama Bütünleşik Bir Perspektif Şart…

Seçim bildirgesinde “çevre”yi “UCUZ, TEMİZ, YENİLENEBİLİR ENERJİ” ele alan ÖDP’nin bu başlığında aşağıdaki maddelere yer verilmektedir:

“* Enerjinin kamu hizmeti özelliği içermesinden yola çıkılarak, enerjide piyasalaştırma ve özelleştirme

uygulamalarına son verilecektir. Enerji sektörü tek bir çatı altında özerk, özyönetimci bir yapıya kavuşturulacak. * Küresel iklim değişikliği nedeniyle yüz yüze olunan ekolojik kriz karşısında, fosil yakıtlara bağımlılığa dayalı enerji politikaları gözden geçirilecek, ısı ve elektrik enerjisi üretimi politikalarında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına öncelik verilecek.

* Yenilenebilir enerji kaynaklarının payı her yıl % 1.5 oranında arttırılacaktır. Özellikle yeni ve yenilenebilir enerji teknolojilerinde (güneş, rüzgar ve yakıt hücreleri gibi) AR-GE faaliyetlerine bütçeden yoğun pay ayrılacak.

* Enerji tarımına önem verilecek, biyoyakıt oranı % 7‘ye çıkarılacak. Enerji ve tarım politikaları birlikteliği sağlanarak tarımda istihdam alanı yaratılacak.

* Nükleer santrallerin inşasından vazgeçilecek.

* Kirli sanayilerin, enerji verimliliği düşük teknolojilerin ve zararlı atıkların ülkemize girişine izin verilmeyecek. * Sanayi politikaları yeniden ele alınarak, kirli ve enerji yoğun sanayileşmeden vazgeçilecek.

* Su kaynaklarının insanlık ve kamu yararına kullanılmasını sağlamak amacıyla, farklı toplumsal kesimlerin ve örgütlerinin katılımıyla, su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımı sağlayacak bir Su Yasası

hazırlanacak. Özelleştirilen yer altı ve yer üstü su kaynakları kamulaştırılacak. Yer altı kaynaklarımız kamu eliyle çıkartılacak ve işlenecek.

* çevreyle ilgili uluslararası sözleşmeler imzalanacak ve yükümlülüklere uyulacak.

* Sanayi tesislerinin, kara ve demiryollarının, hava alanlarının, barajların ve enerji santrallerinin planlanması ve inşasındaki karar süreçlerine yerel halkın katılımı sağlanacak.”

Konuya verilen önem ve ÖDP’nin bu alana ilişkin önerdiği yaklaşımlar son derece olumlu olmakla birlikte çevre Politikası ve çevre Yönetimine ilişkin belirlediği genel bir model göze çarpmamakta, bütünleşik bir yaklaşım sunulmamaktadır.

Yine bildirgede “TARIMA DESTEK” başlığında yer alan “Genetik Olarak DeğiştirilmişOrganizmaların (GDO) üretimini ve ithalini yasaklayan, halk sağlığını ve ekolojik dengeyi esas alan bir Biyogüvenlik Yasası çıkarılacak” hükmü yer almaktadır. Bu konuya diğer parti programlarında bu kadar somut ve açık yer verilmediği görülmektedir.

Emek Partisi: çevre Sorunlarının Kaynağı Kapitalist Sermaye Düzeni

EMEP, Seçim Bilgirgesi’nde “DOĞAYLA DOSTLUK VE KORUMACILIK” başlığı altında yer verdiği çevre sorununu; “Türkiye’yi, havası, suyu, toprağıyla çöplüğe çeviren, kar hırsıyla gözü dönmüş kapitalist sermaye düzeni”ne bağlamakta ve aşağıdaki ifadelere yer vermektedir:

”• Sanayi ve enerji üretimi ve kullanımının çevreye zararlı atıklardan kesin arındırılmasını, bunun için ek yatırımların zorunlu kılınmasını

(9)

• İnsanla birlikte doğayı yok edici niteliğiyle nükleer silahlanmaya son verilmesi, depolanmış nükleer silahların yok edilmesini ve her tür kimyasal ve biyolojik silahların yasaklanmasını

• Altın madenlerinin ruhsatlarının iptal edilerek, alınan yargı kararlarının uygulanmasını,

• Allonai, Hasankeyf, Munzur ve Fırtına Vadisi gibi tarihi ve kültürel zenginliklerimizin korunmasını savunmaktadır.” Enerji, madencilik ve doğal, tarihi ve kültürel varlıkların korunmasında, önemli sorun alanlarına dikkat çekilen bildirgede yine bütünlüklü bir çevre politikası bulunmamaktadır. Bu arada, çevre sorunlarının kaynağında tüketim ve kar hırsı vurgusu diğer parti programlarından olumlu bir farklılık içermektedir.

Türkiye Komünist Partisi

TKP’nin 2007 Seçim Bildirgesi’nde “çevre” konusuna yer verilmezken, TKP’nin Parti Programı’nda “Yeni İnsanın Yaratılması” başlığı altında çevre ve insan ilişkileri değerlendirmeye alınmıştır.

Bu belgede, TKP aşağıdaki ifadelere yer vermektedir:

“- çevre ve kültür değerleri, ticari birer meta olmaktan kurtarılarak devlet tarafından korunur ve tüm toplumun kullanımına açılır. Kıyıların, ormanların, doğal ve tarihsel zenginliklerin tahrip edilmesine karşı ağır yaptırımlar uygulanır.

- Sosyalist sanayileşme ve kentleşme politika ve uygulamalarında çevre ve insan sağlığının korunması öncelikli olarak gözetilir. çevre politikasının belirlenmesinde ve somut uygulamalarda toplumun bütününün ve ilgili toplulukların örgütlü biçimde yer almaları sağlanır.

- Ekonomik, sosyal ve kültürel açılardan kentlerin kırlara karşı göreli üstünlüğünden kaynaklanan eşitsizliklerin giderilmesi doğrultusunda önlem alınır.

- Kentlerde toplu taşımacılık yaşama geçirilir ve ücretsiz kamu hizmetine dönüştürülür. Kent içi ve kentler arası ulaşımda karayollarının kapitalist toplumda kazandığı ağırlık azaltılarak, daha güvenli ve verimli ulaşım biçimleri yaygınlaştırılır.

- Doğal afetlerin yıkıcı etkilerini yok etmek için gerekli kaynakların ayrılması, bu yönde bilimsel çalışmalar yürütülmesi sosyalist devletin sorumluluğudur. Bu çalışmalar halkın bilgisine, katılım ve denetimine açıktır.” Son tahlilde, TKP’nin çevre meselesine yaklaşımında temel anlayış “sosyalist kentleşme ve sanayileşme” politikası olarak öne çıkmakta, burada yeni insanın yaratılması sürecine atıfla bu anlayışın da hemen hayat bulmayacağı, zamanla inşa edileceği vurgulanmaktadır.

(10)

MHP Seçim Bildirgesi’nde, KENTLEŞME, KONUT VE çEVRE başlığı altında çevre sorunlarına dair yaklaşımını belirlemiştir. MHP’nin çizdiği çerçeve ana hatları ile “milli bir çevre” politikası olarak öne çıkmaktadır. Bu

yaklaşımın ise çevre bilimi açısından tartışmalı olduğu ortadadır. Ayrıca, MHP programında kentleşme ve

sanayileşme süreçlerini yeni arazi planları ile çözeceğini belirtirken, bu sürecin mevcut rant ekonomisi içinde nasıl bir yolla çözümleneceği açık bir kapı olarak ortada durmaktadır.

Örneğin MHP Bildirgesi’nde, şu vurgu çok dikkat çekici bir yaklaşım olarak görülmelidir: “Kent dokusundaki

yozlaşmanın önlenmesi için milli kültürün temel belirleyiciliği çerçevesinde kent ve kentlilik kültürü oluşturulacaktır.” Kent ve çevre sorunlarına, evrensel ve çağdaş düşünce ile çözüm getirmek olası iken, “milli kültürün” bu alanda sorunları nasıl çözeceği tarafımızca merak konusu olarak algılanmıştır!

Yine başka bir bölümde , “Sanayileşme ve göç nedeniyle kentlerdeki yığılmanın ve çarpık yapılaşmanın önlenmesi için kentleşme hızı ile arsa arzı ilişkisi kurularak, arsa üretimi artırılacaktır.” denilmektedir. Böylece, sadece arsa üretimine dönük bir teknik yaklaşımla kentsel çevre sorunlarının çözülebileceği yanılgısına düşülmektedir. MHP çevre ve kent sorunlarının sosyal, ekonomik, siyasi boyutlarını göz ardı ederek, mekanik ve sığ bir yaklaşım içinde “çevre politikası” oluşturmaya soyunmuştur.

Bu arada, MHP’nin programında ilginç bir bölüm de, çevrenin bir hak olarak tanındığı kısımdır. “Temiz bir çevrede yaşama hakkı her insanın temel haklarından birisidir.” ibaresinin yer aldığı bu bölümün MHP’nin toplumsal alana dair politika ve açılımları ile çeliştiği ise herkesin malumudur… çevre hakkının en önemli insan hakkı olduğu, insan hak ve özgürlükleri konusunda ise MHP’nin politikaları düşünüldüğünde bu anayasal hakkın MHP iktidarında nasıl hayat bulacağı son derece tartışmalıdır.

Diğer taraftan MHP de nükleer enerji hedefini parti programına yansıtanlardan…

Adalet ve Kalkınma Partisi: Ne Yaptı Şimdi Ne Vaat Ediyor? AKP, LÜTFEN “YOLA DEVAM” ETME!

AKP’nin hükümet programında kısmen belirttiği ve hedef olarak öngördüğü daha sağlıklı bir çevre, ham bir hayal olarak kalmıştır. AKP; 5 yıla yakın süren iktidarında, kentsel sorunlar başta olmak üzere, barınma ve konut hakkı, katı atık, içme suyu, kanalizasyon gibi altyapı sorunlarına, Dünya Bankası’nın direktifleri ile “çözüm” bulmayı tercih etmiş ve kentsel altyapı alanı ve çevre mühendisliği hizmetleri özelleştirme ve yabancılaştırma kıskacına girmiştir. Fransız, İngiliz, Alman ve Japon altyapı firmaları artık suyumuzun sahibi, çöpümüzün takipçisi olmuştur.

Bu arada, AKP iktidarı, çok büyük vaatlerde bulunduğu enerji ve ulaşım alanında da sınıfta kalmıştır. Bu noktada, ulaşım ve enerji alanlarına somut çözümler sunmak bir yana, ekonomik ve sosyal politikalardan bağımsız parçacı yaklaşımlar ile özelleştirmeci, yabancılaştırmacı, IMF ve Dünya Bankası politikalarının değişik yansımaları ile ülkemiz enerji ve madencilik alanında tam bir “koridor” olmuştur. Kaynakların yağmalandığı, çevrenin tahrip edildiği ve sağlanan imtiyazlarla uluslararası tekellerin dikensiz gül bahçesine girer gibi geldikleri bir koridor, bir ülkedir artık Türkiye…

Bugüne kadar ülkemizde enerjiden madenciliğe; tarımdan altyapıya bir dizi alanda yaşanan çevre tahribatı,

uygulanmayan mahkeme kararları, çevre Bakanlığı’nın örgütlenmesi ve işlevi 3 Kasım 2002 seçimleri ile iktidar olan AKP’nin çevre alanındaki öncelikleri açısından bir sınav değeri taşımaktaydı. Bu sınavın başarısı konusunda ciddi endişeler ve kaygılar taşıyan Odamız, bu kaygılarını kamuoyu ile paylaşmış, bugün gelinen noktada ise görünen tablo ile ne yazık ki haklı çıkmıştır.

“YOLA DEVAM” temasıyla kamuoyuna açıkladığı 2007 Seçim Bildirgesi’nde “Yaşam Kalitesinin Geliştirilmesi” başlığı altında bir alt başlık olarak yer verdiği “çevre”yi “Yaşanabilir Kentler” ile birlikte ele alan AKP, “çevrenin korunmasında anayasamızda ifadesini bulan “sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkı”, politikalarımızın temelini oluşturmaktadır. Kullanan-kirleten öder, sürdürülebilir kalkınma, kamu-özel işbirliği, çevre bilincinin

(11)

yaygınlaştırılması ve katılımcılık bu alandaki temel ilkelerimiz arasındadır.” ifadelerine yer vermektedir. Ancak sağlıklı ve dengeli çevrede yaşam hakkı HERKES için özellikle yoksul kes

Referanslar

Benzer Belgeler

savunmaya iliĢkin sorunlarla hiçbir politik güç tek baĢ baĢa çıkamaz. Hele hele bu sorunların varlığından kâr eden asalak çevrelerin ve emperyalizmin yıkıcı

Bir düzen partisi olan CHP’nin, emekçilerin AKP’ye dönük tepki- lerini değerlendirip, bunlarla güç- lenirken bile emekçi halka değil, para babalarına oynaması, TKP gibi

Ancak bu çalışmalar, nasıl olup da Maden-İş genel kurulundan 7-8 ay gibi kısa bir süre sonra, 1975 yılı Mayıs ayındaki DİSK genel kurulunda TKP’li İbrahim

Günümüzde çevre kavramının merkezinde insan yer almakta, diğer bir değişle çevre insan biyosferi olarak değerlendirilmektedir.. Bu sistem içinde, herhangi bir etki ile flora

o Rekreasyonun ürün değiştirmede bir fonksiyon olarak kullanılması işletmenin sunduğu hizmet türünde değişiklik yapmakla ilgilidir. İşletmede sunulan ürünlerde

Ortam Ekolojisi ve Degradasyonal Ekosistem Değişiklikleri, İstanbul Üniversitesi Yayınları No: 3213, İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü Yayınları No:

Kongre sürecinin sonunda Genel Ba şkan Aydemir Güler ve Genel Sekreter Kemal Okuyan bu görevlerini bırakırken, Erkan Baş genel başkanlık için tek aday olarak belirlendi..

Uygulanan yanlış programlar ve yönetim hataları yüzünden gerekli reformlar yapılamadığı için ülkemiz, yüksek enflasyon, çok büyük bir kamu borç stoku, düşük büyüme