• Sonuç bulunamadı

Düşünen MusikiDoktor Abdullah Djevdet Beyin ŞPirlcri . Eylül 15 de intişar edecekdir .

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Düşünen MusikiDoktor Abdullah Djevdet Beyin ŞPirlcri . Eylül 15 de intişar edecekdir ."

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÎD JT ÎH A D

İ Ç İ N D E K İ L E R İçtih a d ın 2 8 in c i s e n e s i N e r e le r d e y iz ? Kar ç iç e k le r i , 1 „ . , . \ ! . M E debi ta h lil ] E d eb iy a t g a z e t e s i J 1

İktisadi v a z ‘iy y e tle r Ş a ‘ir - h iir r iy y e te [ K ıt‘a ] S u a t [ Küçük h ik â y e ] T e m m u z 1 9 1 4 G u rb et a k şa m la r ın d a [Ş i‘ir] A la féro ce beau té S o lm a y a n g ü z e llik le r T er k i te s lih a t v e ittifa k la r h a k k ın d a \ k u ru n tu la r j D r. Ab. D jev d et C e lâ l N u ri İçtih ad T h e E c o n o m is t Al î . D J. T e v fik F u a t İçtih a d F e r it AJi A. D. İra n ş a ‘ir le r i G. F„e lîo n

On beş günde bir çıkar İlmî Edebî İktsadî Mecmu'a

1 Eylül 1932

Düşünen Musiki

D o k to r A b d u lla h D jevdet B ey in Ş P ir lc r i . E y lü l 1 5 de in tiş a r e d e c e k d ir . 9 « s a h ife lik d ir . f i : 5 0 k u ru ş K ita p çıla rd a v e köp rü ü z e r in d e g a z e te c i K em al e fe n d id e b u lu n a ca k .

(2)

YENİ NEŞRİYYAT

B a h u ’u l l a h v e y e n i devi*

Yazan: Dr. J. E. Esslemont . Törkçeye çeviren: Mecdi Çelebi. 314 Sahifelik bu kitab çok mühim, içtima1 î ve İnsanî mevzu‘lara t e ­ mas ediyor bunun tahlilini gelecek nüshaları Bazın birinde yapacağız . Şimdiden tavsiye ederiz . fi : 100 kuruş.

T a ş

Bu unvanla ve Tali Rağıb imzalı bir şi‘ir kitabı geldi P iy a le şa‘irinin sesinin aksi du - yuluyor. Sağar yerine sağır eş-‘ar yerine iş‘ar yazılmak gibi tertib ve tanzim sehvlerini zeman düzeltecek ve belki bir isti‘dad zuhur edecekdir.

A‘MALIK

SEBEBLERİ v e KORUNMA YOLLARI Bir kaç ay evvel intişar eden ve nüshası kalmayan bu küçük ve halk için yazılmış Göz hıfzısıhhası, ikinci defa basılmışdır , daha ziyade sadeleşdirilmiş ve resimleri artırılmışdır- Gayet nefis kâğıd üzerine basılmışdır . Üç renkli iki levha ve müte‘addid resimle kitab kıymetlendirilmiş olduğu halde fratı 20 kuruş tenzilile 30 kuruş konmuşdur- Bu kitabın neşri Masarif Vekâletimiz tarafından himaye buyıı rulmu dıır. Köy mektebleri ve halk için yazılan bu risale mu'allimler. müdirler, kaymakamlar, belediye müdirleri, bölük ve tabur komandan- ları velhasıl her gözü olan ve kör olmamak isteyen için elzeınuır .

KARLI DAĞDAN SES

Dr. Abdullah Djevdet Beyin son senelerde yazmış olduğu kıfalar bu ‘unvanla intişar etdi 185 sahifeliK ve iyi kâğıd üzerine basıl- mışdır. fi: 1, «Luxe» tab' ve müellf tarafından imzalı nüshalar 2 liradır. Haricden siparişlere ta ‘ahbüdlü irsaliye olarak 20 kuruş ‘ilâve olunur.

İstanbulda Babı‘âli kitabcılarında ve Beyoğ- lunda L i b r a l r t e M o n d ia le de satılıyor.

Dr. Yorği Fotaki Mavromatis

E m razı d a h iliy e

Beyoğlu Venedik Sokağı M ö

Cuma ve cumartesinden ba ka hergün 2,5 dan 7 ye kadar.

Çar?anba günleri parasızdır. Telefon : R. 4707

GLlSERO FOSFATLI ŞARK

MALT HULÂSASI

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede i‘mal edilmekdedir Deposu Ekrem Necip Ecza Deposu

Telefon: İstanbul: 78

Rafale de Parfums

S O N N E T S

RAR LE Dr. AB . DJEVDET

Edition de luxe, pages 131, Prix : 100 piastres

A i> r a h a m E k ş i y a n

Kerestecilerde No. 412

Dépôt de bois de construction en tous genres Télêfon : Stamboul : 2827

İctiiıad m b u lu n d u ğ u h a‘zı y e r le r

“ İçtihad „ ın İstanbulda satıldığı ba‘zı vetler :

Kadı k ö y ü ııd r Muvekkithane caddesinde

Tütüncü D ik ra n E fen d i, K öprü ü ze rin d e

M. K em a l E fen d i, B üyük A da da iske­ le başında Tütüncü N ik o E fen d i, Ü sk üd ar da İskele ba mda Tütüncü İlh a m ı Efendi

Dükkânları

İSTANBUL

ÇlNKOGRAFHANESl

Ankara caddesinde İllıami matbbaası üstünde, her nevi' çınkograf işleri dikkat ve sür'atle

(3)

A BONN EM ENT Pays étrangers

Pour un an : 2 Dolars Kdition spéciale : 3 Dolars

A D R E S S E «Idjtihad» Constantinople Téléph : 20865 xxvmème ANNÉE 1 S e p tem b r e 1 9 3 2

İÇTİHAT

Türkçe ve Fransızca

İEMİ, E D E B İ, İK T İS A D İ

No : 352

ABONNEM AN

Seneliği ( 24 Nüsha ) Türkiye için: 2 1,2, Â'lâ kâğıdlısı

5 liradır

A D R E S

Cığaloğlunda İçtihad Evi

Tarihi Te’sisi :

1904 — Genève Yirmi sekizinci sene

1 E y lü l 19112

İÇTİHAD IN 28 İNCİ DOĞUM YIL DÖNÜMÜ

Bundan tam 27 sene evvel bu gün Genève

şehrinde , 16 sahifesi Türkçe , 16 sahifesi Fransızca ve 32 sahife olarak ( İçtihad ) ın birinci numrusu çıkmışdı. Ebediyyet içinde bir lahze bile olmayan 27 sene, fani bir insan oğ­ lunun idrâk ömrünün yarısından çok fazla bir zamandır . ömrümden kopan ve devrilen bu senelerin matemini tutmayorum , İdéal yolunda sarf olunan seneler ve hattâ bütün hayat heder değildir - Ömrümün bu seneleri Milletimi ve beni nev'imi yükselmiş görmek iştiyakile yandı. Ömrümün bir ebediyet olmasını ve bu iştiyak ile yanmasını isterdim. Her birile , bu idéale, bir kerre feda olmak için - Fuzulî nin dediği gibi,bin değil - yiiz bin canımın olmasını isterdim. Celâl Nuri Bey geçen giin bana, sen me - zarlıkda hitabet eden bir hatibsin dedi. Peyami Safa, İçtihat rolünü bitirmişdir, çüııki şapka ge- yildi, kadın açıldı , Latin harfleri alındı [*] dedi. Her ikisi de galat ediyorlar : İhlasın hitabında mezarlıklara ve mezarda olanlara da te’sir edecek kudret vardır. Umûmî harb esna­ sında taburunun bir yaylım ateşile temamerı yere serilmiş olduğunu ve düşmanın ilerde - diğini gören, yüzü gözü kan içinde ve kılıcı kırılmış bir Fransız tabur kumandanı,«Debout! les morts !»yakni kalkın ölüler! diye bağırmışdı. Ben taşların bile kulakları olduğuna ka’ilim ; hayata ve nura da‘vet etmek vazifesinin ebedî olduğuna kanPim .

[*] 351 Numrulu İçtihad ın baş makalesine bakın.

Hiç hatırımdan çıkmaz ¿..a Mısrm Müftisi olduğu esnada seyahat tarikile Genève şehrine gelmiş ve benimle de görüşmek iste - mişdi . Pension Richardet de kendisini buldum.

Genève de ne yapıyorsunuz ? dedi. İstibdada karşı Milletimizi uyandırmak için kitablar neşr ediyorum. Fakat Türkiye, ye pek az sokabili­ yoruz, dedim . Bunun üzerine bulunduğumuz odayı elile işaret ederek efendi, dedi, bu oda­ nın içinde bir kelime’i hakikat tekellüm etsen ve bu odanın içinde sen den başka kimse ol - masa;, yüz sene sonra bir adam bu odaya gir­ diği v a k it, senin ihlâs ile söylediğin hakikat m te’sirinden mütena‘im olur. Kitabınızın, gaze­ tenizin, mecmıPanızııı tek bir nüshasının Tür- kiyeye girmesi bile kâfidir.»

Ben bu gün Türkiyeniıı içindeyim . Cüm - huriyyetin verebildiği hürriyyetden mütena'i - mim . Benim mezarlıkda hatib olduğum nasıl söylene bilir.

içtihad ııı rolünün bitdiğine hükm etmek çok yüzlek görmekdir. (içtihad) ııı az kari’î varmış,

« bini geçmiyoruıuş. Kabul ediyorum : bu key - fiyyet devam ve ısrarı için bir evleviyyet değil midir ?

Üç buçuk milyonluk Danimarka da «Frauen Heimat» adlı haftalık bir kadın mecmuasının adedi tab‘ı 80,000 olduğunu , bu mecmu‘anın sahibesi ve Danimaka Meclisi Meb‘usanı kadın âzâsından Frau Schultz bana söylediği ve yü­ zümde hayret eseri gördüğü vakit «neden hay­ ret etdiniz üç buçuk milyonluk bir memleketde

(4)

5792 İ Ç T İ H A T

bir kadın mecmu'asının 80,000 satması çok bir şeyrni , benimkinden başka daha 15 kadın mecmuası vardır, onlar daha çok satarlar» dedi. Baş Vekâlete merbut Statistik idaremizin geçen sene neşr etdiği resmî vesikalara göre bizde okur yazar nisbeti yüzde yedi buçuk dur . Şüphesiz sılaya üç satır mektup yazan ve bir mektubu veya kitabı I ekeliyerek okuyanlar da bu adede dahildir . Büyük memleketlerde okur yazar olanların değil olmayanların mıkdarı yüzde 5, 6 dır ve nihayet 15 dir . Avrupa büyük m illetleri'içinde son senelere kadar Fransada en ziyade ümmi vardı ve yüzde 15 idi , tbtida’î tahsil bilfi'il her tarafda mecbu - rîdir. Kapı bir komşu Buigarlar orta tahsili de mecburî yapmışlar. Bu mukayeselerin önünde bulunan bir memleketin, bir İlmî mecmuasının

rolü nasıl hitam bulmuş savıla bilir ve bulmuş sayan nasıl galat etmiş olmaz •

Sadaddan uzaklaşmıyoruz : İçtihat , susuz ları , yana yana bekleyen bir çeşme olmak i'tikadındadır . Bu i‘tikad feyyazdır . Onun muktazayı hilkati berrak , so'uk ve hayat verici bir su olarak akınakdır. Başka türlii olamayan için, böyle olmak d a , hiç bir gurur ve iftihar mevzulu yokdur. Urfî gibi

¿Ul; jş:.* Jj l y a i * ^ ji'l

• J (jllf A* -L-2İ o y"

demeyi de hatıra getirmek reva değildir. Çünki nura koşanın nura yetişmesi de, nurun yolunda yorulması ve yetişmeden ölmesi de birdir:

• — Jrj j «%j U

1 Eylül 1932 İçtihad Evi D r . Ab. O j e v d e t

N E R E L E R D E Y İZ ?

Geçen giln Dr. Abdullah Djevdetle konuşu­ yordum . Mübahasa zemini merhum Dr. G. Le Bon idi. Ben dedim ki :

— iki G. Le Bon var: Biri , İçtima’iyatla uğraşandır; öteki, Fizik âlimidir.

Söz bunun üzerine bir az uzadı . Doktor bana d e d i:

— Fizik âlimi olmak üzre Dr. G. Le Bon hakkında bir fıkra yazsana. Ben bu teklifi kabul etdim . Lâkin , ma’atte’essüf, on gün uğraş - tıktan sonra vadimi yerine getiremiyecegim . Bunun esbabı mucibesi bir makale zeminidir .

G Le Bon un iki eserini, ( Maddenin istiha­ lesi [1]), (Kuvvetlerin istihalesi [2] ) unvanlı harıkul’âde kitaplarını birer defa daha okudum. Dikkatlice okumaya çalışdım. Ufak bir kabiliy- yetim var : Biraz ihmalciyim ; okuduklarımı hulâsa etmekde , onları mütehassıs olmayan - larade hazm etdirecek şekle sokmakta yirmi , otuz senelik bir kıdemim olmalı. Bununlabera- ber çalışdım , çabaladım , uğraşdım , yoruldum, terLdim , G. Le Bon un kitabını icmâl için 1

[1 ] Evolution de la Matier. [2] Evolution des Forces.

kelime, tabir, ıstılah, cümle' terkib bulamadım vesselâm .

Eskiden ıstılahları arabcadaıı . acemeeden alıyorduk, şmıdi Fransıcadan. Pek âlâ, dedim, haydi tabirler firreııkçe olsun. Bir sahife yaz­ dım . ibarelerim ermeni katolikçeye benzedi . ya‘ni firenkçe bilmeyen nesrimden bir şey an­ layamayacak. O halde niçin Türkçe yazayım ? doğrudan doğruya fransızca yazarım . düşün - düm: buna da ihtiyaç yok. Çünkü kari’lerim benim bu bapdaki yazılarımı okuyacaklarına doğrudan doğruya üstadı merhumun eserini okurlar ...

Dil işlenmemiş, dil züğürt. Herkes çalışı­ yor, amma, Tiirkçeye ifade kabiliyeti veren yok. Yüzlerce, binlerce edebiyat kitabı, hemen hemen bir kaç ton eskiler alayım dan ibaretdirl Aneler[Nuance] ifade edilemiyor.«Travail»da iş, «Affaire» de iş . Pek güzel, Fransızca kelimeyi aynen , imlâsını bozarak alıyorum :

Fıziyoloji. Lâkin acele buyurmayınız . Bu kelimeden bir adverbe yapılıyor . Physiologi - quenıent . Bu muhdes lafzı olduğu gibi Türk tabi’iyetine kabul muhaldir . O zaman yüzde yüz ermeni katoliği oluruz .

(5)

i ç t i h a t 5793

Arabça bir kelime ihdas etsem - ki haya­ tımda başıma gelmişdir - Şu 1932 Ağustosunda köprü başında Tunustan gelme fesli, bornuslu hacı baba gibi gülünç oluyorum - Büsbütün Türkçe bir kelime ihdas etsem - ki bu da ha­ yatımda başıma gelmişdir - ba‘zan uzun kollu bir bulıaralı gibi gülünç oluyorum , ba‘zan bir kazanlı gibi tercümana muhtaç oluyorum , ba‘zan uydurduğum ta'biri bir ay sonra ben anlamıyorum .

Bir de yazdıklarımız okunmiyor, münakaşa edilmiyor, ya‘ni fazlaca miidavele’i elkâr ile fikirlerimiz ve bulduğumuz ta’birler âmme nezdinde takarrür etmiyor. Fikriyatın modası bir küsufe uğradı gibi.

Mes’eleyi bir kaç cepheden nazara aldım : 1 — Arapçadan, Farisîden iktibas devri külliyyeıı geçti.

2 — İktibas devri külliyen geçmek şöyle dursun esasen iktibas edilen bir çok ta‘birlerde «Caduc»[ ya‘ni amelden sakit ] oldu. Bu kelime lere firenk lehçelerinde Obsolète derler.

3 — Firenkçeden iktibaslar yarım yamalak oluyor. Hele bir ıstılahın müştaklarını alamı - yoruz. Sonra firenkçeden iktibasın bir kanun ve nizamı yok. Edilen bir iktibas bir fasih ve beliğ nezdinde kıyametler koparıyor .

Türkçe cezirler, Türkçe ön edatlar (Préfixe) ve ard edatlar ( Suffixe ) vasıtasile ıstılahlar yuğurmanın mümkin olduğu kanatatındayım . Lâkin, itiraf edeyim ki . bu sadada da’ir bir bahs açsak bunun bir tek kari’i zuhur etmez - çorak bir sahadayiz.

Bundan bir kaç sene evvel G. Le Bon un tabFiyyata da’ir olan eserlerinden bir hulâsa çıkarır ve belki de okutabilirdim. Lâkin şu gün­ lerde buna imkân göremiyorum .

Tecrübe etdim . B.r sahife yazdım. Balkan muharebesi sıralarındaki C e lâ l N u ri nin üslubu.

Pek köhne, gayet bayat, âdetâ fes i, püsküllü, kaloç potinli, sakallı bir üslub .. bu üslubun , şimdi kari’i bir, iki düzineden ibaret gibidir.

Yine tecrübe etdim . Gayetle açık bir Türkçe ile meramımı ifadeye yeltendim . mey­ dana bir sahife geldi. Bunu Lise melunların­ dan iki hemşeriye okudum . Kabahat onların değil, benim, yazdıklarımı anlayamadılar.

Şu lâubalî şive ile edebî bir şaklabanlık yaptığımı zan buyurmayınız . Dilin, edebiyatın, fikriyyatın, dolayisile milletin varlığına tatalluk eden bir mes’eleyi kurcalıyorum.

Bu gidişle dimağlarımız nasır tutacak. F ud- b o ld u ıı ve g ü z e ll ik İ m p e r a t o r i ç e s i nden başka piyasa malı fikir yok . Acaba hanği fikrî mes’eleler, şu dakikade dimağımızı yoruyor? bilmiyorum. Gazetelerde asıl olan Variété kıs­ mıdır. Güzellik tmperatoriçesine bu kadar sü­ tu n , bu kadar yazı , bu kadar nüsha hasr edilmesi başka mes’elelerle uğraşılmadığına delâlet eder ki te’essüflere bin kere şayandır.

Onun için Doktor Abdullah Djevdet kuşu - rumu afv etsin ve beni tenbellik ile itilıam etmesin . Yazamadım . Yazsam okutamam • Müstefilün , Fa‘ilun edebiyatından ise bıktım ■

Büyük Ada 16 Ağustos 1932 (Helâl N u ri

EDEBİ TAHLİL

KAR ÇİÇEKLERİ

II

Ebubekir hazim Bey Efendinin Le fonction­ naire ve Après une démission adlı manzume­ leri en salahiyyetdar Fransız üdebası tarafından

yüksek takdir ile takdir ohınm ı-;dur . Kar

Ç iç e k le r i, evvelki haftanın yeni neşriyyat

sütununda söylediğim veçlı ile , Şa’ir kau’lerine hitap etdiği manzumede kitabının terceme'i ha. lini pek güzel anlatıyor ;

(6)

5794 İ Ç T İ H A T

OKUYANLARA

Bu narin satırları < şiir > deye neşreden , Başka yollarda yorgun, ak saçlı müptedidir : Aramayınız eyi bir şey kokudan, renkden , Çünkü bu zavallılar hep kar çiçekleridir. Bir hevesden doğdular ömrüm sona ererken ; En büyüğü basmadı iki buçuk yaşına . Düşünmeden başladım bir şey yazayım derken Benim de gireceğim bir mezarın taşına. Şu elim başlangıçdan hepsine sindi elem ; Hiç bir şey yazamadım karie hoş gelecek . Kitâbe yazılınca kırılmalıymış kalem . Sanki bir neşter oldu çıbanları delecek. Bu kubbede kalan şey sâde hoş sadâ değil , Her konakda yolcudan böyle boş şeyler kalır Birer, birer gideriz ya muhteşem, ya zelil , Ne enînler, figanlar, ne de hey heyler kalır.

Erenköy 15 Birinci Teşrin 1 9 3 1

Ç ö l G e c e s i ve hele Eşrefi mahlııkat şah eserdir. Bu güzel manzumenin şu son parça - sini okuyun :

« İnsanım » deyerek öğünme , utan, Kimlerdir harplerde serilip yatan , Kimlerdir bunları, söyle öldüren , Sayısız ocaklar yıkıp söndüren ?

Akrep m i, yılan m ı, kurt mu , kaplan mı ? Ya kuduz bir köpek ve yâ sırtlan mı ? Hayır, katil, maktûl hep insan oğlu , Sözde mütefekkir, hassas ve uslu ! Allah da peşîman yaratdığına , Çirkefli çamura can katdığma:

“ Evvelce pek güzel yaratdık » deyor ; « Sonradan ( esfel ) e biz atdık >. deyor .

B. Teşrin 1929

Şu ik i A la y adlı manzumeyi de okuyun . İKİ ALAY

Her köy sözü oldukea , gelir, geçer önümden , Birbirine zıt iki alayın hayalleri;

Ne yorulmaz kuvvetdir beynimde tesbit eden Bu iki manzarayı yarım arırdan beri ! Anadolu’da büyük bir köyde misâfirdim ; Nasılsa doğru, geniş, kalmış, düz bir sokakda,

Sarı bir toz bulutu havalandı uzakda;

Duyunca davul, zurna sesleri 1 « Düğün dedim Yakmlaşdıkca alay, yolda gezinen tavuk , Kaz, ördek ve köpekler pek telâşa düşdüier : Dizildiler sokağ hep sefil çoluk, çocuk ; Genç kızlarla kadınlar damlara üşüşdüler . Donanmış bir kır ata bindirilmişdi gelin, Dalgalamrdı yer, yer kızıl canfes duvağı: Çekiyordu gözümü sanki her a! parmağı D zgin tutan kınalı, küçük, tombul bir elin. Neler yokdu cehizde i toz pembe yatak, yorgan , Küçük ayna, bakır tas, tencere, halı yasdık : Gaz örtülmüş tepside kâse, bardak, zarf, fincan. Sarı pullarla süslü yeşil bir tahta sandık . Yanında giden adam, geçdikce önlerinden . Her ağanın bağına, bahçesine , evine , Baş kesdirirdi hemen yüzü örtük geline , İlk def’a görüyordum bu tülıaf âdeti ben. Teaccüple bakarken meçhul gelin Hanıma, Etdi taltif beni de bu selâmlardan biri . " Itrışâhi » kokarak yaklaşınca yanıma Bana da bir baş eğdi kırmızı lâle gibi .

Pek gençdim, görünmemek büyüsü tutdu beni ; Bütün gün hayalimden geçdiler birer, birer, Tanıdığım güzeller, sarışın ve ya esmer. Hepsinden güzel sandım bu duvaklı g elin i. Ertesi gün geçerken yine o geniş yoldan Karşıdan çıkdı küçük bir cenaze alayı:

Hıçkırıkdı hep gelen boğuk ses sağdan, soldan, işitdim uzaklarda yükselen vaveylâyı .

Tabut da kefenlenmiş gibi mestur çarşafla; Örtmüşlerdi üstüne uzun bir al canfesi , Sanki hâlâ kan akar bir şehit cenâzesi . Ağlayordu bir kadın saçını yola, yola . Cemâate karışıp sokularak yanına ;

“ Kimdir, dedim, bu ölü i » gözü yaşlı imama. * Dünkü gelindir, dedi, zavallı giizel katma. » " Öldürülmüş mü ? dedim, kimdir kıyan canına . » « Bizzat kendisi » dedi , ah , ne kadar acıdık. Evdekiler ualıp da pek derin bir uykuya, Dönünce suyu kesik değirmene ortalık , Hemen gidip kendini atıvermiş kuyuya .

(7)

i ç t i h a t 5795

« Çünkü muhtarın oğlu söylemiş şüphesini Gümüş gibi tertemiz kızın bekâretinde ; Biz « Melek » derdik ona, köy kızı sûretinde , Ne yüzünü gören var, ne bir duyan sesini . . . » Giderken nâş önümde örtülmüş al duvakla , Geliyordu muttasıl dünkü gelin hayâli. Hep ağlayan cemâat ve kan renkli bayrakla Cehle zafer alayı yapılıyor gib iy d i. [1 ]

13 Şubat 1932

Kar Çiçekleri, Mekteblere, a’ile rnutala'a salonuna - gençlerin ve yaşlıların odalarına gi - recek ve asla zehirli bir rayiha neşr etmemek Şöyle dursun tasfiye edici - mikrop ve maraz öldürücü renk ve rayihasile sıhhî ve hayat batış bir te’sir yapacakdır.

İçtihad ıtı kari'Ierine Kar Çiçeklerini, göğsü­ müzü gererek ve kaydsız ve şartsız tavsiye ederken bu ah -

Iakî> İnsanî h e - yecanlarla , bu şefkat ve rikkatle dolu demeti ya - pan eli öper ve üstadı yürekden tebrik ederiz.

* * *

E D E B İY A T G A Z E T E Sİ

Bu unvanla haftalık bir gazete çıkmaya baş­ ladı. Bürhan Ümid Bey çıkarıyor . Edebî ru - bunu çok kuvvetli ve nâzik şa‘irimiz Orhan Seyfi Beyin idare etdiği anlaşılıyor. Çok güzel ve faydalıdır. Bu gazete fikir âlemimizde hüzn- engiz bir boşluğu doldurdu . 7 inci numrusıı gözümüzün önündedir . Bunda S. Kemaleddin Bey oğlumuzun « B o v a r y s m e * adlı makalesi güzel ve cazibdir. Marazî bir Psychologia sa - 1

[1 ] Teşrih âlimlerinin kat’î sûretde söylediklerine göre bekâretin muttarit bir şekli bulunmadığı gibi, bunun alâmeti zannolunan şeyler de doğru değildir. Bufon Tarihi tabiîsinde deyor k i: » kat’î ve muttarit şekil ve alâmeti bulunmayan hayalî bekâret hüsnü ahlâk ve faziletden ibâretdir. » Bu hayalî bekâretden dolayı kim bilir ne kadar kızlar ve aileler musab olmuşlar, oluyorlar ve olacaklar!

hasını gösteriyor , Ya'ni çok zamandan beri mevcud fakat ismi son zamanlarda konmuş bir ruhî hastalık :

#

Şahsiyyetin ikiye bölünmesi . Okuyun Ali Canib Bey braderimiz bize âdetâ yeni kuvvetli bir divan şa‘iri keşf ediyor, Hakikaten kuvvetli bir ş a 'ir , Na'ili’i kadim g ib i, mümtaz ve müs- tesnâ şahsiyyetli bir şa‘ir .

Kudreti nazmınla çekdin feyzi i‘caza kalem Sende yaran Na’ilî, haysiyyet ümmidindedir .

demiş olan Na’ili'i kadim.

Ali Canib Beyin bize tanıtdığı Mustafa Sami Bey

Bir dahi nuşı meyi nezzareye takatmı var Öyle mestim bade’i rengi hicabından senin,

beytini yazmışdır ; bunu yazan kimse muhakkak şa‘ir hem de tam münâsile şa‘irdir .

Aşağıdaki sa­ tırları Ali Canib Beyin kıymetli makalesinden ik­ tibas ediyoruz : On sekizinci asır Türk şa'irleri arasında N a b i vadisinde en mu-vaffakıyyet kazananlardan biri olarak tanılan Sami Bey , Divan Edebiyatı noktasından iistad sayılacak sanatkârlardan biridir. Sami Bey , İstanbulludur. Babası 1105ya’ni m i­ lâdî 1692 de Arpaemini ( aşağı yukarı ticaret ve zirâat nazın ) Osman efendidir. Bunun için Sami Bey, « Arpaemini zade » diye anlhr.

Bir gazelinin sonuda:

Anka - nazır Hazreti Nabi efendi kim [1 ] Sânisi yoktur edeli nev‘i beşer zuhur Üstadı kül hıdivi cihanbanı mülki nazm Şanından eyler, âlemi eş‘ara fer zuhur Gayretle çok civanı lıünermendi pir eder

Fab’ı bülendi eylese pirâne - ser zuhur.

diye meşhur şa‘ir Nabiye hayranlığını ı'lâıı eden Sami Bey,

|1] Kim : burada « ki -> mavnasına .

ı[

t

ŞA‘fR - HÜRRİYYETE

Bir v e c d i iz tir a b ii v e fa du ydu y a ğ m u r u B ir n â ü m id d eşti c a h im e sa ç ılm a d a n ; A ç ç e ş m e ’i h a y a tı, m e z a r ın d a ş a ‘ir in ,

A teş y ü r e k li k ır m ız ı g ü lle r a ç ılm a d a n . 27 - 6 - 1931 A. D.

(8)

5796 i ç t i h a t

Olunca perde - berendazı nazra çeşmi şuhut Göründü âyitıe’i dilde çehre’i maksut

matiaTı « nât » ından,

Aczdir mahmel - keşi idrak' mahiyet bana Rehnumayı cadde’i tahkikdir hayret bana

gibi sofiyane eda ile yazdığı ekseri gazellerine kadar bir çok şiirlerinde Nabî peyrevi görünür. Fakat on sekizinci asır Divan Edebiyat.uda , Nedim’den evvel, selis bir sadelik zevki uyan - dıran Nabî’nin manzumelerde karşılaşdırılınca Sami’ninkiler göze daha eski bir takit ile çarpar. Belki muasırlarının bu^ cihete tarizleri neticesi olarak bir gazelinin maktabnda :

Ne bilsin lezzeti eş'arımı kışı î olan Sami Nihandır lübbü mâ'na nükte’i şirin-me'alimde.

diyor. Sadelikden müçteııip , acempereshııe şive ve lisana meftun olan Sami Bey , Nedim , taze bir üslûp ile ortaya çıkınca , hemen bütün mu‘asırları gibi bu harikulade şa‘irin te’sirinden kendini kurtaramamış, ân'ane perestliğine ra ğ ­

men Nedimane gazelle- yazmışdır . İşte bun - lardan biri :

Pür-titendir gamze çeşmi nîm-hâbından senin Nısfı çıkmış tiğdir gûya kırabından senin Bir dahi nıışi meyi nezzareye takat mi var Öyle mestim bade’i rengi hicabından seniiı Perde’i çeşmimden eylerken giizer nuri nigâlı Bu temaşadır güzar etm z nikahından senin Buldu Sami neş’eyi evvel ; meyi düşnanıdan Mevc urup rengi tebessüm lâ'ü nabmdan senin.

Edebiyat Gazetesinin inkişafını ve inkişafda devamını temenni ve buna çalışan geçleri tebrik etmeliyiz.

Karlı Dağdan

S e s in şu kıt'asını da

okuyun

Gül gonca’i terennümüdür asümanların Gülbanki ihtişamınızı böyle beklerim ; İçdikçe iştiyakı temaşam alevlenir

Kanmaz şarabı hüsnünüze göz bebeklerim .

İKTİSADÎ SÜTUN

RUSYA l)A İK T İS A D İ Y A Z1 İY Y ET

The Economist Mecmu asının 9 temmuz 1932 Tarihli nüshasından : Mecmuanın Moskova

muhabiri 22 haziran Tarihli mektubunda yazıyor: Soviyet Rusyasının 1931 senesinde Haricî ticaretine a‘id Stat isti k 1er gösteriyr, ki Rusya bu haricî ticaret sahasında diinya buhranının bütiin te’sirine ına'ruz kalrnışdır.

[ Halbuki şimdiye kadar Soviyet zimamdar­ ları capitalist memleketlere ârız olan bu hasta- lıkdan Bolşevik sistemi sayesinde kendi meni - leketlerinin masun kaldığını iddi ‘a ediyorlardı. Miitercem. ]

İhracat hacrrı i‘tibarile yüzde 1,3 nisbetinde tezayüd etmiş iken kıymet i'tibarile yüzde 21,7 azalmışdır. Bu tenakus 225,161,000 ruble kıy - metindedir. Idhalât kemiyyet i'tibarile yüzde 24,8 nisbetinde ve kıymet i'tibarile yüzde 4,3 nisbetinde artımadır .

Idhalât ve thracat arasındaki muvazenesizlik hasebile te’diye muvazenesinde açık 300,000.000

rubleye veya rubleye göre İngiliz lirasının başa baş kıymeti üzerinden 35 milyon İngiliz lirasına baliğ olmuşdur. Bu açığı kapatmak için Soviyet Rusyasının hariçde yatırılmış sermayesi olma - dığı ve bina en aleyh hariçden başka suretle hiç. bir para beklemediği ve görünmez ihracatı da olmadığı için Soviyet parasının lıariçî kıymetini sıfıra indirmemek maksadile Soviyet me’murları idhalâtı azaltmak için şedid ve k atı tedbirler almak zaruretinde kalmışlardır. Esasen seneler­ den beri Rusyava « Liix » e a’id hiç bir eşya girmediği gibi müstehlikin en basit ihtiyaçlarını tatmin edecek eşya dahi girememekdedir. Bunun için Soviyet idhalatı makineler, ma'deniyyat ve ham maddelerden ibaretdi Şimdi Soviyet Rus- yasını şerhan san'atlaşdırnıak için yapılnıakda olan bu idhalâtı da kesmek zarureti hasıl oldu . Ayni zamanda tahsisatını ecnebi parası olarak almak isteyen muîalıassıslara yol verildi. Şimdi rubleye razı olan mutahassıs mühendis ve

(9)

İ Ç T İ H A T 5797

ameleden başka kimse Rusyaya ayak atma makdadtr

Ecnebi parası tedarik etmek ihtiyacı Rusya da, başka memleketlerde misline tesadüf edil - uıeyeıı bir sistem meydana getirdi . Rusyanın belli başlı yerlerinde, dahilî para ile alış veriş etmeyen ve yalnız ecnebi para kabul eden ve Torgsin namını alan mağazalar açıldı. Bu ma - gazalarda, ruble kabul edilen mağazalara na - zaren daha eyi cinsde gıda’î maddeler ve marinul eşya satılmaktadır . Bu eşya hiç bir tahdide tabi1 değildir. Torgsin mağazaları ecnebi ziya- rercileri için açılmış isede bu mağazaların mem­ leketin her tarafına yayılmış olması gösteriyorki bizzat Ruslardan iktidarı olanlarında bunlardan istifadesi diişünülmüşdür. Arzu edildiği mikdar da tere yağı, şeker, konserve ve ma‘mul eşya satın alabilmek o kadar büyük bir nUmetdirki bu cazibe ile nezdleriııde altun veya ecnebi banknotu saklamış olan Rusların bu kıymetli paraları mağazalara ketirecekleri tahmin oiun- uıuşdur . Keza hariçde akribası veya tanıdığı olan Rüslara hariçden , Torgsin mağazalarından alınacak eşya ile ödenmek şartile çek gönde - rilrrıesine müsa‘ade olunmuş ve hattâ pek çok ¡‘¡anlarla bu ııevi‘ çeklerin gönderilmesi teşvik oluıımuşdur .

Te'diye muvazenesindeki açığı kapatmak için Si biryadaki altuıı «nedenlerinin istismarını artırmaya gayret edilrnekde ve ecnebi makine - lerınin yerini tutmak üzre dahilde mühen lis ve amele makine ve alât icad etmeye teşvik olun­ maktadır .

Dünya buhranının devamı 1933 de başlaya­ cak olan ikinci beş senelik planın meydana gelmesini hayli te’hir edecekdir. Bu gün hemen İnç bir fabrika 1932 senesinde musammern olan istihsal ınıkdarını yttişdirememekdedir . Çelik fıkdanı da, traktör ve makine irinal eden fab­ rikalarda, şiddetle his olunmakdadır . Bununla beraber memleketi sarriatlaşdırmak planının daha bir kaç sene uzatılması pek felâketli telekki o unacak bir mes’ele değildir . Bundan daha çok mühim olan bir mes’ele vardır ki oda memlekete gıda’î mevad terinin edebilmekdir Filvaki' geçen kış ba‘zı havalide kuraklık hü - kümferına olması ve Aksayi Şarkda zuhuru muhtemel bir harbe karşı bir çok zahireyi m a­ ğazalara birikdirmek mecburiyyeti gibi ba‘zı âmillerin te’sirile ekmek mes’elesi Rusyada endişeli şe.ril almışdır. Ma'amafih denile bilirki şimdiye kadar Soviyet Rusyası bakzı capitalist memleketlerden ziyade borcuna sadık kalımşdır.

T h e E c o n o m ist

KÜÇÜK HİKÂYE '* * *

S IJ A T

Köye yeni taşınmışlardı . Tanışdığımızın daha ikinci günü , tstanbuldan gelecek olan kızlarını karşılamak için bizi de istasyona gö - türmek istiyorlardı. Ben bazı hususî işlerimi bahane ederek bu istikbalden yakayı sıyırmış­ tı m - Annem ve hemşirem daha yeni tanışdık- ları komşularının hatırını kırmamak için naçar kabul ederek gitmişlerdi .

Uzun Ağustos günlerinin boğucu sıcakları her yeri kasıp kavuruyordu . Kütüphanemde duramadım , bağçeye çıktım ve bir ağacın al - tına uzandım . Etrafımda uçuşan sineklerin vızıltıları başıma tatlı bir sersemlik veriyordu, ağustos böceklerinin sesi kulaklarımda uğultu­

lar yapıyordu . Gözlerimde bir ağırlık his et - tim , etrafımda her şey yavaş, yavaş k'ayboldu.

§

Birdenbire sert bir kahkaha gürültüsü ile gözlerimi açtığım zaman karşımda annem» hem­ şirem, ve komşumuz Naciye hanımı gördüm Hemen yerimden fırladım . Naciye lıaııım Jâ - ubaliyane:

İşlerinizi çok ihmal ediyorsunuz Celal bey, bu doğru değil .

Ben dişlerimin arasından bir şeyler mırıldan­ mak isterken, komşumuz arkamda birisini işaret ederek :

(10)

5798 I Ç T t H A T

Arkama döndüm zayıf uzun boylu genç bir hamınla karşılaştım . Muntazam bir sıra diş gösteren kıp kırınızı dudaklarını tuhaf bir tarzda bükmüş halâ giiiıimsiyordu . Serbest bir hare -ketle elini uzatırken :

_Bu sıcakta uyumaktan başka bir şey yapmak doğru olmadığını her keşten fazla taktir edenlerdenim ■

Dedikten sonra müstehziyaııe ilâve etti : — Sizi rahatsız ettiğimizden dolayi atfınızı reca ederiz Celal bey •

— Aman efendim —

diye mırıldanırken uzattığı eldivenli elini sıktım •

§

Bu vakanın üzerinden iki hafta geçmişti - Suat hanıma hiç bir yerde rast gelmemiştim • Hemşirem mütemadiyen ondan bahs ederken:

— Çok güzel sesi var, eyi bir sporcu fakat katı kalpli . Viyanadan getirdiği köpeğine olmadık eziyetlerde bulunuyor, dün evin öksüz küçük hizmetçisini döverken gördüm , ihtiyar bağçevanları Mehmet ağaya havuza düşen yüzüğünü bulmadığı için bir tokat atm ış, ev­ velsi gün bir kaç köy çocuğu kavga ediyordu; birisinin burnu kanamıştı. Hüngür hüngür ağ­ ladığını gördügü zaman öyle bir kahkaha attı

ki tarif edemem.

Ben bütün bu dedikodulara kulak asmıyor­ dum. Kadınların başka bir kadını çekemeyecek kadar kıskanç olduklarını bilirdim . Esasen böyle ehemiyetsiz şeylere hasr edecek zamanım yoktu. Bazı işler tesviyesi için civar köylerde mütemadiyen seyahat ediyordum . Ağustosun nihayetlerinde olduğumuz halde sıcaklar bütün şiddetile devam ediyordu.

Bir gece çıkıp bir az dolaşmak istemiştim . Dişarıda yaprak bile kıııııldamiyordu. Ay ışık­ ları tozlu yollar üzerine dökülerek beyaz ve uzun bir iz brakıyordu.

Geniş araba yolunu takiben yavaş yavaş deriliyordum . Her yerde ruhlara endişe veren bir sessizlik v ard ı. Uzun zaman kayb ettiğim bir hayal oyununa kavuştuğumu his ediyordum.

Birdenbire durdum, tatlı bir kadın sesi ge­

cenin samimî sessizliği içinde yayılıyordu . O kadar ahenkli o kadar güzeldi ki gayri ihtiyarî sesin geldiği istikamete doğru yürümeğe ko - yuldum . İleriledikçe daha vüziih peyda ediyor, ağaçlar seyrekleşiyor ilerde bağçelikler gözü - küyordu . Birdenbire durdum ses ta yanı ba - şımdaki fundalığın arkasından geliyordu . Dr - mam kat eden nehir bu fundalığın arkasından geçtikten sonra ilerdeki ovalara yılankavi uza­ nıyordu. Nefes almaktan bile korkarak yavaşça yaklaştım , bir patırdı duymuş olmalı ki bir aralık kesildi sonra tekrar başladı. Hazin şarkı bana tuhaf bir heyecan veriyordu. Yavaş, yavaş beni saklayan yaprakları araladım , evvelâ bir şey göremedim büyük bir çınar ağacının sık yaprakları koyu bir gölge yapıyordu . Daha büyük bir dikkatle bakmağa başladım. Nehirin kenarında beyaz bir cisim görür gibi oldum . Bir kadındı ayaklarını suya sarkıtmıştı . Bir aralık ay bulutlar arkasında saklandığından her yer karardı. Bir şey göremiyorduııı. Tekrar etraf aydınlandığı zaman kadının dere içinde yıkandığını gürdüm. Kendimi bir peri hayaleti önünde zan ediyordum . Bir kaç dakika sonra sudan çıkan kadın önümde bulunuyordu. Dağı­ nık ıslak saçlı yüzünü benim tarafa çevirdiği zaman Suatı tanımıştım .

Hayret ve fazla bir alaka ile seyr etuıege başladım. Vücudunu eyice kuruladıktan sonra büyük ipek şalına bürünerek uzaklaştı .

O akşam geç vakit eve dönerken ay uzak - larda gülümsiyerek bir bulutun arkasına sak lanıyor. köpekler acı, acı uluyordu .

§

Ertesi , daha ertesi günler hep oraya gittim. Artık bu bende bir itiyat halini almıştı . Ona her akşam orada rast geliyordum . Şimdi daha eyi bir yer bulmuştum. Ağaçın arkasında sık bir sazlık vardı , o sazlığın içine saklanıyor , yanı başımda bulunan Suatı eyice seyr ediyordum. O bunun farkında değildi. Yalnız­ lığından emin bir insan kaııaatiie harkûtıııa serbest germi verirken şarkılarına devanı ediyordu .

(11)

İ Ç T İ H A T 5799

ışıkları altında büsbütün mühmel bir vaziyette kendisini brakmıştı. Arkası üstü yatmış, y ü ­ zünü semaya çevirmiş şarkı söyliyordu. Birden

bire gözlerinin fazla parladığını vc yanakla - rının imtidadıııca yaşlar aktığını gördüğüm zaman hayret ettim. Evvelâ gözlerime inana - inadım, onun çok katı kalpli olduğunu her kes söyliyordu. Vücudumda bir örperti his ettim . Ses şimdi daha müessir bir ahenkle yükseli - yordu. Fakat dikkat ettim hakîkaten ağlıyordu. Suat birdenbire durdu hıçkırıklar şarkı söyle­ mesini inen ediyordu . Bir kaç dakika bu va - ziyette kaldıktan sonra asabi, asabî kalktı derenin kenarına gitti, ayağının ucu ile suda yüzen yaprakları dağıttıktan sonra ipekli şalı sıyırdı; yavaş , yavaş suya girdi hafif , hafif yüzerek uzaklaşmağa başladı.

Vücudumun uyuşukluğunu gidermek için ayağa kalktım hiç kimse gözükmüyordu etrafta bir hareket sezilmiyordu. Belki daha aşağıdan sudan çıkarak gelebileceğini düşündüm; hatı

-rıma bir muziplik geldi. Ucu suda yüzen ipekli şalı alarak uzaklaştım .

§

Ertesi gün evde bir gürültü ile kalktım . Hemşirem heyecan içinde odama girerek Suat ı boğulmuş bulduklarını söylediği zaman şimşekle urulmuşa döndüm . Komşularımıza gittim bütün ev halkı teessür içinde id i, Suat ın boğulmuş cesedini sabahliyin köylüler bulmuşlardı . Ben tuhaf bir hissin tes rile akşamki vak’aya dair hiç bir şey söylemiyordum.

Günler , aylar , seneler geçiyordu . Suat ı pek katı kalpli bilen annesi onun bir kaza uğuruna gittiğine kani idi . Her yerde dedi kodular hiikiim sürüyordu. Hiç kimse zavallı Suat ı anlayamamıştı .

Onu nehirin kenarındaki mezarlığa göm - düler. Onu boğan sular şimdi çiçeklerini su - lu y r. Suatı yavaş , yavaş her kes unuttu . Annesi köyü terk etti . Mezarı şimdi yabani çiçeklerle örtüldügünden belli bellisiz.

İst. 3 0-4 - 1 9 3 2 T e v iik F u a t

TEM M UZ 1 9 1 4

Haydar Rifat, Bey efendinin son zamanlarda Türkçeye çevirdiği bu kıymetli kitap çok rağbete mazhar olmuşdur . isminden de anla­ şılacağı veçhle bütün dünyayı kökünden sarsan harbi umumî başlanğıcının safahatını tafsilatile ihtiva etmektedir. Bilumum devlet­ lerin hattı hareketlerini , talakılerini , yalnız zati bir gurur, bir nefsî itimadın verdiği hırsla bir kıvılcımı körükleyip gökleri saran bir alev haline getiren muhteris politikatikacıların en ufak haraketlerini ahlak ve mizaçla - rının en gizli noktalarına varıncaya ka dar nafiz bir miidekkik gözüyle anlatan Emil Ludwig in meşhur eseridir . Sırbistan da bir sui kasta kurban giden arşidük Ferdinande ın ölümünü vesile ittihaz ederk mücehez, harba, susanıış ve yalnız hükm etmek sevdasında bulunan

devletlerin küçük devletleri alet ederek harba tutuşmalarına ait bilumum safahatı bîtarafane ve

gayet sarih bir tarzda, güzel bir lisanla anla­

tıyor. Eser, hiç şüphesiz k i» büyük bir kıymeti haizdir. Haydar Rifat Bey efendinin hiç yorul­ maz gayretile tercüme ettiği kitapların en mühimlerinden biridir. Her keşi alakadar eden bir mevzuu ihtiva ettiğinden şiddetle tavsiye ederiz. Bu mühim eserin mühim bazı kısım ­ larını koyuyoruz : .

Ingilterenin yürüyeceği fikri, Bismarck ın ittifak , sanayi şirketi teşkil demek değildir» miitaleası, muharrik hakkında Avrupaca tah edilmiş olan hüküm ve nihayet Sırpların liman­ lara ihtiyacı hakikati bunların hepsi yerindedir. Imperator bunları 11 ikinci teşrin 1912 de ol duğu gibi 6 Temmuz 1914 do de tekrarlasaydı, kâfi id i. Alman kanunu Esasîsî Imperatora yalnız başına harp veya sulh kararını vermek eslahiyyetini bahş ediyordu . Eğer 6 Temmuzda o eski fikirlerinde sebat etseydi, Viana kabinesi hareket imkânsızlığında bulunacak ve umumî

(12)

5800 İ Ç T İ H A T

Halk ne demektir bilimisiniz ?.. Halk kalp­ leri hep birden sulh aşkile çarpan , harpten tedehhüş eden, mağlup olmak şanından bulun­ mayan insan kütleleri demektir . Milliyetçiler ile müfrit milliyetçiler ise harp arayan şöhret ve av peşinde koşan yırtıcılar kütleleridir.

Tepelerinde kendilerini kasıp kavuracak , oraktan geçirecek bir karışıklık . bir harp kokladılar mı , bu fırtınayı karşılıyabilecek dostları olduğunu yalnız o zaman hatırlarlar . Gerçi o müstebitler için toprağın yüzü ölülerle d o lu d u r ...

Eloyd Georges müteşair bir adamdı . Bir muallim çocuğu olup halkı tanırdı. Halk a ra ­ sında şöhreti, belagati, azımı iradesi çok t a ­ nınmıştı . O derecede ki işgal ettiği makam artık kendisine dar geliyordu. Sir Edvar Grey ne mertebede mütevazı , sakin ve münzevî ise I-Ioyd Oeorges o dereoe avam ferip ve alkış esiri id i...

Ertesi gün Parisin resimli gazetelerinden b iri, aynı sayfanın solunda kayserin sağında Puvankare resimlerini basmıştı. Bumların iki - sı de ikametgâhlarına giderken alkış tufanına gark olurlar. Bu iki millet, sulhu, halâ bu iki adamdan beklemekte idiler ...

Bu çok kıymetli eser dirayetli bir müter cimin elinden çıkmıştır . Haydar Rifat Beyi tebrik ederken daha buna benzer bir çok eser­ ler tercüme etmesini temenni ederiz.

Şİ ‘ İ K

O U R B E T AKŞAM LAKI IV l)A Damla damla süzülür içime kimsesizlik: Bulutlu gözlerimden silinince ışıklar, Sisler gibi sarınca etrafımı sessizlik ,

Ruhumda kendim gibi dertli bir öksüz ağlar... Kararan ufukların en gamsız yolcuları , Köyüme sürü sürü hicret eden kargalar ! Ömrümü verdiğim bu gurbetin acıları. Beni bir aşık gibi kendi gönlüne bağlar... Coşkun bir deniz gibi dertlerim kudursalar, Zaten bu gurbet elde hasretimle ölgünüm . Bu yabancı diyarda gelüp bana sorsalar: Kalbime çöken bir dağ gibi geçer her günüm...

Damla damla süzülür içime kimsesizlik : Bir şekl alınca her renk yalının camlarında , Sisler gibi sarınca etrafımı sessizlik ,

Solan renkler gibiyim gurbet akşamlarında ... Küçük aga oğlu : F e r i t A l i SONNET

A l a f é r o c e M e a u t é J’ai souri, le sourire a souffert De traverser mon âme en torture ; Tu t’en vas mais la torture dure Et ma vie allume ses enfers . J’ai connu la morsure des fers , Et celle de ta désinvolture . Tu viens fleurir ma tombe future , De bouquets de supplices offerts . J’aime mon malheur et mon é m o i, ils me sont doux : il viennent de toi . Que ta flèche en mes flancs se repose. Oh 1 je ne rêve - frappe mon coeur , De ta grâçe atterrante et vainqueur - Qui’à mourir de ta divine pose.

1 0 Décembre 1902 Wien A H . D J .

SOI.MAYAN GÜZEIÜKI. R:

~-— i ' t à-* j ' j ) -A * } j > ■cX.i j j l y

[öı/G • s xx j>â -cUj

Dil nükte söylemekden kaldı, benim sırrını söylenmedi. Söz kabilivyeti tükendi söz bakidir.

_iiâST; o.“r y öT

Sen geçdin diye cihanı da geçdi zan etme ; bin mum sönmüş fakat gece suhbet meclisi bakidir.

¿Ta/"" jr» «J*B -ı"u [ iM- ] “ w—,* t .\Tatf“ j j . Jt

Muhabbet şevkile dağları yaran Pervizin muhabbet ka'idesi cihanda kalmadı, fakat ihlâs ve muhabbetle dağları yaran Perviz e adavet ber devamdır .

. O-> ¿j\ZÂf j, jao ■CLÎ.r'

Elmas kilid getiriniz, çünki gönlümün ya - rası serâpâ ağız oldu: bir söz söylemek üzredU

(13)

i ç t i h a t 5801

C İ H A N I N Ş İ M D İ K İ İ N K İ Ş A F I

T E R K İ T K S L İH A T VK İT T İF A K L A R H A R K IN D A K İ K U R U N T U L A R [ Maba‘t j

Mutna’ileyh diyor [¡ki « Ceııriyyeti Akvam sistemi , emniyyeti te’min etmiyor, nitekim Avrupa muvazenesi de bunu hiç bir zaman yapmadı. İstiklâlini muhafaza etmek için,yalnız diplomatique bir mukaveleye güvenerek, silahını terk eden kavmin vay haline ! Emniyyet en ziyade âlel - 'ade olan en ziyade bedihî bir mes’eledir , ki Metafizikle hiç bir alâkası yokdur. Şimdiye kadar hiç bir zaman nazarî bir suretde lıall olunamamışdır . Bu gün dahi yapılması icab etdiği veçh ile basit ve amelî bir suretde emniyyet mes’elesini hail etmemiş olan kavmler belki daha barbar fakat her halde daha Energique kavmlerin darbeleri altında yer yüzünde nâbud olmuşlardır. »

Ulûm Akademiyası âzâsından ve Harbiye Nazırı M. Painlevé [*] hemen hemen ayni neti­ celere varmışdır :

’ « Kavmler farkına varmıyorlar,' ki muharebeler, hiç bir şey hail etmez , hiç bir şey’i düzeltmez ve beşeriyyetin umûmî bir fakirleşmesinden başka bir şey doğurmazlar. »

ilâve eder:

Hiç bir zaman isti* mal etmeyeceği hakkında hara - retli ümid beslemekle beraber, bizzat sulhun menfa’atına olarak, Fransa , sırtında her gün daha ziyade çelik suyu verilmiş zırh bulundurmalıdır.

*

* *

Eğer zikr olunan istişhadlardan , Germen intikamını kolaylaşdırmakdan başka bir şey’i müntic olmayan Pacifistce idéologialar [ ya‘ni sulbperverâne fikriyyat ] tay olunursa görü - Iür, ki pek muhtelif fırkalardan mümtaz zevat, bu gün yegâne emniyyet imkânının komşula

-[’] M.Painlevé nin fikrine iştirâk etmemek ca’izdtr,fakat bu büyük alimin büyük bir fikir istiklâline malik olduğu ihti­ raz götürmez. Madden in ,o zaman gayri mümkin ad olunan, maddelikden çıkması üzerine tecerrübî taharriyyatım mü - nasebetile La Revue Scientifique in 1906 senesi kânum sani nüshasının başında « Gustave Le Bon un madde hakkın - daki nazariyyesine da’ir » unvanile büyük bir baş makale neşr etdi . - Ulûm Akademiası » arkadaşlarının o devr - deki umûmî muhalifliğini nazarı ¡‘tibara almayarak benim ıbprlerimi, bu makalesinde mudafala ediyordu .

rina hücum etmek fikrini diğer kavmlerden nez‘ edecek kâfi teslihatda olduğu hakkında müttefıkdırlar.

Bundan ma‘a d a , ancak Fransayı şıkak içinde tutan siyasî fırkalar* müşterek düşmana karşı birleşirse mudafa‘anın tahakkuku mümkin olur . Tarihin bize en emin olarak ögretdiği şudur, ki nifak halinde bulunan milletler , çok geçmeden sahna’i âlemden silinirler . Zamanı kadimde Yunanistan , kurum vustada Italyan Cümhuriyyetleri, kurum cedide de Polonya , dahilî şıkak yüzünden esarete düşdiiler .

Bir kavmin büyük siyasî kuvveti hisler ve fikirler ittihadındadır. Bu vahdet zayi1 olunca o kavmin her şey’î zayi4 olmuşdur .

ÜÇÜNCÜ MEBHAS

H akem M a h k e m e le r in in k ıy m e ti h a k k ın d a k u r u n tu la r

C em ‘iy y e ti A k v a m ınjnuhtelif

ictima4-larında dermeyan olunan ma'şerî ictihadlar , Cem‘iyyeti Akvam ile beraber doğan ümidleri henüz te’yid edemeyecek derecede mübhemdir. Bununla beraber zabtnâmeleri pek cazibdir , çünki her memleketin • murahhasının hakiki fikrini ortaya çıkarmaktadır . Genev de irad olunan nutuklardan en ziyade vasfı mümeyyizi ha’iz olanı bu devrin Ingiltere hükümeti Re’isi Socialist Mac-Donald m untkudur . Bu nutuk , ba‘zı kerre zimamdarların kuruntularının ne« kadar büyük olduğunu göstermeye kâfidir.

İngiliz Baş Vekilinin esasi «These » i esasi iddi‘ası cihanda k a fi bir sulhun te’sisi için hakem mahkemelerinin kâfi olduğu merke - zinde id i.

Hakem usulünün sulhu te’min edeceğini farz edecek kadar safdil olanlar , harbi arzu eden bir hükümetin, harb çıkamak veya keıı - dişine harb Plân ettirmek için ne kadar kolay behaneler bula bileceğini lâ aletta‘yin her Tarih kitabında öğrenirler.

(14)

5802 İ Ç T İ H A T

Ba‘zı misaller bulmak içiıı, ansızın bir vi - lâyeti - ez cümle Silesia yi - istilâ ettiği vakit, bil’ahara bu fethin muhik delillerini bulmak ihtimamım , ma‘aşlı hukuk mutahassıslarına bırakan , Prussia Kıralı Frederic II zemanına kadar irca‘ı nazar etmek lüzumsuzdur. Hatır­ latalım ki 1870 de , sulh perver bir Hükümeti, harb Plânına mecbur edecek derecede büyük bir gazab ve hiddet fevrânı vücude getirmek için , zararsız bir telgırafnâmenin Prince de Bismarck tarafından tahrif edilmesi kâfi geldi.

Şu yegâne sa’ik : Fransaııın , kendisinden korkutacak derecede müsellah olması, Bismarck ı macerasının tehlikesine girmekdeıı meıı‘ ede - bilrdi, Rusya ile mübareze ederek Japonların şevketlerini te’sis etmelerine ve yahut Türk lerin Yunanîleri topraklarından atarak memle­ ketlerini kurtarmalarına bir hakem mahkeme­ sinin ınani‘ olabileceğine daha ziyade inanılır mı? Bina'en aleyh bundan evvelki bahsda göster­ diğimiz veçh ile pek muhtemeldir , ki uzun

müddet, müsellah kuvvet, hakkın yahut hakka istihale etmiş harisliklerin yegâne müessir isti- nadgâhı kalacaktır .

İngiliz Nazırları galiba bu hususda hiç şiiphe etmemişlerdir : Zira İngilterenin deniz ve hava donanmalarını artırmaya mıPazzarn meblağlar tahsis ediliyor. Yalnız diğer kavnıler - bahusus Fransa te d afü i silah olarak hakem mahkeme- sile iktifa etmek icab ettiği fikrindedirler . Onlara ııazaren, bu tarzda himaye ve muhafaza edilince silahlarını , milletlerin , terk etmeleri icab edermiş!

* sj: %

Ingiliz Nazırının yukarida telmih ettiğim nutkunda, tehlikeli nasihatlar arasında oldukça musib mutala‘alar da vardı . işte bunlardan bazıları:

Satiri bir politika tarafdarları zan ediyorlar , ki kâğıd üzerine ba‘zı ibare koymakla ba‘zı ta'ahhüdler, ba'zı vecibeler te’min ederler ve rahatça uyuyabilirler. Emniy - yet zavahirine teslim olmak ve milletlerin yaşamak hak - larına istinid etm ek, ¡âğıdlar ve misaklarla emniyyet altına alınacağı inikadında bulunmak ahmakça bir işdir . Bana inanıntz, ki hiç bir zaman ne bir kâğıd, ne yalnız bir mıriahedesize emniyyet garantie vermeyecekdir. Siz ebedî

ve tehlikeli bir kuruntunun kurbanlarısın« .

Sulhun yalnız bir hâkem sistemde muha - faza olunacağına kani’ bulunan Mac Donald aşağıdaki kehanetlerde bulunuyordu :

Küçük milletlere diyorum :

« Siz emniyyetinizi yalnız kâğıdlar üzerinde yaşaya­ cak ba'zı aldatıcı zavahire teslim ederseniz , yakın bir Harb yangınında cümleniz ezilirsiniz . Felâketden kurtul manın yegâne çaresi hâkem usulüdür. »

Ayni Nazır, müteakiben. hâkem mahkeme­ sinin, kendisine ııazaren nasıl işleyeceğini bize söyliyor :

* Alâkadarların geçirileceği ilk imtihan kendilerine sormak olacak :

— « Hakemin hükmünü kabul etmeye hazırmısınız

« ikinci su’âl onlara şunu demek olacak :

— « Söyleyiniz . Nurdan korkuyormusunuz? yahud da’ima zulmetlerin evladımısınız ?

Her ne kadar İngiliz Hükümetinin sabık Re’isi , selefi Loyd Georges gibi pek büyük i' ti kari ve takva sahibi bir adam olmuş isede, miibarezeye âıııâde Devletler mümessillerinin, « Zulmetlerin evlâdı » tavsif olunmak ihtimali önünde rickat edebileceklerine güç inansa ge- rekdir . Bir zırhlılar filosunun işe müdahalesi belki daha mü’essir olacakdır.

* * *

Genève hatibi e ri , kavmleri ateşleyen ve bunları ekseriya bi ri birinin iistiine saldıran husumetlerin önüne m aniler yüceltmek ümidile, insaniyyet perverâne nutuklarını irad etdikleri esnada, cihanın sana‘î inkişafı , devanı ediyordu ve ittifaklara fa’ikıyyetini bir çok def'alar gös­ termiş olduğum o menfa‘atlar tesaniidünıi yaratıyordu .

İşte bunun içindir, ki son harbin netayi cinden doğan ba‘zı manPalar karşısında , kendilerini nifaka sevk eden anlamamalara rağmen Fransızlarla' Almanların meııfa'atlarını, icabı tabPatla, birleşdirmeye mahkfım olacakları zaman görünmeye başlamakdadır. Daha şiııı - diden bunun bir çok misâlleri görülüyor . Bu veçh iledir. ki « Lorraine » lı makden izabeci - leri [ Métallurgiste ] teri Alman kok kömürüne ve Almanlar Fransa demir halita’i ma'deniyye [ Minerai ] sine muhtaç olduklarından birleş - meye mecbur oldular . [ Bitmedi ]

( Müessis sahibi : Dr. AB. Djevdet ) Mes’ul imtiyaz Sahibi avukat İrfan Emin

(15)

Tarif de publicité dans

F « Idjtihad »

Ltq, 1 pour chaque 3 centimètres de hauteur

dans les colonnes de 1' ''Idjtihad,,. soit 3 X 8 centimètre carrés, par insertion .

Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.

Les numéros de 1' "Idjtihad,, dans lesquels les avis et annonces ont paru sont envoyés, aux intéressés, à titre gratuit.

Le prix des avis et annonces est de 1 Ltq au minimum, par insertinon ,

‘AKLI SELİ M

Meşhur Rahib \10 Sİ i er nin V o lta ir e ta­

rafından hulasa edilen bu eseri Dr. Abdullah Djevdet B. tarafından ba‘zı mühim haşiyeler ‘ilâvesile Tfirkceye Çevrlmiş ve basılmışdı.

Arab harflerinin kaldırılmasından bir az evvel tab‘ı hitam bulan bu kitab ilk iki ay zarfında emsalsiz bir siir‘atle satılmış ve nus - hası azalmışdı . Bunun üzerine geçen sene ikinci def‘a ve yeni Türk harflerde de basıl - mışdır. Kitaba, mütercim, ba‘zı ma‘nidar re - simler ‘ilâve etmişdir ve bunlardan ilk basılış için yapılmış bir danesini aşağıya koyıyoruz .

Eski harflerle basılmış nüshalar azalmışdir 528 sahifelidir fi. 1 liradır. Yeni Türk harfle­ rde basılmış nüshalar 135 kuruşdur.

«İÇ ÎİHAD»Kütübhanesi

M evcud k ita b la ri:

Kuruş Aklı Selim ( Eski harflerle) 527 sahifeli 100 Aklı Selim (yeni Türk harflerde) 135 Rahib “Meslier„nin Vasıyyetnamesi 20 Ruh ul Ekvam (eski harflerle) 274sahife 100 Dün ve Yarın ( >- ) 254 » 100 İlmi ruhi îctima'i i * » ) 287 » 50 Adabı mu aşeret rehberi ( Resimli, eski

harflerle ) 509 sahifeli 150

üiullame Teli 100

Dilmesti'i Mevlaııa ( Eski harflerle ) 50 Bir Zekâyi feyyaz (Eski harf ve resimli ) 25 Mekârimi ahlâkiyye veDin(Eski harflerle) 25 Karlı Dağdan Ses(AB. Djevdetin Şi‘irleri)100 Harb ve sözde İyilikleri (Eski harflerle)

219 salıifelik 100

Asırların Panoraması ( Eski harflerle ,

resimli). 246 sahifelik 100

Felsefe’i istibdad ( Eski harf )Alfieri nin,

resimli 272 sahifeli 50

Ruba'iyyatı Khayyam ve Türkceye - tercümeleri.(Eski harflerle)resimli,âdi cddlilöO

aTâ kâğıdlı, a‘lâ cddli ve imzalı 500 Persefon-Esatiri nefis bir menzume 75 Avrupa harbinin Psikolocyası (Eski harflerle)

resimli, 708 sahifelik 150

Bankalar ve muamelâtı (Eski harflerle) 50 ‘Ameli Ruhiyyat, 223 sahifeli 100

İngiliz Kavım 150

Dimağ ve Melekâti akliye [Resimli] 250

İhtar : Haricden siparişlere yüzde yirmi

nisbetinde ta‘ahhndiu irsaliyye ücreti zam olunur. Siparişlerle beraber posta havalesi gönderilir. Havalenamenin viisulu günü iste­ nilen kitab ta'ahhudlü olarak postaya verilir . (İçtihat) abonelerine yüzde 20 nisbetinde iskonto

yapılır. Yahut ta ‘ahhüdlü posta ücreti alınmaz.

Cum huriyet M ücellithanesi

Babıâli caddesinde « Karagöz » ittisalinde . Ki­ taplarını hem metin bir suretde, hem mu'tedi!

(16)

Butun

«

classique

»

kitaplarla diğer neşriyyatı ve mektep levazımınızı

almak için

İsta n b u ld a B e y o ğ lu istik la l c a d d e sin d e 4 0 i)

numarada :

LA G R A N D E L Î B R A I R Î E M O N D Î A L E

Müessesesine müraca'at ediniz

Ş a rk i k aribin en bü yük v e ç eşid ler i en iyi intihal» e d ilm iş k ila b h a ııc s id ir . Telefon: Beyoğlu: 2918

T ü r k iy e SANAYİ* v e M A ‘A İ)İN B A N K A SI

Fabrikalarına ait

Y E R L İ M A L L A R P A Z A R I

İstanbul, Bâhçe kapu Birinci' Vakıf han Telefon : İstanbul : 517

Mağazada miinhasiren bankaya merbut fabrikalar mâ'mulâtından ipekliler ve döşemelikler, yünlüler, battaniyeler, kostümlük kumaşlari, sallar, ipekli mendiller, ince ve kalın bezler, metin ve zarif bavulu, çanta, kunduralar ve saire topdan ve perakende olarak satilır.

HEREKE MENSUCAT FABRİKALARI MA‘MULÂTI

Satış mahalleri:

Yalnız topdan, Herekede Fabrika merkezi, İstanbul ve Ankara da

YERLİ MALLAR PAZARLARI

Perakende için İstanbulda Bahçe kapıda birinci vakıf han altında

YERLİ MALLAR PAZARI

A n k a ra d a Ç ocuk S a r a y ı ca d d e sin d e

Yerli mallar pazarile İstanbul ve sa’ir vilâyetlerdeki bil'umum kumaşc marazalarından ve terzilerden talep ediniz.

T . C.

E M N İ Y E T

S A N D I Ğ I

Türkiyenin en eski millî bir müessese'i mâliyesidir . Muhtelif müddet ve fa'ızle tevdiat kabul ve Mücevherat ve Altın ve Gtimüş ve Emlâk mukabilinde ınu;edil şeraitle para ikraz

eder. Merkezi idaresi Cagaloğluııda kâin dairei mahsusadır . Hiç bir yerde şubesi yoktur.

O s m a n l ı B a n k a s ı

‘ b a n q u e o t t o m a n e

rd$mayesi 10 milyon İngiliz lirası.

Umumî merkez : üalata Telefon : B 36 Türkiyenin her şehrinde su‘beleıi vardır.

S A T I E

Her nevi tenvirat ve kuvve’i muharrike tesisatını, mötörleri, aiâtı beytîyyeyi 6 - 18 ay vade ile. veresiye yapar ve satar. Telef. B. 4800 İstanbul 24378 •

K e p h a l g i n e

Kaşeleri baş ağrısı ve her nevi1 ağrı için müessirdir.

Öksürük ve boğaz hastalıkları

O x y m e n t h o l

P E R R A U D İN Pastillerini alınız

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Sana yakamozlardan kamaşan gözlerimi bırakacağım Mutlaka söylemeliyim güzelim aklımın keyfi kaçtı Keyfi kaçtı akıp giden zamanın; yıldızlara bakmanın Birden

Annotate menüsünden Dimensions (DIMSTYLE) simgesi tıklanır, Dimensions Style Manager penceresi ekrana gelir. Modify seçeneği tıklanır. a) Lines (Çizgiler sekmesi):

2012 yılının ilk 9 ayında 63.5 milyar dolar düzeyinde dış ticaret açığı veren Türkiye’nin, Rusya, Çin ve ABD’nin de aralar ında bulunduğu 10 ülkeye verdiği

Herodotos gibi; Naima, Ham- mer, Cevdet Bey gibi, “tarih sa-. hibi” dir

Masaüstü bilgisayarlarda kullanılan en yüksek depolama kapasitesine sahip sabit disk 2TB ve Western Digital tarafından 2009 başlarında piyasaya sürüldü.. Aradan bir yıldan

Araştırmanın amacı, makro düzeyde yerel yönetimlerin KOBİ lere bakış açısı, KOBİ’ lere yerel yönetimlerce sağlanan teşvikler, eksikliklerin giderilmesi için öneriler

« James Redhouse 1811 senesinde Londra civarında doğarak daha on beş yaşında bir deli­ kanlı iken Istanbulu tesadüfen ziyaret etti. Osmanlı hükümetinden

u s t a v e Boulanger'nin atölyesine girdi.Oradaki arkadaşlarından biri de yine meşhur ressamlardan GİrSme idi.Parisde on iki sene kaldı.Bu müddet zarfında atölyelere,