• Sonuç bulunamadı

Balıkesir İlinin Organik Hayvancılık Olanakları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Balıkesir İlinin Organik Hayvancılık Olanakları"

Copied!
175
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

BALIKESİR İLİNİN ORGANİK BÜYÜKBAŞ VE KÜÇÜKBAŞ HAYVANCILIK OLANAKLARININ BELİRLENMESİ

PROJE RAPORU

Mart 2012

Bu rapor T.C. Güney Marmara Kalkınma Ajansı’nın desteklediği “Balıkesir İlinin Organik Büyükbaş ve Küçükbaş Hayvancılık Olanaklarının Belirlenmesi” projesi kapsamında hazırlanmıştır. İçerik ile ilgili tek sorumluluk Bandırma Koyunculuk Araştırma İstasyonu Müdürlüğü’ne aittir ve Güney Marmara Kalkınma Ajansı’nın görüşlerini yansıtmaz.

(3)

iii SUNUŞ

Türkiye’de tarım, toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayan, geniş kitlelere istihdam yaratan, sanayiye hammadde sağlayan, önemli ihracat ürünlerini yetiştiren ve ülkeye döviz getiren sektörlerin başında gelmektedir.

Tarım sektörü, 74 milyona ulaşan ülke nüfusunun %25’ini istihdam etmekte; ayrıca gayri safi yurtiçi hasılaya %10 dolayında katkı sağlamaktadır. Bunun yaklaşık %35’i hayvancılık faaliyetinden gelmektedir.

Balıkesir İli, yıllara göre değişmekle birlikte Türkiye beyaz et üretiminin ortalama %20’sini, yumurta üretiminin ise %10’nu tek başına karşılamaktadır. Süt ve besi hayvancılığında çok önemli potansiyele sahiptir. Ayrıca, Türkiye’deki kültür ırkı sığırların yaklaşık %10’u Balıkesir’de bulunmakta; endüstriyel süt ve besi işletmelerinin önemli bir kısmı Balıkesir’de faaliyet göstermektedir. 2011 yılı itibariyle il genelindeki hayvan varlığının

%40’ını büyükbaş, %60’ını ise küçükbaş hayvanlar oluşturmaktadır.

İlde endüstriyel hayvancılık alanındaki gelişmelerin yanı sıra özellikle Dursunbey ve Marmara ilçelerinde küçükbaş hayvancılık başta olmak üzere diğer hayvancılık dallarında çok önemli boyutlarda bir organik yetiştiricilik potansiyeli bulunmaktadır.

Son 10 yılda Türkiye’de organik tarım yapılan alanların 6 kat, üretimin ise 4 kat artmasına karşılık, bu gelişme ihracata yansımamış; ihracat değeri 2010 yılı itibariyle 16 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’nin, dünyada 2010 yılı itibariyle 60 milyar dolara ulaşan organik ürünler pazarından ekolojik yapısına/biyolojik çeşitliliğine uygun düzeyde pay alabilmesi için hayvancılık alanındaki organik yetiştiriciliğe de en az bitkisel üretim kadar önem vermesi gerekmektedir. Nitekim üyelik sürecinde olduğumuz Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye’ye ilişkin ilerleme raporlarında Türkiye’nin AB ile meyve, sebze ve birkaç bitkisel ürün dışında sadece koyunculuk alanında rekabet edebileceği belirtilmektedir.

Sunulan bu proje ile Balıkesir İli’nin organik büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık olanaklarının belirlenmesi ve bu alandaki muhtemel üretici faaliyetleri için veri seti oluşturulması amaçlanmıştır. Çalışmanın yörede daha sonra yürütülecek organik hayvancılık çalışmalarına öncülük etmesini diliyoruz.

Proje Yürütücüleri

(4)

iv

(5)

v İÇİNDEKİLER

SUNUŞ……….... iii

İÇİNDEKİLER……….. v

YÖNETİCİ ÖZETİ………. 1

1 DÜNYADA ORGANİK HAYVANCILIK……….. 5

1.1. Dünyada Hayvancılık Sistemindeki Değişimler……….. 5

1.2. Organik Hayvansal Gıdaların İnsan Beslenme ve Sağlığı İçin Önemi……….. 6

1.3. Dünyada Organik Tarımın Tarihçesi ve Mevcut Durumu……… 7

1.4. Dünyada Organik Tarım Mevzuatının Gelişimi……….. 7

2 TÜRKİYE’DE ORGANİK HAYVANCILIK……….. 9

2.1. Türkiye’de Hayvancılık Sektörünün Genel Görünümü………. 9

2.1.1. Türkiye’de Hayvancılığın Yapısal Özellikleri……… 10

2.1.2. Türkiye’de Hayvan Varlığı ve Hayvansal Üretim……….. 10

2.2. Türkiye’de Organik Tarımın Gelişimi………. 11

2.3. Türkiye’de Organik Tarım Mevzuatı……….. 12

2.4. Organik Hayvancılığın Temel İlkeleri………. 13

2.5. Türkiye Hayvancılığında Organik Yetiştiriciliği Geliştirme Olanakları………. 19

3 BALIKESİR İLİ’NDE TARIM VE HAYVANCILIK……… 21

3.1. Balıkesir İli’nde Bitkisel Üretimin Genel Görünümü……….. 21

3.2. Balıkesir İli’nde Hayvan Varlığı ve Hayvansal Üretim……… 22

3.2.1. Balıkesir İli’nde Hayvancılığın Yapısal Özellikleri………. 22

3.2.2. Balıkesir İli’nde Hayvansal Üretimdeki Değişmeler……… 24

4 ARAŞTIRMA SONUÇLARI………. 26

4.1. Giriş………. 26

4.1.1. Araştırmanın Önemi……… 26

4.1.2. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı………. 26

4.2. Materyal ve Yöntem………. 27

4.2.1. Materyal……….. 27

4.2.2. Yöntem………. 28

4.3. Araştırma Alanının Özellikleri……… 28

4.4. Araştırma Bulguları……… 28

4.4.1. İşletme Sahiplerinin Sosyo-Ekonomik Yapısı……….. 28

4.4.2. İncelenen İşletmelerin Yapısal Özellikleri………. 33

(6)

vi

4.4.2.1. Sığırcılık işletmelerinin yapısal özellikleri……… 33

4.4.2.2. Koyunculuk işletmelerinin yapısal özelikleri………. 53

4.4.2.3. Keçicilik işletmelerinin yapısal özellikleri……… 62

4.4.2.4. İncelenen işletmelerde otlatma alanları ve bitkisel üretim… 77 4.4.2.5. Hayvansal üretimin pazarlanması………..…. 77

4.4.3. İncelenen İşletmelerde Organik Hayvancılığa İlişkin Bilgi ve Tutumlar…. 77 4.4.4. Araştırma Sonuçlarının İlçeler Bazında Değerlendirilmesi ve İlçelerin Organik Hayvancılık Bakımından Güçlü - Zayıf Yönleri ……….………. 82

5 SONUÇ VE ÖNERİLER……….…………. 144

YARARLANILAN KAYNAKLAR……… 145

HARİTALAR: Balıkesir İli’ne bağlı ilçelerin orman ve tarım alanları……… 149

(7)

1 YÖNETİCİ ÖZETİ

1. Dünyada nüfus artışına bağlı olarak tarım ürünlerine olan talebin yoğunluğu; bitkisel üretim gibi hayvansal üretimde de entansifleşme eğilimlerini artırmıştır. Son 20 yılda dünya nüfusu toplam %30 oranında artmış; buna karşılık hayvan varlığı ve et, süt vb.

hayvansal ürünlerdeki artış aynı düzeyde olmamıştır.

2. Son dönemlerde hayvancılık çayır-meralara (otla beslenmeye) dayalı yetiştiricilikten uzaklaşılarak; az sayıdaki büyük işletmede, çok sayıda hayvanın sıkıştırıldığı alanlarda yapılmaya başlanmıştır. Araştırmalar “Endüstriyel hayvancılık” olarak tanımlanan bu yöntemin birçok çevresel, biyolojik ve ekonomik zararlarının olduğunu göstermiştir.

3. Endüstriyel hayvancılığın sakıncalı özelliklerinden biri de çoğu genetiği değiştirilmiş (GDO’lu) mısır, soya gibi ürünlerin yem olarak kullanılmasıdır.

4. Merada (otla) beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt vb. ürünlerin kesif (yoğun) yemle beslenenlere göre daha üstün özelliklere sahip (toplam yağ ve doymuş yağ asitleri içerikleri daha düşük; buna karşılık vitaminler, omega-3 ve konjuge linoleik asit düzeyleri daha yüksek) oldukları araştırmalarla ortaya konmuştur.

5. Günümüzde hayvan haklarına gösterilen ilgiden dolayı hayvan refahı kavramı giderek önem kazanmıştır. Alternatif olarak gündeme gelen, meralara ve kimyasal kullanılmaksızın üretilen yemlere dayalı “organik hayvansal üretim” çevreye daha az zararlı ve daha etik bir üretim sistemi olarak düşünülmektedir.

6. Tüketiciler organik hayvansal ürünleri kaliteli, kalıntı içermeyen, refahına özen gösterilen hayvanlardan elde edilmiş, daha fazla çevre dostu koşullarda üretilmiş ürünler oldukları için tercih etmektedirler.

7. Yetiştirildikleri bölgeye uyum sağlamış, hastalıklara dayanıklı yerli ırkların kullanımı, uygun barınak koşulları, sağlıklı hayvan yetiştiriciliği (hayvan refahı) ve organik yemlerle besleme gibi dört ilke organik hayvancılığın temelini oluşturmaktadır

8. Organik tarım önce bitkisel üretim amacıyla ortaya çıkmış; daha sonra hayvancılıkta da önemli gelişmeler sağlanmıştır. Özellikle ABD, Kanada, Avusturya, Danimarka ve Almanya gibi ülkelerde organik hayvansal üretime geçiş başlamıştır.

9. Türkiye hayvancılığı esas olarak meraya dayalı ekstansif bir hayvancılık olup; hayvan besleme büyük ölçüde doğal meralara, anızlara ve hububat samanına dayalıdır.

10. Türkiye’de son 30 yıllık dönemde nüfusun 30 milyon kişi artmasına karşılık, toplam hayvan varlığı 85 milyon baştan 41 milyon başa düşmüş; yani yarı yarıya azalmıştır.

11. Türkiye’de organik tarım faaliyetleri tüketicilerin talebi üzerine değil, bitkisel üretime yönelik olarak Avrupalı şirketlerden gelen talepleri karşılamak için başlamıştır.

Türkiye’de son 10 yıllık dönemde yetiştirilen organik ürün çeşidi 150 adetten 216’ya

(8)

2

çıkmış, üretici sayısı 12.4 binden 42 bin kişiye ulaşmıştır. Üretim alanları 6 katına, üretim ise 4 katına çıkmıştır. Ancak bu tablonun ihracata yansıdığı söylenemez.

12. Türkiye’de tavukçuluğun tümü ve süt sığırcılığının bir bölümü hariç olmak üzere koyun, keçi gibi hayvan türleri ekstansif koşullarda yetiştirilmektedir. Bu nedenle özellikle küçükbaş hayvan yetiştiriciliği daha kolay ve daha az masrafla konvansiyonel sistemden organik sisteme dönüştürülebilir.

13. Türkiye’de son yıllarda organik hayvansal üretimde gelişmeler sağlanmış; organik büyükbaş ve küçükbaş besiciliği, süt ve et üretimi, kanatlı yetiştiriciliği başlamıştır.

Büyükbaş, küçükbaş ve kanatlıda organik üretim yapan çiftçi sayısı (geçiş süreci hariç) 2005 yılında 4 iken; 2010 yılında 105 olmuştur.

14. Balıkesir İli, değişik iklimlerin bir arada yaşandığı, coğrafi konumu ve verimli toprakları ile Türkiye’nin önemli tarım alanlarından biridir. İlin arazi varlığının %35.4’ü ekilebilir arazi, %14.4’ü çayır-mera, %46.5’i orman, %3.5’si ise tarım dışı araziler oluşmaktadır.

15. Balıkesir İli genelinde 7.991 dekar alanda organik tarım yapılmaktadır. Organik tarımın en yoğun olarak uygulandığı ilçe Ayvalık olup, onu Bigadiç, Burhaniye ve Sındırgı izlemektedir. Organik olarak yetiştirilen başlıca ürünler haşhaş, buğday, yulaf, domates, biber, çam fıstığı, arpa, fiğ, nohut ve zeytindir.

16. Balıkesir İli, Türkiye beyaz et üretiminin yaklaşık %20’sini, yumurta üretiminin ise

%12’sini tek başına karşılamaktadır. Ayrıca süt ve besi hayvancılığında da çok büyük bir potansiyele sahiptir. Türkiye’deki entansif (endüstriyel) süt ve besi işletmelerinin önemli bir kısmı Balıkesir’de faaliyet göstermektedirler.

17. Balıkesir’de son 5 yılda sığır ve keçi varlığının arttığı, buna karşılık koyun varlığının düştüğü görülmektedir. Broiler ve yumurtacı tavuk varlığı yıldan yıla değişkenlik göstermektedir. Kovan mevcudunda ise %30’luk bir artış olmuştur.

18. Türkiye’deki kültür ırkı sığırların yaklaşık %10’u Balıkesir’de bulunmaktadır. İlin süt sığırı varlığının %76’sı kültür ırkı olup; yetiştiricilik daha çok küçük ölçekli işletmelerde yapılmaktadır (Süt sığırlarının %70’i 25 baştan az hayvana sahip işletmelerdedir).

19. İlin besi sığırı varlığının %88’i kültür ırkı olup, toplam besi sığırının %40’ı 50 baştan fazla hayvana sahip işletmelerde bulunmaktadır.

20. İlde son 5 yıllık dönemde süt ve süt ürünlerinde süt sığırcılığındaki gelişmelere paralel olarak önemli artışlar gözlenmektedir. Buna karşılık söz konusu dönemde kırmızı et üretimi değişmemiş; beyaz et, yumurta ve bal üretiminde ise artış eğilimi sürmüştür.

21. Yürütülen bu araştırma ile Marmara Bölgesi gibi sanayileşmenin yoğun olduğu bir bölgede organik hayvancılığa ilişkin fırsat alanlarının olabileceği; hayvancılıkta tek alternatifin entansif yöntemle, hayvan refahı kurallarına uymayan, yem girdilerinde tümüyle dışa bağımlı bir sistemin olmadığı ortaya konulmaya çalışılmıştır.

(9)

3

22. Araştırma kapsamında ekstansif hayvancılığın öne çıktığı tüm köylere gidilmiş;

böylelikle çevreye duyarlı sürdürülebilir anlamda da bir hayvancılık yapılabileceği konusunda yetiştiricilerde farkındalık yaratılmaya çalışılmıştır.

23. Araştırma Balıkesir İli’nin tüm ilçelerine bağlı 270 köyde yürütülmüştür. Araştırmanın ana materyalini söz konusu köylerden seçilen 963 yetiştirici ile karşılıklı görüşme yoluyla elde edilen birincil veriler oluşturmaktadır.

24. Araştırma bölgesinde Bigadiç, Dursunbey, Havran ve Sındırgı ilçelerinde yerli ırk sığırlara sahip işletmeler çoğunluktadır.

25. Araştırma bölgesindeki yetiştiricilerin sadece %5.2’si sığırların beslenmesinde kesif yem kullanmamaktadır. Hayvanlarını yıl boyunca otlatma alanlarına çıkaran yetiştiricilerin oranı %24.3; yem hammaddelerini kendisi üreten yetiştiricilerin oranı ise %70.1’dir.

26. Araştırma bölgesinde otlatma alanlarının durumunu yeterli gören sığır yetiştiricilerinin oranı %58.8 olup, yetiştiricilerin %21.4’ü yıl boyunca yeterli miktarda kaba yem bulamadığını bildirmişlerdir.

27. Araştırma bölgesindeki koyun varlığında yerli ve melez ırklar çoğunluktadır. Kültür ırkı koyuna sahip yetiştiriciler %4.7 gibi çok düşük düzeydedir.

28. Araştırma bölgesinde otlatma alanlarının durumunu yeterli gören koyun yetiştiricilerinin oranı %71.8 olup, yetiştiricilerin %15.3’ü yıl boyunca yeterli miktarda kaba yem bulamadığını bildirmişlerdir.

29. Araştırma bölgesinde kesif yemi sadece kuzu beslemede kullanan yetiştiricilerin oranı

%25.5’dir. Genel olarak gebelik döneminin sonunda ve laktasyon döneminin başlangıcında ilave yoğun yem kullanımı yaygındır.

30. Araştırma bölgesinde yerli ve melez ırk keçilerin yaygın olduğu, yetiştiricilerin %9.2 gibi küçük bir bölümünün kültür ırkı keçi bulundurduğu saptanmıştır.

31. Araştırma bölgesindeki keçi yetiştiricilerinin %77.1’i hayvanlarını yıl boyunca otlatma alanlarına çıkarmaktadır. Otlatma alanlarının durumunu yeterli gören yetiştiricilerin oranı %81 düzeyindedir.

32. Araştırma bölgesindeki keçi yetiştiricilerinin %87.6’sı yıl boyunca yeterli düzeyde kaba yem bulabildiklerini belirtmişlerdir. Yem hammaddelerini kendisi üreten yetiştiricilerin oranı %44.4’tür.

33. Araştırma bölgesindeki keçi yetiştiricilerinden %12.4’ü hayvanlarına ilave yoğun yem vermediklerini bildirmişlerdir. İlave yoğun yem genel olarak oğlak beslemede kullanılmaktadır.

(10)

4

34. Araştırma bölgesinde büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarda paraziter enfestasyon, meme, sindirim sistemi, solunum sistemi, ürogenital sistem, dolaşım sistemi ve ayak- eklem hastalıkları ile karşılaşıldığı belirlenmiş, ilaç dışında değişik tedavi yöntemlerinin yaygın olarak uygulandığı saptanmıştır.

35. Merkez ilçede entansif yetiştiriciliğin ön planda olması, organik hayvancılık açısından bir dezavantaj olarak görülmektedir.

36. Ayvalık ilçesinin yoğun olarak zeytin tarımı yapılması nedeniyle organik hayvancılık için uygun olmadığı düşünülmektedir.

37. Balya ilçesi nüfusunun az olması ve arazi varlığının önemli bir bölümünün ormanlarla kaplı olması gibi nedenlerle organik hayvancılık açısından uygun bir konumda görülmemektedir.

38. Bandırma ilçesi sanayi yoğun bir bölge olması nedeniyle organik hayvancılık için uygun bir konuma sahip değildir.

39. Burhaniye ilçesinde büyükbaş hayvan varlığının %60’ına yakın kısmı yerli ve melez hayvanlardan oluştuğundan, özellikle Madra Dağı yöresinde organik hayvancılık sistemine geçilebileceği düşünülebilir. Ancak, zeytin tarımının yoğun olarak yapılması nedeniyle, bu potansiyelin tam olarak değerlendirilemeyeceği ön görülmektedir.

40. Yerli ırklar ve melezlerinden oluşan yüksek küçükbaş hayvan varlığı ve örgütlü yetiştiricileri ile Dursunbey, İvrindi ve Sındırgı ilçelerinin bazı yörelerinin organik sisteme daha kolay uyum sağlayabilecekleri öngörülmektedir.

41. Erdek ilçesine bağlı Paşalimanı Adası izole bir bölge olarak organik hayvancılık sistemi için akla gelse de; bitki örtüsünün uygun olmamasından dolayı organik hayvancılık bakımından uygun olmadığı düşünülmektedir.

42. Gömeç ilçesi meraların yetersiz oluşu, öncelikli uğraşı hayvancılık olan yetiştirici sayısının azlığı, zeytinciliğin ön plana çıkması gibi nedenlerle organik hayvancılık için uygun değildir.

43. Gönen ve Susurluk ilçelerinde oturmuş entansif büyükbaş hayvancılık ve kesif yemlemeye dayalı kuzu besisi ön planda tutularak yapılan koyunculuğun organik yetiştiriciliğe geçişin zor olacağı düşünülmektedir.

44. Marmara ilçesinin bazı olumsuzluklar olsa da, sanayi yoğun bir bölgede, organik hayvan yetiştiriciliği için en uygun yerlerden biri olduğu ve bu potansiyelin zaman kaybetmeksizin değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir.

(11)

5 1. DÜNYADA ORGANİK HAYVANCILIK

1.1. DÜNYADA HAYVANCILIK SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİMLER

Son 50 yıl içerisinde dünya nüfusu neredeyse iki kattan fazla artmıştır. Tarih boyunca çok yavaş bir seyir izleyen dünya nüfusundaki artış artık hızlı bir şekilde artmaktadır. Bu hızlı nüfus artışı, gelecekte insanlığın en büyük sorunlarını gıda yetersizliği ve gıdaya bağlı diğer sorunlar oluşturacağını göstermektedir.

Özellikle gelişmiş ülkelerde tarım ekonomisinin itici gücünü oluşturan hayvancılık; oldukça ucuz maliyetli istihdam yarattığı, ayrıca insanların beslenmesi için kullanılmayan yem kaynaklarını kaliteli insan gıdasına dönüştürdüğü için büyük önem taşımaktadır (Kutlu ve ark., 2003).

Dünyada nüfus artışına bağlı olarak tarım ürünlerine olan talebin yoğunluğu; bitkisel üretim gibi hayvansal üretimin de entansif üretim şeklinde yapılmasına neden olmuştur.

Ancak son 20 yıllık dönemde dünya nüfusunun toplam %30 oranında artmasına karşılık;

keçi hariç hayvan varlığı ve insan beslenmesi için çok önemli kaynaklar olan et, süt gibi hayvansal ürünlerdeki artış aynı düzeyde gerçekleşmemiştir.

Üstelik son dönemlerde hayvancılık bitkisel üretimden kopmaya başlamıştır. Daha önce işletmelerde bitkisel üretim ile karma şekilde yapılan hayvancılığın bitkisel üretim için gübre; bitkisel üretimin de gerek yem bitkileri üretimi gerekse yan ürün ve artıklarla hayvancılığa yem sağlaması şeklindeki ilişki birbirinden kopmuş; hayvancılık az sayıdaki büyük işletmede, çok sayıda hayvanın sıkıştırıldığı alanlarda yapılmaya başlanmıştır (Özkaya, 2012). Yapılan araştırmalar “endüstriyel hayvancılık” olarak da tanımlanan bu yöntemin küçük ölçekli tarım ve hayvancılığın yok oluşuna kadar giden birçok çevresel, biyolojik ve ekonomik zararlarının olduğunu ortaya koymaktadır (ISTPP, 2007).

Endüstriyel hayvancılığın sosyo-ekonomik yapıya, hayvan ve insan sağlığına getirdiği olumsuzlukların başlıcaları; bağlı ya da dar alanlarda gezmeleri, çok az hareket etmeleri nedeniyle özellikle genç hayvanlarda hastalıklara karşı duyarlılığın artması; ortaya çıkan dışkıların ve gazların doğal dengeyi, suyu, toprağı ve havayı bozması; meradan uzaklaşmanın hayvanlardan elde edilen ürünlerde yağ asitleri ve insülin benzeri büyüme hormonu gibi bileşenleri olumsuz yönde etkilemesi şeklinde özetlenmektedir (Kaymakçı, 2012)

Yapılan birçok çalışmada (Wood ve ark., 2004; Acevedo ve ark., 2006; Duckett ve ark., 2009) merada (otla) beslenen hayvanların etlerinin kesif yemle beslenenlere göre toplam yağ ve doymuş yağ asitleri içeriklerinin daha düşük; buna karşılık beta-karoten, B ve E vitaminleri, omega-3 yağ asitleri ve konjuge linoleik asit (CLA) düzeylerinin daha yüksek olduğu konusunda önemli bulgular elde edilmiştir.

(12)

6

Benzer şekilde ot veya kesif yemlerle beslenen hayvanların sütlerinin karşılaştırıldığı çalışmalarda (Dhiman ve ark., 1999; Kara, 2006; Prandini ve ark. 2007); otla beslenmiş olan hayvanların sütlerinin; daha üstün özelliklere sahip oldukları ortaya konulmuştur.

CLA tümör oluşumunu yarı yarıya azaltmakta; dolaşım sistemi hastalıkları, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve trigliseritler, insülin direnci gibi gıda kaynaklı olumsuzluklarla da savaşmaktadır. Omega-3 yağ asitlerinin insanları kalp ve damar hastalıkları ile parkinson, alzheimer vb. sinir sistemi hastalıklarından koruyucu özelikleri bulunmaktadır.

Endüstriyel hayvancılığın başta gelen özelliklerinden biri de göreceli olarak daha ucuz olmalarından dolayı çoğu genetiği değiştirilmiş (GDO’lu) mısır, soya gibi ürünlerin yem olarak kullanılmasıdır. Yapılan çalışmalar GDO’lu yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen süt ve et ürünlerinde GDO’lu DNA parçaları bulunduğunu ortaya koymaktadır.

Örneğin Agodi ve ark. (2006) GDO’lu mısır ve soyayla beslenen hayvanların sütlerinde GDO’lu DNA parçalarına rastlanmışlar; Mazza ve ark. (2005) ise GDO’lu mısırla beslenen hayvanların dokularında GDO’lu DNA’lar saptamışlardır.

1.2. ORGANİK HAYVANSAL GIDALARIN İNSAN BESLENME VE SAĞLIĞI İÇİN ÖNEMİ

Konvansiyonel üretimde kullanılan yem katkı maddelerinin hayvansal gıdalarda bıraktığı kalıntılar, bu ürünleri tüketen insanlarda önemli sağlık sorunlarına yol açmakta; bu nedenle kimyasal kullanılmaksızın üretilen ve GDO içermeyen gıdalara olan tüketici talebi artmaktadır (Wahlshe ve ark., 2006). Özellikle Avrupa ülkelerinde hayvan beslemeye dayalı olarak ortaya çıkan deli dana hastalığı (BSE), dioksin kirliliği, ayak ve diş hastalıkları gibi sorunlardaki artışlar tüketicilerin alternatif ürünlere yönelmelerine neden olmaktadır (Kouba, 2003).

Ayrıca gelişmiş ülkelerde hayvan haklarına gösterilen ilgi nedeniyle hayvan refahı giderek önem kazanmaktadır. Alternatif olarak gündeme gelen, meralara ve kimyasal kullanılmaksızın üretilen yemlere dayalı “organik hayvansal üretim” çevreye daha az zararlı ve daha etik bir üretim sistemi olarak düşünülmektedir (Hanoğlu, 2010, 2011).

Tüketiciler organik hayvansal ürünleri kaliteli, kalıntı içermeyen, refahına özen gösterilen hayvanlardan elde edilmiş, daha fazla çevre dostu koşullarda üretilmiş; lezzetli ve yağ içeriği daha düşük ürünler olarak algıladıkları için tercih etmektedirler (Kouba, 2003; Van Ryssen, 2003).

Nitekim yapılan çalışmalarda organik olarak yetiştirilen hayvanların etlerinin konvansiyonellere göre daha düşük yağ, kolesterol içeriği ve doymuş yağ asitleri düzeyine sahip olduklarını ortaya konmuştur (Hansson ve ark., 2000; Ortenzo, 2006; Revilla ve ark., 2008; Hanoğlu ve ark., 2009; Kayaardı ve ark., 2010). Organik sütlerde yapılanan

(13)

7

çalışmalar ise, CLA ve omega-3 yağ asitleri bakımından konvansiyonel olanlara göre daha zengin olduklarını göstermiştir (Lu ve ark., 2010; Tsiplakou ve ark., 2010).

1.3. DÜNYADA ORGANİK TARIMIN TARİHÇESİ VE MEVCUT DURUMU

Organik tarım görüşü ilk kez 1910 yılında İngiltere’de gündeme gelmiş; bir diğer alternatif arayışı ise 1930’lu yıllarda İsviçre’de ortaya çıkmıştır. Avrupa’daki gelişme, II. Dünya Savaşı ile birlikte yavaşlamış, ancak bazı çevre dostu üreticilerin bireysel çabaları şeklinde devam edebilmiştir (Ak ve Atay, 2008).

Organik tarımda dünya ölçeğinde ilk örgütlenme 1972 yılında Almanya’da Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu’nun (IFOAM) kurulması ile başlamıştır (Altındişli ve Aksoy, 2010). IFOAM tüm dünyadaki organik tarım hareketlerini bir çatı altında toplamayı, hareketin gelişimini sağlıklı bir biçimde yönlendirmeyi, gerekli standart ve yönetmelikleri hazırlamayı, tüm gelişmeleri üyelerine ve çiftçilere aktarmayı amaçlamaktadır (Ak ve Atay, 2008).

Günümüzde IFOAM tarafından belirlenen standartlar tüm dünyada uygulanmaktadır.

Federasyonun belirlediği 17 temel standarttan yalnızca üçü organik hayvan yetiştiriciliğini kapsamaktadır. Bunlardan birincisi organik tarımın temel amaçlarından birisi olarak biyoçeşitliliğin korunması ve sürdürülmesi; ikincisi uygulanan bakım koşullarının hayvanların doğal davranışlarını göstermesine olanak sağlaması; üçüncüsü ise, bitkisel ve hayvansal üretim arasında denge sağlanarak sürdürülebilir besin maddeleri döngüsünün oluşturulmasıdır (Hovi ve ark., 2003).

Organik tarım önce bitkisel üretim amacıyla ortaya çıkmış; daha sonra hayvancılıkta da önemli gelişmeler sağlanmıştır. Özellikle ABD, Kanada, Avusturya, Danimarka ve Almanya gibi ülkelerde organik hayvansal üretime geçiş başlamıştır. Ancak organik hayvancılık açısından önde gelen ülkeler ABD ve Kanada’dır.

Avrupa Birliği’nin en büyük organik sığır üreticileri Almanya, Avusturya, İngiltere ve İtalya'dır. Organik koyunculuk sektörü İtalya, İngiltere’de yaygındır. AB’deki organik keçi varlığının yarıdan çoğu Yunanistan’da bulunmakta olup, İtalya ikinci sırada gelmektedir (Rohner-Thielen, 2010).

1.4. DÜNYADA ORGANİK TARIM MEVZUATININ GELİŞİMİ

Dünyada organik tarım konusunda çıkarılan ilk resmi mevzuat, 24 Temmuz 1991 tarihinde yayımlanarak Avrupa Birliği’nde yürürlüğe giren, 2092/91 sayılı yönetmelik olmuştur. AB daha sonra bu yönetmelikte birçok değişiklik yapmış; 1999 yılındaki 1804/99 sayılı direktifi ile organik hayvan yetiştiriciliğine ilişkin minimum bağlayıcı standartlar kabul etmiştir (Koyuncu ve ark., 2010).

(14)

8

28 Haziran 2007 tarihinde EC 834/2007 sayılı organik üretim ve organik ürünlerin etiketlenmesi konusundaki konsey tüzüğü yayımlanmış ve 1 Ocak 2009 tarihinden geçerli olmak üzere uygulamaya konmuştur. Bu tüzükle AB’nin 2092/91 (EEC) Konsey Tüzüğü yürürlükten kaldırılmıştır. Tüzüğün 7 başlık ve 42 maddeden oluşan içeriğinde; amaç, kapsam ve tanımlar; organik üretim hedefleri ve ilkeleri; üretim kuralları; etiketleme;

kontroller; üçüncü ülkelerle ticaret; nihai ve geçişe ilişkin kurallar yer almaktadır (Altındişli ve Aksoy, 2010).

Halen dünyada 71 ülkede organik tarım yönetmeliği bulunmaktadır. AB yönetmeliği dışında ABD’nin ‘NOP’ ve Japonya’nın ‘JAS’ yönetmeliği en çok izlenen yönetmelikler arasında yer almaktadır. Bu yönetmeliklerden başka özel standartlar da bulunmaktadır.

Bunlara Biyodinamik tarım için Demeter, Bio-Swiss için Knospe, Bioland, Naturland örnek verilebilir (Altındişli ve Aksoy, 2010).

(15)

9 2. TÜRKİYE’DE ORGANİK HAYVANCILIK

2.1. TÜRKİYE’DE HAYVANCILIK SEKTÖRÜNÜN GENEL GÖRÜNÜMÜ

Türkiye’de, insanların temel ihtiyaçlarını karşılayan, istihdam yaratan, sanayiye hammadde sağlayan, önemli ihracat ürünlerini yetiştiren ve döviz getiren sektörlerin başında tarım gelmektedir. Tarım, ülkemiz için yalnız ekonomik açıdan değil, aynı zamanda 74 milyona ulaşan ülke nüfusunun %25’ini istihdam etmesiyle sosyal açıdan da hala önemli bir sektör olma durumunu korumaktadır.

2.1.1. Türkiye’de Hayvancılığın Yapısal Özellikleri

İşletmeler: 2001 Genel Tarım Sayımı’na göre (TÜİK, 2004), Türkiye’de mevcut 3.075.516 adet tarım işletmesinin büyük çoğunluğu (%67.4) bitkisel ve hayvansal üretimi bir arada yapmakta olup; yalnız hayvansal üretim yapan işletmelerin oranı %2.4’tür.

Öte yandan 2002 yılında Türkiye’de 50’den fazla büyükbaş hayvan kapasiteli işletme sayısı 4.300 olmasına karşılık, 2011 yılı itibariyle 24.000’i aşmıştır (Anonim, 2011). Bu rakam, son 10 yıllık dönemde entansif büyükbaş hayvan yetiştiriciliğindeki profesyonelleşme ve yoğunlaşma eğilimini göstermektedir.

Çayır ve Meralar: 1935 yılından bu yana, mera alanlarının bitkisel üretim için açılmasının yanı sıra erken ve aşırı, başka bir deyişle denetimsiz ve bilinçsiz otlatmanın da etkisiyle yaklaşık dörtte üçü kaybedilmiştir (Ertuğrul ve ark., 2009).

Yem Bitkileri Üretimi: Türkiye hayvancılığı esas olarak meraya dayalı ekstansif bir hayvancılık olup; beslenmeleri büyük ölçüde doğal çayır-meralara, anızlara ve hububat samanına dayanmaktadır (Açıkgöz ve ark., 2005). 2010 yılı itibariyle Türkiye’de yem bitkileri ekim alanları 2.2 milyon hektar civarındadır. Aynı yıl toplam tarım alanlarının 39 milyon hektar, işlenen alanların ise 24.4 milyon hektar olduğu dikkate alınırsa (TÜİK, 2012b); yem bitkisi alanının toplam tarım alanlarının yalnızca %5.6’sını, işlenen alanların ise %9’unu oluşturduğu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle hayvansal üretimde verimin artırılması büyük ölçüde besleme değeri yüksek kaliteli kaba yem üretiminin artırılmasına bağlıdır.

Tablo 2.1. Türkiye’de yem bitkileri ekim alanları (ha)

Yıllar Yonca Korunga Fiğ Mısır H.Pancarı Diğer TOPLAM

1990 197.439 95.759 259.000 515.000 1.550 15.519 1.084.267 2000 250.800 107.500 225.300 555.000 3.100 8.477 1.150.177 2005 385.000 110.000 350.000 800.000 3.500 58.500 1.707.000 2010 568.760 155.513 520.997 887.734 2.694 57.849 2.193.547 Kaynak: BÜGEM (2012)

Karma Yem Üretimi: 2011 yılı itibariyle 13.2 milyon ton karma yem üretimi gerçekleştirilmiş olup; yem sanayiine ilişkin ithalat değeri 2.9 milyar dolar dolayındadır

(16)

10

(Türkiyem-Bir, 2012). Karma yem sanayii dışa bağımlılığın ve GDO’lu ürün (soya, mısır vb.) kullanımının en yüksek olduğu sektörlerden birisidir.

2.1.2. Türkiye’de Hayvan Varlığı ve Hayvansal Üretim

1980-2010 yıllarını arasındaki 30 yıllık dönemde ülke nüfusunun yaklaşık 30 milyon kişi artmasına karşılık, toplam hayvan varlığı 85 milyon baştan 41 milyon başa düşmüştür (TÜİK, 2011). Bu dönemde sığır varlığında %29, koyun varlığında %53, keçi varlığında %67, manda varlığında % 92 oranında bir azalma görülmektedir. Toplam hayvan varlığındaki azalma %50’yi aşmaktadır. Hayvan varlığındaki erime sürecinin yarattığı üretim düşüşleri, Türkiye’nin hızla artan nüfusu veri iken, hayvan başına verimlilikte sağlanan kısıtlı artışlarla karşılanamayacak boyutlara ulaşmıştır.

1980’lerin ortasında yaklaşık 500 bin ton olan kırmızı et üretimi 2009’da 400 bin tonlara gerilemiştir (TÜİK, 2011). Süt üretiminde belirli bir artış sağlanmış; ancak somatik hücre ve bakteri sayısı fazlalığı sorunlarından dolayı üretim kalite standartlarının oldukça uzağında kalmıştır.

Tablo 2.2. Türkiye’de toplam nüfus ve hayvansal üretimdeki gelişmeler Yıllar Toplam nüfus

(bin kişi)

Toplam hayvan varlığı (bin baş)

Süt üretimi (bin ton)

Kırmızı et üretimi (bin ton)*

1980 44.737 84.598 9.670 498

1985 50.664 68.853 9.617 507

1990 56.473 63.278 10.602 415

1995 59.756 54.946 9.794 491

2000 67.804 46.600 11.108 409

2010 73.723 40.837 13.544 781

*2009 yılında kırmızı et üretimi 413 bin tondur. 2010 yılı öncesi bilgiler mezbaha, kombina ve Kurban Bayramı kesimlerini; 2010 yılında ise mezbaha ve mezbaha dışı kesimleri kapsamaktadır.

Kaynak: TÜİK (2011), İstatistik Göstergeler 1923-2010

Tablo 2.3. Türkiye’de türlerine göre hayvan varlığı (bin baş) Yıllar Sığır Manda Büyükbaş

toplamı Koyun Keçi Küçükbaş

toplamı

GENEL TOPLAM

1980 15.894 1.031 16.925 48.630 19.043 67.673 84.598

1985 12.466 551 13.017 42.500 13.336 55.836 68.853

1990 11.377 371 11.748 40.553 10.977 51.530 63.278

1995 11.789 255 12.044 33.791 9.111 42.902 54.946

2000 10.761 146 10.907 28.492 7.201 35.693 46.600

2005 10.526 105 10.631 25.304 6.517 31.822 42.453

2010 11.370 85 11.455 23.090 6.293 29.383 40.837

Kaynak: TÜİK (2011), İstatistik Göstergeler 1923-2010

Hayvan varlığındaki azalma 2010 yılında canlı hayvan ve et fiyatlarındaki olağanüstü artışlar şeklinde ortaya çıkmış; 1996 yılından beri yasak olan canlı hayvan ve et ithalatı serbest bırakılmıştır. İthalatın serbestleştirildiği 2010 yılından 2011 yılı sonuna kadar ülkeye sığır ve koyun toplamı olarak yaklaşık 3 milyon baş hayvan girmiştir (TÜİK, 2012a).

(17)

11

Son 30 yıllık dönemde diğer türlerin sayıları azalırken, tavuk varlığı 4 kat artmış; yumurta üretimi yaklaşık 12 milyar adede, tavuk eti üretimi ise 1.4 milyon tona ulaşmıştır (TÜİK, 2011). Bu rakamlar, toplumun protein açığını daha ucuz olan beyaz et ile kapatmaya çalıştığını ortaya koymaktadır.

Kanatlı sektörünün en önemli kolu olan etlik piliç (broiler) yetiştiriciliği, 1980’li yıllarda entegre üretim tesislerinin çoğalması ve sözleşmeli üretim modelinin yaygınlaşmasıyla önemli yapısal değişimler geçirmiştir. Türkiye’de tümüne yakını entansif şekilde yürütülmekte olan tavukçuluk, damızlık materyal, çoğu yem, yem katkı maddeleri ve ilaç girdileri bakımından ithalata dayalı yürütüldüğü için, üretim büyük oranda dışa bağımlıdır (Özen ve ark., 2010).

2.2. TÜRKİYE’DE ORGANİK TARIMIN GELİŞİMİ

Türkiye’de organik tarım faaliyetleri diğer ülkelerin aksine tüketicilerin talebi üzerine değil, bitkisel üretime yönelik olarak Avrupalı şirketlerden gelen talepleri karşılamak amacıyla başlamıştır. Yabancı şirketler bu kapsamda 1984 yılından başlayarak sözleşmeli üreticilik modeliyle gereksinimleri olan ürünlerin yetiştirilmesini sağlamak için organik üretim projelerini yürürlüğe koymuşlardır.

İlk organik üretim geleneksel ihraç ürünlerinden kuru üzüm ve kuru incir ile Ege bölgesinde başlamış; kayısı ve fındık üretimi ile sürmüştür. Kısa sürede ürün çeşidi 8’e yükselmiş; ancak 1990’lı yıllara kadar bu sayı değişmemiştir (Altındişli ve Aksoy, 2010).

Türkiye’de 2002-2010 yıllarını kapsayan dönemde yetiştirilen organik ürün çeşidi 150 adetten 216’ya çıkmış, üretici sayısı 12.4 binden 42 bin kişiye ulaşmıştır. Üretim alanları (doğal toplama alanları + yetiştiricilik alanları) 6 katına, üretim ise 4 katına çıkmıştır. Ancak bu tablonun ihracata yansıdığı söylenemez. Aynı süreçte ihracat miktar olarak 5’te birine düşmüş, değer bazında ise yarı yarıya azalmıştır (GTHB, 2012).

Tablo 2.4. Türkiye’de organik bitkisel üretim verileri (geçiş sürecindeki işletmeler dahil) Yıllar Ürün

sayısı

Çiftçi sayısı

Üretim alanı (ha)*

Üretim (ton)

İhracat miktar (ton)

İhracat tutar (bin $)

2002 150 12.428 89.827 310.125 19.183 30.877

2003 179 14.798 113.621 323.981 21.083 36.933

2004 174 12.806 209.573 378.803 16.093 33.076

2005 205 14.401 203.811 421.934 9.319 26.230

2006 203 14.256 192.789 458.095 10.374 28.236

2007 201 16.276 174.283 568.128 9.347 29.359

2008 247 14.926 166.883 530.225 8.629 27.260

2009 212 35.565 501.641 983.715 7.566 27.505

2010 216 42.097 510.033 1.343.737 3.593 15.880

* Doğal toplama alanları + yetiştiricilik alanları

Kaynak: Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (2012), Organik Tarımsal Üretim Verileri

(18)

12

Organik hayvansal üretim uzun yıllar yalnızca arıcılık ve bal üretimi ile sınırlı kalmıştır.

Bitkisel üretime göre payının küçük olmasına karşın, son yıllarda organik hayvansal üretimde de gelişmeler sağlanmış; organik büyükbaş ve küçükbaş besiciliği, süt ve et üretimi, kanatlı yetiştiriciliği başlamıştır.

Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi, 2005-2010 yılları arasında büyükbaş, küçükbaş ve kanatlıda organik üretim yapan çiftçi sayısı (geçiş sürecindeki işletmeler hariç) 2005 yılında 4 iken; 2006’da 6, 2007’de 16, 2008’de 31, 2009’da 38, 2010 yılında ise 105 olmuştur.

Tablo 2.5. Türkiye’de organik hayvansal üretim verileri (geçiş sürecindeki işletmeler hariç)

2005 2006 2007 2008 2009 2010

Çiftçi sayısı 4 6 16 31 38 105

Sığır (baş) 725 1.238 3.842 4.334 4.528 25.251

Koyun (baş) 9.966 10.469 16.603 11.713 12.822 18.703

Keçi (baş) 90 * * 467 627 1.901

Tavuk (adet) 890 2.700 21.747 22.428 111.760 342.129

Et (ton) * 12,4 * 554,4 377 6.803

Süt (ton) 1.350 2.875 * 8.711 12.994 11.605

Yumurta (bin adet) 270 242 * 4.424 11.767 17.890

Arıcı sayısı 127 122 149 93 147 191

Kovan sayısı 24.475 26.596 23.308 11.207 14.917 14.699

Arı ürünleri (ton)** 573 640 497 181 207 208

*Veri bulunmamaktadır

**Bal, balmumu, polen

Kaynak: Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (2012), Organik Tarımsal Üretim Verileri

2.3. TÜRKİYE’DE ORGANİK TARIM MEVZUATI

Türkiye’de organik tarımla ilgili yasal düzenleme, AB’nin organik tarım konusundaki ilk yönetmeliği olan 2092/91 sayılı mevzuatından üç yıl sonra yapılmış; “Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik” 18 Aralık 1994 tarih ve 22145 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir (Anonim, 1994).

Yönetmelik sonrasında organik tarımda yasal çerçevenin tanımlanması ve hatalı uygulamalarda gerekli yaptırımların ve güvencelerin oluşturulması için “tüketiciye güvenilir, kaliteli ürünler sunmak üzere organik ürün ve girdilerin üretiminin geliştirilmesini sağlamak için gerekli tedbirlerin alınmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek amacıyla” 5262 sayılı Organik Tarım Kanunu çıkartılarak 3 Aralık 2004 tarih ve 25659 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır (Anonim, 2004).

Bu kanuna uyarlanarak 2005 yılında Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik kabul edilmiştir (Anonim, 2005). Bu yönetmelikte 2006, 2008 ve 2009 yıllarında değişiklik ve ekler yapılmıştır (Anonim, 2006; 2008; 2009).

(19)

13

Söz konusu yönetmelik AB’de 1 Ocak 2009 tarihinde yürürlüğe giren mevzuata göre yeniden düzenlenmiş; eski mevzuat yürürlükten kaldırılarak, 18 Ağustos 2010 tarih ve 27676 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır (Anonim, 2010).

2.4. ORGANİK HAYVANCILIĞIN TEMEL İLKELERİ

Konvansiyonel olarak yetiştirilen hayvanlarda besleme ve olumsuz barınak koşullarıyla ilişkili olarak asidozis, mastitis, ketozis, yağlı karaciğer sendromu, tırnak ve ayak rahatsızlıkları gibi birçok sağlık sorunu görülmektedir. Sıkışık olarak barındırılmalarına ek olarak ağır metal ve tarım ilacı kalıntılarının bulunduğu yerlerde hayvanlarda stres hormonlarının üretimi artmakta ve bağışıklık sistemi zayıflamaktadır (Ak, 2004).

Buna karşılık yetiştirildikleri bölgeye uyum sağlamış, hastalıklara dayanıklı yerli ırkların kullanımı, uygun barınak koşulları, sağlıklı hayvan yetiştiriciliği (hayvan refahı) ve organik yemlerle besleme gibi dört ilke organik hayvancılığın temelini oluşturmaktadır (Gibon ve ark., 1999; Woodward ve Fernandez, 1999; Hovi, 2001).

Mevcut düzenlemeler hayvan sağlığını ve refahını güvence altına almaktan oldukça uzaktırlar. Buna karşılık organik yetiştiricilikte hayvanların sağlık ve refahını en üst düzeyde karşılamak amacıyla FAWC (Çiftlik Hayvanları Refah Komitesi) üyesi Webster (1994) tarafından önerilen beş özgürlük ilkelerine uyulması gerekmektedir.

ORGANİK BÜYÜKBAŞ HAYVAN YETİŞTİRİCİLİĞİ

AB mevzuatına göre yeniden düzenlenerek 18 Ağustos 2010 tarihli ve 27676 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik (Anonim, 2010) çerçevesinde organik yöntemle büyükbaş hayvan yetiştiriciliğine ilişkin başlıca kurallar aşağıda belirtilmiştir (Hanoğlu ve Soysal, 2010).

Hayvan Seçimi ve Geçiş Süreci

Organik hayvancılıkta, çevre koşullarına uyum kabiliyeti yüksek, hastalıklara dayanıklı ırklar seçilir. Bunun için o bölgeye uyum sağlamış yerli ırklar ve melezlerine öncelik verilir.

Organik işletmelerden getirilen ve tümüyle organik yemlerle beslenen, genetik yapısı değiştirilmemiş hayvanlar damızlık olarak kullanılır.

Sürü ilk kez oluşturulurken organik hayvanlar yeterli sayıda değilse, sütten kesilir kesilmez Yönetmeliğe göre yetiştirilmek koşuluyla, azami 6 aylık yaştaki konvansiyonel buzağılar organik hayvancılıkta kullanılır.

Organik sığır besiciliğinde yeniden sürü oluşturulurken; öncelikle organik hayvancılık yapan işletmelerden, bulunamaz ise Yönetmelikteki koşullara uygun besi danaları konvansiyonel işletmelerden getirilir. Sürünün büyütülmesi ve/ya da yenilenmesi için organik hayvanların bulunamaması halinde her yıl yetişkin büyükbaş hayvanların en fazla

(20)

14

%10’u dişi olarak konvansiyonel işletmelerden getirilebilir. Bu oranlar girişimcinin sürü büyüklüğünün artırılmasını yazılı olarak taahhüt etmesi, ırk değiştirmesi, yeni bir hayvansal üretim geliştirmesi, çiftlikteki hayvan ırkında yok olma tehlikesi görülmesi ya da yüksek hayvan ölümleri olması hallerinde, yetkilendirilmiş kuruluşun onayı ile sürünün

%40’ı oranında artırılabilir. Ancak bu oranlar 10’dan az büyükbaş hayvan bulunan işletmelerde uygulanmaz. Damızlık erkekler ise, sonradan Yönetmeliğe göre yetiştirilmesi ve beslenmesi koşuluyla konvansiyonel işletmelerden getirilebilirler.

Organik yetiştiricilikte hayvanlar meralara, açık hava gezinti alanlarına ya da açık alanlara erişebilmelidir. Bu alanlarda birim alan başına düşen hayvan sayısı, üretim birimindeki bitkisel üretime yeterli hayvan gübresi sağlayabilecek kadar olmalıdır. Hayvan yoğunluğu yayılan azot miktarı bakımından, kullanılan tarımsal alanda 170 kg/N/ha/yıl’ı aşamayacak sayıda belirlenir. Bu miktar gübreye eşdeğer maksimum hayvan sayısı; besiye alınmış danalar ve bir yaşından küçük diğer sığırlar için 5; bir yaşından büyük, iki yaşından küçük erkek ve dişi sığırlar için 3,3; damızlık besilik düveler ve diğer sığırlar için 2,5; süt sığırları için 2 baştır. Çevre koruma amacıyla yetkilendirilmiş kuruluş tarafından hayvan yoğunluğu azaltılabilir.

Konvansiyonel hayvanlar, barınak ve arazilerin organik yetiştirme birimlerden ayrı ve türlerinin farklı olması koşuluyla aynı işletmede bulunabilirler. Alanlar en az üç yıl Yönetmelikte izin verilmeyen ürünlerle muamele görmemiş ise, aynı tür organik ve konvansiyonel hayvanlar aynı anda merada olmamak koşuluyla ortak alanlarda otlatılabilir. Buna karşılık, araziler geçiş sürecini tamamlamış, Yönetmelik hükümlerine göre yetiştirilmemiş hayvanlar ekstansif üretimden gelmiş ise; organik hayvanlar konvansiyonel hayvanlarla farklı zamanlarda ortak arazilerde otlatılabilirler.

Et üretiminde geçiş süreci; büyükbaş hayvanlar için 12 aydır. Ancak organik süt sığırcılığı işletmelerinde sürüden et amaçlı ayrılacak hayvanlar için bu süre yaşam süresinin 3/4’ü kadardır. Süt üretimi için yetiştirilen hayvanlar için geçiş süreci 6 aydır. Organik hayvansal üretim yapılacak arazi ve otlaklar ise iki yıllık geçiş sürecine alınırlar.

Yetiştirme ve Bakım

Üreme: Organik hayvan yetiştiriciliğinde tabii tohumlama esastır. Ancak damızlık hayvanlardan tümüyle doğal yöntemlerle elde edilen, saklanan ve kullanılan sperma ile suni tohumlama yapılabilir; embriyo transferine izin verilmez. Hayvanların genetik yapısı değiştirilemez; gen teknolojisi yöntemleriyle hayvan ıslahına izin verilmez. Üremeyi kontrol etmek amacıyla hormon vb. maddelerin kullanımı yasaktır.

Barınak: İklim koşullarının hayvanların açık havada yaşamalarına olanak verdiği bölgelerde, barınak yapılması zorunlu değildir. Barınaklar sıhhi bir yapı malzemesinden yapılmalı, barınak koşulları hayvanların biyolojik ve ırk gereksinimlerini karşılamalıdır.

(21)

15

Hayvanlar yem ve suya kolayca erişebilmelidir. Binaların yalıtımı, ısınması ve havalandırılması; hayvanların çevre koşullarından olumsuz etkilenmeyecekleri şekilde olmalı; barınaklar bol miktarda doğal havalandırma ve ışık girişine izin vermelidir.

Barınakların zemini düzgün olmalı, kayganlığı önlenmeli; en az yarısı sert ve düz olmalıdır.

Altlık; sap-saman ya da diğer uygun doğal maddeden oluşur.

Barınaklar hayvanların tüm doğal davranışlarına yetecek büyüklükte olmalıdır. Serbest gezinti ve açık hava gezinti alanları ile açık barınak alanlarında; olumsuz iklim koşullarına karşı yeterli korunma sağlanmalıdır.

Bakım: Organik hayvanların sağlığında koruyucu hekimlik esastır. Uygun damızlık ırklar seçilir, hayvanların doğal bağışıklıklarını artırıcı önlemler alınır, uygun yerleşim sıklığı sağlanır, kaliteli yemler kullanılır. Ancak kimyasal olarak sentezlenmiş veteriner tıbbi ürünler ya da antibiyotikler, hastalık önleyici uygulamalar için kullanılamaz. Hormonlar ise tedavi amaçlı bir uygulama olarak hasta hayvanlara verilebilir.

Alınan önlemlere karşın hayvanlar hastalanır ya da yaralanırsa, uygun bir barınakta izole edilerek veteriner hekim gözetiminde tedaviye alınırlar. Hayvan için tedavi edici etkisinin bulunması koşuluyla kimyasal sentezlenmiş veteriner tıbbi ürünler dışında allopatik ürünler, fitopatik ürünler, Yönetmeliğin ekinde listelenen ürünler kullanılır. Bu maddelerin kullanımı yetersiz kalırsa, hayvanın acı çekmemesi için kimyasal bileşimli ilaçlar ya da antibiyotikler kontrollü olarak kullanılır. Ayrıca homeopat tedavi yöntemleri de uygulanır.

Veteriner tıbbi ürünleri kullanıldığında, tedavi sürecinde uygulanan tüm işlemler kaydedilir. Organik yetiştiricilikte, bu ürünlerin son uygulandığı tarihle hayvandan organik ürün elde edilme tarihi arasındaki süre, konvansiyonel yetiştiricilikteki uygulamanın iki katıdır.

Aşı uygulaması, parazit tedavisi ya da ülkece belirlenen zorunlu mücadele programları hariç, yıl içerisinde üçten fazla kimyasal sentezlenmiş ürün ya da antibiyotik uygulanan hayvanlar ve ürünleri organik ürün olarak satılamaz. İşletmenin bulunduğu alanda ihbarı zorunlu bulaşıcı ve salgın bir hastalığın ortaya çıkması halinde, bağışıklık sağlayan veteriner biyolojik maddeleri kullanılabilir.

Gruplar halinde yetiştirilen hayvanlarda grubun büyüklüğü yetkilendirilmiş kuruluşça belirlenir. Hayvanlar bağlı olarak tutulamaz, ancak güvenlik ve refahları için bir süreliğine bağlanmalarına izin verilebilir. 10 baştan küçük sürüler, haftada en az iki kez otlatma, açık barınak ya da egzersiz alanlarına ulaşmalarını sağlamak koşuluyla yetkilendirilmiş kuruluşun onayı ile bağlanabilirler.

Hayvanların otlama dönemlerinde meralara erişebilmeleri ve kış barınaklarının hayvanlara hareket serbestîsi vermesi durumunda, kış aylarında hayvanlara açık gezinti alanları ve açık alanlar sağlanması zorunluluğu kaldırılabilir. Ancak; bir yıldan yaşlı boğalar, meralara,

(22)

16

açık gezinti alanlarına ve açık alanlara erişebilmelidirler. Besinin son döneminde büyükbaşlar yaşam sürelerinin 1/5’ini geçmemesi ve üç aydan fazla olmamak kaydıyla kapalı alanlarda kalabilirler. Buzağılar 1 haftalık yaştan sonra bireysel bölmelerde tutulamazlar.

Hayvan binaları, alet ve kapların temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi için Yönetmelik ekinde verilen maddeler kullanılır. Böcek ve kemirgen mücadelesi Yönetmelik ekindeki girdiler ve rodentisitlerle yapılır.

Nakliye ve Kesim: Nakliye öncesi ve esnasında hayvanlara yatıştırıcı ilaç verilemez; nakiller stressiz ve olabildiğince kısa sürede gerçekleştirilir. Yükleme ve boşaltmada elektriksel uyarıcı alet kullanılamaz. Kara taşımacılığında 8 saatte bir yemleme, sulama ve dinlendirme için mola verilir.

Hayvanlara kesim esnasında stres yaratmayacak biçimde davranılır. Mümkünse ayrı mezbaha, kesimhane ve kombinalar kullanılır; değilse konvansiyonel hayvanların kesildiği yerler Yönetmeliğin ekinde verilen maddelerle temizlendikten sonra, organik hayvanların kesimi yapılır.

Yemler ve Hayvan Besleme

Organik yetiştiricilikte yavruların beslenmesi öncelikle ana sütüyle sağlanır; mümkün değilse aynı sürüden elde edilen sütlerle beslenirler. Yavruların sütle beslenmeleri gereken asgari süre büyükbaş hayvanlar için 90 gündür.

Zorlama ile beslemenin yasak olduğu organik yetiştiricilik sistemi, hayvanların yılın değişik dönemlerinde otlaklara ulaşabilmelerine olanak sağlar.

Hayvanlar organik olarak üretilmiş kaba ve yoğun yemlerle beslenirler. Yemler öncelikle hayvanların yetiştirildikleri işletmeden, mümkün değilse Yönetmeliğe uygun hareket eden diğer işletmelerden sağlanır. Yemler yalnızca organik üretimden sağlanamaz ise, sınırlı oranda konvansiyonel yem maddelerinin kullanımına izin verilir. Öte yandan, doğal afetler nedeniyle yem üretiminin azalması halinde, konvansiyonel yem maddelerinin kısa bir süre için ve belirli oranda kullanımına izin verilebilir.

Ruminant rasyonlarında kuru maddenin en az %60’ı silaj ve taze kuru ot gibi kaba yemlerden oluşmalıdır. Ancak süt hayvanlarında laktasyonun başlarında en fazla 3 aylık bir süre için bu oranın %50’ye indirilmesine izin verilebilir. Rasyon kuru maddesinin ortalama

%30’u geçiş süreci maddeleri içerebilir. Bu maddeler hayvanların yetiştirildiği işletmeden sağlanıyorsa, oran % 60’a kadar çıkarılabilir.

Konvansiyonel ve organik yemler aynı fabrikada aynı hatta işlenemez; üretilen yemler ayrı yerlerde tutulur ve depolanır. Organik yemler mutlaka etiketlenir. Konvansiyonel ve

(23)

17

organik yem hazırlamada kullanılan donanımlar birbirinden ayrılır. Aynı yem hazırlama ünitesinde aynı hatta hem konvansiyonel hem de organik yem hazırlanamaz. Ancak organik yem hazırlamadan önce, ünitenin Yönetmelik ekinde verilen maddelerle temizlenmesi halinde bu koşul geçerli değildir. Organik ve konvansiyonel yemler karışmayacak ve bulaşmayacak biçimde bir arada nakledilebilir. Yemlerin nakledileceği araçlar bu Yönetmelik ekinde verilen maddelerle temizlenir.

Yem maddeleri, yem katkı maddeleri, yem işlemede yardımcı maddeler ve hayvan beslenmesinde kullanılan ürünler; genetiği değiştirilmiş organizmalar ya da bunlardan elde edilmiş ürünler kullanılarak üretilemez. Hayvan beslemede antibiyotikler, büyümeyi ya da üretimi artırıcı maddelerin kullanımı yasaktır. Ancak Yönetmeliğin ekinde yer alan organik olmayan bitkisel yem maddeleri, hayvansal yem maddeleri, mineral yem maddeleri ile vitaminler ve iz elementlerin kullanımına izin verilir. Öte yandan enzimler, koruyucular, mikroorganizmalar, silaj katkı maddeleri ve yem işlemede yardımcı maddeler Yönetmeliğin ekinde yer alıyorsa kullanılabilirler.

KÜÇÜKBAŞ HAYVANCILIKTA ORGANİK YETİŞTİRİCİLİK İLKELERİ

Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’e göre (Anonim, 2010) küçükbaş hayvancılıkta organik yetiştiricilik ilkeleri aşağıda sıralanmıştır (Hanoğlu, 2011).

Hayvan seçimi ve sürünün oluşturulması: Organik küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde, çevre koşullarına uyum kabiliyeti yüksek olan ve hastalıklara dayanıklı ırklar seçilir. Bunun için o bölgeye uyum sağlamış yerli ırklar ve melezlerine öncelik verilir. Organik işletmelerden getirilen ve tamamen organik yemlerle beslenen, genetik yapısı değiştirilmemiş, çevreye, iklim koşullarına ve hastalıklara dayanıklı hayvanlar damızlık olarak kullanılırlar.

İlk kez sürü oluşturulurken organik olarak yetiştirilmiş kuzu ve oğlaklar yeterli sayıda bulunamıyor ise, konvansiyonel olarak yetiştirilmiş kuzu ve oğlaklar sütten kesilir kesilmez Yönetmelik hükümlerine göre yetiştirilmek ve 60 günden büyük olmamak koşuluyla organik hayvancılıkta kullanılırlar.

Sürünün büyütülmesi ve/veya sürünün yenilenmesi için organik olarak üretilen hayvanların bulunamaması halinde her yıl yetişkin küçükbaş hayvanların maksimum

%20’si dişi olarak, yetkilendirilmiş kuruluşun onayı ile konvansiyonel hayvancılık yapılan işletmelerden getirilebilir. Bu oranlar Yönetmelikte belirtilen durumlarda yetkilendirilmiş kuruluşun onayı ile sürünün %40’ı oranında artırılabilir. Bu yüzdeler 5 adetten az küçükbaş hayvan bulunan işletmelerde uygulanmaz.

Geçiş süreci: Geçiş süreci gerek et, gerekse süt üretimine yönelik olarak oluşturulan sürülerde 6 aydır.

(24)

18

Üreme: Organik hayvan yetiştiriciliğinde üremenin doğal yollarla olması zorunludur.

Damızlık hayvanlardan tümüyle doğal yöntemlerle elde edilen, saklanan ve kullanılan sperma ile suni tohumlama yapılabilir; ancak embriyo transferine izin verilmez.

Hayvanların genetik yapısı değiştirilemez; gen teknolojisi yöntemleriyle hayvan ıslahına izin verilmez. Üremeyi kontrol etmek amacıyla hormon vb. maddelerin kullanımı yasaktır.

Barınak koşulları: Hayvanların doğal davranışlarını gösterebilecekleri ve gelişmelerini sağlıklı olarak sürdürebilecekleri koşullar sağlanmalıdır. Koyun ve keçiler meralara ve açık alanlara erişebilmeli; yeterli açık hava gezinti alanları ve gölgelikler bulunmalıdır. Koyun ve keçilere barınak içinde en az 1.5 m2, gezinti alanında (otlama alanı hariç serbest dolaşım alanı) ise 2.5 m2’lik bir alan ayrılmalıdır. Kuzu ve oğlaklar için bu değerler sırasıyla 0.35 ve 0.5 m2’dir. Koyun ve keçiler sürekli olarak barınak içerisinde tutulmamalıdır. Meralarda ve açık alanlarda birim alan başına düşen hayvan sayısı, üretim birimindeki bitkisel üretime yeterli hayvan gübresi sağlayabilecek şekilde sınırlanır. Hayvan yoğunluğu yayılan azot miktarı bakımından, kullanılan tarımsal alanda 170 kg/N/ha/yıl’ı aşamayacak sayıda belirlenir. Bu miktara eşdeğer maksimum hayvan sayısı 13.3 baş dişi koyun ya da keçidir.

Yemler ve Hayvan Besleme: Organik sistemde koyun ve keçilerin beslenmesi temel olarak yoğun otlatmaya ve sertifikalı ek yemlere dayanmaktadır (Koyuncu ve ark., 2010). Organik sistemde tamamen organik olarak yetiştirilen yemler kullanılır. Yemler öncelikle hayvanların yetiştirildikleri işletmeden, mümkün değilse Yönetmeliğe uygun hareket eden diğer işletmelerden sağlanır. Yemler yalnızca organik üretimden sağlanamaz ise, sınırlı oranda konvansiyonel yem maddelerinin kullanımına izin verilir.

Organik yetiştiricilikte yavruların beslenmesi öncelikle ana sütüyle sağlanır; mümkün değilse aynı sürüden elde edilen sütlerle beslenirler. Yavruların sütle beslenmeleri gereken asgari süre 45 gündür.

Rasyonlardaki kuru maddenin en az %60’ı kaba yemlerden oluşmalıdır. Rasyon kuru maddesinin ortalama %30’u geçiş süreci maddeleri içerebilir. Bu maddeler hayvanların yetiştirildiği işletmeden sağlanıyorsa, oran % 60’a kadar çıkarılabilir.

Organik sistemde yem maddeleri, yem katkı maddeleri, yem işlemede yardımcı maddeler ve hayvan beslenmesinde kullanılan ürünler; genetiği değiştirilmiş organizmalar ya da bunlardan elde edilmiş ürünler kullanılarak üretilemez. Ayrıca hayvan beslemede antibiyotikler, büyümeyi ya da üretimi artırıcı maddelerin kullanımı yasaktır.

Bakım ve tedavi: Organik olarak yetiştirilen hayvanların sağlığında koruyucu hekimlik esastır. Kimyasal olarak sentezlenmiş veteriner tıbbi ürünler ya da antibiyotikler, hastalık önleyici uygulamalar için kullanılamaz. Hormonlar hasta hayvanlara ancak tedavi amaçlı bir uygulama olarak verilebilir. Hayvan için tedavi edici etkisinin bulunması koşuluyla kimyasal sentezlenmiş veteriner tıbbi ürünler dışında allopatik ürünler, fitopatik ürünler,

(25)

19

Yönetmeliğin ekinde listelenen ürünler kullanılır. Bu maddelerin kullanımı yetersiz kalırsa, hayvanın acı çekmemesi için kimyasal bileşimli ilaçlar ya da antibiyotikler kontrollü olarak kullanılır. Ayrıca homeopat tedavi yöntemleri uygulanır.

Organik yetiştiricilikte veteriner tıbbi ürünler kullanıldığında, tedavi sürecinde uygulanan tüm işlemler kaydedilir. Bu ürünlerin son uygulandığı tarihle hayvandan organik ürün elde edilme tarihi arasındaki süre, konvansiyonel yetiştiricilikteki uygulamanın iki katıdır.

Aşı uygulaması, parazit tedavisi ya da ülkece belirlenen zorunlu mücadele programları hariç, yıl içerisinde üçten fazla kimyasal sentezlenmiş ürün ya da antibiyotik uygulanan hayvanlar ve ürünleri organik ürün olarak satılamaz.

Hayvanlarda kuyruk kesme amacıyla bant takılması, kuyruk kesme ve boynuz köreltme uygulamaları yapılamaz. Bu uygulamaların bir kısmına hayvanın güvenlik, sağlık ve rahatlığı için izin verilebilir. Kastrasyon uygulaması hayvanlar en uygun yaşta iken acı çektirmeden yapılır.

Nakliye ve Kesim: Organik yetiştiricilikte nakliye öncesi ve esnasında hayvanlara yatıştırıcı ilaç verilemez; nakiller stressiz ve olabildiğince kısa sürede gerçekleştirilir. Yükleme ve boşaltmada elektriksel uyarıcı alet kullanılamaz. Kara taşımacılığında 8 saatte bir yemleme, sulama ve dinlendirme için mola verilir. Hayvanlara kesim esnasında stres yaratmayacak biçimde davranılır. Mümkünse ayrı mezbaha, kesimhane ve kombinalar kullanılır.

2.5. TÜRKİYE HAYVANCILIĞINDA ORGANİK YETİŞTİRİCİLİĞİ GELİŞTİRME OLANAKLARI Organik tarım açısından önemli bir potansiyele sahip olan Türkiye’de organik hayvancılığı geliştirme olanakları aşağıdaki şekilde özetlenebilir (Ak ve Kantar, 2007; Atasever ve Erdem, 2007; Kaymakçı ve ark., 2009; Kutluca ve ark., 2009; Öztürk ve Turan, 2009;

Yavuzer ve Bengisu, 2009, Hanoğlu ve Soysal, 2010; Hanoğlu, 2011):

Doğu, Güneydoğu ve Orta Anadolu bölgelerinde meralarda koyun, diğer bölgeler ve düz, ovalık kesimlerde sığır yetiştiriciliği ön plana çıkmaktadır. Keçi ise yalnızca engebeli arazilerde varlığını koruyabilmiştir.

Tavukçuluğun hemen hemen tümü ve süt sığırcılığının bir bölümü hariç olmak üzere koyun, keçi gibi hayvan türleri ekstansif koşullarda yetiştirilmekte; dolayısıyla birçok hayvancılık dalında düşük düzeyde girdi kullanılmaktadır.

Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgeleri’nde kültür ırkı ve melezlerine dayalı entansif süt sığırcılığı giderek egemen olurken, bu bölgelerde verimi artırmaya yönelik hormon vb.

maddelerle sentetik yem katkı maddelerinin yoğun olarak kullanılmaktadır. Buna karşın pazar olanakları artırıldığında, bu bölgelerde organik süt sığırcılığına yönelimin artacağı beklenebilir.

(26)

20

Ancak doğal kaynakların zengin olduğu Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin organik süt sığırı yetiştiriciliği için daha uygun olduğu öne sürülebilir. Bu bölgelerde yerli ırkların egemenliği söz konusudur. Özellikle Doğu Anadolu tarım bölgesi kirlenmemiş yapısı ve iklim özelliklerinden dolayı, organik süt sığırcılığı için uygun bir kaynak konumundadır.

Türkiye’de küçükbaş hayvan yetiştiriciliği meralara dayalı olarak yapılan, düşük verimli yerli ırklardan oluşan, sınırlı girdi ile üretimin hedeflendiği ekstansif bir yapıya sahiptir.

Çoğu bölgemizde hayvanların yem ihtiyaçlarının yaklaşık %80’i mera ve yayla gibi doğal otlatma alanlarından karşılanmaktadır.

Türkiye’de koyun varlığı hızlı bir şekilde erimesine karşılık halen en yaygın hayvansal üretim uğraşıdır. Ülke genelinde tüketim alışkanlıkları da düşünüldüğünde, koyunculuk organik hayvancılığa en uygun türdür. Yetiştiricilik için bitkisel üretime uygun olmayan arazilerden yararlanabilir; yem, barınak ve diğer masrafları düşük düzeydedir.

Sağlık koruma önlemlerinin alınması halinde AB ülkelerine koyun ve keçi peyniri ya da diğer süt ürünlerini satma şansı bulunmaktadır. Bu anlamda organik sığır sütleri ve ürünlerinin ihracat olanakları çok kısıtlıdır. Nitekim AB’nin yayımladığı ilerleme raporlarında Türkiye’nin AB ile rekabet edebileceği tek hayvancılık dalının koyunculuk olduğunu belirtilmektedir (Avrupa Komisyonu, 2004).

2010 yılı itibariyle keçi varlığı 6.3 milyon baş dolayındadır. Keçilerin beslenmesi de büyük ölçüde doğaya, orman içi ve kenarı meraya dayanır; elden yemleme hemen hemen yok gibidir. Bu nedenle keçilerde pazar için organik süt üretimine geçişin oldukça kolay olduğu söylenebilir.

Kıl keçiler yaygın olarak orman içi ve kenarında yetiştirilmektedir. Tiftik keçileri ise keçi varlığı içerisinde yaklaşık %2 oranında bir pay almaktadır. Türkiye’de kıl ve tiftik keçisi dışında, sayıları az olmakla birlikte, daha çok Batı Anadolu kıyı şeridinde Malta ve melezlerinin, Kilis ve çevresinde ise Kilis melezlerinin yetiştiriciliği yapılmaktadır. Son yıllarda Ege ve Marmara Bölgeleri’nde Saanen melezi keçi yetiştiriciliği de gelişme göstermiştir.

Organik hayvancılıkta meralardan yararlanma olanağının bulunmadığı aylarda yem açığının kapatılması için organik yem bitkileri yetiştirilmesi gerekir. Ülkemizde halen yonca, korunga ve fiğ türleri organik olarak yetiştirilmektedir. Ayrıca çok az girdi kullanılarak ve küçük değişikliklerle organik üretime geçilebilmektedir.

Sonuç olarak, ülkemizde ekstansif küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinin daha kolay ve daha az masrafla konvansiyonel sistemden organik sisteme dönüştürülebileceğini söylemek mümkündür.

Referanslar

Benzer Belgeler

Organik tarımın ilk olarak İzmir’de başlaması, ürün işleme tesislerinin büyük kısmının da İzmir’de olması ve üretilen ürünlerin yine önemli bir bölümünün

DOKAP Bölgesi illerinde organik tarıma ilişkin gerçekleştirilen ve sonuçları Mevcut Durum Analizi Raporu’nda sunulmuş olan anketler, Tokat ili merkezli ve organik asma

Güney Marmara Kalkınma Ajansı, yatırım ortamının tanıtılması için hazırlamış olduğu bu rehberin yanı sıra, teknik altyapı ve uzman personeliyle tüm yatırımcılar

Söz konusu bu yönetmelik organik ürünlerin üretimini gerçekleştirmek, bu ürünlere olan talebi artırmak, tüketiciye sağlıklı, kaliteli organik ürünler sunmak ve bunun

Tarım sistemleri, organik tarımın avantaj ve dezavantajları, organik tarla bitkileri yetiştiriciliği, organik gübreler, organik hayvancılık,i arıcılık süt ve süt

olarak anılan tarım politikaları açlık sorununu kısmen çözmüş, ama asıl sorun üretim miktarı değil üretilen ürünün dağılımının adaletsizliği

 Geleneksel tarımda uygulanan organik tarım yöntemleri Geleneksel tarımda uygulanan organik tarım yöntemleri ise, kapalı besin maddesi döngüsü, dış kaynaklı

Organik tarım metoduyla üretilen arı ürünleri ambalajlanırken organik ürünün niteliğinin bozulmamasına dikkat edilmeli ve ürünün organik niteliğini koruyacak bütün