• Sonuç bulunamadı

15. yüzyıl şairlerinden Muhammed`in Sîretü`n-Nebî`si

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "15. yüzyıl şairlerinden Muhammed`in Sîretü`n-Nebî`si"

Copied!
2435
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

MARMARA UNiVERSiTE Si

TURKiYAT ARA$TIRMALARI ENSTiTUSU MUDURLUGU

Doktora ogrencisi Bayram OZf tRAt'rn "15.YUzyrl $airlerinden Muhammed'in Siretu'n-Nebi Adlr

Eseri" konulu tez galrgmasr jUrimiz tarafrndan TUrk Dili

ve

Edebiyatr Anabilim Dalr, Eski TUrk Edebiyatr Bilim Dalr doktora tezi olarak oy birli$i

/

ey{okrJgrJ ile bagarrl bulunmugtur.

Tez Danrgmanr Universitesi

uve

Universitesi

Uye

Universitesi

Uye

Universitesi

Uye

Universitesi

YukaΠdakilln karan Enst10 YOnelm

say:ll kararlyla onaylanml,tl「

:Prof Dr Nihat OzTOPRAK

Fa‖h Sultan Mehmet∨aklf Universtesi

:Prof Dr Gulay OCON BEZER

Marmara Universttesi

Dog.

Dr

Uzeyir ASLAN Marmara Universitesi

: Prof. Dr. Emine YENiTERzi UskUdar Universitesi

:Yrd Do9 Dr Bunyamin AYclcECI

lstanbu1 0niversltesi

/t/tCん

∼ ^Ok

ONAY

Kuruluinun

′ 5/ο 6/2016

Prof Dr Modur

2.0.t. 6.

f

. t. A.: e.b....

°

T l

Qぶ

(4)

I İÇİNDEKİLER

ÖN SÖZ ... XIII ÖZET ... XVI ABSTRACT ... XVII KISALTMALAR ... XVIII

GİRİŞ ... 1

1. SİYER İLMİNİN DOĞUŞU VE TARİHÎ GELİŞİMİ ... 1

1.1. Sîre, Sîret, Siyer ve Megâzî Kavramları ...1

1.2. Siyer İlmi ve Tarihî Gelişimi ...3

2. TÜRK EDEBİYATINDA SİYER ... 7

2.1. Tercüme Siyerler ...8

2.1.1. el-Envâr/Siyer-i Ebu’l-Hasan el-Bekrî Tercümeleri ...9

2.1.1.1. Tercümetü’ż-żarīr (Sîretü’n-nebî)-Erzurumlu Mustafa Kadı Darîr (öl. 14. yüzyıl) ...9

2.1.1.2. Sîretü’n-nebî-Muhammed (öl. 15. yüzyıl?) ... 10

2.1.1.3. Manzum Siyer-i Nebî-Amasyalı Münîrî İbrahim (öl. 928/1521?) ... 10

2.1.1.3. Tercümetü’l-müntahâb min Siyeri’r-Resûl-İbrahim Ganîm Efendi (öl. 1230/1815’ten sonra) ... 11

2.1.2. Şevâhidü’n-nübüvve-i Câmî Tercümeleri ... 11

2.1.2.1. Tercüme-i Şevâhidü’n-nübüvve-Lâmi’î Çelebi (öl. 940/1533) ... 12

2.1.2.2. Şevâhidü’n-nübüvve Tercümesi-Abdülhalîm Halîmî Ahîzâde (öl. 1013/1604) ... 12

2.1.3. Meâricü’n-nübüvve-i Mollâ Miskîn Tercümeleri ... 13

(5)

II 2.1.3.1. Meâricü’n-nübüvve fi Medârici’l-fütüvve Tercümesi/Delâil-i Nübüvvet- i Muhammedî ve Şemâil-i Fütüvvet-i Ahmedî-Koca Nişacı Celâl-zâde Mustafa

Çelebi (öl. 925/1567) ... 13

2.1.3.2. Meâricü’n-nübüvve Tercümesi/ Delâil-i Nübüvvet-i Muhammedî ve Şemâil-i Fütüvvet-i Ahmedî-Altıparmak Mehmed b. Mehmed’e (öl. 1033/1623) ... 14

2.1.4. Mevâhib-i Lüdünniye-i Kastalânî Tercümeleri ... 14

2.1.4.1. Me’âlimü’l-yakîn fi Sîreti Seyyidi’l-mürselin-Bâkî (öl. 1009/1600) .... 15

2.1.4.2. el-Mevâhibbü’l-ledünniye bi’l-Minehi’l-Muhammediye Tercümesi- Mahmud Magnisavî (16. yüzyıl?) ... 15

2.1.4.3. Mevhibe-i Seniye mine’s-Sîreti’z-Zekiye-Tophânevî Ahmed b. İbrâhim (öl. 1183/1769) ... 16

2.1.5. İbn Hişam’ın Siyer-i Nebî Tercümesi ... 16

2.1.5.1. Sîret-i Rasûlullâh-Aydınlı Eyyûb b. Halîl (16. yüzyıl) ... 16

2.1.6. Siyer-i Kazerûnî Tercümeleri ... 16

2.1.6.1. Sahâifu’l-iber ve Letâifu’s-siyer/Siyer-i Kazerûnî Tercümesi-Vahyî- zâde Mehmed b. Ahmed el-İznikî (öl. 1018/1609) ... 17

2.1.6.2. Siyer-i Kazerûnî Tercümesi-Karaçelebi-zâde Abdülaziz Efendi (öl. 1068/1657) ... 17

2.1.7. Siyer-i Halebî Tercümeleri ... 17

2.1.7.1. Şerhu Kasideti’l-Halebî/Siyer-i Halebî Tercümesi-Mütercim Ayıntablı Seyyid Ahmed Asım Efendi (öl. 1235/1820) ... 18

2.1.7.2. Şerhu Kasidetü’l-Halebî Tercümesi-Mehmed Efendi’nin (öl. 1216/1801’den sonra) ... 19

2.1.8. Ravzatü’l-Ahbâb-ı Şirazi Tercümesi ... 19

2.1.8.1. Ravzatü’l-Ahbâb fi Sîreti’n-nebî ve’l-‘Al ve’l-Ashâb Tercümesi- Benlizâde Mahmûd el-Mağnisavî (öl.1138/1725)... 19

2.1.9. el-Vefâ-i İbnu’l-Cevzî Tercümesi... 19

(6)

III 2.1.9.1. el-Vefâ fi Tercemeti’l-Vefâ/Siyer-i Nebî-Ahmed Neylî Mirza-zâde (öl.

1161/1748) ... 20

2.1.10. İşraku’t-tevârih-i Yakub b. İdris el-Karamanî Tercümesi ... 20

2.1.10.1. İşraku’t-terâvih Tercümesi/Zübdetü’t-tevârih-Gelibolulu Mustafa Âli (öl. 1009/1600) ... 21

2.1.11. Meġāribü’z-zamân li-ġurûbi’l-eşyâ fi’l-‘ayn ve’l-‘ıyân Tercümeleri ... 21

2.1.11.1. Muhammediye-Yazıcıoğlu Mehmed (öl. 855/1451) ... 22

2.1.11.2. Envârü’l-Âşıkîn-Ahmed Bîcan (öl. 870/1466’dan sonra) ... 23

2.2. Telif Siyerler ... 23

2.2.1. Dürrü’t-tâc fi Sîreti Sahibi’l-mi‘râc-Veysî (öl. 1037/1628) ... 24

2.2.2. Mir’âtü’s-safâ-Karaçelebi-zâde Abdülaziz Efendi (öl. 1069/1658) ... 26

2.2.3. Siyer-i Nebî-Abdülbâkî Efendi (öl. 1125/1713) ... 26

2.2.4. Mahmûdu’s-siyer-Eyüp Sabri Paşa (öl. 1308/1890) ... 26

2.2.5. Acâibü’l-ahbâr fî Ahbâri seyyidi’l-ahyâr-Hâkim Mehmed Efendi (öl. 1184 /1770) ... 27

2.2.6. Manzum Siyer-i Nebî-Seyyid İbrahim Hanif Bey- (öl. 1217/1802) ... 27

2.2.7. Manzum Siyer-i Nebî-Abdülfettâh Şefkat Efendi (öl. 1242/1826) ... 28

2.2.8. Gencîne-i İ’câz-Himmet-zâde Abdî (öl. 1122/1710) ... 28

2.2.9. Siyer-i Nebî-Za’îf (Yahyâ, Hâcî Mustafâoğlu) (öl. 16. yüzyılın başları ?) ... 28

3. MUHTEVA BAKIMINDAN SİYERLER ... 28

3.1. Esmâ-i Nebîler ... 29

3.1.1. Manzum Esmâ-i Nebîler ... 29

3.1.2. Yarı manzum Esmâ-i Nebîler ... 30

3.1.3. Mensur Esmâ-i Nebîler ... 30

3.2. Na’tlar ... 31

3.3. Mevlidler ... 33

(7)

IV

3.4. Hilyeler ... 34

3.4.1. Hz. Peygamber Hakkında Yazılan Hilyeler ... 35

3.4.2. Diğer Peygamberler Hakkında Yazılan Hilyeler (Hilye-i Enbiyâ) ... 36

3.4.3. Dört Halife, Haseneyn ve Aşere-i Mübeşşere Hilyeleri ... 36

3.4.4. Din ve Tarikat Büyükleri Hakkındaki Hilyeler (Hilye-i Evliyâ/Ulemâ) ... 36

3.5. Şemâil-i Şerifler ... 37

3.6. Mi‘râc-nâmeler ... 38

3.7. Regâibiyyeler ... 40

3.8. Hicretü’n-nebîler ... 41

3.9. Gazavât-ı Nebîler... 41

3.10. Mu‘cizetü’n-nebîler ... 42

3.11. Hadîs Tercüme ve Şerhleri ... 43

3.11.1. Kırk Hadîs ... 44

3.11.2. Yüz Hadîs ... 45

3.11.3. Bin Hadîs ... 46

3.12. Bi’set-nâmeler ... 46

3.13. Evsâfü’n-nebîler ... 47

3.14. Delâilü’n-nebîler ... 47

3.15. Neseb-i Şerifler ... 48

3.16. Vasiyyetü’n-nebîler ... 48

3.17. Vefâtü’n-nebîler... 49

3.18. Şefâ’at-nâmeler ... 49

3.19. Şifâ-i Şerîf ... 50

4. SONUÇ VE SİYERLER ARASINDA MUHAMMED’İN SÎRETÜ’N-NEBÎ’SİNİN YERİ ... 50

I. BÖLÜM ... 54

(8)

V

MUHAMMED’İN YAŞADIĞI DEVİR, HAYATI VE EDEBÎ KİŞİLİĞİ ... 54

1. Muhammed’in Yaşadığı Devir ... 54

1.1. XV. Yüzyıla Genel Bakış... 54

1.2. XV. Yüzyılda Osmanlı Edebiyatı ... 55

1.2.1. Çelebi Mehmed Dönemi (1413-1421) ... 56

1.2.2. II. Murâd Dönemi (1421-1451) ... 57

1.2.3. Fatih Sultân Mehmed Dönemi (1451-1481) ... 58

1.3. XV. Yüzyıl Anadolu Sahası Klâsik Türk Edebiyatının Beli Başlı Şâirleri ... 60

1.4. XV. Yüzyılda Yazılan Belli Başlı Dinî-Ahlâkî-Tasavvufî-Tarîhî-Destanî ve Menkıvebî Mesnevî Yazarları ve Mesnevîleri ... 61

2. Muhammed’in Hayatı ... 62

2.1. Muhammed’in Adı ve Mahlası... 68

3. Muhammed’in Edebî Kişiliği... 70

II. BÖLÜM ... 77

SÎRETÜ’N-NEBÎ ... 77

A. ESERİN TANITILMASI ... 77

1. Eserin Adı ... 77

2.Türü ... 78

3. Yazılış Sebebi... 78

4. Yazılış Tarihi ... 80

5. Beyit Sayısı ... 80

B. MUHTEVA ÖZELLİKLERİ ... 81

1. Tertibi ... 81

2. Sîretü’n-nebî’de Yer Alan Bölümlerin Özetleri ... 85

2.1. Giriş (1-207) ... 86

2.2. Mevlūdü’n- -selām (208-528) ... 90

(9)

VI 2.3. Ḥażret-i Peyġamber’üñ Mübārek Gözleri Aġrıduġı Ḳıṣṣadur (529-742) .. 103 2.4. Resūlu’llāh’uñ Ebū Cehl- Ṭutduġı Ḳıṣṣadur (743-1084) 110 2.5. Ḳıṣṣa-yı Ticāret-i Muṣṭ -Selām Berā-yı Ḫadīcetü’l-Kübrā (1085-2024) ... 120

2.6. Ḳıṣṣa-yı Vilādet-i Emīrü’l- -mütteḳ

Raḍ -2145) ... 150

2.7. Ḳıṣṣa-yı Āmeden Vaḥy-i Peyġāmber Rā Ṣ

(2146-2232) ... 155

2.8. Ḳıṣṣa-y ẟ ḍıya’llāhu

-2685) ... 158 2.9. Ḳıṣṣa-yı İslām- ḍ 2686-2862) ... 175

2.10. Ḳıṣṣa- -ı Resūlu’llāh Ṣ -3436)

... 181 2.11. Ḳıṣṣa-yı İnşiḳāḳu’l-ḳamer (3437-3947) ... 206

2.12. Ḳıṣṣa- Ḫod-rā Ber-Ḳ - -

4346) ... 223 2.13. Faṣl-ı Yehūdiyyān ve’l-Enṣār-ı Resūlu’llāh Ṣ

(4347-4631) ... 237

2.14. Fī Beyān-ı İkinci Bāzār-ı Resūlu’llāh Ṣ -

4841) ... 249

2.15. Ḳıṣṣa-yı Hicret-i Peyġāmber Ṣ -5424)

... 257

2.16. Ḳıṣṣā-yı Miḳdād Bin Esved Raḍ -6220)

... 275 2.17. Ḳıṣṣa-yı Ġazā-yı Bedr ü Helāk-i Küffār u Ebū Cehl- -6627) ... 292 2.18. Ḳıṣṣa-yı Ġazā-yı Uḥud ve Şehīd Şoden Ḥażret-i Ḥamza Pehlevān Raḍ -7435) ... 306 2.19. Ẕikr-i Ġazā-yı Ḥayber (7436-7832) ... 329

(10)

VII 2.20. Ẕikr-i Ġazā-yı Benī Ḳurayża ve Şāhı Mancılıġa Ḳoyulup Atduḳları Ḳıṣṣadur (7833-8091) ... 340

2.21. Emīrü’l- -Rahmān Cengidür (8092-8395)

... 347 Ḥażret-

Ḳıṣṣadur (8396-8857) ... 354 2.23. Tañrı Ḳılıcı Ḫālid Bin Velīd’üñ Müsülmān Olduġı ve Tañrı Düşmeni Velīd Bin Muġayre Cengi Ḳıṣṣadur (8858-9408) ... 364

2.24. Ġurāb Ḳ Ẕātü’l-envār Aġacınuñ

Kesildügü ve Şāh-ı Merdānuñ Cengi Ḳıṣṣasıdur (9409-10035) ... 377 2.25. Ḳıṣṣa-yı Mirḳāl ve Şāh-ı Merdān ile Olan Cengidür (10036-10673)... 394 2.26. Ḳıṣṣa-yı Ġazā-yı Ebāṭıl’da Esed ve Ḳays ile Şāh-ı Merdān’uñ Cengidür (10674-11610) ... 413

2.27. Ḳıṣṣa-yı Ġazā-yı Fetḥ-i Mekke- -

12522) ... 438 2.28. Bu Ḳıṣṣa Ġazā-yı Ḥuneyn Seyüdü’l-mürselīn ve Şāh-ı Merdān’uñ Cengidür (12523-13292) ... 463

2.29. İşbu Ḳıṣṣ -selām Fażl İbn-

İlerü Gidüp Ḳaralar Cengidür (13293-13703) ... 479 2.30. Bu Ḳıṣsa Müzelzel Bin Menāzil Ġazāsıdur ve Şāh-ı Merdān Cengidür (13704-14163) ... 489

2.31. Ḥażret- Ḳ -i Ṭayyār’uñ ve Zeyd ve

Ḳıṣṣadur (14164-14600) ... 499 2.32. Bu Ḳıṣṣa Seyyidü’l-mürselīn ve Ḫātemü’n-nebiyyīn Ḥażretlerinüñ Rūm Şām Sulṭānlarıla Ulu Cengidür ve Hem Āḫir Ġazāsıdur (14601-15124)... 509 2.33. Bu Ḳıṣṣa Seyyidü’l-mürselīn ve Ḫātemü’n-nebiyyīn Peyġāmber

Ḥażretlerinüñ Ṣ -ı Şerīfleridür (15125-15545)

... 521 3. Âyet, Hadîs ve Arapça İbareler ... 531 3.1. Âyetler ... 531

(11)

VIII

3.2. Hadîsler ... 568

3.3. Arapça İbareler ... 571

4. Sîretün-nebî’de Günlük Hayatın İzleri, Örf ve Adetler ... 575

4.1. Müzik Aletleri... 576

4.2. Para Birimleri ... 577

4.3. Ölçü Birimleri ... 579

4.4. Ağıt Yakma ... 580

4.5. Saçı Saçmak... 582

4.6. Yeni doğan çocuğun gözüne sürme çekmek ... 583

4.7. Beşik ... 584

4.8. Cenk Aletleri ve Mübareze ... 584

4.9. Güreş ... 586

4.10. Yeme-İçme ... 588

6. Sîretü’n-nebî’nin Kaynakları... 589

6.1. Mustafa Kadı Darîr’in Sîretü’n-nebî Adlı Eseriyle Muhammed’in Sîretü’n- nebî’sinin Karşılaştırması ... 594

6.2. Siretü’n-nebî’nin Sinan Paşa’nın Tazarru’nâme’sine Yansımaları ... 606

C. ŞEKİL ÖZELLİKLERİ ... 607

1. Vezin ... 607

2. Kâfiye ve Redif ... 618

2.1. Kâfiye ... 618

2.2. Redif ... 626

3. Edebî Sanatlar ... 628

3.1. Cinâs ... 628

3.1.1. Cinâs-ı Tam (Tam cinâs) ... 628

3.1.2. Cinâs-ı Gayr-ı Tam ... 630

3.2. İstiâre ... 634

(12)

IX

3.3. Teşbîh ... 637

3.4. Sihr-i Helâl ... 638

3.5. Tezât ... 639

3.6. Paralelizm ... 640

3.7. Nidâ ... 641

3.8. İrsâl-i Mesel ... 641

3.9. Tekrîr ... 642

3.10. Mübâlağa ... 643

3.11. İstifhâm ... 644

3.12. İktibâs ... 644

3.13. Telmîh ... 645

3.14. İştikâk ... 646

3.15. Tecrîd ... 646

3.16. Teşhîs ... 648

3.17. İntâk ... 648

3.18. Tecâhül-i Ârif ... 649

3.19. Tenâsüp ... 650

3.20. Kinâye ... 651

3.21. Hüsn-i ta’lîl... 651

3.22. Mülemma ... 651

3.23. Tedrîc ... 652

3.24. İ‘āde ... 652

3.25. Aliterasyon ... 653

3.26. Asonans ... 654

3.27. Mürâca‘a... 654

3.28. Reddü’l-acüz ale’s-sadr ... 655

3.29. Rücû ... 655

(13)

X

3.30. Sehl-i mümteni ... 656

3.31. Akis (Yansıtma) ... 656

Ç. DİL VE ÜSLUP ... 657

1. İmlâ Özellikleri ... 663

1.1. Ünlülerin (Vokallerin) İmlâsı ... 664

1.2. Bazı Ünsüzlerin (Konsonantların) İmlâsı ... 667

1.3. Bazı Özel Durumların İmlâsı ... 669

2. Dil Özellikleri... 670

2.1. Ünlüler (Vokaller) ... 670

2.2. Ünsüzler (Konsonantlar) ... 673

2.3. Zamirler ... 675

2.4. Sıfatlar ... 677

2.5. Zarflar... 679

2.6. Bildirme Ekleri ve Cevherî Fiiller ... 681

2.7. Şahıs Ekleri ... 682

2.8. Gerundiumlar ... 683

3. Anlatım Özellikleri ... 685

3.1. Bakış Açısı, Anlatıcı ... 685

3.2. Sîretü’n-nebî’de Bakış Açısı ve Anlatıcı ... 686

3.3. Sade Türkçe ... 694

3.4. Arapça-Farsça Unsurlar ... 708

4. Üslup Özellikleri ... 709

4.1. Atasözleri, Deyimler ve Kelâm-ı Kibarlar ... 717

4.1.1. Atasözleri ... 718

4.1.2. Deyimler ... 720

4.1.3. Kelâm-ı kibârlar: ... 723

(14)

XI

SONUÇ ... 726

BİBLİYOGRAFYA ... 730

III. BÖLÜM ... 750

METİN ... 750

A. NÜSHALARININ TANITILMASI, DEĞERLENDİRMESİ VE ŞECERE ... 750

1. Yazma Nüshaların Tasnifleri ... 759

1.1. Tam Nüshalar ... 759

1.1.1. Müstensihi ve İstinsah tarihi belli olan tam nüshalar ... 759

1.1.2. Sadece İstinsah tarihi belli olan tam nüshalar ... 760

1.1.3. Müstensihi ve İstinsah tarihi belli olmayan tam nüshalar ... 761

1.2. Eksik Nüshalar... 763

1.2.1. Müstensihi ve İstinsah tarihi belli olan eksik nüshalar ... 763

1.2.2. Sadece İstinsah tarihi belli olan eksik nüshalar ... 766

1.2.3. Sadede müstensihi belli olan eksik nüshalar ... 768

1.2.4. Müstehsihi ve istinsah tarihi belli olmayan eksik nüshalar... 769

1.3. Tek Bölüm İçeren Nüshalar ... 776

2. Sîretü’n-nebî’nin Matbu Nüshaları ... 777

3. Nüshalar Hakkında Bazı Mülahazalar ... 781

4. Yazma Eser Katalog Taramaları ... 785

4.1. Türkçe Olarak Hazırlanan Yurt İçi Kütüphane Katalog Taramaları ... 785

4.2. Türkçe Olarak Hazırlanan Yurt Dışı Kütüphane Katalog Taramaları ... 789

4.3. Yabancı Dilde Hazırlanan Yurt Dışı Kütüphane Katalog Taramaları ... 789

4.4. Türkçe Yazmaları Online Olarak Görülebilen Yabancı Üniversite ve Devlet Kütüphaneleri Taramaları ... 791

4.5. Türkçe Yazmaları Online Olarak Görülebilen Türkiye’deki Üniversite ve Devlet Kütüphaneleri Taramaları ... 793

(15)

XII

4.6. Taraması Yerinde Yapılan Yazma Eser Kütüphaneleri... 794

B. METİN KURULUŞUNDA İZLENEN YÖNTEM ... 795

1. Metin Tertibiyle İlgili Hususlar ve İşaretler Sistemi... 795

2. Vezinle İlgili Hususlar ... 797

3. Nüsha Farklarının Gösterilmesi ve İmlâyla İlgili Hususlar ... 799

C. TENKİTLİ METİN ... 806

Ç. ÖZEL İSİMLER DİZİNİ ... 2330

D. BAĞLAMSAL SÖZLÜK ... 2349

(16)

XIII ÖN SÖZ

XV. yüzyıl klâsik Türk edebiyatının olgunlaştığı, İran edebiyatının etkisinden uzaklaştığı, kendi mecrasını bulduğu bir dönemdir. Bu yüzyılda çok değerli eserler kaleme alınmış, birçok ünlü şair ve devlet adamı yetişmiştir. Şüphesiz bu ilmî ve edebî faaliyetlerin bu kadar gelişmesinde devrin edebiyata ve ilme önem veren padişahlarının büyük katkısı olmuştur. Çelebi Mehmet (1413-1421) devleti derleyip toplamış, II Murâd (1421-1451) edebî ortam hazırlamış, Fatih Sultan Mehmed (1451-1481) de edebiyat ve ilimle uğraşan önemli şahsiyetlere sarayının kapılarını sonuna kadar açmıştır. Böylece Türkçe devlet ve ilim dili hâline gelmiş, Türkçe kaleme alınan eserlerin sayısında da büyük artış olmuştur.

XV. yüzyılda, edebî ve dinî her konuda eser verilmiştir. Bu eserlerin bir kısmı devlet adamlarına ve padişahlara sunulmuş, bir kısmı da halkın gönlünü aydınlatmak için yazılmıştır. Halk için yazılan eserlerde -herhangi bir maddî çıkar gözetmeksizin vücuda getirildiğinden- oldukça samimi ve sade bir dil kullanılmış, her türden insana ulaşması için de söyleminde süsten ve sanattan kaçınılmıştır. Bu yüzyılda halk için yazılan eserlerin başında siyerler gelmektedir. XIV. yüzyılda Erzurumlu Mustafa Kadı Darîr’in Hasan el-Bekrî’nin siyerini tercüme etmesiyle başlayan siyer yazma geleneği, XV.

yüzyılda Muhammed’le devam etmiştir. Muhammed, Sîretü’n-nebî adlı eserini Erzurumlu Mustafa Kadı Darîr gibi Hasan el-Bekrî’nin siyerinden tercüme etmiş ancak tercümeye bire bir sadık kalmamış, eserini kendi çağının günlük yaşayışı, örf ve âdetleriyle süslediği gibi kendi kurgusal dünyasını da eserine aksettirmeyi başarmıştır.

Hayatı hakkında kaynaklarda hiçbir bilgi bulunmayan Muhammed, Sîretü’n-nebî’den öğrendiğimize göre âlim bir şahsiyettir. Usûl ve fürû ilimlerine hâkimdir. Arapçayı bu dilden çeviri yapacak kadar iyi bilmektedir. Ancak eserinde doğrudan kendi ismini zikretmemesi, muhtemelen merkeze uzak bir yerde eserini kaleme alması, büyük devlet adamlarıyla yakınlık kuramaması gibi nedenlerle devrindeki kaynaklarda kendine yer bulamamıştır. Buna rağmen zamana meydan okuyarak beş asır boyunca yaşamayı ve okunmayı başarmış, Darîr’in Sîretü’n-nebî’si, Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n-necât’ı, Yazıcıoğlu Mehmet’in Muhammediye’si, Ahmed Bican’ın Envaru’l-âşıkîn’i gibi Türkçe konuşulan hemen hemen her eve misafir olmuş, Türk insanının gecelerini manevî bir ruhla aydınlatmayı başarmıştır.

Muhammed’in 15633 beyitlik Sîretü’n-nebî’sinin yurt içi ve yurt dışında çok değerli nüshaları vardır. Örneğin 419 yapraklık Almanya Millî Kütüphanesi 3333 nolu yazma,

(17)

XIV 358 yapraklık Macar Bilimler Akademisi Kütüphanesi F. 45 nolu yazma, 494 yapraklık İBB Atatürk Nadir Eserler Kütüphanesi 53 nolu yazma, 428 yapraklık İstanbul Üniversitesi Nadide Eserler Kütüphanesi 1601 nolu yazma bunlardan birkaçıdır.

Bunların yanında yaprakları zamanla yıpranmış, kopmuş nüshalar olduğu gibi hem başı hem de sonu eksik nüshalar da vardır. Kimi nüshalar da Sîretü’n-nebî’den seçme bölümlerden oluşmaktadır. Bu durum da bazı nüshaların farklı bir siyer kitabı gibi algılanmasına neden olmuştur. Sîretü’n-nebî’nin yurt içi ve yurt dışı yazma eser kütüphanelerinde 43 nüshası tespit edilmiştir. Tespit edilen kırk üç nüshadan 15’i İstanbul’da, 13’ü Ankara’da, 8’i Konya’da, 2’si Almanya’da, 1’i Amasya’da, 1’i Çorum’da, 1’i Erzurum’da, 1’i özel mülkiyette ve 1’i de Macaristan’dadır.

Sîretü’n-nebî’nin nüshaları tespit edilirken yurt içinden 41, yurt dışından 32 yazma eser kütüphanesi kataloğu taranmış, 18 yazma eser kütüphanesine bizzat gidilmiş, yurt içinden online olarak 14, yurt dışından ise 21 kütüphane taraması yapılmış ve yapılan bu taramalarda elde edilen nüshalarda Sîretü’n-nebî’nin yazarı olarak gösterilen 12 farklı isimle karşılaşılmıştır. Bunlar Yazıcızade Muhammed Efendi, Muhammed Halife, Mehmed Halife, Muhammed Hakkı, Muhammed, Mehmet, Derviş Öksüz, Abdullah Zahidi Efendi, Hasanoğlu, Ahmedî Tâceddîn, Abdurrahman ve Molla Velî’dir.

Sîretü’n-nebî’nin incelenmesi “Giriş”, “Muhammed’in Yaşadığı Devir, Hayatı ve Edebî Kişiliği”, “Sîretü’n-nebi” ve “Metin” olmak üzere dört bölüm hâlinde gerçekleştirildi.

Giriş bölümünde “sîre, sîret, siyer ve megâzî kavramları”, “siyer ilmi ve tarihî gelişimi”, “Türk edebiyatında tercüme siyerler ile telif siyerler” ve “muhteva bakımından siyer” hakkında bilgi verildikten sonra bu siyerler içinde Muhammed’in Sîretü’n-nebî’sinin yeri tespit edilmeye çalışıldı.

I. bölümde Muhammed’in yaşadığı XV. yüzyıl hakkında genel bilgi verildi, XV. yüzyıl Osmanlı edebiyatına değinildi, kaynaklarda Muhammed hakkında verilen bilgiler derlendi, Sîretü’n-nebî’den Muhammed hakkında çıkarımlarda bulunuldu ve Muhammed’in edebî kişiliği ortaya çıkarılmaya çalışıldı.

II. bölümde Sîretü’n-nebî’nin türü, yazılış sebebi, yazılış tarihi, beyit sayısı ortaya kondu. Tertip düzeni belirlendi, 33 bölümden oluşan ana metnin geniş olarak özeti çıkartıldı. Sîretü’n-nebî’de yer alan âyet, hadîs ve Arapça ibareler bir araya getirildi, günlük hayatın izleri, örf ve âdetlerin esere yansımaları açığa çıkarıldı. Sîretü’n- nebî’nin kaynaklarına değinildi, şekil özellikleri (vezin, kafiye-redif, edebî sanatlar vb.)

(18)

XV belirlendi, dil ve üslup özellikleri tespit edildi, anlatıcı ve anlatım özellikleri vurgulandı.

III. bölümde ise Sîretü’n-nebî’nin nüshaları tanıtıldı, nüshalar üzerine değerlendirmeler yapıldı, nüshaların şecereleri çıkartıldı, taranan yazma eser kütüphane katalogları ile bizzat inceleme yapılan yazma eser kütüphaneleri sıralandı, tenkitli metnin kuruluşuna dair bilgiler verildi. Sîretü’n-nebî’nin bağlamsal sözlüğü hazırlandı, özel isim dizini oluşturuldu, yararlanılan bibliyografyalar bir araya getirildi. Son olarak da Sîretü’n- nebî’den çıkan sonuç ortaya kondu.

XV. yüzyıla gelinceye kadar tamamı manzum olan ve siyer türünün bütün özelliklerini taşıyan ilk siyer Muhammed’in Sîretü’n-nebî’sidir. Eser 15633 beyit sayısıyla, 16.

yüzyıl sanatkârı Münirî’in 32.475 beyitlik Manzum Siyer-i Nebî’sinden sonra edebiyatımızdaki en hacimli siyerdir. Muhammed’in bu hacimli siyeri üzerine bugüne kadar akademik olarak kapsamlı bir çalışma yapılmaması büyük bir eksiklikti. Dil ve üslup bakımından böyle değerli bir eserin üzerinde çalışmam için beni teşvik eden kıymetli hocam Prof. Dr. Nihat ÖZTOPRAK Beyefendi’ye, görüş ve önerilerine başvurduğum Prof. Dr. Gülay Ögün BEZER ve Prof. Dr. Emine YENİTERZİ Hanımefendilere ile Doç. Dr. Üzeyir ASLAN, Yard. Doç. Dr. Bünyamin AYÇİÇEĞİ Beyefendilere teşekkürü bir boş bilirim. Yine bu süreçte Sîretü’n-nebî’nin tashihinde ve bölümlerinin oluşmasında, önerileriyle bana yol gösteren kıymetli eşim Ayşe ÖZFIRAT’a da teşekkür ediyorum.

Bayram ÖZFIRAT Üsküdar, 2016

(19)

XVI ÖZET

Hz. Peygamber ve sahabelerinin haberlerini ve ilk Müslümanların yaşadığı hadiseleri kaybolmaktan koruma düşüncesi, Hz. Peygamber’in siyerini yazma geleneğini başlatmıştır. Bu gelenek Türk edebiyatında 14. yüzyılda Erzurumlu Kadı Darîr’in tercüme niteliğindeki Sîretü’n-nebî adlı eseriyle başlamış ve günümüze kadar gelmiştir.

Darîr’in mensur olan Sîretü’n-nebî’sinde, yer yer manzum parçalar da vardır. Bu tezin konusu olan Muhammed’in Sîretü’n-nebî’sinin ise tamamı manzumdur ve eser 15.

yüzyılda Muhammed adında biri tarafından yazılmıştır. “Muhammed” isminin müellifin asıl adı olduğu tahmin edilmektedir. Müellif eserinde, mahlas olarak Velî’yi tercih etmiştir. Tezkirelerde veya 15. yüzyıla ait diğer kaynaklarda görebildiğimiz kadarıyla Muhammed’in Sîretü’n-nebî’si hakkında herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Çoğu kütüphane kataloğunda, Sîretü’n-nebî’nin müellifi olarak farklı adlar görülmektedir.

Bunlardan bazıları “Âşıkî, Mehmed, Abdullah Zâhidî Efendi, Abdurrahman, Mehmet Halife, Muhammed, Muhammed Hakkı, Derviş Öksüz, Molla Velî’dir. Eserin 43 nüshası tespit edilmiştir. Bunlar içinde 494 varaklık en eski nüsha, İBB Atatürk Kitaplığı Nadir Eserler kütüphanesindedir ve istinsah tarihi H. 939 (M. 1532)’dur.

Eserin yazım tarihi H. 872 (M. 1467)’dir. Kaynaklarda Muhammed’in Sîretü’n- Nebî’sine kadar tamamı manzum olarak yazılmış başka bir siyer kitabı görülmemektedir. Bu nedenle eser, Türk edebiyatında siyer türünün bütün özelliklerini bünyesinde barındıran ve tamamı manzum olarak kaleme alınmış ilk siyer kitabıdır.

(20)

XVII ABSTRACT

The thought on protecting the news of The Prophet Muhammed and his siyer and the events they experienced from loss has initiated tradition of The Prophet siyar writing.

This tradition in Turkish literature started with a translation of the work called Sîretü’n- nebî by Erzurumlu Mustafa Kadı Darîr in the 14th century and has continued up to now. There are verses in Sîretü’n-nebî written in prose by Darir. Muhammed’s Sîretü’n-nebî, which is the subject of this thesis, is completely in the form of verses and was written by a man called Muhammed in the 15thcentury. It is estimated that the name “Muhammed” is the original name of the author. The author in this work preferred to write under the pseudonym of Muhammed. As we can see, there is no record of all’s work in tezkires and in the other sources in the 15th century. In most catalogs, many different names are seen as the author of Sîretü’n-nebî. Some of them are Mehmed, Âşıkî, Abdullah Zâhidî Efendi, Abdurrahman, Mehmet Halife, Muhammed, Muhammed Hakkı, Derviş Öksüz, Molla Velî. 43 copies of this work have been determined. Of all copies the oldest copy which has 494 page is in the rare books in the library of IBB Atatürk and the date of the copy is H. 939 (M. 1468). The date of the writing of this work is H. 872 (M. 1467). In the written sources there are no other siyer books which were completely written in verses like Muhammed’s Sîretü’n-nebî, therefore, the work is the first siyer book which has all features of its kind and was completely written in verses in Turkish literature.

(21)

XVIII KISALTMALAR

agm. : Adı geçen madde, makale vd. : Ve diğerleri

b. : Beyit vr. : Varak

bk. : Bakınız A : Sîretü’n-nebî, İstanbul

Büyükşehir Belediyesi Atatürk Nadir Eserler Kütüphanesi

(MC_Yz_O.000053) Böl. : Bölümü

bsk. : Baskı İ : Sîretü’n-nebî,İstanbul

Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi (TY. No:

1601) C. : Cilt

çev. : Çeviren M : Sîretü’n-nebî,Konya

Mevlânâ Müzesi Yazma Eserler Kütüphanesi (1169)

DTCF : Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi

dlz. : Düzenleyen, düzenleyenler Berlin : Almanya Millî Kütüphanesi

(Ms.or.fol.3333, Berlin) H. : Hicrî

Hz. : Hazret-i YÖK : Yükseköğretim Kurulu

haz. : Hazırlayan, hazırlayanlar BA : Beyit adedi

İA : İslâm Ansiklopedisi BN : Beyit numarası

Ktp. : Kütüphanesi DT : Doktora tezi

M. : Milâdî YLT : Yüksek lisans tezi

MEB : Millî Eğitim Bakanlığı YÖK : Yükseköğretim Kurulu

mm. : Milimetre BA : Beyit adedi

Nu. : Numara, numarası. Ü. : Üniversitesi

S. : Sayı vb. : Ve benzeri

s. : Sayfa TDK : Türk Dil Kurumu

SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü age. : Adı geçen eser

st. : Satır agt. : Adı geçen tez

TDVİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi agw. : Adı geçen web sitesi

(22)

1 GİRİŞ

Âlemlere rahmet olarak gönderilen1 Hz. Peygamber, yaşadığı devirde yozlaşan insan ahlâkının yeniden neşv ü nevâ bulmasını sağlamış, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.”2 sözüyle gönderiliş amacını ortaya koymuş ve bu amacını da en güzel şekilde gerçekleştirerek insanlığın zirve noktasına yükselmiş örnek bir insandır.

Hz. Peygamber’in hayatını tam alarak anlamadan İslâm’ı da Kur’ân-ı Kerîm’i de tam manasıyla anlamak mümkün değildir. Bu nedenle ilk Müslümanlar Hz. Peygamber’in hayatına ayrı bir önem vermiş, her davranışını taklit etmeye çalışmış, her sözünü ve hareketini kayıt altına almıştır.3 Böylece Hz. Peygamber’in davranışlarını ve örnek ahlâkını anlatan ilk yazılı ve sözlü kaynaklar oluşmaya başlamıştır. Derleme mahiyetindeki bu ilk çalışmalar zamanla sîre, sîret, siyer ya da megâzî adını alarak yaygınlaşmıştır.

1. SİYER İLMİNİN DOĞUŞU VE TARİHÎ GELİŞİMİ 1.1. Sîre, Sîret, Siyer ve Megâzî Kavramları

Arapça (--) kökünden türemiş ve sîrenin (ﺮﻳﺴ) çoğulu olan siyer kelimesi; sözlükte

“yol, hareket, gidiş, hâl, davranış, idare” anlamlarını4 taşımakla birlikte, ıstılahî olarak iki ayrı anlam kazanmıştır. İlki Hz. Peygamber’in savaştaki tutumunu ve -Müslüman bir toplumdan daha ziyade devlet politikaları açısından- gayrimüslimlerle olan ilişkisini ele alan görüşlerini inceleyen bilim; diğeri ise Hz. Peygamber’in hayatı ve şahsiyetini, büyük ölçüde tarihî bağlamında ele alıp bu dalda yazılan eserleri inceleyen bilim anlamındadır.5

Çoğul bir kelime olan “siyer”, zaman içinde yalnızca Hz. Peygamber’in hayatını anlatan eserler için kullanılırken tekil olan “sîret” ise İslâm coğrafyasındaki diğer

1 (ََنيِمَلاَعْلِّلًَةَمْحَرَاَّلِإََكاَنْلَسْرَأَاَمَو) Ve mā erselnāke illā raḥmeten lil lemīne. Kur’an, Enbiyâ Sûresi (21) 107. âyettir.

2 Ahmed b. Hambel, el-Müsned, C. II, (Haz: Hasan Yıldız, Zekeriya Yıldız, Hüseyin Yıldız), Ocak Yayınları, İstanbul 2014, s. 381. Hadisin ojinal hâli: (َِقَال ْخَأْلاَ نْس حََمِّمَت أِلَ تْثِع ). َ ب

3 “Resûl-i Ekrem’in Kur’ân-ı Kerîm’in muhtevasında çok geniş bir yer tuttuğunu gören sahâbe nesli onun hayat ve şahsiyetini tanıyıp bilmenin Kur’an’ı ve İslâm’ı daha iyi anlamak ve öğrenmek için şart olduğunu idrak etmiştir.

Bunun sonucunda onların siyer ve megâzîye dair haber ve rivayetleri tefsir kitaplarına yansımış, siyer ve megâzî müellifleri de ele aldıkları konuları ilgilendiren birçok âyete eserlerinde yer vermiştir. Siyer ve megâzî ile Kur’ân’ın bu iç içeliğini en iyi anlayanlardan, Hz. Peygamber’in amcasının oğlu Abdullah b. Abbas çocukluğunda sahâbîlerin yanına giderek kendilerinden Resûlullah’ın megâzîsini ve bunlarla ilgili âyetleri öğrenmeye çalıştığını söylerken bu ilim dalının doğup gelişmesinde ilk ve en önemli etkenin Kur’ân-ı Kerîm olduğunu vurgulamıştır.” Mustafa Fayda,

“Siyer ve Megâzî”, TDVİA, XXXVII, s. 320.

4 Sîre kelimesinin kökü “gezmek, gece yürümek ve seyahat etmek anlamlarına gelir. Bk. Mütercim Âsım, Kamus Tercümesi, II, Matbaa-i Osmaniye, İstanbul 1305, s. 418.

5 Mustafa Fayda, agm., s. 319; Sabri Hizmetli, İslâm Tarihçiliği Üzerine, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1991, s. 48.

(23)

2 biyografik eserler için de kullanılmıştır. Sîret kelimesi, Kur’ân-ı Kerîm’de yaygın anlamının dışında karşımıza çıkmaktadır. Tâhâ sûresinde “sîretihâ”6 şeklinde yer alan bu kelime âyette; şekil, vaziyet, hâl, durum, tavır anlamlarını karşılamaktadır.7

“Savaş yeri, savaş ve savaş hikâyeleri anlamındaki ‘mağzât’8 kelimesinin çoğulu olan megâzî ise Hz. Peygamber’in gazve ve seriyyelerinin tarihine ve bu konuda yazılan kitaplara isim olmuş, siyer kelimesinin eş anlamlısı hâlinde hem kendi başına hem siyerle birlikte kullanılmıştır.”9 Hz. Peygamber’i konu edinen ilk kitaplar genellikle megâzî adıyla anılmıştır. Muhteva açısından daha çok, savaş konularının işlenmesi göz önünde bulundurularak bu türün ortaya çıkışında, harpleriyle övünen eski Arap kültüründeki Eyyâmü’l-Arab10 geleneğinin önemli bir etkisi olduğu ileri sürülmektedir.11

İsmail Hakkı İzmirli, siyer ile megâzî arasındaki ilişkiyi “Siyer, ensâb-ı şerîfe’den başlar, Mekke, Medine olaylarını ihtiva eder. Megâzî ise Peygamber’in büyük gazvelerinden bahseder. Mekke olaylarını ihtiva etmez. Siyer daha umumî, megâzî ise daha hususîdir.”12 sözleriyle açıklamıştır. Bununla beraber siyer ve megâzî kelimeleri başlangıçtan itibaren birbiri yerine kullanılmıştır. Nitekim Musâ b. Ukbe (öl. 141/758), Megâzî olarak isimlendirilen eserinde sadece Hz. Peygamber dönemindeki savaşlarla ilgilenmemiş, Hz. Peygamber’in bütün hayatından alıntılara yer vermiştir.13 Hicri ilk asır eserlerinde “megâzî” adı tercih edilirken ikinci asrın başlarından itibaren “siyer”

kelimesinin kullanılmaya başlandığı görülmektedir.14

6 sîretihâ “onun sureti, durumu”. Âyetin tamamı: Kâle huzhâ ve lâ tehaf se nuîduhâ sîretehâl ûlâ: Allah, şöyle dedi:

“Tut onu. Korkma! Biz, onu yine eski durumuna döndüreceğiz.” Kur’an, Tâhâ Sûresi (20) 21. âyettir. Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an-ı Kerim Portalı, http://kuran.diyanet.gov.tr. Erişim tarihi: 11.02.2016.

7 Nuran Öztürk, Siyer Türü ve Siyer-i Veysî, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Kayseri 1997, s. 21.

8 Mağzat kelimesi (ﻭ-ﺯ-ﻍ) kökünden türemiş olup kökü “bir şeyi isteyip aramak, düşman üzerine savaş etmeye gitmek” demektir. Bk. Mütercim Âsım, age., III, s. 1103.

9 Mustafa Fayda, age., s. 319.

10 Eyyâmü’l-Arab “Câhiliye devrinde ve İslâmiyet’in ilk zamanlarında Arap kabileleri arasında cereyan eden savaşlar için kullanılan bir tabirdir. Bu terkipte ‘savaş’ anlamına gelen ‘gun’ mânasındaki yevm kelimesinin çoğulu olan eyyâm ile Arab isminden meydana gelmiştir. Eyyâmü’l-Arab’ın her birine meydana geldiği yere, savaşa yol açan sebeplere veya savaşın sonucuna göre Yevmü Buâs, Yevmü Zükâr, Yevmü Dâhis ve Garbâ, Yevmü Ficâr gibi adlar verilmiştir.” Bu kavram hakkında detaylı bilgi için bk. Mehmet Ali Kapar, “Eyyâmü’l-Arab” TDVİA, XII, s.

14-16.

11 Mustafa Özkat, Münirî’nin Manzum Siyer-i Nebisi Cilt IV-V, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2011, s. 53.

12 İsmail Hakkı İzmirli, Siyer-i Celile-i Nebeviye Mukaddimât, (Haz: İ. Hakkı Uca), Esra Yayınları, Konya (Bsm.

İstanbul) 1996, s. 20.

13 Şaban Öz, İlk Siyer Kaynaklan ve Müellifleri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2006, s. 24.

14 Nihat Öztoprak, Türk Edebiyatında Manzum Siyerler”, Uluslararası Mevlid Sempozyumu, TDV Yayınları, Ankara 2010, s. 52.

(24)

3

“Istılahî anlamda siyer ve sîret kelimesinin ilk defa kim tarafından kullanıldığı tartışmalı bir konudur. İslâm Ansiklopedisi sîre maddesi yazarı Giorgio Levi Della Vida (1886-1967), siyer kelimesini Hz. Peygamber’in hâl tercümesi olarak ilk kullananın İbn Hişam (öl.218/833) olduğunu, daha önceleri bu tür eserlerin megâzî ismini taşıdıklarını söyler.”15 Vâkidî’nin (öl.207/823) Kitâbü’s-Siyer’i (Kitâbü’s-Sîre) üzerinde yaptığı araştırmalarla tanınan Marsden Jones (1920-1992) “İbn Hişam’ın, İbn İshâk’tan rivâyet ettiği esere ismini vermeden önce de ‘es-Sîre’ lafzının, ‘Nebî’nin hayatı’ anlamında kullanıldığına şüphe yoktur. Kelimenin Muhammed b. Şihâb ez- Zührî’nin (öl.124/742) zamanında bu özel anlamında kullanıldığına Kitâbu’l- Egânî’den16 gelen rivâyet delildir. Bununla beraber sîret ve megâzî aynı anlamda kullanılan, aralarında fark bulunmayan lafızlardır.” der ve buna İbn Kesîr’in (öl.120/738) İbn İshâk’ın(öl.151/768) Sîre’si için bazen megâzî, bazen sîre kelimesini kullanmasını delil olarak getirir. Yine 17. yüzyılın önemli âlimlerinden Kâtib Çelebî (öl.1067/1657) de kelimenin bu kullanıma işâretle sîreyi, “Hz. Peygamber’in megâzî”si olarak tanımlamıştır.17

1.2. Siyer İlmi ve Tarihî Gelişimi

Siyerle ilgili bilgilerin toplanması her ne kadar Hz. Peygamber Dönemi’nde bazı sahâbelerin özel gayretiyle başlasa da ilmî olarak ilk düzenli çalışmalar Tâbiîn Dönemi’nde hız kazanmış ve bir sisteme oturtulmuştur. Hz. Peygamber’in Kur’ân-ı Kerîm’inde çokça zikredildiğini gören sahâbe nesli, onun hayat ve şahsiyetini tanıyıp bilmenin Kur’ân’ı ve İslâm’ı daha iyi anlamak ve öğrenmek için şart olduğunun bilincine varmıştır. Bu bilinç ve gayret ise Hz. Peygamber’i görememiş tâbiîn kaşağında Hz. Peygamber’i tanıma aşk ve şevkini arttırmıştır. Böylece bir zamanlar Hz.

Peygamber’in gerçek hayatının bir bölümüne tanıklık etmiş olan Medine şehri, onun

15 Della Vida, “Sîre”, İslâm Ansiklopedisi, X, s. 699-700.

16 “Ebü’l-Ferec El-İsfahân tarafından yazılan bu eser, Emevî devrinde ve Abbâsîler’in ilk dönemlerinde yaşayan şarkıcı ve bestekârlarla bunların şarkı ve bestelerini konu edinmiştir. Ebü’l-Ferec şarkının güftesi, bestesi ve bestekârı hakkında bilgi verirken şiirin vezni, garîb kelimeleri, şâirin ve bestekârın hayatı, şarkının kimin için bestelendiği, hangi şarkıcılar tarafından okunduğu gibi hususlara da temas eder. Bu bilgileri verirken zamanına kadar gelen yazılı belgelerle döneminde yaşamakta olan kişilerin ve bizzat kendisinin şahit olduğu olaylardan istifade eder.

Ebü’l-Ferec’in bazı kitaplardan söz etmesi, devrinde gördüğü birçok olayı anlatması, döneminin âdet ve görenekleri hakkında bilgi vermesi bakımından el-Egānî büyük bir önem taşımaktadır. Nitekim yazıldığı günden zamanımıza kadar başta İbn Haldûn olmak üzere birçok âlim tarafından takdir edilmiştir.” Bu konuda ayrıntılı bilgi için bk.

Hulusi Kılıç, “Ebü’l-Ferec El-İsfahân”,TDVİA, X, s. 317.

17 Ayrtıntılı bilgi için bk. Şaban Öz, agt., s. 23-34.

(25)

4 vefâtının ardından bu özelliği nedeniyle Hz. Peygamber’in sözlerini ve sünnetini, daha genel manada hayatını öğrenme gayretlerinin merkezi hâline gelmiştir.18

İslâm’ın yayılmaya başladığı ilk devirlerde siyer ile hadîs ilmi tam olarak birbirinden ayrı kollar değildi. Bu ayrım ancak hicrî birinci yüzyılın ortalarında yapılmıştır. “Hicri birinci yüzyılın ikinci yarısından itibaren kaleme alınan sahifeleri ve risaleleri, siyer yazıcılığındaki müstakil gelişmenin ilk ciddi göstergeleri olarak değerlendirmek mümkündür. Urve b. ez-Zübeyr (öl. 94/713), Şurahbil b. Sa’d (öl. 123/740), Âsım b.

Ömer b. Katâde (öl. 120/737) ve Abdullah b. Ebî Bekr b. Hazm (öl. 120/738?) bu süreçte megâzî alanında temayüz eden isimlerdir. Vâkidî, Urve’yi megâzî tasnif eden ilk kişi olarak tavsif eder.”19 Burada zikredilen isimler siyer çalışmalarını risaleler hâlinde bir araya toplamış, müstakil ve derinlikli çalışmalar yapmamıştır. Ama bu risaleler bir nesil sonraki siyer müelliflerinin en önemli kaynakları arasında yerini almıştır.

Urve b. ez-Zübeyr’le başlayan Hz. Peygamber’in hayatını risaleler hâlinde kaleme alma uygulaması bir süre sonra yerini müstakil ve daha kapsamlı çalışmalara bırakmıştır. Bu çalışmaları yapanların başında ise İbn Şihâb ez-Zührî (öl. 124/741) gelmektedir.

Zührî’den sonra Musa b. Ukbe (öl. 141/758), İbn İshak (öl. 151/768), Ma’mer b. Râşid (öl. 153/770), Ebû Ma’şer es-Sindî (öl. 170/787), Vâkidî (öl. 207/768) ve İbn Sa’d20 (öl. 230/845) da Zührî’nin açtığı yolda yürümüştür.

İbn Şihâb ez-Zührî21 ile yeni bir döneme giren siyer yazıcılığı sağlam bir yapıya da bürünmeye başlamıştır. Zührî, hâdiselerin tarihlerini tespit etmeye çalışmış, olayları kronolojik bütünlük içerisinde ele almaya gayret göstermiştir. Kendisi birçok hâdisede ayrıntılı tarihler vermiştir. “İsrâ, hicretten bir yıl önce oldu.”; “Hz. Peygamber, Mekke’yi Ramazan’ın 13. günü fethetti.”; “Ramazan ayında Medine’den çıktı. Bu Medine’ye gelişinin 8. yılının altıncı ayının başında idi.” gibi tarihlendirmelerine

18 Mehmet Özdemir, “Siyer Yazıcılığı Üzerine”, Milel ve Nihal, C. IV, S. 3 (2007), s. 130.

19 Mehmet Özdemir, agm., s.131.

20Kâtibü’l-Vâkıdî diye meşhur olan İbn Sa‘d, hocasının kitaplarından nakiller yapması yanında onun kütüphanesinden istifade ederek sahâbe, tâbiîn ve tebeu’t-tâbiînin biyografilerini kapsayan meşhur eseri Kitâbü’t- tabakāti’l-kebîr’ini (et-Tabakâtü’l-kübrâ) kaleme almıştır. Eserin siyer ve megâzî konusuna tahsis edilen iki ciltlik ilk bölümü İbn İshak’ın İbn Hişam yoluyla günümüze ulaşan es-Sîretü’n-nebeviyye’siyle Vâkıdî’nin Kitâbü’l- Megâzî’sinden sonra Hz. Peygamber’in hayatı ve şahsiyeti üzerine kaleme alınmış en eski metindir. İbn Sa‘d eserini yazarken İbn İshak, Ebû Ma‘şer es-Sindî, Mûsâ b. Ukbe, hocası Vâkıdî’nin eserleri başta olmak üzere daha önceki siyer ve megâzîlerden faydalanmıştır. Konulara ayrı ayrı başlık verme geleneğinin başlatıldığı kitapta kısa bir peygamberler tarihinden sonra Resûl-i Ekrem’in bi‘set öncesi ve sonrası Mekke Dönemi hayatı anlatılır. İbn Sa‘d, Medine Dönemi’nin yazılmasında İbn İshak’tan farklı bir metot uygulamıştır. İbn İshak’ın olayları kronolojik sırayla yazmasına karşılık o aynı konuları bir arada ele almıştır.” Bu konuda detaylı bilgi için bk. Mustafa Fayda agm., s.

322.

21 İbn Şihâb ez-Zührî ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Halit Özkan, “İbn Şihâb ez-Zührî”, TDVİA, XLIV, s. 544-549.

(26)

5 rastlamak mümkündür.22 Böylece İbn Şihâb ez-Zührî, kronojik siyer yazıcılığının temellerini atmış, kendisinden sonra gelecek ve siyerle uğraşacak kuşağa bir yol haritası hazırlamıştır.

Arap dünyasında siyeri müstakil bir kitap hâline getiren ilk kişi olarak da bililen İbn Şihâb ez-Zührî; Mûsâ b. Ukbe (öl. 141/758), Ma’ber b. Râşid (öl. 153/770) ve İbn İshak (öl. 151/768) gibi siyer konusunda otorite kabul edilen öğrenciler yetiştirmiştir.

Bu öğrencilerden İbn İshak23, siyer kitaplarına gönümüzdeki şeklini veren kişi olarak kabul edilmektedir. İbn İshak’ın eserinin adı Kitâbü’l-mubtede ve’l-Mab’as ve’l- Magâzî’dir. Ama eser daha çok Sîretü İbn İshak adıyla bilinmektedir. İbn Seyyidi’n- nâs24 (öl. 671/734), Uyûnu’l-eser’inin girişinde şöyle demektedir: “Nakledeceklerimin ana kaynağı Muhammed İbn İshak’ın yazdığı eserdir. Çünkü o bu konuda hem bizim, hem başkalarının temel kaynağıdır.” İbn İshak Kitabü’l-mubtede ve’l-Mab’as ve’l- Mağâzî adlı eserini üç bölüme ayırmıştır.

a) Kitâbu’l-mübtedâ: Hz. Peygamber’den önceki peygamberlerin hayatlarının anlatıldığı bölümdür.

b) Kitâbu’l-meb’as: Hz. Peygamber’in Mekke’deki hayatının hicretine kadarki kısmının anlatıldığı bölümdür.

c) Kitâbu’l-megâzî: Hz. Peygamber’in Medine hayatını, gazalarını ve vefâtına kadar olan olayların anlatıldığı bölümdür.

“İbn İshak söz konusu eserinde, hocası Zührî ve Urve gibi yalnızca Medine’deki hadîsçilerin megâzîye dair rivâyetlerine değil, Eyyâmü’l-Arab edebiyatının devamı niteliğinde olup tarihî gerçekliği son derece şüpheli kıssalara, özellikle peygamberler tarihi kısmında İsrailiyyat türü bilgilere, ayrıca konuları cazip kılmak için doğru yanlış pek çok şiire yer vermekteydi. Mekke Dönemi olaylarını anlatırken bile başlık olarak sık sık kullandığı ‘kıssa’ kelimesi, Cahiliye Dönemi’ne ait kıssa geleneğinin ne denli etkisi altında kaldığının bir göstergesidir. Bu geleneğin etkisi yer yer Medine Dönemi olaylarını anlatırken de varlığını hissettirmektedir. İsrailiyyat ve kıssa geleneğinin

22 Şaban Öz, agt., s. 235.

23 İbn İshak hakkında geniş bilgi için bk. Muhammed İbn İshak, Siyer-i İbn-i İshak, (Haz: M. Şafi Billik), Düşün Yayıncılık, İstanbul 2012; Mustafa Fayda, “İbn İshak”, TDVİA, XX, s. 93-96.

24 İbn Seyyidi’n-nas hakkında detaylı bilgi için bk. M. Yaşar Kandemir, “İbn Seyyidi’n-nas” TDVİA, XX, s. 318.

(27)

6 etkisi, ayrıca pek çok asılsız şiirin varlığı nedeniyle İbn İshak’ın eseri Medine’deki hadîsçilerin tenkitlerine maruz kaldı.”25

İbn İshak’ın es-Sîre’siyle ilgili en ciddî çalışmayı yapan, onu genişleten, detaylandıran ve kendisine göre gereksiz ve İsrailiyyattan gördüğü bazı pasajlarını çıkaran kişi ise Ebu Muhammed Abdulmelik b. Hişam’dır ( öl. 218/833).26 Bu bağlamda İbn Hişam, peygamberler tarihi kısmındaki İsrailiyyat türü haberleri, Kur’ân’da yer almayan ve Hz.

Peygamber’le ilgisi olmayan konuları, “edep dışı ifadeler”i, ayrıca tanınmış şâirlere ait olmayan şiirleri siyerden çıkardı. Çok fazla olmamakla beraber kendisi de siyere bazı ilavelerde bulundu. Bu düzenlemeden sonra İbn İshak’ın eseri, İslâm dünyasında İbn Hişam’ın adıyla meşhur oldu ve geniş bir alâka uyandırdı. Böylece bu eser sonradan yazılacak siyer kitaplarının en temel kaynağı hâline geldi. İbn Hişam aynı zamanda Hâzâ Kitâbu Sîretü Resûlillâh adlı eseriyle adında doğrudan “sîre” ibaresinin geçtiği ilk kitabın müellifi olarak da tarihin sayfalarına adını yazdırdı.

İbn İshak ve İbn Hişam’dan sonra el-Vâkidî (öl. 207/823), el-Megâzî adlı eserinde Hz.

Peygamber’in yalnızca Medine Dönemi’ndeki faaliyetlerine ve gazvelerine yer verdi.

el-Vâkidî’nin27 el-Megâzî adlı eseri, Medine Dönemi olayları açısından İbn İshak’ınkinden daha sağlam bilgiler içermektedir. Ancak bu eserin siyerin şekli ve metodu üzerinde pek etkisi olmamıştır. “Buna karşılık Vâkidî’nin talebesi ve kâtibi İbn Sa’d, İbn İshak’tan sonra siyer yazıcılığında en önemli ve en kalıcı değişikliği gerçekleştirmiştir. Bu değişiklik, İbn İshak tarafından iskeleti oluşturulan siyere Hz.

Peygamber’in fizikî ve ahlâkî özelliklerini muhtevî rivâyetlerin yer aldığı şemâil kısmının eklenmesi idi. Bir başka şekilde ifade edecek olursak İbn Sa’d’la birlikte siyer yazıcılığında bir siyer kitabında hangi bölüm ve konuların bulunacağının formatı tamamlanmış oluyordu. Bundan sonra telif edilen bütün siyer kitaplarında aşağı yukarı bu format hâkim olmuştur.”28 Böylece siyer bir ilim olarak benimsenmiş, bir süre sonra siyerle ilgili ciddi bir bilgi yekûnuna ulaşılmıştır. Bu dönemde yazılan ve siyer türünün ilk ciddi çalışmaları sayılan bu eserlerin başlıcaları şunlardır:

 İbn Seyyidi’n-nas’ın (öl. 734/1334) Uyûnu’l-Eser fî Funûni’l-Megâzî ve’s- Siyer’i

25 Mehmet Özdemir, agm., s.133.

26 Abdullah Ünalan, “İbn İshak ve Hadis Rivayetindeki Yeri”,Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, S. II (2009), s. 98.

İbni Hişam hakkında detaylı bilgi ilçin bk. Mustafa Fayda, “İbni Hişam”, TDVİA, XX, s. 71-73.

27 el-Vâkıdî ile ilgili detalı bilgi için bk. Mustafa Fayda, “el-Vâkıdî”, TDVİA, XLII, s. 471-475.

28 Mehmet Özdemir, agm., s.134.

(28)

7

 İbn Kayyim el-Cevziyye’nin (öl. 751/1351) Zâdü’l-Meâd fî Heydi Hayri’l- İbâd’ı,

 Kastalanî’nin (öl. 923/1517) Mevâhibu’l-Ledünniyye’si,

 Muhammed b. Yusuf eş-Şâmî’nin (öl. 942/1536) Sübülü’l-Hüdâ ve’r-Reşâd fî Sîreti Hayri’l-İbâd’ı,

 Diyarbekrî’nin (öl. 990/1582) Târîhu’l-hamîs fî Ahvâli Enfesi nefîs’i,

 Halebî’nin (öl. 1044/1635) İnsânu’l-Uyûn’u,

 Zürkânî’nin (öl. 1122/1710) Şerhu Mevâbi’l-Ledünniyye’si’dir.

İslâm tarihi açısından yukarıda sayılan eserlerden “Siyer-i erbaa” adıyla meşhur olmuş dört eser vardır. Bunlar:

 İbn Hişam’ın es-Sîretü’n-nebeviyye’si

 İbn Seyyidi’n-nas’ın Uyûnu’l-Eser fî Funûni’l-Megâzî ve’s-Siyer’i

 Muhammed b. Yusuf eş-Şâmî’nin Sübülü’l-Hüdâ ve’r-Reşâd fî Sîreti Hayri’l- İbâd’ı (es-Sîretü’ş-şâmiyye)

 Halebî’nin İnsânu’l-Uyûn’udur.

2. Türk Edebiyatında Siyer

Türkler, Müslüman olmaya başlayınca Hz. Peygamber’i ve Kur’ân-ı Kerîm’i anlamaya ve anlatmaya büyük çaba sarfetmiştir. 10. yüzyıldan itibaren de bu konuda yetkin eserler kaleme almışlar, böylece İslam dinî, Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber sevgisi Türk toplumunda hem kültürel hem de edebî alanda büyük bir değişimin yaşanmasına vesile olmuştur. Karahanlı Devleti Dönemi’nde başlayan bu değişim, 14. yüzyılın başlarına kadar devam etmiş, bu arada Kur’ân-ı Kerîm’den ve hadîslerden Türkçeye çeviriler yapılmış, tefsir kitapları yazılmıştır. 14. yüzyıldan itibaren de Hz. Peygamber’i ön plana çıkaran siyer ve siyer konulu telif ve tercüme eserler kaleme alınmıştır.

Her Müslüman toplum gibi Türkler de Hz. Peygamber’le ilgili bilgileri önce sözlü kaynaklardan, bir süre sonra da yazılı kaynaklardan almışlardır. Yazılı kaynakların başlıcaları, ilk dönemler için hadîs kitapları, siyerler, genel İslâm tarihleri, kısas-ı enbiyalar ve şiir gibi edebî eserler olarak sıralanabilir.29

Türkçe tercümelere esas alınan metinlerin seçiminde, bu eserlerin tarih ilminin ölçülerine sıkı sıkıya bağlı olmasından çok, sonraki dönemlerde yazılmış ve Hz.

29 Ayhan Tergip, “Siyer Yazıcılığı ve Türklerin Siyer İlmine Katkıları” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi (Klâsik Türk Edebiyatının Kaynakları Özel Sayısı, Prof. Dr. Turgut Karabey Armağanı) , C. III, S. 15 (2010), s. 226.

(29)

8 Peygamber hakkındaki bilgileri destanî-epik bir anlatımla işlemiş olanlara ağırlık verilmiştir. Ayrıca, bu tercümelerde birebir çeviri yapılmamış, çevirilere mütercim tarafından nazım ve nesir birçok ilave de yapılmıştır. Bu ilavelerde de ilk dönemden sonra yaygınlık kazanan menkıbeler ağırlıktadır.

Türk edebiyatında çoğunlukla mensur olarak kaleme alınan siyerlerin edebiyatımızdaki ilk örneğini oluşturan Erzurumlu Mustafa Kadı Darîr’in altı ciltlik Sîretü’n-nebî’si, menkıbeler açısından oldukça zengindir. Yine Türk edebiyatında birkaç yüz beyitle 32.475 beyit arasında değişen manzum siyer örneklerinin en ünlüsü olan Yazıcıoğlu Mehmed’in (öl.855/1451) -yine kendi telif ettiği Arapça Megâribü’z-Zamân adlı mensur eserinden nazma çektiği- ünlü Muhammediye adlı eseri, her kesime hitap eden lirik ve menkıbevî anlatımıyla sonraki eserlere ilham kaynağı olmuştur.30

Anadolu Türkleri Hz. Peygamber hakkında bilgiye ulaşabilmek için Arapça ve Farsça siyerleri kendi dillerine kazandırmışlardır. “Mütercimlerin çoğu çeviriye esas olarak klâsik İslâm siyerleri yerine çağdaşlarının Arapça veya Farsça eserlerini tercih etmişlerdir. Bunun yanında çoğunlukla serbest çeviri yapmışlar, gerekli gördükleri yerlerde ihtisar veya izah yoluna gitmişlerdir. Mesela 16. yüzyılın önemli şâirlerinden Bâkî, Şâfiî mezhebine mensup Kastalânî’nin el-Mevâhibü’l-ledünniyye’sini tercüme ederken Hanefi mezhebine ve Osmanlı toplumuna uygun izahlarda bulunmuştur.”31 2.1. Tercüme Siyerler32

Arapça ve Farsçadan yapılan siyer türündeki ilk eserlerin tercümlerden oluşması Türklerin İslâm’ı doğru anlama ve anlatma hassasiyetlerinin bir yansımasıdır. “Çünkü Hz. Peygamber hakkında doğru bilgiye ulaşmak dinin bir gereği olduğu gibi ondan yanlış ifadeler aktarmak da dinî sorumluluk gerektiren bir husustur. Bununla birlikte meselenin bu yönü üzerinde titizlikle durulduğunu söylemek zordur.”33 Çevriler yapılırken çevirinin yapıldığı dönemin kültürel özellikleri de eserlere aktarılmış, çevirinin özünde bulunmayan birçok destanî-epik anlatımlı kıssalara yer verilmiş, bu kıssaların kaynakları da açıklanmamıştır.

30 Mustafa Özkat, agt., s. 57; Muhammediye için ayrıntılı bilgi için bk. Amil Çelebioğlu, Muhammediye I, II, MEB Yayınları, İstanbul 1996.

31 Seyfettin Erşahin, “Osmanlı Toplumunun Hz. Muhammed Hakkındaki Bilgi Kaynakları Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, C. XVIII, S. 3 (2005), s. 336.

32 Sınıflandırma Seyfettin Erşahin’in “Seyfettin Erşahin, “Osmanlı Toplumunun Hz. Muhammed Hakkındaki Bilgi Kaynakları Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, C. XVIII, S. 3 (2005)” makalesi temel alınarak yapılmıştır.

33 Mustafa Uzun, agm., XXXVII, s. 324.

(30)

9 2.1.1. el-Envâr34/Siyer-i Ebu’l-Hasan el-Bekrî Tercümeleri

el-Envâr’ın yazarı Ebu’l-Hasen Ahmed b. Abdillâh b. Muhammed el-Bekrî (öl.

VII/XIII. yüzyılın sonları?), İslâmiyet’in ilk yıllarına dair hayal mahsulü hikâyeleriyle tanınan bir müelliftir. Bekrî’nin hayatına dair bilgi bulunmadığı gibi hangi yüzyılda yaşadığı da kesin olarak belli değildir. Bekrî’nin “Basralı Vâiz” şeklindeki unvanına itibar edilecek olursa muhtemelen Irak’ta yaşadığı söylenebilir. Hz. Peygamber’in hayatını anlatan el-Envâr eseri hayalî hikâyelerle ve yanlış bilgilerle dolu olduğu için okunması bir fetva ile yasaklanmıştır. Zehebî (öl. 748/1348) onu “iftira etmekten ve yalan söylemekten utanmayan, hatta Müseylimetü’l-kezzâb’dan daha yalancı biri”

olarak tavsif etmekte, yazdığı şeylerin hiçbir mesnedi bulunmadığını veya anlattığı olaylara pek çok uydurma bilgi ilâve ettiğini söylemektedir.35

2.1.1.1. Tercümetü’ż-żarīr (Sîretü’n-nebî)-Erzurumlu Mustafa Kadı Darîr (öl. 14. yüzyıl) Türkçe ilk müstakil siyer kitabı olarak bilinen bu eser 790/1388’de Arapçadan tercüme edilmiştir. Eserin müellifi Erzurumlu Mustafa Kadı Darîr, Memluk Sultânı Ebu Sa’d Berkuk’un isteği üzerine siyer yazmaya karar vermiş, daha sonra Şeyh Ekmelüddin Muhammed b. Muhammed Mahmud el-Babirti’nin (Bayburtlu) işâreti üzerine Ebu’l- Hasan el-Bekrî’nin eserini tercüme etmiştir. Bununla beraber Darîr, birçok yerde tashih, tadil hatta bazı yerlerde İbn Hişam’ın siyerinden kısımlar ilâve etmiştir. Halkın anlaması için menakıba ağırlık vermiştir. Bu yüzden eser siyerden çok “Menâkıb-ı Nebî” kitabı hüviyetindedir. Eser manzumeler de ihtiva ettiği için manzum-mensur siyer tipindedir ve hem Türk nazmı hem de Türk nesri için önemlidir. Ayrıca daha sonra yazılan siyerlere örnek olmuştur.36 Darîr’in Sîretü’n-nebî’sinde işlenen konular diğer siyer kitaplarıyla büyük ölçüde paralellik gösterir.

Darîr’in Sîretü’n-nebî’sinin geneli mensur olarak yazılmışsa da içinde bir cildi dolduracak kadar manzum parçalar da vardır. Bu manzum parçalar değerlendirildiğinde

34 Eserin tam adı el-Envâr ve Miftâhu’s-Sürûr ve’l-Efkâr fî Mevlidi’l-Muhtâr’dır.

35 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bk. “Bekrî, Ebü’l-Hasan el-Kasasî”, TDVİA, V, s. 366. el-Shamani eserle ilgili şu eleştirilere de yer verir: “Birinci tenkit, Muhammed b. Ahmed ez-Zehebî (öl. 748/1348)’nin Mizânu’l-i’tidâl fi Nakdı’r-ricâl adlı eserinde bulunmaktadır. Bu tenkidi, İbn Hacer el-Askalâni (öl. 852/1449) Lisânu’l-mizân ve Tâhiru’l-mizân adlı eserinde şu şekilde naklediyor: Ahmed b. Abdullâh b. Muhammed Ebû’l-Hasan el-Bekrî yalancı bir deccal, hiç vukû bulmamış hadiseleri uyduran, cahil ve hayâsız bir kimsedir. Rivayet ettiği haberleri senetsiz nakletmiştir. İkinci tenkit, al-Kalkaşendî Ahmed b. Ali (öl. 821/1418) Subhu’l-A’şâ kitabında ‘kendi yaşadığı zamanda eşsiz olan ve hakkında darbımesel söylenen’ başlığı altında şöyle diyor: …nahiv ilminde Sibevehy, yalan söylemede Ebû’l-Hasan el-Bekrî es-Siyeri’dir.” el-Shamani, agt., s. XLIII.

36 Nihat Öztoprak, agm., s. 55-56. Sîretü’n-nebî’nin yazma eserler kütüphanelerine yaklaşık yüz civarında nüshası varıdır. Bu nüshaların ayrıntılı tasnifi için bk. Esra Egüz, Erzurumlu Mustafa Darîr’in Sîretü’n-nebî’sindeki Türkçe Manzumleler (İnceleme-Metin), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2013, s. 119- 152.

(31)

10

“mesnevî, kıta, nazım, gazel, terci-i bend, terkib-i bend, dübeyt, müstezad, murabba ve müfred nazım şekilleriyle yazılmış şiirler bulunduğu görülür. Eserde en çok mesnevî nazım şekli tercih edilmiştir. Darîr’in bazen aynı konu etrafında birden fazla karışık nazım şekliyle şiirler kaleme aldığı da olur. Mesnevîlerin arasında nazım, gazel veya kıt’aların bulunması şeklinde görülen bu durum, tıpkı kasidelerin tegazzül bölümlerinde olduğu gibi esere canlılık getirmiş ve ahenge katkıda bulunmuştur.”37

Darîr’in, Ebu’l-Hasan el-Bekrî ve İbn Hişam’ın siyerlerinden faydalanarak serbest tercüme yoluyla yazdığı bu önemli eseri Türk halkı tarafından yüz yıllarca okunmuş, nüshaları çoğaltılmış, daha sonraki siyerlere örnek ve kaynak olmuştur. Türk edebiyatında Darîr’den sonra yazılan mensur ve manzum çoğu siyerde Darîr’in adı zikredilmiş ve onunla birlikte Ebu’l-Hasan el-Bekrî’nin tahkiye ve menakıb üslubu örnek alınarak devam ettirilmiştir.38

2.1.1.2. Sîretü’n-nebî-Muhammed (öl. 15. yüzyıl?)

Manzum olarak 1 Rebiyülahir 872/30 Ekim 1467’de tamamlanan eser Türkçe siyerlerin en genişlerindendir. Muhtevası bakımından Darîr’in siyerinin nazma geçilmiş şekli gibi olmasına rağmen ondan hiç bahsedilmemektedir. Mesnevî tarzındaki eserin üslubu sade ve samimi olup halka yönelik olarak yazılmıştır. Eserin yazma nüshalarının çokluğu halk tarafından da çok sevildiğini göstermektedir. Muhammed’in bu eseri tezimizin konusu olduğundan eser hakkında ayrıntılı bilgi ileriki sayfalarda verilecektir.

2.1.1.3. Manzum Siyer-i Nebî-Amasyalı Münîrî İbrahim (öl. 928/1521?)

Amasyalı Münîrî İbrahim tarafından yedi cilt olarak tertip edilmiş olan Manzum Siyer-i Nebî, 866 varak hacminde ve 32.475 beyitten oluşmaktadır. Klâsik tertip hususiyetlerine uygun olarak mesnevî nazım şekliyle kaleme alınmıştır. Eser üzerine 4 doktora tezi yapılmıştır.39 Tek nüshası bulunan Manzum Siyer-i Nebî’nin ciltlerin ilk

37 Esra Egüz, agt., s. 179.

38 Darîr ve eserleri hakkında geniş bilgi için bk. Massad S. Ali el-Shamani, Türk Edebiyatında Siyerler ve İbn Hişam’ın Siyer’inin Tercümesi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora tezi, Ankara 1982; Kenan Acar, “Darîr’in ‘Sîretü’n-nebî’si Üzerinde Bir Stilistik Sentaks Denemesi”, TDAY Belleten, 1997, s. 343-353;

Nesrin Altun, Erzurumlu Darîr’in Fütûhu’ş-Şâm Tercümesi Giriş-Metin Açıklamalı Dizin, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 1996; Mustafa Erkan, Sîretü’n-nebî (Tercümetü’z-Zarîr) Sözlük- İndeks, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 1986; Leyla Karahan, Erzurumlu Darîr Kıssa-i Yûsuf (Yûsuf u Züleyhâ), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1994.

39 Ümran Ay, Münîrî’nin (öl. 1521?) Manzum Siyer-i Nebî’si (Cilt: I)-(İnceleme-Metin), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2007; Reyhan Çorak, Münîrî’nin (öl. 1521?) Manzum Siyer-i Nebî’si (Cilt: II-III)-(İnceleme-Metin), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2010; Mustafa Özkat, Münîrî’nin (öl. 1521?) Manzum Siyer-i Nebî’si (Cilt: IV-V)-(İnceleme-Metin), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2011; Yılmaz Top, Münîrî’nin (öl.

1521?) Manzum Siyer-i Nebî’si (Cilt: VI-VII)-(İnceleme-Metin), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2011.

Referanslar

Benzer Belgeler

Mediko-sosyal Sağlık Merkezi Birimlerinin görevi, üniversite öğrenci ve çalışanlarına; klinik muayene, tet- kik ve tedavi hizmetleri, koruyucu sağlık hizmetleri, er- ken

Daha sonra İslamiyetin divan şiiri için önemi ve ayet ve hadislerin divan şiirinde iktibas ve telmih yoluyla kullanımı izah edilmeye çalışılmıştır.. İkinci

c) Nikâh Dairesi ve yan binaların kendi iç mekânlarını yaratmaları olanak saptanmıştır. a) Çevre yapıları: Nikâh salonu - Lokanta ve Pastahaneden oluşan bu yapı

Bu yazımızda ise, lüksten vazgeçtik, en basit ve ilkel yapı tarzları hakkında bile en u f a k bir fikre sahip olmadıkları bilinen idareci ve entellektüellerimizin

Su, elektrik, havagazı tesislerini de ihtiva eden ve inşa va- sıfları ile hususiyetleri aşağıda kısaca izah edilmiş olan bu evlerin plân, proje ve şartnameleriyle maketleri

Tanmmıyacak kadar ıslah edilmiş değil, fakat babalarımızın bize bıraktığı bütün mimarî hazineleri muhafaza ederek aynı zamanda hah ha- zırdaki emsalsiz fırsatın

Za tür re ye en s›k ne den olan bak te ri pnö mo kok.. Eh lers-Dan los sen dro mu - nun ke sin te da vi si bu lun

Özel ha vuz lar da üre ti len yo sun lar su dan sü zül dük ten son ra ku ru tu lu yor ve hiç bir kim ya sal ifl lem uy gu lan ma dan do ¤al ha liy le toz ve ya tab let flek li ne