• Sonuç bulunamadı

Ebû Âsým ez-Zâbrâþâî’ye (V./XI. yüzyýl) nisbet edilen küçük bir fýrka.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ebû Âsým ez-Zâbrâþâî’ye (V./XI. yüzyýl) nisbet edilen küçük bir fýrka."

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

61

– —

ZÂBRÂÞÂÝYYE ( .AB9Cא'"אDא ) Mâverâünnehir bölgesinde

Ebû Âsým ez-Zâbrâþâî’ye (V./XI. yüzyýl) nisbet edilen küçük bir fýrka.

˜ ™

Daha çok Hanefîler’e yakýn fýkhî grup- lardan olup (Ýbnü’l-Murtazâ, s. 121) Zâb- râþâî’ye (ez-Zâbrâþâhî) nisbet edilen bu zümre hakkýnda çok az þey bilinmekte- dir. Kurucusu hakkýnda da bilgi yoktur.

Nesefî bu fýrkanýn 400 (1009-10) yýlýndan sonra Merv’de ortaya çýktýðýný yazar ( Teb-

½ýratü’l-edille, I, 310). Ebü’l-Yüsr el-Pezde- vî’nin verdiði bilgiye göre fýrka mensuplarý o dönemde Merv’de bulunuyordu ( U½û- lü’d-dîn, s. 251). Liderleri Ebû Âsým mün- kir ve cahil bir kiþiydi. Ona baðlý gruplar din konusunda bazý akýlsýzca beyanlar ve hurafeler ileri sürmekteydi. Bunlarýn anla- yýþýna göre istitâat fiilden öncedir, ihtiyâ- rî fiilleri icat edip ortaya koyan Allah deðil insandýr. Zira Allah mâsiyetleri dilemez, iþlenmesini de istemez, kullarý sapkýnlýða yönlendirmez. Fakat mâsiyetler iþlendiðin- de onlarýn mevcudiyeti Allah’ýn meþîeti ile- dir. Zâbrâþâiyye’ye göre, “Allah’ýn dileme- diði þey olmaz” demek câiz deðildir, bu- nun yerine, “Allah’ýn dilediði þey olur, olma- sýný dilemediði þey de olmaz” denmelidir.

Rivayete göre bu fýrka müslümanlarýn ic- mâýndan ayrýlarak Cebrâil’in resul oldu- ðunu söylemekten kaçýnmýþ, Allah’ýn Ceb- râil’i bazý resullerine gönderdiðinin söyle- nebileceðini belirtmiþtir (bk. CEBRÂÝL ).

BÝBLÝYOGRAFYA :

Ebü’l-Yüsr el-Pezdevî, U½ûlü’d-dîn (nþr. H. P.

Linss), Kahire 1383/1963, s. 251; Nesefî, Teb½ý- ratü’l-edille (Salamé), I, 310; Nûreddin es-Sâbû- nî, el-Kifâye (nþr. Muhammed Aruçi, yüksek lisans tezi, 1406/1986), Câmiatü Kåhire Külliyyetü dâri’l- ulûm, II, 173; Ýbnü’l-Murtazâ, el-Münye ve’l-emel (nþr. M. Cevâd Meþkûr), Beyrut 1399/1979, s. 121;

M. Cevâd Meþkûr, Mevsû£atü’l-fýrašý’l-Ýslâmiyye (trc. Ali Hâþim), Beyrut 1415/1995, s. 262.

ÿMustafa Öz

– —

ZABT ( !EFא )

Râvinin hocasýndan öðrendiði hadisi baþkasýna rivayet edinceye kadar

ezberinde saklamasý anlamýnda hadis terimi.

˜ ™

Sözlükte “bir þeyi sýký tutmak; bir sözü iyice belleyip ezberlemek, kaydetmek” an- lamýndaki zabt kelimesi hadis terimi ola- rak râvinin kabul görmüþ tahammül yol-

larýyla aldýðý bir rivayeti, herhangi bir te- reddüde düþmeden ve deðiþiklik yapma- dan hocasýndan aldýðý gibi nakletme özel- liðini ifade eder. Zabtýn ezber zabtý (zab- tu’s-sadr) ve kitap zabtý (zabtu’l-kitâb) olmak üzere iki çeþidi vardýr. Birincisi, rivayetleri ezberleyerek öðrenen kimsenin bu riva- yetleri ezberden aktarabilecek þekilde hýf- zetmesi, ikincisi hadisleri yazarak öðrenen kiþinin bunlarý önce yanlýþsýz yazmasý, ar- dýndan aslýyla mukabele ettikten sonra her türlü deðiþiklikten koruyarak rivayet et- mesi anlamýna gelir. Ezber ve kitap zab- týyla ilgili dikkat edilmesi gereken birta- kým hususlar vardýr. Meselâ yaþlýlýkta gö- rülen, meseleleri karýþtýrma hali (ihtilât) ez- ber zabtýyla ilgili önemli bir sorundur. Ýh- tilâta düþen râvilerin bu duruma gelme- den önceki rivayetleriyle daha sonraki ri- vayetleri farklý olabilir. Bu râvilerin önceki rivayetleri kabul edilirken sonraki rivayet- leri kabul görmez. Kitap zabtýyla ilgili ola- rak da meselâ ödünç verilen veya kaybo- lan kitaplara herhangi bir ilâve yapýlmasý ihtimali bulunduðundan kitaplarý yanla- rýnda olmayan kimselerin rivayetlerine ih- tiyatla yaklaþýlýr. Normal þartlar altýnda ki- taptan rivayet ettikleri halde kitaplarý do- ðal âfetlerde yýpranan veya görme kabi- liyetini yitirdikleri için kitaplarýný düzgün okuyamayan kimselerin hâfýzadan rivayet- leri esnasýnda birçok zabt kusuru iþledik- leri tesbit edilmiþ ve onlarýn bu rivayetleri benimsenmemiþtir.

Ezber zabtýnda önce rivayeti ezberle- mek, ezberledikten sonra nakledinceye ka- dar hâfýzada tutmak üzere iki aþama var- dýr. Bazý âlimler zabtý rivayetlerin zâhirini (sözlük anlamýný) ve bâtýnýný (fýkhî anlamýný) kavrama þeklinde ikiye ayýrmýþlarsa da (meselâ bk. Ýbnü’l-Esîr, I, 35) hadislerin mâna ile rivayeti câiz olduðundan çoðun- luða göre râvi için þart koþulan zabt, lafýz- larýn ezberlenmesi anlamýndaki zabt-ý zâ- hirdir. Bir râvinin makbul olabilmesi için adalet sahibi (âdil) olmanýn yaný sýra zabt sahibi (zâbýt) olmasý da gerekir. Râvinin zabt sahibi olduðu rivayetlerinin âdil ve zâ- být râvilerin rivayetlerine uygun olmasý, ha- disi aldýðý kimseye sorularak kontrol edil- mesi, bir rivayetin râviden farklý zaman- larda alýnmasý suretiyle karþýlaþtýrma ya- pýlmasý, kendisinden o hadisi duyan ikinci bir þahit istenmesi, râvinin imtihan edil- mesi yahut yazýlý kaynaða baþvurulmasý gibi çeþitli yollarla bilinir. Her râvinin zabt gücü ayný olmadýðý gibi zabt kusurlarý da ayný deðildir. Bu sebeple ilim adamlarý zab- týnýn kuvvetli veya zayýf oluþu itibariyle râ- vileri çeþitli derecelere ayýrmýþlardýr. Bu oda zâbitleri þeklinde saray idaresinde gö-

revli aðalar için de kullanýlan kelimenin

“yerli neferâtý zâbitleri” ifadesiyle taþra kuvvetlerinden yerli kulunun kumandanla- rýna, nakîbüleþraf zâbiti olarak da seyyid ve þeriflerin âmirine iþaret ettiði anlaþýl- maktadýr. Kelime düþman ordusu kuman- danlarý ile âsi önderleri yanýnda “zâbitân-ý nasârâ” örneðinde görüldüðü gibi hýristi- yan ileri gelenleri için de kullanýlmýþtýr.

Yenileþme çabalarýnýn yoðunlaþtýðý dö- nemlerde zâbit kavramý resmî / askerî bir þekle dönüþerek Avrupa dillerindeki su- bay kelimesini karþýlamaya baþladý. Subay yetiþtiren Mekteb-i Harbiyye’den mezun olanlara mektepli, neferlikten gelme su- baylara ise alaylý zâbiti adý verildi. II. Meþ- rutiyet döneminde daha kaliteli subay ye- tiþtirmek amacýyla Yýldýz Sarayý Þehzade- gân Dairesi’nde Zâbitan Tâlimgâhý açýldý, burada üçer aylýðýna piyade ve süvarile- rin eðitimi yapýldý. Maçka Kýþlasý’nda ise Küçük Zâbit Numune Taburu adýyla bir mektep devreye sokuldu. Zâbit kelimesi- nin resmî kullanýmý Cumhuriyet dönemin- de de bir süre devam etti ve daha ziyade teðmen-binbaþý arasýndaki subaylar için kullanýldý. Ardýndan bunun yerini subay kelimesi aldý. Kelime ticaret gemilerinde idareci konumunda olan gemi adamlarý için de birinci, ikinci, üçüncü zâbit þeklin- de kullanýlmýþ, gemilerde görevli makinist ve mühendisleri de kapsamýþtýr. Zâbit bir askerî unvan olarak Osmanlý Devleti’nden kopmuþ Arap devletlerinde hâlâ devam etmektedir.

BÝBLÝYOGRAFYA :

BA, MD, nr. 3, hk. 1015; nr. 5, hk. 152, 432, 755, 1088, 1683; nr. 6, hk. 50, 58, 143, 1446;

nr. 7, hk. 14, 448, 782, 997, 1465; nr. 12, hk.

825; nr. 82, hk. 37, 111, 208, 265; nr. 83, hk.

69, 128; nr. 90, hk. 366, 374; Âlî Mustafa Efen- di, Mevâidü’n-nefâis fî kavâidi’l-mecâlis (nþr.

Mehmet Þeker), Ankara 1997, s. 276; Hüseyin Tûgý, Musîbetnâme (haz. Þ. Nezihi Aykut), Anka- ra 2010, s. 86, 166, 185, 196, 200; Hasanbeyzâ- de Ahmed, Tarih (haz. Þ. Nezihi Aykut), Ankara 2004, s. 246, 586, 972; Hezârfen Hüseyin Efen- di, Telhîsü’l-beyân fî Kavânîn-i Âl-i Osmân (haz.

Sevim Ýlgürel), Ankara 1998, s. 63, 82, 145, 149;

Naîmâ, Târih (haz. Mehmet Ýpþirli), Ankara 2007, III, 1181-1183; ayrýca bk. Ýndeks; Uzunçarþýlý, Ka- pukulu Ocaklarý, I, 234, 368, 519, 522; II, 92, 100, 106, 124, 138, 169, 176, 188; Ankara’nýn 1 Numaralý Þer‘iye Sicili (haz. Halit Ongan), An- kara 1958, s. 54, 61, 91; Ahmet Akgündüz, Os- manlý Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, Ýs- tanbul 1991, III, 404; Osmanlý Askerlik Literatü- rü Tarihi (haz. Ekmeleddin Ýhsanoðlu), Ýstanbul 2004, I, 598; II, 971, 972, 1022, 1049-1050; As- kerî Kanunnâmeler (haz. Ahmet Yaramýþ – Meh- met Güneþ), Ankara 2007, tür.yer.; B. Lewis, “Zâ- bit”, ÝA, XIII, 449; a.mlf., “Dabit”, EI

2

(Ýng.), II, 74.

ÿAbdülkadir Özcan

ZABT

(2)

62 ZABT

nadlarý deðiþtirecek kadar gaflet içinde ol- malarý, bazý râvilerin hayatlarýnýn sonlarýn- da ihtilâta, bazýlarýnýn ise telkine mâruz kalmalarý, kitaplarýný kaybedenlerin hâfýza- dan rivayet etmeleri yüzünden çeþitli ha- talara düþmeleri, yaptýklarý hatalarýn ken- dilerine bildirilmesine raðmen hatada ýs- rar etmeleri, hadis yazarken nokta veya harekeleri deðiþtirmeleri, bir hadisi diðer bir hadise karýþtýrmalarý, fakih olmayan sika bir hâfýzýn hýfzýndan rivayet etmesi, isnadlarý bildiði halde metinleri yeterince bilmemesi, rivayetinde sika olduðu halde hýfzýndan rivayet eden fakih râvinin isnad- lara yeterince vâkýf olmamasý gibi husus- lar onun saydýðý zabt kusurlarý arasýnda- dýr ( el-Mecrû¼în, I, 58-84). Hatîb el-Bað- dâdî ise zayýf râvilerden rivayet, ihtilât, galat, vehim, gaflet, telkine açýk olma, te- sâhül, genellikle þâz, münker ve garîb ha- disleri rivayet etme, zabt ve dirâyeti olma- yan âbid kimselerden rivayette bulunma gibi zabt kusurlarýndan bahseder ( el-Kifâ- ye, s. 246-264).

Mevzû ve maklûb rivayetlerine rastla- nan râvileri beþ kýsma ayýran Ebü’l-Ferec Ýbnü’l-Cevzî bunlardan ilk dördünde zabt kusurlarý bulunan râvileri zikretmektedir.

Ona göre gaflet, çok hata yapma, ihtilâ- ta mâruz kalma ve telkine açýk olma þek- lindeki bu kusurlar birçok uydurma riva- yetin ortaya çýkmasýna yol açmýþtýr ( el- Mev²û£ât, I, 35-37). Ýbnü’s-Salâh’a göre bir râvinin zabt sahibi sayýlabilmesi için son derece dikkatli olmasý, hýfzýndan rivayet ediyorsa hadisi iyi ezberlemesi, kitabýndan naklediyorsa yazdýðýný iyi zabtetmesi, mâ- na ile rivayet ediyorsa mânayý bozan de- ðiþiklikleri bilmesi þarttýr. Ýbnü’s-Salâh ge- rek hadis dinlerken gerekse rivayet eder- ken uyuklama vb. gevþeklik halleri içine düþenlerin, nakillerinde birçok þâz ve mün- ker rivayet bulunanlarýn, rivayet ettikleri hadisleri sýk sýk unutmakla bilinenlerin, ha- tasý kendisine açýklandýktan sonra hata- dan dönmeyenlerin rivayetlerini kabul et- mez ( £Ulûmü’l-¼adî¦, s. 104-127).

BÝBLÝYOGRAFYA :

Tirmizî, el-£Ýlel ( es-Sünen içinde), Ýstanbul 1413/

1992, V, 742-743; Ýbn Ebû Hâtim, el-Cer¼ ve’t- ta£dîl, I, 5-10; Ýbn Hibbân, el-Mecrû¼în (nþr. Ham- dî Abdülmecîd es-Selefî), Riyad 1420/2000, I, 58- 84; Hâkim en-Nîsâbûrî, Ma£rifetü £ulûmi’l-¼adî¦

(nþr. Seyyid Muazzam Hüseyin), Medine-Beyrut 1397/1977, s. 52-53, 62; Hatîb el-Baðdâdî, el- Kifâye (nþr. M. Hâfýz et-Ticânî), Kahire 1972, s.

246-264; Kadî Ýyâz, el-Ýlm⣠(nþr. Seyyid Ahmed Sakr), Kahire 1389, s. 135-153; Ebü’l-Ferec Ýb- nü’l-Cevzî, el-Mev²û£ât (nþr. Abdurrahman M. Os- man), Medine 1386/1966, I, 35-37; Ýbnü’l-Esîr, Câmi £u’l-u½ûl (nþr. M. Hâmid el-Fýký – Abdülme- cîd Selîm), Beyrut 1400/1980, I, 35; Ýbnü’s-Salâh,

£Ulûmü’l-¼adî¦, s. 104-127; Süyûtî, Tedrîbü’r- râvî (nþr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Kahire 1399, I, 304; Tecrîd Tercemesi, Mukaddime, I, 296-337;

Haldûn el-Ahdeb, Esbâbü iÅtilâfi’l-mu¼addi¦în, Cidde 1405/1985, I, 134-150; Leknevî, er-Ref £ ve’t-tekmîl, s. 159; Fârûk Hamâde, el-Menhecü’l- Ýslâmî fi’l-cer¼ ve’t-ta£dîl, Rabat 1409/1989, s.

209-228; Emin Âþýkkutlu, Hadiste Ricâl Tenkî- di, Ýstanbul 1997, s. 98-109.

ÿBünyamin Erul

– —

ZAÇASNA

Hýrvatistan’ýn kuzeyinde Slavonya bölgesinde eski bir Osmanlý sancaðý.

˜ ™

Adý, “Çesma (Far. çeþme) ýrmaðýnýn ar- kasý” anlamýndaki Za Çesma’dan gelir. Os- manlý kaynaklarýnda Zac,asna / Zac,esne / Zaçana þeklinde geçer. Burasý, batýda Çes- ma (Cesma) ýrmaðý ile doðuda Orljava akar- sularý arasýndaki bölgeyi kapsayan ve bu- günkü Hýrvatistan’ýn kuzey kesiminde yer alan eski bir Osmanlý sýnýr sancaðý idi ve sancaðýn merkezi de önceleri ayný adý taþý- yan küçük kasaba idi. Sancaðýn güney sýný- rý Sava nehrini, kuzey sýnýrý Çesma ýrmaðý- nýn yukarý kesimlerini takip ediyordu. Ora- dan Papuk daðýnýn kuzey bölümünden gü- neye kývrýlarak Pojeþka Gora’nýn (Pozeška Gora) tepeliklerine doðru iniyor ve Orlja- va nehrine kadar uzanýyor, ardýndan neh- rin az ötesine geçerek günümüzdeki Sla- vonski Brod þehrinin 20 km. batýsýnda Sa- va’ya dayanýyordu.

Zac,asna sancaðý, 1536-1552 yýllarý ara- sýnda Osmanlýlar’ýn bölgeye ulaþmasý neti- cesinde 1557 ’de kuzeybatýdaki en uç nok- tada bir askerî bölge ve daha sonraki fe- tihler için bir sýnýr üssü olarak kuruldu.

Sancaðýn teþkilinden önce bu kesimde ye- ni fethedilen topraklar Gradiška’da ikamet eden bir kaptanýn idaresi altýndaydý ve Bos- na sancaðýna baðlanmýþtý. Sýnýr hattýnda meydana getirilen askerî bölgenin (kap- tanlýk) baþýndaki yüksek rütbeli kuman- dan bu kesimin idaresini üstlenmiþti, sý- nýr kalelerindeki birlikler de ona baðlýydý.

Bu askerî bölgenin ilk kumandanlarý ara- sýnda Bosnalý Malkoçoðullarý ailesiyle Fer- had Bey Vukovi@-Desisali@ ailesinin üyeleri de bulunuyordu. Özellikle Ferhad Bey’in idareciliði döneminde Zac,asna Kalesi’nin altý topla takviye edildiði, ayrýca civardaki köy halkýnýn askerlerin kendilerine yöne- lik baskýlarýndan, zorla mal toplamalarýn- dan þikâyetçi olduðu, buna Kraljeva Veli- ka kadýsýnýn da gönderdiði i‘lâmla katýldý- ðý dikkati çeker (Cemâziyelâhir 967 / Mart 1560).

durum hadislerin sýhhati yönünden de- ðerlendirilmesinde önemli ölçüde etkili ol- muþtur.

Bir râvinin rivayetlerinin diðer sahih ri- vayetlere uygunluðu araþtýrýlýrken lafýz de- ðil mâna ve muhteva esas alýnýr. Nâdiren karþýlaþýlan hatalar râvinin zabtýna zarar vermez. Fakat yeteneksizlik, hâfýza zayýf- lýðý yahut dikkatsizlik gibi sebeplerle sýk sýk hata yapan râvinin zabt özelliðini kay- bettiðine hükmedilir. Çok hata etmesi, ha- talarýnýn doðrularýndan fazla olmasý duru- munda bu râviden rivayeti câiz görmeyen muhaddisler olduðu gibi câiz görenler de vardýr. Hatanýn tesbiti görüþe baðlýdýr, do- layýsýyla bir râvinin çok hata etmesiyle il- gili farklý görüþlerin ortaya çýkmasý müm- kündür. Cerh-ta‘dîl eserlerinde bazý râvi- ler hakkýnda olumlu ve olumsuz kanaatle- rin birlikte kaydedilmesinin sebebi çoðun- lukla budur.

Râvinin cerhedilmesine yol açan zabt sý- fatýyla ilgili kusurlar galat, gaflet, vehim, sika râvilere muhalefet ve hâfýza bozuk- luðudur. Bunlar “metâin-i aþere” diye bili- nen on cerh sebebinden beþini oluþturur.

Râvi bu kusurlardan biri veya birkaçý ile tenkit edilirse zabt özelliðini yitirir ve ri- vayet ettiði hadis delil olarak kullanýlmaz.

Meselâ Þu‘be b. Haccâc’a göre tanýnmýþ râvilerden onlarýn rivayeti olduðu bilinme- yen çok hadis rivayet eden ve çok fazla ga- latý tesbit edilen, hata yaptýðýnda görüþ birliðine varýlan râvilerin hadisleri terkedi- lir. Abdullah b. Mübârek de galatý çok ol- duðu halde hatasýndan dönmeyen ve ha- disi iyi ezberleyemediði halde hâfýzasýn- dan rivayet eden kimselerden hadis riva- yet edilmeyeceðini bildirmiþtir. Müslim b.

Haccâc cerh sebepleri arasýnda diðer râvi- lere çokça muhalefet, fâhiþ hata, hýfz ve itkan sahibi olmama gibi kusurlara iþaret ettikten sonra ehl-i hadîs tarafýndan it- ham edilenlerle rivayetlerinde çok galat veya münker bulunan kimselerden hadis nakletmediðini belirtmektedir ( “Mukaddi- me”, s. 5-7). Tirmizî ise cerhe yol açan zabt kusurlarý arasýnda gaflet ve ezber kusu- rundan (sûü’l-hýfz) söz etmiþtir ( el-£Ýlel, V, 742-743). Ýbn Ebû Hâtim er-Râzî de âdil olduklarý halde hadisleri delil kabul edile- meyecek râvilerde görülen zabt kusurla- rý arasýnda gaflet, vehim, sehiv, galat ve sûü’l-hýfz gibi cerh sebeplerinden söz eder ( el-Cer¼ ve’t-ta£dîl, I, 5-10).

Ýbn Hibbân râvilerin cerhedilmesini ge- rektiren zabt kusurlarýna geniþ yer ver- miþ, birçok sebep üzerinde durmuþtur.

Sâlih ve âbid kimselerin mürseli merfû,

müsnedi mevkuf þeklinde rivayet edip is-

Referanslar

Benzer Belgeler

R emzi Kitabevl (Dünya edebiyatına * ~ toplu bakışlar) başlığı altında bir seri eser neşretmeğe karar vererek bu * neşriyatın tanzimi işini de şair ve

derpinning the failed state thesis, therefore, is a European (based on the modern model of successful statehood) or Western universalism, and it is the inability of states

Baktim mavi gözlü bir tavşan Havuç yiyor durmadan. Elimi

Bu araştırma ile, araştırmacı tarafından oluşturulan şarkı haritalarının okul şarkılarının öğretiminde ne ölçüde etkili olduğu, farklı bir şarkı öğretim

Buna göre müslüman ve gayrimüslim nüfus arasındaki oranın bölgeden bölgeye değiştiği kabul edilmekle birlikte, genel olarak % 60 müslim, % 40 gayrimüslim gibi bir

Bu durumda vergi kaçakçılığı suçu ile ilgili olarak verilen ağır hapis cezaları hapis cezasına çevrilmiş olduğundan dolayı bu cezalar bakımından da erteleme ve para

â tatürk, değişik yerlerinde Söylevi gelecek kuşakların uyanıklık sağlamalarına yardım­ cı olmata İçin yazdığını söyler, Sait Molla Olayına değinirken

Yenişehirde Atatürk Bulvarı üzerinde Kızılay Merkezi ya- nında ileride genişliyecek asfalt caddeden geri çekilerek ve bi- tişiğindeki binalar irtifaına tâbi olarak bodrum