GİRİŞ
Okullarda yürütülen eğitimin ve öğretmenlerin etkililiğinin artırılması, bireylerin daha nitelikli yetiştirilmesi için bireyin okulda aldığı eğitimi bir bütün olarak
değerlendirmek gerekir. Bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşılırsa okul, öğrenci yaşamının sadece belli bir bölümünü kapsar. Öğrenci okul zamanının dışındaki büyük bir zaman diliminde ailesi ve sosyal çevresi ile yaşamını devam
ettirmektedir. Bu nedenle eğitimin yalnızca okuldaki etkinliklerle sınırlandırılması düşünülemez. Öğrencinin okul dışında daha çok zaman geçirdiği göz önüne
alındığında ise ailesinin ve çevresinin çocuğun hayatı üzerinde ne kadar etkili
olduğu söylenebilir.
Okul – aile işbirliği hakkında, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun ikinci Bölümünde Türk Milli Eğitiminin Temel İlkeleri başlığı altında, okul ile ailenin işbirliği ile ilgili olarak şu kanun maddesi yer almaktadır:
“Eğitim kurumlarının amaçlarının gerçekleştirilmesine katkıda bulunmak için okul ile aile arasında işbirliği sağlanır. Bu amaçla okullarda okul-aile birlikleri kurulur. Okul aile birlikleri, okulların eğitim ve öğretim hizmetlerine etkinlik ve verimlilik kazandırmak, okulların ve maddî imkânlardan yoksun öğrencilerin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak üzere; aynî ve nakdî bağışları kabul edebilir, maddî katkı sağlamak amacıyla sosyal ve kültürel etkinlikler ve kampanyalar düzenleyebilir, okulların bünyesinde bulunan kantin, açık alan, salon ve
benzeri yerleri işlettirebilir veya işletebilirler. Öğrenci velileri hiçbir surette
bağış yapmaya zorlanamaz”.
EĞİTİMDE AİLENİN ÖNEMİ
Eğitim ailede başlar. Aile öğrenci davranışının şekillenmeye başladığı, örnek alındığı, bazı temel davranışların kazanıldığı yerdir. Öğrenciler zamanlarının önemli miktarını ve ilk sosyalleşmelerini aile içinde tamamladıkları için
istenmeyen davranışların kaynaklarının ilk çekirdekleri de aile içinde
atılmaktadır. Ailede edinilen davranışların sonradan değiştirilmesi oldukça zordur. Aile iyi tanınmazsa, öğrencinin buradan alıp okula getirdiklerini de bilmek mümkün değildir (Türnüklü vd. 2001).
Ailenin sahip olduğu birçok işlevi arasında belki de en önemlisi, eğitici bir özelliğe sahip olmasıdır. Eğer aile toplumla uyumlu ise, aile çocuk için
mükemmel bir eğitim yuvasıdır (Akyüz, 1992:234; Levitt, 2004:43–46). Anne-
baba, çocuğun en uzun süre yakın iletişimde bulunduğu kişilerdir. Çocuk,
kültürel değerlerini, temel alışkanlıklarını, aile ortamında kazanır. Çocuğun
olumlu bir benlik tasarımı oluşturmasında, yeterlik duygusu kazanmasında
ana - babası ile etkileşimi sırasında aldığı geri bildirimler önemli rol oynar
(Kuzgun,1991).
Çocukların sosyalleşmesinde okul kadar aile de etkili bir kurumdur.
Çocukların birincil sosyalleşme yeri olan aile içindeki bilişsel gelişimi ve motivasyon, ikincil sosyalleşme yeri olan okul ile uyum içinde ise, çocuğun başarılı bir okul hayatı olacaktır (Sönmez, 2003). Eğer bu iki kurum arasında (aile-okul) uyumsuzluk varsa, o zaman çocuğun okul hayatında başarılı
olması güçtür. İşte bu noktada okul-aile işbirliğinin önemi ortaya
çıkmaktadır.
OKUL – ÖĞRETMEN – AİLE İŞBİRLİĞİNİN ÖNEMİ
Okul, görev sorumluluğunu, kendisini oluşturan ögelerin tam bir uyumla çalıştığı bir düzende yerine getirebilmektedir. Okulda gerçekleştirilen eğitim-öğretim
etkinliklerinin planlanmasında ve uygulanmasında en önemli sorumluluğu
öğretmenler üstlenmektedir. Bireyin her alandaki gelişimi ve başarısı bir bütün olarak düşünüldüğünde tüm ilgililerin eğitim sürecine katılması gerekir. Temelde esas olan, öğrencinin nitelikli yetiştirilmesi ve hayata hazırlanması ise, çocukların başarısı için çaba harcayan ailelerin sürecin dışında tutulması düşünülemez. Bu yönüyle öğretmenin her aşamada veliler ile iletişim kurması gerekmektedir.
Ev ve okul ortamı, çocukların gelişiminde belki de en etkili ve destekleyici çevrelerdir. Günümüzde aileler, okulların yardımı olmaksızın çocuklarını
eğitemeyecekleri gibi, okullar da, ailelerle iş birliği yapmaksızın öğrencilerini gerektiği şekilde yetiştiremezler (Kıncal, 1991:24). Tek yönlü çalışmalar, yani sadece öğretmenin ya da sadece velinin çabası çocukları istenilen hedefe
götürmemektedir. Çocuğun eğitim ve öğretiminde istenilen sonuca ulaşabilmek
için öğretmenin veli ile güçlü bir işbirliği kurması gerekmektedir.
Olmsted ve Lockhart’a göre (1995) okul ve ailenin amacı aynıdır, bir başka deyişle çocukların eğitimi söz konusu olduğunda çıkarları ortaktır. Her aile ve öğretmen çocuğa; sosyal uyum, ahlaki ve moral değer sistemlerini vermeye çalışır. Çünkü iyi gelişmiş, sağlıklı kişilikler ve kendini iyi ifade edebilen insanlar yetiştirmek amaçlanmaktadır. Ancak ailenin ve öğretmenin kullandığı yöntemler ve öğretme süreçleri çok farklıdır. Aileler (veliler- anneler/babalar) ve
öğretmenler çocuğun günlük yaşamını paylaştığı insanlardır. Bu çıkar birliğinden yola çıkarak okul ve ailenin aynı yöntemleri kullanarak çocuğa kısa zamanda ulaşmaları mümkündür (Stone ve Taylor, 1976).
Diğer yandan okul ve aile işbirliği çocuk ve gençlerin haklarını, sorumluluklarını ve ödevlerini öğrenmelerinde, bunları birer davranış biçimine dönüştürmelerinde ve okul başarısının artırılmasında da önemli role sahiptir. Ailelerin bu role katkısı, okula bağışta bulunan ve çocuklarının başarı durumunu öğrenmek için ya da bir sorun olduğunda okula gelen bireyler olarak görülmesiyle sınırlı olmamalı, aileler aynı amacı gerçekleştirmeye çalışan ortaklar olarak görülmelidir. Aileler ise okulu yalnızca kamu hizmetinin sağlandığı bir kurum olarak görmemeli; çocukların
eğitimine güçleri ölçüsünde katkıda bulunmayı temel bir görev ve sorumluluk
olarak görmelidirler (Aydın, 2005).
Öğretmenin çocuğu ve ailesini yakından tanıması gerektiği üzerinde duran Viechnicki, bu amaçla öğretmenlerin özel bir dosya tutması gerektiğini belirterek bu dosyada bulunması gereken bilgileri şu şekilde sıralamıştır (Viechnicki, 1997:351):
Her çocuk için özel kayıtlar,
Derslerde yapılan gözlemler,
Çocuğun akranlarına ve kendisine ilişkin anketler,
Aile ve çevre araştırmasına ilişkin veriler,
Çocuk tarafından ortaya konulan ürünlerin örnekleri.
Öğretmenlerden beklenen rollerin giderek değişmeye başlaması ve onlardan beklentilerin hızla artması öğretmenin bu yönde yetiştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Öğretmen, okul ile aile arasındaki işbirliğinin kurulmasına ve geliştirilmesine olanak sağlayacak bilgi birikimine sahip olmalıdır (Viechnicki, 1997).
Eğer öğretmen, öğrencilerini tanır, onların aile yaşamlarını ve ailede nasıl bir eğitim verildiğini bilirse, öğrencilere nasıl yaklaşması gerektiği konusunda bilgi sahibi olur. Çünkü her çocuğun evinde aldığı eğitim farklıdır. Ailede okul eğitimindeki gibi formal ve standart bir eğitim süreci yoktur (Ataç, 2001). Her ailenin beklentileri, yaşayış biçimleri, çocuklarına uyguladığı eğitim tarzı değişiktir. Bu faktörler çocuğun
kişiliğinin yerleşme aşamasında kültürel, sosyal, ahlaki ve hatta duygusal görüş açısını etkiler (Wolfendale, 1983).
Öğrenci velileri ise, çocuklarının daha sağlıklı yetişebilmeleri için okul yönetimi ve öğretmenler ile diyalog kurmaları gerekmektedir. Şüphesiz, anne - babalar (aileler) çocuklarını herkesten çok daha iyi tanıyan kişilerdir. Dolayısıyla, çocuklarının ilgi ve ihtiyaçları ile sosyal ve kişisel özelliklerini yakından takip ederek öğretmenler ve okul yönetimi ile iletişim içinde olmaları gerekir. Bu da, oluşabilecek problemlerin
giderilmesinde okul - aile işbirliğinin önemini göstermektedir.
Çocuğun hayata hazırlanması, sağlıklı bir gelişim süreci yaşaması, başarılı olması gibi pek çok yönden ailenin öğretmen ile sürekli iletişim ve işbirliği halinde olmasının gerektiği açıktır. Eğer aile, okul ile işbirliği halinde değilse bunun bazı nedenleri olabilir. Okul ve aile arasındaki işbirliği eksikliğinin temel nedenleri şöyle özetlenebilir (Walberg, 2004; Şahin ve Ünver, 2005):
Velilerin okul etkinliklerine katılmasının beklenmediğine ilişkin geleneksel görüş,
Velilerin okula ilişkin nasıl katılım gösterebileceklerini bilmemeleri,
Öğretmenlerin, aile katılım programlarından detaylı olarak haberdar olmayışı, programı nasıl yürüteceklerini bilmemeleri, aile katılım etkinliklerini
planlamanın çok zamanlarını alacağını düşünmeleri,
Öğretmenlerin, ailelerin eğitime katılıma yanaşmayacağını, bu katılımı kabul etseler bile bunun bazı olumsuzluklar yaratacağını düşünmeleridir.
Bu düşüncelere; ailelerin çocuklarla ilgili durumlarda objektif olmayacağı, ailelerin kendi sınırlılıklarını aşabileceği ve ailelerin programa yeterli zamanı ayıramayacakları kaygıları da eklenebilir. Oysaki bireyin verimli ve başarılı olmasında ailelerin eğitim sürecine katılımı esastır.
AİLELERİN EĞİTİM SÜRECİNE KATILIMI
Aile katılımı, anne babaların çocuklarının gelişim ve eğitimlerine katkıda bulunmaları için düzenlenmiş etkinliklerin bütünü olarak tanımlanabilir (Ömeroğlu ve Yaşar, 2005). Kaliteli bir eğitime ulaşmak için sağlıklı bir
öğretmen-veli işbirliğine, sağlıklı bir işbirliği içinse tarafların birbirleriyle açık iletişim kurmalarına ve çocukların önemini çok daha iyi kavramalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Çocukların ilk eğitimcilerinin anne babaları olduğu
görüşünden hareketle, ailelerin çocuklarının eğitimini desteklemesi ve onların eğitimine katkıda bulunmasını sağlamak üzere, sistematik ve kurumsal bir eğitim veren okul ile evdeki eğitimi bütünleştiren bir yaklaşım sergilenmelidir (Şahin ve Ünver, 2005). Aile katılımı ile etkili okullar birbirinden bağımsız
düşünülemeyecek unsurlardır. Okul ile aile arasındaki işbirliği, etkili okulların
özellikleri arasında yer almaktadır (Hester, 1989’dan akt. Balcı, 1993).
alamayacağıdır. Bu açıdan anne-babaların, çocuklarının eğitim yaşantılarını nasıl destekleyecekleri önem kazanmaktadır. Anne-babalar çocuklarının okul dışındaki öğretmenleridirler. Bu nedenle de öğretmenler, anne- babaların çocuklarına yönelik okul dışında gerçekleştirdikleri eğitim uygulamalarının doğruluğundan kaygı duymaktadırlar.
Öğretmenler;
Öğrenci ne tür bir eğitim ortamında yaşıyor?
Aileler çocukların ödevlerini yapmalarına ne tür yardım sağlıyorlar?
Aileler, okulu ve öğretmenleri eleştiriyorlar mı?
Çocuklarının okul ve derslerle ilgili sorunlarını önemseyip ilgileniyorlar mı?” gibi sorulara yanıt ararlar.
Okul yöneticisi ve öğretmenlerin aile katılımı ve desteğini artırabilmek için şu hususları akıldan çıkarmamaları gerekir (Gümüşeli, 2004):
Ailenin desteği, katılımı olmadan öğrenci ve okulu başarılı hale getirmek olanaksız değilse de çok güçtür.
Ailenin çocuğunun eğitimi konusunda ödev ve sorumlulukları yanında, çocuğu ile ilgili kararlara katılma, onun geleceğini şekillendirme hakkı vardır.
Aile katılımı okul işlerine müdahale etme, işleyişi engellemeden çok, okulla ilgili karar ve uygulamalarda şeffaflığın sağlanması ve dolayısıyla okulun saygınlığının artmasına katkıda bulunur
Aile - okul işbirliği sadece veliden finansal destek sağlama ile sınırlı kaldığında etkili olmaz.
Günümüz koşullarında klasik müdür ve öğretmen anlayışı ile okulları işletmek olanaklı değildir. Çağdaş dünyadaki uygulamalar ve Türk Milli Eğitim sistemindeki değişim çabaları katılım esasına dayalı yürütülmektedir. Değişimden kaçınmak olanaklı olmayacağına göre, değişimi kabullenmek ve katılımı sağlayıcı planlı çalışmalara biran önce girişmek kaçınılmazdır.
Okul müdürü ve öğretmenler sadece okuldaki öğrencilerin değil, okul çevresinin de toplumsal ve öğretim
liderleridirler. Sorumlulukları sadece öğrencilere karşı değil, onların ailelerine de istenilen davranışları kazandıracak kadar geniş kapsamlıdır. Bu nedenle okul çevresindeki velilerin eğitim ve kültür düzeyinin düşük olması ya da okulla işbirliği yapmada isteksiz olmaları; okul yönetici ve öğretmenlerinin velileri katılıma teşvik etme ve onları eğitme, cesaretlendirme sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.