• Sonuç bulunamadı

Yıl: 73 Sayı: 2015/3 ISSN 1300-9885

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yıl: 73 Sayı: 2015/3 ISSN 1300-9885"

Copied!
536
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yıl: 73 Sayı: 2015/3 ISSN 1300-9885

(2)

BİR GELİNCİĞİ DE SEN DESTEKLE !

“GELİNCİK” YAZ

4306

‘YA GÖNDER

Gelincik Projesine göndereceğiniz her SMS ile 5TL’lik bağışta bulunabilirsiniz.

TÜM OPERATÖRLER

ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI

Adliye Sarayı Kat: 5 Sıhhiye /ANKARA T: 0.312 416 72 00 F: 0.312 309 22 37 www.ankarabarosu.org.tr ankarabarosu@ankarabarosu.org.tr

ABEM–ANKARA BAROSU EĞİTİM VE KÜLTÜR MERKEZİ Ihlamur Sk. No: 1 Kızılay/ANKARA T: 0.312 416 72 00 GÖLBAŞI AVUKAT ÖZDEMİR ÖZOK SOSYAL TESİSLERİ

Gazi Osman Paşa Mah. Sahil Cd. No: 46 Gölbaşı / ANKARA T: 0.312 485 03 93 - 484 46 06

ANKARA BAROSU GELİNCİK MERKEZİ

Ihlamur Sk. No: 1 Kızılay/ANKARA T: 0.312 444 43 06 (5 Hat) www.gelincikprojesi.com www.gelincikprojesi.org

(3)

Ankara Barosu Dergisi’nde yayımlanmakta olan makaleler Journal of Ankara Bar Association is being permanently indexed in

hukuk veritabanlarında taranmaktadır.

law databases.

(4)

Dergide yayımlanan yazıların herhangi bir No part of this publication may be İletişim Adresi | Communication Address

Ankara Barosu Başkanlığı, Adliye Sarayı Kat: 5 Sıhhiye/ANKARA T: (0.312) 416 72 00 (Pbx) • F: (0.312) 416 72 80

www.ankarabarosu.org.tr ankarabarosuyayin@gmail.com Grafik – Tasarım | Graphic– Design

Ankara Barosu

Basım Tarihi | Printing Date 2015

Baskı ve Cilt | Printing and Binding

SARIYILDIZ OFSET KAĞIT AMBALAJ PAZARLAMA TİC. LTD. ŞTİ.

İVOKSAN Ağaç İşleri Sitesi 1358. Sk. No: 31 OSTİM/ANKARA

T: 0.312 395 99 95 • F: 0312 394 77 49 www.sariyildizofset.com

(5)

ANKARA BAROSU DERGİSİ Üç Aylık (Ocak, Nisan,Temmuz, Ekim) Hakemli, Bilimsel ve Mesleki Yerel Süreli Yayın

JOURNAL OF ANKARA BAR ASSOCIATION is a refereed review, issued quarterly (January, April, July, October) Ankara Barosu Başkanlığı, 2015

Tüm Hakları Saklıdır.

ISSN 1300-9885 Dergide ileri sürülen görüşler

yazarlarına aittir.

Presidency of Ankara Bar Association, 2015 All Rights Reserved.

ISSN 1300-9885

Articles published in this review reflect the views of the authors.

Sahibi Ankara Barosu adına | Owner on behalf of Ankara Bar Association Av. Hakan CANDURAN

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü | Managing Editor Av. Cemalettin GÜRLER

Yayın Kurulu Başkanı | Chairman of the Editorial Board Av. Dr. Mustafa Bayram MISIR

Editörler Kurulu | Editorial Board Yrd. Doç. Dr. Kasım AKBAŞ Yrd. Doç. Dr. Elvan KEÇELİOĞLU

Yrd. Doç. Dr. Başak ŞİT Yrd. Doç. Dr. Özge OKAY TEKİNSOY

Ankara Barosu Yayın Kurulu Av. Cemalettin GÜRLER  Av. Mustafa Bayram MISIR 

Av. Murat BÖBREK  Av. Seda DUNBAY  Av. Zeynep TEPEGÖZ  Av. Burcu Mine GARGIN

Av. Denizer ŞANLI Av. Oya GÜNENDİ YAĞAN

Av. Hakan AKARKEN Av. Emre Baturay ALTINOK Av. Mahmut Fevzi ÖZLÜER

Av. Gülşen UZUNER Av. Bilal KOLBÜKEN Av. Murat TEZCAN

Av. Ezgi YAVUZ Av. Irmak Gökçe TOMUR

Av. Rıza Yalçın KOÇAK Av. Seher KIRBAŞ CANİKOĞLU

(6)

A

ABDULHAKİMOĞULLARI, Erdal Doç. Dr.

ABDULLAHZADE, Cavid Doç. Dr.

AĞAR, Serkan Dr.

AKBAŞ, Kasım Yrd. Doç. Dr.

AKBULUT, Olgun Yrd. Doç. Dr.

AKINCI, Müslüm Doç. Dr.

AKINCI, Ziya Prof. Dr.

AKKAYA, Mustafa Prof. Dr.

AKKAYA, Tolga Yrd. Doç. Dr.

AKSAR, Yusuf Prof. Dr.

ALTAŞ, Hüseyin Prof. Dr.

ARAT, Tuğrul Prof. Dr.

ARDIÇOĞLU, M. Artuk Yrd. Doç. Dr.

ARSLAN, Aziz Serkan Yrd. Doç. Dr.

ARSLAN, Çetin Prof. Dr.

ARSLAN, Ramazan Prof. Dr.

ARTUK, Mehmet Emin Prof. Dr.

ASLAN, Zehrettin Prof. Dr.

ASLAN, Zühtü Prof. Dr.

AŞIK, İbrahim Yrd. Doç. Dr.

ATALI, Murat Doç. Dr.

ATAY, Ender Ethem Prof. Dr.

ATILGAN, Eylem Ümit Yrd. Doç. Dr.

AVCI, Mustafa Doç. Dr.

AYDIN, Ramazan Yrd. Doç. Dr.

AYDIN, Ufuk Prof. Dr.

AYDOS, Oğuz Sadık Doç. Dr.

B

BAŞÖZEN, Ahmet Doç. Dr.

BAŞPINAR, Veysel Prof. Dr.

BAŞTERZİ, Süleyman Doç. Dr.

BAYAR, İbrahim Nihat Yrd. Doç. Dr.

BAYKAL, Ferit Hakan Prof. Dr.

BAYKAL, Sanem Doç. Dr.

BELEN, Herdem Doç. Dr.

BIÇAK, Vahit Prof. Dr.

BÜYÜKTANIR, Burcu Dr.

C-Ç

CAN, Mertol Prof. Dr.

CAŞIN, Mesut Hakkı Prof. Dr.

CENTEL, Nur Prof. Dr.

CENTEL, Tankut Prof. Dr.

CİN, Halil Prof. Dr.

ÇAĞAN, Nami Prof. Dr.

ÇAĞLAR, Hayrettin Doç. Dr.

ÇALIŞKAN, Yusuf Doç. Dr.

ÇEÇEN, Anıl Prof. Dr.

ÇETİNER, Selma Prof. Dr.

ÇOLAK, N. İlker Doç. Dr.

D

DEĞİRMENCİ, Olgun Doç. Dr.

DEMİR, İsmail Yrd. Doç. Dr.

DEMİR, Mehmet Prof. Dr.

DEMİRAY, Nezahat Yrd. Doç. Dr.

DEMİRBAŞ, Timur Prof. Dr.

DEMİRCİOĞLU, H. Reyhan Yrd. Doç. Dr.

DOĞAN, Murat Prof. Dr.

DÖNER, İsa Yrd. Doç. Dr.

DÜLGER, İbrahim Doç. Dr.

DÜLGER, Volkan Yrd. Doç. Dr.

E

ERDAĞ, Ali İhsan Yrd. Doç. Dr.

ERDEM, Mete Yrd. Doç. Dr.

ERDEM, Mustafa Ruhan Prof. Dr.

EREN, Fikret Prof. Dr.

ERGİL, Doğu Prof. Dr.

ERİŞ, A. Uğur Yrd. Doç. Dr.

ERKAL, Atila Yrd. Doç. Dr.

EROĞLU, Muzaffer Yrd. Doç. Dr.

ERTEN, Rıfat Doç. Dr.

ERZURUMLUOĞLU, Erzan Prof. Dr.

ESKİYÖRÜK, Serhat Yrd. Doç. Dr.

F

FENDOĞLU, Hasan Tahsin Prof. Dr.

FEYZİOĞLU, Metin Prof. Dr.

(Soyadı sırasına göre)

YAYIN DANIŞMANLARI | BOARD OF ADVISORS

(7)

G

GEMALMAZ, Burak Yrd. Doç. Dr.

GÖKER, Cenker Yrd. Doç. Dr.

GÖKTÜRK, Neslihan Yrd. Doç. Dr.

GÖLE, Celal Prof. Dr.

GÖNENÇ, Levent Doç. Dr.

GÜLŞEN, Recep Doç. Dr.

GÜNAL, Nadi Prof. Dr.

GÜNDAY, Metin Prof. Dr.

GÜNEYSU, Gökhan Yrd. Doç Dr.

GÜNEYSU BORAN, Nilüfer Yrd. Doç Dr.

GÜNEŞ, Ahmet Doç. Dr.

GÜNGÖR, Devrim Doç. Dr.

GÜNGÖR, Gülin Prof. Dr.

GÜVEN, Kudret Prof. Dr.

H-İ

HACIMAHMUTOĞLU, Sibel Doç. Dr.

HAFIZOĞULLARI, Zeki Prof. Dr.

HAKERİ, Hakan Prof. Dr.

HASPOLAT, Mehmet Emin Doç. Dr.

İNAN, Ali Naim Prof. Dr.

İŞGÜZAR, Hasan Prof. Dr.

K

KABOĞLU, İbrahim Özden Prof. Dr.

KANADOĞLU, Korkud Prof. Dr.

KAPLAN, İbrahim Prof. Dr.

KARAGÖZ, Kasım Doç. Dr.

KARAKAŞ, Fatma Yrd. Doç. Dr.

KARAKEHYA, Hakan Doç. Dr.

KARAN, Hakan Prof. Dr.

KATOĞLU, Tuğrul Doç. Dr.

KAYA, Emir Yrd. Doç. Dr.

KENT, Bülent Yrd. Doç. Dr.

KESER, Hayri Yrd. Doç. Dr.

KILIÇOĞLU, Ahmet Prof. Dr.

KOCA, Mahmut Prof. Dr.

KOCAMAN, Arif B. Prof. Dr.

KOCAOĞLU, A. Mehmet Prof. Dr.

KOCAOĞLU, N. Kağan Dr. iur.

KOCAOĞLU, S. Sinan Yrd. Doç. Dr.

KORKMAZ, Fahrettin Prof. Dr.

KORKUT, Levent Yrd. Doç. Dr.

KUÇURADİ, İonna Prof. Dr.

KÜÇÜKGÜNGÖR, Erkan Prof. Dr.

M

MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi Prof. Dr.

MUMCUOĞLU, Maksut Prof. Dr.

O-Ö

ODYAKMAZ, Zehra Prof. Dr.

OKUR, Ali Rıza Prof. Dr.

ONAR, Erdal Prof. Dr.

OZANEMRE YAYLA, Hatice Tolunay Yrd. Doç. Dr.

OZANSOY, Cüneyt Doç. Dr.

ÖKÇESİZ, Hayrettin Prof. Dr.

ÖZBEK, Mustafa S. Doç. Dr.

ÖZBEK, Veli Özer Prof. Dr.

ÖZBUDUN, Ergun Prof. Dr.

ÖZCAN, Fatma Yrd. Doç. Dr.

ÖZDAMAR, Mehmet Doç. Dr.

ÖZEKES, Muhammet Prof. Dr.

ÖZEL, Çağlar Prof. Dr.

ÖZEN, Muharrem Prof. Dr.

ÖZGENÇ, İzzet Prof. Dr.

ÖZKAN, Işıl Prof. Dr.

ÖZKAZANÇ, Alev Prof. Dr.

ÖZTÜRK, Bahri Prof. Dr.

ÖZTÜRK, Kaya Burak Yrd. Doç. Dr.

P

PAZARCI, Hüseyin Prof. Dr.

R

RUHİ, Ahmet Cemal Yrd. Doç. Dr.

S-Ş

SARAN, Birol Yrd. Doç. Dr.

SAYGIN, Engin Yrd. Doç. Dr.

SAYHAN, İsmet Doç. Dr.

SEVGİLİ, Didem Yrd. Doç. Dr.

YAYIN DANIŞMANLARI | BOARD OF ADVISORS

(8)

YAYIN DANIŞMANLARI | BOARD OF ADVISORS

SEZGİNER, Murat Prof. Dr.

SIRMA, Özge Yrd. Doç. Dr.

SOYASLAN, Doğan Prof. Dr.

SÜRAL, Nurhan Prof. Dr.

ŞAHİN, Cumhur Prof. Dr.

ŞEN, Ersan Prof. Dr.

ŞEN, Murat Prof. Dr.

ŞEN DOĞRAMACI, Hayriye Yrd. Doç. Dr.

ŞENOCAK, Kemal Doç. Dr.

T

TAN, Ayhan Prof. Dr.

TANRIVER, Süha Prof. Dr.

TAŞKIN, Ozan Ercan Yrd. Doç. Dr.

TEKİNSOY, M. Ayhan Doç. Dr.

TERCAN, Erdal Prof. Dr.

TEZCAN, Durmuş Prof. Dr.

TİRYAKİ, Betül Yrd. Doç. Dr.

TİRYAKİOĞLU, Bilgin Prof. Dr.

TOROSLU, Nevzat Prof. Dr.

TUNÇ, Hasan Prof. Dr.

TURANBOY, Asuman Prof. Dr.

TÜZÜNER, Özlem Yrd. Doç. Dr.

U-Ü

ULUŞAHİN, Nur Yrd. Doç. Dr.

UYGUR, Gülriz Prof. Dr.

ÜÇIŞIK, Fehim Prof. Dr.

ÜNVER, Yener Prof. Dr.

ÜYE, Saim Yrd. Doç. Dr.

ÜZÜLMEZ, İlhan Prof. Dr.

Y

YAVUZ, Bülent Doç. Dr.

YENGİN, Halisan Dr. iur.

YILDIRIM, Turan Prof. Dr.

YILMAZ, Ejder Prof. Dr.

YILMAZ, Süleyman Doç. Dr.

YİĞİTER, Cenk Dr.

YONGALIK, Aynur Prof. Dr.

YUSUFOĞLU, Fülürya Dr. iur.

YÜCEL, Mustafa Tören Prof. Dr.

YÜCEL, Recep Doç. Dr.

YÜRÜK, Ayşe Tülin Doç. Dr.

Z

ZABUNOĞLU, Yahya Prof. Dr.

(9)
(10)

ANKARA BAROSU DERGİSİ

YAYIN İLKELERİ

1. Dergiye gönderilen hakemli yazılar başka bir yerde yayımlanma- mış veya yayımlanmak üzere gönderilmemiş olmalıdır.

2. Makale yazarına ait iletişim bilgileri (ünvan, ad-soyad, iletişim adresi, güncel e-posta adresi, güncel cep telefonu) makalenin son sayfasına nizami bir şekilde eklenmelidir. Makaleyi gönde- ren yazarın ismini yazmaması/unutması durumunda makalesi yayımlanmayacaktır.

3. Yazılar “Microsoft Word” programında (.doc veya .docx formatın- da) sayfa numaraları verilmiş olarak (yazı tipi Times New Roman, 12 punto, normal stil) ankarabarosuyayin@gmail.com adresine gönderilmelidir.

4. Makale Başlığı büyük harflerle, makale yazarının ünvanı kısaltma biçiminde, soyadı ise büyük harflerle yazılmalıdır.

(Örn: Av. Ali YILMAZ vb.)

5. Makale yazarı; makalesindeki yazım hatalarını düzeltip, kontrol ettikten sonra eksiksiz bir şekilde göndermekle yükümlüdür.

Hakem tarafınca belirtilen değişiklerin; makale yazarınca Word bel- gesinde “Metin Vurgu Rengi (Metnin vurgulayıcı kalemle işaretlenmiş gibi görünmesini sağlar)” SARI renk verilerek ve düzenlenen maka- lenin isim bölümüne tarih eklenerek yeniden mail aracılığı ile iletil- mesi gerekmektedir. Dergiye gönderilen yazıların son denetimlerinin yapılmış olduğu, yazarın gönderdiği şekliyle yazısını “basıma” verdiği kabul edilir. Yazım yanlışlarının olağanın dışında bulunması, bilimsel- lik ölçütlerine uyulmaması, yazının Yayın Kurulu tarafından geri çev- rilmesi için yeterli görülecektir.

6. Hakem denetiminden geçmesi istenen makalelerde en az 100, en çok 120 sözcükten oluşan tek paragraf Türkçe ve İngilizce özetlerin; her iki dilde yazı başlığının ve beşer anahtar sözcüğün de yazının başına eklenerek gönderilmesi gerekmektedir. Yaza- ra ait makale; Makalenin Türkçe Başlığı > Yazarın Ünvanı, Adı-Soyadı (Örn: Av. Ali YILMAZ vb.) > Öz > Anahtar Kelimeler > Makalenin İngi- lizce Başlığı > Abstract > Keywords şeklinde sıralanmalıdır.

(11)

7. Dipnotlar Microsoft Word programında otomatik olarak verile- rek sayfa altında gösterilmeli, kaynakçaya yer verilmelidir.

8. Yayın Kurulunca ilk değerlendirmesi yapılan yazılardan yazarı tarafın- dan hakem denetiminden geçmesi istenenler hakeme gönderilecek, hakemden gelen rapor doğrultusunda yazının yayımlanmasına, ya- zardan rapor çerçevesinde düzeltme istenmesine ya da yazının geri çevrilmesine karar verilecek ve yazar durumdan en kısa sürede ha- berdar edilecektir. Hakem raporunun olumsuz olması halinde, ikinci bir hakem incelemesi yapılmayacaktır. Hakem raporunda düzeltme istendiği takdirde, yazar tarafından sadece belirtilen düzeltmeler çer- çevesinde değişiklikler yapılabilecek ve düzeltilmiş metinler için yine hakem onayı alınacaktır.

9. Yazarı tarafından hakem denetiminden geçirilmesi istenmeyen yazı- lar Yayın Kurulu tarafından değerlendirilecek ve yazının yayımlanma- sına, hazırlanan rapor çerçevesinde yazardan düzeltme istenmesine ya da yazının geri çevrilmesine karar verilecek ve yazar durumdan en kısa sürede haberdar edilecektir.

10. Yayımlanması yayın kurulu ya da hakem tarafından uygun bulunma- yan yazılar, yazarına geri gönderilmez.

11. Dergide çeviri, karar, kitap incelemeleri, mevzuat değerlendirmeleri ve bilgilendirici notlara da yer verilecektir. Bu nitelikteki yazıların ka- bulü veya geri çevrilmesi, Yayın Kurulu'nca yapılacaktır.

12. Ankara Barosu Dergisi, elektronik ortamda tam metin olarak yayımla- mak da dâhil olmak üzere, kabul edilen yazıların, tüm yayın haklarına sahiptir. Yazılar için telif ücreti ödenmez.

Ankara Barosu Dergisi Yayın İlkeleri’ne şartları uymayan yazıların, TÜBİTAK – ULAKBİM veritabanının gerekliliklerinden dolayı, Editör tarafından yapılacak ön kabul edilebilirlik incelemesi sonrasında hemen reddedilecektir. Bundan dolayı gönderilecek hakemli veya hakemsiz makalelerin yukarıdaki ilkelerdeki bütün

şartları şekil ve esas olarak sağlaması gereklidir.

(12)

BAŞKANIN MESAJI | PRESIDENT’S MESSAGES �������������������������������������� XIV

Av. Hakan CANDURAN

GÜNDEMİN GÖR DEDİĞİ ����������������������������������������������������������������� 23

“Cumhurbaşkanına Hakaret” Suçu Üzerine Bir Deneme ��������������� 33

Av. Bilal KOLBÜKEN

Türk Demokratik Ceza Hukuku Düzeninde Ur Uygulamalar:

(I)–İktidar Partisine Meşru Muhalefetin

Terörle İlgili Suçun Konusu Yapılması ��������������������������������������� 51

Av. Dr. Bülent Hayri ACAR

HAKEMLİ MAKALELER (PEER REVIEWED ARTICLES) İdari Yargının Görev Alanının Daraltılmasına Yönelik Yeni Bir Girişim Olarak “İnsan Zararları Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevlerine Dair Kanun Teklifi” Üzerine

Bir Değerlendirme ������������������������������������������������������������������� 113

Arş. Gör. Serdar YILMAZ

İdari Yargıda İvedi Yargılama Usulü ����������������������������������������� 183

Yrd. Doç. Dr. Mine KASAPOĞLU TURHAN

Ceza Muhakemesi Hukukunda Gözlem Altına Alma �������������������� 221

Yrd. Doç. Dr. Elvan KEÇELİOĞLU

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Uluslararası Askerî Müdahalelerde Görevlendirilmesinin İç Hukuktaki

Dayanakları ������������������������������������������������������������������������������ 247

Dr. M. Yasin ASLAN

Askeri Ceza Hukukunda Başkasının Yaralanmasına

ve Ölmesine Sebep Olma Suçu (Asck m�146) �������������������������������� 267

Gökhan Yaşar DURAN

İÇİNDEKİLER | TABLE OF CONTENTS

(13)

Ergen Suçları - Ergen Suçlulara Yönelik Okul İçindeki

Düzenlemeler ve Türk Ceza Kanunu Karşılaştırması ���������������� 333

Dr. Ferah GÜÇLÜ YILMAZ

Kadınlara Yönelik Şiddetin ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesine Dair Ulusal ve Uluslararası Mevzuat (İstanbul Sözleşmesi

ve 6284 Sayılı Kanun) ���������������������������������������������������������������� 355

Av. Seher KIRBAŞ CANİKOĞLU

Futbolcu Menajerliği Sözleşmesi ��������������������������������������������� 379

Arş. Gör. Hakkı Mert DOĞU

3B Kadastro Nesnesi: Hava Hakkı ve Kat Mülkiyetine

Yönelik Gelişim Süreci Analizi ������������������������������������������������� 397

Yrd. Doç. Dr. Yakup Emre ÇORUHLU Prof. Dr. Osman DEMİR

Öğr. Gör. Dr. Okan YILDIZ

Aşırı İfa Güçlüğüne İlişkin İçtihat İncelemesi ������������������������� 421

Dr. Özlem TÜZÜNER - Arş. Gör. Kerem ÖZ

MAKALELER (ARTICLES)

AVUKATLIK ÜCRET SÖZLEŞMESİNDE “MAKTU” VEKALET ÜCRETİ ÖNGÖRÜLEN BİR İŞ İÇİN DÜZENLENMİŞ OLAN (“600�000

USD+KDV+STOPAJ” ÖDENECEĞİNİ BELİRTEN) YAZILI AVUKATLIK ÜCRET SÖZLEŞMESİNİN GEÇERSİZLİĞİ –TBK�’NUN 27/I ve TMK’NUN

2� MADDESİNE DAYANILARAK- İLERİ SÜRÜLEBİLİR Mİ? ����������������������� 473

Av. Talih UYAR

HMK Değişikliği ������������������������������������������������������������������������ 481

Av. Ender DEDEAĞAÇ – Stj. Av. Elçin SANAL

Kosova’nın Bağımsızlık İlanının Uluslararası Adalet Divanı Kararı ve Self Determinasyon İlkesi

Çerçevesinde İncelenmesi �������������������������������������������������������� 519

Av. Seçil ŞAHİN

İÇİNDEKİLER | TABLE OF CONTENTS

(14)

Değerli Meslektaşlarım,

10 Ekim Ankara Katliamı’nın yarattığı toplumsal ve siyasal travma, katliam bir dizi belirlenmiş politikanın dolaysız sonucu olduğundan etkisini uzun süre gösterecek görünüyor� Bu, hakkında ancak susulabilecek büyük vahşet hakkında, üzerimize aldığımız sorumluluk ve görev, konuşmamızı ve elbette hukuk içinde ve hukuk aracılığıyla mücadele etmemizi gerektiriyor�

Şunu vurgulamak isterim: Yurttaşlarının refah ve barış içinde, özgür biçimde yaşadığı, gerçekten demokratik, laik ve sosyal, hukukun üstünlüğüne dayanan Cumhuriyet özlemi ve çabasındayız� Bu çabamız kadar gelecek güzel günlere duy- duğumuz cumhuriyetçi inanç nedeniyledir ki, sizlerle görüşlerimi paylaştığım bu sayfalarda, ister istemez bu özlemimize kast eden ölümlerden, hak ihlallerinden, terörden ve rejim tartışmalarından söz etmek zorunda kalıyorum�

10 Ekim Ankara Katliamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi tarihindeki en büyük katliamlardan biri� Ankara Katliamı; hem gerçekleşmesi hem de yarattığı sonuç- lar bakımından eli kanlı bir örgütün alelade bir katliamına indirgenemeyeceği, kendisini önceleyen bir dizi iç ve dış politikanın sonucu olduğu, bu politikaların toplumda yarattığı ideolojik iklim ve gerilimlerin katillere rahat hareket etme, hatta toplumsal ve kamusal koruma sağlanmasına yardımcı olduğu gözetildiğinde, Türkiye’yi yıllardır yönetenlerin günümüzde getirdiği ve gelecekte götüreceği yeri işaret eden bir simgeye de dönüşüyor�

Suruç Katliamı ertesinde, kaynağından bağımsız olarak siyasal şiddete, teröre ilişkin uyarılarımızı yine bu sayfalardan yapmıştık� Ne yazık ki, hukukun üstün- lüğüne, demokrasiye, siyasetin şiddetten arındırılmasına ve rejime yönelik istik- rarsızlaştırıcı hamleler ile rejim tartışması yürütülmemesine dair uyarılarımızın dikkate alınmadığını, ülkede hakim olan siyasetin/siyasetlerin kendisini şiddet sarmalı içinde kurmaya devam ettiğini gördük…

Katliamda meslek örgütümüzün içine ayrı bir acı da düştü, meslektaşımız Avukat Uygar Coşgun’u kaybettik� Katliam gerçekleşir gerçekleşmez, Yönetim Kurulumuzla birlikte, “Karanlık eller, yine bir seçim öncesi Türkiye’yi kana buladı.

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin öncülüğünde “Savaşa İnat, Barış Hemen Şimdi”

sloganıyla Ankara’da düzenlenen Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi, bombalı bir saldırının hedefi oldu. Ankara Barosu Başkanlığı, olayı öğrenir öğrenmez Yönetim Kurulu üyelerinin de görev aldığı bir Kriz Masası oluşturdu. Ankara Barosu’na ait tüm araçlar, yaralıların hastanelere sevkini sağlayabilmek amacıyla olay yerine sevk edildi. Baro çalışanları da yaralılara yardımcı olmaları için olay yerine gönderildi.

(…) Ankara Barosu olarak, barış talebini haykırmak için sokağa çıkan insanların üzerine atılan bomların barışı hedef aldığını; karanlık ellerin patlattığı bombalara

BAŞKANIN MESAJI | PRESIDENT’S MESSAGES

(15)

verilecek en iyi yanıtın, saldırıya uğrayan mitingin sloganında olduğu gibi “İnadına Barış” diye haykırmak olduğunu düşünüyoruz. Bombalı saldırıda yaşamını yitirenlere Tanrı’dan rahmet; ailelerine, yakınlarına ve tüm yurttaşlarımıza başsağlığı diliyoruz.

Yaralılara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Bu karanlık saldırının tüm yönleriyle aydınlatılması ve tüm sorumlularının yakalanarak hak ettiği cezalara çarptırılması için tüm yetkilileri göreve çağırıyoruz. Ankara Barosu olarak saldırıya ilişkin hukuki süreci yakından takip edeceğimizi kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.” açıklamasında bulunduk�

Baromuz, 10 Ekim Ankara Katliamı’nın tüm yönleriyle aydınlatılması, sorum- luların cezalandırılması ve toplumun katliamla yüzleşmesi için açıklamasında yer alan taahhütlerinin arkasındadır� Soruşturmanın adil ve sadece eylemcilere dönük olarak değil, tüm sorumlulara dönük olarak, hukuka uygun ve yeni hak ihlalleri yapılmaksızın yürütülmesini istiyoruz� Bu konuda kamuoyunda oluşan şüpheler, henüz giderilebilmiş değildir� Yakından izleyeceğimiz bu soruşturmadaki ihmal- lerin de takipçisi olacağız� Bu amaçla Yönetimimiz ve komisyonlarımız gerekli inisiyatifleri almış ve çalışmalarını sürdürmektedir�

Değerli Meslektaşlarım,

Bu tür katliamlar siyasal hedefleri gözettiğinden bugüne kadar çok az sorgu- lanmış hatta hiç sorgulanmamış bazı soruları da gündeme getirmemiz gerektiği düşüncesindeyim�

Ankara Katliamı’nı, Suruç gibi, Beyrut gibi, Paris gibi IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) adlı terör örgütünün, hükümet çevrelerinin verdiği isimle DAİŞ’in ger- çekleştirdiği bir “sır” değil� Bunu daha sonra hükümet çevreleri de onayladılar�

Ancak, katliam sonrasında ortaya attıkları tez, bunun “kokteyl terör eylemi”

olduğu yönündeydi� Katliamla, kamu görevlilerinin ihmali kadar bile ilgisi olma- yan örgütler bu eylemle ilişkilendirildi, kamuoyu yanıltıldı ve böylece de bir siyasi sonuca varılmak istenildi�

Hükümet çevrelerinden sıklıkla duyduğumuz “İslam dini ile terör arasında ilişki kurulmamalıdır” önermesi elbette doğrudur� Ancak, hükümet çevrelerinin bunu “İslamcı örgütlerin hiçbiri ile terör arasında da bir ilişki yoktur” şeklinde

(16)

yorumlaması, bu yorumu da “terör yöntemini benimsemiş ise İslamcı değildir”

şeklinde gerekçelendirmesi, ülkemizde IŞİD ve El-Kaide gibi terör odaklarının toplumsal ve genellikle ihmal/görmezden gelme şeklinde dolaylı bir kamusal desteğe sahip olmasına yol açabilmektedir�

Bu sorunu Türkiye, ardı ardına aydınlarını yitirirken konuşamamıştı� “Siyasal İslamcı” terör örgütleriyle ilişkilendirilen cinayetleri hatırlayalım: 31 Ocak 1990, Muammer Aksoy� 7 Mart 1990, Çetin Emeç� 4 Eylül 1990, Turan Dursun� 6 Ekim 1990, Bahriye Üçok� 24 Ocak 1993, Uğur Mumcu� 21 Ekim 1999, Ahmet Taner Kışlalı�

Hizbullah’ın insanlığa sığmayacak şekilde infaz ettiği Konca Kuriş cinayeti dışında, bu cinayetlerin hepsi faili meçhul kalmıştır� Konca Kuriş’in polisin ilgili terör örgütü soruşturması kapsamında daha önce gittiği evde infaz edilmiş olması, ibretlik bir olaydır� Peki polis neden o işkencehaneye dönüştürülen eve gitmiş ama girmemiştir? Dava dosyasından aktaran gazeteci Soner Yalçın, “Polisler bu eve daha önce gelmişlerdi. Meram belediyesi işçilerinin üç cesedi bulduktan sonra polis yaptığı araştırmalar sonucu bu eve de gelmişti. Ancak evde siyah çarşaflı bir kadın ile çocuklarını görünce, evin örgüt evi olmayacağına karar vermişlerdi!” diye yazıyor�

10 Ekim Ankara Katliamı’nın hazırlanmasında ve daha sonra yürütülen soruş- turmada benzeri türden kamusal ihmallerin etmen ya da amil olmadıklarını, gönül rahatlığıyla söyleyebilir miyiz?

Sormamız gereken sorulmamış soru ise şudur: Bu siyasi cinayetler, siyasal amaca hizmet ediyorduysa ve ettiyse, o siyasal amaç neydi? O siyasal amaçla, ilan edilen

‘Yeni Türkiye’ arasında bir ilişki var mıdır? Elbette, vardır demiyoruz, demiyorum�

Ancak, 10 Ekim Ankara Katliamı ile tüm veçheleri ile hesaplaşılacak ve yüzleşme gerçekleşecek ise bu soru ortada durmaktadır� Bu soruya verilecek yanıt, bizi bekleyen geleceğe de ayna olacak kadar önemlidir: Siyasal İslamcı hareketlerin yükselişinde “terör” bir manivela işlevi görüyor ve siyasal İslam demokratik katılım mekanizmalarına yönelik olarak esasen totaliter bir yönelim içerdiğinden, genel- likle açığa çıkan hükümetler, devlet benzeri siyasal birlikler ya da devletler, birer

“terör devleti”, “haydut devlet” halinde varlığını sürdürüyorlar� Bu yüzyılımızın maalesef üzücü bir gerçeğidir� ‘Yeni Türkiye’ denilirken, katiller yargılanmaz, katliamlar gereği gibi soruşturulmaz iken, hukukla bağı kalmamış soruşturma ve kovuşturmalar hızla devam ettiğine, hukuka aykırı müsadereler yaşandığına göre, bizi bekleyen gelecek de bu mudur?

Değerli Meslektaşlarım,

Özellikle, yine 10 Ekim Ankara Katliamı’na baktığımızda görülen bir başka etmen, amil ‘Yeni Türkiye’nin dış, özellikle de Suriye ve Ortadoğu politikasıdır�

Geçen sayımızda da altını çizerek vurguladım� Son olarak, Viyana Görüşmeleri ve uzlaşısında açığa çıktığı üzere, bu politikanın dünya gerçekleri ile uyuşmadığı

(17)

açık olmasına rağmen, Genelkurmay tarafından milliyeti tespit edilemediğinden angajman kurallarına göre müdahaleye uğradığı belirtilen Rus savaş uçağının düşürülmesi olayından sonraki açıklamalarda da gözlendiği üzere, bu gerçekçi olmayan politikadaki ısrar, bir tür “ideolojik /dini taassup kaynaklı maceracılığı”

yansıtmıyor, diyebilir miyiz? Bu perspektiften yürütülecek bir dış politikanın daha önce ‘cihatçılara yardım’ konusunda olduğu gibi ‘Yeni Türkiye’yi uluslararası hukuk bakımından tartışmalı kılmayacağı söylenebilir mi?

Sorular daha çoktur, sormaya devam edeceğiz�

Değerli Meslektaşlarım,

Biz bu sorular ve acımızla baş etmeye çalışırken, önce “tekrar seçim” sonuçları geldi� Ardından da, Beyrut ve Paris Katliamı haberleri� Beyrut ve Paris Katliamı, bizleri, Suruç ve Ankara Katliamlarının yaraladığı gibi yaralamıştır� Bütün dün- yanın Ortadoğu ve Suriye politikalarını gözden geçirmesinin vaktinin geldiğini göstermesi ve emperyalist politikaları sorgulaması açısından tüm bu vahşetin ve Paris’te gerçekleşen bu ikinci katliamın daha da uyarıcı olacağını umuyoruz�

Sivillere yönelik katliamlar, birer insanlık suçudur� İnsanlık suçları ile mücadele elbette hukuk yoluyla temel hak ve özgürlükler askıya alınmaksızın yürütülmelidir�

Ancak bu mücadelenin daha geniş bir toplumsal, ahlaki ve vicdani sorumluluk bilinci olmaksızın ilerletilebilmesi olanağı da bulunmamaktadır� Başta medyaya ama sadece medyaya değil özellikle güvenlik güçlerine de düşen bir sorumluluktur bu�

Ülkemizde, uzunca bir süredir, güvenlik ve özgürlük dengesi arasındaki ilişkinin güvenlik lehine bozulduğunu, tüm bu aşırı güvenlikçi politikalara rağmen, Suruç ve Ankara Katliamlarının engellenemediğini, aksine güvenlikçi politikaların özellikle 90’lı yıllarda olağanüstü hallerle idare edilen “bölge”de onlarca sivil can kaybına sebebiyet verdiğini de üzülerek gözlüyoruz�

Değerli Meslektaşlarım,

Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin doğrudan ifade özgürlüğüne yönelen medya ve yargı müdahalesinin kabul edilemeyeceğine dair açıklamamızda belirttik, yargı siyasal iktidarın aracı değil anayasal hak ve özgürlüklerin güvencesi olma- lıdır: “Ankara Barosu, PKK terör örgütünün karşısında olduğu netlikte ve kararlı- lıkta hiçbir ama, fakat ve lakin barındırmadan düşünce özgürlüğünün yanındadır.

Düşünce, ne kadar rahatsız edici ne kadar kışkırtıcı ve ne kadar bizden farklı da olsa TUTUKLANAMAZ.”

Güvenlik ve özgürlük ikiliğinde, güvenlik uygulamalarının birer hak ihlaline dönüşmesi sıklıkla görülen bir durum olduğundan yargının yurttaş özgürlüklerinin güvencesi olmadığı/olamadığı durumlarda, güvenlik uygulamaları, kolaylıkla bir devlet terörüne dönüşebilmektedir�

(18)

Değerli Meslektaşlarım,

“Tekrar seçim” sonuçlarına burada değinmeyeceğim� Siyasetin şiddet yoluyla sürdürülmesinin yarattığı toplumsal travmanın çok boyutlu belirtilerinden biri olduğu açık olsa da, seçimler, işleyen bir demokrasinin olmazsa olmazıdır�

Sonuçların iddia edilenin aksine yeni bir “istikrarsızlık” doğurmaksızın ülkemizi demokrasiye daha fazla yaklaştırması, yurttaşların refah ve esenliğine katkı yaparken, özgürlüklerin genişlemesine de vesile olması, elbette temennimizdir� Bu bakımdan hiçbir siyasal görüşe, dolayısıyla yeni kurulan hükümete karşı önyargılı değiliz�

Ancak, bugüne dek yürütülen iç ve dış politikanın, hukuk kerterizinden bakıl- dığında iyi bir sınav verdiğini söylemek gerçekten zordur: “Torba dava” diye adlandırılan siyasal ve sivil özgürlükleri bir çırpıda yok eden usullerle yürütülen soruşturmalar devam etmektedir; uluslararası hukuk bakımından, özellikle insancıl hukuk kurallarının bazı uygulamalarda göz ardı edildiği; yargının kararlarında bağımsız ve tarafsız değil açıkça hükümet yanlısı ve siyasal davrandığı; yurttaşların mallarının hukuka aykırı şekilde müsadere edildiği; kamu güvenliği uygulamala- rında sivillerin ölümüne sebebiyet verildiği gibi uygulamaya katılan kimi belirsiz güçlerin “ırkçı” sloganları duvarlara yazdığı koşullarda, aksini düşünmek zordur�

Bu koşullarda yürütülecek rejim tartışmalarının demokratik bir gelişmeye vesile olacağını ummak da güçtür�

Değerli Meslektaşlarım,

“Cumhurbaşkanına hakaret” suçu üzerinden geliştirilen ceza politikası, faşist kuramcı Carl Schmitt’in önerdiği biçimiyle “hukukun siyaset tarafından sömürgeleştirilmesi”ne ve bu amaçla yargıçların “Alman kamu hukukunun iki temel kurumundan biri olan Hitler hakkında eğitilmesine” gerçek bir örnek oluş- turuyor� Yargıçlarımızın verdikleri kararlarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıcı Işıl Karakaş’ın uyarılarını dikkate almaları, Anayasanın 90� maddesi gereği mesleki sorumluluklarıdır� “Özgürlük hakimi” sıfatını hak etmek de bu uyarıları dikkate almayı gerektirir� Karakaş, bu suç benzeri bir suçun Avrupa hukuk sistemi içinde yer almadığını açıkça ifade etmektedir: “Bir zamanlar Türkiye’nin işkence yapan ülke imajı vardı. Ama yerine internetin yasaklandığı, ifade özgürlüğünün hiçbir şekilde korunmadığı, sürekli hakaret yüzünden davaların açıldığı bir ülke imajı geldi.

Cumhurbaşkanına hakaret yüzünden sürekli davalar açılıyor. Bu, Avrupa’da başka bir yerde yok. Yani hakaret, ceza kanununda düzenlenen bir suç değil”� (Hürriyet, 27�09�2015) Bizde ise bu suç nedeni ile tutuklama kararları verildiğini görüyoruz�

Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin tarafıdır, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargısı içindedir�

(19)

Maalesef, hakimlik sınavına giren bir meslektaşımıza yönelik olarak da bu politika icra edilmiş, meslektaşımız tutuklanmıştı� Hatırlarsanız, diğer kentlerden gelen meslektaşlarımızla birlikte, hep birlikte tutuklamaya itiraz dilekçemizi sunduk�

Tutuklamaya itiraz dilekçesini toplu olarak sunmamız savcılık tarafından bazı meslektaşlarımız hakkında bir soruşturma başlatılmasına vesile edildi� Bu mes- lektaşlarımızla yapılmış bir söyleşiyi ve “Cumhurbaşkanına hakaret” suçu üzerine eleştirel bir denemeyi, bu sayımızda sizlerle paylaşıyoruz�

Değerli Meslektaşlarım,

10 Ekim Ankara Katliamı başta olmak üzere, IŞİD adlı, amaçlarını insanlık suçları işleyerek yerine getirmeye çalışan örgütün ve tüm diğer terör örgütlerinin işlediği insanlık suçlarını bir kez daha lanetleyerek bitirmek istiyorum�

Ankara Katliamı’nda yitirdiğimiz avukat kardeşimiz Uygar’ı, acısını içimize gömerek uğurlamakla yetinmedik, hatırlamanın ve yüzleşmenin parçası olarak adını adliyenin üçüncü katındaki baro odasına verdik� Bu sayımız da kapağında, Ankara Katliamını telinle birlikte, Uygar Coşgun şahsında hatırlamaya adanmıştır�

Hatırlıyor ve tüm sorumlular hukuken ve tarih önünde hesap verene kadar hatırlamaya devam edeceğimizi bir kez daha duyuruyorum�

Saygılarımla�

Av. Hakan CANDURAN Ankara Barosu Başkanı

(20)
(21)

Meslektaşımız Uygar Coşgun Şahsında

Ankara Katliamı’nı

Unutmadık, Unutmayacağız !

(22)
(23)

MESLEKTAŞLARIMIZA AÇILAN

SORUŞTURMA ÜZERİNE,

AV. HAKAN CANDURAN: “ANKARA BAROSU

AVUKATLARI İÇİNDE AYRIM YAPARAK BİR

SORUŞTURMA YAPAMAZSINIZ, ORAYA KATILAN

300 KİŞİNİN YA TAMAMI HAKKINDA BU

SORUŞTURMAYI YAPIN, YA DA HİÇBİRİMİZİ

SAVCILIK KALEMLERİNDE SÜRÜNDÜRMEYİN!

Hakimlik sınavına giren avukat meslektaşımız Umut Kılıç hakkında “Cum- hurbaşkanına hakaret” suçu kapsamında verilen tutuklama kararına karşı hazırlanan dilekçe ile Baro Başkanımız Av. Hakan Canduran, Aydın Baro Başkanımız, Afyonkarahisar Baro Başkanımız, İstanbul Baro Başkan Yardım- cımız olmak üzere Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyeleri ve meslektaşlarımız birlikte itiraz etmek istediklerinde, itiraz merciini (CMK 268/3-a) yerinde bulamadılar. Buna rağmen itiraz dilekçesi vermek isteyen meslektaşlarımız hakkında soruşturma açıldı. Aşağıda bu soruşturma üzerine, Av. Sercan Aran’ın, Baro Başkanımız Av. Hakan Canduran, Av. Cemalettin Gürler, Av. Hakan Akarken, Av. Doğan Erkan, Av. Kazım Bayraktar, Av. Onur Yaylacı, Av. Rıza Yalçın Koçak, Av. Tonguç Cankurt ile yaptığı alternatif medya söyleşisinin çözümünü yayınlıyoruz.

Söyleşinin ardından yayın kurulu üyemiz Bilal Kolbüken’in “‘Cumhur- başkanına Hakaret’ Suçu Üzerine Bir Deneme” başlıklı yazısını bulacaksınız.

“Cumhurbaşkanına hakaret” suçu üzerinden geliştirilen ceza politikası, içinde yaşadığımız dönemde hukukun siyasal olarak nasıl araç haline dönüş- türüldüğünün anlaşılması bakımından önemli bir veri sunuyor.

İfade özgürlüğünü geniş oranda kısıtlayan bu politika, tümüyle hukuka ve insan haklarına aykırı. İlk olarak, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun Anayasanın 90. maddesi gereği taraf olunan uluslararası sözleşmeler gereğince, mevzuatta yer alsa bile yok hükmünde olduğundan uygulanamayacağına dair görüşler var. İkinci olarak, mevzuatta yer aldığı ve uygulanacağı düşünülür ise de, siyasilere yönelik eleştiri özgürlüğün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)

GÜNDEMİN GÖR DEDİĞİ

(24)

içtihatları ile sabit olduğu üzere son derece geniş yorumlanması, gerekiyor. Siyasilere yapılan eleştiri son derece ağır olsa da ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiriliyor.

Adları “özgürlük hakimi” olan sulh ceza yargıçlarının verdikleri kararlar maalesef AİHM içtihatlarına uygun değil ve “özgürlük hakimi” nitelemesini de son derece tartışmalı kılıyor. Öyle ki, verdikleri kararlarla özgürlüklere değil tezat şekilde

“totaliter rejim inşasına” katkı sunuyorlar. Sıklıkla yapılan bir siyasal eleştiri, bu özgürlükler hukukuna aykırı tutuklama ve ceza politikasının, tek parti-tek adam yönetimini korumayı hedef edinen siyasal bir amaç doğrultusunda şekillendiği yönünde. Başta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkan Yardımcısı Işıl Karakaş olmak üzere tüm insan hakları hukukçuları “Cumhurbaşkanına hakaret” suçu üzerine geliştirilen ceza politikasını sorunlu bularak eleştiriyor ancak bu politika, özellikle “tutuklama” politikası “özgürlük hakimleri” tarafından hız kesmeksizin daha da hakim hale getirilerek uygulanıyor.

Söyleşi ve yazının ilginizi çekeceğini umuyoruz.

YAYIN KURULU

(25)

AV. SERCAN ARAN:

İyi akşamlar Çapul TV izleyenleri, bir Aksak Terazi programıyla yine karşı- nızdayız� Bu hafta biraz bizden bir konuyu işleyeceğiz sizlere� Biliyorsunuz 21 Nisan’da bir meslektaşımız Av� Umut Kılıç, Cumhurbaşkanına “faşist” dediği iddiasıyla tutuklanmıştı� Bunun ertesi günü ise Ankara Barosu ve avukatları olarak bir basın açıklaması gerçekleştirilmişti ve tutukluluğa itiraz edilmişti� O gün tutukluluğa itiraz eden, hâkimi yerinde bulamayan meslektaşlarımıza bir soruşturma açıldı, 10 tane avukat meslektaşımıza� Bugün o meslektaşlarımızla birlikteyiz ve onlardan kısa kısa bu soruşturma ile ilgili beyanlarını alacağız�

Öncelikle sözü Ankara Baro Başkanı Hakan Canduran’a vereceğim, sonrasında da diğer meslektaşlarımız konuşacak� Çok fazla uzatmak istemiyorum� Onlar zaten olayın içeriğiyle alakalı gerekli bilgileri vereceklerdir, aktaracaklardır�

AV. HAKAN CANDURAN – Ankara Barosu Başkanı:

Meslektaşımız Umut Kılıç’ın haksız yere yasaya ve hukuka aykırı olarak tutuklanması üzerine burada CMK tarafından atanan müdafii ile birlikte bağlı bulunduğu Baro Başkanlığı başkanı ile birlikte bir itiraz dilekçesi hazırladılar�

Biz Ankara Barosu Yönetimi olarak meslektaşımızı yalnız bırakmayacağımızı ve onunla birlikte hareket edeceğimizi söyledik ve birçoğu burada olmayan arkadaşlarımızla, avukatlarla birlikte dilekçeyi, itiraz dilekçesini birlikte hâkime götürmeye karar verdik�

Bunun için önceden burada tüm meslektaşlarımızla toplandık, aşağı yukarı 300 kadar avukat adliye koridorunda hep birlikte Aydın Baro Başkanımız, Afyonkarahisar Baro Başkanımız, İstanbul Baro Başkan Yardımcımız olmak üzere Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyeleri ve meslektaşlarımızla birlikte koridoru aşarak 4� Sulh Ceza Mahkemesi hakimine söz konusu dilekçeyi vermek için gittik� Akabinde hakim beyi yerinde bulamadık� Bunun yanında diğer Sulh Ceza hâkimleri de yerlerinde yoklardı� Bunun üzerine biz dilekçenin acele olması sebebiyle Adalet Komisyonu Başkanına dilekçeyi götürdük ve dilekçeyi oraya teslim ettik� Akabinde söz konusu eylem dolayısıyla bir kısım arkadaşlarımız hakkında Ankara Başsavcılığının bir soruşturma açtığını öğrenmiş bulunuyoruz�

Fakat bizim anlayamadığımız şu, biz 300 kişi böyle bir eylemi yaparken 10 tane arkadaşımız seçilerek onlar hakkında bir soruşturma başlatıldığını gördük�

Buna şöyle bir karşılık verme arzusundayız� Biz Cumhuriyet Savcılığına bir dilekçe hazırlayacağız ve bir anlamda kendimizi aynı eylemin içinde oldu- ğumuzu, bunun tamamen hukuka uygun bir eylem olduğunu, haksız yere tutuklanan meslektaşımızın hakkında verilen tutukluluk kararının kaldırılması

(26)

yönünde toplu bir şekilde hakimin yanına gittiğimizi belirtir bir dilekçe hazır- layacağız ve bir anlamda kendimizi de ifşa edeceğiz�

Şöyle düşünülmesi gerekiyor; “Ankara Barosu avukatları içinde ayrım yaparak bir soruşturma yapamazsınız, oraya katılan 300 kişinin ya tamamı hakkında bu soruşturmayı yapın, ya da hiçbirimizi savcılık kalemlerinde süründürmeyin”

diyeceğiz� Çok teşekkür ediyorum�

AV. CEMALETTİN GÜRLER–Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi:

Sayın Savcılığın hakkımızda yaptığı soruşturmanın usule ilişkin birçok eksikliği olmasına rağmen bizim açımızdan temel problem esasa ilişkin çok ciddi hatalar yapılmasıdır� Orada 300 avukat yürümüştür ancak 10 avukat hangi kriterle, hangi gerekçeyle, neyi esas alarak arasından ayıklanarak haklarında soruşturma yaptığını açıklamamıştır� Bunun yanı sıra kendi içindeki çelişkileri ve uygulamadaki hataları aslında iktidarın ve yargılamanın yani savın, savunma kısmına, avukatlara bakışı hakkında bize ipuçları vermektedir�

Sayın Savcılık makamı, bizim yargılamanın kurucu ve temel unsuru oldu- ğumuzu göz ardı ederek, bizi sadece ve sadece mahkeme koridorlarına ya da mahkeme salonlarına mahkûm eden, avukatlığı sadece teknik bir alan olarak algılayan duruşunun yansımalarıdır bunlar� Bizler; avukatlığın her yerde, her şekilde ve her biçimde talep eden herkese adalete ulaşması konusunda daha önce Ankara Barosu olarak gösterdiğimiz direnci, dirayeti ve pratiği burada bir adım daha öne taşıyarak, sanık olarak, şüpheli olarak yeniden tüm iktidar odaklarına bildirmek gibi bir arzu içindeyiz�

Biz Sayın Savcılığın yaptığı bu soruşturmadan dolayı kendilerine teşekkür ediyoruz� Çünkü bize yeni bir mevzi, yeni bir kürsü inşa ettiler� Biz bu mevzi ve kürsünün hakkını vereceğiz� Teşekkür ediyorum�

AV. HAKAN AKARKEN – Ankara Barosu CMK ve Yayın Kurulu Üyesi, ÇHD Ankara Şube Eski Yöneticisi:

Hukuk denilen simülasyonun içinde egemenlerin iddia ettiği gibi adil yargı, tarafsız yargı, bağımsız yargı kavramlarına inanmayan avukatlarındanız� Buradaki hazirunun tamamı da bu şekilde düşünüyor� Yani egemenler, yönetenler kendini ve toplumu kandırmak için bir simülasyon yaratmaya çalışıyorlar� Dünyanın her yerinde böyle, sadece Türkiye’de değil� Ama bu simülasyona inanmamak gerekir� Ama bu simülasyonun da kademeleri vardır� Simulasyonun kademeleri;

(27)

baskıcı hukuk, kandırmacı hukuk, yok edici hukuk vs� ama Türkiye’de bu ilginç bir hal aldı�

1800’lü yıllarda savaş üzerine en kapsamlı kitabı, dünya üzerinde hala en kapsamlı kitap olarak bilinen Clausewitz’in en büyük önermesi şudur, Clausewitz, Prusyalı general Clausewitz’in en büyük önermesi şudur: “Savaş politikanın başka unsurlarla devamıdır” der� Artık Türkiye için söylenecek laf herhalde hukuk savaşın başka unsurla devamıdır� Son 13 yıldır önümüze gelen bir “Fetoist yargılama”da tamamen savaş yürüttüklerine inandı bu Fetoist yargı�

Tamamen savaş yürüttüklerine inandı ve kendilerine azıcık kafasını kaldıran, azıcık hayır diyen, dik duranları zaten saymıyoruz, herkes hakkında dava açtı�

İstisnasız herkes hakkında dava açtı� Bu davaları saymak gerekirse; Oda TV, ÇHD davası, devrimci avukatlar davası, KCK davası, hatta Ergenekon ve Balyoz’u bile birkaç istisna dışında bundan sayabiliriz�

Bu Fetoist yargı, Türkiye’yi bir darü’l-harp kabul ederek kendisinden olmayan herkese vurdukça vurdu� Şimdi Fetoist yargıyı mümkün olduğu kadar ikinci plana itmeye çalıştılar� Tabi kolay değil 4�000–5�000 savcı hakimi de yok etmek�

Şimdi de bir Tayyipist yargı ortaya çıktı ve şimdi Tayyipist yargıda yargılanan bizleriz� Buradaki soruşturmaların tek amacı kendilerince burunlarını sürtmek, bizlerin burunlarını sürteceklerini düşünüyorlar� Böyle bir ihtimal yok, buradaki Ankara Barosu dahil olmak üzere, buradaki avukatlar dahil olmak üzere hiç birinin burnunun sürtme imkanları yok, buradan bunu söylemenin faydası var� Konu uzun ama ben susayım, değerli meslektaşlarımızın söyleyeceklerini dinleyelim hep beraber�

AV. DOĞAN ERKAN–Ankara Barosu Toplumsal Olaylarda Müdahil Avukatlar Kurulu Başkanı:

Sevgili dostlar merhaba, avukat Doğan Erkan� Şimdi aslında tabi hukuki olmayan siyasi bir soruşturma süreciyle karşı karşıyayız� Ben de dolayısıyla çok hukuki argümanlar kullanmak taraftarı değilim� Bu argümanları zannediyorum özetleyenler olacaktır, ben soruşturma yürüten makamlara haksızlık yapmama taraftarıyım�

Algıladıkları yerden bir yargılama ideolojisi götürüyorlar ve aslında bu bizi doğruluyor� Bu yargı iktidarının bileşenleri dayanışma duygusunu bilmez�

Bu yargı iktidarının bileşenleri protesto hakkını bilmez� Bu yargı iktidarının bileşenleri söz ve eylem hakkını, söz, ifade, eleştiri, eylem özgürlüğünü bilmez�

Dolayısıyla bunları gördükleri zaman çalışamaz hale gelirler� Evet, avukatlar haksız, hukuksuz bir şekilde tutuklanan, güdümlü bir tutuklama kararıyla

(28)

cezaevine konan meslektaşları avukat Umut Kılıç’a sahip çıkmak için bir eylem yaptılar adliyede, Ankara Barosu bu kararı aldı ve bu eylemi yaptılar�

Tümüyle demokratik, barışçıl, uluslararası tüm toplulukların kullandığı bir haktı bu, ama Türkiye’deki yargı iktidarı bunu gördüğü anda bu protesto sloganları, protesto seslerini duyduğu anda doğrudur, ezberletilmiş yargılama ideolojileri bozulur� Bütün ezberleri dağılır� Protesto edilmek onların doğasına aykırıdır� Eleştiriyor olmak onların doğasına aykırıdır� Dolayısıyla çalışamaz hale gelirler� Ezberletilmiş isnatlarını yapamazlar� Ezberletilmiş suç tipi algılarını hayata geçiremezler� Karşılarında bir hak arama mücadelesi görmüşlerdir çünkü�

Dolayısıyla bu soruşturma makamları kendilerinin çalışma hürriyetinin ihlal edildiğini hissederler karşılarında bir protesto hakkı kullanıldığında�

Ama bu algıyı kırmaları lazım� Bu algıyı şundan kırmaları lazım� Bakın soruş- turma makamları, meslektaşlarınız tutuklandı sesiniz çıkmadı, meslektaşlarınız sürüldü, hiç sesiniz çıkmadı� Meslektaşlarınızın kararları yok hükmünde sayıldı, verdikleri kararlar sebebiyle tutuklandılar, meslekten ihraç edildiler, hiç sesiniz çıkmadı� Ama avukatlar böyle değil, avukatlar meslektaşlarına bir haksızlık, bir hukuksuzluk yapıldığında sesleri çıkar, işte bu bizi ayıran, yargının farklı bir kurucu unsuru olduğumuzu gösteren, bağımsız savunmayı temsil eder� Avukatlar dayanışacaklardır� Bu dayanışma bu soruşturmalarla kırılmaz, gördüğünüz gibi bu dayanışma büyür� Dayanışmayı büyüten bu yargı iktidarının soruşturma makamlarına ben de meslektaşlarım gibi buradan ironik bir teşekkür etmek istiyorum, teşekkürler�

AV. KAZIM BAYRAKTAR–Sarısülük Ailesi’nin Avukatı

Meslektaşımız, Cumhurbaşkanına “faşist” dediği için tutuklandı� Ama şimdi düşünüyoruz, bakıyoruz bu dünyada faşizme faşizm denir� Faşizmi başka türlü bir siyasal kavramla ifade etmek mümkün değil� Faşizm siyasal bir kavram� Bir ülkede faşizmin olup olmadığı hep tartışılır� Faşizm varsa bu devlet üzerinden kavramlaştırılır� E o zaman bu ülkede faşizm var dediğimiz zaman devlete de hakaret etmiş oluyoruz� O zaman insanlar her gün milyonlarca insan devlete, devlet aygıtlarına hakaret ediyor demektir�

“Faşizme karşı omuz omuza” diyerek hakimin kapısına gittik� Demek ki o zaman tüm yargı sistemine de hakaret ettik� Bütün bunları düşündüğümüzde aslında olayın bir hakaret olmadığını, faşizmin kendisine karşı mücadeleye tahammül edemediğini gördük� Bu tahammülsüzlüğün temel kıstaslarından birisi savunma hakkına ve savunma mesleğine yönelik saldırı ve baskılardır�

(29)

Bu topraklarda savunma hakkına ve avukatlık mesleğine, savunma hak- kından dolayı çok saldırılara tanık olduk� Bir devlet geleneği haline gelmiş aslında� Ancak bazı dönemler vardır ki o dönemlerde hukuktan, yasadan hiç bahsedemezsiniz� Biz mücadele verirken hukuka aykırılık iddia ederiz, yasaya aykırılık iddia ederiz, bunun üzerinden hukuk mücadelesi veririz ancak hukukun ve yasanın asgari ölçülerinin geçerliliğini yitirdiği siyasal konjonktürlerde, ki özellikle askeri darbe dönemlerini kastediyorum, böyle siyasal konjonktürlerde hukuka aykırıdır, yasaya aykırıdır demek artık bir işe yaramaz� Çünkü hukuk da yasa da tümüyle iktidar tarafından tanınmaz hale gelmiştir� İktidar ve iktidarın yargıçları tarafından, savcıları tarafından hukuk artık tanınmaz hale gelmişse onlar tarafından tanınmıyorsa, biz de onların soruşturmalarını, yargılamalarını tanımıyoruz, meşru kabul etmiyoruz�

Bu nedenle bu savcının çağrısına uymayacağız� İfade vermeye gitmeyeceğiz�

Açtığı soruşturmayı meşru olarak tanımayacağız�

AV. ONUR YAYLACI–Ankara Barosu Avukat Hakları Merkezi Şimdi o günkü olayı da anlatırsak biz o gün Umut Kılıç’ın haksız yere tutuk- lanmasını protesto etmek için gitmiştik� Şimdi Umut Kılıç’ın tutuklanmasına sebebiyet veren olay Umut Kılıç’ın Cumhurbaşkanı ve kendisine mülhakata alan komisyonları eleştirmesinden kaynaklanıyordu� Tutuklama kararını veren hakim aslında şunu demek istemişti; “Evet senin bu yapmış olduğun iş devlet erkini, devletin görevlilerini yani bir nevi devleti eleştirmektir� Türkiye’de de devleti eleştirenler ceza alırlar, ben de sana tutuklamayı ceza olaraktan vermek istiyorum”�

Biz o gün bunu protesto ettik� Aynı yargı, bunu yapan yargı bize de dedi ki;

“Hayır efendim, siz nasıl devletin diğer organlarını, Cumhurbaşkanını, kurul halinde mülhakat yapan komisyonu eleştiremeyeceğiniz gibi beni de eleştire- mezsiniz, karar veren Sulh Ceza Hakimini de eleştiremezsiniz, Başsavcılığı da eleştiremezsiniz” demek istedi ve “ben aynı Umut Kılıç’a yaptığım gibi size de soruşturma açarım” dedi�

Şimdi ülkemizde bir egemen olmaya çalışan, ülkeye kendisi istediği gibi şekil vermeye çalışan bir zihniyetle karşı karşıyayız ve bu zihniyetin yargı kurumuna da, en alt tabanına dahi zihniyetini, kendi düşüncesini yerleştirdiğini görüyoruz�

En tabanda olan, kürsü hakimlerinin bile, savcıların bile aynı şekilde “siz beni eleştiremezsiniz, bana karşı ses çıkaramazsınız” dediğini görüyoruz� Ben olaya buradan bakıyorum�

(30)

Şimdi avukatlar illa ki savunma tarafında olduğu için bir şeylere karşı ses çıkarmak zorundalar� Yani olay hukuki olmadığı için biz o gün Umut Kılıç ile de ilgili benzer bir savunma yapmıştık, olay hukuki olmadığı için hukuk çerçevesinde, hukuk içerisinde söyleyeceklerimizin de yapacaklarımızın da sınırları vardır� Kaldı ki bu eylem yani kalkıp şimdi dilekçe verdiğimiz zaman yazılan dilekçelerin ne kadar okunduğundan, ne kadar kaile alındığından da şüpheliyiz, işte okunsun diye, biz sesimizi duyurmak istedik� Attığımız sloganlar evet “faşizme karşı omuz omuza” sloganlarıydı� Bundan bence rahatsız olması gerekenler kendilerini bu kefeye koyanlardır�

Ben bundan bir Sulh Ceza Hakiminin veyahut bir Cumhuriyet Savcısının rahatsız olmasını da yadırgıyorum� Faşizme karşı insanların omuz omuza gel- mesinden neden çalışma hürriyetlerinin ihlal edildiği, neden çalışamadıkları da anlaşılır değil� Demek ki yani onlar kendilerini o kefeye koymuşlar� “Sen bana bu ithamı söyledin” demektir� Az önce meslektaşlarımız ifade etti, faşiste bizde faşist denir� Yani başka bir şeyle onu ifade edemeyiz� Ama biz burada zaten bir kişiden, kurumdaki kişiden kurumu doğrudan hedef tahtasına koymadan faşist olduklarını söyledik, ama onlar kendi üzerlerine alınıp “ha efendim sen benim çalışma hürriyetimi kısıtlıyorsun” demişler� Bizim yapabileceğimiz bir şey yok burada� Onlar kendilerini o şekilde saymışlar�

Nedir, biz onların açmış oldukları soruşturmayı da tanımıyoruz� Bu şekilde siyasi kararla, siyasi bir baskıyla alınmış kararla bizi bu şekilde yargılayamazlar�

Biz bu nedenle onlara da gidip ifade vermeyeceğiz� Bu şekilde tepkimizi gös- termeye devam edeceğiz�

AV. RIZA YALÇIN KOÇAK–Çağdaş Hukukçular Derneği

Çağdaş Hukukçular Derneği Ankara Şube’den avukat Rıza Yalçın Koçak ben� Yani önce şunu görmek gerekiyor sanırım� Yani bütün olarak çok komik bir tabloyla karşı karşıyayız� Gerçekten meslektaşımızın mülhakatta söylediği sözlerden, yaptığı eleştirilerden yani yalnızca doğru tarif etmek gerekirse doğ- ruyu söylemesinden kaynaklı tutuklanmasının ardından hep birlikte burada bir piyes yaşadık�

Gerçekten de bir piyes yaşadık� Öncelikle işte kolluğa haber verildi, mes- lektaşımız gözaltına alındı� Apar topar Sulh Ceza Hakimliğine çıkarıldı ve Cumhurbaşkanına hakaret gibi bir iddiadan dolayı tutuklandı� Biz burada, elbette, kendi meslektaşımız olmasından kaynaklı, doğrudan bizimle ilintili olmasından kaynaklı, olayın Ankara’da yaşanmasından kaynaklı Ankara Barosu öncülüğünde Derneğimiz olarak da harekete geçtik�

(31)

Bundan sonra yaşananları, belki de daha komik bir süreç diye tarif etmek gerekiyor� Buna dair işte çeşitli hukuki, usulü işlemler gerçekleştirildi� Tutuklu- luğa itiraz dilekçeleri vs� gönderildi ama elbette, biz şunu biliyoruz, soruşturmayı yürütenler, şuan bütün bir yargı erki ve onları temsilen bütün bir devlet haklı�

Bizim ne yaptığımızın, neleri yaptığımızın, ne amaçla yaptığımızın farkında�

Esas rahatsız oldukları mevzu burada 300–400 avukatın bir anda, bir avu- katımızın, bir meslektaşımızın tutuklanmasından kaynaklı meşru bir direniş hattı sergilemesi, ses çıkarması buna, hemen bir eyleme geçebilmesi, Ankara Adliyesinde koridorda bir yürüyüş yapabilmesi, slogan atabilmesi, o bu açığa çıkan tepkinin örgütlenebilmesiydi� Esasında yargı erkini ve toplam olarak onu temsil eden devlet aklını rahatsız eden şey esasında budur� Bizi bir arada tutan, bir anda harekete geçmemizi sağlayan bu meşru öfkemizdir�

Bu meşru öfke ve devletin bundan rahatsız olması elbette, salt bu olayla sınırlı değil� Bu devlet on yıllardır bu topraklarda mazlum olan, ezilen, top- lumsal muhalefet anlamında kendisini bir şekilde var eden, ses çıkaran bütün dinamiklere karşı kendi kurallarını bile çiğneyecek, bu olaydaki kadar “hukuk komedisi” yaratacak durumlara düşmüştür� Bu son örnekte bunlardan biridir�

Devlet aklı yargı erkinde de bu şekilde işlemeye devam etmektedir� 13 yıllık AKP döneminde tek fark şu sayılabilir, devlet aklını, faşizmi, bahsettiğimiz faşizmi sonuna kadar içselleştirmiş bir siyasi iktidar eline bu kadar kuvvet verilmesinden kaynaklı, bir savcı bir hakim onun talimatıyla doğrudan soruşturma açabilir, birini tutuklayabilir�

Bu, dediğim gibi, toplumsal muhalefet anlamında, toplumsal muhalefetin tüm öbekleri anlamında yıllardır yaşadığımız şeyler� Şaşırtıcı değil, doğru okumak gerekiyor� Biz muhalefet edebildiğimiz için hedef haline getirildik�

Yoksa onlar da şu açılan soruşturmanın pespayeliğinin muhtemelen farkın- dalar, komik bir süreç işlettiklerinin farkındalar, açtıkları soruşturmaya bizi mesajla davet ettiklerinin farkındalar vs� vs� Yani kendi kurallarını bile alaşağı ettiklerinin farkındalar�

Biz de şunun farkında olalım; birlikteliğimizden korkuyorlar, meşruluğu- muzdan korkuyorlar� Ama biz birlikte durmaya, meşru olmaya devam edeceğiz�

Teşekkür ederim�

AV. TONGUÇ CANKURT–Halkevleri Hukuk Dairesi

Şimdi aslında ben de olayın en başından itibaren biraz ele almak istiyorum�

Yani bu, tüm bu yaşadığımız süreç yani meslektaşımızın bir kurula giderek oradaki beyanlarıyla başlayan ve tutuklanmasıyla devam eden ve bizim en

(32)

sonunda buraya kadar geldiğimiz şey şu, aslında o kurulda söylenilen şeylerin ispatlanmasından ibaret bir şey haline geldi�

Aslında özetle tutuklanmasına neden olan sözler şunlardı yani; Bir, Erdoğan hakkındaki “faşist” ifadesi, ikincisi de aslında hukuk sisteminin liyakate değil, kayırmacılık üzerine kurulu olduğu yolunda bir görüştü� Doğal olarak bu eleştirilerinden sonra meslektaşımız tutuklandı ve bizim de buraya gelmemizle birlikte bunların hepsinin aslında doğru olduğu ortaya çıktı�

Şöyle ki; şimdi bizim de yani çalışma hürriyetinin ihlali suçlamasının nasıl olduğunu savcılar da aslında biliyorlar� Yani ya bunu bilerek yani hukuka aykırı olduğunu bilerek bizi buraya çağırıyorlar ki bu halde aslında rejimin ne kadar baskıcı ve faşist olduğunu gösterir ya da bunu bilmeden bizi çağırıyorlar� Bu da aslına liyakate dayalı olarak seçilmedikleri ve birilerinin adamları olduğu anlamına gelir� İki halde de, iki ihtimal halinde de aslında meslektaşımın söylediği şeyler ispatlanmış oluyor� Yani ya bilerek bizi baskı altına almak için çağırıyorlar ya da bilmeyerek çağırıyorlar o zaman yine doğru söylediği, yani doğal olarak bu komedi yani bu süreç meslektaşımızın tutuklanmasında da böyleydi, yine aynı şekilde yani tutuklamanın hukuka aykırı olduğu biline biline bu karar alınıyordu� Şimdi biz çağırılırken benzer bir şey yapılıyor yani biz şüpheli olarak tanımlanıyorken de benzer bir süreç işletiliyor�

Bizim tabi buna vereceğimiz yanıtı aslında herkes anlattı, burada buraya getirilmemizin nedeni olan şeyin birlikte olmak ve haksızlığa ve hukuka aykırı durumlara ve kararlara karşı olmak olduğunu biliyoruz� Biz aynı tepkiyi, aynı eylemleri yapmaya devam edeceğiz� Bundan sonra belki yeniden bunlarla karşı karşıya kalabiliriz ama zaten geri adım atmadığımız için buradayız� Bundan sonra da geri adım atmaya niyetimiz yok� Teşekkür ederim�

(33)

* Ankara Barosu.

“Cumhurbaşkanına Hakaret”

Suçu Üzerine Bir Deneme

Av. Bilal KOLBÜKEN*

Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de kimi suçlarda “konjüktrel” artış- lara rastlamaktayız� Toplumsal, siyasal, ekonomik büyük ölçekli gelişmelere bağlı olarak bazı suçların daha çok işlendiği; aynı şekilde, “popülerleşen”

suçun işlenmesine neden olan koşulların değişmesi halinde, bu suçlarda da azalmanın/normalleşmenin gerçekleştiğini görmekteyiz� Elbette, öncelikle hangi eylemin “gerçekten suç” olduğunun ya da “hangi koşullarda suç olma- yabileceğinin” belirlenmesi gerekiyor…

Afyonkarahisar Barosuna kayıtlı meslektaşlarımızdan Av. Umut Kılıç’ın 21 Nisan 2015’te girmiş olduğu Adli Hâkim ve Savcılık Mülakatında

“Cumhurbaşkanına Hakaret” suçlamasıyla tutuklanması; yine ağustos ve eylül aylarında farklı kentlerdeki şehit cenazelerinde yakınını yitirmenin acısıyla isyan eden şehit yakınlarının ve henüz 13 yaşındaki bir “çocuğun”

aynı suçlamayla tutuklanmış olmaları; pek çok gazeteci, karikatürist, sen- dika başkanı, akademisyen, sanatçı, futbolcu hatta “çocuk” bireylere bu suçu işledikleri iddiasıyla davalar açılması, “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçunu ve Türkiye Yargısını (Hem Türkiye Mahkemelerinin uygulamalarını hem yasal düzenlemeyi) kamuoyunda tartışılır hale getirmiştir�

(34)

“Cumhurbaşkanına Hakaret” Suçu Üzerine Bir Deneme

Konuyu birkaç yönüyle değerlendirmeye çalışacağımız yazımızda, daha fazla ilerlemeden, yasal düzenlemeyi anımsatalım:

Cumhurbaşkanına hakaret

Madde 299- (1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.

(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.

“Cumhurbaşkanına Hakaret” suçunu değerlendirirken, kuşkusuz Anaya- sa’daki, (Özellikle 24, 25, 26, 27 ve 39� maddelerinin) Türk Ceza Kanunu’ndaki (Özellikle 125, 126, 127 ve 129� maddelerinin) ve elbette Anayasa’nın 90�

maddesine uygun olarak tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerdeki düzen- lemelerin (Özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ve Medyada Politik Tartışma Özgürlüğü Deklarasyonunun) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) içtihatlarının göz önünde bulundurulması; “Cumhurbaşkanına Haka- ret” iddiasıyla açılan dava dosyasında görev alan C� Savcısı, Yargıç ve Avukatların somut olayı bu düzenlemelerle birlikte düşünmeleri, değerlendirmeleri “hukuka uygun bir karar verilmesi” bakımından önem taşıyor�

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’NİN “HAKARET VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ” KAVRAMLARINA YAKLAŞIMI

Bildiğiniz üzere, 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye tarafından 1954’te onaylanmıştır� İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korun- masına İlişkin Sözleşme’nin 46� maddesine göre Avrupa İnsan Hakları Mah- kemesi kararları sözleşmeye taraf devletler bakımından bağlayıcıdır� AHİM’in yargı yetkisini kabul etmesinden bugüne değin Türkiye aleyhine pek çok dava açılmıştır� Türkiye aleyhine açılan bu davalarda en yüksek başvurunun, Sözleşme’nin 3� maddesinde düzenlenen “İşkence Yasağı”nın; Sözleşme’nin 6�

maddesinde düzenlenen “Adil Yargılanma Hakkı”nın ve Sözleşme’nin 10�

maddesinde düzenlenen “İfade Özgürlüğü”nün ihlaline ilişkin olduğu; hatta AHİM’in, mahkeme tarihinde rekor kırarak, aynı gün içinde 11 ayrı kararıyla Türkiye’de ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdiği bilinmektedir�

“Cumhurbaşkanına Hakaret” suçu söz konusu olduğunda öncelikle ve sıklıkla Sözleşme’nin 10� maddesinin anımsatıldığını ve bu madde üzerinden eylemin/

(35)

Av. Bilal KOLBÜKEN

ifadenin değerlendirildiğini görmekteyiz� Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Madde 10:

1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makam- larının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar.

Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağ- lanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir”

Görüldüğü üzere 10� maddenin 1� paragrafında ifade özgürlüğünün kapsamı;

2� paragrafında ise bu özgürlüklerin hangi koşullarda sınırlandırılacağı düzen- lenmiştir� 2� paragrafta ifade edilen “başkalarının şöhret ve haklarının korunması”

kriteri, “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçu söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğü hakkıyla karşıya karşıya gelmektedir� Ancak 2� paragrafta belirtilen sınırlamala- rın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce çok dar, çok katı yorumlandığını, asıl olanın düşünce ve ifade özgürlüğünün korunması olduğunu hemen ifade etmeliyiz�

Nitekim Sözleşme’nin 17� maddesi: “Bu Sözleşme’deki hiçbir hüküm, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesi veya bunların Sözleşme’de öngörülmüş olandan daha geniş ölçüde sınırlandırılmalarını amaçlayan bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkı verdiği biçiminde yorumlanamaz.” şeklinde düzenlenmiştir� Anayasamızın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında düzenlenen 26� maddesinin Sözleşme’nin 10� maddesiyle uyumlu olduğunu ifade etmeliyiz�

AHİM, Sözleşme’nin 10� maddesinin nasıl yorumlanması gerektiğini birçok kararında ifade etmektedir� Bunlardan Otegi Mondragon–İspanya kararı gerekçesiyle başlayalım:

“İfade özgürlüğü demokratik toplumun ana temellerinden birini ve toplumun ilerlemesinin ve her bir bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Madde 10, paragraf 2’ye tabi olarak, sadece olumlu olarak alınan veya zararsız ya da bir tarafsızlık sorunu olarak görülen “bilgi” ya da “fikirler” için değil, itici, şok edici ya da rahatsız edici olanlara da uygulanır. Demokratik bir tolumun olmayacağı çoğulculuk,

Referanslar

Benzer Belgeler

Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C�2, 13�Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2017, s�74; EREN, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22�Bası, Yetkin Yayınevi,

[7] “Menfaat Çatışmaları” başlığını taşıyan Talimat’ın 19� maddesine göre, menajerler, futbolcular ve kulüpler, menajerlik faaliyetleri sırasında her türlü

Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan sözleşmeler ve en son Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kuruluş statüsünde yapılan düzenlemeler bu korumanın

[146] Ansay, s� 176; Aydoğan, s� 121; Ayan, s� 159; Helvacı, s� 94; şirket ile üye arasındaki işlemin tüm ekonomik sonuçlarının (haklar ve borçların) şirkete ait

İflâsın ertelenmesi, borca batık olan sermaye şirketlerinin ve kooperatifle- rin, bazı koşulların varlığı durumunda iflâsının önlenmesine hizmet eden bir kurumdur [1] �

Ayrımcılık konusu incelenirken kadının maruz kaldığı eşitsiz muameleye, feminist hukuk teorisinin nasıl yaklaştığına bakmak, bu noktada yerinde görünmektedir;

6102 sayılı Kanun’da düzenlenen sorumluluk hükümleri İsviçre Borçlar Kanunu’ndan aynen alınmıştır� Bu anlamda 6102 sayılı TTK�, 6762 sayılı TTK�

Resmi belge; kamu görevlisi veya hukuken yetkili kılınan tarafından, yasa gereğince yerine getirdiği işlev (fonksiyon) nedeniyle düzenlenen belgedir� Resmi belgeye bu niteliği