• Sonuç bulunamadı

K rg zistan daki Kronik stikrars zl n Anatomisi: ç ve D fl Boyutlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "K rg zistan daki Kronik stikrars zl n Anatomisi: ç ve D fl Boyutlar"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

* 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Orta Asya Araştırmaları Merkezi Başkanı, anarsomuncuoglu@yahoo.com

1 Bu konuda ayrıntılı olarak bkz. S. Frederick Starr, Clans, Authoritarian Rulers and Parliaments in Central Asia, Silk Road Paper, Washington D.C., Central Asia-Caucasus Institute & Silk Road Studies Program, Haziran 2006.

2010 yılı boyunca Kırgızistan’da yaşanan olaylar, sadece bu 5,5 milyonluk ülkeyi değil, bü- tün Orta Asya bölgesini etkileyebilecek boyutlardadır. Nisan 2010’da eski devlet başkanı Kur- manbek Bakiyev’in yönetimine karşı halk gösterileri başlamış, muhalefet taraftarlarının güven- lik güçleriyle girdikleri çatışmalar sonucunda yüze yakın insan hayatını kaybetmişti. Hükümet sarayının muhalefet taraftarlarınca ele geçirilmesi sonucunda Bakiyev önce ülkenin güneyine, ardından orada da tutunamayarak Belarus’a kaçmak durumunda kalmıştı. Haziran ayında Kırgı- zistan’ın güneyindeki Oş ve Celalabad bölgelerinde meydana gelen Özbek-Kırgız çatışması da, beklenen istikrarın çok uzak olduğunu göstermişti. Kontrol altına alınamayan çatışmalar sonu- cunda resmi rakamlara göre 400’e yakın, ancak gayriresmi değerlendirmelere göre birkaç bin ki- şi hayatını kaybetmiş, onbinlerce Özbek Özbekistan sınırına dayanmıştı. Nihayet parlamenter sistemin oluşturulması çabalarını parlamento seçimleri izlemiştir. Ne var ki, parlamento seçim- lerinin ülkedeki istikrar sorununu çözme ihtimali çok düşüktür.

Demokratik seçim mi, demokrasinin temelinin oyulması mı?

10 Ekim 2010 tarihinde yapılan parlamento seçimleri uluslararası basında, Kırgızistan ve Or- ta Asya tarihinde yapılan “en demokratik” seçimler olarak değerlendirilmiştir. Bazı eleştiriler ve Kırgızistan’da rutin hale gelen protestocuların itirazlarına rağmen analizcilerin genel kanaati, hü- kümetin devlet imkanlarını ve idari tedbirleri kullanmadığı yönündedir. Bundan dolayı Kırgızis- tan’ın demokratikleşme yönünde büyük bir adım attığı söylenebilir. Bununla birlikte oyların sa- tın alınması, aynı kişilerin birkaç kez oy kullanmalarının sağlanması, hatta tehditlere başvurul- ması gibi iddialar yerel ve yabancı basında yer almıştır. Bu iddialar doğru ise, hükümetin bölge- lerde adil seçimleri sağlama kapasitesinin halen zayıf olduğu söylenebilir. Seçim kampanyası sı- rasında Rus basın yayın organlarının propaganda faaliyetlerinde bulunması ve bunun engellene- memesi, Kırgızistan’da devlet zafiyetinin diğer bir boyutunu dışa vurmuştur.

Orta Asya cumhuriyetlerinin bağımsız olmalarından bu yana geçen 20 yıl, bölgedeki ülkele- rin siyasi hayatında yasal ve hukuki kurumların değil, etnik, sosyal ve kültürel yapıların ön plan- da olduğunu açıkça göstermiştir.1Bu çerçevede Kırgızistan’da siyasi partilerin temsil ettiği ide- olojik platformların değil de, Kuzeyli-Güneyli bölgesel kimliklerin, boy kimliklerinin, akrabalık ilişkilerinin ve eş dost kayırma ağlarının etkili olduğu bir siyasi yapı oluşmuştur. Bu yapı, libe- ral demokrasilerde esas olan özgür birey iradesine ve hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu gibi, zayıf devletin temel özelliklerinden birisi olarak da sayılmaktadır.

Seçimlerin sonuçları değerlendirilecek olursa, kırılgan bir yapının oluştuğu belirtilmelidir.

Anatomisi: ‹ç ve D›fl Boyutlar›

Dr. Anar SOMUNCUOĞLU *

(2)

Parlamentoya girme hakkını kazanan 5 parti, yüzde 8,88 ila yüzde 5,6 arasında değişen oy oran- larını elde etmiştir. İktidar partileri dışında muhalefet partilerinin parlamentoya girmeleri, hatta en fazla oy alan partinin bir muhalefet partisi olması, Orta Asya açısından gerçekten bir ilktir.

Bununla birlikte genel olarak demokratik sayılabilecek seçimler, Batı tarzındaki liberal demok- rasinin ve bugün artık onun ayrılmaz parçası olan modern hukuk devletinin oluşumunu engelle- yecek bir yapıyı da yansıtmıştır. Seçim sonuçları ile ilgili haberler ve seçim öncesinde yapılan kamuoyu araştırmaları, Kırgızistan’ın kuzeyi ve güneyinin, Kırgızların ve Özbeklerin birbirinden kalın çizgilerle ayrıldığını göstermektedir. Bu süreçte Bakiyev taraftarlarının partisi olarak bili- nen Ata Yurt (Ata Jurt) partisinin güneydeki Kırgızların oylarını alarak, küçük farkla da olsa bi- rinci parti olarak yükseldiği belirtilmektedir. Ar Namus (Ar Namıs), Kırgızistan Sosyal Demok- rat Partisi ve Ata Mekân (Ata Meken) gibi partilerin Kuzeyli ve Bişkekli seçmenin oylarını pay- laştıkları, Özbek ahalinin Ar Namus partisini desteklediği de iddia edilmektedir. Bu yönde yapı- lan haberler doğruysa, en ılımlı değerlendirmeyle bölgecilik ve boyculuğun Kırgızistan siyasetin- deki yerini koruduğu, dolayısıyla bu seçim parlamenter demokrasinin değil, demokratik prose- dürleri kullanan alt kimlik aidiyetlerinin zaferi olarak sayılabilir. Buna karşılık başarılı ve istik- rarlı bir demokrasinin teminatı olarak sayılan milli birliğin 2010 yılı içerisinde aldığı yaraların üs- tüne bir yenisi eklenmiştir. Yapılan seçimlerin Kırgızistan tarihindeki en düşük katılımlı seçim ol- ması da, demokratik prosedürlere beslenen güveni, daha doğrusu duyulan güvensizliği ortaya koymaktadır.

Seçim kampanyasında başkanlık sistemine dönüşü öne çıkaran Ata Yurt Partisi’nin parla- menter demokrasiye geçiş olarak sayılan seçimlerde birinci parti olması, diğer bir çelişkidir.

Rusya’nın desteklediği ve seçimlerde yüzde 7,74 oranıyla üçüncü olan Ar Namus partisinin başkanı Feliks Kulov da seçim kampanyası sırasında defalarca başkanlık sisteminden yana ol- duğunu belirtmişti. Seçim sonuçlarına göre hükümetin kurulması için en az üç partinin bir ara- ya gelmesi gerekmektedir. Kırgız siyasetinin parçalanmış yapısı göz önünde bulundurulursa, kurulacak hükümetin kırılgan olacağı şimdiden söylenebilir. Ağır ekonomik şartlarda ve siya- si istikrarsızlık ortamında parlamenter sistemin karar almayı zorlaştırması ve bir noktadan son-

(3)

ra tamamen tıkanması ihtimali çok yüksektir. Eski Sovyet alanındaki daha önceki deneyimle- re bakılırsa, Kırgızistan’da birkaç yıl zarfında tekrar başkanlık sistemine dönülmesi kuvvetle muhtemeldir.

Devlet zafiyeti ve güvenlik

Parlamento seçimleri dahil, Kırgızistan’da 2010’da meydana gelen gelişmelerin ortak özel- liği devlet zafiyetinin dışa vurulmasıdır. Nisan 2010’da birkaç bin kişinin silah ele geçirip hükü- met sarayını basarak iktidarı kolay bir şekilde devirme gizeminin arkasında devlet zafiyeti yat- maktadır. Bu aşamada hem devletin güvenlik güçlerinin hem de bürokratik mekanizmanın bir- kaç saat içinde devre dışı kalması, devlet kurumlarının zayıflığını açıkça göstermiştir. Yönetimin devrilmesi üzerine Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te 2005

“renkli devrim” sırasında meydana gelen güvenlik sorunu tekrarlanmış, Kırgızistan devletinin güvenlik sağlama fonk- siyonu kısa bir süre için tamamen ortadan kalkmış, Bişkek ahalisi yağmacılarla karşı karşıya kalmıştı. Eski muhalefet li- derlerinin Geçici Hükümet’i oluşturmaları ve emniyet birim- lerinin tekrar göreve başlamaları üzerine, beklenen güvenlik sağlanmış gibi görünüyordu. Ne var ki, Geçici Hükümet ve Bakiyev taraftarları arasındaki siyasi mücadele devam etmiş, bu süreçte Geçici Hükümet’in bir kanadı, Kırgızistan’ın gü- neyinde meskun Özbek ahalisini kullanmaya çalışmıştır.

Böylece güneyde Bakiyev taraftarları ile Geçici Hükümet ta- raftarları arasındaki siyasi mücadele etnisite bazında yürüme- ye başlamıştı. Bu yeni gelişme, devlet zafiyetini daha da ağırlaştırmıştır. Zira Geçici Hükümet’i oluşturan kimi taraf- ların sadece iktidarın ele geçirilmesi sırasında değil, iktidarın

ele geçirilmesinden sonra da kalabalıklar vasıtasıyla devlet binalarını ele geçirme taktiğine baş- vurmaları, yasal kurumların ve prosedürlerin işlevini iyice değersizleştirmiştir.

Haziran ayında Oş ve Celalabad’da meydana gelen ve yüzlerce insanın ölümüyle sonuçlanan olaylarda güvenlik güçlerinin tamamen ortadan çekilmesi, galeyana gelmiş kalabalıklar tarafın- dan silahsızlandırılması ve sonuç itibariyle devletin kendi vatandaşlarını korumak adına hiçbir şey yapamaması, bu sefer Kırgızistan’ın güneyinde birkaç günlüğüne devletin ortadan kalkması- na yol açmıştır. Halk çareyi kaçmakta ve silahlanmakta bulurken, Kırgızistan Geçici Hükümeti Rusya’dan askeri yardım istemek durumunda kalmıştı. Çıkan çatışmalara hakim olunamaması bir yana, bölgede yasal olmayan kayırma ağlarının baskın olması da çatışmaların patlak vermesi- ne katkıda bulunmuştur.

Bölgenin Afganistan-Avrupa uyuşturucu güzergahı üzerinde bulunmasının ve bölgedeki suç örgütlerinin Bakiyev döneminin başlangıcından bu yana iç politikada etkili aktörler haline gel- mesinin de çatışma ortamının oluşmasında büyük payı vardır. Üstüne üstlük bu bölgede radikal dinci akımların varlığı dikkate alınırsa, önümüzdeki dönemde söz konusu akımların kendilerini savunmasız hisseden yerel Özbekler arasında daha fazla taraftar bulması ihtimali yüksektir. Bu ihtimal, sadece Kırgızistan’ın değil, Özbekistan’ın istikrarını da yakından ilgilendirmektedir. Zi- ra bölgedeki faaliyet gösteren radikal dinci hareketlerin temel hedefi, Orta Asya’da merkezi ko- numa ve en büyük nüfusa sahip olan Özbekistan’dır. Kaldı ki, her ne kadar olaylar sırasında Öz- bekistan sınırlarını kapatarak, kendisini soyutlamaya çalıştıysa da, Kırgızistan’da Özbekistan’ın ayrılıkçılığı desteklediği yönündeki kanaat değişmemiştir. Dolayısıyla son olaylar, Kırgızistan ve Özbekistan arasındaki güvensizliği, daha da arttırmıştır.

Nisan 2010’da

hükümetin devrilmesi ve Haziran 2010’da

ülkenin güneyindeki çat›flmalar s›ras›nda, halk kalabal›klar›

soka¤a hakim olurken, devletin güvenlik sa¤lama fonksiyonu bir süre için tamamen felç oldu.

(4)

Rusya-ABD Kıskacındaki Kırgızistan

Yukarıda da değinildiği gibi, yapılan seçimlerin ve Kırgızistan’daki “zayıf devlet” olgusunun diğer bir boyutu, Kırgızistan’da Rus nüfuzunun artmasıdır. Hatırlanacağı üzere, ABD’nin 2001’de Afganistan operasyonunu başlatması, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan’da NATO veya ABD geçici üslerinin kurulmasına sebep olmuştu. Başlangıçta Rusya, ABD’nin Kırgızis- tan’da üs açmasına karşı çıkmayıp, Kırgızistan’da kendi üssünü açmakla yetinmişti. Fakat eski Sovyet alanında ABD-Rusya nüfuz mücadelesinin şiddetlenmesinin sonucu olarak Rusya, Orta Asya’daki ABD askeri üslerinin kapatılması yönünde çaba sarfetmeye başlamıştı. Mart 2005’de Rusya’nın desteklediği Askar Akayev yönetiminin halk kalabalıkları yardımıyla devrilmesi, “Ba- tı yanlısı” olarak değerlendirilen Bakiyev’in iktidara gelmesine yol açmıştı.2 Akabinde Mayıs 2005’de Özbekistan’ın Andican şehrinde patlak veren isyandan ABD’yi sorumlu tutan Özbekis- tan, topraklarında bulunan ABD askeri üssünü kapatmıştır.3 Bu ise, ABD açısından Kırgızis- tan’daki üssün değerini daha da artırmıştır. Ne var ki 2009 yılına gelindiğinde ABD’yi Orta As- ya’dan çıkarmaya kararlı olan Rusya, 2 milyar dolarlık kredi karşılığında ABD üssünün Kırgızis- tan’dan çıkarması için Bakiyev yönetimiyle anlaşmıştı. Ancak Akayev dönemindeki denge poli- tikasını sürdüren ve ABD üssünden büyük mali kazanç sağlayan Bakiyev yönetimi, zaman içe- risinde kararından dönmüş, bu süre içerisinde de Rusya’nın sağladığı kredi ve hibenin önemli bir kısmını harcamıştır. Dolayısıyla 2010 yılına gelindiğinde Rusya, Orta Asya politikasındaki tabuyu yıkarak, mevcut yönetime karşı muhalefeti destekleme yoluna gitmiştir.

7 Nisan’da Kırgızistan’da ABD’nin desteklediği Bakiyev yönetiminin devrilmesi sonucunda, Kırgızistan üzerindeki jeopolitik mücadelede Rusya öne geçmiştir. Olaylar daha yatışmadan Rusya, Bakiyev’i eleştirerek taraf tutmuş, dola- yısıyla muhalefeti en üst düzeyde ve açıkça desteklemiştir.

Zaten daha Mart’ın sonunda Kırgızistan’da popüler olan Rus medyası Bakiyev yönetiminin yolsuzluklarını ve eş-dost ka- yırmacılığını öne çıkaran yayınlar yapmış, muhalefet liderle- ri Rusya’ya giderek Rus resmi yetkililerle görüşmüştü.

Olaylardan bir hafta önce ise Rusya, Kırgızistan’a ihraç edi- len yakıt fiyatlarına yüksek ihracat vergisi koymuştu. Dola- yısıyla Bakiyev yönetiminin devrilmesi ve yerine Rusya’nın desteklediği muhalefetin geçmesi, olayların Rusya tarafından planlandığı yönündeki yorumlara yol açmıştı.

Bütün bunlarla birlikte Geçici Hükümeti, “Rus yanlısı” olarak değerlendirmek basitleştirici olurdu. Zira bu şekilde 2005’te ABD’nin desteklediği “devrimin”, bugün ise Rusya’nın destek- lediği “devrimin” baş aktörlerinin neden aynı kişiler olduğunu anlamak mümkün değildir.

2005’deki “halk darbesi” sırasında kimi basın yayın organlarında Sorosçu olarak yaftalanan Ro- za Otunbayeva, şimdi de Rusya’nın açıkça destek verdiği yeni “halk darbesiyle” tekrar sahnede.

Genel olarak, herhangi bir Orta Asya ülkesi zaman zaman konjonktürel olarak “Rusya yanlısı”

veya “ABD yanlısı” olarak değerlendirilse de, bu ülkelerin büyük güçler arasında denge politi- kasını tercih ettiği vurgulanmalıdır. Ne var ki, Kırgızistan söz konusu olunca, “zayıf devletle” kar- şı karşıya olduğumuz, bu tarz devletlerin dış politikalarında ise stratejik konularda bile milli çı- karların değil, zaman zaman dar grup çıkarlarının öne çıkabildiğini gözden kaçırmamak gerek- K›rg›zistan parlamento

seçimleri sonucunda boyculu¤un ve

Kuzey-Güney ay›r›m›n›n parlamentoya

yans›mas›, ülkede Bat› tarz›ndaki sa¤lam liberal demokrasinin oluflumunu tehdit etmektedir.

2 Bu konuda ayrıntılı olarak bkz. Erica Marat, The Tulip Revolution: Kyrgyzstan One Year After, March 15, 2005- March 24, 2006, Washington D.C., The Jamestown Foundation, 2006.

3 John C.K. Daly, “Chronology of U.S.-Uzbekistan Relations, 2001-2005”, Daly ve diğerleri (der.), Anatomy of a Cri- sis: U.S.-Uzbekistan Relations, 2001-2005, Silk Road Paper, Washington D.C., Central Asian-Caucasus Institute &

Silk Road Studies Program, 2006.

(5)

mektedir. Ayrıca böyle bir devletin bölgedeki baskın güç haline gelen Rusya’nın nüfuzuna dire- nebilmesi şu aşamada imkansız hale gelmiştir.

Son seçimlerde Rusya tekrar ülkedeki gücünü göstermiştir. Bir taraftan Rusya ile yakın iş- birliği savunan ve Rusya’nın desteğini arkalarına aldıklarını iddia eden Ar Namus ve Respublika partilerinin oyları bunu göstermektedir. Diğer taraftan Ata Mekân partisinin oylarının düşmesin- de Rus basın yayının büyük rolü olmuştur. Rusya tarafından güvenilmez ve ABD yanlısı olarak görülen Ömürbek Tekebayev, Rus basın yayınında kaset skandalıyla gündeme gelmiş ve popü- laritesine önemli bir darbe almıştı. Seçimlerden önce Ar Namus liderinin Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev ile görüşmesi, Moskova’nın kendi adayını işaret etmesi şeklinde algılanmış- tı.4Seçimlerden sonra ise galip parti liderlerinin Moskova’ya davet edilmesi, Moskova’nın koa- lisyon kurma faaliyetlerine de aktif olarak katılmak niyetinde olduğunu göstermektedir.5

Kırgızistan bağlamında Rus-ABD ilişkileri

Rusya’nın aktif müdahalesine karşılık son dönemde ABD’nin Kırgızistan iç politikasına katı- lımı Rusya’ya sorun çıkarmayacak düzeydedir. Bakiyev hükümetinin devrildiği Nisan ayından bu yana ABD Kırgızistan’daki askeri üssünü kaybetmemeye odaklanmıştır. Kırgızistan’da artan Rus etkisi ortamında ise bunun yolu, Rusya ile uzlaşmak olarak görünmüştür. 8 Nisan’da Prag’da nükleer silah indirimi görüşmelerinde bir araya gelen Rusya ve ABD başkanları Kırgı- zistan’daki ABD askeri üssünün kaderini de görüşmüşlerdi.6 Bu görüşme sıradan görünse de, ABD’nin Orta Asya’daki askeri varlığı konusunda Rusya’yla görüşmeler yapması, bir taraftan bölgedeki ABD önceliklerinin, diğer taraftan Rusya’nın nüfuzunun ne kadar da değiştiğinin bir göstergesidir.

4 Aleksandr Narodetskiy, “Kreml’ Vsyacheski Stremistya Povliyat…”, http://rus.azattyk.org, 8 Ekim 2010.

5 Kommersant, 16 Ekim 2010.

6 Press Briefing, The White House, http://www.whitehouse.gov, 8 Nisan 2010.

(6)

Barack Obama yönetiminin 2009’un başında ilan ettiği 30.000 asker artırımı kararının, ABD’nin Afganistan’daki birliklerinin lojistik destek ihtiyacının yaklaşık olarak iki kat artacağı beklenmektedir. Bu ise, eski ikmal yollarının korunması ve yeni ikmal yollarının geliştirilmesi ihtiyacını öne çıkardı. Bugün askeri olmayan yük sevkiyatının yüzde 30’luk kısmı Rusya, Özbe- kistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan üzerinden demiryolu ile sağlanmaktadır.7Böylece 2010’da Özbekistan’ın Termez demiryolu istasyonu, ABD askeri olmayan yüklerin ikmal nok- tası haline gelmiştir. Bu ise, Afganistan üzerinde ABD-Rusya işbirliğinin sonucunda mümkün olmuştur. Buna mukabil, Kırgızistan’daki Manas Üssü, Afganistan’a asker sevkıyatının kilit nok- tasıdır.

Esasında bu aşamada Rusya’nın Orta Asya’da yapmaya çalıştığı, ABD’nin Afganistan’da- ki askeri varlığını besleyen ikmal yollarının kesilmesi de- ğildir. Rusya da Afganistan’da Taliban güçlerinden yük- selmesinden tehdit algılamaktadır. Ancak Rusya, ABD’nin Kırgızistan’daki askeri varlığını nüfuz aracı olarak kullan- masına şiddetle karşıdır. Dolayısıyla Rusya, Afganistan probleminin çözümü konusunda olsun, Orta Asya’daki üs- lerinin bulunması konusunda olsun, ABD’nin bölge ülke- leriyle değil, kendisiyle görüşülmesini istemektedir. Bu şekilde Rusya, Orta Asya ülkeleri üzerindeki nüfuzunu tasdik ettirmek niyetindedir. Zaten Rusya, Ağustos 2008’de Güney Osetya krizinin arkasından Güney Kaf- kasya’daki askeri varlığını pekiştirmişti. Şubat 2010’da Ukrayna’da Batı yanlısı Viktor Yuşşenko’nun iktidardan düşmesinin ardından Rusya, genel olarak eski Sovyet ala- Parlamento seçimlerinde

galip gelen parti baflkanlar›n›n Moskova’ya davet edilmesi ve orada görüflmelerde

bulunmalar›, Rusya’n›n K›rg›z iç siyasetindeki artan rolünü

yans›tmaktad›r.

7 Press Briefing, The White House, http://www.whitehouse.gov, 11 Nisan 2010.

(7)

nında tekrar baskın aktör olarak öne çıkmıştır. Buna karşılık Rusya’nın son dönemde İran me- selesinde ABD’ye destek vermesi, pazarlık ve uzlaşma boyutlarının çok daha büyük olduğu- nu göstermektedir.

Sonuç

2005 “lale devrimi” öncesinde Kırgız muhalefetinin görüşlerinin halka duyurulması ko- nusunda aktif rol üstlenen ABD, halk kitleleri yardımıyla Kırgız iktidarına baskı yapma yolu- nu açmıştı. Kırgızistan’ı istikrarsızlaştıran ABD, “cini şişeden çıkardı”. Bugün aynı yöntem- den Rusya’nın da faydalandığını görüyoruz. Bu da Rusya’nın Orta Asya politikasında yaşa- nan önemli değişikliğin göstergesidir. Aslında 2005 ve 2010 “devrimlerinde” sadece sırasıy- la ABD ve Rusya’nın müdahalesi değil, iç faktörler de

önemli rol oynamıştır. Ne var ki, her iki devlet de, Kırgız iktidarların zayıflatılmasına katkıda bulunmaları nedeniyle

“devrimlerin” ortaya çıkardığı istikrarsızlıktan sorumludur.

Büyük ülkeler üs yarışında at oynatırken, Kırgızistan’ın za- ten bir türlü oturamamış olan devlet kurumları ve milli bir- liği zayıflatılmıştır. Kırgızistan’ın esas problemi güvenlik ve istikrarın sağlanması, ülkenin siyasi krizden çıkmasıdır.

Arkasından ekonomik problemlerin çözümü gelmektedir.

Zaten olayların meydana gelmesini sağlayan yapısal fak- törlerden birisi de, ülkedeki sefalettir. Ancak Kırgız halkı- nın bu ihtiyaçları aslında büyük oyuncuları pek ilgilendir- miyor. Kırgızistan’ın istikrarı içeride dar grup çıkarlarının peşinde koşan siyasilere ve perde arkası aktörlere, dışarı- da jeopolitik çıkarları sağlamaya çalışan büyük güçlere teslim edilmiş vaziyettedir.

Bugün Afganistan problemine odaklanan ABD yönetimi, Afganistan’a yapılan askeri ve askeri olmayan sevkiyatı sağlayan ikmal yollarının kapanmaması açısından Rusya ile işbirli- ği yapmak durumundadır. Buna rağmen Orta Asya’da artan Rus nüfuzunu dengelemek ama- cıyla ABD, diğer Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır. Diğer taraftan Özbekistan’ın Rusya’yı dengelemek açısından tekrar ABD ile işbirliği yollarını aradığı orta- dadır. Yakın dönemde zaten birkaç yıldır iyileşmeye başlayan ABD-Özbekistan ilişkileri ye- ni bir ivme kazanabilir. Bunun yanı sıra ABD, diğer Orta Asya ülkeleriyle de ilişkilerini ge- liştirmeye çalışacaktır. Rusya’nın bölgedeki nüfuzu arttıkça bölge ülkeleri de giderek daha fazla oranda dış dengeleyicilere ihtiyaç duyacaktır. Bu durum, Türkiye açısından da yeni bir açılım yapma imkanını yaratmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgeye yönelik politikasının temel ilkesi, Orta Asya ülkeleri- nin bağımsızlıklarının pekiştirilmesidir. Görüldüğü gibi, Kırgızistan’da bu sene tekrar baş gösteren istikrarsızlık, zaten mevcut olan devlet zafiyetini daha da ağırlaştırmış, Kırgızis- tan’ın hem dış hem iç siyasetini dışarıya daha da bağımlı hale getirmiştir. Bölgede faaliyet gösteren güçler, öncelikle kendi çıkarlarının peşindedir. Dış aktörlerden sadece Türkiye, çı- karlar dışında bölge halklarına duygusal yakınlık beslemektedir. Zamanında Türkiye’nin Or- ta Asya politikasında öne çıkardığı duygusal bağlar ve ortak kültürel payda küçümsenmiş,

“romantik” olarak adlandırılmıştır. Ne var ki, iki kardeş halkın arasında çatışmanın patlak ver- mesi, ortak kültürel payda ile bölgenin istikrarı arasındaki bağı açıkça göstermiştir.

Sovyet döneminde Orta Asya sınırlarının çizilmesi, sadece haritada değil, zihinlerde ya- pılmıştır. Her bir cumhuriyet için milli edebiyat, tarih ve folklorün sınırları halkın zihnine ka- Afganistan problemine odaklanan ABD yönetimi, Afganistan’a yap›lan askeri ve askeri olmayan sevkiyat› sa¤layan ikmal yollar›n›n

kapanmamas› aç›s›ndan Rusya ile iflbirli¤i

yapmak durumundad›r.

(8)

zınmıştı. Bu süreç bağımsızlıktan sonra da devam etmiştir.

Halbuki Türkiye’nin başlangıçta yürütmeye çalıştığı “or- tak tarih”, “ortak edebiyat” projeleri bugüne kadar yürütü- lebilseydi, ortak paydayı vurgulayan ortak Orta Asya tarih anlayışı ve dolayısıyla ortak kimlik anlayışı kök salmış olurdu. Orta Asya ülkeleri arasında mevcut olan güvensiz- lik, her bir Orta Asya ülkesini dış güçler karşısında zayıf- latmakta ve bölge problemlerine dış güçlerin karışmasına sebep olmaktadır. Ne var ki, kader birliği ve ortak çıkarlar anlayışı gelişmeden, Orta Asya ülkeleri arasındaki bu gü- vensizliğin aşılması mümkün değildir. Kardeşlik bağları- nın olabilmesi için sadece kardeş olmak değil, bu kardeş- liğin bilincinde olunması şarttır. Bu açıdan Türkiye, bölge- ye yönelik kültür politikasını gözden geçirerek, uzun va- dede bölgenin istikrarına önemli katkıda bulunabilir. Şim- diye kadar Türkiye’nin bölgeye yönelik kültür politikası Türkiye Türkçesinin yaygınlaştırılması ve Türkiye ile or- tak bağların vurgulanması yönündeydi. Halbuki bölgenin acil ihtiyacı, öncelikle Orta Asya bütünleşmesine temel olacak bölge içi ortak kültürel paydayı vurgulayan kültürel faaliyetlerin yapılmasıdır. Orta Asya’ya oldukça uzak olan Japonya bile Orta Asya politikasının odak noktasını Orta Asya bü- tünleşmesi olarak belirlerken, bölge halklarına özel yakınlığı bulunan Türkiye’nin böyle bir

vizyondan yoksun kalması düşünülemez. 21. YÜZYIL

Orta Asya halklar›

aras›nda kardefllik ba¤lar›n›n olabilmesi için sadece kardefl olmak yeterli de¤il, bu kardeflli¤in bilincinde olunmas› flartt›r.

Bu aç›dan Türkiye, bölgeye yönelik kültür politikas›n› gözden geçirerek, uzun vadede bölgenin istikrar›na önemli katk›da bulunabilir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ankara'daki K1rg1zistan Biiyiikel<;iliginden alman ornegi ekli Nota'da, K1rg1zistan Ekonomi Bakanhg1'mn Bi~kek'te, "Issyk-Kul" otel ve ah~veri~ merkezinin

Girişi izleyen birinci bölümde genel olarak borç kavramı ve borç yönetiminin teorik analizi, ikinci bölümde Kırgızistan’daki genel ekonomik durum,

Kremlin’in dikkatini bir zamanlar güçlü olduğu Uzakdoğu, Balkanlar, Orta Doğu Afrika ile Güney Amerika’ya çevirdiğini, bu yüzyılda tekrar süper güç olmak istediğini,

Çat›flma ve fonksiyonal gö- rüfl sosyolojik incelemelerinde makro konular olan toplumsal de¤iflme, düzen, toplumsal s›n›f gibi konular› incelerken, etkileflim

Kareköklü say›lar›n paydas›n› rasyonel yapmak için, paydan›n eflleni¤i ile pay ve payda çarp›l›r.. ÖRNEK

Bu hatıraların, ilk basım­ larından bu yana yayımlanan çe­ şitli eserlerin ışığı altında notlan­ ması, gerçeğe uymayan yönlerinin belirtilmesi, yazıldıkları

Siv­ ri kızarmış biberler, yağda ezilmiş domatesler de vardı üstün­ de. Arkadaşım mutlu

Süryani Kilisesi olarak da bilinen sahil kesimindeki Latin Katolik Kilisesi de salonunun kirişlerinde ve tavanında derin çatlaklar oluşunca Bakırköy Belediyesi tarafından